Hz. Muhammed (s.a.v.) Medine´de
Hz. Muhammed (s.a.v.) Medine´de
Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine´de Kıldırdığı İlk Cuma Namazı
Küba´dan Medine´ye doğru yola çıkan Peygamberimiz Aleyhisselam, Salim b. Avf oğullarının oturdukları Rânuna vadisine geldiği zaman, Cuma namazı vakti girmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, oranın üst tarafına indi. Orada Cuma namazını kıldı. Bu, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine içinde kıldığı ilk Cuma namazıydı .[1]
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunan ve Cuma namazı kılan cemaat da, yüz kişi idi.[2]
Peygamberimiz Aleyhisselamın İrad Buyurduğu Hutbeleri
İbn İshak´ın Ebu Seleme b. Abdurrahman´dan nakline göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü
, ayakta dikilerek ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah´a lâyık olduğu veçhile hamd ve senada bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır!
Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak:
´Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi?
Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum.
Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak.
O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek!
Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek!
Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin!
Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın.
Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir!
Selam ve Allah´ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!"
"Allah´a hamd olsun!
Allah´a hamd eder ve O´ndan yardım dilerim.
Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah´a sığınırız.
Allah´ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz!
Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez!
Şehadet ederim ki: Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur!
O, birdir; O´nun şerîki yoktur!
Sözlerin en güzeli, Yüce Allah´ın Kitabıdır.
Allah kimin kalbini Kur´ân´la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur´ân´ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur.
Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır.
Allah´ın sevdiğini seviniz!
Allah´ı candan gönülden seviniz!
Allah´ın kelamından, zikrinden usanmayınız!
Allah´ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin!
Çünkü, Allah´ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder.
Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler.
Artık Allah´a ibadet ediniz ve O´na hiçbir şeyi şerik koşmayınız.
O´ndan gereği gibi sakınınız.
Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah´ı tasdik ve ikrar ediniz.
Allah´ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz.
Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder.
Selam olsun sizlere!"[3]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî´den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur:
"Hamd, Allah´a mahsustur.
Ben, O´na hamd eder, O´ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim.
O´na iman ederim, inanmazlık etmem.
İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim.
Ben Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına, O´nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed´in de O´nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim.
Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur´ân´la göndermiştir.
Allah´a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur.
Allah´a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür.
Size Allah´tan korunmayı tavsiye ederim.
Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah´tan korunmayı emretmesidir.
Allah´ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız!
Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur.
Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah´tan korunmak, istediğiniz ahiret mutluluğu için en güvenilir bir yardımdır.
Kim gizli ve açık her işinde Allah´ın hoşnutluğunu gözeterek Allah´la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır.
Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur.
Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister.
Allah, azabından sizi korkutur.
Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir.
Sözünü doğrulayan, va´dini yerine getiren Allah´a andolsun ki; bundan cayma yoktur!
Çünkü, Yüce Allah ´Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim´ [Kâf: 29] buyuruyor.
Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah´tan korununuz!
Kim Allah´tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür.
Allah´tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir.
Allah´tan korunmak, insanı Allah´ın azab ve gazabından korur.
Allah´tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir.
Nasibinizi alınız!
Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız.
Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir.
Allah´ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz.
Allah´ın düşmanlarına düşman olunuz.
O´nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz!
Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın.
Allah´tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.
Allah´ı anmayı çoğaltınız.
Bu günden sonrası için çalışınız.
Kim Allah´la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir.
Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür.
İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler.
Allah insanlar üzerinde tasarruf eder.
İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler.
Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur."[4]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cuma namazını kıldıktan sonra, devesine bindi.[5] Devenin yularını da devenin başına doladı.[6]
Yine, Peygamberimiz Aleyhisselam önde, Hz. Ebu Bekir arkasında, Neccar oğullarının eşrafı da çevresinde olduğu halde, Medine´nin içine doğru hareket ettiler.[7]
Sâlim b. Avf Oğullarının Vaad ve Dilekleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın devesi Kasvâ sağa sola baka baka ilerlerken,[8] Salim b. Avf oğullarından Itban b. Malik ile Abbas b. Ubâde, Salim b. Avf oğullarından bazıları ile birlikte gelip:
"Yâ Rasûlallah! Bizim yanımızda kal!
Sayıca çok, mal ve silahça hazırlıklı, düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne malik olan bize buyur!" dediler.[9]
Başka rivayete göre:
Salim b. Avf oğullarından Itban b. Malik ile Nevfel b. Abdullah, Kasvâ´nın yularından tutarak:
"Yâ Rasûlallah! Bize in!
Biz sayıca çokluğuz! Mal ve silahça hazırlıklıyız!
Yâ Rasûlallah! Biz geniş meydanlar, bağ ve bahçeler sahibiyiz!
Araplardan bu yurda giren kimse-korkarsa-bize sığınır..." dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gülümsedi[10] ve:
"Allah onları size hayırlı ve mübarek kılsın!" diyerek dua ettikten sonra:[11] "Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu.[12]
Ubâde ve Abbas b. Sâmit´in Vaad ve Dilekleri
Ubâde b. Sâmit ile Abbas b. Sâmit:
?Ya Rasulallah! Bize in!
Biz sayıca çokluğuz. Mal ve silahça hazırlıklıyız? dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
?Allah onları size hayırlı ve mübarek kılsın!? diyerek dua ettikten sonra:
?Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!? buyurdu.[13]
Beyâza Oğullarının Vaad ve Dilekleri
Kasvâ, yolu açılınca, Beyaza oğullarının evleri hizasına kadar gitti. Beyaza oğullarından Ziyad b. Lebid ile Ferve b. Amr geldiler ve:
"Yâ Rasûlallah! Bize buyur! Sayıca çokluğuz. Mal ve silahça hazırlıklıyız. Düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahibiz" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu.
Kasvâ´nın yolunu açtılar.
Kasvâ, Benî Sâidelerin evlerine kadar gitti.[14]
Saide Oğullarının Vaad ve Dilekleri:
O sırada, Abdullah b. Übeyy b. Selül; köşkünde, dizlerini dikmiş, iki elini kavuşturmuş oturuyor, yanında da birçok kimseler bulunuyordu. Peygamberimiz Aleyhisselamın kendisine doğru geldiğini görünce:
?Git! Sen, seni davet etmiş olanlara in!? dedi.
Sa´db.Ubâde:
"Yâ Rasûlallah! Onun sözlerinden kalbine bir üzüntü gelmesin!
Senin bize geldiğin şu sıralarda, Hazrec oğulları onu kendilerine hükümdaryapmak istiyorlardı! İşte şurası benim evim!
Yâ Rasûlallah! Kavmimin içinde hurmalığı, kuyu başı, serveti, silahı, aile efradı., benimkinden daha çok ve benden daha cesaretli bir kimse yoktur!" dedi.[15]
Hem Sa´d b. Ubâde, hem Münzir b. Amr ve Beni Sâidelerden bazı zâtlar
"Yâ Rasûlallah! Bize buyur! Biz sayıca çokluğuz. Mal ve silahça hazırlıklıyız. Düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahibiz" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu.
Yolu açılınca, Kasvâ, Beni Harise b. Hazreclerin evleri hizasına kadar gitti.[16]
Hârise b. Hazrec Oğullarının Vaad ve Dilekleri
Sa´d b. Rebi´, Hârice b. Zeyd, Abdullah b. Revâha ve Beni Hâriselerden bazıları, devenin önüne gerilerek:
"Yâ Rasûlallan! Bize buyur!
Sayıca çokluğa, silahça hazırlığa, seni düşmanlarından koruma ve savunma gücüne sahip bulunan bize gel![17] Bizi geçme!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah, onları size mübarek kılsın[18]
Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona em rol unm ustur!" buyurdu.[19]
Adiyy b. Neccar Oğullarının Vaad ve Dilekleri
Yolu açılınca, Kasvâ ilerleyip Peygamberimiz Aleyhisselamın dedesi Abdulmuttalib´in annesi Selmâ binti Amr´ın mensup bulunduğu Adiyy b. Neccar oğullarının evlerini geçeceği sırada, Adiyy b. Neccar oğullarından Salit b. Kays, Ebu Salît ve Üseyre b. Ebi Hârice ile Adiyy b. Neccarlardan bazıları:
"Yâ Rasûlallah! Dayılarına gel! Sayı ve silah çokluğuna, düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahip olan bize buyur[20] Bizi bırakıp, bizden başkasına geçme! Sana kavmimiz içinde akraban olarak bizden daha yakın kimse yoktur!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu. Kasvâ´nın yolunu açtılar.
Kasvâ; Malik b. Neccar oğullarının evleri yanına varınca, Peygamberimiz Aleyhisselamin bugünkü Mescidinin kapısının bulunduğu yere çöktü ki, orası o zaman Neccar oğullarından Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim gence ait hurma serme, kurutma yeri idi.
Bu gençler; Muaz b. Afrâ´nın[21] himayesi altında idiler.
Kasvâ çöktüğü zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, onun üzerinden inmedi.
Kasvâ ayağa kalktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yine, onun yularını serbest bıraktı.
Kasvâ, biraz gittikten sonra, birdenbire arkasına dönüp ilk önce çöktüğü yere kadar geldi, oraya tekrar çöktü, artık oradan kalkmadı. Boynunu ve göğsünü yere uzatıp böğürmeye ve deprenmeye başladı. Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Kasvâ´nın üzerinden indi[22] ve:
"İnşaallah, menzil burasıdır!" buyurdu.[23]
Kasvâ çöktüğü zaman, Cebbar b. Sahr çöktüğü yerden kaldırmak için ona ayağı ile vurmuş, tepmişti.
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd kızdı ve:
"Ey Cebbar! Sen benim evimin önünden kaldırmak için ona vurdun, teptin ha?! Resûlullahı hak dinle, Kitabla peygamber gönderen Allah´a yemin ederim ki, İslâmiyet mani olmasaydı sana kılıçla vururdum!" dedi.[24]
Aynı kaynaklar.[25]
Peygamberimiz Aleyhisselamı Konuk Etmek İçin Tartışılması ve Kur´aya Başvurulması
Medineli Müslümanlar Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılmıyor, herkes onu götürüp ağırlamaya can atıyor ve bu hususta birbirleriyle de tartışıyorlardı.[26]
Nihayet, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben bu gece Abdulmuttalib´in dayıları olan Neccar oğullarına iner, bununla onlara ikramda bulunmuş olurum" buyurdu.[27]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Akrabamızın evlerinden, buraya en yakını hangisidir?" diye sorunca, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd:
"Benimkidiryâ Nebiyyallah! İşte, evim şurasıdır! Evimin kapısı da şurasıdır!" dedi.[28]
Fakat, Neccar oğulları, aralarında kur"a çekilip kur´a Ebu Eyyub Halid b. Zeyd´e çıkmadıkça, Peygamberimiz Aleyhisselamı ağırlamak şerefini bırakmaya razı olmadılar.[29]
Bunun üzerine, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Peygamberimiz Aleyhisselama "Evim, buraya evlerin en yakınıdır. Ağırlığını oraya taşıyayım" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam "Olur!" buyurdu.[30]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Eyyub´un Evine Gidişi
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Kasvâ´nın yükünü indirdi. Palanını soydu. Yükünü evine taşıyınca Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kişi, binitinin ve ağırlıklarının yanında bulunur" buyurdu.
Es´ad b. Zürâre, Kasvâ´nın yularını tutup kendi evine götürdü.[31]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd´e:
"Git! Bizi kabul için yer hazırla!" buyurdu.
Ebu Eyyub, hemen gidip yeri hazırladıktan sonra geldi ve:
"Yâ Nebiyyallah! İkinize de yer hazırladım.
İkiniz de, kalkınız, Allah´ın bereketi üzere, yerinize buyurunuz!" dedi.[32]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Gelişine Mini Mini Kızların Sevinmeleri
Peygamberimiz Aleyhisselam; Ebu Eyyub Halid b. Zeyd´in evine ineceği sırada, Neccar oğullarının mini mini kızları deflerle çıkıp:
"Neccar oğullarının kızlarıyız biz!
Muhammed´in hısımlığı, komşuluğu ne mutlu, ne hoş!" diyerek neşîdeler okuyorlardı.[33]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Beni seviyor musunuz?" diye soruyor, onlar da:
"Evet yâ Rasûlallah!" diyorlar,[34] Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Vallahi, ben de sizleri seviyorum!
Vallahi, ben de sizleri seviyorum!
Vallahi, ben de sizleri seviyorum!" buyuruyordu.[35]
Medineli Müslümanların Olağanüstü Sevinçleri ve Coşkuları
Berâ´ b. Azib der ki:
"Ben, Medinelilerin, hiçbir şeye, Resûlullah Aleyhisselamın gelişine sevindikleri gibi sevindiklerini görmedim![36]
Medine halkı,[37] erkekler ve kadınlar,[38] yollara,[39] evlerin üzerlerine çıkmışlar, oğlan çocukları ve hizmetçiler yollara dökülmüşler.[40]
´Nebiyyullah geldi! Nebiyyullah geldi![41]
Yâ Muhammedi Yâ Rasûlallah![42]
Allahuekber! Resûlullah Aleyhisselam geldi! Muhammed geldi![43]
Muhammed geldi! Resûlullah geldi!
Allahuekber! Muhammed geldi! Resûlullah geldi!1 diyerek bağ iriyorlardı .[44]
´Resûlullah bu! Geldi! Geldi! dediklerini işittim."[45]
Enes b. Malik de:
"Ben, Resûlullah´ın Medine´ye girdiği günden daha güzel, daha parlak bir gün görmedim" demiştir.[46]
Medinelilerin Peygamberimiz Aleyhisselam İçin Kurban Kesmeleri
Peygamberimiz Aleyhisselam Medine´ye geldiği zaman, Medineli Müslümanlar, bir deveyi veya sığırı kurban olarak kesmişlerdir.[47]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Eyyub´a Konuk Oluşu
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki:
"Resûlullah, evime indiği zaman, evimin alt katına inmişti. Ben ve zevcem Ümmü Eyyub, yukanda bulunuyorduk. Kendisine:
´Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Ben yukarda olmamı, senin ise altımda bulunmanı iyi görmüyor, ağır buluyorum!
Sen yukarı çık, yukanda ol!
Biz inelim, aşağıda bulunalım dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
´Yâ Ebâ Eyyub! Evin alt katında bulunmamız, bize daha uygun ve elverişlidir´ buyurdu, alt katta oturdu.
Biz de meskende onun üstünde bulunduk.
O sırada, içinde su bulunan testimiz kırıldı.
Resûlullahın üzerine damlayıp onu rahatsız etmesinden korkarak, ben ve zevcem Ümmü Eyyub, tek örtüneceğimiz kadife yorganımızı hemen suyun üzerine bastırdık."[48]
Ebu Eyyub bir gece kendi kendine:
"Biz Resûlullah Aleyhisselamın başının üzerinde yürüyoruz ha!?" dedi ve bir kenara çekilerek gecelediler.
Sabahleyin bunu Peygamberimiz Aleyhisselama arzetti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Alt kat daha elverişlidir!" buyurdu ise de, Ebu Eyyub:
"Sen altında bulundukça, ben bir çatının üstüne çıkamam!" dedi.
Bunun üzerine, yerlerini değiştirdiler:
Peygamberimiz Aleyhisselam üst kata çıktı, Ebu Eyyub da alt kata indi.[49]
Es´ad b. Zürâre´nin Peygamberimiz Aleyhisselama Serir (Somya) Hediye Edişi
Hz. Aişe der ki:
"Kureyşîlere Mekke´de serir üzerinde uyumaktan daha hoş birşey yoktu.
Resûlallah Aleyhisselam, Medine´ye geldiği ve Ebu Eyyub´un evine indiği zaman, ona:
´Yâ Ebâ Eyyub! Sizin bir seririniz yok mu?´ diye sordu.
Ebu Eyyub:
´Yoktur vallahi!´ dedi.
Es´ad b. Zürâre, bunu haber alınca, Resûlullah´a, direkleri sac ağacından yapılmış, üzeri keten lifle dokunmuş, hasırla kaplı bir serir gönderdi.
Resûlullah Aleyhisselam, evine taşınıncaya kadar, onun üzerinde uyumuştu.
Vefatına kadar da onun üzerinde uyudu.[50]
Resûlullah Aleyhisselam, yıkanıp kefenlendiği zaman, bu seririn üzerine konuldu, cenaze namazı da kendisi bu şerir üzerinde bulunduğu halde kılındı.[51]
Halk, ölülerini taşımak üzere onu bizden isteyip alır ve onunla teberrük ederlerdi.
Ebu Bekir´in, Ömer´in cenazesi de onun üzerinde taşınmıştı."[52]
Peygamberimiz Aleyhisselamın bu mübarek seriri Emevîler devrinde Hz. Âişe´nin mirası içinde satışa çıkarılınca, onu Muaviye b. Ebi Süfyan´ın azadlılarından Abdullah b. İshak adında bir adam dört bin dirheme satın almıştı.[53]
Peygamberimiz Aleyhisselama Her Gün Ensar Tarafından Yemekler Gönderilişi
Zeyd b. Sabit der ki:
"Ebu Eyyub´un evine indiği zaman Resûlullah´ın yanına ilk önce girip ona tereyağı ve sütle yapılmış bir çanak tirit takdim eden ben idim ve:
´Bu çanağı annem gönderdi´ dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
´Allah onu bereketli kılsın!´ diyerek dua etti.
