Suheyb er-Rûmi (r.a.)
Suheyb er-Rûmi (r.a.)
«Alış-veriş kârlı oldu, Ebû Yahya, Alış-veriş kârlı oldu...»[1]
Suheyb er-Rûmî...
Biz müslümanlardan bazıları Suheyb er-Rûmî´yi tanımaz, onun bazı yönlerini ve hayatının bir bölümünü iyi bilmez!
Fakat çoğumuzun bilmediği, Suheyb´in Rûmî (Bizanslı) olmadığıdır. Onun; babası Benî Numeyr, anası Benî Temîm kabilesine mensup halis bir arap olduğudur.
Suheyb´in Rûm´a (Bizans´a) nisbetine dair tarihin devamlı hafızasında tutup sayfalarının söyleyip durduğu bir hikâye vardır.
Bisetten [2] yirmi yıl kadar önce, İran hükümdarı Kisra tarafından tayin edilen Sinan İbn-i Malik en-Numeyrî Ubulle´yi [3] idare ediyordu.
Onun, Suheyb isimli 5 yaşlarında çok sevdiği bir çocuğu vardı.
Suheyb, parlak yüzlü, kızıl saçlı, gözlerinden zekâ fışkıran, hareketli ve üstün kabiliyetli bir çocuktu.
Ayrıca o, neş´eli ve iyi kalbli idi. Babasına neş´e verir, saltanatının sıkıntı ve kederlerini alır götürürdü.
Suheyb´in anası; küçük oğlu, baz. akraba ve hizmetçi I eriyle birlikte dinlenmek için Irak´ta bulunan Senîyy köyüne gitmişti. Rum ıbızans) ordusundaki bazı küçük birlikler köye baskın yapıp bekçileri öldürmüşler, malları yağmalamışlar ve köylüleri esir almışlardı.
Esir aldıkları kimseler arasında Suheyb de vardı.
Suheyb, Rum ülkesindeki köle pazarlarında satışa çıkarılmış ve elden ele dolaşmaya başlamıştı. Bir efendinin hizmetinden diğerine geçiyordu. Onun bu hali, Rum ülkesinin saraylarını dolduran binlerce köleden farklı değildi.
Bu durum Suheyb´e, Rum toplumunun derinliklerine inmek ve iç durumuna vakıf olmak imkânını vermişti. O, Rum saraylarında yuvalanan pislik ve ahlâksızlıkları gözleriyle görmüş, orada işlenen zulüm ve günahları kulaklarıyla duymuş ve bu toplumdan tiksinmişti.
Kendi kendine şöyle diyordu :
«? Böyle bir topluluğu ancak tufan temizler».
Suheyb Rum ülkesinde büyüyüp ve ora halkının arasında, yetişmesine, arapçayı unutmak üzere olmasına rağmen, halinden çöl çocuğu bir arab olduğu kaybolmamıştı.
Kölelikten kurtulup soydaşlarına kavuştuğu güne kadar hiç ümitsizliğe kapılmamıştı.
Bir hıristiyan kâhini efendisine :
«? Arap yarımadasındaki Mekke´den Meryem oğlu İsa´nın Peygamberliğini tasdik edecek ve insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak bir peygamberin çıkacağı zaman yaklaşmıştır» dediğini duyunca Suheyb´in arap ülkesine dönme arzusu çok artmıştı.
Suheyb bir fırsatını bulup kölelikten kaçmış ve şehirlerin anası, araplann sığınağı ve beklenen peygamberin gönderildiği yer olan Mekke´ye yönelmişti.
Mekke´ye gelip yerleştiğinde, arapçayı iyi konuşamadığından ve saçlarının kızıl renkte olmasından dolayı halk ona Rûmî (Bizanslı) Suheyb ismini vermişti.
Suheyb, Mekke´nin ileri gelenlerinden Abdullah İbni Cüdan ile anlaşıp beraber ticaret yapmaya başladılar. Yaptıkları bu ticaret sebebiyle, bol para kazandılar.
Ancak Suheyb´in ticaret yapıp bol para kazanması ona hıristiyan kâhinin sözünü unutturmadı.
Ne zaman hatırına gelse, hemen kendi kendine soruyordu :
«? Bu ne zaman olacak?»
