İkinci Akabe Beyatı
İkinci Akabe Beyatı
İkinci Akabe Buluşma ve Bey´atı
Ensardan Cabir b. Abdullah Der ki:
"Resûlullah (a.s.) hac mevsimlerinde halkın Ukâz, Mecenne ve Mina´daki konak yerlerine vanp:
´Rabbimin elçilik vazifesini yerine getirinceye kadar beni barındıracak kim var? Bana yardım edecek kim var ki, kendisine Cennet verilsin?1 diye seslenirdi.[1]
Fakat, ne barındıracak, ne de yardım edecek bir kimse bulunmazdı. Yemen´den veya Mudarlardan bir kimse panayırlara gelmek için yola çıkacağı zaman, kavmi veya akrabası,[2] onun yanına varıp:
´Sakın hâ! Kureyşîlerin genci seni dininden döndürmesin!1 derlerdi.
Resûlullah (a.s.) aralarından geçerken de, onlar Resûlullah (a.s.)ı birbirl
erine parmaklarıyla işaret ederlerdi.
Nihayet, Yüce Allah bizi Yesrib (Medine)´den ona gönderdi de, biz iman ettik ve kendisini barındırdık.
Bizden biri, gidip ona iman ederdi, o da ona Kur´ân okurdu.
Evine döndüğü zaman, bütün ev halkı da, ona uyarak Müslüman olurlardı.
Ensar evlerinden, içinde Müslümanlardan bir topluluk bulunmayan ve İslâmiyeti açıklamayan bir ev kalmadı.
Sonra da, Medineli Müslümanların hepsi, biraraya gelerek konuştular, konuştuk:
´Resûlullah (a.s.)ı daha ne zamana kadar Mekke dağlarında, kovulur, korkutulur ve korkar bir halde bırakacağız?!´ dedik.
Bunun üzerine, hac mevsiminde, bizden yetmiş kişi, onun yanına vardı."[3]
Yüce Allah Ensara kerem ve ihsanda, Peygamberine de yardımda bulunmayı; İslâmiyeti ve Müslümanları aziz, müşrikliği ve müşrikleri zelil kılmayı dilediği zaman,[4] nübüvvetin onüçüncü yılında,[5] hac mevsiminde,[6] Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´ye hicretinden üç ay veya üç aya yakın bir süre önce, Zilkade ayında,[7] Mus´ab b. Umeyr,[8] yanında kırkı Ensarın yaşlılarından ve eşrafından, otuzu da gençlerinden olarak üzere, yetmiş[9] veya yetmişten bir veya iki erkek fazla,[10] ya da yetmişüç erkek ve iki kadın Müslümanla-Medinelilerin müşrik hacıları da yanlarında bulunduğu halde-[11] beşyüz kişilik bir kafile ile Mekke´ye gelmişti.[12]
Berâ´ b. Ma´rur ile Ka´b b. Malik´in Peygamberimizle Görüşmeleri
Ka´b b. Malik der ki:
"Kavmimizin müşrik olan hacılanyla birlikte, Medine´den yola çıktık. Seyyidimiz ve büyüğümüz, seferlerde yöneticimiz Berâ1 b. Ma´rur da, yanımızda idi.[13]
Zâhire´l-Beydâ´da bulunduğumuz sırada,[14] Berâ1 b. Ma´rur, bize:
´Ey şu cemaat! Ben bir görüşe varmış bulunuyorum!
Vallahi, onun üzerinde bana muvafakat eder misiniz, yoksa etmez misiniz, bilmiyorum?´ dedi.
Kendisine:
´Nedir bu görüş?´ diye sorduk.
´Ben şu görüşe vardım ki, şu Beyt´i (Kabe´yi) arkama almayayım! Namazı ona doğru kılayım!´ dedi.
Biz de:
´Vallahi, Peygamberimiz (a.s.)dan bize erişen, ancak namazın Şam´a doğru yönelinerek kılınmasıdır. Biz ona aykırı davranmak istemeyiz´ dedik.
Berâ´ ise:
´Ben, muhakkak, namazımı Kabe´ye doğru kılacağım!´ dedi.
Ona:
´Fakat biz böyle yapmayız!´ dedik.
Namaz vakti olunca, biz namazlarımızı Şam´a doğru yönelerek kıldık.
O da, namazını Kabe´ye doğru yönelerek kıldı.
Biz onu yaptığı şeyden dolayı ayıplamakta ve kınamakta idik. O ise, bizim Kıblemize yönelmekten kaçınmakta, ancak Kabe´ye doğru namaz kılmakta idi.
Nihayet Mekke´ye geldik. Mekke´ye gelince, Berâ´ b. Ma´rur, bana:
´Ey kardeşimin oğlu! Bizi Resûlullah (a.s.)a götür!
Şu yolculuğum sırasında yaptığım şeyi ona soralım:
Benim yapmış olduğum ve sizin ise muhalefet ettiğinizi gördüğüm şey hakkında, vallahi, içime şüphe düştü!´ dedi.
Birlikte gittik. Resûlullah (a.s.)ı sorduk.
Kendisini bundan önce görmemiştik, tanımıyorduk.[15]
Ebtah´da,[16] Mekkelilerden bir adama rastladık. Resûlullahı ondan sorduk. Adam bize:
´Onu tanıyor musunuz?´ diye sordu.
Biz:
´Hayır! Tanımıyoruz!´ dedik.
Adam:
´Onun amcası Abbas b. Abdulmuttalib´i tanıyor musunuz?´ diye sordu.
´Evet! Tanıyoruz!´ dedik.
Çünkü, biz Abbas´ı tanıyorduk. Kendisi, tüccar olarak yanımıza gelip gitmekten geri kalmazdı.
Adam:
´Mescid-i H aram´a girin! Aradığınız o zât, şimdi orada Abbas ile birlikte oturuyor!1 dedi.
Mescid-i Haram´a girdik.
Abbas oturuyor, Resûlullah (a.s.) da onun yanında oturuyordu.
Selam verdikten sonra, biz de yanlarına oturduk.
Resûlullah (a.s.), Abbas´a:
´Ey Ebe´l-Fadl! Sen bu zâtları tanıyor musun?´ diye sordu.
Abbas:
´Evet, tanıyorum: Şu, kavminin seyyidi, ulu kişisi Berâ´ b. Ma´rur´dur! Şu da, Ka´b b. Malik´tir!´ dedi.
Vallahi, Resûlullah (a.s.)ın:
´Şair olan mı?´ dediğini, hâlâ unutmamı sırrıdır.
Abbas:
´Evet!´ dedi.
Berâ´ b. Ma´rur, Resûlullah (a.s.)a:
´Ey Allah´ın Peygamberi! Ben bu yolculuğa çıktım. Allah beni İslâmiyete hidayet etti.
Ben şu Beyt´i, Kabe´yi arkama almamayı uygun görüp ona doğru namaz kıldım. Arkadaşlarım ise, bu hususta bana muhalefet ettiler. Benim de bundan içime şüphe düştü.
Yâ Rasûlallan! Sen bunu nasıl görürsün? Buna ne buyurursun?´ dedi.
Resûlullah (a.s.):
´Sen bir Kıble üzerinde bulunuyordun. Onda sabır ve sebat etsen olurdu1 buyurdu.
Bunun üzerine, Berâ´ b. Ma´rur, Resûlullah (a.s.)ın Kıblesine döndü. Bizimle birlikte, Şam´a doğru namaz kıldı."[17]
Uveym b. Sâide, Sa´d b. Hayseme ve Arkadaşlarının Teklifleri
Ensardan Uveym b. Sâide, Sa´d b. Hayseme ve daha başkaları,[18] Mekke´ye gelince, Peygamberimiz (a.s.)ın nerede bulunduğunu sordular.
"O, şimdi, amcası Abbas´ın yanındadır!" denildi.
Peygamberimiz (a.s.)ın yanına vanp selam verdiler ve:
"Yâ Rasûlalları! Biz servet, silah ve hayvan bakımından çok hazırlıklıyız.
Senin üzerinde söz birliği yapılmış bulunmaktadır.
Bizim yanımızda sana yardım var!
Senin için canları verme var!
Kendilerimizi nelerden korur ve savunursak, seni de onlardan koruma ve savunma var!
Seninle ne zaman buluşalım?" dediler.
Hz. Abbas:
"Sizinle hacca gelen kavminizden, görüşünüze ve kararınıza muhalefet edecek olanlar varsa, hacılar dağılıp gidinceye kadar, onlardan kendilerinizi ve işinizi gizli tutunuz!" dedi.[19]
Peygamberimiz (a.s.), onlarla[20] Mina´da.[21] Teşrik günlerinin ortasında.[22] Akabe´nin dibinde[23] buluşmaya söz verdi.
Uyuyanı uyandırmamalarını, bulunmayanı beklememelerini de, kendilerine emretti.[24]
Buluşma Yerinde Gizlice Toplanış
Ka´b b. Malik der ki:
"...Sonra, hacca çıktık.
Resûlullah (a.s.)la, Teşrik günlerinin ortasında, Akabe´de buluşmak üzere vaadleştik.
Hac ibadetini yerine getirip boşaldığımız ve Resûlullah (a.s.)la buluşmayı vaadleştiğimiz gece, seyyidlerimizden bir seyyid, şeriflerimizden bir şerif olan Ebu Cabir Abdullah b. Amr b. Haram yanımızda idi.
Kendisini yanımızda tutup, bırakmadık.
Halbuki, kavmimizin, yanımızda bulunan ve müşrik olan kimselerinden, işimizi gizli tutuyorduk.
Fakat, Abdullah b. Amr b. Haram´la konuştuk. Ona:
´Yâ Ebâ Câbir! Sen bizim seyyidlerimizden bir seyyid, şeriflerimizden bir şerifsin!
Biz seni içinde bulunduğun şirk yüzünden Cehennemin odunu olmandan uzaklaştırmak istiyoruz!´ dedik ve kendisini İslâmiyete davet ettik.
Resûlullah (a.s.)ın Akabe´de bizimle buluşmak üzere vaadleştiğini de haber verdik.
Abdullah b. Amr b. Haram hemen Müslüman oldu ve Akabe´de kabilesinin temsilcisi olarak bizimle birlikte bulundu.
O gece, ağırlıklarımızın yanında, kavmimizle birlikte uyuduk.
Gecenin üçte biri geçince; Resûlullah (a.s.)la buluşmaya vaadleşilen yerde bulunmak üzere, bağırtlak kuşunun ayrılışı gibi, ağırlıklarımızın yanından gizlice sıyrılıp, Akabe yanındaki Şı´b´da toplandık.
Biz yetmişüç erkek idik.
Yanımızda, kadınlarımızdan iki kadın da bulunuyordu ki, birisi Mazin b. Neccar oğulları kadınların-dan Ümmü Umâre Nesîbe binti Ka´b, öbürü de Selime oğulları kadınlarından Ümmü Meni´ Esma binti Amr idi.
Şı´b´da toplanıp, Resûlullah (a.s.)ı beklemeye başladık.
Nihayet, Resûlullah (a.s.) geldi.
Kendisinin yanında da, amcası Abbas b. Abdulmuttalib bulunuyordu.
Kendisi, o zaman, kavminin dininde idi*
Ancak, yeğeninin işinde hazır bulunmayı ve onun işini sağlama bağlamayı arzu ediyordu.
Oturulunca, ilk konuşan da, Abbas b. Abdulmuttalib oldu ve:
´Ey Hazrec cemaatı!**
Siz de bilirsiniz ki; Muhammed bizdendir.[25]
Bu, benim kardeşimin oğludur ve bana insanların en sevgilisidir!
Eğer siz onu tasdik ve kendisinin Allah´tan getirdiklerine iman ediyor, onu alıp yanınıza götürmek istiyorsanız; yardımsız bırakmayacağınıza, aldatmayacağınıza dair, sizden kesin bir söz almak istiyorum!
Çünkü, sizin komşularınız Yahudilerdir. Yahudiler ise buna düşmandırlar.
Onların tuzak kurmayacaklarından emin değilim. [26]
Eğer siz; sizi tek yaydan ok yağmuruna tutacak olan Arap kabilelerinin de düşmanlıklarına göğüs gerebilecek kadar savaş gücüne malikseniz, aranızda iyice görüşüp konuşarak kararlaştırınız da, sonradan tefrikaya düşmeyiniz![27]
Biz onu kavmimizden koruya gelmişizdir.
O kendi kavminin içinde bulunmakta ve korunmaktadır.
Fakat, buradan ayrılmak, ancak size katılmak arzusundadır.
Eğer siz kendisine vaadle davette bulunduğunuz yardım, barındırma ve muhaliflerinden koruma gibi şeyleri yerine getireceğinize kani iseniz, ne âlâ!
Şayet, yanınıza vardıktan sonra, korkup yardım edemeyecek, kendisini muhaliflerinin eline bırakacak iseniz, şimdiden bırakınız!
O, kendi kavminin içinde ve beldesinde şerefiyle bulunmakta ve korunmakta devam etsin![28] Sizin konuşma yapacak olanınız konuşsun!
Fakat, konuşmasını uzatmasın![29]
Çünkü, üzerimizde, müşriklerden gözcüler, casuslar vardır![30]
Buradan konak yerlerinize dağıldığınız zaman da,[31] işinizi gizli tutunuz!´ dedi."[32]
Es´ad b. Zürâre´nin Konuşması
Hz. Abbas´ın, konuşmasında Es´aci b. Zürâre´ye ve arkadaşlarına söz dokundurması, Es´ad b. Zürâre´nin ağırına gitti. Peygamberimiz (a.s.)a:
"Yâ Rasûlallah! Bize izin ver de, canını sıkmaksızın ve senin hoşlanmayacağın birşeyle itiraz etmiş olmaksızın, sadece sana icabetimizi ve imanımızı doğrulamak üzere, ona cevap verelim?" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Suçlayıcı olmaksızın, ona cevap veriniz!" buyurdu.
Bunun üzerine, Es´ad b. Zürâre, Peygamberimiz (a.s.)a dönerek:
"Yâ Rasûlallah! Her davetin, yumuşak veya sert, bir yolu ve usûlü vardır.
Bugün senin yaptığın davet, insanların yüzünü ekşitecek, kendilerine ağır gelecek bir davettir:
Sen bizi öteden beri üzerinde bulunduğumuz dinimizi bırakmaya ve kendi dinine tâbi olmaya davet ettin ki, bu çok zor ve ağır birşey olduğu halde, biz senin bu teklifini kabul ettik!
Sen bizi insanlarla aramızdaki yakın, uzak bütün akrabalık ve komşuluk ilişkilerini kesmeye davet ettin! Bu da çok zor ve ağır birşey olduğu halde, biz senin bu teklifini de kabul ettik!
Bizler, yurdumuzda, izzetli ve her tecavüzden masun; değil kendisini kavminin yalnız bırakmış olduğu, hatta amcalarının bile öldürülmek üzere düşmanlarına teslim etmek istedikleri bir zâtın, hatta kendimizden başka hiç kimsenin başımıza geçmeye göz dikemeyeceği bir topluluk olmamıza ve bunun bizim için kabulü çok zor bulunmasına rağmen, biz senin bu husustaki teklifini de kabul ettik-ki, bütün bunlar, Allah´ın doğru yolu bulma azmini ve hayırlı sonuçlara ulaşma umudunu ihsan ettiği kimseler hariç, insanlar nazarında hiç de hoşa gidecek şeyler olmadığı halde, biz senin bu husustaki teklifini de dillerimizle ikrar, kalblerimizle tasdik etmek suretiyle kabul ettik!