Ashabını çağırdı, onu yediler.
Yemeğin arkası kesilmeden, Sa´d b. Ubâde, uşağının başında üzeri örtülü bir çanak tirit ve haşlanmış kemik söğüşü ile kapıya gelip içeri girdi. Malik b. N eccar oğullarından, sıra ile Resûlullahın kapısına üç-dört yerden yemek taşınmadığı bir gece yoktu.
Bu, Ebu Eyyub´un yedi ay kaldığı evinden ayrılıp kendi evine taşınıncaya kadar devam etti."[54]
Sa´d b. Ubâde ile Es´ad b. Zürâre´den her gece birer çanak yemek gelirdi.[55]
Sa´d b. Ubâde; etle veya sütle veya sirkeli zeytinyağıyla veya tereyağıyla yapılmış tirit gönderirdi.
Bunlardan en çok gönderdiği de, etli tiritti .[56]
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensarî de der ki:
"Resûlullah´a biz de daima akşam yemeği yapıp gönderirdik.
Kalanını bize geri çevirdiği zaman, ben ve Ümmü Eyyub, Resûlullahın elinin değdiği yerleri araştırarak oralardan yer ve bununla teberrük ederdik.
Yine bir gece yapıp gönderdiğimiz soğanlı veya samnısaklı yemeği Resûlullah geri çevirmişti.
Onda elinin izini göremeyince, korkarak yanına gittim ve:
´Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun!
Sen akşam yemeğini geri çevirdin. Fakat onda elinin izini göremedim? Halbuki ben ve Ümmü Eyyub geri çevirdiğin yemekte senin elinin değdiği yerleri araştırmakta ve bununla teberrük etmekte idik´ dedim.
Resûlullah:
´Ben sizin görüşemediklerinizle görüşen, meleklerle fısıldaşan bir kimseyim.[57]
İnsanı rahatsız eden şeyden melekler de rahatsız olurlar.[58]
Ben sizler gibi değilim: Arkadaşımı [Cebrail´i] rahatsız etmekten korkarım!1 buyurdu.[59]
Kendisine:
´Haram mı dır o yemek?´ diye sordum.
Resûlullah Aleyhisselam:
´Değildir! Fakat, ben kokusundan dolayı ondan hoşlanmadım!´ buyurdu.
Kendisine:
´Senin hoşlanmadığın şeyden ben de hoşlanmam!´ dedim.[60]
Resûlullah Aleyhisselam:
´Siz onu yiyiniz!´ buyurdu.
Bunun üzerine biz ondan yedik ve Resûlullaha bir daha o sebzeden yemek yapmadık."[61]
Bir gün Ümmü Eyyub´a:
"Resûlullah senin kocanın evinde yedi ay oturmuştu. Resûlullahın en sevdiği yemek hangisiydi?" diye sorulmuştu.
Ümmü Eyyub:
"Onun ne kendisi için bir yemeğin yapılmasını emrettiğini gördüm, ne de bir yemeği yerdiğini gördüm.
Kendisine herise yapar, hoşuna gittiğini görürdük de, ona bu beş, altı yahut on günde bir hazırlanırdı" dedi.[62]
Peygamberimiz Aleyhisselamın İçinde Yedi Ay Kaldığı Evin Tarihçesi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine´ye gelince içinde yedi ay oturduğu mübarek ev Mescidin doğusunda olup; yediyüz yıl önce Medine´ye gelen, Yemen hükümdarlarından Tüban [Tübba] Ebu Kerib Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke´de zuhur ve Medine´ye hicret edeceğini Yahudi alimlerinden öğrenince, bu evi daha o zamandan yaptırmış, yazıp altın mühürle mühürlediği bir mektubu da Peygamberimiz Aleyhisselama takdim edilmek üzere Medine alimlerinin en büyüğüne vererek, kendisi erişemezse çocuğundan veya çocuğunun çocuğundan erişecek olan vasıtasıyla takdim edilmesini emretmişti.
İşte bu ev; babadan evlada geçe geçe, Tüban´ın mektubu ile iman etmiş Medine alimlerinden birinin soyundan gelen Ebu Eyyub Halid b. Zeyd´in eline geçmişti.[63]
Tüban Ebu Kerib Es´ad, mü´mindi; Peygamberimiz Aleyhisselama yedi yüz yıl önce iman etmişti.
Çünkü o manzum mektubunda meâlen şöyle demişti:
"1- Ben, Hz. Ahmed´in Allah tarafından gönderileceğine kesin olarak kanaat getirdim.
2- Ömrüm onun ömrüne uzansaydı [onun zamanına yetişseydi], muhakkak ona, o amcamın oğluna vezir ve yardımcı olurdum.
3- Yeryüzündeki Arapları ve Arap olmayanları, herkesi ona boyun eğmeye mecbur kılardım.
4- Kılıç çeker, onun düşmanlarıyla çarpışır, kalbinden her kederi dağıtırdım !"[64]
Tüban´ın manzumesinde birinci ve ikinci beyitlerle birlikte:
5- Zebur´da onun ümmeti ismen anılmıştır.
Onun ümmeti, ümmetlerin hayırlısıdır" beyti de bulunuyordu.[65]
Tüban´ın mektubunu ellerinde bulunduranlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine´ye gelmekte olduğunu işitince; mektubu, ona teslim etmek üzere, Süleym kabilesinden güvenilir bir zât olan Ebu Leyla´ya verdiler.
Ebu Leyla Mekke yolunda Peygamberimiz Aleyhisselamı buldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu görünce yanına çağırdı[66] ve ona:
"Sen, Ebu Leyla mısın?" diye sordu.[67]
Ebu Leyla:
"Evet!" dedi.[68]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Senin yanında I. Tübba´ın mektubu var![69] Getir, ver bana mektubu!" buyurdu.[70]
Ebu Leyla Peygamberimiz Aleyhisselamı tanımıyordu. Kendi kendine, düşündü kaldı.[71]
Doğrusu, şaşılacak şey!"[72] dedi ve:
"Sen kimsin? Ben senin yüzünde sihir [sihirbazlık] eseri görmüyorum.
Sen bende bulunanı nasıl bildin?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben, Muhammed´im! Getir, ver mektubu bana!" buyurdu.[73]
Adam mektubu sakladığı yerden hemen çıkarıp Peygamberimiz Aleyhisselama verdi.
Hz. Ebu Bekir onu Peygamberimiz Aleyhisselama okuyunca,[74] Peygamberimiz Aleyhisselam üç kere:
"Merhaba=Hoşgeldin, safa geldin salih kardeş Tübba!" buyurdu.[75]
Ebu Leyla´ya da, hemen Medine´ye dönmesini emretti.
Ebu Leyla, Medine´ye dönüp, Medinelilere Peygamberimiz Aleyhisselamın gelmekte olduğunu müjdeledi. Medinelilerden her biri, bu müjdesinden dolayı ona bahşiş verdi.[76]
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Tübba´a sövmeyiniz! Çünkü, o Müslüman olmuştu" buyurmuştur.[77]
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî´nin evi sonradan azadlı kölesi Eflah´a geçti.
Duvarlarından gedikler açılmaya başladığı, yıkılmaya yüz tuttuğu zaman, Mugîre b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam onu Eflah´ın oğlundan bin dinara (altına) satın alarak tamir ettirip vakfetti.[78]
Zamanla yine harab olan ve arsa haline gelen bu mübarek ev tekrar satılınca, Melik Muzaffer Şihabüddin Gazi b. Melik Âdil Seyfüddin Ebi Bekr b. Eyyub b. Sadi onu satın alıp üzerine dört mezhep talebesinin okuyacağı mükemmel bir medrese yaptırdı.
Bu medrese için, kendi memleketinde, Dımaşk´ta, Medine´de ve sair yerlerde zengin vakıflar tesis etti. Medresenin içinde, pek çok nefis kitaplar bulunan bir kütüphanesi de vardı.[79]
Sonraları, bakımsızlık yüzünden harab olup küçük bir zaviye haline gelen ve Hicretin 1259. yılında Sultan Abdülmecîd tarafından yıktırılarak mükemmel bir surette yeniden yaptırılan bu zaviye, "Zâviye-i Cüneydiyye" adıyla anılır ve ziyaret edilirdi.[80]
Medine´nin Coğrafî Durumu, İsimleri ve İlk Sakinleri
Medine-i Münevvere; deniz sathından 916 metre kadar yükseklikte,[81] Kızıl Denizin 100 kilometre doğusunda,[82] meridyen olarak 39 derece 55 dakika doğuda, paralel olarak 24 derece 15 dakika kuzeyde,[83] Mekke´nin yarısı büyüklüğünde, çorak topraklı, kara taşlık bir şehir olup, kuzeyinde Uhud dağı bulunmaktadır. Ki, şehre en yakın dağ, Uhud dağıdır.
Medine-i Münevvere´nin hurma bahçeleri çok ve suları boldu.[84]
Medine-i Münevvere´de sebzelerin her çeşidi yetiştiği gibi; başta hurmaların en iyisi olmak üzere, kavun, karpuz, şeftali, incir, limon, turunç, üzüm, elma, nar, muz, vişne... gibi her çeşit meyve de yetişir.[85]
Yazın, gündüzleri havanın gölgede hararet derecesi 48´e kadar yükselir.
Kışın gündüzleri sıfırın altında 10 dereceye, geceleri ise -15 dereceye kadar düştüğü ve hatta suların donduğu bile olur.[86]
Rivayete göre; Medine´ye ilk gelip yerleşen kimsenin oğlunun adı Yesrib olduğundan, Medine o zamandan itibaren bu adla anılagelmiştir.[87]
Yâkutu´l-Hamevî, Medine´nin 29 ismini sıralar.[88]
Semhûdî de, "İsim çokluğu isim sahibinin şerefliliğine delalet eder" dedikten sonra, çeşitli kaynaklara dayanarak, Medine´nin:
1- Tâbe,
2- Tayyibe,
3- Asıma,
4- Darü´l-emân,
5- Dârü´s-sekîne,
6- Bârre,
7- Berre,
8- Beytü´r-resûl,
9- Habîbe,
10- Mahbûbe,
11- Dârü´l-ebrar,
12- Dârü´l-hicre,
13- Dârü´s-selâme,
14- Darü´l-feth,
15- Mahfûze,
16- Haremü´r-resûl,
17- Medine gibi 94 ismini sayıp, onlar hakkında açıklama yapar.[89]
Medine´ye Tâbe ve Taybe isimleri Yüce Allah tarafından verilmiştir.[90] Miraç gecesinde Cebrail Aleyhisselam, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"İn de, namaz kıl!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam inip namaz kıldığı zaman, Cebrail Aleyhisselam:
"Sen nerede namaz kıldın biliyor musun?
Sen Taybe´de namaz kıldın! Oraya da hicret edeceksin!" demiş;[91] Peygamberimiz Aleyhisselam da, Tebük seferinden dönerken, Medine görününce:
"İşte, Tâbe!" buyurmuştur.[92]
Nuh Aleyhisselamın oğlu Sam´ın oğlu Lâvez´in oğullarından Amlîk (lmlak)[93] Amalikaların atası olup, Amalikalar bütün beldelere yayılmış, dağılmışlardı.
Maşrık, Umman, Hicaz, Şam, Mısır halkları onlardandı.
Bahreyn, Umman, Necd, Teymâ halkı onlardandı.
Kenânîler diye anılan[94] Şam zorbaları, Mısır firavunları da onlardandı .[95]
İrem b. Şam´ın oğlu Avs´ın oğullarından birisinin adı Abil ve Abil´in oğlunun adı da Yesrib´di.
Bu baba oğul, Medine´nin ilk sakini idiler.
San´aya yerleşen Amalikalardan bazıları Yesrib´e inip Abil´i oradan çıkarmışlar, oraya kendileri yerleşmişlerdi.[96]
Medine´de ilk kez ekin ekenler, hurma ağacı ve üzüm asmaları dikenler,[97] yüksek evler, köşkler yapanlar, Amalikalardı .[98]
Buhtunnassar [Buhtunnasr] Beytü´l-Makdisi yıkıp İsrail oğullarından süreceğini sürdükten, esir edeceğini esir ettikten sonra, İsrail oğullarından bir cemaat Hicaz taraflarına gittiler. Vâdi´l-Kura´ya, Teymâ´ya ve Yesrib´e indiler.
O zaman, Yesrib´de, Amalikaların kalıntıları ile Cürhümîlerden bir cemaat bulunuyordu.
İsrail oğulları orada bunlarla birlikte oturdular ve onlara karıştılar.
Medine´nin yerlileri gittikçe azalırken, İsrail oğulları çoğaldılar.
Yerlilerin azaldıklarını, zayıfladıklarını görünce, üzerlerine yürüdüler; onları Yesrib´den sürüp çıkardılar. Mallarını, mülklerini ele geçirdiler.
İsrail oğulları böylece, Allah´ın dilediği kadar, Medine´de kaldılar.[99]
Yemen´deki Me´rib seddini, ilk önce fındık fareleri oymaya başlamış, sonra da Yüce Allah bir sel salıp yıkmıştı.[100]
Yurtlarının harab olduğunu gören, Evs ve Haznecîlerin atası Müzeykıya Amrb. Âmir b. Harise b. Salebe bütün mallarını, mülklerini ve hayvanlarını satarak, oğulları ve kendilerine tâbi olanlarla birlikte gidip önce Âklerin beldelerinde oturdu..
Sonra Mekke´ye, Mekke´den sonra da Medine´ye gitti.
O zaman Medine´nin içinde Yahudiler oturdukları için, bunlar Medine´nin dışında oturdular.
Sayıca çoğalıp güçlendikleri zaman Yahudileri şehrin dışına çıkarıp, şehrin içine kendileri yerleştiler.
Bu sefer de Yahudiler şehrin dış kısımlarında oturdular.[101]
Medine´de bütün mallar, mülkler, köşkler, hurma bahçeleri Yahudilerin elinde idi. Çokluk ve güçlülük de onlarda idi.
Bir müddet sonra, Evs ve Hazrecler hem Yahudilerle aralarında, hem birbirlerine karşı güvenlik, hem de başkalarına karşı birbirlerini savunma antlaşması yapmak isteyip yaptılar ve uzun müddet buna bağlı kaldılar.
Evsî ve Hazrecîlerin mal mülk sahibi olmaya başladıklarını, sayıca da çoğaldıklarını gören Beni Kurayza ve Beni Nadîr Yahudileri onların kendilerine galebe çalıp evlerini ve mallarını zaptedeceklerinden korktular.
Kendi aralarında görüşüp konuşarak Evsî ve Hazrecîlerle yapmış oldukları antlaşmayı bozdular.
Yahudiler sayıca çok kalabalık idiler.
Evsî ve Hazrecîler, Yahudilerin kendilerini Medine´den sürüp çıkaracaklarından korkar bir halde yaşamaya başladılar.
Benî Salim b. Avf b. Hazrec´in kardeşi Malik b. Aclan´ı kendilerine seyyid, başkan yaptılar.[102]
İsrail oğullarının başına Fıtyevn adında ahlâksız bir adam geçmiş,[103] Evs ve Hazrecîleri de hükmü altına almıştı.[104]
Yahudiler de, Evsî ve Hazrecîler de, ona boyun eğmişlerdi.[105]
Fıtyevn; evlenecek her kızın ve kadının kocasından önce kendisinin yanında bir gece kalmasını âdet haline getirtmiş ve bunu Evsî ve Hazrecîlere da uygulamaya[106] ve Malik b. Aclan´ın, Süleym oğullarından bir adamla nikahlanan kızkardeşini yanına getirtmeye kalkışmıştı.[107] Kızkardeşinin kocasıyla gerdeğe gireceği gecede kavminin meclisine bacakları açık girdiğini gören Malik b. Adan, ona:
"Sen, bacakların açık olarak çirkin bir çıkışla kavminin yanına çıktın ha!?" diyerek çıkışınca, kızkardeşi:
"Bu gecemde bana yapılmak istenilen şey, kocamdan başkasının yanına sokulmak istenilişim, bundan daha ağırdır!" dedikten sonra evine girdi.
Malik b. Adan, hemen onun yanına vardı. Ne demek istediğini öğrenince, ona:
"Senin elinden bir hayır, bir iyilik gelir mi?" diye sordu.
Kızkardeşi:
"Evet, gelir! Sen benden ne gibi bir iyilik istersin?" dedi.
Malik b. Adan:
"Ben senin yanındaki kadınlarla birlikte içeri girerim! Yanına girince de Fıtyevn´i kılıçla vurur, gebertirim!" dedi.
Kızkardeşi:
"Yap bunu!" dedi.
Malik b. Adan, kadın elbisesi giyinip kadınlarla birlikte gitti.
Kadınlar Fıtyevn´in yanından çıkınca Malik b. Adan içeri girip Fıtyevn´i kılıçtan geçirdi, öldürdü ve Şam´a kaçtı.
Orada, hükümdarlardan Ebu Cebele´ye, Fıtyevn´i kadınlara yaptığı kötülüklerden dolayı öldürdüğünü ve Yahudilerden korktuğu için artık Medine´ye dönemeyeceğini söyledi.
Bunun üzerine, Ebu Cebele; Medine´ye gidip Yahudileri hor hakir kılmadıkça kadınının yanına var-mamaya, koku sürünmemeye, içki içmemeye yemin etti.