Çok geçmedi ona cevap geldi :
Bir gün Suheyb, bir yolculuktan Mekke´ye dönmüştü. Ona :
Abdullah oğlu Muhammed´in peygamber olarak gönderilip, onun insanları tek olan Allah´a imana davet etmeye, adaletli olmaya, iyilik yapmaya teşvik etmeye, insanları kötülüklerden alakoymaya başladığı anlatıldı, O da ;
«? Bu, Emîn lâkabı verilen kimse değil mi?» dedi.
«? Evet» dediler.
«? Kaldığı yer neresi?»
«? Safa´da Erkam´ın oğlu Erkam´ın evi... Yalnız Kureyş´lilerden birinin seni görmemesine dikkat et. Eğer görürlerse, sana yapacaklarını yaparlar... Sen kimsesiz birisisin. Seni koruyacak ne hısımın, sana yardım edecek ne de akraban var».
Suheyb dikkatlice, Erkam´ın evine gitti. Oraya vardığında kapıda Ammar İbn Yasir´i gördü. Önceden onu tanıyordu. Bir an tereddüt etti. Sonra ona yaklaşıp :
«? Ne istiyorsun Ammar?» dedi. Ammar da :
«?Ya sen ne İstiyorsun?» diye cevap verdi. Suheyb :
«? Bu zatın yanına girip söylediklerini bizzat kendisinden duymak istiyorum» dedi.
«? Ben de bunu istiyorum». - Öyleyse Allah´ın bereketi üzere birlikte girelim».
Suheyb İbn Sinan er-Rumî ile Ammar İbn Yasir Rasûlüllah´ın (s.a.v.) huzuruna girip söylediklerini dinlediler. Göğüslerinde imanın nuru parladı ve ona ellerini uzatmak için yarışa girdiler. «Allah´dan başka Tanrı yoktur, Muhammed onun kulu ve elçisidir» diye şehâdet getirdiler. Günün tamamını içerde, onun hidâyet pınarından İçerek ve onunla sohbet ederek geçirdiler. Gece olup ortalık sakinleşince, karanlıkta her-biri; kalbine bütün dünyayı aydınlatmaya yetecek kadar ışığı koyarak onun yanından ayrıldı.
Bilâl, Ammar, Sumeyye, Habbâb ve birçok mü´minle birlikte Suheyb de Kureyş´in eziyetlerinden payına düşeni almıştı. Dağa inse, onu param parça edecek olan Kureyş´în işkencelerine göğüs germişti. Bütün bunları sakin ve sabırlı bir gönülle kabul etmişti, çünkü o Cennet´in yolunun sıkıntılarla kuşatılmış olduğunu biliyordu.
Rasûlüllah (s.a.v.) ashabına Medine´ye hicret izni verdiğinde Suheyb, Rasûlüllah (s.a.v.) ve Ebû Bekir´le birlikte gitmeye karar verdi ama Kureyş onun hicret kararını anlayıp onu amacından alakoymuştu. Ellerinden kurtulmamasi ve ticaretten kazandığı altın ve gümüşleri yanında götürmemesi için ona gözcüler dikmişti.
Suheyb, Rasûlüliah´ia (s.a.v.) arkadaşının hicretinden sonra onlara kavuşmak için fırsat bekliyordu. Fakat istediği olmamıştı. Çünkü gözcülerin gözleri hiç kapanmıyor, devamlı uyanık duruyordu. Onun için hîle yapmaktan başka çare bulamamıştı.
Soğuk bir gecede Suheyb, sanki ihtiyacını gideriyormuş gibi birkaç defa helaya çıktı. Heladan çıkıyor arkasından tekrar gidiyordu.
Gözcüler birbirlerine :
«? İçiniz rahat olsun. Lât ve Uzza onu karnindakilerle uğraştırıyor» dediler. Daha sonra yataklarına çekilip gözlerini uykuya teslim ettiler.
Suheyb böylece aralarından sıyrılıp Medine´nin yolunu tuttu. Suheyb yola çıktıktan biraz sonra, gözcüler işin farkına varıp urpertiyle uykularından fırladılar. Yarış atlarına binip dolu dizgin yola koyuldular ve ona yetiştiler.
