Utbe İbn Gazevan (r.a.)
Utbe İbn Gazevan (r.a.)
«Utbe İbn Gazevan´ın İslâm´da ayrı bir yeri vardır»,[1]
Emîrulmü´minin Ömer İbnu´l-Hattâb yatsı namazından sonra evine çekilmişti. Geceleyin dolaşmak için biraz istirahat etmek istiyordu.
Fakat, Halîfe´nin gözlerinden uyku kaçmıştı. Çünkü posta ona şu haberi getirmişti : Ordusu, ne zaman, rnüslümanlar önünde bozguna uğrayan İran askerlerinin işini bitirmek üzere olsa, onlara ordan burdan takviye geliyordu. Ömer kuvvet hazırlamakta ve harbe başlamakta gecikmemeliydi.
Ona şöyle de denilmişti : Ubulle şehri bozguna uğrayan İran askerlerine malzeme ve asker yardımı yapan en önemli kaynaklardan sayılmaktaydı.
Ömer, Ubulle´yi fethetmek ve İranlıların takviyelerini kesmek için bir ordu göndermeye karar verdi. Fakat bu defa da yanındaki adamlarının azlığı meselesiyle karşılaştı.
Çünkü müslümanlarm genci ve yaşlısı Allah yolunda savaşmak üzere gitmişlerdi. Medine´de yanında pek az kimse kalmıştı.
Yine o bilinen metoduna başvurdu...
Güçlü komutan ama, az asker...
Adamlarını tek tek gözden geçirdikten sonra :
«? Buldum onu... Evet buldum onu...» demekte gecikmedi.
Daha sonra şunları söyleyerek yatağına girdi :
?? o Bedir, Uhud, Hendek ve diğer savaşların tanıdığı bir mü-câhiddir. Yemâme ve oradaki mevkiler ona şahid olmuştur. Hiçbir kılıç ona isabet etmemiş ve hiçbir ok ona saplanmamıştır. O iki defa hicret etmiş ve yeryüzünde yedinci müslümandır».
Sabah olunca :
«? Bana Utbe İbn Gazevan´i çağırınız» dedi.
Üçyüz on küsur kişinin başkanı olarak ona sancağı teslim etti.
Adamları çoğaldığı takdirde arkasından takviye göndereceğine de söz verdi.
Küçük ordu harekete karar verince Ömer´ul-Faruk komutanı Ut-be´ye şunları tavsiye etti :
«? Utbe! Ben seni Ubulle diyarına gönderiyorum. Orası düşmanların kalesidir. Allah´tan onlara karşı sana yardımcı olmasını dilerim.
Oraya indiğin zaman, halkı Allah yoluna davet et. Davetine icabet edeninkini kabul et. Kabul etmeyenlerden cizye al. Cizye vermeyi de kabul etmezlerse, onlarla harbet.
Utbe! Üzerine aldığın vazifede Allah´tan kork. Nefsinin seni, ahi-retini mahveden kibre davet etmesinden sakın. Bi! ki, sen Rasûlüilah´Ia (s.a.v.) arkadaşlık ettin. Allah o arkadaşlık sayesinde sana zilletten sonra izzet verdi. Zayıflıktan sonra seni kuvvetlendirdi ve nihayet sen, hükmeden bir emir, itaat edilen bir komutan oldun. Söylediğin söz dinleniyor, emrine itaat ediliyor. Bunca nimet seni azdırıp aldatmasın ve Cehennem´e düşürmesin. Ailah seni ve beni ondan korusun».
Utbe İbn Gazevan beraberinde kendi karısı ve askerlerin karısı veya kardeşi olan beş kadın olduğu halde adamlarıyla yola çıktı. Ubulle şehrine yakın sazlık bir yerde konakladılar. Yanlarında yiyecek hiçbir şey yoktu...
Açlıkları artınca Utbe birkaç kişiye :
«? Buralardan bizim için yiyecek birşeyler bulun» dedi.
Onlar açlıklarını giderecek birşeyler aramaya başladılar.
