ihya.org
Fatih Sultan Mehmed Han
Osmanlı - Venedik Deniz Savaşı
Venedik donanması, Osmanlı filosunun Ege Adalarına yapacağı saldırıyı önlemek görevini almıştı. Eğer böyle bir saldırı gelmediği taktirde asla tecavüze müsaade verilmemişti. Amiral Pietro Loredano, elindeki donanamaya Girit, Oniki Ada ve Eğribozadaları Dukalıklarından takviye aldığı yedi adet kadırgayida hâvi olarak alesta beklemekteydi.
Sultan 1. Mehmed'in Deniz Hareketleri
Bilindiği 1402'de Bayezid'in Timur'a mağlubiyeti Osmanlı ülkesinde, şehzadeler kavgası da denilen bir fetret yâni otorite boşluğu yaşadı. Bunu bir düzine yıla yakın süren mücadelelerin sonunda hitama erdiren Çelebi Sultan 1. Mehmed hân oldu. Şurası var ki, Çelebi Mehmed'in Edirne'de devletin beraberliğini ilân ettiğinde, durum ve manzara şu hâli göstermekteydi ki her şeyden evvel Anadolu beylikleri, Osmanlılara vermiş oldukları topraklardan bir hayli fazlasını Timur vasıtasıyla elde etmişlerdi. Bunun bir adım ötesi de hayli staretejik alanlarıda ele geçirmişlerdi. Hele hele Karadeniz kıyılarının önemi büyük noktalarına inzimamen, Marmara denizinin Gebze'den Silivriye kadar olan kıyılarda hakimiyet-i Os-maniyandan alınmıştı. Yine Çelebi bu binbir mesele ile uğraşırken Simavna Kadısı isyanı ve onunla uğraşmak bütün sıkıntıların üstüne tüy dikmiş, bu sebebten dolayı da Rumeli topraklarındaki komşu devletlere barış elini uzatmak padişah için kaçınılmaz hâle gelmişti.
Avrupa'da Rönesans ve Reform
15. yüzyıl ifâdesini tabiiki 1401'sonrası ile yâd etmek durumundayız. Başka bir tâbirle, Anadolu'nun merkezi sayılacak Ankara'nın Çubuk ovasında Timurlenk-Bayezid kapışmasına az bir zaman kala; avrupa devletleri, Akdeniz kıyısının okyanusa açılmakta olan kapısının hemen yanında, bugünkü İspanya topraklarında 15. yüzyıldan, sekiz asır önce hayatiyet bulan Endülüs müslüman medeniyetinden müstefid olduğu ilim ve bilim âleminden, vardığı netice, öğrendiklerini insanlık dünyasında uygulama safhasının geldiğini idrâk etmesidir.
Müslüman Araplardan elde ettiği anlayışı ve ilim kollarını, avrupa insanının telâkki tarzının kısm-ı âzamini kapsayacak şekilde sentezlemek suretiyle tatbike girişmiştir. Gerek dini, gerekse içtimai ve iktisadi ve de askerî alanda uygulama dağdağasına girişmiştir. Bu girişimin dini olmayan ismine rö-nesans denmiştir. Fransızların meşhur Larus adlı ansiklopedisinde Rönesans kavramının izahı şöyle yapılmaktadır:
Batı ve Güney Avrupa Devletleri Ahvâli
Avrupa milletleri arasında muntazam durumda görülen devletin bulunduğunu ileri sürmek pek güçtür. Çünkü devam etmekte olan ve târih de yüz sene savaşları diye şöhret bul-muş harpler sürmekteydi. Almanya ve İtalya 1201 İlâ 1301 yılları, gelip geçerken siyasi birlik sergileyecek durumda olmayan haldeydiler. Bu İki ülkenin bahse konu namlı savaşın tabii neticesi olarak dagerek italya, gerekse Almanya bir harabe hâlini almış durumdaydı.
Fransa ve İngiltere birer krallık olarak yüzyıl savaşlarının en ziyade yıprattığı devlet halindeydiler. Akdeniz'e yakın İspanya sekiz asırdır Endülüs Emevileri adıyla topraklarında avrupaya medeniyet ışıklan saçmış müslümanları, topraklarından atabilmek için, yine müslümanlann tevaifül mülük, devletin parçalanmasından beyliklere inkısam olmasının hatası yüzünden İspanya mücadeleye başlamıştı ve hâlâ aşılamayan jenosit ve barbarlığın örneğini, din adına gösteriyor ve akıllı hristiyanlarca, (böyle din olmaz) diyenlerinin sayısını arttırıyordu.