Suheyb onların yaklaştığını anlayınca, yüksek bir yerde durdu. Sadağından okları çıkarıp yayına koydu ve şöyle dedi :
«? Kureyşliler! Vallahi siz benim çok iyi ok attığımı ve isabet
ettirdiğimi bilirsiniz.
Ben yanımdaki okların herbiriyle birinizi öldürmedikçe bana ulaşamazsınız.
Daha sonra da sizinle elimde kalan tek şeyim kılıcımla dövüşürüm».
Birisi ona şöyle dedi :
«?Vallahi, seni hem canınla hem de malınla bizden üstün bir halde bırakamayız...
Sen Mekke´ye zayıf ve yoksul olarak geldin, zenginleştin ve şimdiki haline ulaştın». O da şöyle cevap verdi :
«Malımı size bırakırsam, beni serbest bırakmaya ne dersiniz?» Onlar :
«?Tamam» dediler.
Böyiece onlara Mekke´deki evinde parasını koyduğu yeri tarif etti. Onlar Mekke´ye gidip oradan parayı aldılar ve sonra onu serbest bıraktılar.
Suheyb dînini kurtararak Medine´ye doğru hızla yürümeye başladı. Öyleki toplamak için ömür çiçeğini tükettiği malına hiç üzülmeden. Her yorgunluk ve bitkinlik hissedişinde, Rasûlüllah´a (s.a.v.) olan özlemi artıyor, ona tekrar canlılık geliyor ve yürümeye devam ediyordu.
Küba´ya [4] vardığında, Rasûlüllah (s.a.v.) onun geldiğini gördü ve sevinçle onu karşılayıp şöyle dedi :
«? Atış-veriş kârlı oldu, Ebû Yahya, alış-veriş kârlı oldu». Bu sözü üç defa tekrarladı.
Suheyb´In yüzünde bir sevinç görüldü ve şöyle dedi
«? Vallahi, benden önce sana hiç kimse gelmedi ya Rasûlallah! Bunu sana ancak Cebrail haber vermiştir».
Gerçekten aiış-veriş kârlı olmuştu... Bunu gökten gelen vahiy de doğrulamıştı.
Buna Cebrâü de şâhid olmuştu... Suheyb hakkında şu âyet nazil olmuştu :
«İnsanlardan bir kısmı da vardır ki, Allah´ın rızasını isteyerek nefsini Allah´a ibadet yolunda sarfeder. Allah ise kullarına çok merhamet edicidir». (Bakara Sûresi, âyet : 207)
Ne mutlu Suheyb İbn-i Sinan er-Rûmî´ye... Onun sonu ne güzel olmuştur.[5]..
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Allah´ın Rasûlü Hz. Muhammed (S.A.V.)
[2] Bi?set : Peygamberliğin başlangıç zamanı
[3] Ubulle : Sonradan Basra´ya katılmış ©ski bir şehi
[4] Küba: Medine´nin iki mil uzağında bir köy
[5] Suheyb er-Rumi hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız
1- El-İsabe, biyografi no: 4104
2-Tabakatu İbn Sa´d, İM/226
3- Usdu´l-ğabe, (il/30
4- El-İStîab (el-İsabonin hamişinde), 11/174
5- Sıfetu´s-safve, 1/169
6- El-Bidaye ve´n-nihaye, VH/318-319
7- Hayaîu´s-sahabe, (Dördüncü ciltteki fihristlere bakınız)
8- EI-A´lâm
Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/155-160.
Suheyb er-Rûmî...
Biz müslümanlardan bazıları Suheyb er-Rûmî´yi tanımaz, onun bazı yönlerini ve hayatının bir bölümünü iyi bilmez!
Fakat çoğumuzun bilmediği, Suheyb´in Rûmî (Bizanslı) olmadığıdır. Onun; babası Benî Numeyr, anası Benî Temîm kabilesine mensup halis bir arap olduğudur.
Suheyb´in Rûm´a (Bizans´a) nisbetine dair tarihin devamlı hafızasında tutup sayfalarının söyleyip durduğu bir hikâye vardır.