Bu yiyeceklerle ilgili bir hikâyeleri vardır. Onlardan birisi anlatmaktadır :
«? Yiyecek birşeyler aradığımız sırada bir çalılığa girdik. Ansızın iki küfeyle karşılaştık. Birinde hurma, diğerinde de sarı kabuklarla kaplı küçük beyaz taneler vardı. Onları konakladığımız yere götürdük. Askerlerden birisi içinde tanelerin bulunduğu küfeye baktı ve
şöyle dedi :
«? Bu, düşmanın sizin için hazırladığı bir zehirdir. Ona yaklaşmayın».
Biz de hurmanın başına biriktik ve ondan yemeye başladık...
Biz bu haldeyken, bağını koparmış bir at çtkageldi. Tanelerin bulunduğu küfeye yanaşıp ondan yemeye başladı. Etinden istifâde etmek için, ölmeden önce onu kesmeye niyet etmiştik. Sahibi kalkıp .
«? Bırakın onu, bu gece bekleyeceğim, eğer öleceğini hissedersem onu keserim» dedi.
Sabah olunca atı sapasağlam bulduk. Kizkardeşim :
«? Ağabey! Ben babamdan duymuştum. Zehir ateşe ko da ve pişirildiğinde zarar vermezmiş».
Kızkardeşim bir miktar tane alıp tencereye koydu ve ateşte pişirdi.
Biraz sonra şöyle dedi :
«? Gelin, bakın, rengi nasıl kızardı». Arkasından kabukları ayrılıp beyaz taneleri ortaya çıkmaya başladı. Onları yemek için büyük bir tabağa döktük. Utbe bize :
«Onları besmele çekerek yeyiniz» dedi.
Taneleri yediğimizde son derece lezzetli olduklarını gördük.
Daha sonra öğrendik ki, bu tanelerin adı pirinçmiş».
Utbe İbn Gazevan´ın küçük ordusuyla gittiği Ubulle, Dicie kenarında kurulmuş girilmesi imkânsız bir şehirdi.
İranlılar orayı silâh deposu haline getirmişlerdi. Kalelerin burçlarına, düşmanlarını gözetleme yerleri yapmışlardı.
Adamlarının az ve silâhlarının zayıf olmasına rağmen bu durum, Utbe´nin onlarla savaşmasına engel olmadı.
Çünkü yanında kendilerine az bir kadın topluluğunun da beraberlik ettiği altiyüz savaşçıdan başka adam yoktu. Yine onun yanında kılıç ve mızraklardan başka silâh yoktu.
Öyleyse kafasını kullanması gerekiyordu.
Utbe mızrakların saplarına astığı sancakları kadınlara verdi,.. Onların ordunun gerisinde yürümelerini emretti ve şöyle dedi :
Biz şehre yaklaştığımız sırada, siz geride bir toz bulutu kal-
dırın
Ubülle´ye yaklaştıklarında, İran askerleri dışarı çıktılar ve onla-nn kendilerine doğru geldiklerini anladılar. Arkalarında dalgalanan sancaklara baktılar ve havaya bir toz bulutunun yükselmekte olduğunu gördüler.
Birbirlerine :
«? Bunlar, ordunun öncü birlikleridir. Gerilerinde toz kaldıran büyük bir ordu var. Halbuki bizim sayımız az».
Bunun üzerine onları korku ve telâş aldı. Yükte hafif, pahada ağır eşyalarını toplamaya, Dicle´de demir atmış gemilere binmek için koşuşmaya ve kaçmaya başladılar.
Utbe, hiçbir adamını kaybetmeden Ubülle´ye girmiş oldu. Daha sonra o civardaki şehir ve köyleri fethetti.
Sayılamayacak kadar da ganimet elde etti. Adamlarından biri Medine´ye döndüğünde ona sordular : «? Ubulle´de müslümanlar nasıl?»
«? Neyi soruyorsunuz? Vallahi, ben onları altın ve gü tarlarken bıraktım geldim...» diye cevap verdi.
Bunun üzerine halk Ubuile´ye akın etmeye başladı.
Utbe İbn Gazevan askerlerinin fethedilen şehirlerde kalmalarının onları rahat yaşamaya alıştıracağını bu şehirlerdeki halkın ahlâkının onlara da geçeceğini ve onların savaşa devam etme azimlerini kıracağını düşünerek Basra şehrini kurmasına izin vermesi îcin Ömer
İbnu´l-Hattâb´a mektup yazdı. Şehri kurmak için seçtiği yeri ona anlattı. Ömer de bu konuda ona izin verdi.