Büyük bir ordu ile Medine´ye gelip Yahudilerin ileri gelenlerini ziyafete davet ederek, hepsini kılıçtan geçirdi.
Bundan sonra, Evsî ve Hazrecîler aziz, Yahudiler ise zelil oldular.[108]
Evs ve Hazrec Kabileleri: Ensar
Evs ve Hazrec kabileleri, iki kardeşten üreyip çoğalmış oldukları halde, aralarında sık sık anlaşmazlıklar çıkar, kılıçlara sarılırlar, yıllarca çarpışır dururlardı.
Aralarındaki çarpışmaların sonuncusu ise Buas çarpışması idi ki, Hicretten beş-altı yıl önce durmuştu.[109]
Hz. Âişe´nin dediği gibi; Hicret sırasında Evs ve Hazrec kabilelerinin toplulukları dağılmış, en asaletti ve şerefli adamları öldürülmüş veya yaralanmış bulunuyordu.
Sanki Yüce Allah İslâm dinine hazırlamak için onları bu duruma düşürmüştü.[110]
Evs ve Hazrec kabilesinden Müslüman olanlara Ensar denir.
Ensar; nasîrkelimesinin çoğuludur.
Nasîr de, nâsır´ın mübalağa sîgası olup, ziyadesiyle yardım edici demektir.
Gaylan b. Cehrin:
"Siz, öteden beri mi Ensar ismiyle anılırdınız? Yoksa bu ismi size Allah mı koydu?" sorusuna, Enes b. Malik:
"Evet! Bize bu ismi Allah koydu!" demiştir.
Kur´ârvı Kerîm´de Ensar hakkında şöyle buyurulur
"İslâm´da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile, onlara güzellikle tâbi olanlar (yok mu?); Allah onlardan razı olmuştur.
Onlar da Allah´tan razı olmuşlardır.
Allah bunlar için-kendileri içinde temelli kalıcı olmak üzere- altlarından ırmaklar akar cennetler hazırladı.
İşte, bu en büyük kurtul ustur. "[111]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Medinelilere İlk Tavsiyeleri
Yahudi iken Müslüman olan Abdullah b. Selam der ki: "Resûlullah [Aleyhisselam] Medine´ye gelince, halk ona koşuştu. ´Resûlullah geldi!1 denilince, onu görmek için ben de halkın arasında onun yanına gittim. Resûlullahın yüzünü görünce, anladım ki, onun yüzü bir yalancı yüzü değildir! Konuşurken, kendisinden ilk işittiğim söz de: [112]
´Ey insanlar![113] Selamı yayınız (Selamlaşmayı yaygınlaştırınız!) Yemek yediriniz![114] Akrabalarla ilgileniniz! [115] İnsanlar uykuda iken siz namaz kılınız ki, selametle Cennete giresiniz sözü idi."[116]
Selamın Mânâsı, Selam´ın Allah´ın İsimlerinden Biri Oluşu
Selam; selamet gibi masdar olup, kusurlardan, âfetlerden uzak ve salim olmak demektir.
Müslümanlar arasında alınıp verilen "Selâmün aleyküm" sözü de selametle dua etmek mahiyetindedir.
Es-Selam: Her türlü noksandan, kusurdan, yok olma, zevale erme şaibelerinden tamamıyla uzak bulunan Yüce Allah´ın isimlerindendir.[117]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Selam Yüce Allah´ın isimlerinden bir isimdir ki, onu Allah yeryüzüne koymuştur.
O halde, selamı aranızda yayınız!" buyurmuştur.[118]
Es-Selam, Kur´ân-ı Kerîm´de de Yüce Allah´ın ismi olarak anıldığı gibi,[119] bunun, dua mahiyetinde de, Cennet´in ismi olarak da anıldığı vardır.[120]
İnsanlık Tarihinde Geçen İlk Selamlaşma Hadisesi
Yüce Allah, Adetin Aleyhisselamı yarattığı zaman,[121] ona:
"Haydi, şu melekler cemaatının yanına git de, onlara[122] ´Esselâmü aleyküm diyerek[123] selam veril[124]
Senin selâmına onların nasıl karşılık vereceklerine[125] bak![126] Söyleyeceklerine iyice kulak veril[127]
Çünkü, o, hem senin, hem de senin zürriyetinin selamlaşmasıdır" buyurdu.[128]
Adem Aleyhisselam gidip meleklere:
"Esselâmü aleyküm!" dedi.
Melekler de:
"Esselâmü aleyküm ve rahmetullah![129] Yahut:
"Ve aleykesselâmü ve rahmetullah!" dediler.[130] Selamlarına "Rahmetullah" sözlerini ekledirler.[131]
Selamın Üstün ve Sevaplı Şekilleri
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir mecliste otururken, bir zât gelip: "Esselâmü aleyküm!" diyerek selam verdi.[132]
Peygamberimiz Aleyhisselam onun selamına karşılık verdi. Adam oturunca,[133] Peygamberimiz Aleyhisselam:
"On sevap kazandı!" buyurdu.
Sonra başka bir adam geldi ve "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!" diyerek selam verdi.[134]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun selamına karşılık verdi. Adam oturunca,[135] Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Buna yirmi sevap var!" buyurdu.
Sonra başka bir adam geldi ve:
"Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü!" diyerek selam verdi.[136]
Peygamberimiz Aleyhisselam onun selamına karşılık verip adam oturunca:[137]
"Buna da, otuz sevap var!" buyurdu.[138]
O sırada, meclisten bir adam kalkıp selam vermeden gitti.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Arkadaşınız unuttuğu şeyi (selam vermeyi) ne çabuk da unuttun[139] Sizden biriniz meclise gelince selam versin, oturmayı uygun görürse otursun!
Meclisten ayrılmak için kalkınca da yine selam versin!
Verilmeye layı klik ve gereklilikte, önceki selam sonrakinden farklı değildir" buyurdu.[140]
Hz. Ömer der ki:
"Ben bir gün Ebu Bekir´in terkisinde giderken, Ebu Bekir rastladığı insanlara:
´Esselâmü aleyküm!´ diyor, onlar:
´Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!´ diyorlardı.
Ebu Bekir
´Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!´ diyor, onlar:
´Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh!´ diyorlardı.
Bunun üzerine, Ebu Bekir
´Bugün insanlar selam faziletinde bizi pek çok geçtiler!1 dedi."[141]
Selam vermek veya verilen selamı almak, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarındandır.[142] Selamlaşmakta cimrilik etmek, iyi sayılmamıştır.[143]
Peygamberimiz Aleyhisselam; evine selam vererek giren kimsenin hem Allah´a karşı korunmuş olacağını,[144] hem de bunun kendisine ve ev halkına bereket getireceğini haber vermiştir.[145]
Selam Verme ve Almanın Hükmü ve Âdâbı
Selam vermek nafile bir ibadet olmakla beraber, verilen selamın alınması gerekmektedir.[146] Selam verilirken de:
1- Binitli olan, yayaya,
2- Yaya, oturana,
3- Azlık, çokluğa,[147]
4- Yaşça küçük olan, büyük olana önce selam verir.[148]
5- Selamı cemaat içinden birisine tahsis ederek vermek mekruhtur ve Kıyamet alâmetlerindendir.[149]
6- Tanıdığına ve tanımadığına selam vermek İslâm´ın hayırlı hasletlerindendir.[150]
7- Peygamberimiz Aleyhisselam; Mekke´nin fethinde yanına gelen ve kendisine selam veren amcası Ebu Talib´in kızı Ümmü Hani Hatuna:
"Merhaba=hoşgeldin Ümmü Hani!" buyurdu.[151]
Yanına geldikçe Hz. Fâtıma´ya da:
"Merhaba kızcağızım!" buyurup, onu sağına veya soluna oturttuğu bildirilmektedir.[152]
8- Müslüman olmayanların verdikleri selama "ve aleyküm!" denilerek mukabele edilir.[153]
9- Mü´min kardeşi ile selamlaşmak, musafaha ile tamamlanır. [154]
Musafaha; iki kişinin, esenleşmek için birbirlerinin ellerini-avuç içleri birbirine yapışacak biçimde-tutuşmalarına ve yüzyüze gelmelerine denir.[155]
10- Enes b. Malik der ki:
"Biz:
Yâ Rasûlallah! Bazımız bazımıza (hürmeten) eğilebilir mi?´ diye sorduk. Resûlullah Aleyhisselam: ´Hayır!´ buyurdu.
[11-12.] ´Bazımız bazımızla kucaklaşabilir mi?´ diye sorduk. Resûlullah Aleyhisselam: ´Hayır! Fakat, musafaha ediniz!´ buyurdu."[156] "Bir adam:
´Yâ Rasûlallah! İçimizden biri, bir din kardeşi veya bir dostu ile karşılaşınca, ona (hürmeten) eğilebilir mi?´ diye sordu. Resûlullah Aleyhisselam: ´Hayır!´ buyurdu.
´Onu kucaklayabilir ve öpebilir mi?´ diye sordu. Resûlullah Aleyhisselam: ´Hayır!´ buyurdu. Adam:
´Onun elini tutar ve kendisi ile musafaha yapabilir mi?´ diye sordu. Resûlullah Aleyhisselam: ´Evet!´ buyurdu."[157]
13- Ebû Mes´ûd el-Ensârî der ki: "Bir gün, Berâ´ b. Âzib´e rastlamıştım.
Bana selam verdi. Elimi tutup yüzüme güldü ve:
´Sana niçin böyle yaptım, biliyor musun?´ diye sordu.
Ona:
´Bilmiyorum! Fakat senin her yaptığın şeyde hayırdan başka birşey görmem!´ dedim.
Bunun üzerine:
´Resûlullah Aleyhisselam da, bana rastlayınca, sana yapmış olduğumun tıpkısını bana yapmış ve niçin böyle yaptığını benden sormuştu.
Ben de senin şimdi bana söylemiş olduğun gibi söylemiştim.
Resûlullah Aleyhisselam da:
´Müslümanlardan iki kişi karşılaşırda birisi öbür arkadaşına selam verir ve elini tutarak musafaha yaparsa, Yüce Allah onların günahlarını-onlar daha birbirlerinden ayrılmadan önce-bağışlar´ buyurmuştu´ dedi."[158]
Berâ´ b. Âzib´in kendisi de:
"Resûlullah Aleyhisselam:
´Birbirlerine kavuşup da musafaha yapan iki Müslüman yoktur ki, onlar daha birbirlerinden ayrılmadan önce günahları bağışlanmış olmasın!´ buyurdu" demiştir.[159]
14- Küçük çocuklarla musafaha yerine onların üç kere başları sığanır, okşanır, kendileri için "Allah sana bereket versin!" diyerek dua edilir.[160]
15- Erkeklerin kadınlarla musafaha yapmaları, el sıkışmaları caiz değildir.
Esma binti Zeyd Hatun, Peygamberimiz Aleyhisselamın bey´at etmek isteyen Ensar kadınlarına:
"Ben kadınlarla musafaha yapmam!" buyurduğunu;[161]
Hz. Âişe de, Peygamberimiz Aleyhisselamın, kadınlardan bey´at alırken bile elinin onlardan hiçbirinin eline,[162] avucunun onlardan hiçbirinin avucuna[163] değmediğini bildirmiş;[164] "Bey´atını sözle aldığı her kadına[165] ´Git, senin bey´atını aldım´ buyururdu" demiştir.[166]
16- İslâm´da ilk topluca musafaha, Medine´ye geldikleri zaman, Yemenliler tarafından yapılmıştır.[167]
Berâ´ b. Ma´rur´un Vefatı ve Cenaze Namazının Kılınışı
Berâ´ b. Ma´rur; Hazrec kabilesinden ve Ensarın başkanlarından olup,[168] Safer ayında, Peygamberimiz Aleyhisselam Medine´ye gelmeden bir ay önce vefat etmişti.
Ölüm döşeğine düştüğü zaman, ailesine:
"Kabrimde, beni Kabe´ye doğru yöneltiniz!" demiş, dediği yapılmıştı.[169] Kendisi hac mevsiminde Mekke´ye geleceğini, Peygamberimiz Aleyhisselama vaad etmiş bulunuyordu.
Hac mevsimine erişemeden ölüm döşeğine düşünce, ailesine:
"Muhammed (Aleyhisselam)a olan va´dim dolayısıyla beni Kabe´ye doğru çeviriniz! Çünkü, ben ona gelmeyi va´d etmiştim!" demiş ve böylece sağ ve ölü olarak Kabe´ye yönelenlerin ilki olmuştu.[170] Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine´ye gelince, Berâ´ b. Ma´rur´un kabrine ashabı ile birlikte gitti. Kabrinin üzerinde saf bağlayıp cenaze namazını kıldı ve:
"Allah´ım! Onu yarlığa! Ona rahmet et, ondan hoşnut ol!" diyerek dua etti.
Berâ´ b. Ma´rur, Akabe Bey´atnda bulunan Ensar kabileleri temsilcilerinden ilk vefat eden ve kabri üzerinde cenaze namazı kılınan zât idi.[171]
Cenaze Namazı ve Bu Namaza Ait Bazı Bilgiler
Cenaze namazı, farz-ı kifâyedir. Ölen bir Müslümanın cenaze namazını Müslümanlardan bir kısmı kılınca, öteki Müslümanların üzerinden cenaze namazı kılma borcu kalkar.[172]
Cenaze namazı, abdestli olarak ayakta, Kıbleye karşı dönülerek, rükûsuz, secdesiz, dört defa tekbir alınmak suretiyle kılınır.
İmam, cenazeye karşı, cemaat da imamın arkasında saf olurlar.[173]
İmam ve cemaat ellerini kulaklarına kadar kaldırarak tekbir alıp ellerini bağlarlar.
İçlerinden "Sübhâneke allâhümme..." duasını okurlar.
Eller kaldırılmaksızın, imamın açıktan aldığı ikinci tekbire cemaat içinden katılır ve "Allâhümme salli" ve "Allâhümme bârik..." salavatlarını okurlar.
Üçüncü tekbir alınınca:
"Allah´ım! Bizim dirimizi, ölümüzü, küçüğümüzü, büyüğümüzü, erkeğimizi, kadınımızı, burada bulunanımızı, bulunmayanımızı yarlığa!
Sen, bizden kimi yaşatırsan, müslüman olarak yaşat!
Sen, bizden kimi öldürürsen, mü´min olarak öldür!"[174]
Allah´ım! Bizi bu ölünün ecrinden mahrum etme! Onun ardından, bizi azdırma!" mealli dua okunur.
Dördüncü tekbir alınınca, imamla birlikte, önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa selam verilir.
Cenaze namazına katılana bir kırat ağırlığında, defin esnasında da bulunana iki kırat ağırlığında ecir ve sevap verilir ki, her kırat Uhud dağı büyüklüğü ve ağırlığındadır.
Cenaze giderken, hürmeten ayağa kalkılır.
Cenaze sesler ve meş´alelerle takip edilmez.[175]
Cenaze duası olarak Fatiha sûresini okumak da, sünnettendir.[176]
Cenaze kabre konulurken:
"Bismillah alâ milleti Rasûlillah= Allah´ın ismi ve Resûlullah´ın dini üzere!" denilir.[177]
Yeryüzünde Kılınan İlk Cenaze Namazı
Yeryüzünde ilk cenaze namazı, Adem Aleyhisselam için kılınmıştır.
Âdem Aleyhisselam, ölüm döşeğine düştüğü zaman, oğullarına:
"Oğulcuklarım! Ben Cennet meyvelerinden yemeyi özlüyorum!" dedi. Oğulları onu babalan için aramaya, elde etmeye gittiler, meleklerle karşılaştılar.
Meleklerin yanlarında, Âdem Aleyhisselam için kefen, güzel koku ile kazma, kürek ve zenbil vardı.
Melekler
"EyÂdem´in oğulları! Nereye gidiyorsunuz ve ne istiyorsunuz?" diye sordular.
Onlar da:
"Babamız hastadır. Cennet meyvelerinden yemeyi arzuluyor. Onu toplamak için bizi gönderdi" dediler.
Melekler onlara:
"Geri dönünüz! Babanızın eceli geldi!" dediler.
Âdem Aleyhisselamın oğulları, meleklerle birlikte geri döndüler.
Melekler Âdem Aleyhisselamın yanına girince, Hz. Havva korktu ve Âdem Aleyhisselama yapıştı.
Âdem Aleyhisselam, ona:
"Yüce Rabbimin melekleriyle benim aramdan çekil!" dedi.
Bunun üzerine meleklerÂdem Aleyhisselamın ruhunu kabzettiler.
Sonra onu yıkadılar, kefenlediler, güzel koku ile kokuladılar.
Kabrini kazdılar.
Meleklerden birisi öne geçti.
Öteki meleklerde onun arkasına durdular.
Âdem Aleyhisselamın oğulları da onların arkasında sıralandılar.
Cenaze namazını kıldılar.
Melekler kabrin içine girip Âdem Aleyhisselamı kabre indirdiler, kabirden çıktılar.
Kabrin üzerini kerpiçle kapattılar.
Kabrin üzerine toprak çektikten sonra:
"Ey Âdem´in oğulları! İşte, ölüleriniz hakkında tutacağınız yol budur!" dediler.[178]
Ensardan Yüz Seksen Kişinin Peygamberimize Bey´at Edişi
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki:
"Bir gün, Resûlullah Aleyhisselama ve Ebu Bekir´e yetecek kadar yemek yapıp getirince, Resûlullah:
´Git, bana Ensarın eşrafından otuz kişi çağır! buyurdu.
