Peygamberimizin (a.s.) Medine´ye Hicreti
Peygamberimizin (a.s.) Medine´ye Hicreti
Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´ye Hicret Etmesine Allah Tarafından İzin Verilişi
Suikastin kararlaştırıldığı gün; Peygamberimiz (a.s.)ın Mekke´den, kavminin arasından çıkıp Medine´ye hicret etmesine, Yüce Allah tarafından izin verildi.[1]
Cebrail (a.s.) gelip: "Sen, geceleri üzerinde yatageldiğin döşeğinde bu gece yatma!" denildi.[2]
Hz. Âişe der ki:
"Resûlullah (a.s.)ın Ebu Bekir´in evine-ya akşam, ya sabah-gelmediği gün olmazdı.
Mekke´den, kavminin arasından çıkıp hicret etmesine izin verildiği gün, öğle vaktinin sıcağında, hiç gelmediği bir saatte,[3] zeval vaktinin ilk saatinde Ebu Bekir´in evinde, evimizde oturuyorduk.
Ev halkında
n biri* Ebu Bekir´e:
´İşte, Resûlullah (a.s.), bize, hiç gelmediği bir saatte,[4] başını bir örtü ile örtmüş olarak geliyor!´ dedi.
Ebu Bekir
´Babam, anam ona feda olsun![5]
Vallahi,[6] o, yeni bir hadise olmadıkça, bu saatte gelmezdi!´ dedi.[7]
Resûlullah (a.s.), gelince, içeri girmek için izin istedi; izin verildi, içeri girdi.[8]
Resûlullah (a.s.) girince, Ebu Bekir sedirinden kalktı, Resûlullah (a.s.) oturdu.[9]
Ebu Bekir´in yanında, benimle Esma binti Ebi Bekir´den başka kimse yoktu.[10]
Resûlullah (a.s.) Ebu Bekir´e:
´Yanındaki kimseleri dışarı çıkar!´ buyurdu.[11]
Ebu Bekir
´Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun![12] Onlar, iki kızımdır![13] Senin ehlin ve mahremindir.[14] Bizi gözetleyen, yabancı bir kimse yoktur´ dedi.[15]
Bunun üzerine, Resûlullah (a.s.):
´Benim buradan çıkıp Medine´ye gitmeme Yüce Allah tarafından izin verildi!´ buyurdu.
Ebu Bekir
´Yâ Rasûlallah! Benim için, seninle yoldaşlık, arkadaşlık etmek de var mı?´ diye sordu.
Resûlullah (a.s.):
´Evet!´ buyurunca,[16] Ebu Bekir sevincinden ağladı!
Vallahi, ben, Ebu Bekir´in o gün ağladığını görünceye kadar, bir erkeğin sevincinden ağlayacağını bilmiyordum.[17]
Ebu Bekir
´Ey Allah´ın Peygamberi! Ben şu iki deveyi bunun için hazırlamıştım.[18]
Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Şu iki deveden birisini al!´ dedi.
Resûlullah (a.s.):
´Onu ancak bedelini ödemek üzere alırım´ buyurdu.
Resûlullah (a.s.)la Ebu Bekir´in sefer levazımını çarçabuk hazırladık:
Her ikisi için bir miktar azık yapıp dağarcık içine koyduk.
Ebu Bekir´in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp, onunla dağarcığın ağzını bağladı.
Bunun için, ona ´Zâtu´n-nıtakayn=İki kuşaklı´ denildi."[19]
Dil oğullarından, müşrik, fakat güvenilir bir adam olan Abdullah b. Uraykıt´ı da yol kılavuzu olarak ücretle tuttular.
İki deveyi, yanında bulundurmak ve belirlenen güne ve saate kadar yaymak,[20] üç gün sonra sabahleyin Sevr dağında buluşmak[21] üzere kendisine teslim ettiler.[22]
Kâbe´nin Üzerindeki Putun Sökülüp Aşağı Atılışı
Hz. Ali der ki:
"Resûlullah (a.s.) Mekke´den hicret edip çıkacağı ve bana o gece kendisinin döşeğinde yatmamı emrettiği sırada,[23] ben ve Peygamber (a.s.), Kabe´ye vardık.
Resûlullah (a.s.), bana:
´Otur! Çok!1 buyurdu. Omuzuma basıp yükselmek istedi.
Birden, gücüm kuvvetim gitti!
Peygamber (a.s.), benim kuvvetten düştüğümü görünce, hemen omuzumdan indi.
Benim için kendisi oturdu (çömeldi) ve:
´Bas omuzlanma!´ buyurdu.
Omuzlarına bastım. Bana birden güç kuvvet geldi. İstesem semanın ufkuna ulaşacağım gibi bir hal geldi!
Nihayet, Beytullah´ın üzerine çıktım.
Beytullah´ın üzerinde, tunçtan veya bakırdan bir put vardı.
Onu sağından, solundan, önünden ve arkasından itip, yerinden oynatüm.
Resûlullah (a.s.), bana:
´At onu aşağı!1 buyurdu.
Aşağı atar atmaz, o, sırça çanakların kırıldığı gibi, kınlıverdi!
Hemen Kabe´nin üzerinden indim.
Ben ve Resûlullah (a.s.), insanlardan herhangi bir kimse ile karşılaşmaktan sakınarak, yarışırcasına oradan uzaklaştık."[24]
Hicretin Gizli Tutuluşu ve Peygamberimiz (a.s.)ın Hz. Ali´ye Emir ve Tavsiyeleri
Peygamberimiz (a.s.)ın ne zaman Mekke´den çıkıp Medine´ye gideceğini, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ebu Bekir´in ev halkından başka, hiç kimse bilmiyordu.[25]
Peygamberimiz (a.s.) Mekke´den ayrılıp Medine´ye gideceğini Hz. Ali´ye haber verip, kendisinden, geriye kalarak, yanında bulunan ve Mekkelilere ait olan emânetleri sahiplerine teslim etmesini,[26] sonra da, gelip kendisine kavuşmasını[27] emretti.[28]
Mekke´de; Peygamberimiz (a.s.)ın doğruluğunu ve emînliğini bilmeyen ve saki ay a m a maktan korktuğu şeyi onun yanında bulundurmayan bir kimse yoktu.[29]
Peygamberimiz (a.s.); o gece kendisine ait döşekte yatıp uyumasını, Hz. Ali´ye emretti:[30]
"Benim döşeğimde yat, uyu!
Şu Hadramevt işi yeşil abama da, iyice bürün!
Sana, onlardan, hoşuna gitmeyecek birşey erişmeyecektir!" buyurdu[31]
Hz. Ali döşeğe girdi. Hadramevt işi abaya da büründü.[32]
Peygamberimiz (a.s.) da, uyuyacağı zaman, bu abanın içinde uyurdu.[33]
Hz. Ali Peygamberimiz (a.s.)ın döşeğine yatıp uykuya daldı.[34]
Evin Cellatlar Tarafından Kuşatılışı ve Duvardan İçeri Girilmek İstenilişi
Kabilelerden seçilmiş olan cellat delikanlılar, gecenin üçte biri geçince,[35] Peygamberimiz (a.s.)ın kapısının önünde toplandılar.[36]
Peygamberimiz (a.s.)ın abası içinde yatan, uyuyan[37] Hz. Ali´yi Peygamberimiz (a.s.) sandılar.[38]
Evin kısa duvarlarından, damına çıkıp, oradan içeriye inmeye kalkıştıkları zaman, içeriden bir kadın çığlık kopardı.
Bunun üzerine, cellat delikanlılar, birbirlerine:
"Vallahi, amcalarımızın kızlarının üzerlerine duvardan indiğimiz Araplara söylenir, rezil oluruz, sövülürüz, hürmet örtümüzü yırtmış oluruz!" dediler. Sabaha kadar, kapının önünde durdular ve Peygamberimiz (a.s.)ın dışarı çıkmasını beklediler.[39]
İşlenilecek cinayetin tan yeri ağarıncaya kadar bırakılışında, bunun kabileler arasında ortaklaşılmış olduğunu Hâşim oğullarına göstermeyi, onların müteaddit kabilelere karşı öç almayı göze alamayarak diyete razı olmalarını sağlamayı amaçlamış olmaları muhtemeldir.[40]
Fakat, bu, ancak, Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´in gece karanlığında kimse görmeden Sevr mağarasına yetişip saklanmalarına yaramıştır.[41]
Peygamberimiz (a.s.)ın Kapısı Önünde Toplanan Müşriklerden Bazıları
Peygamberimiz (a.s.)ın evinin önünde toplanan gözetleyici müşrikler arasında:
1. Ebu Cehil Amr b. Hişam,
2. Hakim b. Ebi´l-Âs,
3. Ukbe b. Ebi Muayt,
4. Nadr b. Haris,
5. Ümeyye b. Halef,
6. İbnü´l-Gaytala,
7. Zem´a b. Esved,
8. Tuayme b. Adiyy,
9. Ebu Leheb,
10. Übeyyb. Halef,
11. Nübeyh b. Haccac,
12. Münebbih b. Haccac da vardı. [42]
Ebu Cehil, yanındakilere:
"Muhammed´in iddiasına göre; siz Müslüman olur, kendisine uyarsanız, Araplara ve Arap olmayanlara hakim olacakmışsınız!?
Ölümünüzden sonra, diriltilecekmişsiniz!?
Sizin için, Ürdün bahçeleri gibi bahçeler olacakmış!?
Eğer dediğini yapmazsanız, kendisi için sizin öldürüleceğiniz muhakkakmışl?
Öldükten sonra da, diriltiIecekmişsiniz ve sizin için, içinde sizi yakacak bir ateş (Cehennem) olacakmış!?" diyerek alay etti.[43]
Peygamberimiz (a.s.)ın Müşriklerin Başlarına Toprak Saçarak Aralarından Geçip Gidişi
Peygamberimiz (a.s.) dışarıda kendisini gözetleyen müşriklerin yanına çıktı.
Eline yerden bir avuç toprak aldı[44] ve Ebu Cehil´e:
"Onu ben söylüyorum! Bana inanmayarak öldürüldükten sonra Cehennemde yanacak olanlardan birisi de sensin!" buyurdu.[45] Ve elindeki toprağı onların başlarına saçtı. [46]
Saçılan topraktan, başına isabet etmeyen kimse kalmadı!
Yüce Allah onların gözlerini aldı. Onlar Peygamberimiz (a.s.)ı göremediler!
Peygamberimiz, onların aralarından geçip giderken, Yâsîn sûresinin başından on âyet okudu.[47]
Sonra da, gitmek istediği yere yöneldi.
Müşriklerle birlikte bulunmayan bir kimse, müşriklerin yanlarına gelip, onlara:
"Siz burada neyi bekliyorsunuz?" diye sordu.
Onlar:
"Muhammed´i bekliyoruz!" dediler.
Adam:
"Allah sizi umduğunuza erdirmesin!
Vallahi, Muhammed yanınıza çıkmış, sonra da, sizden, başına toprak saçmadık kimse bırakmayıp işine gitmiş! Siz kendinize yapılan şeyi görmüyor musunuz?" dedi.
Müşriklerden her biri elini başının üzerine sürdü, bir de ne görsün: Üzerlerine toprak saçılmış![48]
Sonra, içeriye bakıp, Peygamberimiz (a.s.)ın döşeğinin üzerinde Hz. Ali´nin Peygamberimiz (a.s.)ın abasına bürünmüş olduğunu gördükleri zaman:
"Vallahi, işte Muhammedi Abasının içinde uyuyor!" dediler.
Öylece, sabaha kadar beklemekten geri durmadılar.[49]
Hz. Ali, sabah namazı için döşekten kalkınca,[50] hemen üzerine yürüdüler!
Bir de ne görsünler? Karşılarındaki Hz. Ali ![51]
Kendi kendilerine:
"Vallahi, adamın bize söylediği doğru imiş!" dediler.[52]
Kureyş müşrikleri, Hz. Ali´ye:
"Nerede şu sahibin?[53] Nerede amcanın oğlu?" dediler.[54]
Hz. Ali:
"Bilmiyorum! [55] Benim bu hususta bir bilgim yok![56] Ben onun üzerinde gözcü değilim!
Siz ona çıkıp gitmesini emrettin iz! [57] ´Bizden ayrıl, git!´ dediniz.[58] O da çıkıp gitti" dedi.[59]
Bunun üzerine, müşrikler Hz. Ali´yi azarladılar ve tartakladılar; Kabe Mescidine götürüp bir süre hapsettikten sonra, bıraktılar.[60]
Sevr Dağı ve Sevr Mağarasında Gizleniş
Sevr dağı Mekke´nin aşağı kesiminde[61] ve sağındadır. Sevr dağının Mekke´ye uzaklığı iki-üç mildir. Yüksekliği bir mildir*
Sevr dağının tepesinde bir mağara vardır. Dağdan, deniz gürünür.[62] Mağaranın girişi tepesindedir.[63]
Sevr dağında sorgun ve hamel gibi Hicaz ağaç ve bitkileri bulunur.[64]
Peygamberimiz (a.s.); evinden ayrıldıktan sonra, hemen Hz. Ebu Bekir´in evine geldi.
Evin arkasındaki küçük kapıdan, Hz. Ebu Bekir´le birlikte dışarı çıktılar.[65]
Mekke´nin aşağı tarafında bulunan Sevr dağındaki mağaraya doğru, geceleyin, yürüyerek gittiler.[66]
Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz (a.s.)ın kâh önünde, kâh arkasında yürüyordu.
Peygamberimiz (a.s.) onun bu hareketinin farkına varınca:
"Ey Ebu Bekir! Sen niçin kâh önümde, kâh arkamda yürüyorsun?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Senin müşriklerce arandığını hatırladıkça arkanda, gözetlendiğini hatırladıkça da önünde yürüyorum!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Başıma gelecek bir musibetin benim yerime senin başına gelmiş olmasını ister misin?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
"Evet! Seni hak dinle peygamber gönderen Allah´a yemin ederim ki; gelecek bir musibetin senin yerine benim başıma gelmesini isterim" dedi.
Nihayet, mağaraya ulaştılar.
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Ben senin için girip mağarayı temizleyinceye kadar, sen yerinde dur!" dedi.
Kendisi mağaraya girdi.
Mağaranın içini temizleyip yukarı çıkınca, içindeki delik deşikleri gidermediğini hatırladı.
"Yâ Rasûlallah! Ben delik ve deşikleri de giderinceye kadar, sen yerinde dur!" dedi. Mağaranın içine girip onları da giderdikten sonra:
"İn artık yâ Rasûlallah" dedi.[67]
Hz. Ebu Bekir; mağaranın içinde bulunması ve Peygamberimiz (a.s.)a zarar vermesi muhtemel yılan ve yırtıcı hayvanlara kendisi hedef olmak için önce kendisi girip her tarafı eliyle yokladıktan sonra, Peygamberimiz (a.s.)ı indirdi.[68]
Mağaranın içinde erkek ve dişi yılanlara ait delikler bulunuyordu.
Hz. Ebu Bekir bir deliği tıkamadığını görmüş, oradan yılan çıkıp da Peygamber (a.s.)a zarar vermesin diye o deliğe ökçesini dayamış, deliğin içindeki yılan tarafından ısın İmi ştı .[69]
Hz. Ömer halifeliği sırasında bazılarının kendisini Hz. Ebu Bekir´e üstün tutar biçimde konuştuklarını işitince:
"Vallahi, Ebu Bekir´in o gecesi, Ömer´in bütün hanedanından daha hayırlıdır!
Ebu Bekir´in o günü, Ömer´in bütün hanedanından daha hayırlıdır!
Resûlullah (a.s.) mağaraya gitmek için evden çıktığı zaman, Ebu Bekir onun yanında idi" demiştir.[70]
Sevr Mağarasının Kapısında Gerçekleşen Mucizeler
Ashabdan Zeyd b. Erkam, Enes b. Malik ve Mugîre b. Şûbe´nin Peygatm berim iz (a.s.)dan rivayetlerine göre;
Yüce Allah´ın emriyle, mağaranın önünde, Peygamberimiz (a.s.)ın yüzünü örtüp göstermeyecek biçimde bir ağaç* yetişti!
Mağaranın kapısına hemen bir örümcek gelip, ağaçla Peygamberimiz (a.s.)ın arasına üstüste ağ gerdi, Peygamberimiz (a.s.)ın yüzünü örttü!
İki dağ güvercini de, gelip mağaranın ağzında,[71] örümcekle ağaç arasında[72] yuvalandı.[73]
Müşriklerin Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i Aramaya Koyulmaları
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´in Sevr mağarasında gizlenmeye gittikleri sırada, aralarında Ebu Cehil´in de bulunduğu bir topluluk, Peygamberimiz (a.s.)ı evinde bulamayınca, hemen Hz. Ebu Bekir´in evine gidip kapısına dikildiler.
Esma binti Ebi Bekir dışarı çıktı. Ona:
"Ey Ebu Bekir´in kızı! Nerede baban?" diye sordular.
Esma Hatun:
"Vallahi, babamın nerede olduğunu bilmiyorum!" deyince, Ebu Cehil elini kaldırıp onun yanaklarına şiddetli bir şamar attı.
Esma Hatunun küpesi kulağından yere fırladı![74]
Kureyş müşrikleri Peygamberimiz (a.s.)ı çok sıkı bir arayışla[75] her tarafta;[76] Mekke´nin yukarısında, aşağısında aramaya koyuldular.[77]
Mekke´nin bütün dağlarını dolaşarak aradılar.[78]
Birtakım adamları da, hayvanlara bindirip, her tarafa saldılar.[79]
Çevrelerdeki su kuyuları sahiplerine haberler, adamlar gönderip, Peygamberimiz (a.s.)ı yakalamalarını emir ve kendilerine büyük ücretler verileceğini vaad ettiler.[80]
Sahillerde oturanlara da aynı şekilde haberler saldılar.[81]
Peygamberimiz (a.s.)ın izini izleyip kendisini buldurmak için, iki izciyi;[82] Kürz b. Alkame ile[83] Sürâka b. Malik b. Cu´şum´u da görevlendirdiler.
Sürâka b. Malik, Peygamberimiz (a.s.)ın iki yüz zira´ (arşın) kadar yakınında bulunduğu sırada, müşriklere:
"İşte, şu taşta bir iz!