Biz, senin Allah´tan getirdiklerine inanarak ve kalblerimize yerleşen bir marifetle tasdikte bulunarak, sana bey´at edeceğiz!
Biz, Rabbimize, senin Rabbine bey´at edeceğiz!
Allah´ın Kudret Eli, ellerimizin üzerindedir!
Bizim kanlarımız senin kanınla, ellerimiz senin elinledir!
Biz, kendilerimizi, oğullarımızı ve kadınlarımızı savunduğumuz ve koruduğumuz şeylerden, seni de savunacak ve koruyacağız!
Eğer biz bu ahdimizi bozarsak, Allah´ın ahdini bozmuş bedbaht, yaramaz kimseler olmuş olalım!
Yâ Rasûlallah! Bu, sana karşı, bizim sadâkatyeminimizdir!
Yardımına sığınılacak, ancak Allah´tır!" dedi.
Sonra da, Hz. Abbas´a dönerek:
"Ey konuşurken Peygamber (a.s.)ın önünde bize söz dokunduran zât! Kardeşinin oğlunun sana insanların en sevgilisi olduğu sözünle neyi anlatmak istediğini Allah bilir.
Biz, yakın uzak bütün akrabalarımızla ilişkilerimizi keserek şehadet etmiş bulunuyoruz ki, bu zât Allah´ın Resûlüdür!
Allah, onu yanındaki (Kur´ân) ile göndermiştir.
Kendisi asla yalancı değildir!
Getirdiği Kur´ân da, insan sözüne benzemez.
Resûlullah (a.s.) hakkında seni tatmin edecek sözü bizden alma isteğine gelince:
Resûlullah (a.s.) için istediğin sözü al!" dedi.
Sonra da, Peygamberimiz (a.s.)a dönerek:
"Yâ Rasûlallah! Bizden, kendin için, dilediğin sözü al!
Rabbin için de, istediğin şartı koş!" dedi.[33]
Abdullah b. Revâha da:
"Kendin ve Rabbin için, ne dilersen onu şart kıl!" dedi.[34]
Berâ´ b. Ma´rur´un Konuşması
Berâ´ b. Ma´rur, Hz. Abbas´a:
"Söylediklerini dinledik!
Vallahi, kalblerimizde senin söylediğinden başkası olsaydı, muhakkak ki, biz onu söylerdik!
Fakat, biz ahde vefa ve sadâkat göstermek, Resûlullah (a.s.)ın önünde canlarımızı feda etmek arzusundayız![35]
Bizler bol silahlara, savunma ve koruma gücüne sahip kimseleriz!
Taşlara taptığımız sıralarda da böyle idik!
Bugün; Allah, bizden başkalarının göremediği şeyleri bize gördürmüş ve Muhammed (a.s.) bizi daha da güçlendirmiştir!" dedi.[36]
Peygamberimiz (a.s.)ın Konuşması
Ensardan bazıları da, Hz. Abbas´a:
"Senin söylediklerini dinledik!" dedikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)a:
"Yâ Rasûlallan! Sen de konuş!
Bizden, kendin için, Rabbin için, istediğin sözü al!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.) konuştu ve Kur´ân-ı Kerîm okudu.
Onları Allah´a davet ve İslâmiyete teşvik etti.[37]
"Yüce Rabbim için şartım;[38] sizden istediğim,[39] O´na hiçbir şeyi eş ortak koşmaksızın ibadet etmeniz dir.[40]
Kendim için şartıma,[41] isteğime gelince:
Kendimi ve ashabımı barındırmanız,
Bana ve ashabıma yardımcı olmanız,
Kendilerinizi savunduğunuz, koruduğunuz şeylerden bizleri de savunup korumanızdır.[42]
Kadınlarınızı ve çocuklarınızı savunup koruduğunuz şeylerden beni de savunup koruyacağınız hakkında, sizinle bey´atyapayım!" buyurdu.[43]
Berâ1 b. Ma´rur, hemen, Peygamberimiz (a.s.)ın elini tutup:
"Olur! Seni hak din ve kitabla peygamber gönderen Allah´a andolsun ki; çoluk çocuklarımızı savunup koruduğumuz şeylerden seni de koruyacağız!
Bizimle bey´atlaş yâ Rasûlallah!
Biz, vallahi, savaş erleri ve silah erleriyiz!
Bu, bize ecdadımızdan miras kalmıştır!" diyerek konuşurken, Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyihan sözün arasına girdi ve:
"Yâ Rasûlallah! Bizlerle o adamlar (Yahudiler) arasında antlaşmalar, sözleşmeler var!
Biz, onları, seninle yapacağımız bu bey´atımızla kesip atmış oluyoruz!
Allah seni muzaffer kıldıktan sonra, bizi bırakıp kavminin yanına dönmeyi arzu eder misin?" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) gülümsedi. Sonra da:
"Hayır! Benim kanım, sizin kanınızdır!
Benim zimmetim, sizin zimmetinizdir!
Ben sizdenim! Siz de bendensiniz!
Ben, sizin savaştığınız kimselerle savaşırım!
Ben, sizin barıştığınız kimselerle barışırım![44]
Sizlerden bana oniki nakîb çıkarınız ki, onlar kavimlerinin vekili, temsilcisi olsunlar!" buyurdu.
Bunun üzerine, Medineli Müslümanlar, dokuzu Hazrec´den, üçü de Evs´ten olmak üzere, oniki nakîb (temsilci) çıkardılar.[45]
Çıkarılan Nakîbler (Temsilciler)
Medinenlerin çıkardığı nakîbler, Ensardan şu kişilerdi:
1. Es´ad b. Zürâre,
2. Sa´d b. Rebia,
3. Abdullah b. Revana,
4. Râfi1 b. Malik,
5. Bera1 b. Ma´rur,
6. Abdullah b. Amrb. Haram,
7. Ubâde b. Sâmit,
8. Sa´d b. Ubâde,
9. Münzir b. Amr,
10. Useyd b. Hudayr,
11. Sa´d b. Hayseme,
12. Rifâa b. Abdulmünzir.
Ka´b b. Malik, bu husustaki şiirinde, Rifâa b. Abdulumünzirln yerine, Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyi h an´ ı g ö sterm i şti r.[46]
Peygamberimiz (a.s.), temsilcilere:
"Havarilerin İsa b. Meryem için kefillikleri gibi, sizler de kavminizin kefillerisiniz. Ben de, Müslüman olan kavmimin kefiliyim!" buyurdu. "Evet!" dediler.[47]
Es´ad b. Zürâre:
"Evet yâ Rasulallah!" deyince, Peygamberimiz (a.s.):
"Sen de, kavminin temsilcisisin!" buyurdu.[48] Ve onu, oniki temsilcinin de temsilcisi yaptı .[49]
Abbas b. Ubâde´nin Bey´at Hakkındaki Açıklaması
Medineli Müslümanlar Akabe´de geceleyin ağaç altında[50] Peygamberimiz (a.s.)la bey´at-laşmak üzere toplandıkları zaman, Salim b. Avf oğullarının kardeşi Abbas b. Ubâde:
"Ey Hazrec cemaatı! Siz bu zât ile ne için bey´atlaşacağınızı biliyor musunuz?" diye sordu.
"Evet! Biliyoruz!" dediler.
Abbas b. Ubâde:
"Sizler; insanların kızıl ve kara derilileriyle savaşmak üzere kendisi ile bey´atlaşacaksınız!
Eğer sizler karşılaşacağınız musibetle mallarınız azaldığı, eşrafınız öldürüldüğü zaman ona yardım etmeyecek, kendisini muhaliflerinin eline bırakacaksanız, vallahi, bu, dünyada da, âhirette de yüzkarasıdır! Şimdiden bundan vazgeçin!
Eğer sizler kendisine vaadde bulunduğunuz yardım, barındırma, muhaliflerinden koruma gibi şeyleri yerine getireceğinize kani iseniz, mallarınızın azalması ve eşrafınızın öldürülmeleri pahasına da olsa, onu tutunuz ki, vallahi, bu, dünyada da, âhirette de hayırlıdır!" dedi.[51]
Medineli Müslümanlar:
"Mallarımızın yok olma tehlikesine uğraması ve eşrafımızın öldürülmeleri pahasına da olsa, bizler, vereceğimiz sözü yerine getireceğiz!" dediler ve Peygamberimiz (a.s.)a:
"Yâ Rasûlallah! Biz bu husustaki taahhüdümüzü yerine getirirsek, bizim için ne var?" diye sordular.
Peygamberimiz (a.s.):
"Cennet var!" buyurdu.[52]
Medineli Müslümanlardan Enes b. Sabit:
"Yâ Rasûlallah! Biz, kendilerimizi ve çocuklarımızı savunup koruduğumuz şeylerden seni de savunacak ve koruyacağız!
Bize ne var?" dedi.[53]
Diğerleri de:
"Biz bu vazifemizi yerine getirirsek, bizim için ne var?" diye sordular.
Peygamberimiz (a.s.):
"Cennet var!" buyurunca, Medineli Müslümanlar
"Kazançlı bir alışveriş bu! Biz bundan ne cayarız, ne de caymak isteriz!" dediler.[54]
Bey´atın Nasıl Yapılacağının Açıklanışı
Medineli Müslümanlar:
"Yâ Rasûlallan! Sana ne üzerine ve nasıl bey´at yapalım?" diye sordular.[55] Peygamberimiz (a.s.): "Sizler;
Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına, Benim Resûlullah olduğuma şehadette bulunmak, Namaz kılmak, Zekat vermek,
Emirlik işinde, ehil olanla çekişmemek,[56] İsteklilikte isteksizlikte dinlemek ve boyun eğmek, Darlıkta ve varlıkta geçimlik sağlamak üzere, İyiliği buyurmak, kötülükten sakındırmak üzere,
Allah hakkında hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeksizin konuşmak üzere, Bana yardım etmek,
Yanınıza geldiğim zaman, kendilerinizi, kadınlarınızı ve çocuklarınızı savunup koruduğunuz şeylerden beni de savunup korumak üzere, bana bey´at ediniz! Sizin için Cennet var!" buyurdu.[57]
Es´ad b. Zürâre´nin Bey´at Hakkındaki Son Uyarısı
Es´ad b. Zürâre:
"Biraz müsaade ediniz ey Yesribliler!
Bizler, ancak bu zâtın Resûlullah olduğunu bilerek, develerimizin böğürlerini tepe tepe buraya gelmiş bulunuyoruz.
Bugün kendisini alıp Medine´ye götürmek, bütün Araplardan ayrılmak, ayrı baş çekmek ve neticede en hayırlılarınızın öldürülmesi ve sizlerin de kılıç darbeleriyle kesilip biçilmeniz demektir!
Sizler bu husustaki taahhüdünüzde sebat edebilecek bir kavimseniz, ecriniz Allah´a aittir.
Eğer sizler canlarınızdan korkar ve korkak bir kavimseniz, bunu açıkça bildiriniz ki, böyle yapmanız Allah katında sizin için bir mazeret sayılabilir.[58]
Ey insanlar! Muhammed ((a.s.))´e ne üzerine bey´at edeceğinizi biliyor musunuz?
Siz, ona; Arap ve Arap olmayanlarla, bütün cin ve insani ar topluluğu ile savaşmak üzere bey´at edeceğinizin farkında mısınız?" diye sordu.
Medineli Müslümanlar:
"Biz, savaşanlarla savaşırız, barışanlarla barışırız!" dediler.
Bunun üzerine, Es´ad b. Zürâre:
"Yâ Rasûlallah! Koş artık şartını!" dedi.[59]
Medineli Müslümanlar:
"Ey Es´ad! Sen çekil artık aradan!
Vallahi, biz, bu bey´atı hiçbir zaman terk ve iptal etmeyeceğiz!" dediler.[60]
Hz. Abbas´ın Konuşması
Peygamberimiz (a.s.)ın amcası Hz. Abbas, Medineli Müslümanlara:
"Sizler, şu Haram olan ayda ve Haram olan şehirdeki taahhüd ve zimmetinizle, Allah´a karşı taah-hüd ve zimmette bulunmuş oluyorsunuz.
Resûlullaha yapacağınız bey´afla, Allah´a bey´at etmiş olacaksınız!
Allah, sizin Rabbinizdir.
Allah´ın Eli, sizin elinizin üzerindedir.
Allah, bu bey´aûnızla, sizin üzerinize murâkıb ve vekildir" dedi.
Medineli Müslümanlar:
"Evet!" dediler.
Hz. Abbas:
"Allah´ım! Sen, onların, şu kardeşimin oğlu hakkındaki taahhüdlerini yerine getirecekleri, kendisini koruyacakları hususundaki sözlerini işiten ve görensin!
Ey Allah´ım! Kardeşimin oğlu hakkında, onlar üzerinde şahit ol!" dedi.
Medineli Müslümanlar:
"Yâ Rasûlalları! Sana bu istediğini verdiğimiz zaman bize ne var?" diye, tekrar sordular.
Peygamberimiz (a.s.):
"Allah´ın hoşnutluğu ve Cennet var!" buyurdu.
Medineli Müslümanlar:
"Razı olduk ve kabul ettik!" dediler.[61]
Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyihan´ın Son Konuşması
Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyihan, arkadaşlarına:
"Sizler bu zâtın Allah tarafından size peygamber gönderildiğine iman ve tasdikte bulunduğunuzu biliyorsunuz, değil mi?" diye sordu.
Medineli Müslümanlar:
"Evet! Biliyoruz!" dediler.
Ebu´l-Heysem:
Kendisinin Belde-i Haram´da oturduğunu, doğum yerinin de orası olduğunu, ailesinin de Belde-i Haram´da bulunduğunu biliyorsunuz, değil mi?" diye sordu.
"Evet! Biliyoruz!" dediler.[62]
Ebu´l-Heysem:
"Ey kavmim! Bu, Allah´ın Resûlüdür! Ben onun doğruluğuna şehadet ediyorum!
Kendisi, bu gün, Allah´ın Harem´inde, kavim ve kabilesinin himayesi altında emniyet içinde bulunmaktadır.
İyi biliniz ki; Onu alıp yanınıza götürdüğünüz zaman,[63] bütün Araplar, sizi ondan dolayı tekyaydan oka tutacaklardır!
Allah yolunda savaşmak, mallarımızı, çoluk ve çocuklarımızı kaybetmek gönlünüzden kopuyor, hoşunuza gidiyorsa[64]-ki, Allah katındaki sevab, canlarınızdan, mallarınızdan, çoluk ve çocuklarınızdan daha hayırlı di r!-[65] kendisini yurdunuza davet ediniz!
Çünkü, o, Allah´ın gerçek resûlüdür!
Eğer ileride ona yardım edememekten korkuyorsanız, şimdiden, bundan geri durunuz![66]
Eğer siz, onu alıp götürdükten sonra, zaman içinde bir gün yardımsız veya muhaliflerinin ellerine bırakacak olursanız, muhakkak, üzerinize belâ çöker!" dedi.
Medineli Müslümanların hepsi:
"Hayır! Biz onu asla yardımsız ve yalnız bırakmayacağız!
Her zaman vefa ve sadâkatla kendisinin yanında bulunacağız![67]
Ey Ebu´l-Heysem! Bizim aramızla Resûlullah (a.s.)ın arasından çekil de, ona bey´at yapalım!" dediler.