Yanımda hazırladığım yemeğe ekleyecek birşey bulunmadığından, bu bana çok ağır geldi. Biraz ağırdan aldım.
Peygamber Aleyhisselam, tekrar:
´Git, bana Ensarın eşrafından otuz kişi çağır!1 buyurdu.
Bunun üzerine, gidip onları çağırdım, geldiler. Gelince, onlara:
´Yemek yiyiniz!´ buyurdu.
Yediler. Önlerinden, ancak bir kısmını yiyebildiler!
Bu mucize karşısında, Peygamber Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna şehadet ve oradan ayrılmadan Peygamber Aleyhisselama bey´at ettiler.
Peygamber Aleyhisselam, bundan sonra:
´Git, bana Ensarın eşrafından altmış kişi çağır!´ buyurdu.
Vallahi, altmış kişi beni otuz kişiden daha çok korkuttu!
Gidip çağırdım.
Onlar da önlerinden ancak bir kısmını yiyebildiler!
Bu mucize karşısında, Peygamber Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna şehadet ve daha oradan ayrılmadan Peygamber Aleyhisselama bey´at ettiler.
Bundan sonra, Resûlullah Aleyhisselam:
´Git, bana Ensarın eşrafından doksan kişi çağır!1 buyurdu.
Beni, bu doksan kişi, altmış ve otuz kişiden daha çok korkuttu.
Onları da gidip çağırdım. Yemekten yediler.
Onlar da önlerinden ancak bir kısmını yiyebildiler ve bu mucize karşısında Peygamber Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna şehadet ve daha oradan ayrılmadan da Peygamber Aleyhisselama bey´at ettiler. İşte o zaman bu yemekten yüz seksen zât yedi ki, hepsi de Ensardan idiler."[179]
Yüce Allah, onların hepsinden razı olsun![180]
Ensar Kadınlarının Bey´at Edişi
Ensar kadınlarından Ümmü Atiyye´nin bildirdiğine göre:
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine´ye gelince, Ensar kadınlarını bir eve topladı.
Onlara Hz. Ömer´i gönderdi.
Hz. Ömer evin kapısına dikildi, selam verdi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın selamını onlara söyledi ve:
"Ben size Resûlullah Aleyhisselamın gönderdiği elçiyim!" dedi.
Onlar da:
"Resûlullah´a ve Resûlullah´ın elçisine merhaba!" dediler.
Hz. Ömer:
"Allah´a hiçbir şeyi şerik koşmayacağınıza,
Zina etmeyeceğinize,
Çocuklarınızı öldürmeyeceğinize,
Ellerinizle ayaklarınız arasından bir iftira düzüp getirmeyeceğinize,
Mârufta (meşru olan hususlarda) Resûlullah´a karşı gelmeyeceğinize dair, bana bey´at ediniz!" dedi.
Kadınlar
"Olur!" dediler ve evin içinden, bey´at için, ellerini dışarıya doğru uzattılar.
Hz. Ömer de evin dışından elini onlara doğru uzattı.
Sonra da:
"Allah´ım! Şahit ol!" dedi.[181]
İbn Sa´d´ın Tabakâtü´l-kübrâ´sında isimleri ile kaydettiğine göre, Peygamberimiz Aleyhisselama bey´at eden Evsve Hazrec kabilesi kadınlarının sayısı 343tü.[182]
Rebiülevvel ayından ikinci yıl Safer ayına kadar, Medine´de, Evs kabilesinden Müslüman olmayan, müşrikliği bırakmayan yalnız Vâkıf, Hatma, Vâil ve Ümeyye oğulları kaldı.[183]
Peygamberimiz Aleyhisselam bey´at eden Ensar kadınlarından Ü mmü Âmir der ki:
Resûlullah Aleyhisselamın mescidimizde akşam namazını kıldığını görünce, hemen evime gelip biraz ekmekle hurma pekmezi (veya kuru üzüm) getirdim ve:
´Babam, anam sana feda olsun! Ye!´ dedim.
Resûlullah, ashabına:
´Yiyiniz! Bismillah!´ buyurdu.
Kendisi ve kendisiyle birlikte gelen ashabı ve evde bulunanlar da, ondan yediler.
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki; kırk kişilik erkekler cemaati, ne hurma pekmezinin (veya kuru üzümün) bir kısmını, ne de ekmeğin tamamını yiyebildiler!
Yanımda bulunan kırbadaki sudan da içtikten sonra, ayrıldılar.
Hastalandıkça veya hayır ve bereket umdukça bu kırbadaki sudan içtik durduk!"[184]
Ümmü Süleym Hatunun Oğlunu ve Kendisine Talip Olan Ebu Talha´yı Müslüman Edişi
Neccar oğullarından Milhan b. Malik´in kızı ve Ümmü Haram´ın kızkardeşi olan Ümmü Süleym Hatun, Malik b. N adr ile evli idi.
Ümmü Süleym Hatun Müslüman olup Peygamberimiz Aleyhisselama bey´atettiği sırada, oğlu Enes b. Malik yanında değildi.
Enes b. Malik, annesinin Müslüman olduğunu öğrenince, geldi ve ona:
"Sen dinden çıktın, saptın mı?!" dedi.
Ümmü Süleym Hatun:
"Ben dinden çıkmadım ve sapmadım! Fakat, şu (yurdumuza gelen) zâta iman ettim!" dedi ve Enes´e de İslâm dinini telkin etti. Eliyle işaret ederek:
"Haydi, sen de ´Şehadet ederim ki; Muhammed (Aleyhisselam) Allah´ın Resûlüdür de bakayım?" dedi.
Enes b. Malik, annesinin istediğini yapınca, babası Malik:
"Oğlumun itikadını bozma!" dedi.
Malik evden çıkıp gidince bir düşmanıyla karşılaştı ve öldürüldü.
Medineli müşriklerden Ebu Talha, Ümmü Süleym´le evlenmek istedi.
Ümmü Süleym Hatun, onunla evlenmeye yanaşmadı:
"Sen, sana ne zararı, ne de yaran olmayan bir taşa tapmayı nasıl uygun görürsün?!
Bir marangozun getirip senin için yonttuğu bir ağaç parçasının sana ne zararı, ne yararı dokunur?!" dedi.
Ümmü Süleym Hatunun sözü, Ebu Talha´nın kalbine tesir etti.
Ebu Talha, Ümmü Süleym Hatuna, evlenme talebini tekrarladı.
Ümmü Süleym Hatun:
"Ey Ebu Talha! Sen, sizin tapmakta olduğunuz putlarınızı filan ailenin marangoz kölesinin ağaçtan yontup yaptığını; ve ona bir ateş parlatacak olursanız hemen tutuşup yanacağını bilmez misin?!" deyince, Ebu Talha onun yanından ayrıldı.
Ebu Talha, başka bir gün gelip, evlenme talebini tekrarladı.
Ümmü Süleym Hatun, yine:
"Ey Ebu Talha! Senin tapmakta olduğun put, yerde biten ve filan oğullarının Habeşî kölesinin yonttuğu değil midir?" dedi.
Ebu Talha:
"Evet!" deyince, Ümmü Süleym Hatun:
"Sen, yerde biten ve filan oğullarının Habeşî kölesi tarafından yontulan birşeye tapmaya utanmaz mısın?!
Sen, Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed (Aleyhisselam)ın Resûlullah olduğuna şehadet etsen de, senden bundan başka mihr istemeyerek sana varsam olmaz mı?" dedi.
Ebu Talha:
"Bırak beni, bir düşüneyim!" dedi, gitti.
Düşünüp taşındıktan sonra, geldi ve:
"Bana yaptığın teklifi kabul ettim: Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed (Aleyhisselam)ın Resûlullah olduğuna şehadet ediyorum!" deyince, Ümmü Süleym Hatun, oğlu Enes b. Malik´e:
"Kalk ey Enes! Ebu Talhayı benimle evlendirmek için, gereğini yap!" dedi.[185]
Enes b. Malik der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam, Medine´ye geldiği zaman, ben sekiz-on yaşında idim.[186]
Annem bana başörtüsünün yarısını izar, yarısını da rida yaptı.[187] Beni elimden tutup Resûlullah Aleyhisselama götürdü ve:
´Yâ Rasûlallah! Ensar erkek ve kadınlarından sana hediye vermeyen kimse kalmadı.
Ben, bu oğlumdan başka, sana hediye edecek birşeye malik değilim.[188]
Yâ Rasûlallah! Bu oğlum Enes´ciktir! Sana hizmet eder, senin hizmetçindir!
Onun hakkında Allah´a dua et!´ dedi.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
´Allah´ım! Bunun malını ve evladını çoğalt![189]
Verdiğin şeylerde, onun için bereket ihsan et!´ diyerek dua etti.[190]
Resûlullah Aleyhisselam, benim için üç şey hakkında dua etti.
İkisini dünyada gördüm:
Vallahi, malım pek çoktur!
Çocuklarımın ve çocuklanmın çocuklarının sayısı ise, bugün yüz civarındadır!
Üçüncüsünü de, âhirette göreceğimi umuyorum!"[191]
Yüce Allah, onlardan razı olsun![192]
Yahudi Alimlerinden Abdullah b. Selam´ın Müslüman Oluşu
Abdullah b. Selam[193], Yusuf Aleyhisselamın neslindendi.[194] Medine Yahudilerinin ulularından ve alimlerindendi.[195]
Medine´deki İsrail oğullarının alimlerinden başlıcaları[196] beş kişi olup, bunlardan birisi Abdullah b. Selam´dı.[197]
Abdullah b. Selam´ın babası Selam da Yahudi alimlerindendi.
Abdullah b. Selam der ki:
"Ben Tevrat´ı ve tefsirini, babamdan öğrenmiştim.
Babam, bir gün; âhir zamanda gelecek peygamberin sıfatını, alâmetini ve yapacağı işler hakkındaki âyeti bana anlattı ve:
´Eğer o Harun evladından gelecek olursa ona tâbi olurum, yoksa tâbi olmam!´ dedi.
Peygamber Aleyhisselamın Medine´ye gelişinden önce, öldü.[198]
Resûlullah Medine´ye, Küba´ya gelip Amr b. Avf oğullarının evine ininceye kadar, sustum.
Ben kendime ait hurma ağacının üzerinde uğraşır,[199] yaş hurma toplarken,[200] Benî Nadîrlerden birisinin:
´Bugün, Arapların bekledikleri adamları geldi!´ diye bağırdığını işittim ve bir kimse de gelip onun geldiğini bana haber verince,[201] beni bir titreme tuttu, yüksek sesle[202] ´Allahuekber!1 diyerek tekbir getirdim.
O sırada, Halide binti Haris, hurma ağacının altında oturuyordu.[203]
Kendisi çok yaşlı idi.[204]
Tekbirimi işitince:
´Allah seni umduğuna erdirmesin, elini boşa çıkarsın ey habîs!
Vallahi Musa b. İmran´ın gelişini işitmiş olsaydın, bundan daha fazlasını yapmazdın!" diyerek çıkıştı.
Ona:
´Ey hala! Vallahi, o,[205] Musa b. İmran´ın kardeşidir.[206] Onun gibi, peygamberdir.[207] Onun dinindedir. Onun gönderildiği şeyle gönderilmiştir´ dedim.
Bunun üzerine, halam:
´Ey kardeşimin oğlu! Yoksa, o Kıyamete yakın, gönderileceği bize haber verilmiş olan peygamber midir?´ dedi.
´Evet!´ dedim.
Halam:
´Peki öyleyse!´ dedi.[208]
´Resûlullah geldi´ denilince, onu görmek için, halkın arasında ben de gittim.
Resûlullah´ın yüzünü görünce, anladım ki, onun yüzü yalancı yüzü değildir."[209]
Abdullah b. Selam, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varınca:
"Ben sana üç soru soracağım ki, bunların cevaplarını ancak peygamber olan bilebilir" dedi:
"1. Kıyamet alâmetlerinin evvelkisi nedir?
2. Cennetlikler Cennete girince ilk önce hangi yiyeceği yiyeceklerdir?
3. Çocuk ne sebeple babasına benzer ve hangi sebeple annesine benzer?" diye sordu.
Peygamber Aleyhisselam:
"Bu soruları, senin önün sıra, Cebrail (Aleyhisselam) bana gelip haber vermişti:
1. Kıyamet alâmetlerinin en öncesi bir ateştir ki, o insanları doğudan batıya sürecektir!
2. Cennetliklerin yiyeceği ilk yiyecek de, balık ciğerinin sarkmış olan fazlasıdır!
3. Çocuğun babaya veya anaya çekmesine gelince:
Cinsî münasebette erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse, çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğin suyunun önüne geçerse, çocuk anaya benzer!" buyurdu.
Bunun üzerine, Abdullah b. Selam:[210]
"Ben şehadet ederim ki; Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur![211]
Ben şehadet ederim ki; Sen, hiç şüphesiz, Allah´ın Resûlüsün![212]
Yâ Rasûlallah! Yahudiler, insanı hayrette bırakacak derecede yalan söyleyen, asılsız isnadve iftiralarda bulunan haksız bir kavimdir. Eğer, sen beni onlardan sormadan önce onlar benim Müslüman olduğumu öğrenirlerse, senin yanında bana akla gelmedik isnad ve iftiralarda bulunurlar.[213]
Sen beni odalarından birine koyarak gizledikten sonra, onlar arasındaki durumumu, nasıl olduğumu onlara sormanı; bunu Müslüman olduğumu öğrenmelerinden önce sana haber vermelerini istiyorum" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu odalarından birisine koydu.[214]
Yahudilere haber saldı, geldiler.[215]
Onlara:
"Ey Yahudi cemaatı! Yazıklar olsun size!
Allah´tan korkunuz!
Kendisinden başka ilah olmayan Allah´a yemin ederim ki: Siz benim Resûlullah olduğumu ve benim size hak ve gerçeği getirdiğimi muhakkak biliyorsunuzdur! Müslüman olunuz!" buyurdu.
Yahudiler, üç kere:
"Biz bunu bilmiyoruz!
Biz bunu bilmiyoruz!
Biz bunu bilmiyoruz!" dediler.[216]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"İçinizde[217] Husayn,[218] Abdullah b. Selam, nasıl adamdır?" diye sordu.[219]
Yahudiler
"Bizim seyyidimizdirve seyyidimizin de oğludur![220]
Bizim en alimimizdirve en alimimizin de oğludur.[221]
Bizim hayırlı m izdir ve hayırlımızın da oğludur!" dediler.[222]
Resûlullah Aleyhisselam, onlara:
"İbn Selam Müslüman olduysa ne dersiniz?[223] Siz de Müslüman olur musunuz?" diye sordu.[224]
Yahudiler
"Hâşâ! O, Müslüman olmaz![225] Allah onu böyle şeyden korusun!" dediler.[226]
Bunun üzerine, Peygamber Aleyhisselam:
"Ey İbn Selam! Çık bunların yanına!" buyurdu.[227]
Abdullah b. Selam, hemen yanına çıkıp onlara:
"Ey Yahudi cemaatı! Allah´tan korkunuz!
Onun size getirdiği şeye yöneliniz!
Vallahi, siz de muhakkak biliyorsunuz ki, o Allah´ın Resûlüdür!
Onun ismini ve sıfatını yanınızdaki Tevratta da yazılı bulmuş bulunuyorsunuz.
Ben şehadet ederim ki, o Resûlullah´tır!
Ben ona iman etmiş, onu doğrulamış ve onun Resûlullah olduğunu bilmiş bulunuyorum!" dedi.[228]
Abdullah b. Selam;
"Ben şehadet ederim ki; Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur!
Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed (Aleyhisselam) Allah´ın Resûlüdür!" diyerek iman ve ikrarda bulunduğu zaman,[229] Yahudiler ona türiü hakaret ve iftiralarda bulundular:[230]
"Bu, bizim en şerlimizdir ve en şerlimizin de oğludur![231]
Bu, bizim en cahilimizdir ve en cahilimizin de oğludur!" dediler.[232]
Abdullah b. Selam:
"Yâ Rasûlallah! Onların çok iftiracı, gaddar, yalancı ve fâcir bir kavim olduklarını sana haber vermemiş mi idim? (İşte böyle olduklarını gösterdiler)" dedi.
Bundan sonra, Abdullah b. Selam da, ev halkı da Müslümanlıklarını açıkladılar.[233]
Halaları Halide binti Haris Hatun da Müslüman oldu ve İslâm amelleri ile Müslümanlığını güzelleştir-di.[234]
Abdullah b. Selam Müslüman olduğu zaman, Yahudi alimlerinden:
1. Huyey b. Ahtab,
2. Ka´b b. Esed,
3.
Küba´dan Medine´ye doğru yola çıkan Peygamberimiz Aleyhisselam, Salim b. Avf oğullarının oturdukları Rânuna vadisine geldiği zaman, Cuma namazı vakti girmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, oranın üst tarafına indi. Orada Cuma namazını kıldı. Bu, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine içinde kıldığı ilk Cuma namazıydı .[1]
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunan ve Cuma namazı kılan cemaat da, yüz kişi idi.[2]
Peygamberimiz Aleyhisselamın İrad Buyurduğu Hutbeleri
İbn İshak´ın Ebu Seleme b. Abdurrahman´dan nakline göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü
, ayakta dikilerek ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah´a lâyık olduğu veçhile hamd ve senada bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır!
Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak:
´Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi?
Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum.
Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak.
O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek!
Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek!
Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin!
Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın.
Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir!
Selam ve Allah´ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!"
"Allah´a hamd olsun!
Allah´a hamd eder ve O´ndan yardım dilerim.
Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah´a sığınırız.
Allah´ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz!
Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez!
Şehadet ederim ki: Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur!
O, birdir; O´nun şerîki yoktur!
Sözlerin en güzeli, Yüce Allah´ın Kitabıdır.
Allah kimin kalbini Kur´ân´la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur´ân´ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur.
Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır.
Allah´ın sevdiğini seviniz!
Allah´ı candan gönülden seviniz!
Allah´ın kelamından, zikrinden usanmayınız!
Allah´ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin!
Çünkü, Allah´ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder.
Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler.
Artık Allah´a ibadet ediniz ve O´na hiçbir şeyi şerik koşmayınız.
O´ndan gereği gibi sakınınız.
Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah´ı tasdik ve ikrar ediniz.
Allah´ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz.
Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder.
Selam olsun sizlere!"[3]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî´den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur:
"Hamd, Allah´a mahsustur.
Ben, O´na hamd eder, O´ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim.
O´na iman ederim, inanmazlık etmem.
İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim.
Ben Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına, O´nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed´in de O´nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim.
Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur´ân´la göndermiştir.
Allah´a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur.
Allah´a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür.
Size Allah´tan korunmayı tavsiye ederim.
Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah´tan korunmayı emretmesidir.
Allah´ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız!
Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur.
Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah´tan korunmak, istediğiniz ahiret mutluluğu için en güvenilir bir yardımdır.
Kim gizli ve açık her işinde Allah´ın hoşnutluğunu gözeterek Allah´la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır.
Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur.
Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister.
Allah, azabından sizi korkutur.
Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir.
Sözünü doğrulayan, va´dini yerine getiren Allah´a andolsun ki; bundan cayma yoktur!
Çünkü, Yüce Allah ´Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim´ [Kâf: 29] buyuruyor.
Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah´tan korununuz!
Kim Allah´tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür.
Allah´tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir.
Allah´tan korunmak, insanı Allah´ın azab ve gazabından korur.
Allah´tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir.
Nasibinizi alınız!
Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız.
Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir.
Allah´ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz.
Allah´ın düşmanlarına düşman olunuz.
O´nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz!
Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın.
Allah´tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.
Allah´ı anmayı çoğaltınız.
Bu günden sonrası için çalışınız.
Kim Allah´la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir.
Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür.
İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler.
Allah insanlar üzerinde tasarruf eder.
İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler.
Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur."[4]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cuma namazını kıldıktan sonra, devesine bindi.[5] Devenin yularını da devenin başına doladı.[6]
Yine, Peygamberimiz Aleyhisselam önde, Hz. Ebu Bekir arkasında, Neccar oğullarının eşrafı da çevresinde olduğu halde, Medine´nin içine doğru hareket ettiler.[7]
Sâlim b. Avf Oğullarının Vaad ve Dilekleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın devesi Kasvâ sağa sola baka baka ilerlerken,[8] Salim b. Avf oğullarından Itban b. Malik ile Abbas b. Ubâde, Salim b. Avf oğullarından bazıları ile birlikte gelip:
"Yâ Rasûlallah! Bizim yanımızda kal!
Sayıca çok, mal ve silahça hazırlıklı, düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne malik olan bize buyur!" dediler.[9]
Başka rivayete göre:
Salim b. Avf oğullarından Itban b. Malik ile Nevfel b. Abdullah, Kasvâ´nın yularından tutarak:
"Yâ Rasûlallah! Bize in!
Biz sayıca çokluğuz! Mal ve silahça hazırlıklıyız!
Yâ Rasûlallah! Biz geniş meydanlar, bağ ve bahçeler sahibiyiz!
Araplardan bu yurda giren kimse-korkarsa-bize sığınır..." dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gülümsedi[10] ve:
"Allah onları size hayırlı ve mübarek kılsın!" diyerek dua ettikten sonra:[11] "Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu.[12]
Ubâde ve Abbas b. Sâmit´in Vaad ve Dilekleri
Ubâde b. Sâmit ile Abbas b. Sâmit:
?Ya Rasulallah! Bize in!
Biz sayıca çokluğuz. Mal ve silahça hazırlıklıyız? dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
?Allah onları size hayırlı ve mübarek kılsın!? diyerek dua ettikten sonra:
?Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!? buyurdu.[13]
Beyâza Oğullarının Vaad ve Dilekleri
Kasvâ, yolu açılınca, Beyaza oğullarının evleri hizasına kadar gitti. Beyaza oğullarından Ziyad b. Lebid ile Ferve b. Amr geldiler ve:
"Yâ Rasûlallah! Bize buyur! Sayıca çokluğuz. Mal ve silahça hazırlıklıyız. Düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahibiz" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu.
Kasvâ´nın yolunu açtılar.
Kasvâ, Benî Sâidelerin evlerine kadar gitti.[14]
Saide Oğullarının Vaad ve Dilekleri:
O sırada, Abdullah b. Übeyy b. Selül; köşkünde, dizlerini dikmiş, iki elini kavuşturmuş oturuyor, yanında da birçok kimseler bulunuyordu. Peygamberimiz Aleyhisselamın kendisine doğru geldiğini görünce:
?Git! Sen, seni davet etmiş olanlara in!? dedi.
Sa´db.Ubâde:
"Yâ Rasûlallah! Onun sözlerinden kalbine bir üzüntü gelmesin!
Senin bize geldiğin şu sıralarda, Hazrec oğulları onu kendilerine hükümdaryapmak istiyorlardı! İşte şurası benim evim!
Yâ Rasûlallah! Kavmimin içinde hurmalığı, kuyu başı, serveti, silahı, aile efradı., benimkinden daha çok ve benden daha cesaretli bir kimse yoktur!" dedi.[15]
Hem Sa´d b. Ubâde, hem Münzir b. Amr ve Beni Sâidelerden bazı zâtlar
"Yâ Rasûlallah! Bize buyur! Biz sayıca çokluğuz. Mal ve silahça hazırlıklıyız. Düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahibiz" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu.
Yolu açılınca, Kasvâ, Beni Harise b. Hazreclerin evleri hizasına kadar gitti.[16]
Hârise b. Hazrec Oğullarının Vaad ve Dilekleri
Sa´d b. Rebi´, Hârice b. Zeyd, Abdullah b. Revâha ve Beni Hâriselerden bazıları, devenin önüne gerilerek:
"Yâ Rasûlallan! Bize buyur!
Sayıca çokluğa, silahça hazırlığa, seni düşmanlarından koruma ve savunma gücüne sahip bulunan bize gel![17] Bizi geçme!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah, onları size mübarek kılsın[18]
Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona em rol unm ustur!" buyurdu.[19]
Adiyy b. Neccar Oğullarının Vaad ve Dilekleri
Yolu açılınca, Kasvâ ilerleyip Peygamberimiz Aleyhisselamın dedesi Abdulmuttalib´in annesi Selmâ binti Amr´ın mensup bulunduğu Adiyy b. Neccar oğullarının evlerini geçeceği sırada, Adiyy b. Neccar oğullarından Salit b. Kays, Ebu Salît ve Üseyre b. Ebi Hârice ile Adiyy b. Neccarlardan bazıları:
"Yâ Rasûlallah! Dayılarına gel! Sayı ve silah çokluğuna, düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahip olan bize buyur[20] Bizi bırakıp, bizden başkasına geçme! Sana kavmimiz içinde akraban olarak bizden daha yakın kimse yoktur!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu. Kasvâ´nın yolunu açtılar.
Kasvâ; Malik b. Neccar oğullarının evleri yanına varınca, Peygamberimiz Aleyhisselamin bugünkü Mescidinin kapısının bulunduğu yere çöktü ki, orası o zaman Neccar oğullarından Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim gence ait hurma serme, kurutma yeri idi.
Bu gençler; Muaz b. Afrâ´nın[21] himayesi altında idiler.
Kasvâ çöktüğü zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, onun üzerinden inmedi.
Kasvâ ayağa kalktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yine, onun yularını serbest bıraktı.
Kasvâ, biraz gittikten sonra, birdenbire arkasına dönüp ilk önce çöktüğü yere kadar geldi, oraya tekrar çöktü, artık oradan kalkmadı. Boynunu ve göğsünü yere uzatıp böğürmeye ve deprenmeye başladı. Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Kasvâ´nın üzerinden indi[22] ve:
"İnşaallah, menzil burasıdır!" buyurdu.[23]
Kasvâ çöktüğü zaman, Cebbar b. Sahr çöktüğü yerden kaldırmak için ona ayağı ile vurmuş, tepmişti.
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd kızdı ve:
"Ey Cebbar! Sen benim evimin önünden kaldırmak için ona vurdun, teptin ha?! Resûlullahı hak dinle, Kitabla peygamber gönderen Allah´a yemin ederim ki, İslâmiyet mani olmasaydı sana kılıçla vururdum!" dedi.[24]
Aynı kaynaklar.[25]
Peygamberimiz Aleyhisselamı Konuk Etmek İçin Tartışılması ve Kur´aya Başvurulması
Medineli Müslümanlar Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılmıyor, herkes onu götürüp ağırlamaya can atıyor ve bu hususta birbirleriyle de tartışıyorlardı.[26]
Nihayet, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben bu gece Abdulmuttalib´in dayıları olan Neccar oğullarına iner, bununla onlara ikramda bulunmuş olurum" buyurdu.[27]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Akrabamızın evlerinden, buraya en yakını hangisidir?" diye sorunca, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd:
"Benimkidiryâ Nebiyyallah! İşte, evim şurasıdır! Evimin kapısı da şurasıdır!" dedi.[28]
Fakat, Neccar oğulları, aralarında kur"a çekilip kur´a Ebu Eyyub Halid b. Zeyd´e çıkmadıkça, Peygamberimiz Aleyhisselamı ağırlamak şerefini bırakmaya razı olmadılar.[29]
Bunun üzerine, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Peygamberimiz Aleyhisselama "Evim, buraya evlerin en yakınıdır. Ağırlığını oraya taşıyayım" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam "Olur!" buyurdu.[30]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Eyyub´un Evine Gidişi
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Kasvâ´nın yükünü indirdi. Palanını soydu. Yükünü evine taşıyınca Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kişi, binitinin ve ağırlıklarının yanında bulunur" buyurdu.
Es´ad b. Zürâre, Kasvâ´nın yularını tutup kendi evine götürdü.[31]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd´e:
"Git! Bizi kabul için yer hazırla!" buyurdu.
Ebu Eyyub, hemen gidip yeri hazırladıktan sonra geldi ve:
"Yâ Nebiyyallah! İkinize de yer hazırladım.
İkiniz de, kalkınız, Allah´ın bereketi üzere, yerinize buyurunuz!" dedi.[32]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Gelişine Mini Mini Kızların Sevinmeleri
Peygamberimiz Aleyhisselam; Ebu Eyyub Halid b. Zeyd´in evine ineceği sırada, Neccar oğullarının mini mini kızları deflerle çıkıp:
"Neccar oğullarının kızlarıyız biz!
Muhammed´in hısımlığı, komşuluğu ne mutlu, ne hoş!" diyerek neşîdeler okuyorlardı.[33]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Beni seviyor musunuz?" diye soruyor, onlar da:
"Evet yâ Rasûlallah!" diyorlar,[34] Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Vallahi, ben de sizleri seviyorum!
Vallahi, ben de sizleri seviyorum!
Vallahi, ben de sizleri seviyorum!" buyuruyordu.[35]
Medineli Müslümanların Olağanüstü Sevinçleri ve Coşkuları
Berâ´ b. Azib der ki:
"Ben, Medinelilerin, hiçbir şeye, Resûlullah Aleyhisselamın gelişine sevindikleri gibi sevindiklerini görmedim![36]
Medine halkı,[37] erkekler ve kadınlar,[38] yollara,[39] evlerin üzerlerine çıkmışlar, oğlan çocukları ve hizmetçiler yollara dökülmüşler.[40]
´Nebiyyullah geldi! Nebiyyullah geldi![41]
Yâ Muhammedi Yâ Rasûlallah![42]
Allahuekber! Resûlullah Aleyhisselam geldi! Muhammed geldi![43]
Muhammed geldi! Resûlullah geldi!
Allahuekber! Muhammed geldi! Resûlullah geldi!1 diyerek bağ iriyorlardı .[44]
´Resûlullah bu! Geldi! Geldi! dediklerini işittim."[45]
Enes b. Malik de:
"Ben, Resûlullah´ın Medine´ye girdiği günden daha güzel, daha parlak bir gün görmedim" demiştir.[46]
Medinelilerin Peygamberimiz Aleyhisselam İçin Kurban Kesmeleri
Peygamberimiz Aleyhisselam Medine´ye geldiği zaman, Medineli Müslümanlar, bir deveyi veya sığırı kurban olarak kesmişlerdir.[47]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Eyyub´a Konuk Oluşu
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki:
"Resûlullah, evime indiği zaman, evimin alt katına inmişti. Ben ve zevcem Ümmü Eyyub, yukanda bulunuyorduk. Kendisine:
´Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Ben yukarda olmamı, senin ise altımda bulunmanı iyi görmüyor, ağır buluyorum!
Sen yukarı çık, yukanda ol!
Biz inelim, aşağıda bulunalım dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
´Yâ Ebâ Eyyub! Evin alt katında bulunmamız, bize daha uygun ve elverişlidir´ buyurdu, alt katta oturdu.
Biz de meskende onun üstünde bulunduk.
O sırada, içinde su bulunan testimiz kırıldı.
Resûlullahın üzerine damlayıp onu rahatsız etmesinden korkarak, ben ve zevcem Ümmü Eyyub, tek örtüneceğimiz kadife yorganımızı hemen suyun üzerine bastırdık."[48]
Ebu Eyyub bir gece kendi kendine:
"Biz Resûlullah Aleyhisselamın başının üzerinde yürüyoruz ha!?" dedi ve bir kenara çekilerek gecelediler.
Sabahleyin bunu Peygamberimiz Aleyhisselama arzetti.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Alt kat daha elverişlidir!" buyurdu ise de, Ebu Eyyub:
"Sen altında bulundukça, ben bir çatının üstüne çıkamam!" dedi.
Bunun üzerine, yerlerini değiştirdiler:
Peygamberimiz Aleyhisselam üst kata çıktı, Ebu Eyyub da alt kata indi.[49]
Es´ad b. Zürâre´nin Peygamberimiz Aleyhisselama Serir (Somya) Hediye Edişi
Hz. Aişe der ki:
"Kureyşîlere Mekke´de serir üzerinde uyumaktan daha hoş birşey yoktu.
Resûlallah Aleyhisselam, Medine´ye geldiği ve Ebu Eyyub´un evine indiği zaman, ona:
´Yâ Ebâ Eyyub! Sizin bir seririniz yok mu?´ diye sordu.
Ebu Eyyub:
´Yoktur vallahi!´ dedi.
Es´ad b. Zürâre, bunu haber alınca, Resûlullah´a, direkleri sac ağacından yapılmış, üzeri keten lifle dokunmuş, hasırla kaplı bir serir gönderdi.
Resûlullah Aleyhisselam, evine taşınıncaya kadar, onun üzerinde uyumuştu.
Vefatına kadar da onun üzerinde uyudu.[50]
Resûlullah Aleyhisselam, yıkanıp kefenlendiği zaman, bu seririn üzerine konuldu, cenaze namazı da kendisi bu şerir üzerinde bulunduğu halde kılındı.[51]
Halk, ölülerini taşımak üzere onu bizden isteyip alır ve onunla teberrük ederlerdi.
Ebu Bekir´in, Ömer´in cenazesi de onun üzerinde taşınmıştı."[52]
Peygamberimiz Aleyhisselamın bu mübarek seriri Emevîler devrinde Hz. Âişe´nin mirası içinde satışa çıkarılınca, onu Muaviye b. Ebi Süfyan´ın azadlılarından Abdullah b. İshak adında bir adam dört bin dirheme satın almıştı.[53]
Peygamberimiz Aleyhisselama Her Gün Ensar Tarafından Yemekler Gönderilişi
Zeyd b. Sabit der ki:
"Ebu Eyyub´un evine indiği zaman Resûlullah´ın yanına ilk önce girip ona tereyağı ve sütle yapılmış bir çanak tirit takdim eden ben idim ve:
´Bu çanağı annem gönderdi´ dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
´Allah onu bereketli kılsın!´ diyerek dua etti.
Ashabını çağırdı, onu yediler.
Yemeğin arkası kesilmeden, Sa´d b. Ubâde, uşağının başında üzeri örtülü bir çanak tirit ve haşlanmış kemik söğüşü ile kapıya gelip içeri girdi. Malik b. N eccar oğullarından, sıra ile Resûlullahın kapısına üç-dört yerden yemek taşınmadığı bir gece yoktu.
Bu, Ebu Eyyub´un yedi ay kaldığı evinden ayrılıp kendi evine taşınıncaya kadar devam etti."[54]
Sa´d b. Ubâde ile Es´ad b. Zürâre´den her gece birer çanak yemek gelirdi.[55]
Sa´d b. Ubâde; etle veya sütle veya sirkeli zeytinyağıyla veya tereyağıyla yapılmış tirit gönderirdi.