Onun, bundan sonra, ayağını nereye koyduğunu (bastığını) bilmiyorum![84]
Vallahi, aradığınız, şu mağaradan ileriye gitmemiştir!" dedi.[85]
Genç müşrikler, Sürâkaya:
"Sen, bu geceye kadar, hiç yanılmamıştın!?" dediler.[86]
Herkabilederviçlerinde ileri gelenlerde bulunan-silahlı, elleri kılıçlı gençler, mağaraya yaklaştılar.[87]
Sabah olunca, Sürâka b. Malik, onlara:
"Şu mağaraya gidip bir bakın!" dedi.
Orada toplanmış bulunanlar, mağaraya elli zira1 kalıncaya kadaryarıştılar.[88]
İçlerinden birisi,[89] Sürâka b. Malik,[90] mağaranın içine bakmak için ilerledi.
Mağaranın ağzında iki dağ güvercininin yuvalandığını görür görmez, geri döndü.
Kendisine:
"Sana ne oldu? Niçin mağaranın içine bakmadın?" diye sordular.
Sürâka da:
"Mağaranın ağzında iki dağ güvercininin yuvalandığını gördüm. İçeride kimse bulunmadığını anladım!" dedi.[91]
Sürâka´nın bu konuşmasını, Peygamberimiz (a.s.) da işitti.[92]
Kürz b. Alkame de, Peygamberimiz (a.s.)ın izini mağaraya kadar sürüp götürmüş:[93]
"İşte, iz şurada kesildi!" demiştir.[94]
Sevr dağının üzerine çıkıp da, mağaranın kapısının üzerinde gerili örümcekağını gördükleri zaman, müşriklerin işleri karıştı:
"Eğer o oraya girmiş olsaydı, kapının üzerinde örümcek ağı bulunmazdı![95] Eğer mağaranın içinde bir kimse bulunsaydı, şuradaki örümcek ağı olmazdı!" dediler.[96]
Bazıları:
"Mağaranın içine bir girin bakalım!" dedikleri zaman, Ümeyye b. Halef:
"Sizin hiç aklınız yok mu? Mağarada ne işiniz var?!
Üzerinde üstüste, kat kat örümcek ağı bulunan şu mağaraya mı gireceksiniz?!
Vallahi, benim kanaatime göre,[97] şu örümcek ağı Muhammed doğmadan öncesine aittir!" dedi[98] ve oraya da işedi.
Hatta, kendisinin sidiği, mağaranın içine doğru aktı gitti.[99]
Müşrikler mağaranın sağını solunu dolaşıyor ve:
"Eğer mağaraya girmiş olsalardı, güvercinlerin yumurtası kırılır, örümcek ağı da bozulurdu!" diyorlardı. [100]
Ebu Cehil ise:
"Vallahi, ben sanıyorum ki, o yakınımızdadır!
Fakat, bazı sihri ile gözlerimizi bağladı, göremez etti!" dedi.[101]
Hz. Ebu Bekir´in Telaşlanışı ve Korkuya Düşüşü
Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz (a.s.)a:
"Ben öldürülürsem, nihayet, bir tek kişiyim. Ölür giderim!
Ama sen öldürülecek olursan, o zaman bir ümmet helak olur gider!" diyordu.[102]
O sırada, Peygamberimiz (a.s.), ayakta dikilerek namaz kılıyor, Hz. Ebu Bekir de gözcülük ediyordu.
Peygamberimiz (a.s.)a:
"Şu kavmin seni arayıp duruyorlar!
Vallahi, ben kendim hakkında tasalanmıyorum.
Fakat, sana yapılmasını istemediğim birşeyin yapıldığını göreceğim diye korkuyorum" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ey Ebu Bekir! Korkma! Hiç şüphesiz, Allah bizimledir!" buyurdu.[103]
Hz. Ebu Bekir mağaranın içinde iken başlarının üzerinde müşriklerin ayaklarını görünce; [104] Peygamberimiz (a.s.)a:
"Ey Allah´ın Peygamberi! Onlardan bazısı gözünü aşağı eğip baksa muhakkak bizi görür!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Sus ey Ebu Bekir! İki kişi ki, üçüncüsü Allah´tır!" buyurdu.[105]
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Onlardan birisi [106] ayağını kaldıracak,[107] ayaklarına bakacak olursa, ayaklarının altında[108] bizi görecek!" dedi.[109]
Peygamberimiz (a.s.):
"Mahzun olma (üzülme)! Allah bizimledir![110]
Ey Ebu Bekir! Üçüncüsü Allah olan iki kişiyi sen ne sanıyorsun?!" buyurdu.[111]
Yüce Allah, bu vakıayı Kur´ân-ı Kerîminde şöyle anar:
"Eğer siz ona (Peygamber (a.s.)a) yardım etmezseniz, (hatırlayınız o zamanı ki) kâfirler onu (Mekke´den) çıkardıkları (hicret etmek zorunda bıraktıkları) zaman, bizzat Allah ona yardım etmişti.
(O zaman), Resûlullah (ancak) ikinin ikincisinden ibaretti.
O zaman, onlar (Sevr dağının tepesindeki) mağarada idiler.
Peygamber, arkadaşına (Ebu Bekir´e):
´Mahzun olma (Üzülme)! Allah hiç şüphesiz bizimledir!´ derken, Allah onun üzerine sekînetini indirmiş, onu (Peygamberini) görmediğiniz ordularla (meleklerle) desteklemiş, kâfirlerin kelimesini alçalt-mışt. Allah´ın kelimesi ise, o çok yücedir. Allah mutlak galibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir."[112]
Müşrikler Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i Sevr dağında ve mağarasında bulamayınca, umutları kesilmiş olarak geri döndüler.[113]
Peygamberimiz (a.s.)ı ve Hz. Ebu Bekir´i bulup kendilerine geri getirene[114] veya öldürene[115] yüz deve verileceğini,[116] Mekke´nin aşağı ve yukarı kısımlarında ilan ettiler. [117]
Peygamberimiz (a.s.), Perşembe günü geceleyin, Hz. Ebu Bekir´i yanına alarak Sevr mağarasına girmişti.
Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerini orada geçirdiler. [118]
Hz. Ebu Bekir´in oğlu Abdullah, çok anlayışlı ve çok becerikli bir gençti.[119]
Babasının emri üzerine,[120] her gece Sevr mağarasında Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´in yanında geceler, seher vakti yanlarından ayrılır, Mekke´de gecelemiş gibi, Kureyş müşriki eriyle sabahlardı.[121]
Gündüzün de, Kureyş müşriklerinin arasında onlarla birlikte bulunur, onların konuşmalarını, danışmalarını, Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir hakkında söylenen şeyleri dini er, [122] müşriklerin hile ve tuzaklarından,[123] duyduklarını da[124] ezberler,[125] akşamleyin gelip Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´e haberverirdi.[126] Hz. Ebu Bekir´in azadlısı Âmirb. Füheyre de; Hz. Ebu Bekir´e ait[127] davarları Mekkelilerin çobanlarıyla birlikte yayardı.[128] Sabahleyin onlarla birlikte çıkar, akşam dönüşünde ise, davarlarının yürüyüşünü ağırlaştınp çobanlardan geride kalır, gece karanlığı basınca, davarlarıyla birlikte Sevr mağarasına dönerdi. [129]
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir, ihtiyaçları olan sütü sağıp alırlardı. [130]
Sağmal, bol sütlü davarlardan sağılan süt, içine güneşte kızmış temiz taş konularak ısıtılır, böylece taze süt içerek gecelerlerdi.
Âmir b. Füheyre gecenin sonuna doğru sağmal koyuna seslenir, onu alıp ötekilerle birlikte mağaranın önüne götürürdü.[131]
Sabahleyin erkenden Mekke´ye dönen Abdullah´ın ayak izlerini de, arkasından götürdüğü davarların izleriyle siler, belirsiz eder,[132] otlakta Mekke çobanlarıyla sabahlardı.
Çobanlar işin farkına varmazlardı.[133]
Hz. Ebu Bekir´in Evdeki Parasını Getirtip Medine´ye Götürüşü
Hz. Ebu Bekir´in Müslüman olduğu zaman, kırk bin dirhemi vardı.[134]
Müşriklerin işkence altında kıvran d irdi ki arı Müslüman köleleri onlardan satın alıp azad etmek ve Müslümanları güçlendirmek için servetini harcamaktan geri durmadı.
Medine´ye hicret edeceği zaman, ancak beş bin[135] veya altı bin[136] dirhemi kalmıştı.[137] Oğlu Abdullah´ı gönderip, onları da Sevr mağarasına getirtti [138] ve yanında Medine´ye götürdü.[139] Orada da, Mekke´de yaptığı gibi yaptı.[140]
Peygamberimiz (a.s.)ın Mekke´de Peygamber Olarak Ne Kadar Kaldığı ve Medine´ye
Ne Zaman ve Nasıl Hicret Ettiği
Peygamberimiz (a.s.) kırk yaşında peygamber olup, kendisine vahiy geldiği halde Mekke´de onüç yıl kaldıktan sonra, Medine´ye hicret etmesi Allah tarafından emrolundu.[141]
Nübüvvetin onüçüncü yılında,[142] Zilhicce ayında Akabe´de Peygamberimiz (a.s.)a Ensar (Medineli Müslümanlar) tarafından yapılan İkinci Bey´attan sonra, Peygamberimiz (a.s.), o yıl,[143] Zilhicce´den kalan günlerle Muharrem ve Safer ayında Mekke´de oturdu.[144]
Perşembe günü Hz. Ebu Bekir´le birlikte Sevr mağarasına girdi.[145] Mağarada üç gece kaldılar.[146]
Halk iyice sakinleşti.[147]
Sevr mağarasına girişlerinden, üç gece sonra, Sevr´de bulunmak üzere ücretle tutulmuş olan Abdullah b. Uraykıt da, kendisine teslim edilmiş bulunan iki deve ile birlikte, üçüncü gecenin sabahında, seher vaktinde Sevr´e gelmiş bulunuyordu.[148]
Nübüvvetin ondördüncü yılında.[149] Rebiülevvel ayının dördünde, [150] Pazartesi günü[151] seher vakti,[152] Hz. Ebu Bekir iki devenin üstün olanını Peygamberimiz (a.s.)a takdim ederek:
"Babam, anam sana feda olsun! Bin!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben, benim olmayan deveye binmem!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! O senindir! Babam, anam sana feda olsun!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Hayır! Binmem! Fakat, onu ne kadara satın aldınsa bana söylemelisin!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir:
"Şu kadara! Şu kadara!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.):
"Ben de, onu o bedelle aldım!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir:
"Artık o senindir yâ Rasûlallah!" dedi.[153]
Peygamberimiz (a.s.); Ced´â, Adbâ diye de anılan Kasvâ´yı Hz. Ebu Bekir´den dört yüz dirheme satın alınca,[154] onun üzerine bindi.
Hz. Ebu Bekir de, diğer deveyi binip, azadlısı Âmir b. Füheyre´yi-yolda kendilerine hizmet etmesi için-terkisine aldı.[155]
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt önlerine düştü. Sahiller yolunu tutup, Medine´ye gitmek üzere, Sevr´den aynldılar.[156]
Peygamberimiz (a.s.)ın Yurt Sevgisi ve Hz. Ebu Bekir´in Kureyş Müşrikleri Hakkındaki Sözü
Peygamberimiz (a.s.); Hazvere çarşısında durarak,[157] Beytullah´a baktı.[158] Mekke´ye:
"Vallahi,[159] biliyorum ki,[160] sen, hiç şüphesiz, Allah´ın yarattığı yerlerin hayırlısı ve Allah´a en sevgili olanısın![161]
Eğer senin halkın[162] beni senden çıkarmamış olsalardı, çıkmazdım!" buyurdu.[163]
Peygamberimiz (a.s.)ın:
"Senden daha güzel ve bana senden daha sevgili bir belde yoktur!
Eğer kavmim beni senden çıkarmamış olsalardı, ben senden başkasında oturmazdım!" buyurduğu[164] ve:
"Ey Allah! Sen, beni beldelerin bana en sevgili olanına götür!
Beni, beldelerin sana sevgili olanında yerleştir!" diye dua ettiği de rivayet olunmuştur. [165]
Peygamberimiz (a.s.)a Yüce Allah tarafından hicret emri verildiği zaman, İsrâ sûresinin sekizinci âyeti de indirilmiş ve bu âyette:
"´Rabbim! Beni (gireceğim yere) sıdk (ve selâmet) girdirişiyle girdir!
(Çıkacağım yerden de) sıdk (ve selâmet) çıkarışıyla çıkar!
Ve tarafından, bana hakkıyla yardım edici bir hüccet (ve kudret) de ver´ de!" buyurulmustur. [166]
Peygamberimiz (a.s.) Mekke´den çıkarken, Hz. Ebu Bekir: "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn! Onlar Resûlullah (a.s.)ı çıkardılar! Hiç şüphesiz, kendileri de helak olacaklar" dedi.[167]
Medine´ye Gidilirken Takip Edilen Yollar ve Uğranılan Yerler
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt; Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i Mekke´nin aşağı tarafından götürüp sahile geçirdi.
Usfan´ın aşağısında, yoldan ayrıldılar. [168]
Usfan; Mekke ile Medine arasında, Mekke´ye iki günlük kadar uzaklıkta bir kariyye olup, kuyuları ve akarsuları sayılamayacak kadar çoktur.[169]
Hz. Ebu Bekir, kâh önde gidiyor, kâh arkadan birisinin gelmesinden korkunca, geride kalıp arkada gidiyor ve böyle yapmaktan geri durmuyordu. [170]
Hz. Ebu Bekir, ticaret maksadıyla zaman zaman Şam´a gidip geldiği için, herkesçe tanınırdı.
Mekke ile Medine arasındaki bu yolculukları sırasında da,[171] tanıdığı birisiyle karşılaştıkça, Peygamberimiz (a.s.)ı:[172]
"Ey Ebu Bekir! Kimdir şu önündeki zât?" diye ona soruyorlar, o da:
"Kılavuzdur! Bana yol gösteriyor!" diyor, [173] bu sözü ile de:
"O bana hayır yolu gösteriyor!" demek istiyordu.[174]
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i Emec´in altından
götürdü.[175] Emeç; Usfan ile Kudeyd arasında, Huzâalara ait ekinlik bir vadi olup, yirmi kadar su kuyusu
vardır.[176] Emec´i geçtikten sonra, yol ayrıldı.
Kudeyd´e vardılar. [177]
Kudeyd; Mekke ile Medine arasında,[178] Mekke´ye Medine´den daha yakın,[179] su kuyuları çok olan biryerdir.[180]
Kudeyd çadırlarına ulaştıkları sırada Müdlic oğullarından bir adama rastladılar.[181]
Peygamberimiz (a.s.)ın Bir Kayanın Gölgesinde Dinlenişi
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir, her tarafta aranıyor olmalarına rağmen, Mekke´den ayrıldıkları gün ve o günden sonraki gece, durmadan yollarına devam ettiler. [182]
Ertesi gün de yanlanmış,[183] yol da boşalıp, yoldan hiç kimse geçmez olmuştu.[184]
Hz. Ebu Bekir, gölgesine sığınılabilecek bir yer var mı diye göz gezdirirken, [185] gölgeli, uzun bir kaya gördü. Kayanın üzerine henüz güneş gelmemişti. Hemen varıp onun yanına indiler. [186] Hz. Ebu Bekir kayanın gölgesinde Peygamberimiz (a.s.)in uyuyacağı bir yeri düzelttikten ve üzerine bir post serdikten sonra:
"Yâ Rasûlallah! Sen yat, uyu. [187]
Ben senin için etrafa göz kulak olurum" dedi. [188]
Peygamberimiz (a.s.) yatıp uyudu. [189]
Hz. Ebu Bekir kendilerini arayan kimse var mı diye etrafa bakınırken, bir davar çobanının davar-larıyla birlikte kayaya doğru gelmekte olduğunu ve onun da kayanın gölgesinden yararlanmak istediğini gördü.
Kendisini karşılayıp, ona:
"Sen kimin çobanısın ey oğul?" diye sordu. [190]
Çoban:
"Şehir halkından.[191] Kureyşîlerden [192] bir adamın çobanıyım!" dedi. [193]
Adamın ismini haber verince, Hz. Ebu Bekir onu tanıdı [194] ve çobana:
"Davarında süt var mı?" diye sordu.
Çoban, "Evet! Var!" dedi.
Hz. Ebu Bekir:
"Bizim için süt sağır mısın?" diye sordu.
Çoban "Evet!" deyince, Hz. Ebu Bekir bir koyun tutmasını ona emretti:
"Memeyi kıldan, topraktan, kirden silkip tem iz I ey i ver!" dedi.
Çoban Hz. Ebu Bekir´in dediğini yaptıktan sonra, yanındaki çanağa bir miktar süt sağdı. [195]
Hz. Ebu Bekir´in yanında ufak bir tulum vardı.
Hz. Ebu Bekir; Peygamberimiz (a.s.) ondan su içsin, abdest alsın diye, o tulumla su taşırdı. [196]
Peygamberimiz (a.s.) o sırada çok susamıştı. [197]
Hz. Ebu Bekir sütün üzerine su döküp biraz soğuttu ve:
"Yâ Rasûlallah! İç sütten!" dedi. [198]
Peygamberimiz (a.s.) içince, Hz. Ebu Bekir´in içi rahaflaştı. [199]
"Yâ Rasûlallah! Yolculuk için vakit geldi!" dedi. [200]
Güneş batıya doğru eğildikten sonra, kalkıp yollarına devam ettiler [201] ki, o gün Salı günü olup, Kudeyd´e gelmiş bulunuyorlardı. [202]
Müşriklerde, Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i her tarafta aramaktan geri durmuyorlardı. [203]
Ümmü Ma´bed Hatunun Çadırına Uğranılması
Ümmü Ma´bed Hatun, Huzâaların atası Aımr b. Rebia´nın şovundan olup, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı.
Kuraklık ve kıtlık yıllarında Kudeyd´deki[204] çadırının önüne oturur, gelen geçen yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırdı.
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir, Âmir b. Füheyre ve Abdullah b. Uraykıt da onun çadırına uğradılar. Ondan hurma[205] veya et satın almak istediler.
Fakat, Ümmü Ma´bed Hatunun yanında bunlardan hiçbir şey bulamadılar.
