FUZÛLÎ
FUZÛLÎ
Tevazu sahibi büyük edibimiz
FUZÛLÎ
Kültür ve Medeniyet hazinemize eşsiz eserler armağan eden sanatkârlarımızdan birisi de Fuzulî'dir. Edebiyat sahasında dünya çapında şöhrete sahiptir. O'nun meydana getirdiği eserler asırlar boyu dillerden düşmemiştir... Şiir dalında meydana getirdiği eserlerin dünya klasikleri arasında mümtaz bir yeri vardır...
Fuzûlî'nin Şiir san'atına kabiliyeti küçük yaşlarından itibaren belli olmuştur. O çok küçük yaştan itibaren diz çöktüğü ilim ve irfan rahle-i tedrisinden aldığı geniş malumatı, ruhundaki İlâhî aşkla yoğurup, san'at potasına dökerek mükemmel bir şekil halinde nesillere cömertçe armağan etmesini bilmiştir. Bu yolda gösterdiği gayret ve Hak âşıklığındaki ihlasıdır ki O'nu unutulmayanlar listesine kaydettirmiştir...
Kısaca hayatına göz atalım: Fuzûlî'nin doğum tarihi hakkında kesin bir rakam söylenememekle birlikte 1480 tarihi civarında Kerbelâ'da dünyaya gelmiştir. Babası Süleyman Efendi Hille Müftülüğü yapmıştır...
Asıl adı Mehmed olan Fuzûlî ilk tahsilini babasının eğitim halkasında yapmıştır. Daha sonra çevrenin meşhur âlimlerinden de dersler almıştır. Kayınpederi Hoca Rahmetullah da ders aldığı âlimler arasındadır...
Kısa zamanda ilim, irfan vadisinde hayli mesafe olan Fuzulî şiire olan kabiliyetiyle, tahsil ettiği ilimleri edebiyatın bu zorlu dalında işlemeye başladığında, devrinin bütün mühim ilimlerini kazanmış hüviyete sahip bulunmaktaydı... Ana lisanı Türkçe'den başka Arapça ve Farsça lisanını da elde etmiş ve lisan bilgisini mükemmel eserler verebilecek derecede ileri seviyeye ulaştırmıştır...
Fuzûlî'nin verdiği eserlerle şöhreti Irak ve İran'dan taşarak Osmanlı topraklarına kadar yayılmıştır. Kanunî Sultan Süleyman'ın 1534'te Bağdat'ı fethetmesi üzerine, bu şanlı padişaha herbiri parlak birer eser olan 5 ayrı kaside takdim etmiş, bu cihangir Osmanlı padişahını methederek fethini alkışlamıştır.
"Geldi burc-ı evliyaya Pâdişâh-ı nâmdâr" diyen Fuzulî, "Kasîde-i der tavsîf-i Bağdad ve medhi Sultan Süleyman" eserinin bu mısrayla aynı
zamanda Bağdad'ın fethi olan H.941 senesine tarih düşürmüştür.
Bağdad'ın fethinden sonra Osmanlı tâbiiyetine giren Fuzûlî'ye Kanunî Sultan Süleyman yakın alâka göstermiş ve maddî bakımdan oldukça fakir olan Fuzûli'ye vakıf gelirlerinden günde 9 akçalık bir tahsilat bağlatmıştır.
1556 yılında Kerbelâ'da vefat ettiğinde ismi 3 kıtaya yayılmış bir şöhrete sahip bulunmaktaydı...
Fikirleri-şahsiyeti
Aklî ve naklî bütün İslâm ilimlerinde geniş malumata sahip Fuzulî, istikrarlı bir İslâmî fikrî yapısı yanında, daha ziyade hissiyatıyla şöhret bulmuştur. O, Cenab-ı Hakkın Kâinatta görünen İlahî san'atı karşısında coşmuş, İlâhî aşkla şekil ve ifade bakımından mükemmel şiirler söylemiştir...