Bunlardan en çok gönderdiği de, etli tiritti .[56]
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensarî de der ki:
"Resûlullah´a biz de daima akşam yemeği yapıp gönderirdik.
Kalanını bize geri çevirdiği zaman, ben ve Ümmü Eyyub, Resûlullahın elinin değdiği yerleri araştırarak oralardan yer ve bununla teberrük ederdik.
Yine bir gece yapıp gönderdiğimiz soğanlı veya samnısaklı yemeği Resûlullah geri çevirmişti.
Onda elinin izini göremeyince, korkarak yanına gittim ve:
´Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun!
Sen akşam yemeğini geri çevirdin. Fakat onda elinin izini göremedim? Halbuki ben ve Ümmü Eyyub geri çevirdiğin yemekte senin elinin değdiği yerleri araştırmakta ve bununla teberrük etmekte idik´ dedim.
Resûlullah:
´Ben sizin görüşemediklerinizle görüşen, meleklerle fısıldaşan bir kimseyim.[57]
İnsanı rahatsız eden şeyden melekler de rahatsız olurlar.[58]
Ben sizler gibi değilim: Arkadaşımı [Cebrail´i] rahatsız etmekten korkarım!1 buyurdu.[59]
Kendisine:
´Haram mı dır o yemek?´ diye sordum.
Resûlullah Aleyhisselam:
´Değildir! Fakat, ben kokusundan dolayı ondan hoşlanmadım!´ buyurdu.
Kendisine:
´Senin hoşlanmadığın şeyden ben de hoşlanmam!´ dedim.[60]
Resûlullah Aleyhisselam:
´Siz onu yiyiniz!´ buyurdu.
Bunun üzerine biz ondan yedik ve Resûlullaha bir daha o sebzeden yemek yapmadık."[61]
Bir gün Ümmü Eyyub´a:
"Resûlullah senin kocanın evinde yedi ay oturmuştu. Resûlullahın en sevdiği yemek hangisiydi?" diye sorulmuştu.
Ümmü Eyyub:
"Onun ne kendisi için bir yemeğin yapılmasını emrettiğini gördüm, ne de bir yemeği yerdiğini gördüm.
Kendisine herise yapar, hoşuna gittiğini görürdük de, ona bu beş, altı yahut on günde bir hazırlanırdı" dedi.[62]
Peygamberimiz Aleyhisselamın İçinde Yedi Ay Kaldığı Evin Tarihçesi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine´ye gelince içinde yedi ay oturduğu mübarek ev Mescidin doğusunda olup; yediyüz yıl önce Medine´ye gelen, Yemen hükümdarlarından Tüban [Tübba] Ebu Kerib Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke´de zuhur ve Medine´ye hicret edeceğini Yahudi alimlerinden öğrenince, bu evi daha o zamandan yaptırmış, yazıp altın mühürle mühürlediği bir mektubu da Peygamberimiz Aleyhisselama takdim edilmek üzere Medine alimlerinin en büyüğüne vererek, kendisi erişemezse çocuğundan veya çocuğunun çocuğundan erişecek olan vasıtasıyla takdim edilmesini emretmişti.
İşte bu ev; babadan evlada geçe geçe, Tüban´ın mektubu ile iman etmiş Medine alimlerinden birinin soyundan gelen Ebu Eyyub Halid b. Zeyd´in eline geçmişti.[63]
Tüban Ebu Kerib Es´ad, mü´mindi; Peygamberimiz Aleyhisselama yedi yüz yıl önce iman etmişti.
Çünkü o manzum mektubunda meâlen şöyle demişti:
"1- Ben, Hz. Ahmed´in Allah tarafından gönderileceğine kesin olarak kanaat getirdim.
2- Ömrüm onun ömrüne uzansaydı [onun zamanına yetişseydi], muhakkak ona, o amcamın oğluna vezir ve yardımcı olurdum.
3- Yeryüzündeki Arapları ve Arap olmayanları, herkesi ona boyun eğmeye mecbur kılardım.
4- Kılıç çeker, onun düşmanlarıyla çarpışır, kalbinden her kederi dağıtırdım !"[64]
Tüban´ın manzumesinde birinci ve ikinci beyitlerle birlikte:
5- Zebur´da onun ümmeti ismen anılmıştır.
Onun ümmeti, ümmetlerin hayırlısıdır" beyti de bulunuyordu.[65]
Tüban´ın mektubunu ellerinde bulunduranlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine´ye gelmekte olduğunu işitince; mektubu, ona teslim etmek üzere, Süleym kabilesinden güvenilir bir zât olan Ebu Leyla´ya verdiler.
Ebu Leyla Mekke yolunda Peygamberimiz Aleyhisselamı buldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu görünce yanına çağırdı[66] ve ona:
"Sen, Ebu Leyla mısın?" diye sordu.[67]
Ebu Leyla:
"Evet!" dedi.[68]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Senin yanında I. Tübba´ın mektubu var![69] Getir, ver bana mektubu!" buyurdu.[70]
Ebu Leyla Peygamberimiz Aleyhisselamı tanımıyordu. Kendi kendine, düşündü kaldı.[71]
Doğrusu, şaşılacak şey!"[72] dedi ve:
"Sen kimsin? Ben senin yüzünde sihir [sihirbazlık] eseri görmüyorum.
Sen bende bulunanı nasıl bildin?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben, Muhammed´im! Getir, ver mektubu bana!" buyurdu.[73]
Adam mektubu sakladığı yerden hemen çıkarıp Peygamberimiz Aleyhisselama verdi.
Hz. Ebu Bekir onu Peygamberimiz Aleyhisselama okuyunca,[74] Peygamberimiz Aleyhisselam üç kere:
"Merhaba=Hoşgeldin, safa geldin salih kardeş Tübba!" buyurdu.[75]
Ebu Leyla´ya da, hemen Medine´ye dönmesini emretti.
Ebu Leyla, Medine´ye dönüp, Medinelilere Peygamberimiz Aleyhisselamın gelmekte olduğunu müjdeledi. Medinelilerden her biri, bu müjdesinden dolayı ona bahşiş verdi.[76]
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Tübba´a sövmeyiniz! Çünkü, o Müslüman olmuştu" buyurmuştur.[77]
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî´nin evi sonradan azadlı kölesi Eflah´a geçti.
Duvarlarından gedikler açılmaya başladığı, yıkılmaya yüz tuttuğu zaman, Mugîre b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam onu Eflah´ın oğlundan bin dinara (altına) satın alarak tamir ettirip vakfetti.[78]
Zamanla yine harab olan ve arsa haline gelen bu mübarek ev tekrar satılınca, Melik Muzaffer Şihabüddin Gazi b. Melik Âdil Seyfüddin Ebi Bekr b. Eyyub b. Sadi onu satın alıp üzerine dört mezhep talebesinin okuyacağı mükemmel bir medrese yaptırdı.
Bu medrese için, kendi memleketinde, Dımaşk´ta, Medine´de ve sair yerlerde zengin vakıflar tesis etti. Medresenin içinde, pek çok nefis kitaplar bulunan bir kütüphanesi de vardı.[79]
Sonraları, bakımsızlık yüzünden harab olup küçük bir zaviye haline gelen ve Hicretin 1259. yılında Sultan Abdülmecîd tarafından yıktırılarak mükemmel bir surette yeniden yaptırılan bu zaviye, "Zâviye-i Cüneydiyye" adıyla anılır ve ziyaret edilirdi.[80]
Medine´nin Coğrafî Durumu, İsimleri ve İlk Sakinleri
Medine-i Münevvere; deniz sathından 916 metre kadar yükseklikte,[81] Kızıl Denizin 100 kilometre doğusunda,[82] meridyen olarak 39 derece 55 dakika doğuda, paralel olarak 24 derece 15 dakika kuzeyde,[83] Mekke´nin yarısı büyüklüğünde, çorak topraklı, kara taşlık bir şehir olup, kuzeyinde Uhud dağı bulunmaktadır. Ki, şehre en yakın dağ, Uhud dağıdır.
Medine-i Münevvere´nin hurma bahçeleri çok ve suları boldu.[84]
Medine-i Münevvere´de sebzelerin her çeşidi yetiştiği gibi; başta hurmaların en iyisi olmak üzere, kavun, karpuz, şeftali, incir, limon, turunç, üzüm, elma, nar, muz, vişne... gibi her çeşit meyve de yetişir.[85]
Yazın, gündüzleri havanın gölgede hararet derecesi 48´e kadar yükselir.
Kışın gündüzleri sıfırın altında 10 dereceye, geceleri ise -15 dereceye kadar düştüğü ve hatta suların donduğu bile olur.[86]
Rivayete göre; Medine´ye ilk gelip yerleşen kimsenin oğlunun adı Yesrib olduğundan, Medine o zamandan itibaren bu adla anılagelmiştir.[87]
Yâkutu´l-Hamevî, Medine´nin 29 ismini sıralar.[88]
Semhûdî de, "İsim çokluğu isim sahibinin şerefliliğine delalet eder" dedikten sonra, çeşitli kaynaklara dayanarak, Medine´nin:
1- Tâbe,
2- Tayyibe,
3- Asıma,
4- Darü´l-emân,
5- Dârü´s-sekîne,
6- Bârre,
7- Berre,
8- Beytü´r-resûl,
9- Habîbe,
10- Mahbûbe,
11- Dârü´l-ebrar,
12- Dârü´l-hicre,
13- Dârü´s-selâme,
14- Darü´l-feth,
15- Mahfûze,
16- Haremü´r-resûl,
17- Medine gibi 94 ismini sayıp, onlar hakkında açıklama yapar.[89]
Medine´ye Tâbe ve Taybe isimleri Yüce Allah tarafından verilmiştir.[90] Miraç gecesinde Cebrail Aleyhisselam, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"İn de, namaz kıl!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam inip namaz kıldığı zaman, Cebrail Aleyhisselam:
"Sen nerede namaz kıldın biliyor musun?
Sen Taybe´de namaz kıldın! Oraya da hicret edeceksin!" demiş;[91] Peygamberimiz Aleyhisselam da, Tebük seferinden dönerken, Medine görününce:
"İşte, Tâbe!" buyurmuştur.[92]
Nuh Aleyhisselamın oğlu Sam´ın oğlu Lâvez´in oğullarından Amlîk (lmlak)[93] Amalikaların atası olup, Amalikalar bütün beldelere yayılmış, dağılmışlardı.
Maşrık, Umman, Hicaz, Şam, Mısır halkları onlardandı.
Bahreyn, Umman, Necd, Teymâ halkı onlardandı.
Kenânîler diye anılan[94] Şam zorbaları, Mısır firavunları da onlardandı .[95]
İrem b. Şam´ın oğlu Avs´ın oğullarından birisinin adı Abil ve Abil´in oğlunun adı da Yesrib´di.
Bu baba oğul, Medine´nin ilk sakini idiler.
San´aya yerleşen Amalikalardan bazıları Yesrib´e inip Abil´i oradan çıkarmışlar, oraya kendileri yerleşmişlerdi.[96]
Medine´de ilk kez ekin ekenler, hurma ağacı ve üzüm asmaları dikenler,[97] yüksek evler, köşkler yapanlar, Amalikalardı .[98]
Buhtunnassar [Buhtunnasr] Beytü´l-Makdisi yıkıp İsrail oğullarından süreceğini sürdükten, esir edeceğini esir ettikten sonra, İsrail oğullarından bir cemaat Hicaz taraflarına gittiler. Vâdi´l-Kura´ya, Teymâ´ya ve Yesrib´e indiler.
O zaman, Yesrib´de, Amalikaların kalıntıları ile Cürhümîlerden bir cemaat bulunuyordu.
İsrail oğulları orada bunlarla birlikte oturdular ve onlara karıştılar.
Medine´nin yerlileri gittikçe azalırken, İsrail oğulları çoğaldılar.
Yerlilerin azaldıklarını, zayıfladıklarını görünce, üzerlerine yürüdüler; onları Yesrib´den sürüp çıkardılar. Mallarını, mülklerini ele geçirdiler.
İsrail oğulları böylece, Allah´ın dilediği kadar, Medine´de kaldılar.[99]
Yemen´deki Me´rib seddini, ilk önce fındık fareleri oymaya başlamış, sonra da Yüce Allah bir sel salıp yıkmıştı.[100]
Yurtlarının harab olduğunu gören, Evs ve Haznecîlerin atası Müzeykıya Amrb. Âmir b. Harise b. Salebe bütün mallarını, mülklerini ve hayvanlarını satarak, oğulları ve kendilerine tâbi olanlarla birlikte gidip önce Âklerin beldelerinde oturdu..
Sonra Mekke´ye, Mekke´den sonra da Medine´ye gitti.
O zaman Medine´nin içinde Yahudiler oturdukları için, bunlar Medine´nin dışında oturdular.
Sayıca çoğalıp güçlendikleri zaman Yahudileri şehrin dışına çıkarıp, şehrin içine kendileri yerleştiler.
Bu sefer de Yahudiler şehrin dış kısımlarında oturdular.[101]
Medine´de bütün mallar, mülkler, köşkler, hurma bahçeleri Yahudilerin elinde idi. Çokluk ve güçlülük de onlarda idi.
Bir müddet sonra, Evs ve Hazrecler hem Yahudilerle aralarında, hem birbirlerine karşı güvenlik, hem de başkalarına karşı birbirlerini savunma antlaşması yapmak isteyip yaptılar ve uzun müddet buna bağlı kaldılar.
Evsî ve Hazrecîlerin mal mülk sahibi olmaya başladıklarını, sayıca da çoğaldıklarını gören Beni Kurayza ve Beni Nadîr Yahudileri onların kendilerine galebe çalıp evlerini ve mallarını zaptedeceklerinden korktular.
Kendi aralarında görüşüp konuşarak Evsî ve Hazrecîlerle yapmış oldukları antlaşmayı bozdular.
Yahudiler sayıca çok kalabalık idiler.
Evsî ve Hazrecîler, Yahudilerin kendilerini Medine´den sürüp çıkaracaklarından korkar bir halde yaşamaya başladılar.
Benî Salim b. Avf b. Hazrec´in kardeşi Malik b. Aclan´ı kendilerine seyyid, başkan yaptılar.[102]
İsrail oğullarının başına Fıtyevn adında ahlâksız bir adam geçmiş,[103] Evs ve Hazrecîleri de hükmü altına almıştı.[104]
Yahudiler de, Evsî ve Hazrecîler de, ona boyun eğmişlerdi.[105]
Fıtyevn; evlenecek her kızın ve kadının kocasından önce kendisinin yanında bir gece kalmasını âdet haline getirtmiş ve bunu Evsî ve Hazrecîlere da uygulamaya[106] ve Malik b. Aclan´ın, Süleym oğullarından bir adamla nikahlanan kızkardeşini yanına getirtmeye kalkışmıştı.[107] Kızkardeşinin kocasıyla gerdeğe gireceği gecede kavminin meclisine bacakları açık girdiğini gören Malik b. Adan, ona:
"Sen, bacakların açık olarak çirkin bir çıkışla kavminin yanına çıktın ha!?" diyerek çıkışınca, kızkardeşi:
"Bu gecemde bana yapılmak istenilen şey, kocamdan başkasının yanına sokulmak istenilişim, bundan daha ağırdır!" dedikten sonra evine girdi.
Malik b. Adan, hemen onun yanına vardı. Ne demek istediğini öğrenince, ona:
"Senin elinden bir hayır, bir iyilik gelir mi?" diye sordu.
Kızkardeşi:
"Evet, gelir! Sen benden ne gibi bir iyilik istersin?" dedi.
Malik b. Adan:
"Ben senin yanındaki kadınlarla birlikte içeri girerim! Yanına girince de Fıtyevn´i kılıçla vurur, gebertirim!" dedi.
Kızkardeşi:
"Yap bunu!" dedi.
Malik b. Adan, kadın elbisesi giyinip kadınlarla birlikte gitti.
Kadınlar Fıtyevn´in yanından çıkınca Malik b. Adan içeri girip Fıtyevn´i kılıçtan geçirdi, öldürdü ve Şam´a kaçtı.
Orada, hükümdarlardan Ebu Cebele´ye, Fıtyevn´i kadınlara yaptığı kötülüklerden dolayı öldürdüğünü ve Yahudilerden korktuğu için artık Medine´ye dönemeyeceğini söyledi.
Bunun üzerine, Ebu Cebele; Medine´ye gidip Yahudileri hor hakir kılmadıkça kadınının yanına var-mamaya, koku sürünmemeye, içki içmemeye yemin etti.
Büyük bir ordu ile Medine´ye gelip Yahudilerin ileri gelenlerini ziyafete davet ederek, hepsini kılıçtan geçirdi.
Bundan sonra, Evsî ve Hazrecîler aziz, Yahudiler ise zelil oldular.[108]
Evs ve Hazrec Kabileleri: Ensar
Evs ve Hazrec kabileleri, iki kardeşten üreyip çoğalmış oldukları halde, aralarında sık sık anlaşmazlıklar çıkar, kılıçlara sarılırlar, yıllarca çarpışır dururlardı.