Çünkü, hazerde, seferde azığı tükenen veya kıtlığa uğrayan halk, onda bulduklarını, olanları satın alır, tüketirlerdi.[206]
Ümmü Ma´bed Hatun:
"Vallahi, yanımızda birşey bulunsaydı, sizin ihtiyacınızı gidermek için ikram ederdim!" dedi.[207]
Peygamberimiz (a.s.):
"Ey Ümmü Ma´bed! Yanında süt bulunur mu?" diye sordu.
Ümmü Ma´bed Hatun:
"Yoktur! Vallahi davarlar kısırdır!" dedi.[208]
Peygamberimiz (a.s.), çadırın bir tarafında duran arık koyunu gördü ve:
"Ey Ümmü Ma´bed! Nedir şu koyun?" diye sordu.
Ümmü Ma´bed Hatun:
"O, arık, davar sürüsünden geri kalmış, dermansız, güçsüz bir koyundur!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Onda süt var mı?" diye sordu.
Ümmü Ma´bed Hatun:
"O, bundan tamamıyla mahrumdur!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Benim onu sağmama izin verir misin?" diye sordu.
Ümmü Ma´bed Hatun:
"Evet! Anam, babam sana feda olsun! Eğer sen onda süt bulabileceğini sanıyorsan, sağ!" dedi.[209]
Peygamberimiz (a.s.)ın Sütsüz Koyundan Süt Sağışı
Peygamberimiz (a.s.), koyunu getirtti. Koyunun arkasına çömelcii. Bacaklarını ayırdı. Besmele çekti. Koyunun memesini eliyle sığadı[210] ve:
"Ey Allah! Ona (Ümmü Ma´bed´e) koyununu bereketli kıl!" diyerek[211] dua edince, koyunun memesi sütle dolup taştı!
Peygamberimiz (a.s.) beş-on kişinin kanasıya içeceği büyüklükte bir kap getirtti ve içine süt sağdı. Kabı ağzına kadar doldurdu.
Önce Ümmü Ma´bed Hatun ondan kanasıya içti.
Peygamberimiz (a.s.)ın yoldaşları da ondan kanasıya içtiler. Onlardan sonra da, Peygamberimiz (a.s.) içti ve:
"Kavmin sulayıcısı, onlardan sonra içer!" buyurdu.
Hepsi de, susadıktan sonra, ondan tekrar içtiler ve kandılar.
Peygamberimiz (a.s.), tekrar kabın içine süt sağıp doldurdu ve Ümmü Ma´bed Hatuna bıraktı. [212]
Ümmü Ma´bed Hatun bir koyun getirip kesti. Etini pişirdi. Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşları ondan yediler.
Ümmü Ma´bed Hatun; pişirdiği etten, yolda yiyecekleri kadar da, onların sofralarına koydu.
Etin daha çok kısmı kendilerine kaldı.[213]
Ümmü Ma´bed Hatunun Peygamberimiz (a.s.)da Gördüklerini ve Peygamberimiz
(a.s.)ı Kocasına Anlatması
Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşları ayrılıp gittikten biraz sonra, Ümmü Ma´bed´in kocası Ebu Ma´bec! geldi.
Kapta dolu sütü görünce, şaşırdı:
"Bu süt size nereden geldi?!
Koyunlar kısır ve uzaktalar! Çadırda da süt sağılır hayvan yok!?" dedi.
Ümmü Ma´bed:
"Hayır! Vallahi, bize ancak mübarek bir zât uğradı. Şöyle şöyle söyledi. Şöyle şöyle yapti!" diyerek olan bitenleri birer birer anlatınca, Ebu Ma´bed:
"Vallahi, ben sanırım ki, o, Kureyşîlerin aramakta oldukları sahihleridir!
Ey Ümmü Ma´bed! Hele sen onu bana bir tarif et bakayım?" dedi.
Ümmü Ma´bed:
"Gördüğüm öyle birzât idi ki, güzelliği besbelli idi. Güzel huylu idi. Kendisinde ne karın büyüklüğü, ne de baş küçüklüğü vardı. Kendisi çok biçimli ve güzel çehreli idi. Kendisinin gözlerindeki siyahlıkta ve kirpiklerinde çokluk, sesinde naziklik vardı. Gözünün akı pek ak, siyahı da pek siyahtı. Gözü, Kudretten sürmeli idi. Kaşlarının ucu ince, saçları koyu siyahtı. Boynunda uzunluk ve yükseklik, sakalında sıklık vardı.
Sustuğu zaman kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık, konuştuğu zaman da güleryüzlülük, tatlı sözlülük görülmekte; sözleri, sanki dizilmiş birer inci gibi, ağzından tatlı tatlı akmakta idi.
Sözü açık, ve hak ile bâtıl arasını ayırıcı olup, ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu.
Uzaktan bakılınca, kendisi insanların en heybetlisi idi. Yakınına gelince, herkesten daha tatlı ve çekici idi.
Kendisi orta boylu olup, boyu ne hoşa gitmeyecek derecede uzun, ne de göz hakir görecek, başkasına bakacak derecede kısa idi. Sanki o birfidan idi ki; iki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliği onlara üstün gelmişti.
Onun yanında yoldaşları da vardı ki, o birşey söylediği zaman onlar dinlerler, onun verdiği emri yerine getirmeye koşuşurlardı.
Kendisi ekşi ve asık suratlı değil, güleçti.
Kimseyi kınamaz ve azarlamazdı" dedi.
Eb Mâbed:
"Vallahi, bu zât, Mekke´deki işi bize anlatılmış olan, Kureyşîlerin sahibidir.
Ey Ümmü Ma´bed! Eğer ben kendisine rastlamış olsaydım, arkadaşlığına kabul edilmemi dilerdim!
Yine de, bir yolunu bulursam, muhakkak bunu yapacağım!" dedi. [214]
Ümmü Ma´bed Hatunun Mucize Sütlü Koyunu
Ümmü Ma´bed Hatunun bildirdiğine göre; Peygamberimiz (a.s.) tarafından memesi sığanan ve kesilmemesi emrolunan koyun, Hicretin 18. yılındaki kuraklığa kadar kalmış, kuraklıktan yeryüzünde az veya çok birşey kalmamışken, onlar bu koyundan sabah akşam süt sağmış durmuşlardır![215]
Ümmü Ma´bed Âtike Hatunla Kocası Eksem´in Müslüman Oluşu
Peygamberimiz (a.s.) Medine´ye gittikten sonra, Ümmü Ma´bed Atike Hatun, Yüce Allah´ın dilediği kadar bir müddet Kudeyd´de kalıp, küçük oğlunu yanına alarak Medine´ye gitti.
Peygamberimiz (a.s.)ın Mescidinde Müslümanlara hitapta bulunduğu sırada Ü mmü Ma´bed Hatunun Mescide uğrayan oğlu, koşarak annesinin yanına geldi ve:
"Anneciğim! Ben, bu gün, Mübarek Zâtı gördüm!" dedi.
Ümmü Ma´bed Hatun:
"Oğulcuğum! O, Resûlullah (a.s.)dır!" dedi.[216]
Ümmü Ma´bed Hatun Medine´de Müslüman olup Peygamberimiz (a.s.)a bey´at etti.[217]
Ümmü Ma´bed´in kocası Ebu Ma´bed Eksem b. Cevn (Abduluzzâ) Huzâaların atası Amr b. Rebia´nın soyundan olup, Hicret sırasında Müslüman olmak için Peygamberimiz (a.s.)ın arkasından giderek[218] Ri´m vadisinde[219] Peygamberimiz (a.s.)a yetişmiş, Müslüman olmuş, bey´at edip yurduna dönmüştür.[220]
Yüce Allah her ikisinden de razı olsun!
Peygamberimiz (a.s.), Ebu Ma´bed´e:
"Ey Eksem! Amr b. Luhayy, b. Kaman, b. Hındif´i, Cehennemde barsaklarını sürürken gördüm! Onun kadar sana benzeyen, senin kadar da ona benzeyen bir kimse görmedim" buyurmuştu. Eksem:
"Yâ Rasûl alları! Onun bu benzeyişinin, bana zarar vermesinden korkuyorum!" dedi. Peygamberimiz (a.s.):
"Hayır! Korkma! Sen mü´minsin! O ise kâfirdir! O, İsmail (a.s.)ın dinini ilk değiştiren, putlar diken, Bahire, Sâibe, Vasile ve Hami bid´atlarını ihdas eden kimsedir!" buyurdu.[221]
Mekkelilerin Bir Cinden Beyitler İşitmeleri ve Ümmü Ma´bed´den Peygamberimiz (a.s.)ı Sormaları
Üç gece bekledikleri halde, Hz. Ebu Bekir´in ev halkı da,[222] Kureyş müşrikleri de, Peygamberimiz (a.s.)ın nereye doğru gittiğini ve halen nerede olduğunu bilmiyorlardı.
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir ve arkadaşları, Salı günü Kudeyd´de bulundukları sırada idi ki,[223] cinlerden bir adam,[224] Arapça bazı beyitler okuyarak Mekke´nin aşağı tarafından yukarı taraflna doğru gitti.
Halk da, kendisini görmedikleri halde, onun sesini takip ederek Mekke´nin yukarısına doğru gittiler.
Okunan beyitlerde, özetle, Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşının Ümmü Ma´bed Hatunun çadırında dinlendikleri anlatılıyor, Ümmü Ma´bed´in iyiliği övülüyordu.[225]
Kureyş müşrikleri cinden Ümmü Ma´bed´in adını işitince, Ümmü Ma´bed´in çadırına vardılar.
Ona:
"Sen Muhammed´i gördün mü? Kendisinin şekil ve şemaili şöyle şöyledir!" diyerek Peygamberimiz (a.s.)ı tarif ettiler ve sordular.
Ümmü Ma´bed:
"Ben sizin söylediğiniz şeyleri bilmiyorum.
Ancak, bana bir konuk uğrayıp, kısır koyundan bol süt sağdı!" dedi.
Kureyş müşrikleri:
"İşte, biz de onu soruyor ve bulmak istiyoruz!" dediler ve hemen aramaya gittiler.[226]
Sürâka b. Malik b. Cu´şum´un Peygamberimiz (a.s.)ı Takip Edişi ve Eman Dilemek
Zorunda Kalışı
Kureyş müşriklerinin saldıkları elçi Müdlic oğulları yurduna vanp, Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´den her birini öldüren veya esir eden kimseye mükâfat olarak birer diyet (yüzer deve) verileceğini duyurmuştu.[227] Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir de, o gün, Salı günü, Müdlic oğullarının yurdu olan Kudeyd´e ulaşmış bulunuyorlardı. [228] Sürâka b. Malik´in Müdlic oğullarının meclislerinden birisinde oturduğu sırada, Müdlic oğullarından bir adam gelip üzerine dikildi[229] ve ona:
"Ey Sürâka! Ben biraz önce sahile doğru giden birkaç yolcu gördüm.[230] Sanırım ki, onlar Muhammed ile ashabıdır!" dedi.[231]
Sürâka, adamın gördüklerinin Peygamberimiz (a.s.)la ashabı olduğunu anladı.[232] Ona, gözüyle "Sus!" diye işaret ettikten sonra:[233]
"Senin gördüğün yolcular onlar değildir. Herhalde, sen filan filan kişileri görmüşsündür ki, biraz önce, yitiklerini aramak için, gözümüzün önünden geçip gitmişlerdi.[234]
Onlar ancak filan oğullarıdır. Yitiklerini anyorlardır!" dedi.
Adam da:
"Olabilir!" diyerek karşılık verdi.[235]
Sürâka, mecliste biraz eğleştikten, oyalandıktan sonra, kalkıp evine girdi. Hemen atını alıp çıkmasını ve yüksek tepenin arkasında kendisini beklemesini cariyesine emretti.[236]
Zırhını giyindi, silahını kuşandı, fal okunu çıkardı.
Onlara zarar verip veremeyeceğini anlamak için, fal okunu çekti.
Hoşlanmadığı şey, zarar veremeyeceği oku çıktı!
Buna rağmen, Sürâka, Peygamberimiz (a.s.)ı tutup Ku rey şile re teslim edince yüz deveye kavuşacağı umudunu yitirmedi.[237]
Hemen kargısını alıp, evin arka tarafından dışarı çıktı.
Kargısının parıltısı göze çarpmasın diye alt tarafını yerde sürükleyerek, üst tarafını da aşağıya doğru tutarak atının yanına vardı, üzerine ati adı. Kendisini gayesine bir an önce yaklaştırması için, onu dörtnala kaldırdı.[238]
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i gördü.[239] Seslerini işitecek kadar, kendilerine yaklaştı, yetişti.[240]
Hz. Ebu Bekir dönüp bakınca, bir süvarinin kendilerine gelip yetiştiğini gördü[241] ve:
"Yâ Rasûlallah! Bu, bizi anyor!?[242] Bu süvari bize yetişmiş bulunuyor!?" dedi.[243]
Peygamberimiz (a.s.):
"Mahzun olma! Allah bizimledir!" buyurdu.[244]
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Bu, bizi anyorve bize de gelip yetişmiş bulunuyor!?" dedi ve ağladı.
Peygamberimiz (a.s.), Hz. Ebu Bekir´e:
"Sen ne için ağlıyorsun?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
"Vallahi ben kendim hakkında ağlamıyorum! Fakat, senin hakkında ağlıyorum!" dedi.[245]
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.), arkasına dönüp baktı[246] ve:
"Ey Allah! Şuna karşı, dilediğin şeyle bize kâfi ol! Onun şerrini üzerimizden defet![247] Düşür onu atından!" diyerek dua etti. [248]
At birden tökezleyip yere kapandı! Sürâka da atın üzerinden yere yuvarlandı! Hemen kalktı.
Elini fal oku torbasına uzatıp, ondan fal kalemlerini çıkardı ve:
"Şunlara zarar verir miyim, yoksa veremez miyim?" diye, onlarla fal çekti. Yine, hoşlanmadığı şey, zarar veremeyeceği oku çıktı.
Fakat, Sürâka çıkan oka uymadı. Yine, atının üzerine atladı. Kendisini gayesine ulaştırması için onu dörtnala kaldırdı.
Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarına daha çok yaklaştığı zaman, at yine yere kapandı!
Sürâka da, atın üzerinden yere yuvarlandı!
Kalktı. Tekrar elini ok torbasına uzatıp, ondan fal kalemlerini çıkardı ve:
"Şunlara zarar verir miyim, yoksa veremez miyim?" diye, onlarla fal çekti.
Yine, hoşlanmadığı şey, zarar veremeyeceği oku çıktı.
Sürâka oka isyan etti. Yine, atına ati adı.
Kendisini gayesine ulaştırması için onu dörtnala kaldırdı.
Peygamberimiz (a.s.)ın okuduğu Kur´ân-ı Kerîm´i işitecek kadar yaklaştı. [249]
Aralarındaki mesafe iki-üç mızrak boyuna kadar indi. [250]
Peygamberimiz (a.s.) arkasına hiç dönüp bakmıyor, Hz. Ebu Bekir ise, arkasına sık sık, çok çok dönüp dönüp bakıyordu!
Peygamberimiz (a.s.)ın okuduğu Kur´ân-ı Kerîm´i işittiği sırada, Sürâka´nın atının iki ön ayağı birden yere, kuma battı, gömüldü! Bu batış, atın dizlerine kadar erişti!
Sürâka da, atin üzerinden yere yuvarlandı!
Sürâka atı kalkmaya zorladı ve at da kalkmaya çabaladı ise de, ayaklarını gömüldüğü yerden çıkaramadı!
Sürâka Peygamberimiz (a.s.)ın böyle Allah tarafından korunduğunu görünce, İslâmiyetin her tarafa yayılıp hakim olacağına kanaat getirdi. [251]
"El-emân!" diyerek[252] seslendi [253] ve: "Ben, Sürâka b. Malik b. Cu´şum´um! Bana bakınız! Sizinle konuşacağım. Vallahi, ben artık size ne eziyet edeceğim, ne de benden size hoşlanmayacağınız birşey gelecektir! [254]
Ey Muhammed! Anladım ki, bu başıma gelen şey, senin işindir! Dua et de, Allah beni şu içinde bulunduğum durumdan kurtarsın![255] Üzerime borç olsun ki;[256] vallahi[257] ben arkamdan gelenlere halinizi gizleyeceğim!
İşte ok torbam! Bu oklardan bir ok al! Sen filan ve filan yerde benim develerimin ve davarlanmın yanına uğra! Onlardan neye ihtiyacın varsa al!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Benim senin develerine ve davarlarına ihtiyacım yok!" buyurdu[258] ve Allah´a dua etti.[259]
At hemen silkinip ayağa kalktı!
Atın yere gömülen ayaklarının izinden, göğe doğru, ateş dumanı gibi bir duman yükselip dağıldı. [260]
Sürâka:
"Kavmin, senin öldürülmen veya esir edilmen için diyet (yüz deve) vaad etti!" dedi.
Kureyşlilerin Peygamberimiz (a.s.)a ve ashabına neler yapmak istediklerini haber verdi.
Sürâka Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarına yol azığı ve levazımı vermek istedi ise de, ondan birşey almadılar. [261]
Peygamberimiz (a.s.), Hz. Ebu Bekir´e:
"Söyle ona! Kendisinin de bizden bir isteği var mı?" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir bunu ona söyledi. [262]
Sürâka:
"Seninle benim aramda bir alâmet olmak üzere, bir yazı, [263] benim için bir emannâme[264] yaz!" dedi.[265]
Peygamberimiz (a.s.), Hz. Ebu Bekir´e:
"Onun için bir yazı yaz!" buyurdu. [266]
Âmir b. Füheyre emir buyurulan yazıyı bir deri parçasına yazdı. [267]
Sürâka da, o yazıyı alıp ok torbasının içine koydu[268] ve:
"Ey Allah´ın Peygamberi! Sen ne dilersen bana emret!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Sen yerinde dur! Arkamızdan gelecek hiçbir kimseyi bırakma!" buyurdu.