Osmanlı'nın Çıkışında Avrupa'ya Bakış
Osmanlı beyliği; bilhassa Orhan Gazi döneminde, Marmara denizi ve İstanbul'un Anadolu yakasındaki gönül ve toprak fetihleriyle meşgulken, Orhan Gâzi'nin büyük oğlu Süleyman Paşa'da Rumeli yakasına çıkmış oralarda hem de Bizans tahtının şeriki ile babası arasındaki kaim peder-damad ilişkisinin verdiği avantajla gönüller ve beldeler fethetme çabalarını sürdürmekteydi. Avrupa topraklarında Doğu-Roma imparatorluğu adıyla, bin yıldan ziyade bir zaman diliminde hayatiyetini sürdüren Bizarısın islâm orduları karşısında defa-atle zelil duruma düşmesinin ardından, milâdi bin yılından itibaren kendini toparlamış, karşı taarruza geçmiş, Doğu Anadolu ve Suriye'nin kuzeyinide yeniden hududlanna katmıştı. Bu Bizans çıkışı m. 1071'de bir final ile nihayetlendi. Çünkü bu târihde Büyük Selçuklu hükümdarı Alpaslan, bir melha-mei kübra hâlinde cereyan eden, Malazgirt Meydan Muharebesinde Bizans'ın imparatoru ve bu savaştaki, kumandanı olan Romenos Diyojenis'i kahkaarî bir bozguna uğrattı. Anadoluyu Türklerin çoğunluğunu teşkil ettiği zafer kılıçlı adamları ebediyyen ele geçirmiş ve müslüman yapma vizesini elde etmişti.
Fatih Sultan Mehmed'in Hanımları ve Çocukları
Bizim kaynaklarımıza baktığımızda Sultan 2. Mehmed'in izdivacının sayısının beş olduğunu görüyoruz. Bunun ilkini Güibahar Hatun, 2.sini Gülşah Hatun, 3.sünü Sitti Hatun. 4.sü Çiçek Hatun ve sonuncusu yâni 5. cisi Heiene'dir. Sayın Yılmaz Oztuna; on izdivacın Sultan Fâtih'in hayatında yer tuttuğunu anlatırken Çağatay üiuçay'ın kitabının dipnotunda Alderson'un padişahı 17 hanımla evlendirdiğini okuyoruz ancak sayın üluçay, bunu mübalağa olarak kabul ettiğini bildiriyor. Şimdi biz bu iddialardan ecnebi olanınkiyie başlayalım padişahın hanımı olanlar kimlermiş! "Turgatir'in 1450'de adı bilinmeyen kızı 1, bir Fransız kızı olan, 1453'de Fâtih'in haremine alınan Akide Hatun 2, 1453 târihin de aldığı ve aynı sene öldürttüğü İrene 3. , yine aynı târih de adı bilinmeyen bir hanım 4. oluyor. 1455 senesinde aldığı Lespos Adası hâkimi 1. Dorino'nun kızı 5., 1456'da aldığı, George Pharan-tezn kızı Tamara 6., 1458'de aldığı Mora Despotu Demetri-usun kızı Helen 7., 1461 yılında alıp bıraktığı ve Zağanos Paşa' nın evlendiği Trabzon İmparatoru David Komnenos'un kızı, Anna 8., 1462 yılında aldığı Lespos Adası hâkimi, 1. Do-rinonun; 2.
Merkad-i Fatihi Ziyaret'in Şerhi
Yukarıya aldığımız Abdülhak Hâmid Bey'in «Merkad-i Fatihi Ziyaret» adlı şiirini muhterem ağabeyimiz merhum Melih Yuluğ beyefendinin esrarı tasavvufa bihakkın vakıf olması münasebetiyle şerhini istirham ettiğimizde lütfettiler biz de siz okurlarımıza aynen sunuyoruz.