Ebu´l-Heysem:
"Bu hususta ona ilk bey´at yapacak kişi benim!" dedi.[68]
Bey´atın Yapılışı
Hz. Abbas, Akabe´de geceleyin bir ağacın altında,[69] Peygamberimiz (a.s.)ın elinden tutup, Medineli Müslümanları Peygamberimiz (a.s.)a birer birer bey´at ettirdi.[70]
Peygamberimiz (a.s.)ın bey´atta şöyle buyurduğu da rivayet edilir:
"Allah´a hiçbir şeyi şerik koşmayasınız!
Hırsızlık etmeyesiniz!
Çocuklarınızı öldürmeyesiniz!
Uyduracağınız bir yalanla kimseye iftirada bulunmayasınız!
Mâruf olan hiçbir işte bana karşı gelmeyesiniz!... diye sizden bey´at alıyorum.
İçinizden kim ahdine vefa gösterir, sözünde durursa, onun ecir ve mükâfatı Allah´a aittir.
Kim sözünü bozarak bunlardan birisini işlerde, bu yüzden dünyada azaba uğrarsa, bu azab, onun için bir keffâret ve temizlik olur.
İşlemiş olduğu suçu Allah´ın örttüğü kimsenin işi ise, Allah´a kalır. Allah dilerse ona azab eder, dilerse onu affeder."[71]
Ebu?l-Heysem´in Bey´atı:
Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyihan:
"Yâ Rasulallah! İsrail oğullarından oniki nakîb (temsilci) Musa b. İmran´a ne üzerine bey´at etti ise, ben de sana onun üzerine bey´at ediyorum" dedi.[72]
Abdullah b. Revâha´nm Bey´atı:
Abdullah b. Revâha:
"Yâ Rasulallah! Oniki havari İsa b. Meryem´e ne üzerine bey´at etti ise, ben de sana onun üzerine bey´at ediyorum!" dedi. [73]
Es´ad b. Zürâre´nin Bey´atı:
Es´ad b. Zürâre:
"Ben Allah´a bey´at ediyorum! Resûlullah (a.s.)a bey´at ediyorum! Ahdimi yerine getirerek tamamlamak, sana yardım hususundaki sözümü işimle gerçekleştirmek üzere!" dedi. [74]
Numan b. Harise´nin Bey´atı:
Numan b. Harise:
"Ben Allah´a bey´at ediyorum!
Yâ Rasulallah! Sana da bey´at ediyorum.
Allah yolunda azimli, sebatlı ve devamlı olmak, bu yolda yakın uzak gözetmemek üzere![75]
İstersen, vallahi, yâ Rasulallah! Şu Mina halkını da kılıçtan geçiririz!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben daha bununla emrolunmadım!" buyurdu.[76]
Ubâde b. Samit?in Bey´atı:
Ubâde b. Sâmit:
"Yâ Rasulallah! Allah yolunda hiçbir kmayıcınm kınaması beni tutmamak, alıkoymamak üzere, sana bey´at ediyorum!" dedi. [77]
Sa´d b. Rebia´nm Bey´atı:
Sa´d b. Rebia:
"Ben Allah´a bey´at ediyorum!
Yâ Rasulallah! Sana da bey´at ediyorum. Sana ve Allah´a hiçbir isyanda ve hiçbir yalanlamada bulunmamak üzere!" dedi.[78]
Peygamberimiz Afeyhisselamm İki K adınla Bey´atı:
Peygamberimiz (a.s.) Akabe Bey´atında yalnız iki kadına elini vermeyip;[79] "Gidiniz! Siz bey´at etmiş oldunuz!" buyurdu.[80]
Berâ´ b. Ma´rur´un Bey´at Kapanış Konuşması
Berâ´ b. Ma´rur, Allah´a hamd ü senâda bulunduktan sonra:
"Hamdolsun Allah´a ki, Muhammed (a.s.) ile ve onun Allah´tan getirdikleriyle bize ikramda bulundu.
Bizler, İslâmiyete davet olunanların sonuncusu ve bu daveti kabullenenlerin ilki olup, Yüce Allah´ın davetine icabet ettik, dinledik ve itaat ettik.
Ey Evs ve Hazrec cemaatı! Allah, sizleri dini ile şereflendirdi.
Bunun şükrânesi olarak, dinlemek, boyun eğmek ve yardımlaşmak yolunu tutunuz! Allah´a ve Resûlüne boyun eğiniz!" dedi ve oturdu.[81]
Hz. Abbas; Ensarın Peygamberimiz (a.s.)a gösterdikleri bu derin sevgi, saygı, bağlılık ve fedakârlık karşısında çok duygulandı ve babası Abdulmuttalib´in annesi Selmâ Hatunun, Amr b. Zeyd b. Adiyy b. Neccar´ın kızı olduğunu andı.[82]
Akabe Bey´atı Üzerine Koparılan Çığlık
İkinci Akabe Bey´atının yapılıp tatmamlandığı sırada idi ki,[83] Akabe´nin üzerinden, şeytan:
"Ey konak yerlerinde konaklayan halk![84] Ey Ehâşib (Cebacib=Mina) halkı! [85] Ey Kureyş cemaatı! [86] Müzemmem (yerilmiş) olan ile yanında bulunan ve dinlerini değiştirmiş olanların sizinle savaşmak üzere toplanıp sözleşmiş olduklarından haberiniz yok mudur?!" diyerek, keskin ve uzun bir çığlık kopardı. [87]
İşitilen sesin, Kureyş müşriklerinden Münebbih b. Haccac´ın sesine benzediği rivayet edilir.[88]
Peygamberimiz (a.s.):
"Bu ses sizi korkutmasın! Bu ses, ancak Allah düşmanı İblis´in, şeytanın sesidir![89] Bu, İbn Uzeyb´dir! Dinle ey Allah düşmanı! Senin de hakkından geleceğim!" buyurduktan sonra, Medineli Müslümanlara, "Hemen konak yerlerinize dağılınız!" buyurdu.[90]
Abbas b. Ubâde:
"Seni hak din ve kitabla peygamber gönderen Allah´a yemin ederim ki; dilersen, Mina halkını da kılıçtan geçiririz!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.), "Biz henüz bununla emrolunmadık! Sizler şimdi ağırlıklarınızın yanına dönünüz!" buyurdu.
Medineli Müslümanlar konak yerlerine, ağırlıklarının yanına dönüp, sabaha kadar uyudular.[91]
Kureyş Müşriklerinin Bey´at İşini Soruşturmaları
Sabahleyin, Kureyş müşriklerinin ulularından bazıları, Medineli Müslümanların konak yerlerine gelerek:
"Ey Hazrec cemaat! Bize erişen habere göre, siz bizim sahibimizle konuşmuşsunuz. Kendisini aramızdan çıkarıp yanınıza götürmek istiyormuşsunuz!
Vallahi, Arap kabilelerinden, aramızda savaşacağımız ve size olduğu kadar kin bağlayacağımız hiçbir kabile yoktur!" dediler.
Puta tapan ve olan bitenlerden haberleri olmayan Medinelilerden bazıları, Allah´a yemin ederek:
"Böyle birşey olmadı ![92] Biz böyle birşey yapmadık![93] Biz böyle birşey bilmiyoruz!" dediler, doğru söylediler.
Çünkü, onların olan bitenlerden haberleri yoktu.[94]
Medineli Müslümanlar ise, birbirlerine bakıştılar.
Kureyş müşrikleri, kalkıp Abdullah b. Übeyy b. Selûl´ün yanına vardılar. Ona da aynı sözü söylediler.
Abdullah b. Übeyy:
"Vallahi, bu çok büyük bir iştir![95] Her halde, bu, boş birşey olsa gerek! Böyle birşey olmamıştır![96]
Benim kavmim, bunun gibi birşeyi bana danışmadan yapmazlar. Ben böyle birşeyin olduğunu bilmiyorum.[97]
Ben Yesrib´de bile bulunsaydım, kavmim bunu bana danışmadıkça yapmazlar!" dedi.[98]
Medineli Müslümanlar, sevinçli ve hoşnut olarak yurtlarına dönmek üzere, Akabe´den ayrıldılar.[99]
Arap hacıları da, Mina´dan yurtlarına dağılmaya başladılar.
Kureyş müşrikleri ise, Mekke´de, Akabe Bey´atı işini soruşturmaktan, araştırmaktan geri dur-madılar.[100]
Bey´at işinin doğru olduğunu anlayınca.[101] Medine yollarından, kesmedik yol bırakmadılar.
Medineli Müslümanları arayıp bulmak için, her tarafa birlikler saldılar.[102]
Berâ´ b. Ma´rur, Kureyş soruşturucuları yanlarından ayrılır ayrılmaz yola çıkmış, Batn-ı Ye´cec´de Müslüman arkadaşlarına kavuşmuştu.[103]
Müşriklerin Sa´d b. Ubâde´yi Yakalamaları
Müşriklerin takipçileri Sa´d b. Ubâde´ye[104] ve Münzir b. Amr´a Ezâhir mevkiinde yetiştiler.
Münzir b. Amfi yaka layam adıl ar, kaçırdılar.[105]
Sa´d b. Ubâde´ye:
"Sen Muhammed´in dininde misin?" diye sordular.
"Evet!" deyince,[106] onun iki elini boynuna sımsıkı bağladılar.
Döve döve ve uzun saçının perçeminden çeke çeke, Mekke´ye getirip soktular.[107]
Kureyş müşriklerinden Ebu´l-Bahterî, onu görünce:
"Yazık sana! Seninle Kureyş´ten herhangi birisi arasında bir himaye veya sözleşme yok mu?" diye sordu.
Sa´db.Ubâde:
"Evet, var! Vallahi, ben Cübeyr b. Mut´im´i de, Haris b. Harb´i de, memleketimizde ticaret yaparken, haksızlık etmek isteyenlere karşı korumuştum" deyince, Ebu´l-Bahterî:
"Yazık sana! Sen bu iki adamın ismini söyleve aranızda olanı anlat!" dedikten sonra, acele gidip, onları Kabe´nin yanında, Mescid´de buldu ve:
"Hazrec´den bir adam Ebtah´da dövülüyor, o da, aranızdaki himayeden bahsediyor!" dedi.
"Kimmiş o?" diye sordular.
Ebu´l-Bahterî:
"Sa´d b. Ubâde´dir!" deyince, onlar
"Vallahi doğrudur! Biz tüccar iken, onun memleketinde bize haksızlık etmek isteyenlere karşı o bizi korumuştu" dediler. [108]
Cübeyr b. Mut´im ile Haris b. Harb, hemen gidip, Sa´d b. Ubâde´yi hemşehrilerinin ellerinden kur-tardılar.[109]
Ensarın Sa´d b. Ubâde´nin işini konuşmak için toplandığı sırada, Sa´d b. Ubâde yanlarına çıkageldi.[110]
İkinci Akabe Bey´atında Bulunan Medineli Müslümanların İsimleri
Medineli Evs ve Hazreclerden olup, Akabe´de Peygamberimiz (a.s.)a bey´at eden yetmişüç erkek ile iki kadının isimleri ve kabileleri:
Evs b. Harise, b. Salebe, b. Amr, b. Âmirlerin Abduleşhel oğullarından:
1. Useyd b. Hudayr,
2. Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyihan,
3. Seleme b. Selâme.
Harise b. Haris, b. Hazrec, b. Amr, b. Malik, b. Evs oğullarından:
4. Zuheyr b. Râfi´
5. Ebu Bürde b. Niyar,
6. Nüheyr b. Heysem.
Amr b. Avf, b. Malik, b. Evs oğullarından:
7. Sa´d b. Hayseme,
8. Rifâa b. Abdulmünzir,
9. Abdullah b. Cübeyr,
10. Ma´n b. Adiyy,
11. Uveym b. Sâide,
Hazrec b. Harise, b. Salebe, b. Amr, b. Âmir, b. Neccar oğullarından:
12. Ebu Eyyub Halid b. Zeyd,
13. Muaz b. Haris,
14. Avf b. Haris,
15. Muavviz b. Haris,
16. Umâre b. Hazm,
17. Es´ad b. Zürâre.
Amr b. Mebzul, b. Âmir, b. Malik, b. Neccar oğullarından:
18. Sehlb.Atik.
Amr b. Malik, b. Neccar oğullarından:
19. Evs b. Sabit,
20. Ebu Talha.
Mazin b. Neccar oğullarından:
21. Kays b. Ebi Sa´saa,
22. Amr b. Gâziyye.
Belharis b. Hazrec oğullarından:
23. Sa´d b. Rebia
24. Hârice b. Zeyd,
25. Abdullah b. Revâha,
26. Beşir b. Sa´d,
27. Abdullah b. Zeyd,
28. Hallâd b. Süveyd,
29. Ukbe b.Âmir.
Beyaza b. Âmir, b. Zurayk, b. Abdi Harise oğullarından:
30. Ziyad b. Lebid,
31. Ferve b. Amr,
32. Halid b. Kays.
Zurayk b. Âmir, b. Zurayk, b. Abdi Harise, b. Malik, b. Gadb, b. Cüşem, b. Hazrec oğullarından:
33. Râfi´b. Malik,
34. Zekvan b. Abdi Kays,
35. Abbâd b. Kays,
36. Haris b. Kays.
Selime b. Sa´d, b. Ali, b. Esed, b. Sâride, b. Tezid, b. Cüşem, b. Hazrec oğullarından:
37. Berâ´ b. Ma´rur,
38. Bişr b. Berâ1 b. Ma´rur,
39. Sinan b. Sayff,
40. Tufeyl b. Numan,
41. Ma´kıl b. Münzir,
42. Yezid b. Münzir,
43. Mes´ud b. Yezid,
44. Dahhâk b. Harise,
45. Yezid b. Haram,
46. Cebbar b. Sahr,
47. Tufeyl b. Malik.
Sevad b. Ganm, b. Ka´b, b. Selime oğullarından:
48. Ka´b b. Malik.
Ganm b. Sevad, b. Ka´b, b. Selime oğullarından:
49. Süleym b. Amr,
50. Kutbe b.Âmir,
51. Yezid b.Âmir,
52. Ebu´l-YeserKa´b,
53. Sayfî b. Sevad (Esved).
Nâbi b. Amr, b. Sevad, b. Ganm, b. Ka´b, b. Selime oğullarından:
54. Salebe b. Ganeme,
55. Amr b. Ganeme,
56. Abs b.Âmir,
57. Abdullah b. Üneys,
58. Halid b. Amr,
59. Haram b. Ka´b, b. Ganm, b. Ka´b, b. Selime oğullarından:
60. Abdullah b. Amr b. Haram,
61. Cabir b. Abdullah, b. Amr, b. Haram,
62. Muaz b. Amr, b. Cemûh,
63. Sabit b. Ciz´,
64. Umeyr b. Haris,
65. Hadîc b. Selime,
66. Muaz b. Cebel.
Avf b. Hazrec oğullarından:
67. Ubâde b. Sâmit,
68. Abbas b. Ubâde,
Ebu Abdurrahman Yezid b. Salebe,
69. Amr b. Haris,
Salim b. Ganm, b. Avf, b. Hazrec oğullarından:
70. Rifâa b. Amr,
71. Ukbe b. Vehb.
72. Sâide b. Ka´b, b. Hazrec oğullarından:
Sa´d b. Ubâde,
73. Münzir b. Amr.
Mazin b. Neccar oğulları kadınlarından:
74. Ümmü Umâre Nesîbe binti Ka´b,
Selime oğulları kadınlarından:
75. Ümmü Meni1 Esma binti Amr.[111]
Akabe Bey´atında Bulunan Ensarın Muhacir Sayılışı
İbn Abbas´a göre; Resûlullah (a.s.)la Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer nasıl Mekkeli müşrikler yüzünden Medine´ye hicret ederek Muhacirlerden oldularsa, Ensardan olanlar da, şirk yurdu olan Medine´den Akabe gecesinde Resûlullah (a.s.)m yanına gelmekle, Muhacirlerden olmuşlardır.[112]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 442, Zehebî, Târihiu´l-islâm, s. 297-298, Ebu´l- Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 159.