Günün başında Peygamberimiz (a.s.)a harp açan Sürâka, günün sonunda onun silahlı bir koruyucusu olmuştu! [269]
Sürâka, oradan geri dönüp, rastladığı herkese:
"Ben, sizin adınıza, burada olanlara yeterim!" diyor ve onları geri çeviriyordu. [270]
O, vermiş olduğu sözünde böylece durdu. [271]
Peygamberimiz (a.s.)ın Sürâka´ya Bir Müjdesi
Sürâka dönüp gitmek istediği zaman,[272] Peygamberimiz (a.s.) ona:
"Ey Sürâka! Sen Kisrâ´nın[273] bileziklerini koluna takınacağın, kemerini kuşanacağın ve tacını giyeceğin zaman nasılsın?!" buyurdu.[274]
Sürâka:
"Krallar kralı[275] Kisrâ b. Hürmüz´ün mü?!" diye hayretle sorunca, Peygamberimiz (a.s.):
"Evet!" buyurdu[276] ve Fars beldelerinin fetholunup ve Kisrâ´nın servetinin ashabına ganimet kılınacağını Yüce Allah´ın kendisine müjdelediğini Sürâkaya haber verdi.[277]
İran fütuhatında, Kisrâ´nın bilezikleri, kemeri ve tacı Medine´ye getirildiği zaman, Hz. Ömer Sürâka´yı çağırıp bunlan ona taktı!
Sürâka kollan kıllı bir zât idi. Hz. Ömer, ona:
"Ey Sürâka! Ellerini kaldırıp ´Allahuekber! Hamdolsun o Allah´a ki, bunları ´Ben insanların Rabbiyim!´ diyen Kisrâ b. Hürmüz´den soyup, Müdlic oğullarından Sürâka b. Mâlik b. Cu´şum bedevisine takındırdı!´ de" dedi.[278]
Ebu Cehil´in Sürâka´yı Yermeye Kalkışı ve Sürâka´nın da Ona Ders ve Öğüt Verişi
Ebu Cehil Sürâka´nın eli boş olarak döndüğünü görünce,[279] Müslüman olmasından korktu,[280] söylediği beyitlerle onu kötülemeye, halkın gözünden düşürmeye kalkıştı.
Sürâka da, Ebu Cehil´e verdiği manzum cevabında:
"Ey Hakem´in babası! Sen benim atımın ayakları yere battığı zamanki halini bir görmüş olsaydın, anlar ve hiç şüphe etmezdin ki, Muhammed delilli ve bürhanlı peygamberdir!
Artık ona kim dayanabilir ki?
Sana yaraşan, Kureyş kavmini ona saldırmaya kışkırtmak değil, onlara engel olmaktır!
Ben iyice kanaat getirdim ki; onun duyurmak ve yaymak istediği şey, muhakkak, bir gün yerleşecek ve gelişecektir!
Öyle ki, bütün halk ona karşı koymayı değil, uymayı ve kendisiyle barışıklık içinde bulunmayı isteyecektir!" dedi.[281]
Medine´ye Doğru Yola Devam Edilişi
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarını yollarına devam ettirip,
Harrar´a getirdi.
Harrar´dan sonra, Seniyetü´l-Mere´ye vardılar.[282]
Harrar; Cuhfe yakınında bir yer, bir sudur.[283]
Seniyetü´l-Mere de; Râbiğ vadisinde Ecya diye anılan suyun yakınındadır.[284] Peygamberimiz (a.s.) Sevr mağarasından ayrılınca, müşrikler tarafından yakalanmak korkusuyla, başka ve sapa bir yol tutularak gidilmeye devam edilmiş, düşmanın takibatından emin kalındığı zaman Mekke´ye gidiş yolu olan ve Mekke ile Medine arasında bulunan Cuhfeye inilmiş,[285] ulaşılmıştı ki; Peygamberimiz (a.s.)ın kalbine, kendisinin, baba ve atalarının yurdu ve İbrahim (a.s.)ın Hareminin özlemi düşmüştü.[286]
Cebrail (a.s.) inip Peygamberimiz (a.s.)a:
"Mekke´yi özlüyor musun?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Evet!" buyurdu.[287]
Büreyde b. Husayb´la Cemaatının Peygamberimiz (a.s.)la Buluşup Müslüman Olmaları
Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşları; Seniyetü´l-Mere´den ayrıldıktan sonra, Râbiğ ile Cuhfe arasında bulunan[288] Gamîm mevkiine ulaştıkları, [289] Büreyde b. Husayb da konmak üzere kavminden bazı süvarilerle birlikte bulutlu (yağışlı) biryer aradıkları sırada, [290] onlar Peygamberimiz (a.s.)la karşılaştılar ve buluştular.
Peygamberimiz (a.s.) İslâmiyete davet edince, onlar hemen Müslüman oldular. [291] Kendileri seksen ev halkı idiler. [292]
Büreyde b. Husayb ve yanındakiler:
"Sağmal hayvanlarımız çok az süt veriyorlar!" diyerek, yanlarında az süt bulunduğu için özür dilediler, Peygamberimiz (a.s.)a biraz süt getirdiler.
Peygamberimiz (a.s.) onlar için bereket duası yaptı. [293]
Peygamberimiz (a.s.) orada akşam namazını kılarken, onlar da Peygamberimiz (a.s.)ın arkasına durup kıldılar. [294]
Peygamberimiz (a.s.), Büreyde b. Husayb ile buluştukları gece, ona Meryem sûresinin baş tarafını öğretti. [295]
Talha b. Ubeydullah ile Zübeyr b. Avvam´ın Peygamberimiz (a.s.)la Buluşmaları ve
Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´ye Doğru Yol Almaya Devam Edişi
Peygamberimiz (a.s.); Harrar´dan Medine´ye hareketlerinin ertesi günü, ticaret ketvanı içinde Şam´dan gelen Talha b. Ubeydullah ile karşılaştı. Talha b. Ubeydullah, Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´e birer Şam elbisesi hediye etti.
Medine´deki Müslümanlardan bir zâtın:
"Resûlullah (a.s.) geciktiler!" dediğini haberverince, Peygamberimiz (a.s.) hareketini hızlandırdı.
Talha b. Ubeydullah da, Mekke´deki işini görüp geri dönmek üzere, yoluna devam etti.[296]
Şam´dan gelirken buluşup Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´e beyaz birer Şam elbisesi hediye eden sahabinin Zübeyr b. Avvam olduğu açıklandığı gibi,[297] her iki sahabinin buluşmuş olması da mümkün ve muhtemel görülmüştür.[298]
Peygamberimiz (a.s.); Abdullah b. Uraykıt´ın kılavuzluğuyla, Seniyetü´l-Mere´den sonra:
7. Lakf´a vardılar. Kılavuz, Lakf´tan sonra,
8. Medlice Lakf´a götürdü. Medlice Lakftan sonra,
9. Medlice Mehac veya Medlice Micac vadisine indirdi. Medlice´den sonra,
10. Mercıh Mehac´a götürdü.[299]
Lakf; tatlı su kuyuları bulunan bir yer ise de, üzerinde ekinlikler ve hurmalıklar yoktur.[300]
Medlice Mehac; Mekke nahiyelerindendir.[301]
Mercıh Mehac; Mekke yolundadır.[302]
Kılavuz, Mercıh Mehac´dan sonra,
11. Zülgadaveyn´in Mercıh vadisine indirdi. Mercıh vadisinden sonra,
12. Zûkeşr vadisine götürdü. Zûkeşr vadisinden sonra,
13. Cedâcid üzerini tutturdu.[303] Cedâcid üzerinden sonra,
14. Ecred üzerini tutturdu. Ecred´den sonra,
15. Âdâ-i Medlice Tihn vadilerinden olan Zû Selem´e götürdü.[304]
Ecred; Medlice Tihn´den önce biryerdir.[305]
Cedâcid; içinde eski kuyuları bulunan düzlük ve sert biryerdir.[306]
Tihn; Mekke ile Medine arasında, Sukyâya üç mil uzaklıkta bir suyun ismi olup, bir kadın orada oturur, hiç kimseye su içirmezdi.[307] Zû Seleme´den sonra,
16. Abâbid veya Abâbib´in üzerine erişildi. Kılavuz, buradan sonra,
17. Elfacce veya Elkahhaya geçirdi. Elfacce veya Elkahha´dan sonra,
18. Arc´a indirdi.[308]
Abâbid veya Abâbib; Tihn´in yakınında bir yerdir.[309]
Elkahha; Kudeyd ile Cuhfe arasında,[310] Medine´ye üç merhalelik (konaklık) birvadi olup,[311] Gıfâr oğullarına aittir.[312]
Arc; Mekke ile Medine arasında, hacıların yolu üzerinde ve Sukyâ yakınındadır.[313]
Arc´a indirildikleri zaman, yüklü develerin yürüyüşleri ağırlaşmıştı.
Eşlemlerden Evs b. Hucr, kendisine ait bir deveye Peygamberimiz (a.s.)ı bindirip, uşağı Mes´ud b. Hüneyde´yi de Peygamberimiz Aleyhiselamın yanına kattı.[314]
Peygamberimiz (a.s.) Medine´ye kısa yoldan gitmek istiyordu.[315]
Kerbûbe´de namaz vakti olunca, Peygamberimiz (a.s.) namaza durdu.
Hz. Ebu Bekir de, Peygamberimiz (a.s.)ın sağına durdu.
Mes´ud b. Hüneyde´nin kalbine İslâm sevgisi düştü ve hemen Müslüman oldu, birlikte namaz kıldılar.[316]
Kılavuz; Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarını Arc´dan çıkardıktan sonra, Rekûbe´nin sağından
19. Seniyetü´l-Gair (veya Seniyetü´l-Âri)´e götürdü. Seniyetü´l-Gair´den sonra,
20. Ri´m vadisine indirdi.[317] Ri´m vadisinden sonra,
21. Akîk vadisine indiler.
22. Cescâseye kadar ilerlediler.
Orada, Peygamberimiz (a.s.):
"Medine´ye yaklaştırmadan, Amr b. Avf oğullarının yurduna giden yolu bize kim gösterecek?" diye sordu.
23. Tabiy (ceylan) yolunu tutup, Usbeye kadar gittiler.[318]
Cescâse; Akîk vadisi tarafından, Bakiyy´e doğru biryerdir.[319]
Usbe; Cehceba (Cahcaba) oğullarının yurdu olup, Küba mescidinin batısındadır.[320]
Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´de Gözlenişi, Özlenişi
Medineli Müslümanlar, Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´ye gelmek üzere Mekke´den yola çıktığını işittikleri zaman, her gün, sabah namazını kıldıktan sonra Harre mevkiine çıkarak öğle sıcağı basıncaya, zeval vaktine kadar Peygamberimiz (a.s.)ı gözlerlerdi.
Yine, bir gün, uzun uzun gözledikten sonra dönüp evlerine girdikleri sırada idi ki, Yahudilerden birisi kendisine ait bir iş için kalelerden bir kalenin üzerine çıkıp uzakları gözetlerken, Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarının beyazlara bürünmüş olarak serap ve sisleri yara yara gelmekte olduklarını gördü.
Yahudi, kendisini tutamayarak, yüksek sesle:
"Ey Arap cemaatı! Ey Kayle oğulları! İşte, nasibiniz, devletliniz, gelmesini bekleyip durduğunuz ulu kişiniz geliyor!" diyerek haykırdı.[321]
Yahudinin sesini işiten Medineli Müslümanlar, Peygamberimiz (a.s.)ı karşılamak için, silahlanarak evlerinden dışarı Tırladılar.[322]
Amr b. Avf oğullarının yurdu Küba, tekbir sesleriyle sarsıldı. [323]
Karşılamaya çıkan Müslümanların çoğu, Peygamberimiz (a.s.)ı, daha önce görmedikleri için, tanımıyorlardı.
Onlarla Hz. Ebu Bekir konuşuyordu. Onlarda, onu Peygamberimiz (a.s.) sanıyorlardı.
Peygamberimiz (a.s.) ise hiç konuşmuyor, susuyordu.
Peygamberimiz (a.s.)ın üzerine güneş gelip de, Hz. Ebu Bekir´in onu ridasıyla gölgelemesi üzerine, Peygamberimiz (a.s.)ı tanıdılar[324] ve selamladılar.[325]
Peygamberimiz (a.s.)ın Kuba´ya Varışı ve Külsûm b. Hidm´e Konuk Oluşu
Peygamberimiz (a.s.); nübüvvetin ondordüncü,[326] Hicretin birinci yılı,[327] Rebiülevvel ayının[328] onikisinde,[329] Pazartesi günü, kaba kuşlukta, güneşin en kızgın sırasında, Küba´da Amr b. Avf oğullarından[330] Külsûm b. Hidm´in evine indi.[331]
Rebiülevvel ayının o yıl Rumî aylardan Eylül ayına rastladığı bildirildiği gibi,[332] bunun Miladî 622. yılın Eylül´üne rastladığı da hesapla isbatlanmıştır.[333]
Peygamberimiz (a.s.)a Kuba´da Ümmü Cirzan Hurmasının İkram Edilişi
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir ve Amir b. Füheyre Külsûm b. Hidm´in evine inince, Külsûm b. Hidm, azadlı kölesine:
"Yâ Necîh!" diye seslendi ve:
"Bize yaş hurma yedir!" dedi.
Necîh de, Ümmü Cirzan diye anılan hurma cinsinden, üzerinde yaş ve olgun hurmaları bulunan, taze yapraklı bir hurma salkımı getirdi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Nedir bu?" diye sordu.
"Ümmü Cirzan hurması!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.):
"Ey Allah! Ümmü Cirzan´ı bereketlendir!" diyerek dua etti.[334]
Külsûm b. Hidm, Medinelilerin eşrafından ve yaşlılarından, salih ve hanedan bir zât idi. Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´ye hicretinden önce Müslüman olmuştu Ashabdan:
1. Ebu Ubeyde b. Cerrah,
2. Mikdad b. Amr,
3. Süheyl b. Beyzâ,
4. Safvan b. Beyzâ,
5. lyaz b. Züheyr,
6. Abdullah b. Mahreme,
7. Vehb b. Sa´d,
8. Ma´mer b. Ebi Şerh,
9. Amr b. Ebi Amr,
10. Umeyr b. Avf
ve daha başkaları, Küba´ya geldikleri zaman, Külsûm b. Hidm´in evine inmişlerdi.[335]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Zührî, Megâzî, s. 99, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 128-129, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 227, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 470, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 103, Zehebî, Târihu´l-islâm , s. 317, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 178, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 195.
[2] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 1 26, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, 470, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 230, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 178-179, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 176, Kastalânî, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 78, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 322, Halebî, c. 2, s. 191, Zürkânî, Mevâhibu´l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 322.
[3] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 128, İbn Sa´d, c. 1, s. 227, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Taberî, c. 2, s. 245, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 470, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 178.
* Esma binti Ebi Bekir (Heysemî, Mecma, c. 6, s. 53).
[4] Zührî, Megâzî, s. 98-99, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 128-129, Abdurrezzak, M usannef, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 326, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 473, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 235.
[5] Abdurrezzak, M usannef, c.5, s. 387, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu´l-F ere c, c. 1, s. 235, İbn Esîr, Kâm i I, c. 2, s. 103, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu´n-nadrâ, c. 1, s. 82, İ b n Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 183-184, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 320, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 184.
[6] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Beyhakî, c. 2, s. 473, İbn Seyyid, c.1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[7] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Abdurrezzak, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Buhârî, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym , c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 1 03-104, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c. 1 , s. 184, Zehebî s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[8] Abdurrezzak, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 1 98, Buhârî, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 235, Muhibbü´t-Taberî, c. 1 ,s. 83, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 1 84.
[9] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 323.
[10] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, Diyarbekrî, c. 1 , s. 323.
[11] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 1 98, Buhârî, c. 4, s. 255, Taberî, c. 2 , s. 245, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu´l-Ferec, c. 1 ,s.235, İbn Esîr, c. 2, s. 104, Muhibbü´t-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c.1 ,s.184, Zehebî, s. 320, E bu´l-F idâ, c. 3, s. 18 4.
[12] İbn İshak,İbnHişam ,c. 2,s. 129, Abdurrezzak,c. 5, s. 388, Ahmedb.Hanbel, c. 6, s.198,Buhârî, c. 4,s.255,Ebu Nuaym , c.2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 104, M uhibbüt-Taberî, c. 1,s. 83, İbn Seyyid, c.1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[13] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Taberî, c. 2, s. 245, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
[14] Abdurrezzak, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Buhârî, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym, c.2, s. 326, Beyhakî, c.2, s. 473, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 104, M uhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, E bu´l-Fidâ, c.3,s.184.
[15] Taberî, Târîh, c. 2, s. 245.
[16] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 129, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 326, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 474, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 235, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c 3, s. 1 84.
[17] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, M uhib büt-Taberî, Rı yâdu´n-nadrâ, c.1 , s. 86, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 1 78, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 323.
[18] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Taberî, c. 2, s. 245, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 178, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
[19] Zührî, Megâzî, s. 99, Abdurrezzak, c. 5, s. 391 , İbn Sa´d, Tabak âtü´l-kübrâ, c. 1, s. 228, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Buhârî, c. 4, s. 255-256, Taberî, c. 2, s. 245, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326-327, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu´l-Ferec, c.1, s. 235, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 04, M uhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 184, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[20] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu´l-Ferec, c. 1 , s. 236, M uhibbüt-Taberî, c. 1,s.84, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 178.
[21] Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, Ebu Nuaym, c. 2,s. 327, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 236, Muhibbüt-Taberî, c.1, s. 84, İbn Seyyid, c.1, s. 1 84, Zehebî, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184, Diyarbekrî, c. 1,s.323.
[22] İbn İshak, İbn Hişam, c.2, s. 129, Abdurrezzak, c. 5, s. 391 , Ebu Nuaym, c.2, s. 327, İbn Hazm, Cevâmiu´s-Sîre, s. 90-91, Beyhakî, c. 2, s. 474, E bu´l-Ferec, c. 1, s. 236, Muhibbü´t-Taberî, c. 1, s. 84, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, E bu´l-Fidâ, c. 3, s. 184, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/329-332
[23] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 5.
[24] Ahmed b. Hanbel, Müsn
Suikastin kararlaştırıldığı gün; Peygamberimiz (a.s.)ın Mekke´den, kavminin arasından çıkıp Medine´ye hicret etmesine, Yüce Allah tarafından izin verildi.[1]
Cebrail (a.s.) gelip: "Sen, geceleri üzerinde yatageldiğin döşeğinde bu gece yatma!" denildi.[2]
Hz. Âişe der ki:
"Resûlullah (a.s.)ın Ebu Bekir´in evine-ya akşam, ya sabah-gelmediği gün olmazdı.
Mekke´den, kavminin arasından çıkıp hicret etmesine izin verildiği gün, öğle vaktinin sıcağında, hiç gelmediği bir saatte,[3] zeval vaktinin ilk saatinde Ebu Bekir´in evinde, evimizde oturuyorduk.