Bisetten [2] yirmi yıl kadar önce, İran hükümdarı Kisra tarafından tayin edilen Sinan İbn-i Malik en-Numeyrî Ubulle´yi [3] idare ediyordu.
Onun, Suheyb isimli 5 yaşlarında çok sevdiği bir çocuğu vardı.
Suheyb, parlak yüzlü, kızıl saçlı, gözlerinden zekâ fışkıran, hareketli ve üstün kabiliyetli bir çocuktu.
Ayrıca o, neş´eli ve iyi kalbli idi. Babasına neş´e verir, saltanatının sıkıntı ve kederlerini alır götürürdü.
Suheyb´in anası; küçük oğlu, baz. akraba ve hizmetçi I eriyle birlikte dinlenmek için Irak´ta bulunan Senîyy köyüne gitmişti. Rum ıbızans) ordusundaki bazı küçük birlikler köye baskın yapıp bekçileri öldürmüşler, malları yağmalamışlar ve köylüleri esir almışlardı.
Esir aldıkları kimseler arasında Suheyb de vardı.
Suheyb, Rum ülkesindeki köle pazarlarında satışa çıkarılmış ve elden ele dolaşmaya başlamıştı. Bir efendinin hizmetinden diğerine geçiyordu. Onun bu hali, Rum ülkesinin saraylarını dolduran binlerce köleden farklı değildi.
Bu durum Suheyb´e, Rum toplumunun derinliklerine inmek ve iç durumuna vakıf olmak imkânını vermişti. O, Rum saraylarında yuvalanan pislik ve ahlâksızlıkları gözleriyle görmüş, orada işlenen zulüm ve günahları kulaklarıyla duymuş ve bu toplumdan tiksinmişti.
Kendi kendine şöyle diyordu :
«? Böyle bir topluluğu ancak tufan temizler».
Suheyb Rum ülkesinde büyüyüp ve ora halkının arasında, yetişmesine, arapçayı unutmak üzere olmasına rağmen, halinden çöl çocuğu bir arab olduğu kaybolmamıştı.
Kölelikten kurtulup soydaşlarına kavuştuğu güne kadar hiç ümitsizliğe kapılmamıştı.
Bir hıristiyan kâhini efendisine :
«? Arap yarımadasındaki Mekke´den Meryem oğlu İsa´nın Peygamberliğini tasdik edecek ve insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak bir peygamberin çıkacağı zaman yaklaşmıştır» dediğini duyunca Suheyb´in arap ülkesine dönme arzusu çok artmıştı.
Suheyb bir fırsatını bulup kölelikten kaçmış ve şehirlerin anası, araplann sığınağı ve beklenen peygamberin gönderildiği yer olan Mekke´ye yönelmişti.
Mekke´ye gelip yerleştiğinde, arapçayı iyi konuşamadığından ve saçlarının kızıl renkte olmasından dolayı halk ona Rûmî (Bizanslı) Suheyb ismini vermişti.
Suheyb, Mekke´nin ileri gelenlerinden Abdullah İbni Cüdan ile anlaşıp beraber ticaret yapmaya başladılar. Yaptıkları bu ticaret sebebiyle, bol para kazandılar.
Ancak Suheyb´in ticaret yapıp bol para kazanması ona hıristiyan kâhinin sözünü unutturmadı.
Ne zaman hatırına gelse, hemen kendi kendine soruyordu :
«? Bu ne zaman olacak?»
Çok geçmedi ona cevap geldi :
Bir gün Suheyb, bir yolculuktan Mekke´ye dönmüştü. Ona :
Abdullah oğlu Muhammed´in peygamber olarak gönderilip, onun insanları tek olan Allah´a imana davet etmeye, adaletli olmaya, iyilik yapmaya teşvik etmeye, insanları kötülüklerden alakoymaya başladığı anlatıldı, O da ;
«? Bu, Emîn lâkabı verilen kimse değil mi?» dedi.
«? Evet» dediler.
«? Kaldığı yer neresi?»
«? Safa´da Erkam´ın oğlu Erkam´ın evi... Yalnız Kureyş´lilerden birinin seni görmemesine dikkat et. Eğer görürlerse, sana yapacaklarını yaparlar... Sen kimsesiz birisisin. Seni koruyacak ne hısımın, sana yardım edecek ne de akraban var».