Hak âşığı Fuzulî, cismanî aşktan İlahî aşka yönelen Mecnun gibi kâinattaki bütün mahlukata karşı, Cenab-ı Hakk'ın kudretinin birer tecellileri olması sebebiyle, san'atların san'atkâr-ı hakikisine olan aşkını dile getirmiştir... Sahada Mecnun'u geçtiğini söyleyen Fuzulî şöyle demektedir.
Mende Mecnun'dan füzûn (fazla) âşıklık isti'dadı var.
Âşık-ı sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var.
Fuzulî İlahî aşkın hasretlisidir. Aşk belasıyla tanışmak ve onunla arkadaş olmak istemekte ve bunun için Cenab-ı Hakka yalvarmaktadır.
"Yâ Rab belâ-yı aşk ile kıl aşna beni
Bir dem belâ-yı âşkdan etme cüda beni" der...
Gönlü aşk ateşiyle tutuşan Fuzûlî bu aşkı gizlemeye tahammül gösterememekte, güç yetirememekte ve bülbül gibi feryâd etmektedir.
"Şeb-i hicran yanar canım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır halkı efganım kara bahtım uyanmaz mı...
Fuzûli rind-i şeydâdır hemîşe (dâima) halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdadır bu sevdadan usanmaz mı"
Fuzûlî İlâhî aşkı açıklamasından kendisi de hoşnud değildir.
Şöyle der:
Ah ü feryadın Fuzûli incidübdür âlemi
Ger belâ-yı aşk ile hoşnûd isen gavgâ nedür"
der..
Fuzulî Münacaatlarıyla Cenab-ı Hakka yalvarırken, Na'tlarıyla da "Hatemü'l Enbiya'ya" karşı muhabbetini dile getirmektedir. En meşhur Naatlarından biri olan "Su Kasidesi"ndeki,
Yâ Habib-Allah Yâ Hayrel-beşer müştâkınem
Eyle kim leb-i teşneler yanub diled, hemvâre su
Sensin ol bahr-i keramet kim şeb-i mi'râcda
Şebnem-i feyzin yitürmüş sabit ü seyyare sû
beyitlerinde olduğu gibi yanık bir ifadeyle hislerini terennüm eder. Su kasidesinden birkaç beyit daha görelim dilerseniz:
Dest bûs-ı arzusuyla ölürsem dostlar
Göze ilk toprağım sunun ânınla yâre su
Serv-i serkeşlik kılur kamer-i niyazından meğer
Dâmenin duta ayağına düşe yalvâre su
Tıynet-i pâkine rûşen kılmış ehl-i âleme
İktida kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtara su
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nur
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pare pare su
Zikr-i nâ'tın virdini derman bilür ehl-i hata
Eyle kim def-i humar içün içer miyhvare su
Çeşme-i hurşidden her dem zilâl-ifeyz iner
Hacet olsa meraktan tecdid eden mîmâre su
Fuzulî san'atının kıymetini müdriktir.
"Yümn-i nd'tından güher olmuş Fuzûlî sözleri
Ebr-i nisandan dönen tek lü'lü-i şehvâre su"
demektedir.
Kasidenin sonunda maksadını ifade etmektedir:
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrum olmıyam
Çeşme-i vasim verüben teşne-i didâre sû
Fuzulî düzgün ve muntazam şiirden hoşlanmakta ve san'atta mükemmelliği aramaktadır. Gençlik devrinde aradığı mükemmelliği yakaladığı andan itibaren Fuzûlî mahlasını kullanmağa başlamıştır. O, titiz bir emeğin mahsulü eserlerinin diğer şairlerin-kinden ayırt edilmesi için hiç kimsenin kullanmaya cesaret edemeyeceği bir mahlas seçmiştir. Fuzulî bu mahlası alırken aynı zamanda "fazl"ın çokluk şeklini de kastetmiştir. Yani, faziletlere sahip kimse mânasına Fuzulî'yi de kastetmiştir...
Ciddiyetli bir şahsiyete sahip olan Fuzulî aynı zamanda son derece tevazu sahibiydi. Eserlerindeki mükemmelliği anlayıp bunu açıklaması, övünmeden çok divan edebiyatı geleneğindendir...