«Fatih'in Kabrini Ziyaret diye de söylenebilir. Bu şiirin bazı beyitleri çok derin mânâlar ihtiva ettiğinden şiirin gerek kül halinde gerekse bazı beyitlerin edebî bakımdan bir kritik hem de şerhe tâbi tutulmasında zaruret vardır. Kanaatımızca lâfızlar mânayı tam istiaptan âciz ve mânâ elfâz'a sığmaz durumdadır.
«Her kuşesinde dehrin, nâm-ı bekâ-nisârın; Şayestedir denilse âlem seni mezarın.»
Merkad-i Fatih'i Ziyaret
Her kuşesinde dehrin, nâm-ı bekâ-nisârın; Şayestedİr denilse âlem seni mezarın.
Kaldın cihanda biân, her ânın oldu bir devr; Mülki ezeldi güya tahtında hem civarın.
Sensin o padişah ki bu ümmet-i necibe; Emsâr bahşişindir, ebhar yadigârın.
Meydân-ı harbi kıldın san*tahtgâh-s şevket; Leşkerdi hep müsellâh etbâ-i bi- şümârın.
Sen cism idin fenâ-Yâb, ol ruhi câvidâni; Düştün cüda sen amma. bakîdir iştiharın.
Ettin muvahhidine mülk-i cihâdı meftûh, Sulh oldu anda câri fermân-ı feyz-bârın.
Mazi o perdei gayb ükşade-i huzurun, Âti, o râh-ı muzlim âmâde-i güzârın.
Tevhid idi meramın islâm ile enamı, Birleşti ol uğurda ilminle iktidarın.
Beyt-i Hudâya konmuş câhın metâf-ı eslâf; Durmuş başında bekler, bir kavm türbedârın.
Takında müncelidir hep beyyinât-ı mânâ, Esrâr-ı !em yezelden masnû'olan bu darın.
Bir maksada ederdi seyf ü kalem teveccüh, Ahkâmına uyardı kânunu rüzgârın.
Şemşir kuvvetinde hâmendi lerze-bahşâ Mu'cizdi misl-i hâme şemşir-i hud'a-kârın
Okşardi zülf-i yârı tedbir-i âdilânen, Çarpandı fikr~i hasma takrir-i dil-şikârın.
Her şaha böyle tâli' yar olmaz ey şehenşeh, Nâdir geyir nazîri bir böyle şehriyârın.
Avrupayla Büyük Savaş Silsilesi
Hazreti Fatih, Hicrî 878/Milâdî 1473 senesi sonunda Ot-lukbelinde üzün Hasan gailesine son verirken aynı zamanda Avrupa ile savaşıyordu. Avrupa, üzün Hasan'a bel bağlamış onun muvaffak olması halinde, Timurlenk'in kendilerine yet-mişbir yıl evvel temin ettiği avantajı yeniden kazanacaklarını sanıyorlar idi. Halbuki işleri yine yanlış tutmuşlardı. Çünkü ne Üzün Hasan bir Timurlenk'ti ne de orduyu hümayun, cen-netmekân Bayazıd Yıldırım Hazretlerinin uğradığı ihanetle yaralanacak bir orduydu. O yetmiyormuş gibi bir de seyrü-süluk deryasında, Şeyhi Akşemseddin Hazretlerinin irşad ve mânevi terbiyesiyle Kutbul Evliya makamında bir Sultan karşısındaydılar. Münkir Avrupalı ne bilsin ki Allah'tan başka istinatgah yoktur. Söz buraya gelmiş iken buna misal olmak üzere İkinci Halife Hz. Ömer'in bir kıssasını nakledelim.
İki Cihan Serveri Efendimiz Hazretleri (S.A.V.)'den sonra, tarihlerin kaydettiği en büyük kumandan Halid İbni Velid'dir. Bu savaşların büyük taktisyeni, meydanların yegane aslanı, vefatında vücudu pâk'ine bakıldığında yara almamış hiç bir yeri kalmayan bu büyük sahabi İslâm ordusunun bir istinâtgahı haline gelmişti. Mücahidini İslâm hangi savaşa giderse gitsin:
Otluk Beli Savaşında Varılan Netice
Sultan Fatih Hazretleri yukarıda kısaca tafsilâtını verdiğimiz olaya rağmen orduyu hümayunu üzün Hasan'ın üzerine yürütmekten vaz geçmedi. Uzun Hasan ise Baysurt civarına ricat etmiş ise de savaş mukadderdi. Çünkü ayağı zaferlerle kutlu Padişah avını mutlak yakalamağa, boyundan büyük işler yapmağa kalkışan üzün Hasan'ın beyni bâlâsına gürz misali yumruğunu vurmayı kararlaştırmıştı. Şimdiye kadar o sultanlar sultanının karar verdiği şeyi yerine getirmediğine şahid olunmamıştı. Ve yine karar sahibi devietlü kararını infaz edecek idi...