Suheyb dikkatlice, Erkam´ın evine gitti. Oraya vardığında kapıda Ammar İbn Yasir´i gördü. Önceden onu tanıyordu. Bir an tereddüt etti. Sonra ona yaklaşıp :
«? Ne istiyorsun Ammar?» dedi. Ammar da :
«?Ya sen ne İstiyorsun?» diye cevap verdi. Suheyb :
«? Bu zatın yanına girip söylediklerini bizzat kendisinden duymak istiyorum» dedi.
«? Ben de bunu istiyorum». - Öyleyse Allah´ın bereketi üzere birlikte girelim».
Suheyb İbn Sinan er-Rumî ile Ammar İbn Yasir Rasûlüllah´ın (s.a.v.) huzuruna girip söylediklerini dinlediler. Göğüslerinde imanın nuru parladı ve ona ellerini uzatmak için yarışa girdiler. «Allah´dan başka Tanrı yoktur, Muhammed onun kulu ve elçisidir» diye şehâdet getirdiler. Günün tamamını içerde, onun hidâyet pınarından İçerek ve onunla sohbet ederek geçirdiler. Gece olup ortalık sakinleşince, karanlıkta her-biri; kalbine bütün dünyayı aydınlatmaya yetecek kadar ışığı koyarak onun yanından ayrıldı.
Bilâl, Ammar, Sumeyye, Habbâb ve birçok mü´minle birlikte Suheyb de Kureyş´in eziyetlerinden payına düşeni almıştı. Dağa inse, onu param parça edecek olan Kureyş´în işkencelerine göğüs germişti. Bütün bunları sakin ve sabırlı bir gönülle kabul etmişti, çünkü o Cennet´in yolunun sıkıntılarla kuşatılmış olduğunu biliyordu.
Rasûlüllah (s.a.v.) ashabına Medine´ye hicret izni verdiğinde Suheyb, Rasûlüllah (s.a.v.) ve Ebû Bekir´le birlikte gitmeye karar verdi ama Kureyş onun hicret kararını anlayıp onu amacından alakoymuştu. Ellerinden kurtulmamasi ve ticaretten kazandığı altın ve gümüşleri yanında götürmemesi için ona gözcüler dikmişti.
Suheyb, Rasûlüliah´ia (s.a.v.) arkadaşının hicretinden sonra onlara kavuşmak için fırsat bekliyordu. Fakat istediği olmamıştı. Çünkü gözcülerin gözleri hiç kapanmıyor, devamlı uyanık duruyordu. Onun için hîle yapmaktan başka çare bulamamıştı.
Soğuk bir gecede Suheyb, sanki ihtiyacını gideriyormuş gibi birkaç defa helaya çıktı. Heladan çıkıyor arkasından tekrar gidiyordu.
Gözcüler birbirlerine :
«? İçiniz rahat olsun. Lât ve Uzza onu karnindakilerle uğraştırıyor» dediler. Daha sonra yataklarına çekilip gözlerini uykuya teslim ettiler.
Suheyb böylece aralarından sıyrılıp Medine´nin yolunu tuttu. Suheyb yola çıktıktan biraz sonra, gözcüler işin farkına varıp urpertiyle uykularından fırladılar. Yarış atlarına binip dolu dizgin yola koyuldular ve ona yetiştiler.
Suheyb onların yaklaştığını anlayınca, yüksek bir yerde durdu. Sadağından okları çıkarıp yayına koydu ve şöyle dedi :
«? Kureyşliler! Vallahi siz benim çok iyi ok attığımı ve isabet
ettirdiğimi bilirsiniz.
Ben yanımdaki okların herbiriyle birinizi öldürmedikçe bana ulaşamazsınız.
Daha sonra da sizinle elimde kalan tek şeyim kılıcımla dövüşürüm».
Birisi ona şöyle dedi :
«?Vallahi, seni hem canınla hem de malınla bizden üstün bir halde bırakamayız...
Sen Mekke´ye zayıf ve yoksul olarak geldin, zenginleştin ve şimdiki haline ulaştın». O da şöyle cevap verdi :
«Malımı size bırakırsam, beni serbest bırakmaya ne dersiniz?» Onlar :
«?Tamam» dediler.