Gazel, kaside ve mesnevilerinde fikirlerini mahir bir kuyumcu hassasiyetiyle beyitlere nakşeden Fuzulî, güzel söz ipliğine inci gibi kelimeler dizerek san'at pazarına çıkarmıştır.
O'nun şikayet ve tenkitleri bile san'atlıdır. Yazılış ve mâna yakınlığı olan kelimeleri ustalıkla kullanır.
Yanlışlık yapmayı alışkanlık haline getirmiş katipleri, şöyle tenkit eder:
Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrirün
Ki fesâd-i rakamı, sûr'umuzı (şenlik) sûr
(şamata) eyler
Gah bir harf sükutiyle kılur nâdir'i nâr
Gah bir nokta kusûrıyle göz'ü kör eyler
İslamî yazı göz önüne alındığında bu beyitlerde ifade edilmek istenen mâna daha iyi anlaşılacaktır...
Eserleri
Türkçe, Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde de eser veren Fuzulinin eserlerini şu şekilde sıralayabiliriz.
Türkçe manzum eserleri: Divan, Beng ü Bade, Leylî vü Mecnûn, Kırk Hadis
Türkçe mensur eserleri: Hadîkatü's-Suadâ, Mektuplar
Arapça eserleri: Dîvan (manzum), Matlau'1-itikad (mensur)
Farsça manzum eserleri: Dîvan, Heft-câm (sâkinâme), Enîsü'1-kalb, Muammeyât
Farsça mensur eserleri: Rind ü zâhid, Hüsn ü Aşk
FUZÛLÎ
Kültür ve Medeniyet hazinemize eşsiz eserler armağan eden sanatkârlarımızdan birisi de Fuzulî'dir. Edebiyat sahasında dünya çapında şöhrete sahiptir. O'nun meydana getirdiği eserler asırlar boyu dillerden düşmemiştir... Şiir dalında meydana getirdiği eserlerin dünya klasikleri arasında mümtaz bir yeri vardır...
Fuzûlî'nin Şiir san'atına kabiliyeti küçük yaşlarından itibaren belli olmuştur. O çok küçük yaştan itibaren diz çöktüğü ilim ve irfan rahle-i tedrisinden aldığı geniş malumatı, ruhundaki İlâhî aşkla yoğurup, san'at potasına dökerek mükemmel bir şekil halinde nesillere cömertçe armağan etmesini bilmiştir. Bu yolda gösterdiği gayret ve Hak âşıklığındaki ihlasıdır ki O'nu unutulmayanlar listesine kaydettirmiştir...
Kısaca hayatına göz atalım: Fuzûlî'nin doğum tarihi hakkında kesin bir rakam söylenememekle birlikte 1480 tarihi civarında Kerbelâ'da dünyaya gelmiştir. Babası Süleyman Efendi Hille Müftülüğü yapmıştır...
Asıl adı Mehmed olan Fuzûlî ilk tahsilini babasının eğitim halkasında yapmıştır. Daha sonra çevrenin meşhur âlimlerinden de dersler almıştır. Kayınpederi Hoca Rahmetullah da ders aldığı âlimler arasındadır...
Kısa zamanda ilim, irfan vadisinde hayli mesafe olan Fuzulî şiire olan kabiliyetiyle, tahsil ettiği ilimleri edebiyatın bu zorlu dalında işlemeye başladığında, devrinin bütün mühim ilimlerini kazanmış hüviyete sahip bulunmaktaydı... Ana lisanı Türkçe'den başka Arapça ve Farsça lisanını da elde etmiş ve lisan bilgisini mükemmel eserler verebilecek derecede ileri seviyeye ulaştırmıştır...
Fuzûlî'nin verdiği eserlerle şöhreti Irak ve İran'dan taşarak Osmanlı topraklarına kadar yayılmıştır. Kanunî Sultan Süleyman'ın 1534'te Bağdat'ı fethetmesi üzerine, bu şanlı padişaha herbiri parlak birer eser olan 5 ayrı kaside takdim etmiş, bu cihangir Osmanlı padişahını methederek fethini alkışlamıştır.