[2] Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 442, Zehebî, Târih, c. 298, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 159.
[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 624-625, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 442, Zehebî, Târih, s. 298, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 159, Heysemî, Meanau´z-zevâid, c. 6, s. 46.
[4] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 81, Taberî, Târih, c. 2, s. 237.
[5] Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 224, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 317.
[6] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 81, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 220.
[7] Hâkim,Müstedrek,c.2, s. 625.
[8] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 81, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 220, Taberî, Târih, c. 2,5.237.
[9] Ebu Nuaym , Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 308, Zehebî, Târıhu´l-islâm, s. 300.
[10] İbn Sa´d, Taba kât, c. 1.S.221.
[11] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 81, 84, 97.
[12] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1.S.221.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/261-262.
[13] İbn İshak,İbnHişam,Sîre,c. 2, s. 81, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 460461, Taberî, Târih, c. 2, s. 237, Beyhakî, Delâil ü´n-nübüvve, c. 2, s. 444, İbn Esir, Usdu´l -g âbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyi d, U yûnu´l -eser, c. 1 , s. 161-162, Zehebi, Târıh, s. 300, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 158, Heysemi, Mecmau´i-zevâid, c. 6, s. 42.
[14] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 444, Zehebî, Târîh.s. 300.
[15] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 81-82, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberi, Târih, c. 2, s. 237, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 444, İbn Esir, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 162, Zehebî, Târihu´l-islâm, s. 300, Ebu´l- Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 158, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 4243.
[16] Beyhaki, D el âil, c. 2, s. 4 44, Zehebî, Tânh, s. 300.
[17] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 82-83, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târih, c. 2, s. 237-238, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 444-445, İbn Esir, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyünu´l-eser, c. 1, s. 162, Zehebî, Târîhu´l-islâm , s. 301-302, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 158, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 42-43.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/262-265.
[18] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 253-254.
[19] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 221, Belâzurı, Ensâb, c. 1, s. 254.
[20] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 221.
[21] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 83, İbn Sa´d, c. 1, s. 221, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 461, Taberî, c. 2, s. 238, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid.d, s. 162, Zehebî, s. 302, Ebu´l-Fidâ, c.3,s. 158, Heysemî, c. 6, 43, İbn Haldun, Târih, c. 2,ks. 2, s.12.
[22] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 221.
[23] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 221, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, t 1, s. 254.
[24] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/265.
[25] * Hz. Abbas, İslâm iyete hizmet için, Müslümanlığını müşriklerden gizlemekte idi. Onun Müslüman oluşuyla ilgili bahse bakınız.
** Araplar, Ensar kabilelerini Hazrec diye anarlardı.
İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 83-84, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târih, c. 2, s. 238, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 446, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 162, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 302, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 160, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 44.
[26] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 302.
[27] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 222.
[28] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 84, Taberî,c.2, s. 238, Beyhakî, c. 2, s. 446, İbn Seyyid, c. 1, s. 162, Zehebî, s. 302, Ebu´l-Fidâ, c. 3,5.160.
[29] İbn Sa´d, c. 4, s. 9, Beyhakî, c. 2, s. 450, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 48.
[30] İbn Sa´d, c. 1, s. 222, Belâzuri, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 254, Beyhakî, c. 2, s. 450, Heysemî, c. 6, s. 48.
[31] İbn Sa´d, Tabakât, c. 4, s. 8.
[32] İbn Sa´d, Tabakât, c. 4, s. 8, Belâzurî, E nsâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 254.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/266-268.
[33] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 302-303.
[34] Taberî, Tefsîr, c. 11, s. 35, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 21 6, Fahru´r-Râzî, Tefsir, c. 16, s. 199, Kurtubî, Tefsir, c. 8, s. 267, Ebu´l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 391 , Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 268, Bedrüddin Aynî, Umdetu´l-Kari, c. 14, s. 78, İbn Hacer, Fethu´l-bârî, c. 6, s. 3, Suyûtî, Dürru´l-mensûr, c. 3, s. 280, Kastalânî, İrşâdü´s-sârÎ, c. 5, s. 37, Ebussuud, Tefsir, c. 4, s. 106.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/268-270.
[35] İbn Sa´d Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 222.
[36] İbn Sa´d. Tabakât. c. 4. s. 8.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/270.
[37] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 2, s. 84, İbn Sa´d, c. 1, s. 222, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târîh, c. 2, s. 228, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 446, İbn Esir, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 163, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 302-303, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 160, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 44.
[38] Ebu Nuaym, Delâil.c.1, s. 303, Zehebî, Târîh, s. 303, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 163.
[39] İbn Sa´d, c. 4, s. 9, Beyhakî, c. 2, s. Zehebî, s. 302, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 163, Heysemî, c. 6, s. 48.
[40] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 4, s. 9, Taberî, Tefsîr, c. 11, s. 35, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 303, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 451, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 300, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 48.
[41] Ebu Nuaym, Delâil.c.1, s. 303, Zehebî, s. 299-300.
[42] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 451, Zehebî, Târîh, s. 299, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 162-163, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 4849.
[43] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 84, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târîh, c. 2, s. 238, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 447, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 163, Zehebî, s. 303.
[44] Taberî, Târîh, c. 2, s. 238-239, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 447, Zehebî, s. 303, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 159-161, Heysemî, Mecma, c.6,s.44.
[45] İbn İshak, İbn Hişam , c. 2, s. 85, İbn Sa´d, c. 3, s. 602, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 239, Beyhakî, c. 2,s. 447448, İbn Esîr, Kâmil, c.2,s. 99, İbn Seyyid, c. 1 , s. 164, Zehebî, s. 303, Ebu´l-Fidâ, c.3,s. 161, Heysemî, c. 6, s. 44, İbn Haldun. Târih. c. 2. ks.2. s. 13.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/270-272.
[46] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 86-87, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvvie.c. 2, s. 448, İbn Hazm, Cevâmiu´s-Sîre, s. 75-77, İbn Kayyım, Zâdü´l-mead, c. 2,s. 57, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 164-165, Zehebî,Târîhu´l-islâm, s. 303, 305, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 161-162, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 4546, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 13.
[47] İbn İshak, İbn Hişam ,c. 2, s. 88, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 602-603, Belâzurî, Ensâbu´l-eşraf, c. 1, s. 253, Taberî, Târîh, c. 2, s. 239, Beyhakî, c. 2, s. 452-453.
[48] İbn Sa´d, Tabakât, c. 4, s. 9, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 450, Zehebî, Târîh, c. 299, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 163.
[49] İbn Sa´d, Tabakât, c. 3, s. 602-603, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 254.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/272-273.
[50] Beyhak f, c. 2, s. 450, Zehebî, s. 299, E bul -f i dâ, c. 3, s. 163.
[51] İbn İshak, İbn Hisam , Sîre, c. 2, s. 88, Taberî, Târih, c. 2, s. 239, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 450, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 99, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 299-300, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 163.
[52] İbn İshak, İbn Hisam,c.2, s. 88-89, Taberî, c. 2, s. 239, Beyhakî, c. 2, s. 450, İbn Esîr, c. 2, s. 99-100, E bu´l-Fidâ, c. 3, s. 162.
[53] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 48.
[54] Taberî, Tefsîr, c. 11, s. 35, 36, Zemahşerf, Keşşaf, c. 2, s. 216, Fahru´r-Râzî, TefsiY, c. 16, s. 199, Kurtubî, TefsiY, c. 8, s. 267, E bu´l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 391, Hâzin, Tefsîr, c. 2, s. 268, Bedrüddin Aynî, Umdetu´l-Kari, c. 14, s. 78, İbn Hacer, Fethu´l-bârf, c. 6, s. 3, Suyûtî, Dürru´l-mensur, c. 3, s. 280, Kastalânî, İrsâdü´s-sârf, c. 5, s. 37.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/273-274.
[55] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 625, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 443, Ebu´l-F erec İbn Cevzi, el -Vefa, c. 1, s. 227, İbn Kayvım, Zadü´l-mead, c. 2, s. 5 7, Zehebî, Târihu ´l-islâm, s. 298, Ebu´l-Fidâ, el -Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 159, Heysemî, Mecmau´z-Zevâid, c. 6, s. 46.
[56] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 609.
[57] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/274-275.
[58] Ahmed b.Hanbel, c. 3,s. 322-323, Hâkim , c. 2, s. 625, Beyhakî c. 2, s. 443, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 227-228, İbn Kayyım, c. 2, s. 57, Zehebî, s. 298, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 1 59, Heysemi, c. 6, s. 46.
[59] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 609.
[60] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 323, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 625, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 443, Ebu´l-F erec İ bn C evzi, el -Vefa, c. 1, s. 228, İbn Kayyım, Zâd ü´l-mead, c. 2, s. 5 7, Zehebi, Târihu ´l-islâm, s. 298, Ebu´l-F idâ, el -Bidâ ye ve´n-nihâye, c. 3, s. 159, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 46.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/275-276.
[61] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/276-277.
[62] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 304.
[63] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 47.
[64] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 304, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 47.
[65] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 304.
[66] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 47.
[67] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 304.
[68] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 47.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/277-278.
[69] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c.4, s. 9, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 450, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 299, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 163.
[70] İbn Sa´d, c. 1, s. 222, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 253, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 31 8.
[71] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 320, Buhârî, Sahih, c. 8, s. 18.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/278.
[72] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
[73] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
[74] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
[75] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 304, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 177-178.
[76] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 304.
[77] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
[78] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 304, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 177.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280.
[79] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 109, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1 , s. 253, Diyarbekri, Hamis, c. 1, s. 308.
[80] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 109, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 177.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280.
[81] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 618-619, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 1 81.
[82] Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 454, Zehebî, Târıhu´İslâm, s. 300.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280.
[83] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1.S.223, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 166.
[84] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 90, İbn Sa´d, c. 1, s. 223, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 462, Taberî, Târîh.c .2, s. 239, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 448, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 100, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 304, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 166, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 164, Heysem T, Mecmau´i-ievâid, c. 6, s. 44, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 179.
[85] İbn Sa´d, c. 1, s. 223, İbn Kayyım, c. 2, s. 57, Halebî, c. 2, s. 178.
[86] Ebu Nuaym, Delâil ü´n-nübüvve, c. 1, s. 309, H eysem f, M eon au´z-zevâi d, c. 6, s. 47.
[87] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 90, İbn Sa´d, c. 1, s. 223, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 239-240, Beyhakî, c. 2, s. 448, Ebu´l-FerecİbnCevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 226, İbn Esîr, c. 2, s. 100, İbn Seyyid, c. 1, s. 166, Zehebî, s. 304, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 1 64, Heysem f, c. 6, s. 45, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c. 2, s. 177.
[88] Halebî, İnsânu´l-uyûn, c . 2, s. 1 77.
[89] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 309, Halebî, c. 2, s. 178.
[90] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 90-91, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 240, Beyhakî, c. 2, s. 449, İbn Esîr, c. 2, s. 1 00, İbn Kayyım , c. 2, s. 57, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 66, Zehebî, s. 304, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 164, Heysem f, c. 6, s. 45.
[91] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280-281.
[92] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 91, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 223, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 462, Taberî, Târih, c. 2, s. 240, Beyhakî, Delâil ü´n-nübüvve, c. 2, s. 449, Ebu´l-Ferec İbn Cevzi, el -Vefa, c. 1, s. 226-227, İbn Esır, Kâm il, c. 2, s. 100, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 304, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 164, Heysemî, Mecmau´i-ievâid, c. 6, s. 45, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319.
[93] Beyhaki, Delâil, c. 2, s. 4 49, Zehebî, Târih, s. 304.
[94] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 90-91, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 240, Ebu´l-F erec, c. 1 , s. 227, Ebu´l- Fidâ, c. 3, s. 164, Heysemî, c. 6, s. 45, Diyarbekrî, c. 1, s. 319,Halebî, c. 2, s. 179.
[95] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s:. 91, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s:. 241, Zehebî, s:. 304, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s:. 164, Heysemî, c. 6, s. 45, Halebî, c. 2, s:. 179.
[96] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1,s.223, İbn Kayyım, Zâd.c. 2, s. 58, Halebî, c. 2, s. 179.
[97] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 91, İbn Sa´d.c.1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241. Beyhakî, c. 2, s. 449, İbn Kayyım, c. 2,s.58, Zehebî, s:. 305, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s:. 164, Halebî, c. 2, s. 179.
[98] İbn Sa´d, c. 1, s. 223, İbn Kayyım, c.2 , s:. 58, Halebî, c. 2, s:. 179.
[99] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s:. 309-310.
[100] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 91, Taberî, Târih, c.2, s. 241 , E bu´l-F erec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 228, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 164, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 13, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319.
[101] Ebu´l-Ferec,c.1, s. 229, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 308, İbn Haldun, c. 2,ks. 2, s. 13, Halebî, İnsânu´l-uyun, c.2, s. 179.
[102] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 223.
[103] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 223.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/281-283.
[104] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 91 , İbn Sa´d.c.1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241, Ebu´l-Fenec, c. 1 , s. 228, İbn Kayyım, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 166. Zehebî, Târih, s. 308, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 13.
[105] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 91, Taberî, c. 2, s. 241, Ebu´l-Fenec, c. 1 , s. 228, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 166, Diyarbekri, Hamis. C. 1, s. 319.
[106] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 254.
[107] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 92, İbn Sa´d, c. 1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241, İbn Kayyım, c. 2, s. 58,Halebî, c. 2, s. 179.
[108] İbn İshak, İbn Hişa, Sîre, c. 2, s. 92-93, Taberî, Târih, c. 2, s. 241, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 184-185.
[109] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 93, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el- Vefâ, c. 1 ,s.228, İbn Kayyım, Zâdü´l-mead, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 166, Zehebî, Târihu´l-islâm , s. 308, Ebu´l- Fidâ, c. 3, s. 165, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 13, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 179.
[110] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 223, İbn Kayyım, Zâdü´l-mead, c. 2, s. 58.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/283-284.
[111] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 97-11 0, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 240-251, İbn Hazm, Cevâmiu´s-are, s. 78-85, İbn Seyyid,Uyûnu´l-eser, c.1, s. 162-170, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 305-307, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 166-168.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/284-288.
[112] Nesâî. Sünen. c. 7. s. 144-145.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/288.
Ensardan Cabir b. Abdullah Der ki:
"Resûlullah (a.s.) hac mevsimlerinde halkın Ukâz, Mecenne ve Mina´daki konak yerlerine vanp:
´Rabbimin elçilik vazifesini yerine getirinceye kadar beni barındıracak kim var? Bana yardım edecek kim var ki, kendisine Cennet verilsin?1 diye seslenirdi.[1]
Fakat, ne barındıracak, ne de yardım edecek bir kimse bulunmazdı. Yemen´den veya Mudarlardan bir kimse panayırlara gelmek için yola çıkacağı zaman, kavmi veya akrabası,[2] onun yanına varıp:
´Sakın hâ! Kureyşîlerin genci seni dininden döndürmesin!1 derlerdi.