Böyiece onlara Mekke´deki evinde parasını koyduğu yeri tarif etti. Onlar Mekke´ye gidip oradan parayı aldılar ve sonra onu serbest bıraktılar.
Suheyb dînini kurtararak Medine´ye doğru hızla yürümeye başladı. Öyleki toplamak için ömür çiçeğini tükettiği malına hiç üzülmeden. Her yorgunluk ve bitkinlik hissedişinde, Rasûlüllah´a (s.a.v.) olan özlemi artıyor, ona tekrar canlılık geliyor ve yürümeye devam ediyordu.
Küba´ya [4] vardığında, Rasûlüllah (s.a.v.) onun geldiğini gördü ve sevinçle onu karşılayıp şöyle dedi :
«? Atış-veriş kârlı oldu, Ebû Yahya, alış-veriş kârlı oldu». Bu sözü üç defa tekrarladı.
Suheyb´In yüzünde bir sevinç görüldü ve şöyle dedi
«? Vallahi, benden önce sana hiç kimse gelmedi ya Rasûlallah! Bunu sana ancak Cebrail haber vermiştir».
Gerçekten aiış-veriş kârlı olmuştu... Bunu gökten gelen vahiy de doğrulamıştı.
Buna Cebrâü de şâhid olmuştu... Suheyb hakkında şu âyet nazil olmuştu :
«İnsanlardan bir kısmı da vardır ki, Allah´ın rızasını isteyerek nefsini Allah´a ibadet yolunda sarfeder. Allah ise kullarına çok merhamet edicidir». (Bakara Sûresi, âyet : 207)
Ne mutlu Suheyb İbn-i Sinan er-Rûmî´ye... Onun sonu ne güzel olmuştur.[5]..
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Allah´ın Rasûlü Hz. Muhammed (S.A.V.)
[2] Bi?set : Peygamberliğin başlangıç zamanı
[3] Ubulle : Sonradan Basra´ya katılmış ©ski bir şehi
[4] Küba: Medine´nin iki mil uzağında bir köy
[5] Suheyb er-Rumi hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız
1- El-İsabe, biyografi no: 4104
2-Tabakatu İbn Sa´d, İM/226
3- Usdu´l-ğabe, (il/30
4- El-İStîab (el-İsabonin hamişinde), 11/174
5- Sıfetu´s-safve, 1/169
6- El-Bidaye ve´n-nihaye, VH/318-319
7- Hayaîu´s-sahabe, (Dördüncü ciltteki fihristlere bakınız)
8- EI-A´lâm
Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/155-160.
SAHABE-İ KİRAM
- Abbas Bin Ubade (r.a.)
- Abdullah Bin Amr (r.a.)
- Abdullah Bin Huzafe (r.a.)
- Abdullah Bin Atik (r.a.)
- Abdullah Bin Selam (r.a.)
- Abdullah Bin Ümm-i Mektum (r.a.)
- Hz. Ömer (r.a.)
- Adi Bin Hatim Tai (r.a.)
- Ubade Bin Samit (r.a.)
- Hz. Ali Bin Ebi Talib (r.a.)
- Suheyb-i Rumi (r.a.)
- Âsım Bin Sabit (r.a.)
- Abdullah Bin Süheyl (r.a.)
- Es´ad Bin Zürare (r.a.)
- Dıhye-i Kelbi (r.a.)
- Ca´fer-i Tayyar (r.a.)
- Zübeyr Bin Avvam (r.a.)
- Abdurrahman Bin Avf (r.a.)
- Ebu Ubeyde Bin Cerrah (r.a.)
- Ebu Sa´id-i Hudri (r.a.)
- Cüveyriyye Binti Haris (r.a.)
- Hubeyd Bin Adiy (r.a.)
- Ebu Hüreyre (r.a.)
- Hz. Hüseyin´in Doğuşu
- Kerbela Faciası-1
- Kerbela Faciası-2
- Kerbela Faciası-3
- Kerbela Faciası-4
- Hz. Hüseyin´in Şehadetinin Ardından
- Hz.Hüseyin´in İntikamını Almak İsteyen Kişi