Utbe yeni şehrin plânını çizdi... İlkin büyük bir cami yaptı. Tuhaf değildi...
Çünkü kendisi ve arkadaşları cami için Allah yolunda savaşmaya
çıkmışlardı...
Kendisi ve arkadaşları cami sayesinde Allah´ın düşmanlarına üstün gelmişlerdi...
Daha sonra askerler toprak sahibi olma ve ev yapma yarışına girdiler...
Fakat Utbe, kendisi için bir ev yapmadı. O ancak örtülerden yapılmış bir çadırda kalıyordu.
Çünkü onun gönlünde birşey gizliydi.
Utbe, Basra´daki müslümantarin talihlerinin kendilerini unutturacak şekilde açıldığını gördü.
Kısa bir süre sonra, kabuğu soyulmuş pirinçten daha güzel bir yemek bilmeyen adamlarının İranlı´ların pelte ve kadayıf gibi yemeklerini tattıklarını ve onları beğendiklerini gördü.
Böylece dini için dünyasından korktu...
Ahireti için dünyadan korktu...
Halkı Küfe camiinde toplayıp onlara şu konuşmayı yaptı:
«? Ey insanlar! Dünya bir gün yok olacaktır. Siz de oradan sona ermesi olmayan bir yurda gideceksiniz. Oraya en iyi amellerinizi götürünüz. Ben kendimi Rasûlüllah´ın (s.a.v.) yanında yedinin yedincisi olarak görmüştüm. Bizim ağaç yapraklarından başka yiyeceğimiz yoktu da onları yemekten dudaklarımız yara olmuştu. Bir gün bir hırka bulmuştum. Onu ikiye böldüm. Yarısını ben burundum. Diğer yarısını da Sa´d büründü.
Bugün içimizde bir kimse yoktur ki, emir olmasın, İslâm merkezlerinden birinin idaresini üzerine almış olmasın.
Allah´ın yanında küçük, kendi yanımda büyük olmaktan Allah´a sığınırım».
Sonra, birisini yerine bırakıp Medine´ye gitti.
Ömeru´l-Faruk´un yanına varınca, kendisinin valilikten affını istedi. Ömer kabul etmedi. O Halîfeye ısrar etti, Halîfe de ona ısrar etti. Nihayet Ömer ona Basra´ya dönmesini emretti. İstemiye istemiye Ömer´in emrine uydu. Devesine binerken şöyle diyordu :
Allah´ım! Beni oraya tekrar döndürme... Allah´ım beni oraya tekrar döndürme...»
Allah duasını kabul etti. Daha Medine´den uzaklaşmadan devesi tökezlendi ve yere yuvarlandı...
Böylece hayata veda etti...[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ömer İbnu´l-Hâttâb
[2] ütbe îbn Gazevan hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız
1- El-İsabe, biyografi no: 5411
2- Eİ-İstiab (el-İsabe´nin hamişinde) ltl/11´3
3- Ez-Zehebî, Tarihu´l-İslâm, II/7
4- Usdu´I-ğabe, IH/363
5- Tarihu Halîfe İbn Hayyat, I/95-98
6- El-Bidaye ve´n-nihaye, Vfl/48
7- Mu´cemu´i-buldan (Basra hakkındaki konuşmada), X/430
8- İbn Sct´d, et-Tabakatu´l-Kubra, VII/1
9- Tarihu´t-Taberi, Onuncu ciltteki fihristlere bakınız.
10- Siyeru âlami´n-nubela, 1/221-222
11- Hayatu´s-Sahabe, dördüncü ciltteki fihristlere bakınız.
Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/305-310.
Emîrulmü´minin Ömer İbnu´l-Hattâb yatsı namazından sonra evine çekilmişti. Geceleyin dolaşmak için biraz istirahat etmek istiyordu.
Fakat, Halîfe´nin gözlerinden uyku kaçmıştı. Çünkü posta ona şu haberi getirmişti : Ordusu, ne zaman, rnüslümanlar önünde bozguna uğrayan İran askerlerinin işini bitirmek üzere olsa, onlara ordan burdan takviye geliyordu. Ömer kuvvet hazırlamakta ve harbe başlamakta gecikmemeliydi.
Ona şöyle de denilmişti : Ubulle şehri bozguna uğrayan İran askerlerine malzeme ve asker yardımı yapan en önemli kaynaklardan sayılmaktaydı.