Resûlullah (a.s.) aralarından geçerken de, onlar Resûlullah (a.s.)ı birbirl
erine parmaklarıyla işaret ederlerdi.
Nihayet, Yüce Allah bizi Yesrib (Medine)´den ona gönderdi de, biz iman ettik ve kendisini barındırdık.
Bizden biri, gidip ona iman ederdi, o da ona Kur´ân okurdu.
Evine döndüğü zaman, bütün ev halkı da, ona uyarak Müslüman olurlardı.
Ensar evlerinden, içinde Müslümanlardan bir topluluk bulunmayan ve İslâmiyeti açıklamayan bir ev kalmadı.
Sonra da, Medineli Müslümanların hepsi, biraraya gelerek konuştular, konuştuk:
´Resûlullah (a.s.)ı daha ne zamana kadar Mekke dağlarında, kovulur, korkutulur ve korkar bir halde bırakacağız?!´ dedik.
Bunun üzerine, hac mevsiminde, bizden yetmiş kişi, onun yanına vardı."[3]
Yüce Allah Ensara kerem ve ihsanda, Peygamberine de yardımda bulunmayı; İslâmiyeti ve Müslümanları aziz, müşrikliği ve müşrikleri zelil kılmayı dilediği zaman,[4] nübüvvetin onüçüncü yılında,[5] hac mevsiminde,[6] Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´ye hicretinden üç ay veya üç aya yakın bir süre önce, Zilkade ayında,[7] Mus´ab b. Umeyr,[8] yanında kırkı Ensarın yaşlılarından ve eşrafından, otuzu da gençlerinden olarak üzere, yetmiş[9] veya yetmişten bir veya iki erkek fazla,[10] ya da yetmişüç erkek ve iki kadın Müslümanla-Medinelilerin müşrik hacıları da yanlarında bulunduğu halde-[11] beşyüz kişilik bir kafile ile Mekke´ye gelmişti.[12]
Berâ´ b. Ma´rur ile Ka´b b. Malik´in Peygamberimizle Görüşmeleri
Ka´b b. Malik der ki:
"Kavmimizin müşrik olan hacılanyla birlikte, Medine´den yola çıktık. Seyyidimiz ve büyüğümüz, seferlerde yöneticimiz Berâ1 b. Ma´rur da, yanımızda idi.[13]
Zâhire´l-Beydâ´da bulunduğumuz sırada,[14] Berâ1 b. Ma´rur, bize:
´Ey şu cemaat! Ben bir görüşe varmış bulunuyorum!
Vallahi, onun üzerinde bana muvafakat eder misiniz, yoksa etmez misiniz, bilmiyorum?´ dedi.
Kendisine:
´Nedir bu görüş?´ diye sorduk.
´Ben şu görüşe vardım ki, şu Beyt´i (Kabe´yi) arkama almayayım! Namazı ona doğru kılayım!´ dedi.
Biz de:
´Vallahi, Peygamberimiz (a.s.)dan bize erişen, ancak namazın Şam´a doğru yönelinerek kılınmasıdır. Biz ona aykırı davranmak istemeyiz´ dedik.
Berâ´ ise:
´Ben, muhakkak, namazımı Kabe´ye doğru kılacağım!´ dedi.
Ona:
´Fakat biz böyle yapmayız!´ dedik.
Namaz vakti olunca, biz namazlarımızı Şam´a doğru yönelerek kıldık.
O da, namazını Kabe´ye doğru yönelerek kıldı.
Biz onu yaptığı şeyden dolayı ayıplamakta ve kınamakta idik. O ise, bizim Kıblemize yönelmekten kaçınmakta, ancak Kabe´ye doğru namaz kılmakta idi.
Nihayet Mekke´ye geldik. Mekke´ye gelince, Berâ´ b. Ma´rur, bana:
´Ey kardeşimin oğlu! Bizi Resûlullah (a.s.)a götür!
Şu yolculuğum sırasında yaptığım şeyi ona soralım:
Benim yapmış olduğum ve sizin ise muhalefet ettiğinizi gördüğüm şey hakkında, vallahi, içime şüphe düştü!´ dedi.
Birlikte gittik. Resûlullah (a.s.)ı sorduk.
Kendisini bundan önce görmemiştik, tanımıyorduk.[15]
Ebtah´da,[16] Mekkelilerden bir adama rastladık. Resûlullahı ondan sorduk. Adam bize:
´Onu tanıyor musunuz?´ diye sordu.
Biz:
´Hayır! Tanımıyoruz!´ dedik.
Adam:
´Onun amcası Abbas b. Abdulmuttalib´i tanıyor musunuz?´ diye sordu.
´Evet! Tanıyoruz!´ dedik.
Çünkü, biz Abbas´ı tanıyorduk. Kendisi, tüccar olarak yanımıza gelip gitmekten geri kalmazdı.
Adam:
´Mescid-i H aram´a girin! Aradığınız o zât, şimdi orada Abbas ile birlikte oturuyor!1 dedi.
Mescid-i Haram´a girdik.
Abbas oturuyor, Resûlullah (a.s.) da onun yanında oturuyordu.
Selam verdikten sonra, biz de yanlarına oturduk.
Resûlullah (a.s.), Abbas´a:
´Ey Ebe´l-Fadl! Sen bu zâtları tanıyor musun?´ diye sordu.
Abbas:
´Evet, tanıyorum: Şu, kavminin seyyidi, ulu kişisi Berâ´ b. Ma´rur´dur! Şu da, Ka´b b. Malik´tir!´ dedi.
Vallahi, Resûlullah (a.s.)ın:
´Şair olan mı?´ dediğini, hâlâ unutmamı sırrıdır.
Abbas:
´Evet!´ dedi.
Berâ´ b. Ma´rur, Resûlullah (a.s.)a:
´Ey Allah´ın Peygamberi! Ben bu yolculuğa çıktım. Allah beni İslâmiyete hidayet etti.
Ben şu Beyt´i, Kabe´yi arkama almamayı uygun görüp ona doğru namaz kıldım. Arkadaşlarım ise, bu hususta bana muhalefet ettiler. Benim de bundan içime şüphe düştü.
Yâ Rasûlallan! Sen bunu nasıl görürsün? Buna ne buyurursun?´ dedi.
Resûlullah (a.s.):
´Sen bir Kıble üzerinde bulunuyordun. Onda sabır ve sebat etsen olurdu1 buyurdu.
Bunun üzerine, Berâ´ b. Ma´rur, Resûlullah (a.s.)ın Kıblesine döndü. Bizimle birlikte, Şam´a doğru namaz kıldı."[17]
Uveym b. Sâide, Sa´d b. Hayseme ve Arkadaşlarının Teklifleri
Ensardan Uveym b. Sâide, Sa´d b. Hayseme ve daha başkaları,[18] Mekke´ye gelince, Peygamberimiz (a.s.)ın nerede bulunduğunu sordular.
"O, şimdi, amcası Abbas´ın yanındadır!" denildi.
Peygamberimiz (a.s.)ın yanına vanp selam verdiler ve:
"Yâ Rasûlalları! Biz servet, silah ve hayvan bakımından çok hazırlıklıyız.
Senin üzerinde söz birliği yapılmış bulunmaktadır.
Bizim yanımızda sana yardım var!
Senin için canları verme var!
Kendilerimizi nelerden korur ve savunursak, seni de onlardan koruma ve savunma var!
Seninle ne zaman buluşalım?" dediler.
Hz. Abbas:
"Sizinle hacca gelen kavminizden, görüşünüze ve kararınıza muhalefet edecek olanlar varsa, hacılar dağılıp gidinceye kadar, onlardan kendilerinizi ve işinizi gizli tutunuz!" dedi.[19]
Peygamberimiz (a.s.), onlarla[20] Mina´da.[21] Teşrik günlerinin ortasında.[22] Akabe´nin dibinde[23] buluşmaya söz verdi.
Uyuyanı uyandırmamalarını, bulunmayanı beklememelerini de, kendilerine emretti.[24]
Buluşma Yerinde Gizlice Toplanış
Ka´b b. Malik der ki:
"...Sonra, hacca çıktık.
Resûlullah (a.s.)la, Teşrik günlerinin ortasında, Akabe´de buluşmak üzere vaadleştik.
Hac ibadetini yerine getirip boşaldığımız ve Resûlullah (a.s.)la buluşmayı vaadleştiğimiz gece, seyyidlerimizden bir seyyid, şeriflerimizden bir şerif olan Ebu Cabir Abdullah b. Amr b. Haram yanımızda idi.
Kendisini yanımızda tutup, bırakmadık.
Halbuki, kavmimizin, yanımızda bulunan ve müşrik olan kimselerinden, işimizi gizli tutuyorduk.
Fakat, Abdullah b. Amr b. Haram´la konuştuk. Ona:
´Yâ Ebâ Câbir! Sen bizim seyyidlerimizden bir seyyid, şeriflerimizden bir şerifsin!
Biz seni içinde bulunduğun şirk yüzünden Cehennemin odunu olmandan uzaklaştırmak istiyoruz!´ dedik ve kendisini İslâmiyete davet ettik.
Resûlullah (a.s.)ın Akabe´de bizimle buluşmak üzere vaadleştiğini de haber verdik.
Abdullah b. Amr b. Haram hemen Müslüman oldu ve Akabe´de kabilesinin temsilcisi olarak bizimle birlikte bulundu.
O gece, ağırlıklarımızın yanında, kavmimizle birlikte uyuduk.
Gecenin üçte biri geçince; Resûlullah (a.s.)la buluşmaya vaadleşilen yerde bulunmak üzere, bağırtlak kuşunun ayrılışı gibi, ağırlıklarımızın yanından gizlice sıyrılıp, Akabe yanındaki Şı´b´da toplandık.
Biz yetmişüç erkek idik.
Yanımızda, kadınlarımızdan iki kadın da bulunuyordu ki, birisi Mazin b. Neccar oğulları kadınların-dan Ümmü Umâre Nesîbe binti Ka´b, öbürü de Selime oğulları kadınlarından Ümmü Meni´ Esma binti Amr idi.
Şı´b´da toplanıp, Resûlullah (a.s.)ı beklemeye başladık.
Nihayet, Resûlullah (a.s.) geldi.
Kendisinin yanında da, amcası Abbas b. Abdulmuttalib bulunuyordu.
Kendisi, o zaman, kavminin dininde idi*
Ancak, yeğeninin işinde hazır bulunmayı ve onun işini sağlama bağlamayı arzu ediyordu.
Oturulunca, ilk konuşan da, Abbas b. Abdulmuttalib oldu ve:
´Ey Hazrec cemaatı!**
Siz de bilirsiniz ki; Muhammed bizdendir.[25]
Bu, benim kardeşimin oğludur ve bana insanların en sevgilisidir!
Eğer siz onu tasdik ve kendisinin Allah´tan getirdiklerine iman ediyor, onu alıp yanınıza götürmek istiyorsanız; yardımsız bırakmayacağınıza, aldatmayacağınıza dair, sizden kesin bir söz almak istiyorum!
Çünkü, sizin komşularınız Yahudilerdir. Yahudiler ise buna düşmandırlar.
Onların tuzak kurmayacaklarından emin değilim. [26]
Eğer siz; sizi tek yaydan ok yağmuruna tutacak olan Arap kabilelerinin de düşmanlıklarına göğüs gerebilecek kadar savaş gücüne malikseniz, aranızda iyice görüşüp konuşarak kararlaştırınız da, sonradan tefrikaya düşmeyiniz![27]
Biz onu kavmimizden koruya gelmişizdir.
O kendi kavminin içinde bulunmakta ve korunmaktadır.
Fakat, buradan ayrılmak, ancak size katılmak arzusundadır.
Eğer siz kendisine vaadle davette bulunduğunuz yardım, barındırma ve muhaliflerinden koruma gibi şeyleri yerine getireceğinize kani iseniz, ne âlâ!
Şayet, yanınıza vardıktan sonra, korkup yardım edemeyecek, kendisini muhaliflerinin eline bırakacak iseniz, şimdiden bırakınız!
O, kendi kavminin içinde ve beldesinde şerefiyle bulunmakta ve korunmakta devam etsin![28] Sizin konuşma yapacak olanınız konuşsun!
Fakat, konuşmasını uzatmasın![29]
Çünkü, üzerimizde, müşriklerden gözcüler, casuslar vardır![30]
Buradan konak yerlerinize dağıldığınız zaman da,[31] işinizi gizli tutunuz!´ dedi."[32]
Es´ad b. Zürâre´nin Konuşması
Hz. Abbas´ın, konuşmasında Es´aci b. Zürâre´ye ve arkadaşlarına söz dokundurması, Es´ad b. Zürâre´nin ağırına gitti. Peygamberimiz (a.s.)a:
"Yâ Rasûlallah! Bize izin ver de, canını sıkmaksızın ve senin hoşlanmayacağın birşeyle itiraz etmiş olmaksızın, sadece sana icabetimizi ve imanımızı doğrulamak üzere, ona cevap verelim?" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Suçlayıcı olmaksızın, ona cevap veriniz!" buyurdu.
Bunun üzerine, Es´ad b. Zürâre, Peygamberimiz (a.s.)a dönerek:
"Yâ Rasûlallah! Her davetin, yumuşak veya sert, bir yolu ve usûlü vardır.
Bugün senin yaptığın davet, insanların yüzünü ekşitecek, kendilerine ağır gelecek bir davettir:
Sen bizi öteden beri üzerinde bulunduğumuz dinimizi bırakmaya ve kendi dinine tâbi olmaya davet ettin ki, bu çok zor ve ağır birşey olduğu halde, biz senin bu teklifini kabul ettik!
Sen bizi insanlarla aramızdaki yakın, uzak bütün akrabalık ve komşuluk ilişkilerini kesmeye davet ettin! Bu da çok zor ve ağır birşey olduğu halde, biz senin bu teklifini de kabul ettik!
Bizler, yurdumuzda, izzetli ve her tecavüzden masun; değil kendisini kavminin yalnız bırakmış olduğu, hatta amcalarının bile öldürülmek üzere düşmanlarına teslim etmek istedikleri bir zâtın, hatta kendimizden başka hiç kimsenin başımıza geçmeye göz dikemeyeceği bir topluluk olmamıza ve bunun bizim için kabulü çok zor bulunmasına rağmen, biz senin bu husustaki teklifini de kabul ettik-ki, bütün bunlar, Allah´ın doğru yolu bulma azmini ve hayırlı sonuçlara ulaşma umudunu ihsan ettiği kimseler hariç, insanlar nazarında hiç de hoşa gidecek şeyler olmadığı halde, biz senin bu husustaki teklifini de dillerimizle ikrar, kalblerimizle tasdik etmek suretiyle kabul ettik!
Biz, senin Allah´tan getirdiklerine inanarak ve kalblerimize yerleşen bir marifetle tasdikte bulunarak, sana bey´at edeceğiz!
Biz, Rabbimize, senin Rabbine bey´at edeceğiz!
Allah´ın Kudret Eli, ellerimizin üzerindedir!
Bizim kanlarımız senin kanınla, ellerimiz senin elinledir!
Biz, kendilerimizi, oğullarımızı ve kadınlarımızı savunduğumuz ve koruduğumuz şeylerden, seni de savunacak ve koruyacağız!
Eğer biz bu ahdimizi bozarsak, Allah´ın ahdini bozmuş bedbaht, yaramaz kimseler olmuş olalım!
Yâ Rasûlallah! Bu, sana karşı, bizim sadâkatyeminimizdir!