Ev halkında
n biri* Ebu Bekir´e:
´İşte, Resûlullah (a.s.), bize, hiç gelmediği bir saatte,[4] başını bir örtü ile örtmüş olarak geliyor!´ dedi.
Ebu Bekir
´Babam, anam ona feda olsun![5]
Vallahi,[6] o, yeni bir hadise olmadıkça, bu saatte gelmezdi!´ dedi.[7]
Resûlullah (a.s.), gelince, içeri girmek için izin istedi; izin verildi, içeri girdi.[8]
Resûlullah (a.s.) girince, Ebu Bekir sedirinden kalktı, Resûlullah (a.s.) oturdu.[9]
Ebu Bekir´in yanında, benimle Esma binti Ebi Bekir´den başka kimse yoktu.[10]
Resûlullah (a.s.) Ebu Bekir´e:
´Yanındaki kimseleri dışarı çıkar!´ buyurdu.[11]
Ebu Bekir
´Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun![12] Onlar, iki kızımdır![13] Senin ehlin ve mahremindir.[14] Bizi gözetleyen, yabancı bir kimse yoktur´ dedi.[15]
Bunun üzerine, Resûlullah (a.s.):
´Benim buradan çıkıp Medine´ye gitmeme Yüce Allah tarafından izin verildi!´ buyurdu.
Ebu Bekir
´Yâ Rasûlallah! Benim için, seninle yoldaşlık, arkadaşlık etmek de var mı?´ diye sordu.
Resûlullah (a.s.):
´Evet!´ buyurunca,[16] Ebu Bekir sevincinden ağladı!
Vallahi, ben, Ebu Bekir´in o gün ağladığını görünceye kadar, bir erkeğin sevincinden ağlayacağını bilmiyordum.[17]
Ebu Bekir
´Ey Allah´ın Peygamberi! Ben şu iki deveyi bunun için hazırlamıştım.[18]
Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Şu iki deveden birisini al!´ dedi.
Resûlullah (a.s.):
´Onu ancak bedelini ödemek üzere alırım´ buyurdu.
Resûlullah (a.s.)la Ebu Bekir´in sefer levazımını çarçabuk hazırladık:
Her ikisi için bir miktar azık yapıp dağarcık içine koyduk.
Ebu Bekir´in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp, onunla dağarcığın ağzını bağladı.
Bunun için, ona ´Zâtu´n-nıtakayn=İki kuşaklı´ denildi."[19]
Dil oğullarından, müşrik, fakat güvenilir bir adam olan Abdullah b. Uraykıt´ı da yol kılavuzu olarak ücretle tuttular.
İki deveyi, yanında bulundurmak ve belirlenen güne ve saate kadar yaymak,[20] üç gün sonra sabahleyin Sevr dağında buluşmak[21] üzere kendisine teslim ettiler.[22]
Kâbe´nin Üzerindeki Putun Sökülüp Aşağı Atılışı
Hz. Ali der ki:
"Resûlullah (a.s.) Mekke´den hicret edip çıkacağı ve bana o gece kendisinin döşeğinde yatmamı emrettiği sırada,[23] ben ve Peygamber (a.s.), Kabe´ye vardık.
Resûlullah (a.s.), bana:
´Otur! Çok!1 buyurdu. Omuzuma basıp yükselmek istedi.
Birden, gücüm kuvvetim gitti!
Peygamber (a.s.), benim kuvvetten düştüğümü görünce, hemen omuzumdan indi.
Benim için kendisi oturdu (çömeldi) ve:
´Bas omuzlanma!´ buyurdu.
Omuzlarına bastım. Bana birden güç kuvvet geldi. İstesem semanın ufkuna ulaşacağım gibi bir hal geldi!
Nihayet, Beytullah´ın üzerine çıktım.
Beytullah´ın üzerinde, tunçtan veya bakırdan bir put vardı.
Onu sağından, solundan, önünden ve arkasından itip, yerinden oynatüm.
Resûlullah (a.s.), bana:
´At onu aşağı!1 buyurdu.
Aşağı atar atmaz, o, sırça çanakların kırıldığı gibi, kınlıverdi!
Hemen Kabe´nin üzerinden indim.
Ben ve Resûlullah (a.s.), insanlardan herhangi bir kimse ile karşılaşmaktan sakınarak, yarışırcasına oradan uzaklaştık."[24]
Hicretin Gizli Tutuluşu ve Peygamberimiz (a.s.)ın Hz. Ali´ye Emir ve Tavsiyeleri
Peygamberimiz (a.s.)ın ne zaman Mekke´den çıkıp Medine´ye gideceğini, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ebu Bekir´in ev halkından başka, hiç kimse bilmiyordu.[25]
Peygamberimiz (a.s.) Mekke´den ayrılıp Medine´ye gideceğini Hz. Ali´ye haber verip, kendisinden, geriye kalarak, yanında bulunan ve Mekkelilere ait olan emânetleri sahiplerine teslim etmesini,[26] sonra da, gelip kendisine kavuşmasını[27] emretti.[28]
Mekke´de; Peygamberimiz (a.s.)ın doğruluğunu ve emînliğini bilmeyen ve saki ay a m a maktan korktuğu şeyi onun yanında bulundurmayan bir kimse yoktu.[29]
Peygamberimiz (a.s.); o gece kendisine ait döşekte yatıp uyumasını, Hz. Ali´ye emretti:[30]
"Benim döşeğimde yat, uyu!
Şu Hadramevt işi yeşil abama da, iyice bürün!
Sana, onlardan, hoşuna gitmeyecek birşey erişmeyecektir!" buyurdu[31]
Hz. Ali döşeğe girdi. Hadramevt işi abaya da büründü.[32]
Peygamberimiz (a.s.) da, uyuyacağı zaman, bu abanın içinde uyurdu.[33]
Hz. Ali Peygamberimiz (a.s.)ın döşeğine yatıp uykuya daldı.[34]
Evin Cellatlar Tarafından Kuşatılışı ve Duvardan İçeri Girilmek İstenilişi
Kabilelerden seçilmiş olan cellat delikanlılar, gecenin üçte biri geçince,[35] Peygamberimiz (a.s.)ın kapısının önünde toplandılar.[36]
Peygamberimiz (a.s.)ın abası içinde yatan, uyuyan[37] Hz. Ali´yi Peygamberimiz (a.s.) sandılar.[38]
Evin kısa duvarlarından, damına çıkıp, oradan içeriye inmeye kalkıştıkları zaman, içeriden bir kadın çığlık kopardı.
Bunun üzerine, cellat delikanlılar, birbirlerine:
"Vallahi, amcalarımızın kızlarının üzerlerine duvardan indiğimiz Araplara söylenir, rezil oluruz, sövülürüz, hürmet örtümüzü yırtmış oluruz!" dediler. Sabaha kadar, kapının önünde durdular ve Peygamberimiz (a.s.)ın dışarı çıkmasını beklediler.[39]
İşlenilecek cinayetin tan yeri ağarıncaya kadar bırakılışında, bunun kabileler arasında ortaklaşılmış olduğunu Hâşim oğullarına göstermeyi, onların müteaddit kabilelere karşı öç almayı göze alamayarak diyete razı olmalarını sağlamayı amaçlamış olmaları muhtemeldir.[40]
Fakat, bu, ancak, Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´in gece karanlığında kimse görmeden Sevr mağarasına yetişip saklanmalarına yaramıştır.[41]
Peygamberimiz (a.s.)ın Kapısı Önünde Toplanan Müşriklerden Bazıları
Peygamberimiz (a.s.)ın evinin önünde toplanan gözetleyici müşrikler arasında:
1. Ebu Cehil Amr b. Hişam,
2. Hakim b. Ebi´l-Âs,
3. Ukbe b. Ebi Muayt,
4. Nadr b. Haris,
5. Ümeyye b. Halef,
6. İbnü´l-Gaytala,
7. Zem´a b. Esved,
8. Tuayme b. Adiyy,
9. Ebu Leheb,
10. Übeyyb. Halef,
11. Nübeyh b. Haccac,
12. Münebbih b. Haccac da vardı. [42]
Ebu Cehil, yanındakilere:
"Muhammed´in iddiasına göre; siz Müslüman olur, kendisine uyarsanız, Araplara ve Arap olmayanlara hakim olacakmışsınız!?
Ölümünüzden sonra, diriltilecekmişsiniz!?
Sizin için, Ürdün bahçeleri gibi bahçeler olacakmış!?
Eğer dediğini yapmazsanız, kendisi için sizin öldürüleceğiniz muhakkakmışl?
Öldükten sonra da, diriltiIecekmişsiniz ve sizin için, içinde sizi yakacak bir ateş (Cehennem) olacakmış!?" diyerek alay etti.[43]
Peygamberimiz (a.s.)ın Müşriklerin Başlarına Toprak Saçarak Aralarından Geçip Gidişi
Peygamberimiz (a.s.) dışarıda kendisini gözetleyen müşriklerin yanına çıktı.
Eline yerden bir avuç toprak aldı[44] ve Ebu Cehil´e:
"Onu ben söylüyorum! Bana inanmayarak öldürüldükten sonra Cehennemde yanacak olanlardan birisi de sensin!" buyurdu.[45] Ve elindeki toprağı onların başlarına saçtı. [46]
Saçılan topraktan, başına isabet etmeyen kimse kalmadı!
Yüce Allah onların gözlerini aldı. Onlar Peygamberimiz (a.s.)ı göremediler!
Peygamberimiz, onların aralarından geçip giderken, Yâsîn sûresinin başından on âyet okudu.[47]
Sonra da, gitmek istediği yere yöneldi.
Müşriklerle birlikte bulunmayan bir kimse, müşriklerin yanlarına gelip, onlara:
"Siz burada neyi bekliyorsunuz?" diye sordu.
Onlar:
"Muhammed´i bekliyoruz!" dediler.
Adam:
"Allah sizi umduğunuza erdirmesin!
Vallahi, Muhammed yanınıza çıkmış, sonra da, sizden, başına toprak saçmadık kimse bırakmayıp işine gitmiş! Siz kendinize yapılan şeyi görmüyor musunuz?" dedi.
Müşriklerden her biri elini başının üzerine sürdü, bir de ne görsün: Üzerlerine toprak saçılmış![48]
Sonra, içeriye bakıp, Peygamberimiz (a.s.)ın döşeğinin üzerinde Hz. Ali´nin Peygamberimiz (a.s.)ın abasına bürünmüş olduğunu gördükleri zaman:
"Vallahi, işte Muhammedi Abasının içinde uyuyor!" dediler.
Öylece, sabaha kadar beklemekten geri durmadılar.[49]
Hz. Ali, sabah namazı için döşekten kalkınca,[50] hemen üzerine yürüdüler!
Bir de ne görsünler? Karşılarındaki Hz. Ali ![51]
Kendi kendilerine:
"Vallahi, adamın bize söylediği doğru imiş!" dediler.[52]
Kureyş müşrikleri, Hz. Ali´ye:
"Nerede şu sahibin?[53] Nerede amcanın oğlu?" dediler.[54]
Hz. Ali:
"Bilmiyorum! [55] Benim bu hususta bir bilgim yok![56] Ben onun üzerinde gözcü değilim!
Siz ona çıkıp gitmesini emrettin iz! [57] ´Bizden ayrıl, git!´ dediniz.[58] O da çıkıp gitti" dedi.[59]
Bunun üzerine, müşrikler Hz. Ali´yi azarladılar ve tartakladılar; Kabe Mescidine götürüp bir süre hapsettikten sonra, bıraktılar.[60]
Sevr Dağı ve Sevr Mağarasında Gizleniş
Sevr dağı Mekke´nin aşağı kesiminde[61] ve sağındadır. Sevr dağının Mekke´ye uzaklığı iki-üç mildir. Yüksekliği bir mildir*
Sevr dağının tepesinde bir mağara vardır. Dağdan, deniz gürünür.[62] Mağaranın girişi tepesindedir.[63]
Sevr dağında sorgun ve hamel gibi Hicaz ağaç ve bitkileri bulunur.[64]
Peygamberimiz (a.s.); evinden ayrıldıktan sonra, hemen Hz. Ebu Bekir´in evine geldi.
Evin arkasındaki küçük kapıdan, Hz. Ebu Bekir´le birlikte dışarı çıktılar.[65]
Mekke´nin aşağı tarafında bulunan Sevr dağındaki mağaraya doğru, geceleyin, yürüyerek gittiler.[66]
Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz (a.s.)ın kâh önünde, kâh arkasında yürüyordu.
Peygamberimiz (a.s.) onun bu hareketinin farkına varınca:
"Ey Ebu Bekir! Sen niçin kâh önümde, kâh arkamda yürüyorsun?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Senin müşriklerce arandığını hatırladıkça arkanda, gözetlendiğini hatırladıkça da önünde yürüyorum!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Başıma gelecek bir musibetin benim yerime senin başına gelmiş olmasını ister misin?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
"Evet! Seni hak dinle peygamber gönderen Allah´a yemin ederim ki; gelecek bir musibetin senin yerine benim başıma gelmesini isterim" dedi.
Nihayet, mağaraya ulaştılar.
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Ben senin için girip mağarayı temizleyinceye kadar, sen yerinde dur!" dedi.
Kendisi mağaraya girdi.
Mağaranın içini temizleyip yukarı çıkınca, içindeki delik deşikleri gidermediğini hatırladı.
"Yâ Rasûlallah! Ben delik ve deşikleri de giderinceye kadar, sen yerinde dur!" dedi. Mağaranın içine girip onları da giderdikten sonra:
"İn artık yâ Rasûlallah" dedi.[67]
Hz. Ebu Bekir; mağaranın içinde bulunması ve Peygamberimiz (a.s.)a zarar vermesi muhtemel yılan ve yırtıcı hayvanlara kendisi hedef olmak için önce kendisi girip her tarafı eliyle yokladıktan sonra, Peygamberimiz (a.s.)ı indirdi.[68]
Mağaranın içinde erkek ve dişi yılanlara ait delikler bulunuyordu.
Hz. Ebu Bekir bir deliği tıkamadığını görmüş, oradan yılan çıkıp da Peygamber (a.s.)a zarar vermesin diye o deliğe ökçesini dayamış, deliğin içindeki yılan tarafından ısın İmi ştı .[69]
Hz. Ömer halifeliği sırasında bazılarının kendisini Hz. Ebu Bekir´e üstün tutar biçimde konuştuklarını işitince:
"Vallahi, Ebu Bekir´in o gecesi, Ömer´in bütün hanedanından daha hayırlıdır!
Ebu Bekir´in o günü, Ömer´in bütün hanedanından daha hayırlıdır!
Resûlullah (a.s.) mağaraya gitmek için evden çıktığı zaman, Ebu Bekir onun yanında idi" demiştir.[70]
Sevr Mağarasının Kapısında Gerçekleşen Mucizeler
Ashabdan Zeyd b. Erkam, Enes b. Malik ve Mugîre b. Şûbe´nin Peygatm berim iz (a.s.)dan rivayetlerine göre;
Yüce Allah´ın emriyle, mağaranın önünde, Peygamberimiz (a.s.)ın yüzünü örtüp göstermeyecek biçimde bir ağaç* yetişti!
Mağaranın kapısına hemen bir örümcek gelip, ağaçla Peygamberimiz (a.s.)ın arasına üstüste ağ gerdi, Peygamberimiz (a.s.)ın yüzünü örttü!
İki dağ güvercini de, gelip mağaranın ağzında,[71] örümcekle ağaç arasında[72] yuvalandı.[73]
Müşriklerin Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i Aramaya Koyulmaları
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´in Sevr mağarasında gizlenmeye gittikleri sırada, aralarında Ebu Cehil´in de bulunduğu bir topluluk, Peygamberimiz (a.s.)ı evinde bulamayınca, hemen Hz. Ebu Bekir´in evine gidip kapısına dikildiler.
Esma binti Ebi Bekir dışarı çıktı. Ona:
"Ey Ebu Bekir´in kızı! Nerede baban?" diye sordular.
Esma Hatun:
"Vallahi, babamın nerede olduğunu bilmiyorum!" deyince, Ebu Cehil elini kaldırıp onun yanaklarına şiddetli bir şamar attı.
Esma Hatunun küpesi kulağından yere fırladı![74]
Kureyş müşrikleri Peygamberimiz (a.s.)ı çok sıkı bir arayışla[75] her tarafta;[76] Mekke´nin yukarısında, aşağısında aramaya koyuldular.[77]
Mekke´nin bütün dağlarını dolaşarak aradılar.[78]
Birtakım adamları da, hayvanlara bindirip, her tarafa saldılar.[79]
Çevrelerdeki su kuyuları sahiplerine haberler, adamlar gönderip, Peygamberimiz (a.s.)ı yakalamalarını emir ve kendilerine büyük ücretler verileceğini vaad ettiler.[80]
Sahillerde oturanlara da aynı şekilde haberler saldılar.[81]
Peygamberimiz (a.s.)ın izini izleyip kendisini buldurmak için, iki izciyi;[82] Kürz b. Alkame ile[83] Sürâka b. Malik b. Cu´şum´u da görevlendirdiler.
Sürâka b. Malik, Peygamberimiz (a.s.)ın iki yüz zira´ (arşın) kadar yakınında bulunduğu sırada, müşriklere:
"İşte, şu taşta bir iz!
Onun, bundan sonra, ayağını nereye koyduğunu (bastığını) bilmiyorum![84]
Vallahi, aradığınız, şu mağaradan ileriye gitmemiştir!" dedi.[85]
Genç müşrikler, Sürâkaya:
"Sen, bu geceye kadar, hiç yanılmamıştın!?" dediler.[86]
Herkabilederviçlerinde ileri gelenlerde bulunan-silahlı, elleri kılıçlı gençler, mağaraya yaklaştılar.[87]
Sabah olunca, Sürâka b. Malik, onlara:
"Şu mağaraya gidip bir bakın!" dedi.
Orada toplanmış bulunanlar, mağaraya elli zira1 kalıncaya kadaryarıştılar.[88]
İçlerinden birisi,[89] Sürâka b. Malik,[90] mağaranın içine bakmak için ilerledi.
Mağaranın ağzında iki dağ güvercininin yuvalandığını görür görmez, geri döndü.
Kendisine:
"Sana ne oldu? Niçin mağaranın içine bakmadın?" diye sordular.