Ömer, Ubulle´yi fethetmek ve İranlıların takviyelerini kesmek için bir ordu göndermeye karar verdi. Fakat bu defa da yanındaki adamlarının azlığı meselesiyle karşılaştı.
Çünkü müslümanlarm genci ve yaşlısı Allah yolunda savaşmak üzere gitmişlerdi. Medine´de yanında pek az kimse kalmıştı.
Yine o bilinen metoduna başvurdu...
Güçlü komutan ama, az asker...
Adamlarını tek tek gözden geçirdikten sonra :
«? Buldum onu... Evet buldum onu...» demekte gecikmedi.
Daha sonra şunları söyleyerek yatağına girdi :
?? o Bedir, Uhud, Hendek ve diğer savaşların tanıdığı bir mü-câhiddir. Yemâme ve oradaki mevkiler ona şahid olmuştur. Hiçbir kılıç ona isabet etmemiş ve hiçbir ok ona saplanmamıştır. O iki defa hicret etmiş ve yeryüzünde yedinci müslümandır».
Sabah olunca :
«? Bana Utbe İbn Gazevan´i çağırınız» dedi.
Üçyüz on küsur kişinin başkanı olarak ona sancağı teslim etti.
Adamları çoğaldığı takdirde arkasından takviye göndereceğine de söz verdi.
Küçük ordu harekete karar verince Ömer´ul-Faruk komutanı Ut-be´ye şunları tavsiye etti :
«? Utbe! Ben seni Ubulle diyarına gönderiyorum. Orası düşmanların kalesidir. Allah´tan onlara karşı sana yardımcı olmasını dilerim.
Oraya indiğin zaman, halkı Allah yoluna davet et. Davetine icabet edeninkini kabul et. Kabul etmeyenlerden cizye al. Cizye vermeyi de kabul etmezlerse, onlarla harbet.
Utbe! Üzerine aldığın vazifede Allah´tan kork. Nefsinin seni, ahi-retini mahveden kibre davet etmesinden sakın. Bi! ki, sen Rasûlüilah´Ia (s.a.v.) arkadaşlık ettin. Allah o arkadaşlık sayesinde sana zilletten sonra izzet verdi. Zayıflıktan sonra seni kuvvetlendirdi ve nihayet sen, hükmeden bir emir, itaat edilen bir komutan oldun. Söylediğin söz dinleniyor, emrine itaat ediliyor. Bunca nimet seni azdırıp aldatmasın ve Cehennem´e düşürmesin. Ailah seni ve beni ondan korusun».
Utbe İbn Gazevan beraberinde kendi karısı ve askerlerin karısı veya kardeşi olan beş kadın olduğu halde adamlarıyla yola çıktı. Ubulle şehrine yakın sazlık bir yerde konakladılar. Yanlarında yiyecek hiçbir şey yoktu...
Açlıkları artınca Utbe birkaç kişiye :
«? Buralardan bizim için yiyecek birşeyler bulun» dedi.
Onlar açlıklarını giderecek birşeyler aramaya başladılar.
Bu yiyeceklerle ilgili bir hikâyeleri vardır. Onlardan birisi anlatmaktadır :
«? Yiyecek birşeyler aradığımız sırada bir çalılığa girdik. Ansızın iki küfeyle karşılaştık. Birinde hurma, diğerinde de sarı kabuklarla kaplı küçük beyaz taneler vardı. Onları konakladığımız yere götürdük. Askerlerden birisi içinde tanelerin bulunduğu küfeye baktı ve
şöyle dedi :
«? Bu, düşmanın sizin için hazırladığı bir zehirdir. Ona yaklaşmayın».
Biz de hurmanın başına biriktik ve ondan yemeye başladık...
Biz bu haldeyken, bağını koparmış bir at çtkageldi. Tanelerin bulunduğu küfeye yanaşıp ondan yemeye başladı. Etinden istifâde etmek için, ölmeden önce onu kesmeye niyet etmiştik. Sahibi kalkıp .
«? Bırakın onu, bu gece bekleyeceğim, eğer öleceğini hissedersem onu keserim» dedi.
Sabah olunca atı sapasağlam bulduk. Kizkardeşim :
«? Ağabey! Ben babamdan duymuştum. Zehir ateşe ko da ve pişirildiğinde zarar vermezmiş».