Aralarındaki çarpışmaların sonuncusu ise Buas çarpışması idi ki, Hicretten beş-altı yıl önce durmuştu.[109]
Hz. Âişe´nin dediği gibi; Hicret sırasında Evs ve Hazrec kabilelerinin toplulukları dağılmış, en asaletti ve şerefli adamları öldürülmüş veya yaralanmış bulunuyordu.
Sanki Yüce Allah İslâm dinine hazırlamak için onları bu duruma düşürmüştü.[110]
Evs ve Hazrec kabilesinden Müslüman olanlara Ensar denir.
Ensar; nasîrkelimesinin çoğuludur.
Nasîr de, nâsır´ın mübalağa sîgası olup, ziyadesiyle yardım edici demektir.
Gaylan b. Cehrin:
"Siz, öteden beri mi Ensar ismiyle anılırdınız? Yoksa bu ismi size Allah mı koydu?" sorusuna, Enes b. Malik:
"Evet! Bize bu ismi Allah koydu!" demiştir.
Kur´ârvı Kerîm´de Ensar hakkında şöyle buyurulur
"İslâm´da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile, onlara güzellikle tâbi olanlar (yok mu?); Allah onlardan razı olmuştur.
Onlar da Allah´tan razı olmuşlardır.
Allah bunlar için-kendileri içinde temelli kalıcı olmak üzere- altlarından ırmaklar akar cennetler hazırladı.
İşte, bu en büyük kurtul ustur. "[111]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Medinelilere İlk Tavsiyeleri
Yahudi iken Müslüman olan Abdullah b. Selam der ki: "Resûlullah [Aleyhisselam] Medine´ye gelince, halk ona koşuştu. ´Resûlullah geldi!1 denilince, onu görmek için ben de halkın arasında onun yanına gittim. Resûlullahın yüzünü görünce, anladım ki, onun yüzü bir yalancı yüzü değildir! Konuşurken, kendisinden ilk işittiğim söz de: [112]
´Ey insanlar![113] Selamı yayınız (Selamlaşmayı yaygınlaştırınız!) Yemek yediriniz![114] Akrabalarla ilgileniniz! [115] İnsanlar uykuda iken siz namaz kılınız ki, selametle Cennete giresiniz sözü idi."[116]
Selamın Mânâsı, Selam´ın Allah´ın İsimlerinden Biri Oluşu
Selam; selamet gibi masdar olup, kusurlardan, âfetlerden uzak ve salim olmak demektir.
Müslümanlar arasında alınıp verilen "Selâmün aleyküm" sözü de selametle dua etmek mahiyetindedir.
Es-Selam: Her türlü noksandan, kusurdan, yok olma, zevale erme şaibelerinden tamamıyla uzak bulunan Yüce Allah´ın isimlerindendir.[117]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Selam Yüce Allah´ın isimlerinden bir isimdir ki, onu Allah yeryüzüne koymuştur.
O halde, selamı aranızda yayınız!" buyurmuştur.[118]
Es-Selam, Kur´ân-ı Kerîm´de de Yüce Allah´ın ismi olarak anıldığı gibi,[119] bunun, dua mahiyetinde de, Cennet´in ismi olarak da anıldığı vardır.[120]
İnsanlık Tarihinde Geçen İlk Selamlaşma Hadisesi
Yüce Allah, Adetin Aleyhisselamı yarattığı zaman,[121] ona:
"Haydi, şu melekler cemaatının yanına git de, onlara[122] ´Esselâmü aleyküm diyerek[123] selam veril[124]
Senin selâmına onların nasıl karşılık vereceklerine[125] bak![126] Söyleyeceklerine iyice kulak veril[127]
Çünkü, o, hem senin, hem de senin zürriyetinin selamlaşmasıdır" buyurdu.[128]
Adem Aleyhisselam gidip meleklere:
"Esselâmü aleyküm!" dedi.
Melekler de:
"Esselâmü aleyküm ve rahmetullah![129] Yahut:
"Ve aleykesselâmü ve rahmetullah!" dediler.[130] Selamlarına "Rahmetullah" sözlerini ekledirler.[131]
Selamın Üstün ve Sevaplı Şekilleri
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir mecliste otururken, bir zât gelip: "Esselâmü aleyküm!" diyerek selam verdi.[132]
Peygamberimiz Aleyhisselam onun selamına karşılık verdi. Adam oturunca,[133] Peygamberimiz Aleyhisselam:
"On sevap kazandı!" buyurdu.
Sonra başka bir adam geldi ve "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!" diyerek selam verdi.[134]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun selamına karşılık verdi. Adam oturunca,[135] Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Buna yirmi sevap var!" buyurdu.
Sonra başka bir adam geldi ve:
"Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü!" diyerek selam verdi.[136]
Peygamberimiz Aleyhisselam onun selamına karşılık verip adam oturunca:[137]
"Buna da, otuz sevap var!" buyurdu.[138]
O sırada, meclisten bir adam kalkıp selam vermeden gitti.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Arkadaşınız unuttuğu şeyi (selam vermeyi) ne çabuk da unuttun[139] Sizden biriniz meclise gelince selam versin, oturmayı uygun görürse otursun!
Meclisten ayrılmak için kalkınca da yine selam versin!
Verilmeye layı klik ve gereklilikte, önceki selam sonrakinden farklı değildir" buyurdu.[140]
Hz. Ömer der ki:
"Ben bir gün Ebu Bekir´in terkisinde giderken, Ebu Bekir rastladığı insanlara:
´Esselâmü aleyküm!´ diyor, onlar:
´Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!´ diyorlardı.
Ebu Bekir
´Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!´ diyor, onlar:
´Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh!´ diyorlardı.
Bunun üzerine, Ebu Bekir
´Bugün insanlar selam faziletinde bizi pek çok geçtiler!1 dedi."[141]
Selam vermek veya verilen selamı almak, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarındandır.[142] Selamlaşmakta cimrilik etmek, iyi sayılmamıştır.[143]
Peygamberimiz Aleyhisselam; evine selam vererek giren kimsenin hem Allah´a karşı korunmuş olacağını,[144] hem de bunun kendisine ve ev halkına bereket getireceğini haber vermiştir.[145]
Selam Verme ve Almanın Hükmü ve Âdâbı
Selam vermek nafile bir ibadet olmakla beraber, verilen selamın alınması gerekmektedir.[146] Selam verilirken de:
1- Binitli olan, yayaya,
2- Yaya, oturana,
3- Azlık, çokluğa,[147]
4- Yaşça küçük olan, büyük olana önce selam verir.[148]
5- Selamı cemaat içinden birisine tahsis ederek vermek mekruhtur ve Kıyamet alâmetlerindendir.[149]
6- Tanıdığına ve tanımadığına selam vermek İslâm´ın hayırlı hasletlerindendir.[150]
7- Peygamberimiz Aleyhisselam; Mekke´nin fethinde yanına gelen ve kendisine selam veren amcası Ebu Talib´in kızı Ümmü Hani Hatuna:
"Merhaba=hoşgeldin Ümmü Hani!" buyurdu.[151]
Yanına geldikçe Hz. Fâtıma´ya da:
"Merhaba kızcağızım!" buyurup, onu sağına veya soluna oturttuğu bildirilmektedir.[152]
8- Müslüman olmayanların verdikleri selama "ve aleyküm!" denilerek mukabele edilir.[153]
9- Mü´min kardeşi ile selamlaşmak, musafaha ile tamamlanır. [154]
Musafaha; iki kişinin, esenleşmek için birbirlerinin ellerini-avuç içleri birbirine yapışacak biçimde-tutuşmalarına ve yüzyüze gelmelerine denir.[155]
10- Enes b. Malik der ki:
"Biz:
Yâ Rasûlallah! Bazımız bazımıza (hürmeten) eğilebilir mi?´ diye sorduk. Resûlullah Aleyhisselam: ´Hayır!´ buyurdu.
[11-12.] ´Bazımız bazımızla kucaklaşabilir mi?´ diye sorduk. Resûlullah Aleyhisselam: ´Hayır! Fakat, musafaha ediniz!´ buyurdu."[156] "Bir adam:
´Yâ Rasûlallah! İçimizden biri, bir din kardeşi veya bir dostu ile karşılaşınca, ona (hürmeten) eğilebilir mi?´ diye sordu. Resûlullah Aleyhisselam: ´Hayır!´ buyurdu.
´Onu kucaklayabilir ve öpebilir mi?´ diye sordu. Resûlullah Aleyhisselam: ´Hayır!´ buyurdu. Adam:
´Onun elini tutar ve kendisi ile musafaha yapabilir mi?´ diye sordu. Resûlullah Aleyhisselam: ´Evet!´ buyurdu."[157]
13- Ebû Mes´ûd el-Ensârî der ki: "Bir gün, Berâ´ b. Âzib´e rastlamıştım.
Bana selam verdi. Elimi tutup yüzüme güldü ve:
´Sana niçin böyle yaptım, biliyor musun?´ diye sordu.
Ona:
´Bilmiyorum! Fakat senin her yaptığın şeyde hayırdan başka birşey görmem!´ dedim.
Bunun üzerine:
´Resûlullah Aleyhisselam da, bana rastlayınca, sana yapmış olduğumun tıpkısını bana yapmış ve niçin böyle yaptığını benden sormuştu.
Ben de senin şimdi bana söylemiş olduğun gibi söylemiştim.
Resûlullah Aleyhisselam da:
´Müslümanlardan iki kişi karşılaşırda birisi öbür arkadaşına selam verir ve elini tutarak musafaha yaparsa, Yüce Allah onların günahlarını-onlar daha birbirlerinden ayrılmadan önce-bağışlar´ buyurmuştu´ dedi."[158]
Berâ´ b. Âzib´in kendisi de:
"Resûlullah Aleyhisselam:
´Birbirlerine kavuşup da musafaha yapan iki Müslüman yoktur ki, onlar daha birbirlerinden ayrılmadan önce günahları bağışlanmış olmasın!´ buyurdu" demiştir.[159]
14- Küçük çocuklarla musafaha yerine onların üç kere başları sığanır, okşanır, kendileri için "Allah sana bereket versin!" diyerek dua edilir.[160]
15- Erkeklerin kadınlarla musafaha yapmaları, el sıkışmaları caiz değildir.
Esma binti Zeyd Hatun, Peygamberimiz Aleyhisselamın bey´at etmek isteyen Ensar kadınlarına:
"Ben kadınlarla musafaha yapmam!" buyurduğunu;[161]
Hz. Âişe de, Peygamberimiz Aleyhisselamın, kadınlardan bey´at alırken bile elinin onlardan hiçbirinin eline,[162] avucunun onlardan hiçbirinin avucuna[163] değmediğini bildirmiş;[164] "Bey´atını sözle aldığı her kadına[165] ´Git, senin bey´atını aldım´ buyururdu" demiştir.[166]
16- İslâm´da ilk topluca musafaha, Medine´ye geldikleri zaman, Yemenliler tarafından yapılmıştır.[167]
Berâ´ b. Ma´rur´un Vefatı ve Cenaze Namazının Kılınışı
Berâ´ b. Ma´rur; Hazrec kabilesinden ve Ensarın başkanlarından olup,[168] Safer ayında, Peygamberimiz Aleyhisselam Medine´ye gelmeden bir ay önce vefat etmişti.
Ölüm döşeğine düştüğü zaman, ailesine:
"Kabrimde, beni Kabe´ye doğru yöneltiniz!" demiş, dediği yapılmıştı.[169] Kendisi hac mevsiminde Mekke´ye geleceğini, Peygamberimiz Aleyhisselama vaad etmiş bulunuyordu.
Hac mevsimine erişemeden ölüm döşeğine düşünce, ailesine:
"Muhammed (Aleyhisselam)a olan va´dim dolayısıyla beni Kabe´ye doğru çeviriniz! Çünkü, ben ona gelmeyi va´d etmiştim!" demiş ve böylece sağ ve ölü olarak Kabe´ye yönelenlerin ilki olmuştu.[170] Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine´ye gelince, Berâ´ b. Ma´rur´un kabrine ashabı ile birlikte gitti. Kabrinin üzerinde saf bağlayıp cenaze namazını kıldı ve:
"Allah´ım! Onu yarlığa! Ona rahmet et, ondan hoşnut ol!" diyerek dua etti.
Berâ´ b. Ma´rur, Akabe Bey´atnda bulunan Ensar kabileleri temsilcilerinden ilk vefat eden ve kabri üzerinde cenaze namazı kılınan zât idi.[171]
Cenaze Namazı ve Bu Namaza Ait Bazı Bilgiler
Cenaze namazı, farz-ı kifâyedir. Ölen bir Müslümanın cenaze namazını Müslümanlardan bir kısmı kılınca, öteki Müslümanların üzerinden cenaze namazı kılma borcu kalkar.[172]
Cenaze namazı, abdestli olarak ayakta, Kıbleye karşı dönülerek, rükûsuz, secdesiz, dört defa tekbir alınmak suretiyle kılınır.
İmam, cenazeye karşı, cemaat da imamın arkasında saf olurlar.[173]
İmam ve cemaat ellerini kulaklarına kadar kaldırarak tekbir alıp ellerini bağlarlar.
İçlerinden "Sübhâneke allâhümme..." duasını okurlar.
Eller kaldırılmaksızın, imamın açıktan aldığı ikinci tekbire cemaat içinden katılır ve "Allâhümme salli" ve "Allâhümme bârik..." salavatlarını okurlar.
Üçüncü tekbir alınınca:
"Allah´ım! Bizim dirimizi, ölümüzü, küçüğümüzü, büyüğümüzü, erkeğimizi, kadınımızı, burada bulunanımızı, bulunmayanımızı yarlığa!
Sen, bizden kimi yaşatırsan, müslüman olarak yaşat!
Sen, bizden kimi öldürürsen, mü´min olarak öldür!"[174]
Allah´ım! Bizi bu ölünün ecrinden mahrum etme! Onun ardından, bizi azdırma!" mealli dua okunur.
Dördüncü tekbir alınınca, imamla birlikte, önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa selam verilir.
Cenaze namazına katılana bir kırat ağırlığında, defin esnasında da bulunana iki kırat ağırlığında ecir ve sevap verilir ki, her kırat Uhud dağı büyüklüğü ve ağırlığındadır.
Cenaze giderken, hürmeten ayağa kalkılır.
Cenaze sesler ve meş´alelerle takip edilmez.[175]
Cenaze duası olarak Fatiha sûresini okumak da, sünnettendir.[176]
Cenaze kabre konulurken:
"Bismillah alâ milleti Rasûlillah= Allah´ın ismi ve Resûlullah´ın dini üzere!" denilir.[177]
Yeryüzünde Kılınan İlk Cenaze Namazı
Yeryüzünde ilk cenaze namazı, Adem Aleyhisselam için kılınmıştır.
Âdem Aleyhisselam, ölüm döşeğine düştüğü zaman, oğullarına:
"Oğulcuklarım! Ben Cennet meyvelerinden yemeyi özlüyorum!" dedi. Oğulları onu babalan için aramaya, elde etmeye gittiler, meleklerle karşılaştılar.
Meleklerin yanlarında, Âdem Aleyhisselam için kefen, güzel koku ile kazma, kürek ve zenbil vardı.
Melekler
"EyÂdem´in oğulları! Nereye gidiyorsunuz ve ne istiyorsunuz?" diye sordular.
Onlar da:
"Babamız hastadır. Cennet meyvelerinden yemeyi arzuluyor. Onu toplamak için bizi gönderdi" dediler.
Melekler onlara:
"Geri dönünüz! Babanızın eceli geldi!" dediler.
Âdem Aleyhisselamın oğulları, meleklerle birlikte geri döndüler.
Melekler Âdem Aleyhisselamın yanına girince, Hz. Havva korktu ve Âdem Aleyhisselama yapıştı.
Âdem Aleyhisselam, ona:
"Yüce Rabbimin melekleriyle benim aramdan çekil!" dedi.
Bunun üzerine meleklerÂdem Aleyhisselamın ruhunu kabzettiler.
Sonra onu yıkadılar, kefenlediler, güzel koku ile kokuladılar.
Kabrini kazdılar.
Meleklerden birisi öne geçti.
Öteki meleklerde onun arkasına durdular.
Âdem Aleyhisselamın oğulları da onların arkasında sıralandılar.
Cenaze namazını kıldılar.
Melekler kabrin içine girip Âdem Aleyhisselamı kabre indirdiler, kabirden çıktılar.
Kabrin üzerini kerpiçle kapattılar.
Kabrin üzerine toprak çektikten sonra:
"Ey Âdem´in oğulları! İşte, ölüleriniz hakkında tutacağınız yol budur!" dediler.[178]
Ensardan Yüz Seksen Kişinin Peygamberimize Bey´at Edişi
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki:
"Bir gün, Resûlullah Aleyhisselama ve Ebu Bekir´e yetecek kadar yemek yapıp getirince, Resûlullah:
´Git, bana Ensarın eşrafından otuz kişi çağır! buyurdu.
Yanımda hazırladığım yemeğe ekleyecek birşey bulunmadığından, bu bana çok ağır geldi. Biraz ağırdan aldım.
Peygamber Aleyhisselam, tekrar:
´Git, bana Ensarın eşrafından otuz kişi çağır!1 buyurdu.
Bunun üzerine, gidip onları çağırdım, geldiler. Gelince, onlara:
´Yemek yiyiniz!´ buyurdu.
Yediler. Önlerinden, ancak bir kısmını yiyebildiler!