Yardımına sığınılacak, ancak Allah´tır!" dedi.
Sonra da, Hz. Abbas´a dönerek:
"Ey konuşurken Peygamber (a.s.)ın önünde bize söz dokunduran zât! Kardeşinin oğlunun sana insanların en sevgilisi olduğu sözünle neyi anlatmak istediğini Allah bilir.
Biz, yakın uzak bütün akrabalarımızla ilişkilerimizi keserek şehadet etmiş bulunuyoruz ki, bu zât Allah´ın Resûlüdür!
Allah, onu yanındaki (Kur´ân) ile göndermiştir.
Kendisi asla yalancı değildir!
Getirdiği Kur´ân da, insan sözüne benzemez.
Resûlullah (a.s.) hakkında seni tatmin edecek sözü bizden alma isteğine gelince:
Resûlullah (a.s.) için istediğin sözü al!" dedi.
Sonra da, Peygamberimiz (a.s.)a dönerek:
"Yâ Rasûlallah! Bizden, kendin için, dilediğin sözü al!
Rabbin için de, istediğin şartı koş!" dedi.[33]
Abdullah b. Revâha da:
"Kendin ve Rabbin için, ne dilersen onu şart kıl!" dedi.[34]
Berâ´ b. Ma´rur´un Konuşması
Berâ´ b. Ma´rur, Hz. Abbas´a:
"Söylediklerini dinledik!
Vallahi, kalblerimizde senin söylediğinden başkası olsaydı, muhakkak ki, biz onu söylerdik!
Fakat, biz ahde vefa ve sadâkat göstermek, Resûlullah (a.s.)ın önünde canlarımızı feda etmek arzusundayız![35]
Bizler bol silahlara, savunma ve koruma gücüne sahip kimseleriz!
Taşlara taptığımız sıralarda da böyle idik!
Bugün; Allah, bizden başkalarının göremediği şeyleri bize gördürmüş ve Muhammed (a.s.) bizi daha da güçlendirmiştir!" dedi.[36]
Peygamberimiz (a.s.)ın Konuşması
Ensardan bazıları da, Hz. Abbas´a:
"Senin söylediklerini dinledik!" dedikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)a:
"Yâ Rasûlallan! Sen de konuş!
Bizden, kendin için, Rabbin için, istediğin sözü al!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.) konuştu ve Kur´ân-ı Kerîm okudu.
Onları Allah´a davet ve İslâmiyete teşvik etti.[37]
"Yüce Rabbim için şartım;[38] sizden istediğim,[39] O´na hiçbir şeyi eş ortak koşmaksızın ibadet etmeniz dir.[40]
Kendim için şartıma,[41] isteğime gelince:
Kendimi ve ashabımı barındırmanız,
Bana ve ashabıma yardımcı olmanız,
Kendilerinizi savunduğunuz, koruduğunuz şeylerden bizleri de savunup korumanızdır.[42]
Kadınlarınızı ve çocuklarınızı savunup koruduğunuz şeylerden beni de savunup koruyacağınız hakkında, sizinle bey´atyapayım!" buyurdu.[43]
Berâ1 b. Ma´rur, hemen, Peygamberimiz (a.s.)ın elini tutup:
"Olur! Seni hak din ve kitabla peygamber gönderen Allah´a andolsun ki; çoluk çocuklarımızı savunup koruduğumuz şeylerden seni de koruyacağız!
Bizimle bey´atlaş yâ Rasûlallah!
Biz, vallahi, savaş erleri ve silah erleriyiz!
Bu, bize ecdadımızdan miras kalmıştır!" diyerek konuşurken, Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyihan sözün arasına girdi ve:
"Yâ Rasûlallah! Bizlerle o adamlar (Yahudiler) arasında antlaşmalar, sözleşmeler var!
Biz, onları, seninle yapacağımız bu bey´atımızla kesip atmış oluyoruz!
Allah seni muzaffer kıldıktan sonra, bizi bırakıp kavminin yanına dönmeyi arzu eder misin?" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) gülümsedi. Sonra da:
"Hayır! Benim kanım, sizin kanınızdır!
Benim zimmetim, sizin zimmetinizdir!
Ben sizdenim! Siz de bendensiniz!
Ben, sizin savaştığınız kimselerle savaşırım!
Ben, sizin barıştığınız kimselerle barışırım![44]
Sizlerden bana oniki nakîb çıkarınız ki, onlar kavimlerinin vekili, temsilcisi olsunlar!" buyurdu.
Bunun üzerine, Medineli Müslümanlar, dokuzu Hazrec´den, üçü de Evs´ten olmak üzere, oniki nakîb (temsilci) çıkardılar.[45]
Çıkarılan Nakîbler (Temsilciler)
Medinenlerin çıkardığı nakîbler, Ensardan şu kişilerdi:
1. Es´ad b. Zürâre,
2. Sa´d b. Rebia,
3. Abdullah b. Revana,
4. Râfi1 b. Malik,
5. Bera1 b. Ma´rur,
6. Abdullah b. Amrb. Haram,
7. Ubâde b. Sâmit,
8. Sa´d b. Ubâde,
9. Münzir b. Amr,
10. Useyd b. Hudayr,
11. Sa´d b. Hayseme,
12. Rifâa b. Abdulmünzir.
Ka´b b. Malik, bu husustaki şiirinde, Rifâa b. Abdulumünzirln yerine, Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyi h an´ ı g ö sterm i şti r.[46]
Peygamberimiz (a.s.), temsilcilere:
"Havarilerin İsa b. Meryem için kefillikleri gibi, sizler de kavminizin kefillerisiniz. Ben de, Müslüman olan kavmimin kefiliyim!" buyurdu. "Evet!" dediler.[47]
Es´ad b. Zürâre:
"Evet yâ Rasulallah!" deyince, Peygamberimiz (a.s.):
"Sen de, kavminin temsilcisisin!" buyurdu.[48] Ve onu, oniki temsilcinin de temsilcisi yaptı .[49]
Abbas b. Ubâde´nin Bey´at Hakkındaki Açıklaması
Medineli Müslümanlar Akabe´de geceleyin ağaç altında[50] Peygamberimiz (a.s.)la bey´at-laşmak üzere toplandıkları zaman, Salim b. Avf oğullarının kardeşi Abbas b. Ubâde:
"Ey Hazrec cemaatı! Siz bu zât ile ne için bey´atlaşacağınızı biliyor musunuz?" diye sordu.
"Evet! Biliyoruz!" dediler.
Abbas b. Ubâde:
"Sizler; insanların kızıl ve kara derilileriyle savaşmak üzere kendisi ile bey´atlaşacaksınız!
Eğer sizler karşılaşacağınız musibetle mallarınız azaldığı, eşrafınız öldürüldüğü zaman ona yardım etmeyecek, kendisini muhaliflerinin eline bırakacaksanız, vallahi, bu, dünyada da, âhirette de yüzkarasıdır! Şimdiden bundan vazgeçin!
Eğer sizler kendisine vaadde bulunduğunuz yardım, barındırma, muhaliflerinden koruma gibi şeyleri yerine getireceğinize kani iseniz, mallarınızın azalması ve eşrafınızın öldürülmeleri pahasına da olsa, onu tutunuz ki, vallahi, bu, dünyada da, âhirette de hayırlıdır!" dedi.[51]
Medineli Müslümanlar:
"Mallarımızın yok olma tehlikesine uğraması ve eşrafımızın öldürülmeleri pahasına da olsa, bizler, vereceğimiz sözü yerine getireceğiz!" dediler ve Peygamberimiz (a.s.)a:
"Yâ Rasûlallah! Biz bu husustaki taahhüdümüzü yerine getirirsek, bizim için ne var?" diye sordular.
Peygamberimiz (a.s.):
"Cennet var!" buyurdu.[52]
Medineli Müslümanlardan Enes b. Sabit:
"Yâ Rasûlallah! Biz, kendilerimizi ve çocuklarımızı savunup koruduğumuz şeylerden seni de savunacak ve koruyacağız!
Bize ne var?" dedi.[53]
Diğerleri de:
"Biz bu vazifemizi yerine getirirsek, bizim için ne var?" diye sordular.
Peygamberimiz (a.s.):
"Cennet var!" buyurunca, Medineli Müslümanlar
"Kazançlı bir alışveriş bu! Biz bundan ne cayarız, ne de caymak isteriz!" dediler.[54]
Bey´atın Nasıl Yapılacağının Açıklanışı
Medineli Müslümanlar:
"Yâ Rasûlallan! Sana ne üzerine ve nasıl bey´at yapalım?" diye sordular.[55] Peygamberimiz (a.s.): "Sizler;
Allah´tan başka hiçbir ilah olmadığına, Benim Resûlullah olduğuma şehadette bulunmak, Namaz kılmak, Zekat vermek,
Emirlik işinde, ehil olanla çekişmemek,[56] İsteklilikte isteksizlikte dinlemek ve boyun eğmek, Darlıkta ve varlıkta geçimlik sağlamak üzere, İyiliği buyurmak, kötülükten sakındırmak üzere,
Allah hakkında hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeksizin konuşmak üzere, Bana yardım etmek,
Yanınıza geldiğim zaman, kendilerinizi, kadınlarınızı ve çocuklarınızı savunup koruduğunuz şeylerden beni de savunup korumak üzere, bana bey´at ediniz! Sizin için Cennet var!" buyurdu.[57]
Es´ad b. Zürâre´nin Bey´at Hakkındaki Son Uyarısı
Es´ad b. Zürâre:
"Biraz müsaade ediniz ey Yesribliler!
Bizler, ancak bu zâtın Resûlullah olduğunu bilerek, develerimizin böğürlerini tepe tepe buraya gelmiş bulunuyoruz.
Bugün kendisini alıp Medine´ye götürmek, bütün Araplardan ayrılmak, ayrı baş çekmek ve neticede en hayırlılarınızın öldürülmesi ve sizlerin de kılıç darbeleriyle kesilip biçilmeniz demektir!
Sizler bu husustaki taahhüdünüzde sebat edebilecek bir kavimseniz, ecriniz Allah´a aittir.
Eğer sizler canlarınızdan korkar ve korkak bir kavimseniz, bunu açıkça bildiriniz ki, böyle yapmanız Allah katında sizin için bir mazeret sayılabilir.[58]
Ey insanlar! Muhammed ((a.s.))´e ne üzerine bey´at edeceğinizi biliyor musunuz?
Siz, ona; Arap ve Arap olmayanlarla, bütün cin ve insani ar topluluğu ile savaşmak üzere bey´at edeceğinizin farkında mısınız?" diye sordu.
Medineli Müslümanlar:
"Biz, savaşanlarla savaşırız, barışanlarla barışırız!" dediler.
Bunun üzerine, Es´ad b. Zürâre:
"Yâ Rasûlallah! Koş artık şartını!" dedi.[59]
Medineli Müslümanlar:
"Ey Es´ad! Sen çekil artık aradan!
Vallahi, biz, bu bey´atı hiçbir zaman terk ve iptal etmeyeceğiz!" dediler.[60]
Hz. Abbas´ın Konuşması
Peygamberimiz (a.s.)ın amcası Hz. Abbas, Medineli Müslümanlara:
"Sizler, şu Haram olan ayda ve Haram olan şehirdeki taahhüd ve zimmetinizle, Allah´a karşı taah-hüd ve zimmette bulunmuş oluyorsunuz.
Resûlullaha yapacağınız bey´afla, Allah´a bey´at etmiş olacaksınız!
Allah, sizin Rabbinizdir.
Allah´ın Eli, sizin elinizin üzerindedir.
Allah, bu bey´aûnızla, sizin üzerinize murâkıb ve vekildir" dedi.
Medineli Müslümanlar:
"Evet!" dediler.
Hz. Abbas:
"Allah´ım! Sen, onların, şu kardeşimin oğlu hakkındaki taahhüdlerini yerine getirecekleri, kendisini koruyacakları hususundaki sözlerini işiten ve görensin!
Ey Allah´ım! Kardeşimin oğlu hakkında, onlar üzerinde şahit ol!" dedi.
Medineli Müslümanlar:
"Yâ Rasûlalları! Sana bu istediğini verdiğimiz zaman bize ne var?" diye, tekrar sordular.
Peygamberimiz (a.s.):
"Allah´ın hoşnutluğu ve Cennet var!" buyurdu.
Medineli Müslümanlar:
"Razı olduk ve kabul ettik!" dediler.[61]
Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyihan´ın Son Konuşması
Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyihan, arkadaşlarına:
"Sizler bu zâtın Allah tarafından size peygamber gönderildiğine iman ve tasdikte bulunduğunuzu biliyorsunuz, değil mi?" diye sordu.
Medineli Müslümanlar:
"Evet! Biliyoruz!" dediler.
Ebu´l-Heysem:
Kendisinin Belde-i Haram´da oturduğunu, doğum yerinin de orası olduğunu, ailesinin de Belde-i Haram´da bulunduğunu biliyorsunuz, değil mi?" diye sordu.
"Evet! Biliyoruz!" dediler.[62]
Ebu´l-Heysem:
"Ey kavmim! Bu, Allah´ın Resûlüdür! Ben onun doğruluğuna şehadet ediyorum!
Kendisi, bu gün, Allah´ın Harem´inde, kavim ve kabilesinin himayesi altında emniyet içinde bulunmaktadır.
İyi biliniz ki; Onu alıp yanınıza götürdüğünüz zaman,[63] bütün Araplar, sizi ondan dolayı tekyaydan oka tutacaklardır!
Allah yolunda savaşmak, mallarımızı, çoluk ve çocuklarımızı kaybetmek gönlünüzden kopuyor, hoşunuza gidiyorsa[64]-ki, Allah katındaki sevab, canlarınızdan, mallarınızdan, çoluk ve çocuklarınızdan daha hayırlı di r!-[65] kendisini yurdunuza davet ediniz!
Çünkü, o, Allah´ın gerçek resûlüdür!
Eğer ileride ona yardım edememekten korkuyorsanız, şimdiden, bundan geri durunuz![66]
Eğer siz, onu alıp götürdükten sonra, zaman içinde bir gün yardımsız veya muhaliflerinin ellerine bırakacak olursanız, muhakkak, üzerinize belâ çöker!" dedi.
Medineli Müslümanların hepsi:
"Hayır! Biz onu asla yardımsız ve yalnız bırakmayacağız!
Her zaman vefa ve sadâkatla kendisinin yanında bulunacağız![67]
Ey Ebu´l-Heysem! Bizim aramızla Resûlullah (a.s.)ın arasından çekil de, ona bey´at yapalım!" dediler.
Ebu´l-Heysem:
"Bu hususta ona ilk bey´at yapacak kişi benim!" dedi.[68]
Bey´atın Yapılışı
Hz. Abbas, Akabe´de geceleyin bir ağacın altında,[69] Peygamberimiz (a.s.)ın elinden tutup, Medineli Müslümanları Peygamberimiz (a.s.)a birer birer bey´at ettirdi.[70]
Peygamberimiz (a.s.)ın bey´atta şöyle buyurduğu da rivayet edilir:
"Allah´a hiçbir şeyi şerik koşmayasınız!
Hırsızlık etmeyesiniz!
Çocuklarınızı öldürmeyesiniz!
Uyduracağınız bir yalanla kimseye iftirada bulunmayasınız!
Mâruf olan hiçbir işte bana karşı gelmeyesiniz!... diye sizden bey´at alıyorum.