Kızkardeşim bir miktar tane alıp tencereye koydu ve ateşte pişirdi.
Biraz sonra şöyle dedi :
«? Gelin, bakın, rengi nasıl kızardı». Arkasından kabukları ayrılıp beyaz taneleri ortaya çıkmaya başladı. Onları yemek için büyük bir tabağa döktük. Utbe bize :
«Onları besmele çekerek yeyiniz» dedi.
Taneleri yediğimizde son derece lezzetli olduklarını gördük.
Daha sonra öğrendik ki, bu tanelerin adı pirinçmiş».
Utbe İbn Gazevan´ın küçük ordusuyla gittiği Ubulle, Dicie kenarında kurulmuş girilmesi imkânsız bir şehirdi.
İranlılar orayı silâh deposu haline getirmişlerdi. Kalelerin burçlarına, düşmanlarını gözetleme yerleri yapmışlardı.
Adamlarının az ve silâhlarının zayıf olmasına rağmen bu durum, Utbe´nin onlarla savaşmasına engel olmadı.
Çünkü yanında kendilerine az bir kadın topluluğunun da beraberlik ettiği altiyüz savaşçıdan başka adam yoktu. Yine onun yanında kılıç ve mızraklardan başka silâh yoktu.
Öyleyse kafasını kullanması gerekiyordu.
Utbe mızrakların saplarına astığı sancakları kadınlara verdi,.. Onların ordunun gerisinde yürümelerini emretti ve şöyle dedi :
Biz şehre yaklaştığımız sırada, siz geride bir toz bulutu kal-
dırın
Ubülle´ye yaklaştıklarında, İran askerleri dışarı çıktılar ve onla-nn kendilerine doğru geldiklerini anladılar. Arkalarında dalgalanan sancaklara baktılar ve havaya bir toz bulutunun yükselmekte olduğunu gördüler.
Birbirlerine :
«? Bunlar, ordunun öncü birlikleridir. Gerilerinde toz kaldıran büyük bir ordu var. Halbuki bizim sayımız az».
Bunun üzerine onları korku ve telâş aldı. Yükte hafif, pahada ağır eşyalarını toplamaya, Dicle´de demir atmış gemilere binmek için koşuşmaya ve kaçmaya başladılar.
Utbe, hiçbir adamını kaybetmeden Ubülle´ye girmiş oldu. Daha sonra o civardaki şehir ve köyleri fethetti.
Sayılamayacak kadar da ganimet elde etti. Adamlarından biri Medine´ye döndüğünde ona sordular : «? Ubulle´de müslümanlar nasıl?»
«? Neyi soruyorsunuz? Vallahi, ben onları altın ve gü tarlarken bıraktım geldim...» diye cevap verdi.
Bunun üzerine halk Ubuile´ye akın etmeye başladı.
Utbe İbn Gazevan askerlerinin fethedilen şehirlerde kalmalarının onları rahat yaşamaya alıştıracağını bu şehirlerdeki halkın ahlâkının onlara da geçeceğini ve onların savaşa devam etme azimlerini kıracağını düşünerek Basra şehrini kurmasına izin vermesi îcin Ömer
İbnu´l-Hattâb´a mektup yazdı. Şehri kurmak için seçtiği yeri ona anlattı. Ömer de bu konuda ona izin verdi.
Utbe yeni şehrin plânını çizdi... İlkin büyük bir cami yaptı. Tuhaf değildi...
Çünkü kendisi ve arkadaşları cami için Allah yolunda savaşmaya
çıkmışlardı...
Kendisi ve arkadaşları cami sayesinde Allah´ın düşmanlarına üstün gelmişlerdi...
Daha sonra askerler toprak sahibi olma ve ev yapma yarışına girdiler...
Fakat Utbe, kendisi için bir ev yapmadı. O ancak örtülerden yapılmış bir çadırda kalıyordu.
Çünkü onun gönlünde birşey gizliydi.
Utbe, Basra´daki müslümantarin talihlerinin kendilerini unutturacak şekilde açıldığını gördü.
Kısa bir süre sonra, kabuğu soyulmuş pirinçten daha güzel bir yemek bilmeyen adamlarının İranlı´ların pelte ve kadayıf gibi yemeklerini tattıklarını ve onları beğendiklerini gördü.