Sürâka da:
"Mağaranın ağzında iki dağ güvercininin yuvalandığını gördüm. İçeride kimse bulunmadığını anladım!" dedi.[91]
Sürâka´nın bu konuşmasını, Peygamberimiz (a.s.) da işitti.[92]
Kürz b. Alkame de, Peygamberimiz (a.s.)ın izini mağaraya kadar sürüp götürmüş:[93]
"İşte, iz şurada kesildi!" demiştir.[94]
Sevr dağının üzerine çıkıp da, mağaranın kapısının üzerinde gerili örümcekağını gördükleri zaman, müşriklerin işleri karıştı:
"Eğer o oraya girmiş olsaydı, kapının üzerinde örümcek ağı bulunmazdı![95] Eğer mağaranın içinde bir kimse bulunsaydı, şuradaki örümcek ağı olmazdı!" dediler.[96]
Bazıları:
"Mağaranın içine bir girin bakalım!" dedikleri zaman, Ümeyye b. Halef:
"Sizin hiç aklınız yok mu? Mağarada ne işiniz var?!
Üzerinde üstüste, kat kat örümcek ağı bulunan şu mağaraya mı gireceksiniz?!
Vallahi, benim kanaatime göre,[97] şu örümcek ağı Muhammed doğmadan öncesine aittir!" dedi[98] ve oraya da işedi.
Hatta, kendisinin sidiği, mağaranın içine doğru aktı gitti.[99]
Müşrikler mağaranın sağını solunu dolaşıyor ve:
"Eğer mağaraya girmiş olsalardı, güvercinlerin yumurtası kırılır, örümcek ağı da bozulurdu!" diyorlardı. [100]
Ebu Cehil ise:
"Vallahi, ben sanıyorum ki, o yakınımızdadır!
Fakat, bazı sihri ile gözlerimizi bağladı, göremez etti!" dedi.[101]
Hz. Ebu Bekir´in Telaşlanışı ve Korkuya Düşüşü
Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz (a.s.)a:
"Ben öldürülürsem, nihayet, bir tek kişiyim. Ölür giderim!
Ama sen öldürülecek olursan, o zaman bir ümmet helak olur gider!" diyordu.[102]
O sırada, Peygamberimiz (a.s.), ayakta dikilerek namaz kılıyor, Hz. Ebu Bekir de gözcülük ediyordu.
Peygamberimiz (a.s.)a:
"Şu kavmin seni arayıp duruyorlar!
Vallahi, ben kendim hakkında tasalanmıyorum.
Fakat, sana yapılmasını istemediğim birşeyin yapıldığını göreceğim diye korkuyorum" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ey Ebu Bekir! Korkma! Hiç şüphesiz, Allah bizimledir!" buyurdu.[103]
Hz. Ebu Bekir mağaranın içinde iken başlarının üzerinde müşriklerin ayaklarını görünce; [104] Peygamberimiz (a.s.)a:
"Ey Allah´ın Peygamberi! Onlardan bazısı gözünü aşağı eğip baksa muhakkak bizi görür!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Sus ey Ebu Bekir! İki kişi ki, üçüncüsü Allah´tır!" buyurdu.[105]
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Onlardan birisi [106] ayağını kaldıracak,[107] ayaklarına bakacak olursa, ayaklarının altında[108] bizi görecek!" dedi.[109]
Peygamberimiz (a.s.):
"Mahzun olma (üzülme)! Allah bizimledir![110]
Ey Ebu Bekir! Üçüncüsü Allah olan iki kişiyi sen ne sanıyorsun?!" buyurdu.[111]
Yüce Allah, bu vakıayı Kur´ân-ı Kerîminde şöyle anar:
"Eğer siz ona (Peygamber (a.s.)a) yardım etmezseniz, (hatırlayınız o zamanı ki) kâfirler onu (Mekke´den) çıkardıkları (hicret etmek zorunda bıraktıkları) zaman, bizzat Allah ona yardım etmişti.
(O zaman), Resûlullah (ancak) ikinin ikincisinden ibaretti.
O zaman, onlar (Sevr dağının tepesindeki) mağarada idiler.
Peygamber, arkadaşına (Ebu Bekir´e):
´Mahzun olma (Üzülme)! Allah hiç şüphesiz bizimledir!´ derken, Allah onun üzerine sekînetini indirmiş, onu (Peygamberini) görmediğiniz ordularla (meleklerle) desteklemiş, kâfirlerin kelimesini alçalt-mışt. Allah´ın kelimesi ise, o çok yücedir. Allah mutlak galibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir."[112]
Müşrikler Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i Sevr dağında ve mağarasında bulamayınca, umutları kesilmiş olarak geri döndüler.[113]
Peygamberimiz (a.s.)ı ve Hz. Ebu Bekir´i bulup kendilerine geri getirene[114] veya öldürene[115] yüz deve verileceğini,[116] Mekke´nin aşağı ve yukarı kısımlarında ilan ettiler. [117]
Peygamberimiz (a.s.), Perşembe günü geceleyin, Hz. Ebu Bekir´i yanına alarak Sevr mağarasına girmişti.
Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerini orada geçirdiler. [118]
Hz. Ebu Bekir´in oğlu Abdullah, çok anlayışlı ve çok becerikli bir gençti.[119]
Babasının emri üzerine,[120] her gece Sevr mağarasında Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´in yanında geceler, seher vakti yanlarından ayrılır, Mekke´de gecelemiş gibi, Kureyş müşriki eriyle sabahlardı.[121]
Gündüzün de, Kureyş müşriklerinin arasında onlarla birlikte bulunur, onların konuşmalarını, danışmalarını, Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir hakkında söylenen şeyleri dini er, [122] müşriklerin hile ve tuzaklarından,[123] duyduklarını da[124] ezberler,[125] akşamleyin gelip Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´e haberverirdi.[126] Hz. Ebu Bekir´in azadlısı Âmirb. Füheyre de; Hz. Ebu Bekir´e ait[127] davarları Mekkelilerin çobanlarıyla birlikte yayardı.[128] Sabahleyin onlarla birlikte çıkar, akşam dönüşünde ise, davarlarının yürüyüşünü ağırlaştınp çobanlardan geride kalır, gece karanlığı basınca, davarlarıyla birlikte Sevr mağarasına dönerdi. [129]
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir, ihtiyaçları olan sütü sağıp alırlardı. [130]
Sağmal, bol sütlü davarlardan sağılan süt, içine güneşte kızmış temiz taş konularak ısıtılır, böylece taze süt içerek gecelerlerdi.
Âmir b. Füheyre gecenin sonuna doğru sağmal koyuna seslenir, onu alıp ötekilerle birlikte mağaranın önüne götürürdü.[131]
Sabahleyin erkenden Mekke´ye dönen Abdullah´ın ayak izlerini de, arkasından götürdüğü davarların izleriyle siler, belirsiz eder,[132] otlakta Mekke çobanlarıyla sabahlardı.
Çobanlar işin farkına varmazlardı.[133]
Hz. Ebu Bekir´in Evdeki Parasını Getirtip Medine´ye Götürüşü
Hz. Ebu Bekir´in Müslüman olduğu zaman, kırk bin dirhemi vardı.[134]
Müşriklerin işkence altında kıvran d irdi ki arı Müslüman köleleri onlardan satın alıp azad etmek ve Müslümanları güçlendirmek için servetini harcamaktan geri durmadı.
Medine´ye hicret edeceği zaman, ancak beş bin[135] veya altı bin[136] dirhemi kalmıştı.[137] Oğlu Abdullah´ı gönderip, onları da Sevr mağarasına getirtti [138] ve yanında Medine´ye götürdü.[139] Orada da, Mekke´de yaptığı gibi yaptı.[140]
Peygamberimiz (a.s.)ın Mekke´de Peygamber Olarak Ne Kadar Kaldığı ve Medine´ye
Ne Zaman ve Nasıl Hicret Ettiği
Peygamberimiz (a.s.) kırk yaşında peygamber olup, kendisine vahiy geldiği halde Mekke´de onüç yıl kaldıktan sonra, Medine´ye hicret etmesi Allah tarafından emrolundu.[141]
Nübüvvetin onüçüncü yılında,[142] Zilhicce ayında Akabe´de Peygamberimiz (a.s.)a Ensar (Medineli Müslümanlar) tarafından yapılan İkinci Bey´attan sonra, Peygamberimiz (a.s.), o yıl,[143] Zilhicce´den kalan günlerle Muharrem ve Safer ayında Mekke´de oturdu.[144]
Perşembe günü Hz. Ebu Bekir´le birlikte Sevr mağarasına girdi.[145] Mağarada üç gece kaldılar.[146]
Halk iyice sakinleşti.[147]
Sevr mağarasına girişlerinden, üç gece sonra, Sevr´de bulunmak üzere ücretle tutulmuş olan Abdullah b. Uraykıt da, kendisine teslim edilmiş bulunan iki deve ile birlikte, üçüncü gecenin sabahında, seher vaktinde Sevr´e gelmiş bulunuyordu.[148]
Nübüvvetin ondördüncü yılında.[149] Rebiülevvel ayının dördünde, [150] Pazartesi günü[151] seher vakti,[152] Hz. Ebu Bekir iki devenin üstün olanını Peygamberimiz (a.s.)a takdim ederek:
"Babam, anam sana feda olsun! Bin!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben, benim olmayan deveye binmem!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! O senindir! Babam, anam sana feda olsun!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Hayır! Binmem! Fakat, onu ne kadara satın aldınsa bana söylemelisin!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir:
"Şu kadara! Şu kadara!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.):
"Ben de, onu o bedelle aldım!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir:
"Artık o senindir yâ Rasûlallah!" dedi.[153]
Peygamberimiz (a.s.); Ced´â, Adbâ diye de anılan Kasvâ´yı Hz. Ebu Bekir´den dört yüz dirheme satın alınca,[154] onun üzerine bindi.
Hz. Ebu Bekir de, diğer deveyi binip, azadlısı Âmir b. Füheyre´yi-yolda kendilerine hizmet etmesi için-terkisine aldı.[155]
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt önlerine düştü. Sahiller yolunu tutup, Medine´ye gitmek üzere, Sevr´den aynldılar.[156]
Peygamberimiz (a.s.)ın Yurt Sevgisi ve Hz. Ebu Bekir´in Kureyş Müşrikleri Hakkındaki Sözü
Peygamberimiz (a.s.); Hazvere çarşısında durarak,[157] Beytullah´a baktı.[158] Mekke´ye:
"Vallahi,[159] biliyorum ki,[160] sen, hiç şüphesiz, Allah´ın yarattığı yerlerin hayırlısı ve Allah´a en sevgili olanısın![161]
Eğer senin halkın[162] beni senden çıkarmamış olsalardı, çıkmazdım!" buyurdu.[163]
Peygamberimiz (a.s.)ın:
"Senden daha güzel ve bana senden daha sevgili bir belde yoktur!
Eğer kavmim beni senden çıkarmamış olsalardı, ben senden başkasında oturmazdım!" buyurduğu[164] ve:
"Ey Allah! Sen, beni beldelerin bana en sevgili olanına götür!
Beni, beldelerin sana sevgili olanında yerleştir!" diye dua ettiği de rivayet olunmuştur. [165]
Peygamberimiz (a.s.)a Yüce Allah tarafından hicret emri verildiği zaman, İsrâ sûresinin sekizinci âyeti de indirilmiş ve bu âyette:
"´Rabbim! Beni (gireceğim yere) sıdk (ve selâmet) girdirişiyle girdir!
(Çıkacağım yerden de) sıdk (ve selâmet) çıkarışıyla çıkar!
Ve tarafından, bana hakkıyla yardım edici bir hüccet (ve kudret) de ver´ de!" buyurulmustur. [166]
Peygamberimiz (a.s.) Mekke´den çıkarken, Hz. Ebu Bekir: "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn! Onlar Resûlullah (a.s.)ı çıkardılar! Hiç şüphesiz, kendileri de helak olacaklar" dedi.[167]
Medine´ye Gidilirken Takip Edilen Yollar ve Uğranılan Yerler
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt; Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i Mekke´nin aşağı tarafından götürüp sahile geçirdi.
Usfan´ın aşağısında, yoldan ayrıldılar. [168]
Usfan; Mekke ile Medine arasında, Mekke´ye iki günlük kadar uzaklıkta bir kariyye olup, kuyuları ve akarsuları sayılamayacak kadar çoktur.[169]
Hz. Ebu Bekir, kâh önde gidiyor, kâh arkadan birisinin gelmesinden korkunca, geride kalıp arkada gidiyor ve böyle yapmaktan geri durmuyordu. [170]
Hz. Ebu Bekir, ticaret maksadıyla zaman zaman Şam´a gidip geldiği için, herkesçe tanınırdı.
Mekke ile Medine arasındaki bu yolculukları sırasında da,[171] tanıdığı birisiyle karşılaştıkça, Peygamberimiz (a.s.)ı:[172]
"Ey Ebu Bekir! Kimdir şu önündeki zât?" diye ona soruyorlar, o da:
"Kılavuzdur! Bana yol gösteriyor!" diyor, [173] bu sözü ile de:
"O bana hayır yolu gösteriyor!" demek istiyordu.[174]
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i Emec´in altından
götürdü.[175] Emeç; Usfan ile Kudeyd arasında, Huzâalara ait ekinlik bir vadi olup, yirmi kadar su kuyusu
vardır.[176] Emec´i geçtikten sonra, yol ayrıldı.
Kudeyd´e vardılar. [177]
Kudeyd; Mekke ile Medine arasında,[178] Mekke´ye Medine´den daha yakın,[179] su kuyuları çok olan biryerdir.[180]
Kudeyd çadırlarına ulaştıkları sırada Müdlic oğullarından bir adama rastladılar.[181]
Peygamberimiz (a.s.)ın Bir Kayanın Gölgesinde Dinlenişi
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir, her tarafta aranıyor olmalarına rağmen, Mekke´den ayrıldıkları gün ve o günden sonraki gece, durmadan yollarına devam ettiler. [182]
Ertesi gün de yanlanmış,[183] yol da boşalıp, yoldan hiç kimse geçmez olmuştu.[184]
Hz. Ebu Bekir, gölgesine sığınılabilecek bir yer var mı diye göz gezdirirken, [185] gölgeli, uzun bir kaya gördü. Kayanın üzerine henüz güneş gelmemişti. Hemen varıp onun yanına indiler. [186] Hz. Ebu Bekir kayanın gölgesinde Peygamberimiz (a.s.)in uyuyacağı bir yeri düzelttikten ve üzerine bir post serdikten sonra:
"Yâ Rasûlallah! Sen yat, uyu. [187]
Ben senin için etrafa göz kulak olurum" dedi. [188]
Peygamberimiz (a.s.) yatıp uyudu. [189]
Hz. Ebu Bekir kendilerini arayan kimse var mı diye etrafa bakınırken, bir davar çobanının davar-larıyla birlikte kayaya doğru gelmekte olduğunu ve onun da kayanın gölgesinden yararlanmak istediğini gördü.
Kendisini karşılayıp, ona:
"Sen kimin çobanısın ey oğul?" diye sordu. [190]
Çoban:
"Şehir halkından.[191] Kureyşîlerden [192] bir adamın çobanıyım!" dedi. [193]
Adamın ismini haber verince, Hz. Ebu Bekir onu tanıdı [194] ve çobana:
"Davarında süt var mı?" diye sordu.
Çoban, "Evet! Var!" dedi.
Hz. Ebu Bekir:
"Bizim için süt sağır mısın?" diye sordu.
Çoban "Evet!" deyince, Hz. Ebu Bekir bir koyun tutmasını ona emretti:
"Memeyi kıldan, topraktan, kirden silkip tem iz I ey i ver!" dedi.
Çoban Hz. Ebu Bekir´in dediğini yaptıktan sonra, yanındaki çanağa bir miktar süt sağdı. [195]
Hz. Ebu Bekir´in yanında ufak bir tulum vardı.
Hz. Ebu Bekir; Peygamberimiz (a.s.) ondan su içsin, abdest alsın diye, o tulumla su taşırdı. [196]
Peygamberimiz (a.s.) o sırada çok susamıştı. [197]
Hz. Ebu Bekir sütün üzerine su döküp biraz soğuttu ve:
"Yâ Rasûlallah! İç sütten!" dedi. [198]
Peygamberimiz (a.s.) içince, Hz. Ebu Bekir´in içi rahaflaştı. [199]
"Yâ Rasûlallah! Yolculuk için vakit geldi!" dedi. [200]
Güneş batıya doğru eğildikten sonra, kalkıp yollarına devam ettiler [201] ki, o gün Salı günü olup, Kudeyd´e gelmiş bulunuyorlardı. [202]
Müşriklerde, Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i her tarafta aramaktan geri durmuyorlardı. [203]
Ümmü Ma´bed Hatunun Çadırına Uğranılması
Ümmü Ma´bed Hatun, Huzâaların atası Aımr b. Rebia´nın şovundan olup, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı.
Kuraklık ve kıtlık yıllarında Kudeyd´deki[204] çadırının önüne oturur, gelen geçen yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırdı.
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir, Âmir b. Füheyre ve Abdullah b. Uraykıt da onun çadırına uğradılar. Ondan hurma[205] veya et satın almak istediler.
Fakat, Ümmü Ma´bed Hatunun yanında bunlardan hiçbir şey bulamadılar.
Çünkü, hazerde, seferde azığı tükenen veya kıtlığa uğrayan halk, onda bulduklarını, olanları satın alır, tüketirlerdi.[206]
Ümmü Ma´bed Hatun:
"Vallahi, yanımızda birşey bulunsaydı, sizin ihtiyacınızı gidermek için ikram ederdim!" dedi.[207]
Peygamberimiz (a.s.):
"Ey Ümmü Ma´bed! Yanında süt bulunur mu?" diye sordu.
Ümmü Ma´bed Hatun:
"Yoktur! Vallahi davarlar kısırdır!" dedi.[208]
Peygamberimiz (a.s.), çadırın bir tarafında duran arık koyunu gördü ve:
"Ey Ümmü Ma´bed! Nedir şu koyun?" diye sordu.
Ümmü Ma´bed Hatun:
"O, arık, davar sürüsünden geri kalmış, dermansız, güçsüz bir koyundur!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Onda süt var mı?" diye sordu.
Ümmü Ma´bed Hatun:
"O, bundan tamamıyla mahrumdur!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Benim onu sağmama izin verir misin?" diye sordu.