İçinizden kim ahdine vefa gösterir, sözünde durursa, onun ecir ve mükâfatı Allah´a aittir.
Kim sözünü bozarak bunlardan birisini işlerde, bu yüzden dünyada azaba uğrarsa, bu azab, onun için bir keffâret ve temizlik olur.
İşlemiş olduğu suçu Allah´ın örttüğü kimsenin işi ise, Allah´a kalır. Allah dilerse ona azab eder, dilerse onu affeder."[71]
Ebu?l-Heysem´in Bey´atı:
Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyihan:
"Yâ Rasulallah! İsrail oğullarından oniki nakîb (temsilci) Musa b. İmran´a ne üzerine bey´at etti ise, ben de sana onun üzerine bey´at ediyorum" dedi.[72]
Abdullah b. Revâha´nm Bey´atı:
Abdullah b. Revâha:
"Yâ Rasulallah! Oniki havari İsa b. Meryem´e ne üzerine bey´at etti ise, ben de sana onun üzerine bey´at ediyorum!" dedi. [73]
Es´ad b. Zürâre´nin Bey´atı:
Es´ad b. Zürâre:
"Ben Allah´a bey´at ediyorum! Resûlullah (a.s.)a bey´at ediyorum! Ahdimi yerine getirerek tamamlamak, sana yardım hususundaki sözümü işimle gerçekleştirmek üzere!" dedi. [74]
Numan b. Harise´nin Bey´atı:
Numan b. Harise:
"Ben Allah´a bey´at ediyorum!
Yâ Rasulallah! Sana da bey´at ediyorum.
Allah yolunda azimli, sebatlı ve devamlı olmak, bu yolda yakın uzak gözetmemek üzere![75]
İstersen, vallahi, yâ Rasulallah! Şu Mina halkını da kılıçtan geçiririz!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben daha bununla emrolunmadım!" buyurdu.[76]
Ubâde b. Samit?in Bey´atı:
Ubâde b. Sâmit:
"Yâ Rasulallah! Allah yolunda hiçbir kmayıcınm kınaması beni tutmamak, alıkoymamak üzere, sana bey´at ediyorum!" dedi. [77]
Sa´d b. Rebia´nm Bey´atı:
Sa´d b. Rebia:
"Ben Allah´a bey´at ediyorum!
Yâ Rasulallah! Sana da bey´at ediyorum. Sana ve Allah´a hiçbir isyanda ve hiçbir yalanlamada bulunmamak üzere!" dedi.[78]
Peygamberimiz Afeyhisselamm İki K adınla Bey´atı:
Peygamberimiz (a.s.) Akabe Bey´atında yalnız iki kadına elini vermeyip;[79] "Gidiniz! Siz bey´at etmiş oldunuz!" buyurdu.[80]
Berâ´ b. Ma´rur´un Bey´at Kapanış Konuşması
Berâ´ b. Ma´rur, Allah´a hamd ü senâda bulunduktan sonra:
"Hamdolsun Allah´a ki, Muhammed (a.s.) ile ve onun Allah´tan getirdikleriyle bize ikramda bulundu.
Bizler, İslâmiyete davet olunanların sonuncusu ve bu daveti kabullenenlerin ilki olup, Yüce Allah´ın davetine icabet ettik, dinledik ve itaat ettik.
Ey Evs ve Hazrec cemaatı! Allah, sizleri dini ile şereflendirdi.
Bunun şükrânesi olarak, dinlemek, boyun eğmek ve yardımlaşmak yolunu tutunuz! Allah´a ve Resûlüne boyun eğiniz!" dedi ve oturdu.[81]
Hz. Abbas; Ensarın Peygamberimiz (a.s.)a gösterdikleri bu derin sevgi, saygı, bağlılık ve fedakârlık karşısında çok duygulandı ve babası Abdulmuttalib´in annesi Selmâ Hatunun, Amr b. Zeyd b. Adiyy b. Neccar´ın kızı olduğunu andı.[82]
Akabe Bey´atı Üzerine Koparılan Çığlık
İkinci Akabe Bey´atının yapılıp tatmamlandığı sırada idi ki,[83] Akabe´nin üzerinden, şeytan:
"Ey konak yerlerinde konaklayan halk![84] Ey Ehâşib (Cebacib=Mina) halkı! [85] Ey Kureyş cemaatı! [86] Müzemmem (yerilmiş) olan ile yanında bulunan ve dinlerini değiştirmiş olanların sizinle savaşmak üzere toplanıp sözleşmiş olduklarından haberiniz yok mudur?!" diyerek, keskin ve uzun bir çığlık kopardı. [87]
İşitilen sesin, Kureyş müşriklerinden Münebbih b. Haccac´ın sesine benzediği rivayet edilir.[88]
Peygamberimiz (a.s.):
"Bu ses sizi korkutmasın! Bu ses, ancak Allah düşmanı İblis´in, şeytanın sesidir![89] Bu, İbn Uzeyb´dir! Dinle ey Allah düşmanı! Senin de hakkından geleceğim!" buyurduktan sonra, Medineli Müslümanlara, "Hemen konak yerlerinize dağılınız!" buyurdu.[90]
Abbas b. Ubâde:
"Seni hak din ve kitabla peygamber gönderen Allah´a yemin ederim ki; dilersen, Mina halkını da kılıçtan geçiririz!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.), "Biz henüz bununla emrolunmadık! Sizler şimdi ağırlıklarınızın yanına dönünüz!" buyurdu.
Medineli Müslümanlar konak yerlerine, ağırlıklarının yanına dönüp, sabaha kadar uyudular.[91]
Kureyş Müşriklerinin Bey´at İşini Soruşturmaları
Sabahleyin, Kureyş müşriklerinin ulularından bazıları, Medineli Müslümanların konak yerlerine gelerek:
"Ey Hazrec cemaat! Bize erişen habere göre, siz bizim sahibimizle konuşmuşsunuz. Kendisini aramızdan çıkarıp yanınıza götürmek istiyormuşsunuz!
Vallahi, Arap kabilelerinden, aramızda savaşacağımız ve size olduğu kadar kin bağlayacağımız hiçbir kabile yoktur!" dediler.
Puta tapan ve olan bitenlerden haberleri olmayan Medinelilerden bazıları, Allah´a yemin ederek:
"Böyle birşey olmadı ![92] Biz böyle birşey yapmadık![93] Biz böyle birşey bilmiyoruz!" dediler, doğru söylediler.
Çünkü, onların olan bitenlerden haberleri yoktu.[94]
Medineli Müslümanlar ise, birbirlerine bakıştılar.
Kureyş müşrikleri, kalkıp Abdullah b. Übeyy b. Selûl´ün yanına vardılar. Ona da aynı sözü söylediler.
Abdullah b. Übeyy:
"Vallahi, bu çok büyük bir iştir![95] Her halde, bu, boş birşey olsa gerek! Böyle birşey olmamıştır![96]
Benim kavmim, bunun gibi birşeyi bana danışmadan yapmazlar. Ben böyle birşeyin olduğunu bilmiyorum.[97]
Ben Yesrib´de bile bulunsaydım, kavmim bunu bana danışmadıkça yapmazlar!" dedi.[98]
Medineli Müslümanlar, sevinçli ve hoşnut olarak yurtlarına dönmek üzere, Akabe´den ayrıldılar.[99]
Arap hacıları da, Mina´dan yurtlarına dağılmaya başladılar.
Kureyş müşrikleri ise, Mekke´de, Akabe Bey´atı işini soruşturmaktan, araştırmaktan geri dur-madılar.[100]
Bey´at işinin doğru olduğunu anlayınca.[101] Medine yollarından, kesmedik yol bırakmadılar.
Medineli Müslümanları arayıp bulmak için, her tarafa birlikler saldılar.[102]
Berâ´ b. Ma´rur, Kureyş soruşturucuları yanlarından ayrılır ayrılmaz yola çıkmış, Batn-ı Ye´cec´de Müslüman arkadaşlarına kavuşmuştu.[103]
Müşriklerin Sa´d b. Ubâde´yi Yakalamaları
Müşriklerin takipçileri Sa´d b. Ubâde´ye[104] ve Münzir b. Amr´a Ezâhir mevkiinde yetiştiler.
Münzir b. Amfi yaka layam adıl ar, kaçırdılar.[105]
Sa´d b. Ubâde´ye:
"Sen Muhammed´in dininde misin?" diye sordular.
"Evet!" deyince,[106] onun iki elini boynuna sımsıkı bağladılar.
Döve döve ve uzun saçının perçeminden çeke çeke, Mekke´ye getirip soktular.[107]
Kureyş müşriklerinden Ebu´l-Bahterî, onu görünce:
"Yazık sana! Seninle Kureyş´ten herhangi birisi arasında bir himaye veya sözleşme yok mu?" diye sordu.
Sa´db.Ubâde:
"Evet, var! Vallahi, ben Cübeyr b. Mut´im´i de, Haris b. Harb´i de, memleketimizde ticaret yaparken, haksızlık etmek isteyenlere karşı korumuştum" deyince, Ebu´l-Bahterî:
"Yazık sana! Sen bu iki adamın ismini söyleve aranızda olanı anlat!" dedikten sonra, acele gidip, onları Kabe´nin yanında, Mescid´de buldu ve:
"Hazrec´den bir adam Ebtah´da dövülüyor, o da, aranızdaki himayeden bahsediyor!" dedi.
"Kimmiş o?" diye sordular.
Ebu´l-Bahterî:
"Sa´d b. Ubâde´dir!" deyince, onlar
"Vallahi doğrudur! Biz tüccar iken, onun memleketinde bize haksızlık etmek isteyenlere karşı o bizi korumuştu" dediler. [108]
Cübeyr b. Mut´im ile Haris b. Harb, hemen gidip, Sa´d b. Ubâde´yi hemşehrilerinin ellerinden kur-tardılar.[109]
Ensarın Sa´d b. Ubâde´nin işini konuşmak için toplandığı sırada, Sa´d b. Ubâde yanlarına çıkageldi.[110]
İkinci Akabe Bey´atında Bulunan Medineli Müslümanların İsimleri
Medineli Evs ve Hazreclerden olup, Akabe´de Peygamberimiz (a.s.)a bey´at eden yetmişüç erkek ile iki kadının isimleri ve kabileleri:
Evs b. Harise, b. Salebe, b. Amr, b. Âmirlerin Abduleşhel oğullarından:
1. Useyd b. Hudayr,
2. Ebu´l-Heysem Malik b. Teyyihan,
3. Seleme b. Selâme.
Harise b. Haris, b. Hazrec, b. Amr, b. Malik, b. Evs oğullarından:
4. Zuheyr b. Râfi´
5. Ebu Bürde b. Niyar,
6. Nüheyr b. Heysem.
Amr b. Avf, b. Malik, b. Evs oğullarından:
7. Sa´d b. Hayseme,
8. Rifâa b. Abdulmünzir,
9. Abdullah b. Cübeyr,
10. Ma´n b. Adiyy,
11. Uveym b. Sâide,
Hazrec b. Harise, b. Salebe, b. Amr, b. Âmir, b. Neccar oğullarından:
12. Ebu Eyyub Halid b. Zeyd,
13. Muaz b. Haris,
14. Avf b. Haris,
15. Muavviz b. Haris,
16. Umâre b. Hazm,
17. Es´ad b. Zürâre.
Amr b. Mebzul, b. Âmir, b. Malik, b. Neccar oğullarından:
18. Sehlb.Atik.
Amr b. Malik, b. Neccar oğullarından:
19. Evs b. Sabit,
20. Ebu Talha.
Mazin b. Neccar oğullarından:
21. Kays b. Ebi Sa´saa,
22. Amr b. Gâziyye.
Belharis b. Hazrec oğullarından:
23. Sa´d b. Rebia
24. Hârice b. Zeyd,
25. Abdullah b. Revâha,
26. Beşir b. Sa´d,
27. Abdullah b. Zeyd,
28. Hallâd b. Süveyd,
29. Ukbe b.Âmir.
Beyaza b. Âmir, b. Zurayk, b. Abdi Harise oğullarından:
30. Ziyad b. Lebid,
31. Ferve b. Amr,
32. Halid b. Kays.
Zurayk b. Âmir, b. Zurayk, b. Abdi Harise, b. Malik, b. Gadb, b. Cüşem, b. Hazrec oğullarından:
33. Râfi´b. Malik,
34. Zekvan b. Abdi Kays,
35. Abbâd b. Kays,
36. Haris b. Kays.
Selime b. Sa´d, b. Ali, b. Esed, b. Sâride, b. Tezid, b. Cüşem, b. Hazrec oğullarından:
37. Berâ´ b. Ma´rur,
38. Bişr b. Berâ1 b. Ma´rur,
39. Sinan b. Sayff,
40. Tufeyl b. Numan,
41. Ma´kıl b. Münzir,
42. Yezid b. Münzir,
43. Mes´ud b. Yezid,
44. Dahhâk b. Harise,
45. Yezid b. Haram,
46. Cebbar b. Sahr,
47. Tufeyl b. Malik.
Sevad b. Ganm, b. Ka´b, b. Selime oğullarından:
48. Ka´b b. Malik.
Ganm b. Sevad, b. Ka´b, b. Selime oğullarından:
49. Süleym b. Amr,
50. Kutbe b.Âmir,
51. Yezid b.Âmir,
52. Ebu´l-YeserKa´b,
53. Sayfî b. Sevad (Esved).
Nâbi b. Amr, b. Sevad, b. Ganm, b. Ka´b, b. Selime oğullarından:
54. Salebe b. Ganeme,
55. Amr b. Ganeme,
56. Abs b.Âmir,
57. Abdullah b. Üneys,
58. Halid b. Amr,
59. Haram b. Ka´b, b. Ganm, b. Ka´b, b. Selime oğullarından:
60. Abdullah b. Amr b. Haram,
61. Cabir b. Abdullah, b. Amr, b. Haram,
62. Muaz b. Amr, b. Cemûh,
63. Sabit b. Ciz´,
64. Umeyr b. Haris,
65. Hadîc b. Selime,
66. Muaz b. Cebel.
Avf b. Hazrec oğullarından:
67. Ubâde b. Sâmit,
68. Abbas b. Ubâde,
Ebu Abdurrahman Yezid b. Salebe,
69. Amr b. Haris,
Salim b. Ganm, b. Avf, b. Hazrec oğullarından:
70. Rifâa b. Amr,
71. Ukbe b. Vehb.
72. Sâide b. Ka´b, b. Hazrec oğullarından:
Sa´d b. Ubâde,
73. Münzir b. Amr.
Mazin b. Neccar oğulları kadınlarından:
74. Ümmü Umâre Nesîbe binti Ka´b,
Selime oğulları kadınlarından:
75. Ümmü Meni1 Esma binti Amr.[111]
Akabe Bey´atında Bulunan Ensarın Muhacir Sayılışı
İbn Abbas´a göre; Resûlullah (a.s.)la Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer nasıl Mekkeli müşrikler yüzünden Medine´ye hicret ederek Muhacirlerden oldularsa, Ensardan olanlar da, şirk yurdu olan Medine´den Akabe gecesinde Resûlullah (a.s.)m yanına gelmekle, Muhacirlerden olmuşlardır.[112]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 442, Zehebî, Târihiu´l-islâm, s. 297-298, Ebu´l- Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 159.
[2] Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 442, Zehebî, Târih, c. 298, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 159.
[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 624-625, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 442, Zehebî, Târih, s. 298, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 159, Heysemî, Meanau´z-zevâid, c. 6, s. 46.
