İlk Mektup

İlk Mektup

Sultan Ahmed Üveysî'nin ve Karakoyunlu Kara Yusuf Bey'in Sultan Yıldırım Bayezide sığınmalarını takiben; Ti­mur'un elçileri Sultan Yıldırım Bayezid'e bir mektupla gelip, kendisine takdim ettiler. Sözkonusu mektup, kısaca şöyley­di:

«Ey Anadolu'nun hükümdarı olan Yıldırım Bayezid! Biz, Allah'ın bütün şehirlerinde yeni bir sultanız. Bütün beylere ve hükümdarlara galip gelmişiz. Bütün halk bizim kılıçları­mızın korkusundan ve askerimizin heybetinden kaçtılar. Bunlar bir fesad tohumudur. Bütün şehirlerin ve ahalinin baş belasıdırlar. Bunların tasladığı büyüklük Firavun ve Hâ-man'a benzer. Eğer sen, işinin sonu kötü olmasını istemez­sen, onları kabul etme, Onlar nereye girseler uğursuzluk getirirler. Bu makule kimselerin, Anadolu'nun kanadı altın­da bulunması yakışmaz. Sakın onlara sahip çıkma. Onları tut ve hapset yahud da kov.! Memleketinden çıkar! Bizim emirlerimize karşı gelmekten sakınınız. Bize karşı gelenlerin hallerini duymuşsunuzdur. Onlara nasıl davrandığımızı öğ-renmişsinizdir. Artık birbirimizle dövüşmek ve savaşmak şöyle dursun, dedikoduyu bile uzatmayınız. Allah'ın doğru yola ilettiğine selam olsun. Hergün olduğu gibi, bugün de iş Allah'ın elindedir.»

İçinde ince bir hakaret görülen mektup, Yıldırım Bayezid gibi şahsiyetli, gazabı yüksek zatın gözünden kaçmazdı. Ni­tekim kaçmadı da... Başta sadrazam olmak üzere birçok vezir ve kumandanın itidal tavsiyesine rağmen, çok şiddetli bir cevapla mukabelede bulundu. Mealen bu cevabı da buraya alıyoruz.

«Ey Timur adıyla anılan kuduz köpek! Mektubunu oku­dum, yazdığın saçmalarla beni korkutmak İstiyorsun. Yoksa beni Acem hükümdarları gibi mi sanıyorsun? Senin yaptığın işler, verdiğin sözü bozmak, ahdini çiğnemek, kan dökmek ve ırza geçmektir.

Biz ise doğuda ve batıda gelen sultanların en efdali, uzak ve yakın bütün hakanların en şereflisiyiz. Sen bizim askeri­mizi ve onun nizamını bilirsin. Dövüş, bizim milî adetimizdir. Savaş, bizim san'atimizdir. Allah uğrunda gaza edenlerin mesleği, bizim mesleğimizdir. Biz ancak Allah'ın adın* yü­celtmek İçin çarpışırız. Erkeklerimiz yaptıkları bu Cihadla, nefislerini ve mallarını, cenneti almak için satmışlardır. Ha­sılı bizim bütün işlerimiz, din düşmanlarıyla dövüşmektir. Sen bizim memleketimize gelmezsen, karıların üç talak üe boş olsun. Eğer sen gelip, ben de kaçar ve seninle dövüş­mezsem, benim kadınlarım da üç talakla boş olsun.

Müslümanlara selam olsun. Allah'ın laneti de, kıyamte kadar sana ve sana bağlı olanlar üzerine olsun.»

Bu sert mektubun yazılmasman malumat sahibi olanlar Timur'a gönderilmemesi için ricada bulunduiarsa da, padişa­ha kabul ettiremediler. Onlar Timur'un mektubundaki mey­dan okumayı ya anlamarrftşlardı -ki bu biraz zordur- ya da Timur ordusunun vahşetinden ürküyorlardı. Galiba doğru olan da bu ikinci şıktı. Yani misaller bunu doğrulamaktaydı.

Hiç şüphe yoktu ki Yıldırım Bayezid Han, çok cesur, kah­raman ve savaş meydanlarında bizzat dövüşen, baş alıp şan veren yiğit bir padişah idi. Osmanlı askeri bile aynı kahra­manlıkta, aynı fedakarlıkta tanınıyordu.
Top