Ümmü Ma´bed Hatun:
"Evet! Anam, babam sana feda olsun! Eğer sen onda süt bulabileceğini sanıyorsan, sağ!" dedi.[209]
Peygamberimiz (a.s.)ın Sütsüz Koyundan Süt Sağışı
Peygamberimiz (a.s.), koyunu getirtti. Koyunun arkasına çömelcii. Bacaklarını ayırdı. Besmele çekti. Koyunun memesini eliyle sığadı[210] ve:
"Ey Allah! Ona (Ümmü Ma´bed´e) koyununu bereketli kıl!" diyerek[211] dua edince, koyunun memesi sütle dolup taştı!
Peygamberimiz (a.s.) beş-on kişinin kanasıya içeceği büyüklükte bir kap getirtti ve içine süt sağdı. Kabı ağzına kadar doldurdu.
Önce Ümmü Ma´bed Hatun ondan kanasıya içti.
Peygamberimiz (a.s.)ın yoldaşları da ondan kanasıya içtiler. Onlardan sonra da, Peygamberimiz (a.s.) içti ve:
"Kavmin sulayıcısı, onlardan sonra içer!" buyurdu.
Hepsi de, susadıktan sonra, ondan tekrar içtiler ve kandılar.
Peygamberimiz (a.s.), tekrar kabın içine süt sağıp doldurdu ve Ümmü Ma´bed Hatuna bıraktı. [212]
Ümmü Ma´bed Hatun bir koyun getirip kesti. Etini pişirdi. Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşları ondan yediler.
Ümmü Ma´bed Hatun; pişirdiği etten, yolda yiyecekleri kadar da, onların sofralarına koydu.
Etin daha çok kısmı kendilerine kaldı.[213]
Ümmü Ma´bed Hatunun Peygamberimiz (a.s.)da Gördüklerini ve Peygamberimiz
(a.s.)ı Kocasına Anlatması
Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşları ayrılıp gittikten biraz sonra, Ümmü Ma´bed´in kocası Ebu Ma´bec! geldi.
Kapta dolu sütü görünce, şaşırdı:
"Bu süt size nereden geldi?!
Koyunlar kısır ve uzaktalar! Çadırda da süt sağılır hayvan yok!?" dedi.
Ümmü Ma´bed:
"Hayır! Vallahi, bize ancak mübarek bir zât uğradı. Şöyle şöyle söyledi. Şöyle şöyle yapti!" diyerek olan bitenleri birer birer anlatınca, Ebu Ma´bed:
"Vallahi, ben sanırım ki, o, Kureyşîlerin aramakta oldukları sahihleridir!
Ey Ümmü Ma´bed! Hele sen onu bana bir tarif et bakayım?" dedi.
Ümmü Ma´bed:
"Gördüğüm öyle birzât idi ki, güzelliği besbelli idi. Güzel huylu idi. Kendisinde ne karın büyüklüğü, ne de baş küçüklüğü vardı. Kendisi çok biçimli ve güzel çehreli idi. Kendisinin gözlerindeki siyahlıkta ve kirpiklerinde çokluk, sesinde naziklik vardı. Gözünün akı pek ak, siyahı da pek siyahtı. Gözü, Kudretten sürmeli idi. Kaşlarının ucu ince, saçları koyu siyahtı. Boynunda uzunluk ve yükseklik, sakalında sıklık vardı.
Sustuğu zaman kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık, konuştuğu zaman da güleryüzlülük, tatlı sözlülük görülmekte; sözleri, sanki dizilmiş birer inci gibi, ağzından tatlı tatlı akmakta idi.
Sözü açık, ve hak ile bâtıl arasını ayırıcı olup, ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu.
Uzaktan bakılınca, kendisi insanların en heybetlisi idi. Yakınına gelince, herkesten daha tatlı ve çekici idi.
Kendisi orta boylu olup, boyu ne hoşa gitmeyecek derecede uzun, ne de göz hakir görecek, başkasına bakacak derecede kısa idi. Sanki o birfidan idi ki; iki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliği onlara üstün gelmişti.
Onun yanında yoldaşları da vardı ki, o birşey söylediği zaman onlar dinlerler, onun verdiği emri yerine getirmeye koşuşurlardı.
Kendisi ekşi ve asık suratlı değil, güleçti.
Kimseyi kınamaz ve azarlamazdı" dedi.
Eb Mâbed:
"Vallahi, bu zât, Mekke´deki işi bize anlatılmış olan, Kureyşîlerin sahibidir.
Ey Ümmü Ma´bed! Eğer ben kendisine rastlamış olsaydım, arkadaşlığına kabul edilmemi dilerdim!
Yine de, bir yolunu bulursam, muhakkak bunu yapacağım!" dedi. [214]
Ümmü Ma´bed Hatunun Mucize Sütlü Koyunu
Ümmü Ma´bed Hatunun bildirdiğine göre; Peygamberimiz (a.s.) tarafından memesi sığanan ve kesilmemesi emrolunan koyun, Hicretin 18. yılındaki kuraklığa kadar kalmış, kuraklıktan yeryüzünde az veya çok birşey kalmamışken, onlar bu koyundan sabah akşam süt sağmış durmuşlardır![215]
Ümmü Ma´bed Âtike Hatunla Kocası Eksem´in Müslüman Oluşu
Peygamberimiz (a.s.) Medine´ye gittikten sonra, Ümmü Ma´bed Atike Hatun, Yüce Allah´ın dilediği kadar bir müddet Kudeyd´de kalıp, küçük oğlunu yanına alarak Medine´ye gitti.
Peygamberimiz (a.s.)ın Mescidinde Müslümanlara hitapta bulunduğu sırada Ü mmü Ma´bed Hatunun Mescide uğrayan oğlu, koşarak annesinin yanına geldi ve:
"Anneciğim! Ben, bu gün, Mübarek Zâtı gördüm!" dedi.
Ümmü Ma´bed Hatun:
"Oğulcuğum! O, Resûlullah (a.s.)dır!" dedi.[216]
Ümmü Ma´bed Hatun Medine´de Müslüman olup Peygamberimiz (a.s.)a bey´at etti.[217]
Ümmü Ma´bed´in kocası Ebu Ma´bed Eksem b. Cevn (Abduluzzâ) Huzâaların atası Amr b. Rebia´nın soyundan olup, Hicret sırasında Müslüman olmak için Peygamberimiz (a.s.)ın arkasından giderek[218] Ri´m vadisinde[219] Peygamberimiz (a.s.)a yetişmiş, Müslüman olmuş, bey´at edip yurduna dönmüştür.[220]
Yüce Allah her ikisinden de razı olsun!
Peygamberimiz (a.s.), Ebu Ma´bed´e:
"Ey Eksem! Amr b. Luhayy, b. Kaman, b. Hındif´i, Cehennemde barsaklarını sürürken gördüm! Onun kadar sana benzeyen, senin kadar da ona benzeyen bir kimse görmedim" buyurmuştu. Eksem:
"Yâ Rasûl alları! Onun bu benzeyişinin, bana zarar vermesinden korkuyorum!" dedi. Peygamberimiz (a.s.):
"Hayır! Korkma! Sen mü´minsin! O ise kâfirdir! O, İsmail (a.s.)ın dinini ilk değiştiren, putlar diken, Bahire, Sâibe, Vasile ve Hami bid´atlarını ihdas eden kimsedir!" buyurdu.[221]
Mekkelilerin Bir Cinden Beyitler İşitmeleri ve Ümmü Ma´bed´den Peygamberimiz (a.s.)ı Sormaları
Üç gece bekledikleri halde, Hz. Ebu Bekir´in ev halkı da,[222] Kureyş müşrikleri de, Peygamberimiz (a.s.)ın nereye doğru gittiğini ve halen nerede olduğunu bilmiyorlardı.
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir ve arkadaşları, Salı günü Kudeyd´de bulundukları sırada idi ki,[223] cinlerden bir adam,[224] Arapça bazı beyitler okuyarak Mekke´nin aşağı tarafından yukarı taraflna doğru gitti.
Halk da, kendisini görmedikleri halde, onun sesini takip ederek Mekke´nin yukarısına doğru gittiler.
Okunan beyitlerde, özetle, Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşının Ümmü Ma´bed Hatunun çadırında dinlendikleri anlatılıyor, Ümmü Ma´bed´in iyiliği övülüyordu.[225]
Kureyş müşrikleri cinden Ümmü Ma´bed´in adını işitince, Ümmü Ma´bed´in çadırına vardılar.
Ona:
"Sen Muhammed´i gördün mü? Kendisinin şekil ve şemaili şöyle şöyledir!" diyerek Peygamberimiz (a.s.)ı tarif ettiler ve sordular.
Ümmü Ma´bed:
"Ben sizin söylediğiniz şeyleri bilmiyorum.
Ancak, bana bir konuk uğrayıp, kısır koyundan bol süt sağdı!" dedi.
Kureyş müşrikleri:
"İşte, biz de onu soruyor ve bulmak istiyoruz!" dediler ve hemen aramaya gittiler.[226]
Sürâka b. Malik b. Cu´şum´un Peygamberimiz (a.s.)ı Takip Edişi ve Eman Dilemek
Zorunda Kalışı
Kureyş müşriklerinin saldıkları elçi Müdlic oğulları yurduna vanp, Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´den her birini öldüren veya esir eden kimseye mükâfat olarak birer diyet (yüzer deve) verileceğini duyurmuştu.[227] Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir de, o gün, Salı günü, Müdlic oğullarının yurdu olan Kudeyd´e ulaşmış bulunuyorlardı. [228] Sürâka b. Malik´in Müdlic oğullarının meclislerinden birisinde oturduğu sırada, Müdlic oğullarından bir adam gelip üzerine dikildi[229] ve ona:
"Ey Sürâka! Ben biraz önce sahile doğru giden birkaç yolcu gördüm.[230] Sanırım ki, onlar Muhammed ile ashabıdır!" dedi.[231]
Sürâka, adamın gördüklerinin Peygamberimiz (a.s.)la ashabı olduğunu anladı.[232] Ona, gözüyle "Sus!" diye işaret ettikten sonra:[233]
"Senin gördüğün yolcular onlar değildir. Herhalde, sen filan filan kişileri görmüşsündür ki, biraz önce, yitiklerini aramak için, gözümüzün önünden geçip gitmişlerdi.[234]
Onlar ancak filan oğullarıdır. Yitiklerini anyorlardır!" dedi.
Adam da:
"Olabilir!" diyerek karşılık verdi.[235]
Sürâka, mecliste biraz eğleştikten, oyalandıktan sonra, kalkıp evine girdi. Hemen atını alıp çıkmasını ve yüksek tepenin arkasında kendisini beklemesini cariyesine emretti.[236]
Zırhını giyindi, silahını kuşandı, fal okunu çıkardı.
Onlara zarar verip veremeyeceğini anlamak için, fal okunu çekti.
Hoşlanmadığı şey, zarar veremeyeceği oku çıktı!
Buna rağmen, Sürâka, Peygamberimiz (a.s.)ı tutup Ku rey şile re teslim edince yüz deveye kavuşacağı umudunu yitirmedi.[237]
Hemen kargısını alıp, evin arka tarafından dışarı çıktı.
Kargısının parıltısı göze çarpmasın diye alt tarafını yerde sürükleyerek, üst tarafını da aşağıya doğru tutarak atının yanına vardı, üzerine ati adı. Kendisini gayesine bir an önce yaklaştırması için, onu dörtnala kaldırdı.[238]
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´i gördü.[239] Seslerini işitecek kadar, kendilerine yaklaştı, yetişti.[240]
Hz. Ebu Bekir dönüp bakınca, bir süvarinin kendilerine gelip yetiştiğini gördü[241] ve:
"Yâ Rasûlallah! Bu, bizi anyor!?[242] Bu süvari bize yetişmiş bulunuyor!?" dedi.[243]
Peygamberimiz (a.s.):
"Mahzun olma! Allah bizimledir!" buyurdu.[244]
Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Bu, bizi anyorve bize de gelip yetişmiş bulunuyor!?" dedi ve ağladı.
Peygamberimiz (a.s.), Hz. Ebu Bekir´e:
"Sen ne için ağlıyorsun?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
"Vallahi ben kendim hakkında ağlamıyorum! Fakat, senin hakkında ağlıyorum!" dedi.[245]
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.), arkasına dönüp baktı[246] ve:
"Ey Allah! Şuna karşı, dilediğin şeyle bize kâfi ol! Onun şerrini üzerimizden defet![247] Düşür onu atından!" diyerek dua etti. [248]
At birden tökezleyip yere kapandı! Sürâka da atın üzerinden yere yuvarlandı! Hemen kalktı.
Elini fal oku torbasına uzatıp, ondan fal kalemlerini çıkardı ve:
"Şunlara zarar verir miyim, yoksa veremez miyim?" diye, onlarla fal çekti. Yine, hoşlanmadığı şey, zarar veremeyeceği oku çıktı.
Fakat, Sürâka çıkan oka uymadı. Yine, atının üzerine atladı. Kendisini gayesine ulaştırması için onu dörtnala kaldırdı.
Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarına daha çok yaklaştığı zaman, at yine yere kapandı!
Sürâka da, atın üzerinden yere yuvarlandı!
Kalktı. Tekrar elini ok torbasına uzatıp, ondan fal kalemlerini çıkardı ve:
"Şunlara zarar verir miyim, yoksa veremez miyim?" diye, onlarla fal çekti.
Yine, hoşlanmadığı şey, zarar veremeyeceği oku çıktı.
Sürâka oka isyan etti. Yine, atına ati adı.
Kendisini gayesine ulaştırması için onu dörtnala kaldırdı.
Peygamberimiz (a.s.)ın okuduğu Kur´ân-ı Kerîm´i işitecek kadar yaklaştı. [249]
Aralarındaki mesafe iki-üç mızrak boyuna kadar indi. [250]
Peygamberimiz (a.s.) arkasına hiç dönüp bakmıyor, Hz. Ebu Bekir ise, arkasına sık sık, çok çok dönüp dönüp bakıyordu!
Peygamberimiz (a.s.)ın okuduğu Kur´ân-ı Kerîm´i işittiği sırada, Sürâka´nın atının iki ön ayağı birden yere, kuma battı, gömüldü! Bu batış, atın dizlerine kadar erişti!
Sürâka da, atin üzerinden yere yuvarlandı!
Sürâka atı kalkmaya zorladı ve at da kalkmaya çabaladı ise de, ayaklarını gömüldüğü yerden çıkaramadı!
Sürâka Peygamberimiz (a.s.)ın böyle Allah tarafından korunduğunu görünce, İslâmiyetin her tarafa yayılıp hakim olacağına kanaat getirdi. [251]
"El-emân!" diyerek[252] seslendi [253] ve: "Ben, Sürâka b. Malik b. Cu´şum´um! Bana bakınız! Sizinle konuşacağım. Vallahi, ben artık size ne eziyet edeceğim, ne de benden size hoşlanmayacağınız birşey gelecektir! [254]
Ey Muhammed! Anladım ki, bu başıma gelen şey, senin işindir! Dua et de, Allah beni şu içinde bulunduğum durumdan kurtarsın![255] Üzerime borç olsun ki;[256] vallahi[257] ben arkamdan gelenlere halinizi gizleyeceğim!
İşte ok torbam! Bu oklardan bir ok al! Sen filan ve filan yerde benim develerimin ve davarlanmın yanına uğra! Onlardan neye ihtiyacın varsa al!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Benim senin develerine ve davarlarına ihtiyacım yok!" buyurdu[258] ve Allah´a dua etti.[259]
At hemen silkinip ayağa kalktı!
Atın yere gömülen ayaklarının izinden, göğe doğru, ateş dumanı gibi bir duman yükselip dağıldı. [260]
Sürâka:
"Kavmin, senin öldürülmen veya esir edilmen için diyet (yüz deve) vaad etti!" dedi.
Kureyşlilerin Peygamberimiz (a.s.)a ve ashabına neler yapmak istediklerini haber verdi.
Sürâka Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarına yol azığı ve levazımı vermek istedi ise de, ondan birşey almadılar. [261]
Peygamberimiz (a.s.), Hz. Ebu Bekir´e:
"Söyle ona! Kendisinin de bizden bir isteği var mı?" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir bunu ona söyledi. [262]
Sürâka:
"Seninle benim aramda bir alâmet olmak üzere, bir yazı, [263] benim için bir emannâme[264] yaz!" dedi.[265]
Peygamberimiz (a.s.), Hz. Ebu Bekir´e:
"Onun için bir yazı yaz!" buyurdu. [266]
Âmir b. Füheyre emir buyurulan yazıyı bir deri parçasına yazdı. [267]
Sürâka da, o yazıyı alıp ok torbasının içine koydu[268] ve:
"Ey Allah´ın Peygamberi! Sen ne dilersen bana emret!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Sen yerinde dur! Arkamızdan gelecek hiçbir kimseyi bırakma!" buyurdu.
Günün başında Peygamberimiz (a.s.)a harp açan Sürâka, günün sonunda onun silahlı bir koruyucusu olmuştu! [269]
Sürâka, oradan geri dönüp, rastladığı herkese:
"Ben, sizin adınıza, burada olanlara yeterim!" diyor ve onları geri çeviriyordu. [270]
O, vermiş olduğu sözünde böylece durdu. [271]
Peygamberimiz (a.s.)ın Sürâka´ya Bir Müjdesi
Sürâka dönüp gitmek istediği zaman,[272] Peygamberimiz (a.s.) ona:
"Ey Sürâka! Sen Kisrâ´nın[273] bileziklerini koluna takınacağın, kemerini kuşanacağın ve tacını giyeceğin zaman nasılsın?!" buyurdu.[274]
Sürâka:
"Krallar kralı[275] Kisrâ b. Hürmüz´ün mü?!" diye hayretle sorunca, Peygamberimiz (a.s.):
"Evet!" buyurdu[276] ve Fars beldelerinin fetholunup ve Kisrâ´nın servetinin ashabına ganimet kılınacağını Yüce Allah´ın kendisine müjdelediğini Sürâkaya haber verdi.[277]
İran fütuhatında, Kisrâ´nın bilezikleri, kemeri ve tacı Medine´ye getirildiği zaman, Hz. Ömer Sürâka´yı çağırıp bunlan ona taktı!