"Geldi burc-ı evliyaya Pâdişâh-ı nâmdâr" diyen Fuzulî, "Kasîde-i der tavsîf-i Bağdad ve medhi Sultan Süleyman" eserinin bu mısrayla aynı
zamanda Bağdad'ın fethi olan H.941 senesine tarih düşürmüştür.
Bağdad'ın fethinden sonra Osmanlı tâbiiyetine giren Fuzûlî'ye Kanunî Sultan Süleyman yakın alâka göstermiş ve maddî bakımdan oldukça fakir olan Fuzûli'ye vakıf gelirlerinden günde 9 akçalık bir tahsilat bağlatmıştır.
1556 yılında Kerbelâ'da vefat ettiğinde ismi 3 kıtaya yayılmış bir şöhrete sahip bulunmaktaydı...
Fikirleri-şahsiyeti
Aklî ve naklî bütün İslâm ilimlerinde geniş malumata sahip Fuzulî, istikrarlı bir İslâmî fikrî yapısı yanında, daha ziyade hissiyatıyla şöhret bulmuştur. O, Cenab-ı Hakkın Kâinatta görünen İlahî san'atı karşısında coşmuş, İlâhî aşkla şekil ve ifade bakımından mükemmel şiirler söylemiştir...
Hak âşığı Fuzulî, cismanî aşktan İlahî aşka yönelen Mecnun gibi kâinattaki bütün mahlukata karşı, Cenab-ı Hakk'ın kudretinin birer tecellileri olması sebebiyle, san'atların san'atkâr-ı hakikisine olan aşkını dile getirmiştir... Sahada Mecnun'u geçtiğini söyleyen Fuzulî şöyle demektedir.
Mende Mecnun'dan füzûn (fazla) âşıklık isti'dadı var.
Âşık-ı sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var.
Fuzulî İlahî aşkın hasretlisidir. Aşk belasıyla tanışmak ve onunla arkadaş olmak istemekte ve bunun için Cenab-ı Hakka yalvarmaktadır.
"Yâ Rab belâ-yı aşk ile kıl aşna beni
Bir dem belâ-yı âşkdan etme cüda beni" der...
Gönlü aşk ateşiyle tutuşan Fuzûlî bu aşkı gizlemeye tahammül gösterememekte, güç yetirememekte ve bülbül gibi feryâd etmektedir.
"Şeb-i hicran yanar canım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır halkı efganım kara bahtım uyanmaz mı...
Fuzûli rind-i şeydâdır hemîşe (dâima) halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdadır bu sevdadan usanmaz mı"
Fuzûlî İlâhî aşkı açıklamasından kendisi de hoşnud değildir.
Şöyle der:
Ah ü feryadın Fuzûli incidübdür âlemi
Ger belâ-yı aşk ile hoşnûd isen gavgâ nedür"
der..
Fuzulî Münacaatlarıyla Cenab-ı Hakka yalvarırken, Na'tlarıyla da "Hatemü'l Enbiya'ya" karşı muhabbetini dile getirmektedir. En meşhur Naatlarından biri olan "Su Kasidesi"ndeki,
Yâ Habib-Allah Yâ Hayrel-beşer müştâkınem
Eyle kim leb-i teşneler yanub diled, hemvâre su
Sensin ol bahr-i keramet kim şeb-i mi'râcda
Şebnem-i feyzin yitürmüş sabit ü seyyare sû
beyitlerinde olduğu gibi yanık bir ifadeyle hislerini terennüm eder. Su kasidesinden birkaç beyit daha görelim dilerseniz:
Dest bûs-ı arzusuyla ölürsem dostlar
Göze ilk toprağım sunun ânınla yâre su
Serv-i serkeşlik kılur kamer-i niyazından meğer
Dâmenin duta ayağına düşe yalvâre su
Tıynet-i pâkine rûşen kılmış ehl-i âleme
İktida kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtara su
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nur
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pare pare su
Zikr-i nâ'tın virdini derman bilür ehl-i hata
Eyle kim def-i humar içün içer miyhvare su
Çeşme-i hurşidden her dem zilâl-ifeyz iner
Hacet olsa meraktan tecdid eden mîmâre su
Fuzulî san'atının kıymetini müdriktir.