Nihayet iki ordu Tercan civarında Otlukbeli'nde karşı karşıya geldiler. Çok şiddetli bir savaş neticesinde zafer gül yüzünü Osmanlı'ya gösterdi. Bu muharebede Şehzade Mustafa Sultan ve şehzade Bayazıd Sultan büyük kahramanlıklar gösterdiler. Uzun Hasan ordusunun Osmanlı ordusu karşısında tutunamayacağını anlayınca her şeyi yüzüstü bırakıp firar yolunu seçti.
Uzun Hasan İle Otlukbeli Savaşı
Uzun Hasan'ın hemen üzerine gidilmesini düşünen Yüce Fatih sadrazamlığa yeniden Mahmud Paşa'yı tayin etmişti. Mahmud Paşa, durumu görüyor, Yıldırım Bayezid Hz.ierinin başına gelen Ankara Savaşı mağlûbiyeti daima önünde örnek vazifesi ifa ediyordu.
Sultan Fatih derhal orduyu hümayunu harekete geçirip gururundan ne yapacağını şaşıran, bir İslâm devleti olan Osmanlı'ya karşı, Papa ve Hıristiyan devletlerle anlaşma zemini arayan bu adama ki, daha evvel annesi Sara Hatunla selâmlar dahi göndermişti. Şimdi ona hemen haddini bildirmek istiyordu.
Anadolu Beylerbeyi Davut Paşa, Anadolu askerini yanına bir miktar Rumeli hafif süvari askerinden alarak Sultanın emriyle Konya'da bulunan ve Üzün Hasan'ın her an taarruzuna uğraması muhtemel Şehzade Mustafa Sultan ve onun lalası Gedik Ahmed Paşa'nın yardımına gönderildi.
Hakikaten Clzun Hasan da bir ordu tertib ederek başlarına oğlu Yusuf ve Zeynel mirzaların yanına asıl kumandan olarak Mehmed Bakır Mirza tayin olunmuştu. Karamanzâde Pir Ahmed Bey ve Kasım bey de bu orduda yer almışlardı.
Karaman İlhakı
Karaman Bey'i İbrahim Bey, Osmanlı Devletinin kuvvetiyle aşık atamayacağını anladığından açık şekilde husumet göstermiyordu. Buna mukabil bir yandan Gzun Hasan Bey'le, diğer taraftan Papalık ve Almanya İmparatorlukları ile gizli münasebetler içinde idi. Yalnız şu vardır ki; Avrupa'nın Osmanlı Devleti ile uğraşacak hâl ve durumu mevcut değildi. Lâkin bu münasebetler Hazreti Fatih'in et kulağına ulaşmadı.
Karamanzâdelerin an'anevî Osmanlı'ya karşı olan husumeti babadan oğula tevarüs ediyordu. İbrahim Beyin yedi tane oğlu vardı. Bu aile ana tarafından Osmanlı'ya akraba oluyorlardı. Karamanlılar, Sultan Fatih Hazretlerinin halazadeleri idiler. İşte bu yedi oğuldan altısı Yüce Padişahın halasından dünyaya gelmişlerdi. Bir tanesi ise İbrahim beyin cariyesinden olma idi. Altı oğlunun Osmanlı'ya meyilli olabileceğini hesab eden İbrahim Bey cariyeden doğan oğlu İshak Beyi kendisine vâris tayin etti. Ana tarafından Osmanlı olan altı oğlunu mirasdan mahrum etti.