Bu mucize karşısında, Peygamber Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna şehadet ve oradan ayrılmadan Peygamber Aleyhisselama bey´at ettiler.
Peygamber Aleyhisselam, bundan sonra:
´Git, bana Ensarın eşrafından altmış kişi çağır!´ buyurdu.
Vallahi, altmış kişi beni otuz kişiden daha çok korkuttu!
Gidip çağırdım.
Onlar da önlerinden ancak bir kısmını yiyebildiler!
Bu mucize karşısında, Peygamber Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna şehadet ve daha oradan ayrılmadan Peygamber Aleyhisselama bey´at ettiler.
Bundan sonra, Resûlullah Aleyhisselam:
´Git, bana Ensarın eşrafından doksan kişi çağır!1 buyurdu.
Beni, bu doksan kişi, altmış ve otuz kişiden daha çok korkuttu.
Onları da gidip çağırdım. Yemekten yediler.
Onlar da önlerinden ancak bir kısmını yiyebildiler ve bu mucize karşısında Peygamber Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna şehadet ve daha oradan ayrılmadan da Peygamber Aleyhisselama bey´at ettiler. İşte o zaman bu yemekten yüz seksen zât yedi ki, hepsi de Ensardan idiler."[179]
Yüce Allah, onların hepsinden razı olsun![180]
Ensar Kadınlarının Bey´at Edişi
Ensar kadınlarından Ümmü Atiyye´nin bildirdiğine göre:
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine´ye gelince, Ensar kadınlarını bir eve topladı.
Onlara Hz. Ömer´i gönderdi.
Hz. Ömer evin kapısına dikildi, selam verdi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın selamını onlara söyledi ve:
"Ben size Resûlullah Aleyhisselamın gönderdiği elçiyim!" dedi.
Onlar da:
"Resûlullah´a ve Resûlullah´ın elçisine merhaba!" dediler.
Hz. Ömer:
"Allah´a hiçbir şeyi şerik koşmayacağınıza,
Zina etmeyeceğinize,
Çocuklarınızı öldürmeyeceğinize,
Ellerinizle ayaklarınız arasından bir iftira düzüp getirmeyeceğinize,
Mârufta (meşru olan hususlarda) Resûlullah´a karşı gelmeyeceğinize dair, bana bey´at ediniz!" dedi.
Kadınlar
"Olur!" dediler ve evin içinden, bey´at için, ellerini dışarıya doğru uzattılar.
Hz. Ömer de evin dışından elini onlara doğru uzattı.
Sonra da:
"Allah´ım! Şahit ol!" dedi.[181]
İbn Sa´d´ın Tabakâtü´l-kübrâ´sında isimleri ile kaydettiğine göre, Peygamberimiz Aleyhisselama bey´at eden Evsve Hazrec kabilesi kadınlarının sayısı 343tü.[182]
Rebiülevvel ayından ikinci yıl Safer ayına kadar, Medine´de, Evs kabilesinden Müslüman olmayan, müşrikliği bırakmayan yalnız Vâkıf, Hatma, Vâil ve Ümeyye oğulları kaldı.[183]
Peygamberimiz Aleyhisselam bey´at eden Ensar kadınlarından Ü mmü Âmir der ki:
Resûlullah Aleyhisselamın mescidimizde akşam namazını kıldığını görünce, hemen evime gelip biraz ekmekle hurma pekmezi (veya kuru üzüm) getirdim ve:
´Babam, anam sana feda olsun! Ye!´ dedim.
Resûlullah, ashabına:
´Yiyiniz! Bismillah!´ buyurdu.
Kendisi ve kendisiyle birlikte gelen ashabı ve evde bulunanlar da, ondan yediler.
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki; kırk kişilik erkekler cemaati, ne hurma pekmezinin (veya kuru üzümün) bir kısmını, ne de ekmeğin tamamını yiyebildiler!
Yanımda bulunan kırbadaki sudan da içtikten sonra, ayrıldılar.
Hastalandıkça veya hayır ve bereket umdukça bu kırbadaki sudan içtik durduk!"[184]
Ümmü Süleym Hatunun Oğlunu ve Kendisine Talip Olan Ebu Talha´yı Müslüman Edişi
Neccar oğullarından Milhan b. Malik´in kızı ve Ümmü Haram´ın kızkardeşi olan Ümmü Süleym Hatun, Malik b. N adr ile evli idi.
Ümmü Süleym Hatun Müslüman olup Peygamberimiz Aleyhisselama bey´atettiği sırada, oğlu Enes b. Malik yanında değildi.
Enes b. Malik, annesinin Müslüman olduğunu öğrenince, geldi ve ona:
"Sen dinden çıktın, saptın mı?!" dedi.
Ümmü Süleym Hatun:
"Ben dinden çıkmadım ve sapmadım! Fakat, şu (yurdumuza gelen) zâta iman ettim!" dedi ve Enes´e de İslâm dinini telkin etti. Eliyle işaret ederek:
"Haydi, sen de ´Şehadet ederim ki; Muhammed (Aleyhisselam) Allah´ın Resûlüdür de bakayım?" dedi.
Enes b. Malik, annesinin istediğini yapınca, babası Malik:
"Oğlumun itikadını bozma!" dedi.
Malik evden çıkıp gidince bir düşmanıyla karşılaştı ve öldürüldü.
Medineli müşriklerden Ebu Talha, Ümmü Süleym´le evlenmek istedi.
Ümmü Süleym Hatun, onunla evlenmeye yanaşmadı:
"Sen, sana ne zararı, ne de yaran olmayan bir taşa tapmayı nasıl uygun görürsün?!
Bir marangozun getirip senin için yonttuğu bir ağaç parçasının sana ne zararı, ne yararı dokunur?!" dedi.
Ümmü Süleym Hatunun sözü, Ebu Talha´nın kalbine tesir etti.
Ebu Talha, Ümmü Süleym Hatuna, evlenme talebini tekrarladı.
Ümmü Süleym Hatun:
"Ey Ebu Talha! Sen, sizin tapmakta olduğunuz putlarınızı filan ailenin marangoz kölesinin ağaçtan yontup yaptığını; ve ona bir ateş parlatacak olursanız hemen tutuşup yanacağını bilmez misin?!" deyince, Ebu Talha onun yanından ayrıldı.
Ebu Talha, başka bir gün gelip, evlenme talebini tekrarladı.
Ümmü Süleym Hatun, yine:
"Ey Ebu Talha! Senin tapmakta olduğun put, yerde biten ve filan oğullarının Habeşî kölesinin yonttuğu değil midir?" dedi.
Ebu Talha:
"Evet!" deyince, Ümmü Süleym Hatun:
"Sen, yerde biten ve filan oğullarının Habeşî kölesi tarafından yontulan birşeye tapmaya utanmaz mısın?!
Sen, Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed (Aleyhisselam)ın Resûlullah olduğuna şehadet etsen de, senden bundan başka mihr istemeyerek sana varsam olmaz mı?" dedi.
Ebu Talha:
"Bırak beni, bir düşüneyim!" dedi, gitti.
Düşünüp taşındıktan sonra, geldi ve:
"Bana yaptığın teklifi kabul ettim: Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed (Aleyhisselam)ın Resûlullah olduğuna şehadet ediyorum!" deyince, Ümmü Süleym Hatun, oğlu Enes b. Malik´e:
"Kalk ey Enes! Ebu Talhayı benimle evlendirmek için, gereğini yap!" dedi.[185]
Enes b. Malik der ki:
"Resûlullah Aleyhisselam, Medine´ye geldiği zaman, ben sekiz-on yaşında idim.[186]
Annem bana başörtüsünün yarısını izar, yarısını da rida yaptı.[187] Beni elimden tutup Resûlullah Aleyhisselama götürdü ve:
´Yâ Rasûlallah! Ensar erkek ve kadınlarından sana hediye vermeyen kimse kalmadı.
Ben, bu oğlumdan başka, sana hediye edecek birşeye malik değilim.[188]
Yâ Rasûlallah! Bu oğlum Enes´ciktir! Sana hizmet eder, senin hizmetçindir!
Onun hakkında Allah´a dua et!´ dedi.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
´Allah´ım! Bunun malını ve evladını çoğalt![189]
Verdiğin şeylerde, onun için bereket ihsan et!´ diyerek dua etti.[190]
Resûlullah Aleyhisselam, benim için üç şey hakkında dua etti.
İkisini dünyada gördüm:
Vallahi, malım pek çoktur!
Çocuklarımın ve çocuklanmın çocuklarının sayısı ise, bugün yüz civarındadır!
Üçüncüsünü de, âhirette göreceğimi umuyorum!"[191]
Yüce Allah, onlardan razı olsun![192]
Yahudi Alimlerinden Abdullah b. Selam´ın Müslüman Oluşu
Abdullah b. Selam[193], Yusuf Aleyhisselamın neslindendi.[194] Medine Yahudilerinin ulularından ve alimlerindendi.[195]
Medine´deki İsrail oğullarının alimlerinden başlıcaları[196] beş kişi olup, bunlardan birisi Abdullah b. Selam´dı.[197]
Abdullah b. Selam´ın babası Selam da Yahudi alimlerindendi.
Abdullah b. Selam der ki:
"Ben Tevrat´ı ve tefsirini, babamdan öğrenmiştim.
Babam, bir gün; âhir zamanda gelecek peygamberin sıfatını, alâmetini ve yapacağı işler hakkındaki âyeti bana anlattı ve:
´Eğer o Harun evladından gelecek olursa ona tâbi olurum, yoksa tâbi olmam!´ dedi.
Peygamber Aleyhisselamın Medine´ye gelişinden önce, öldü.[198]
Resûlullah Medine´ye, Küba´ya gelip Amr b. Avf oğullarının evine ininceye kadar, sustum.
Ben kendime ait hurma ağacının üzerinde uğraşır,[199] yaş hurma toplarken,[200] Benî Nadîrlerden birisinin:
´Bugün, Arapların bekledikleri adamları geldi!´ diye bağırdığını işittim ve bir kimse de gelip onun geldiğini bana haber verince,[201] beni bir titreme tuttu, yüksek sesle[202] ´Allahuekber!1 diyerek tekbir getirdim.
O sırada, Halide binti Haris, hurma ağacının altında oturuyordu.[203]
Kendisi çok yaşlı idi.[204]
Tekbirimi işitince:
´Allah seni umduğuna erdirmesin, elini boşa çıkarsın ey habîs!
Vallahi Musa b. İmran´ın gelişini işitmiş olsaydın, bundan daha fazlasını yapmazdın!" diyerek çıkıştı.
Ona:
´Ey hala! Vallahi, o,[205] Musa b. İmran´ın kardeşidir.[206] Onun gibi, peygamberdir.[207] Onun dinindedir. Onun gönderildiği şeyle gönderilmiştir´ dedim.
Bunun üzerine, halam:
´Ey kardeşimin oğlu! Yoksa, o Kıyamete yakın, gönderileceği bize haber verilmiş olan peygamber midir?´ dedi.
´Evet!´ dedim.
Halam:
´Peki öyleyse!´ dedi.[208]
´Resûlullah geldi´ denilince, onu görmek için, halkın arasında ben de gittim.
Resûlullah´ın yüzünü görünce, anladım ki, onun yüzü yalancı yüzü değildir."[209]
Abdullah b. Selam, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varınca:
"Ben sana üç soru soracağım ki, bunların cevaplarını ancak peygamber olan bilebilir" dedi:
"1. Kıyamet alâmetlerinin evvelkisi nedir?
2. Cennetlikler Cennete girince ilk önce hangi yiyeceği yiyeceklerdir?
3. Çocuk ne sebeple babasına benzer ve hangi sebeple annesine benzer?" diye sordu.
Peygamber Aleyhisselam:
"Bu soruları, senin önün sıra, Cebrail (Aleyhisselam) bana gelip haber vermişti:
1. Kıyamet alâmetlerinin en öncesi bir ateştir ki, o insanları doğudan batıya sürecektir!
2. Cennetliklerin yiyeceği ilk yiyecek de, balık ciğerinin sarkmış olan fazlasıdır!
3. Çocuğun babaya veya anaya çekmesine gelince:
Cinsî münasebette erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse, çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğin suyunun önüne geçerse, çocuk anaya benzer!" buyurdu.
Bunun üzerine, Abdullah b. Selam:[210]
"Ben şehadet ederim ki; Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur![211]
Ben şehadet ederim ki; Sen, hiç şüphesiz, Allah´ın Resûlüsün![212]
Yâ Rasûlallah! Yahudiler, insanı hayrette bırakacak derecede yalan söyleyen, asılsız isnadve iftiralarda bulunan haksız bir kavimdir. Eğer, sen beni onlardan sormadan önce onlar benim Müslüman olduğumu öğrenirlerse, senin yanında bana akla gelmedik isnad ve iftiralarda bulunurlar.[213]
Sen beni odalarından birine koyarak gizledikten sonra, onlar arasındaki durumumu, nasıl olduğumu onlara sormanı; bunu Müslüman olduğumu öğrenmelerinden önce sana haber vermelerini istiyorum" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu odalarından birisine koydu.[214]
Yahudilere haber saldı, geldiler.[215]
Onlara:
"Ey Yahudi cemaatı! Yazıklar olsun size!
Allah´tan korkunuz!
Kendisinden başka ilah olmayan Allah´a yemin ederim ki: Siz benim Resûlullah olduğumu ve benim size hak ve gerçeği getirdiğimi muhakkak biliyorsunuzdur! Müslüman olunuz!" buyurdu.
Yahudiler, üç kere:
"Biz bunu bilmiyoruz!
Biz bunu bilmiyoruz!
Biz bunu bilmiyoruz!" dediler.[216]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"İçinizde[217] Husayn,[218] Abdullah b. Selam, nasıl adamdır?" diye sordu.[219]
Yahudiler
"Bizim seyyidimizdirve seyyidimizin de oğludur![220]
Bizim en alimimizdirve en alimimizin de oğludur.[221]
Bizim hayırlı m izdir ve hayırlımızın da oğludur!" dediler.[222]
Resûlullah Aleyhisselam, onlara:
"İbn Selam Müslüman olduysa ne dersiniz?[223] Siz de Müslüman olur musunuz?" diye sordu.[224]
Yahudiler
"Hâşâ! O, Müslüman olmaz![225] Allah onu böyle şeyden korusun!" dediler.[226]
Bunun üzerine, Peygamber Aleyhisselam:
"Ey İbn Selam! Çık bunların yanına!" buyurdu.[227]
Abdullah b. Selam, hemen yanına çıkıp onlara:
"Ey Yahudi cemaatı! Allah´tan korkunuz!
Onun size getirdiği şeye yöneliniz!
Vallahi, siz de muhakkak biliyorsunuz ki, o Allah´ın Resûlüdür!
Onun ismini ve sıfatını yanınızdaki Tevratta da yazılı bulmuş bulunuyorsunuz.
Ben şehadet ederim ki, o Resûlullah´tır!
Ben ona iman etmiş, onu doğrulamış ve onun Resûlullah olduğunu bilmiş bulunuyorum!" dedi.[228]
Abdullah b. Selam;
"Ben şehadet ederim ki; Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur!
Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed (Aleyhisselam) Allah´ın Resûlüdür!" diyerek iman ve ikrarda bulunduğu zaman,[229] Yahudiler ona türiü hakaret ve iftiralarda bulundular:[230]
"Bu, bizim en şerlimizdir ve en şerlimizin de oğludur![231]
Bu, bizim en cahilimizdir ve en cahilimizin de oğludur!" dediler.[232]
Abdullah b. Selam:
"Yâ Rasûlallah! Onların çok iftiracı, gaddar, yalancı ve fâcir bir kavim olduklarını sana haber vermemiş mi idim? (İşte böyle olduklarını gösterdiler)" dedi.
Bundan sonra, Abdullah b. Selam da, ev halkı da Müslümanlıklarını açıkladılar.[233]
Halaları Halide binti Haris Hatun da Müslüman oldu ve İslâm amelleri ile Müslümanlığını güzelleştir-di.[234]
Abdullah b. Selam Müslüman olduğu zaman, Yahudi alimlerinden:
1. Huyey b. Ahtab,
2. Ka´b b. Esed,
3.
İslam Tarihi - 2
- Apaçık Bir Zafere Doğru
- Ayrılık Gününe Doğru
- Bedir Gazası
- Bedir´den Sonra
- Beni Kurayza Gazası
- Beni Kurayza´dan Sonra
- Beni Nadir Yahudileri
- Birinci Akabe Beyatı
- Cihad Emri
- Dokuzuncu Yıl Haccı
- Elçiler Gönderilmesi
- En Büyük Fethin Arefesinde
- Habeş Ülkesine Hicret
- Hayber Gazası
- Hayber´den Sonra
- Hendek Savaşı
- Heyetler Yılı
- Hudeybiye Seferi
- Huneyn Gazası ve Taif Kuşatması
- Hüzün Yılı
- Hz. Hamza ve Hz. Ömer
- Hz. Muhammed (s.a.v.) Medine´de
- Hz. Muhammed´in (a.s.) Eşlerinden İnzivaya Çekilişi
- Hz. Muhammed´in (s.a.v.) Ahlakı
- Hz. Peygamberin (a.s.) Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği
- İkinci Akabe Beyatı
- İslam´a Koşanlar
- İslamiyet Arabistan´da Yayılıyor
- İsra ve Miraç Mucizeleri
- Kitap ve Sünnet