[4] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 81, Taberî, Târih, c. 2, s. 237.
[5] Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 224, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 317.
[6] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 81, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 220.
[7] Hâkim,Müstedrek,c.2, s. 625.
[8] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 81, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 220, Taberî, Târih, c. 2,5.237.
[9] Ebu Nuaym , Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 308, Zehebî, Târıhu´l-islâm, s. 300.
[10] İbn Sa´d, Taba kât, c. 1.S.221.
[11] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 81, 84, 97.
[12] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1.S.221.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/261-262.
[13] İbn İshak,İbnHişam,Sîre,c. 2, s. 81, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 460461, Taberî, Târih, c. 2, s. 237, Beyhakî, Delâil ü´n-nübüvve, c. 2, s. 444, İbn Esir, Usdu´l -g âbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyi d, U yûnu´l -eser, c. 1 , s. 161-162, Zehebi, Târıh, s. 300, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 158, Heysemi, Mecmau´i-zevâid, c. 6, s. 42.
[14] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 444, Zehebî, Târîh.s. 300.
[15] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 81-82, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberi, Târih, c. 2, s. 237, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 444, İbn Esir, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 162, Zehebî, Târihu´l-islâm, s. 300, Ebu´l- Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 158, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 4243.
[16] Beyhaki, D el âil, c. 2, s. 4 44, Zehebî, Tânh, s. 300.
[17] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 82-83, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târih, c. 2, s. 237-238, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 444-445, İbn Esir, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyünu´l-eser, c. 1, s. 162, Zehebî, Târîhu´l-islâm , s. 301-302, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 158, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 42-43.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/262-265.
[18] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 253-254.
[19] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 221, Belâzurı, Ensâb, c. 1, s. 254.
[20] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 221.
[21] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 83, İbn Sa´d, c. 1, s. 221, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 461, Taberî, c. 2, s. 238, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid.d, s. 162, Zehebî, s. 302, Ebu´l-Fidâ, c.3,s. 158, Heysemî, c. 6, 43, İbn Haldun, Târih, c. 2,ks. 2, s.12.
[22] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 221.
[23] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 221, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, t 1, s. 254.
[24] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/265.
[25] * Hz. Abbas, İslâm iyete hizmet için, Müslümanlığını müşriklerden gizlemekte idi. Onun Müslüman oluşuyla ilgili bahse bakınız.
** Araplar, Ensar kabilelerini Hazrec diye anarlardı.
İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 83-84, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târih, c. 2, s. 238, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 446, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 162, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 302, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 160, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 44.
[26] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 302.
[27] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 222.
[28] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 84, Taberî,c.2, s. 238, Beyhakî, c. 2, s. 446, İbn Seyyid, c. 1, s. 162, Zehebî, s. 302, Ebu´l-Fidâ, c. 3,5.160.
[29] İbn Sa´d, c. 4, s. 9, Beyhakî, c. 2, s. 450, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 48.
[30] İbn Sa´d, c. 1, s. 222, Belâzuri, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 254, Beyhakî, c. 2, s. 450, Heysemî, c. 6, s. 48.
[31] İbn Sa´d, Tabakât, c. 4, s. 8.
[32] İbn Sa´d, Tabakât, c. 4, s. 8, Belâzurî, E nsâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 254.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/266-268.
[33] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 302-303.
[34] Taberî, Tefsîr, c. 11, s. 35, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 21 6, Fahru´r-Râzî, Tefsir, c. 16, s. 199, Kurtubî, Tefsir, c. 8, s. 267, Ebu´l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 391 , Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 268, Bedrüddin Aynî, Umdetu´l-Kari, c. 14, s. 78, İbn Hacer, Fethu´l-bârî, c. 6, s. 3, Suyûtî, Dürru´l-mensûr, c. 3, s. 280, Kastalânî, İrşâdü´s-sârÎ, c. 5, s. 37, Ebussuud, Tefsir, c. 4, s. 106.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/268-270.
[35] İbn Sa´d Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 222.
[36] İbn Sa´d. Tabakât. c. 4. s. 8.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/270.
[37] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 2, s. 84, İbn Sa´d, c. 1, s. 222, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târîh, c. 2, s. 228, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 446, İbn Esir, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 163, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 302-303, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 160, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 44.
[38] Ebu Nuaym, Delâil.c.1, s. 303, Zehebî, Târîh, s. 303, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 163.
[39] İbn Sa´d, c. 4, s. 9, Beyhakî, c. 2, s. Zehebî, s. 302, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 163, Heysemî, c. 6, s. 48.
[40] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 4, s. 9, Taberî, Tefsîr, c. 11, s. 35, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 303, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 451, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 300, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 48.
[41] Ebu Nuaym, Delâil.c.1, s. 303, Zehebî, s. 299-300.
[42] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 451, Zehebî, Târîh, s. 299, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 162-163, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 4849.
[43] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 84, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 461, Taberî, Târîh, c. 2, s. 238, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 447, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 207, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 163, Zehebî, s. 303.
[44] Taberî, Târîh, c. 2, s. 238-239, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 447, Zehebî, s. 303, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 159-161, Heysemî, Mecma, c.6,s.44.
[45] İbn İshak, İbn Hişam , c. 2, s. 85, İbn Sa´d, c. 3, s. 602, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 239, Beyhakî, c. 2,s. 447448, İbn Esîr, Kâmil, c.2,s. 99, İbn Seyyid, c. 1 , s. 164, Zehebî, s. 303, Ebu´l-Fidâ, c.3,s. 161, Heysemî, c. 6, s. 44, İbn Haldun. Târih. c. 2. ks.2. s. 13.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/270-272.
[46] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 86-87, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvvie.c. 2, s. 448, İbn Hazm, Cevâmiu´s-Sîre, s. 75-77, İbn Kayyım, Zâdü´l-mead, c. 2,s. 57, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 164-165, Zehebî,Târîhu´l-islâm, s. 303, 305, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 161-162, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 4546, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 13.
[47] İbn İshak, İbn Hişam ,c. 2, s. 88, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 602-603, Belâzurî, Ensâbu´l-eşraf, c. 1, s. 253, Taberî, Târîh, c. 2, s. 239, Beyhakî, c. 2, s. 452-453.
[48] İbn Sa´d, Tabakât, c. 4, s. 9, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 450, Zehebî, Târîh, c. 299, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 163.
[49] İbn Sa´d, Tabakât, c. 3, s. 602-603, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 254.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/272-273.
[50] Beyhak f, c. 2, s. 450, Zehebî, s. 299, E bul -f i dâ, c. 3, s. 163.
[51] İbn İshak, İbn Hisam , Sîre, c. 2, s. 88, Taberî, Târih, c. 2, s. 239, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 450, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 99, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 299-300, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 163.
[52] İbn İshak, İbn Hisam,c.2, s. 88-89, Taberî, c. 2, s. 239, Beyhakî, c. 2, s. 450, İbn Esîr, c. 2, s. 99-100, E bu´l-Fidâ, c. 3, s. 162.
[53] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 48.
[54] Taberî, Tefsîr, c. 11, s. 35, 36, Zemahşerf, Keşşaf, c. 2, s. 216, Fahru´r-Râzî, TefsiY, c. 16, s. 199, Kurtubî, TefsiY, c. 8, s. 267, E bu´l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 391, Hâzin, Tefsîr, c. 2, s. 268, Bedrüddin Aynî, Umdetu´l-Kari, c. 14, s. 78, İbn Hacer, Fethu´l-bârf, c. 6, s. 3, Suyûtî, Dürru´l-mensur, c. 3, s. 280, Kastalânî, İrsâdü´s-sârf, c. 5, s. 37.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/273-274.
[55] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 625, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 443, Ebu´l-F erec İbn Cevzi, el -Vefa, c. 1, s. 227, İbn Kayvım, Zadü´l-mead, c. 2, s. 5 7, Zehebî, Târihu ´l-islâm, s. 298, Ebu´l-Fidâ, el -Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 159, Heysemî, Mecmau´z-Zevâid, c. 6, s. 46.
[56] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 609.
[57] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/274-275.
[58] Ahmed b.Hanbel, c. 3,s. 322-323, Hâkim , c. 2, s. 625, Beyhakî c. 2, s. 443, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 227-228, İbn Kayyım, c. 2, s. 57, Zehebî, s. 298, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 1 59, Heysemi, c. 6, s. 46.
[59] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 609.
[60] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 323, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 625, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 443, Ebu´l-F erec İ bn C evzi, el -Vefa, c. 1, s. 228, İbn Kayyım, Zâd ü´l-mead, c. 2, s. 5 7, Zehebi, Târihu ´l-islâm, s. 298, Ebu´l-F idâ, el -Bidâ ye ve´n-nihâye, c. 3, s. 159, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 46.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/275-276.
[61] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/276-277.
[62] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 304.
[63] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 47.
[64] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 304, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 47.
[65] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 304.
[66] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 47.
[67] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 304.
[68] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 47.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/277-278.
[69] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c.4, s. 9, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 450, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 299, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 163.
[70] İbn Sa´d, c. 1, s. 222, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 253, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 31 8.
[71] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 320, Buhârî, Sahih, c. 8, s. 18.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/278.
[72] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
[73] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
[74] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
[75] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 304, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 177-178.
[76] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 304.
[77] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/279
[78] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 304, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 177.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280.
[79] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 109, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1 , s. 253, Diyarbekri, Hamis, c. 1, s. 308.
[80] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 109, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 177.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280.
[81] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 618-619, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 1 81.
[82] Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 454, Zehebî, Târıhu´İslâm, s. 300.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280.
[83] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1.S.223, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 166.
[84] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2, s. 90, İbn Sa´d, c. 1, s. 223, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 462, Taberî, Târîh.c .2, s. 239, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 448, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 100, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 304, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 166, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 164, Heysem T, Mecmau´i-ievâid, c. 6, s. 44, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 179.
[85] İbn Sa´d, c. 1, s. 223, İbn Kayyım, c. 2, s. 57, Halebî, c. 2, s. 178.
[86] Ebu Nuaym, Delâil ü´n-nübüvve, c. 1, s. 309, H eysem f, M eon au´z-zevâi d, c. 6, s. 47.
[87] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 90, İbn Sa´d, c. 1, s. 223, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 239-240, Beyhakî, c. 2, s. 448, Ebu´l-FerecİbnCevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 226, İbn Esîr, c. 2, s. 100, İbn Seyyid, c. 1, s. 166, Zehebî, s. 304, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 1 64, Heysem f, c. 6, s. 45, Diyarbekrî, c. 1, s. 319, Halebî, c. 2, s. 177.
[88] Halebî, İnsânu´l-uyûn, c . 2, s. 1 77.
[89] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 309, Halebî, c. 2, s. 178.
[90] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 90-91, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 240, Beyhakî, c. 2, s. 449, İbn Esîr, c. 2, s. 1 00, İbn Kayyım , c. 2, s. 57, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 66, Zehebî, s. 304, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 164, Heysem f, c. 6, s. 45.
[91] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/280-281.
[92] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 91, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 223, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 462, Taberî, Târih, c. 2, s. 240, Beyhakî, Delâil ü´n-nübüvve, c. 2, s. 449, Ebu´l-Ferec İbn Cevzi, el -Vefa, c. 1, s. 226-227, İbn Esır, Kâm il, c. 2, s. 100, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 304, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 164, Heysemî, Mecmau´i-ievâid, c. 6, s. 45, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319.
[93] Beyhaki, Delâil, c. 2, s. 4 49, Zehebî, Târih, s. 304.
[94] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 90-91, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s. 240, Ebu´l-F erec, c. 1 , s. 227, Ebu´l- Fidâ, c. 3, s. 164, Heysemî, c. 6, s. 45, Diyarbekrî, c. 1, s. 319,Halebî, c. 2, s. 179.
[95] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s:. 91, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 462, Taberî, c. 2, s:. 241, Zehebî, s:. 304, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s:. 164, Heysemî, c. 6, s. 45, Halebî, c. 2, s:. 179.
[96] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1,s.223, İbn Kayyım, Zâd.c. 2, s. 58, Halebî, c. 2, s. 179.
[97] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 91, İbn Sa´d.c.1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241. Beyhakî, c. 2, s. 449, İbn Kayyım, c. 2,s.58, Zehebî, s:. 305, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s:. 164, Halebî, c. 2, s. 179.
[98] İbn Sa´d, c. 1, s. 223, İbn Kayyım, c.2 , s:. 58, Halebî, c. 2, s:. 179.
[99] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s:. 309-310.
[100] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 91, Taberî, Târih, c.2, s. 241 , E bu´l-F erec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 228, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 164, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 13, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319.
[101] Ebu´l-Ferec,c.1, s. 229, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 308, İbn Haldun, c. 2,ks. 2, s. 13, Halebî, İnsânu´l-uyun, c.2, s. 179.
[102] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 223.
[103] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 223.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/281-283.
[104] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 91 , İbn Sa´d.c.1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241, Ebu´l-Fenec, c. 1 , s. 228, İbn Kayyım, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 166. Zehebî, Târih, s. 308, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 13.
[105] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 91, Taberî, c. 2, s. 241, Ebu´l-Fenec, c. 1 , s. 228, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 166, Diyarbekri, Hamis. C. 1, s. 319.
[106] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 254.
[107] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 92, İbn Sa´d, c. 1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241, İbn Kayyım, c. 2, s. 58,Halebî, c. 2, s. 179.
[108] İbn İshak, İbn Hişa, Sîre, c. 2, s. 92-93, Taberî, Târih, c. 2, s. 241, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 184-185.
[109] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 93, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 223, Taberî, c. 2, s. 241, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el- Vefâ, c. 1 ,s.228, İbn Kayyım, Zâdü´l-mead, c. 2, s. 58, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 166, Zehebî, Târihu´l-islâm , s. 308, Ebu´l- Fidâ, c. 3, s. 165, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 13, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 319, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 179.
[110] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 223, İbn Kayyım, Zâdü´l-mead, c. 2, s. 58.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/283-284.
[111] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 97-11 0, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 240-251, İbn Hazm, Cevâmiu´s-are, s. 78-85, İbn Seyyid,Uyûnu´l-eser, c.1, s. 162-170, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 305-307, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 166-168.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/284-288.
[112] Nesâî. Sünen. c. 7. s. 144-145.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/288.
İslam Tarihi - 2
- Apaçık Bir Zafere Doğru
- Ayrılık Gününe Doğru
- Bedir Gazası
- Bedir´den Sonra
- Beni Kurayza Gazası
- Beni Kurayza´dan Sonra
- Beni Nadir Yahudileri
- Birinci Akabe Beyatı
- Cihad Emri
- Dokuzuncu Yıl Haccı
- Elçiler Gönderilmesi
- En Büyük Fethin Arefesinde
- Habeş Ülkesine Hicret
- Hayber Gazası
- Hayber´den Sonra
- Hendek Savaşı
- Heyetler Yılı
- Hudeybiye Seferi
- Huneyn Gazası ve Taif Kuşatması
- Hüzün Yılı
- Hz. Hamza ve Hz. Ömer
- Hz. Muhammed (s.a.v.) Medine´de
- Hz. Muhammed´in (a.s.) Eşlerinden İnzivaya Çekilişi
- Hz. Muhammed´in (s.a.v.) Ahlakı
- Hz. Peygamberin (a.s.) Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği
- İkinci Akabe Beyatı
- İslam´a Koşanlar
- İslamiyet Arabistan´da Yayılıyor
- İsra ve Miraç Mucizeleri
- Kitap ve Sünnet