Trabzon Kayserliğinin Ve İsfendiyar Beyliğinin İlhakı
Rumeli ve Avrupa'daki meseleleri hâl eden Yüce Padişah, Akıncılarına, Avrupa ovalarını işaret etmiş, atlarının nallar: ile buralarının tozunu, naraları ile kulakların tozlarını, gürz ve kılıçları ile vücudlarını ortadan kaldırıcakları yerleri hedef olarak göstermiş ve zaferlere âşinâ gözlerini Anadoluya çe virmişti.
Trabzon, İstanbul'un fethinden sonra bir Kayser'lik hüviyetine bürünmüş Rumların kıblegâhı ve yeniden can bulma ümitlerine bir istinat olma hâline gelmişti. Arada İsfendiyar Beyliği toprakları uzanıyor, Karadeniz Ereğlisi ve Amasra limanları Cenevizlilerin adeta nüfuzu dairesinde bulunuyordu.
Bu iş böyle başıboş bırakılırsa Anadolu'nun yeniden kaynamağa başlaması işten bile değildi. Mısır Sultanına, Hacca giden yolların menzillerindeki su sarnıçlarını yaptırması için haber gönderen ve bu sarnıçların yapılmasında kullanılacak maddî yardımı da beraberinde göndermekle suih içinde meseleleri hâl etmeyi gaye edinmiş bir Padişahı Cihan elbette hüküm ferman olduğu ülkesinde bir dinamit fıçısı barındırmak istemezdi. O fıçıyı yok etmek ve o fıçıyı meydana getirmeye çalışan elleri kırmak, mel'un baş'larını koparmak şüphesiz vazifesiydi.
Boğdan İsyanının Bastırılışı
Hadim Süleyman Paşa gelen emir üzerine İşkodra muhasarasını kaldırmış ve Boğdan üzerine yürümüştü. Tuna'dan Eflâk yakasına geçtiler. Ne var ki yorgun ve hastalıkara tutulmuş ordu, yollarda birtakım yağma ve çapul hareketlerine başladılar. Boğdan hâkimi bu haberi aldığından birliklerini muntazam bir hale koydu. Dağılma durumuna düşmüş olan İslâm Ordusu bu muntazam birlikler tarafından tutulduğu yerde imha edildi. Maalesef pek çok şehid verildi. Hadim Süleyman Paşa dahi kendisini zor kurtardı. Bu haberi alan Yüce Padişah ordusunu o tarafa çevirdi. Bir ormanın içinde istihkâm kurmuş olan Boğdanlılann üzerlerine açtığı kesif top ateşinden ürken Yeniçeriler, düşmanın üzerine yürümeyince, savaş alanlarının bu kahraman Sultanı eline aldığı kalkanı ile tedbirin almış, Cenabı Mevlâ'nın koruyuculuğu sayesinde bizzat düşmana hücuma geçince, Kapıkulu askeri ve daha sonra Yeniçeriler gayrete gelerek o ormanı Boğdanlıya mezar ettiler. Yiğitler can verdiler, cennete alındılar, gaziler can aldılar, şan verdiler. Yüce İslâm askeri ve onun dahi Sultanı Hazreti Fatih zafernâmesine bir sayfa daha ekledi.
Venedik Muharebesi ve İskender Bey Gailesi
Çanakkale Boğazının tahkimatını yapmaya karar veren Hazreti Fatih, derhal işe girişti. Rumeli sahilinde seddülbahir, Anadolu sahilinde ise Çanakkale istihkamları yapıldı. Her iki tarafa da otuzar adet büyük toplar yerleştirildi.
İstanbul'un deniz tarafındaki surları da sağlamlaştırılıp toplada donatıldı. Bu arada Kadırga limanı da temiz ve intizamlı bir liman haline getirildi. Bu arada Hazreti Fatih dünya siyasetine yüksek vukufunun en önemli delillerinden biri sayıla bilecek olan şu manevrayı yaptı. Midilli adasında Floransa'îı-lara bir imtiyaz tanıyarak onları Venedik ve ehli salib kışkırtıcısı Papa'nın gizli toplantılarından haberler getirmekle kullandı. Bu arada da Arnavutluk Beyi, İskender Bey gailesine son vermek zamanı geldiğine karar verdi.
İskender Bey, Venedik himayesine girmiş bütün Arnavutluk sahilini Venediklilere müstemleke gibi vermişti.