Sürâka kollan kıllı bir zât idi. Hz. Ömer, ona:
"Ey Sürâka! Ellerini kaldırıp ´Allahuekber! Hamdolsun o Allah´a ki, bunları ´Ben insanların Rabbiyim!´ diyen Kisrâ b. Hürmüz´den soyup, Müdlic oğullarından Sürâka b. Mâlik b. Cu´şum bedevisine takındırdı!´ de" dedi.[278]
Ebu Cehil´in Sürâka´yı Yermeye Kalkışı ve Sürâka´nın da Ona Ders ve Öğüt Verişi
Ebu Cehil Sürâka´nın eli boş olarak döndüğünü görünce,[279] Müslüman olmasından korktu,[280] söylediği beyitlerle onu kötülemeye, halkın gözünden düşürmeye kalkıştı.
Sürâka da, Ebu Cehil´e verdiği manzum cevabında:
"Ey Hakem´in babası! Sen benim atımın ayakları yere battığı zamanki halini bir görmüş olsaydın, anlar ve hiç şüphe etmezdin ki, Muhammed delilli ve bürhanlı peygamberdir!
Artık ona kim dayanabilir ki?
Sana yaraşan, Kureyş kavmini ona saldırmaya kışkırtmak değil, onlara engel olmaktır!
Ben iyice kanaat getirdim ki; onun duyurmak ve yaymak istediği şey, muhakkak, bir gün yerleşecek ve gelişecektir!
Öyle ki, bütün halk ona karşı koymayı değil, uymayı ve kendisiyle barışıklık içinde bulunmayı isteyecektir!" dedi.[281]
Medine´ye Doğru Yola Devam Edilişi
Kılavuz Abdullah b. Uraykıt Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarını yollarına devam ettirip,
Harrar´a getirdi.
Harrar´dan sonra, Seniyetü´l-Mere´ye vardılar.[282]
Harrar; Cuhfe yakınında bir yer, bir sudur.[283]
Seniyetü´l-Mere de; Râbiğ vadisinde Ecya diye anılan suyun yakınındadır.[284] Peygamberimiz (a.s.) Sevr mağarasından ayrılınca, müşrikler tarafından yakalanmak korkusuyla, başka ve sapa bir yol tutularak gidilmeye devam edilmiş, düşmanın takibatından emin kalındığı zaman Mekke´ye gidiş yolu olan ve Mekke ile Medine arasında bulunan Cuhfeye inilmiş,[285] ulaşılmıştı ki; Peygamberimiz (a.s.)ın kalbine, kendisinin, baba ve atalarının yurdu ve İbrahim (a.s.)ın Hareminin özlemi düşmüştü.[286]
Cebrail (a.s.) inip Peygamberimiz (a.s.)a:
"Mekke´yi özlüyor musun?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Evet!" buyurdu.[287]
Büreyde b. Husayb´la Cemaatının Peygamberimiz (a.s.)la Buluşup Müslüman Olmaları
Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşları; Seniyetü´l-Mere´den ayrıldıktan sonra, Râbiğ ile Cuhfe arasında bulunan[288] Gamîm mevkiine ulaştıkları, [289] Büreyde b. Husayb da konmak üzere kavminden bazı süvarilerle birlikte bulutlu (yağışlı) biryer aradıkları sırada, [290] onlar Peygamberimiz (a.s.)la karşılaştılar ve buluştular.
Peygamberimiz (a.s.) İslâmiyete davet edince, onlar hemen Müslüman oldular. [291] Kendileri seksen ev halkı idiler. [292]
Büreyde b. Husayb ve yanındakiler:
"Sağmal hayvanlarımız çok az süt veriyorlar!" diyerek, yanlarında az süt bulunduğu için özür dilediler, Peygamberimiz (a.s.)a biraz süt getirdiler.
Peygamberimiz (a.s.) onlar için bereket duası yaptı. [293]
Peygamberimiz (a.s.) orada akşam namazını kılarken, onlar da Peygamberimiz (a.s.)ın arkasına durup kıldılar. [294]
Peygamberimiz (a.s.), Büreyde b. Husayb ile buluştukları gece, ona Meryem sûresinin baş tarafını öğretti. [295]
Talha b. Ubeydullah ile Zübeyr b. Avvam´ın Peygamberimiz (a.s.)la Buluşmaları ve
Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´ye Doğru Yol Almaya Devam Edişi
Peygamberimiz (a.s.); Harrar´dan Medine´ye hareketlerinin ertesi günü, ticaret ketvanı içinde Şam´dan gelen Talha b. Ubeydullah ile karşılaştı. Talha b. Ubeydullah, Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´e birer Şam elbisesi hediye etti.
Medine´deki Müslümanlardan bir zâtın:
"Resûlullah (a.s.) geciktiler!" dediğini haberverince, Peygamberimiz (a.s.) hareketini hızlandırdı.
Talha b. Ubeydullah da, Mekke´deki işini görüp geri dönmek üzere, yoluna devam etti.[296]
Şam´dan gelirken buluşup Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir´e beyaz birer Şam elbisesi hediye eden sahabinin Zübeyr b. Avvam olduğu açıklandığı gibi,[297] her iki sahabinin buluşmuş olması da mümkün ve muhtemel görülmüştür.[298]
Peygamberimiz (a.s.); Abdullah b. Uraykıt´ın kılavuzluğuyla, Seniyetü´l-Mere´den sonra:
7. Lakf´a vardılar. Kılavuz, Lakf´tan sonra,
8. Medlice Lakf´a götürdü. Medlice Lakftan sonra,
9. Medlice Mehac veya Medlice Micac vadisine indirdi. Medlice´den sonra,
10. Mercıh Mehac´a götürdü.[299]
Lakf; tatlı su kuyuları bulunan bir yer ise de, üzerinde ekinlikler ve hurmalıklar yoktur.[300]
Medlice Mehac; Mekke nahiyelerindendir.[301]
Mercıh Mehac; Mekke yolundadır.[302]
Kılavuz, Mercıh Mehac´dan sonra,
11. Zülgadaveyn´in Mercıh vadisine indirdi. Mercıh vadisinden sonra,
12. Zûkeşr vadisine götürdü. Zûkeşr vadisinden sonra,
13. Cedâcid üzerini tutturdu.[303] Cedâcid üzerinden sonra,
14. Ecred üzerini tutturdu. Ecred´den sonra,
15. Âdâ-i Medlice Tihn vadilerinden olan Zû Selem´e götürdü.[304]
Ecred; Medlice Tihn´den önce biryerdir.[305]
Cedâcid; içinde eski kuyuları bulunan düzlük ve sert biryerdir.[306]
Tihn; Mekke ile Medine arasında, Sukyâya üç mil uzaklıkta bir suyun ismi olup, bir kadın orada oturur, hiç kimseye su içirmezdi.[307] Zû Seleme´den sonra,
16. Abâbid veya Abâbib´in üzerine erişildi. Kılavuz, buradan sonra,
17. Elfacce veya Elkahhaya geçirdi. Elfacce veya Elkahha´dan sonra,
18. Arc´a indirdi.[308]
Abâbid veya Abâbib; Tihn´in yakınında bir yerdir.[309]
Elkahha; Kudeyd ile Cuhfe arasında,[310] Medine´ye üç merhalelik (konaklık) birvadi olup,[311] Gıfâr oğullarına aittir.[312]
Arc; Mekke ile Medine arasında, hacıların yolu üzerinde ve Sukyâ yakınındadır.[313]
Arc´a indirildikleri zaman, yüklü develerin yürüyüşleri ağırlaşmıştı.
Eşlemlerden Evs b. Hucr, kendisine ait bir deveye Peygamberimiz (a.s.)ı bindirip, uşağı Mes´ud b. Hüneyde´yi de Peygamberimiz Aleyhiselamın yanına kattı.[314]
Peygamberimiz (a.s.) Medine´ye kısa yoldan gitmek istiyordu.[315]
Kerbûbe´de namaz vakti olunca, Peygamberimiz (a.s.) namaza durdu.
Hz. Ebu Bekir de, Peygamberimiz (a.s.)ın sağına durdu.
Mes´ud b. Hüneyde´nin kalbine İslâm sevgisi düştü ve hemen Müslüman oldu, birlikte namaz kıldılar.[316]
Kılavuz; Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarını Arc´dan çıkardıktan sonra, Rekûbe´nin sağından
19. Seniyetü´l-Gair (veya Seniyetü´l-Âri)´e götürdü. Seniyetü´l-Gair´den sonra,
20. Ri´m vadisine indirdi.[317] Ri´m vadisinden sonra,
21. Akîk vadisine indiler.
22. Cescâseye kadar ilerlediler.
Orada, Peygamberimiz (a.s.):
"Medine´ye yaklaştırmadan, Amr b. Avf oğullarının yurduna giden yolu bize kim gösterecek?" diye sordu.
23. Tabiy (ceylan) yolunu tutup, Usbeye kadar gittiler.[318]
Cescâse; Akîk vadisi tarafından, Bakiyy´e doğru biryerdir.[319]
Usbe; Cehceba (Cahcaba) oğullarının yurdu olup, Küba mescidinin batısındadır.[320]
Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´de Gözlenişi, Özlenişi
Medineli Müslümanlar, Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´ye gelmek üzere Mekke´den yola çıktığını işittikleri zaman, her gün, sabah namazını kıldıktan sonra Harre mevkiine çıkarak öğle sıcağı basıncaya, zeval vaktine kadar Peygamberimiz (a.s.)ı gözlerlerdi.
Yine, bir gün, uzun uzun gözledikten sonra dönüp evlerine girdikleri sırada idi ki, Yahudilerden birisi kendisine ait bir iş için kalelerden bir kalenin üzerine çıkıp uzakları gözetlerken, Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarının beyazlara bürünmüş olarak serap ve sisleri yara yara gelmekte olduklarını gördü.
Yahudi, kendisini tutamayarak, yüksek sesle:
"Ey Arap cemaatı! Ey Kayle oğulları! İşte, nasibiniz, devletliniz, gelmesini bekleyip durduğunuz ulu kişiniz geliyor!" diyerek haykırdı.[321]
Yahudinin sesini işiten Medineli Müslümanlar, Peygamberimiz (a.s.)ı karşılamak için, silahlanarak evlerinden dışarı Tırladılar.[322]
Amr b. Avf oğullarının yurdu Küba, tekbir sesleriyle sarsıldı. [323]
Karşılamaya çıkan Müslümanların çoğu, Peygamberimiz (a.s.)ı, daha önce görmedikleri için, tanımıyorlardı.
Onlarla Hz. Ebu Bekir konuşuyordu. Onlarda, onu Peygamberimiz (a.s.) sanıyorlardı.
Peygamberimiz (a.s.) ise hiç konuşmuyor, susuyordu.
Peygamberimiz (a.s.)ın üzerine güneş gelip de, Hz. Ebu Bekir´in onu ridasıyla gölgelemesi üzerine, Peygamberimiz (a.s.)ı tanıdılar[324] ve selamladılar.[325]
Peygamberimiz (a.s.)ın Kuba´ya Varışı ve Külsûm b. Hidm´e Konuk Oluşu
Peygamberimiz (a.s.); nübüvvetin ondordüncü,[326] Hicretin birinci yılı,[327] Rebiülevvel ayının[328] onikisinde,[329] Pazartesi günü, kaba kuşlukta, güneşin en kızgın sırasında, Küba´da Amr b. Avf oğullarından[330] Külsûm b. Hidm´in evine indi.[331]
Rebiülevvel ayının o yıl Rumî aylardan Eylül ayına rastladığı bildirildiği gibi,[332] bunun Miladî 622. yılın Eylül´üne rastladığı da hesapla isbatlanmıştır.[333]
Peygamberimiz (a.s.)a Kuba´da Ümmü Cirzan Hurmasının İkram Edilişi
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir ve Amir b. Füheyre Külsûm b. Hidm´in evine inince, Külsûm b. Hidm, azadlı kölesine:
"Yâ Necîh!" diye seslendi ve:
"Bize yaş hurma yedir!" dedi.
Necîh de, Ümmü Cirzan diye anılan hurma cinsinden, üzerinde yaş ve olgun hurmaları bulunan, taze yapraklı bir hurma salkımı getirdi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Nedir bu?" diye sordu.
"Ümmü Cirzan hurması!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.):
"Ey Allah! Ümmü Cirzan´ı bereketlendir!" diyerek dua etti.[334]
Külsûm b. Hidm, Medinelilerin eşrafından ve yaşlılarından, salih ve hanedan bir zât idi. Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´ye hicretinden önce Müslüman olmuştu Ashabdan:
1. Ebu Ubeyde b. Cerrah,
2. Mikdad b. Amr,
3. Süheyl b. Beyzâ,
4. Safvan b. Beyzâ,
5. lyaz b. Züheyr,
6. Abdullah b. Mahreme,
7. Vehb b. Sa´d,
8. Ma´mer b. Ebi Şerh,
9. Amr b. Ebi Amr,
10. Umeyr b. Avf
ve daha başkaları, Küba´ya geldikleri zaman, Külsûm b. Hidm´in evine inmişlerdi.[335]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Zührî, Megâzî, s. 99, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 128-129, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 227, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 470, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 103, Zehebî, Târihu´l-islâm , s. 317, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 178, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 195.
[2] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 1 26, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, 470, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 230, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 178-179, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 176, Kastalânî, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 78, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 322, Halebî, c. 2, s. 191, Zürkânî, Mevâhibu´l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 322.
[3] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 128, İbn Sa´d, c. 1, s. 227, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Taberî, c. 2, s. 245, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 470, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 178.
* Esma binti Ebi Bekir (Heysemî, Mecma, c. 6, s. 53).
[4] Zührî, Megâzî, s. 98-99, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 128-129, Abdurrezzak, M usannef, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 326, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 473, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 235.
[5] Abdurrezzak, M usannef, c.5, s. 387, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu´l-F ere c, c. 1, s. 235, İbn Esîr, Kâm i I, c. 2, s. 103, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu´n-nadrâ, c. 1, s. 82, İ b n Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 183-184, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 320, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 184.
[6] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Beyhakî, c. 2, s. 473, İbn Seyyid, c.1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[7] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Abdurrezzak, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Buhârî, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym , c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 1 03-104, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c. 1 , s. 184, Zehebî s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[8] Abdurrezzak, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 1 98, Buhârî, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 235, Muhibbü´t-Taberî, c. 1 ,s. 83, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 1 84.
[9] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 323.
[10] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, Diyarbekrî, c. 1 , s. 323.
[11] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 1 98, Buhârî, c. 4, s. 255, Taberî, c. 2 , s. 245, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu´l-Ferec, c. 1 ,s.235, İbn Esîr, c. 2, s. 104, Muhibbü´t-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c.1 ,s.184, Zehebî, s. 320, E bu´l-F idâ, c. 3, s. 18 4.
[12] İbn İshak,İbnHişam ,c. 2,s. 129, Abdurrezzak,c. 5, s. 388, Ahmedb.Hanbel, c. 6, s.198,Buhârî, c. 4,s.255,Ebu Nuaym , c.2, s. 326, Beyhakî, c. 2, s. 473, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 104, M uhibbüt-Taberî, c. 1,s. 83, İbn Seyyid, c.1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[13] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Taberî, c. 2, s. 245, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
[14] Abdurrezzak, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 198, Buhârî, c. 4, s. 255, Ebu Nuaym, c.2, s. 326, Beyhakî, c.2, s. 473, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 104, M uhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, E bu´l-Fidâ, c.3,s.184.
[15] Taberî, Târîh, c. 2, s. 245.
[16] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 129, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 388, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 255, Taberî, Târih, c. 2, s. 245, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 326, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 474, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 235, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c 3, s. 1 84.
[17] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, M uhib büt-Taberî, Rı yâdu´n-nadrâ, c.1 , s. 86, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 1 78, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 323.
[18] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Taberî, c. 2, s. 245, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 178, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
[19] Zührî, Megâzî, s. 99, Abdurrezzak, c. 5, s. 391 , İbn Sa´d, Tabak âtü´l-kübrâ, c. 1, s. 228, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 198, Buhârî, c. 4, s. 255-256, Taberî, c. 2, s. 245, Ebu Nuaym, c. 2, s. 326-327, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu´l-Ferec, c.1, s. 235, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 04, M uhibbüt-Taberî, c. 1, s. 83, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 184, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184.
[20] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 129, Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu´l-Ferec, c. 1 , s. 236, M uhibbüt-Taberî, c. 1,s.84, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 178.
[21] Abdurrezzak, c. 5, s. 391, Buhârî, c. 4, s. 256, Ebu Nuaym, c. 2,s. 327, Beyhakî, c. 2, s. 474, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 236, Muhibbüt-Taberî, c.1, s. 84, İbn Seyyid, c.1, s. 1 84, Zehebî, s. 320, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 184, Diyarbekrî, c. 1,s.323.
[22] İbn İshak, İbn Hişam, c.2, s. 129, Abdurrezzak, c. 5, s. 391 , Ebu Nuaym, c.2, s. 327, İbn Hazm, Cevâmiu´s-Sîre, s. 90-91, Beyhakî, c. 2, s. 474, E bu´l-Ferec, c. 1, s. 236, Muhibbü´t-Taberî, c. 1, s. 84, İbn Seyyid, c. 1, s. 184, Zehebî, s. 320, E bu´l-Fidâ, c. 3, s. 184, Diyarbekrî, c. 1, s. 323.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/329-332
[23] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 5.
[24] Ahmed b. Hanbel, Müsn
İslam Tarihi - 2
- Apaçık Bir Zafere Doğru
- Ayrılık Gününe Doğru
- Bedir Gazası
- Bedir´den Sonra
- Beni Kurayza Gazası
- Beni Kurayza´dan Sonra
- Beni Nadir Yahudileri
- Birinci Akabe Beyatı
- Cihad Emri
- Dokuzuncu Yıl Haccı
- Elçiler Gönderilmesi
- En Büyük Fethin Arefesinde
- Habeş Ülkesine Hicret
- Hayber Gazası
- Hayber´den Sonra
- Hendek Savaşı
- Heyetler Yılı
- Hudeybiye Seferi
- Huneyn Gazası ve Taif Kuşatması
- Hüzün Yılı
- Hz. Hamza ve Hz. Ömer
- Hz. Muhammed (s.a.v.) Medine´de
- Hz. Muhammed´in (a.s.) Eşlerinden İnzivaya Çekilişi
- Hz. Muhammed´in (s.a.v.) Ahlakı
- Hz. Peygamberin (a.s.) Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği
- İkinci Akabe Beyatı
- İslam´a Koşanlar
- İslamiyet Arabistan´da Yayılıyor
- İsra ve Miraç Mucizeleri
- Kitap ve Sünnet