"Yümn-i nd'tından güher olmuş Fuzûlî sözleri
Ebr-i nisandan dönen tek lü'lü-i şehvâre su"
demektedir.
Kasidenin sonunda maksadını ifade etmektedir:
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrum olmıyam
Çeşme-i vasim verüben teşne-i didâre sû
Fuzulî düzgün ve muntazam şiirden hoşlanmakta ve san'atta mükemmelliği aramaktadır. Gençlik devrinde aradığı mükemmelliği yakaladığı andan itibaren Fuzûlî mahlasını kullanmağa başlamıştır. O, titiz bir emeğin mahsulü eserlerinin diğer şairlerin-kinden ayırt edilmesi için hiç kimsenin kullanmaya cesaret edemeyeceği bir mahlas seçmiştir. Fuzulî bu mahlası alırken aynı zamanda "fazl"ın çokluk şeklini de kastetmiştir. Yani, faziletlere sahip kimse mânasına Fuzulî'yi de kastetmiştir...
Ciddiyetli bir şahsiyete sahip olan Fuzulî aynı zamanda son derece tevazu sahibiydi. Eserlerindeki mükemmelliği anlayıp bunu açıklaması, övünmeden çok divan edebiyatı geleneğindendir...
Gazel, kaside ve mesnevilerinde fikirlerini mahir bir kuyumcu hassasiyetiyle beyitlere nakşeden Fuzulî, güzel söz ipliğine inci gibi kelimeler dizerek san'at pazarına çıkarmıştır.
O'nun şikayet ve tenkitleri bile san'atlıdır. Yazılış ve mâna yakınlığı olan kelimeleri ustalıkla kullanır.
Yanlışlık yapmayı alışkanlık haline getirmiş katipleri, şöyle tenkit eder:
Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrirün
Ki fesâd-i rakamı, sûr'umuzı (şenlik) sûr
(şamata) eyler
Gah bir harf sükutiyle kılur nâdir'i nâr
Gah bir nokta kusûrıyle göz'ü kör eyler
İslamî yazı göz önüne alındığında bu beyitlerde ifade edilmek istenen mâna daha iyi anlaşılacaktır...
Eserleri
Türkçe, Arapça ve Farsça olmak üzere üç dilde de eser veren Fuzulinin eserlerini şu şekilde sıralayabiliriz.
Türkçe manzum eserleri: Divan, Beng ü Bade, Leylî vü Mecnûn, Kırk Hadis
Türkçe mensur eserleri: Hadîkatü's-Suadâ, Mektuplar
Arapça eserleri: Dîvan (manzum), Matlau'1-itikad (mensur)
Farsça manzum eserleri: Dîvan, Heft-câm (sâkinâme), Enîsü'1-kalb, Muammeyât
Farsça mensur eserleri: Rind ü zâhid, Hüsn ü Aşk
Tarihimize Şan Verenler
- ÖNSÖZ
- AHMED CEVDET PAŞA
- ALÎ EMİRİ EFENDİ
- ALİ KUŞÇU
- BÂKİ
- BARBAROS HAYREDDİN PAŞA
- BUHÛRÎZADE MUSTAFA ITRÎ EFENDİ
- EVLİYA ÇELEBİ
- FATİH SULTAN MEHMED HAN
- FUZÛLÎ
- GAZİ OSMAN PAŞA
- HACI İLBEYİ
- HEZARFEN AHMED ÇELEBİ
- II. SULTAN KILIÇ ARSLAN
- KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
- KÂTİP ÇELEBİ
- KEMANKEŞ MUSTAFA PAŞA
- KOCA SEYİD
- KOCA YUSUF
- KÖPRÜLÜ MEHMED PAŞA
- KUTALMIŞOĞLU SÜLEYMAN ŞAH
- MEHMED AKİF
- MEHMED ES'AD YESARİ EFENDİ
- MÎHALOĞLU GAZİ ALAÂDDİN ALİ PAŞA
- MİMAR SİNAN
- NENE HATUN
- NİZAMÜ'L MÜLK
- PÎRİ REİS
- SULTAN ALÂEDDİN KEYKUBÂD
- SULTAN ALPARSLAN