Böylece dini için dünyasından korktu...
Ahireti için dünyadan korktu...
Halkı Küfe camiinde toplayıp onlara şu konuşmayı yaptı:
«? Ey insanlar! Dünya bir gün yok olacaktır. Siz de oradan sona ermesi olmayan bir yurda gideceksiniz. Oraya en iyi amellerinizi götürünüz. Ben kendimi Rasûlüllah´ın (s.a.v.) yanında yedinin yedincisi olarak görmüştüm. Bizim ağaç yapraklarından başka yiyeceğimiz yoktu da onları yemekten dudaklarımız yara olmuştu. Bir gün bir hırka bulmuştum. Onu ikiye böldüm. Yarısını ben burundum. Diğer yarısını da Sa´d büründü.
Bugün içimizde bir kimse yoktur ki, emir olmasın, İslâm merkezlerinden birinin idaresini üzerine almış olmasın.
Allah´ın yanında küçük, kendi yanımda büyük olmaktan Allah´a sığınırım».
Sonra, birisini yerine bırakıp Medine´ye gitti.
Ömeru´l-Faruk´un yanına varınca, kendisinin valilikten affını istedi. Ömer kabul etmedi. O Halîfeye ısrar etti, Halîfe de ona ısrar etti. Nihayet Ömer ona Basra´ya dönmesini emretti. İstemiye istemiye Ömer´in emrine uydu. Devesine binerken şöyle diyordu :
Allah´ım! Beni oraya tekrar döndürme... Allah´ım beni oraya tekrar döndürme...»
Allah duasını kabul etti. Daha Medine´den uzaklaşmadan devesi tökezlendi ve yere yuvarlandı...
Böylece hayata veda etti...[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ömer İbnu´l-Hâttâb
[2] ütbe îbn Gazevan hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız
1- El-İsabe, biyografi no: 5411
2- Eİ-İstiab (el-İsabe´nin hamişinde) ltl/11´3
3- Ez-Zehebî, Tarihu´l-İslâm, II/7
4- Usdu´I-ğabe, IH/363
5- Tarihu Halîfe İbn Hayyat, I/95-98
6- El-Bidaye ve´n-nihaye, Vfl/48
7- Mu´cemu´i-buldan (Basra hakkındaki konuşmada), X/430
8- İbn Sct´d, et-Tabakatu´l-Kubra, VII/1
9- Tarihu´t-Taberi, Onuncu ciltteki fihristlere bakınız.
10- Siyeru âlami´n-nubela, 1/221-222
11- Hayatu´s-Sahabe, dördüncü ciltteki fihristlere bakınız.
Dr. Abdurrahman Re?fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/305-310.
SAHABE-İ KİRAM
- Abbas Bin Ubade (r.a.)
- Abdullah Bin Amr (r.a.)
- Abdullah Bin Huzafe (r.a.)
- Abdullah Bin Atik (r.a.)
- Abdullah Bin Selam (r.a.)
- Abdullah Bin Ümm-i Mektum (r.a.)
- Hz. Ömer (r.a.)
- Adi Bin Hatim Tai (r.a.)
- Ubade Bin Samit (r.a.)
- Hz. Ali Bin Ebi Talib (r.a.)
- Suheyb-i Rumi (r.a.)
- Âsım Bin Sabit (r.a.)
- Abdullah Bin Süheyl (r.a.)
- Es´ad Bin Zürare (r.a.)
- Dıhye-i Kelbi (r.a.)
- Ca´fer-i Tayyar (r.a.)
- Zübeyr Bin Avvam (r.a.)
- Abdurrahman Bin Avf (r.a.)
- Ebu Ubeyde Bin Cerrah (r.a.)
- Ebu Sa´id-i Hudri (r.a.)
- Cüveyriyye Binti Haris (r.a.)
- Hubeyd Bin Adiy (r.a.)
- Ebu Hüreyre (r.a.)
- Hz. Hüseyin´in Doğuşu
- Kerbela Faciası-1
- Kerbela Faciası-2
- Kerbela Faciası-3
- Kerbela Faciası-4
- Hz. Hüseyin´in Şehadetinin Ardından
- Hz.Hüseyin´in İntikamını Almak İsteyen Kişi