Nebevî Âmiller
Nebevî Âmiller
Bu kısma, sünnetin öğrenilmesi, neşri ve sıhhatli şekilde öğrenilip öğretilmesi için Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in şuurla uyguladığı bir kısım tedbirleri dahil ediyoruz. [5]
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Hayat Düzeni:
Sünnetin yaygın ve sıhhatli bir tesbîte mazhar olmasında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hayat düzeni nebevî âmillerin birincisi olarak kayda değer. Zira öncelikle meskeninin yeri bu maksada uygun olacak şekilde seçilmiştir. O devir müslümanlarının günde en az beş kere olmak üzere, en ziyade uğrak yeri olan Mescid´in avlusunda bir köşeye inşa edilen hücrelerde ikâmet etmektedir. Bu durum mü´min cemaatin her an kolayca Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı görmesine, dinlemesine imkân tanımıştır. Üstelik, Mescid´e öylesine değişik hizmetler yüklenmiştir ki, netice itibâriyle Medine İslâm cemaatinde cereyân eden her çeşit içtimâî tezâhürlerin âdeta merkezi olmuştur: Ma´bettir, beş vakit farz ibadetler cemaatle orada eda edilmektedir. Yerine göre hapishânedir, suçlular mescidin bir direğine bağlanabilmektedir. Misafirhânedir, taşradan gelen siyasî heyetler birçok durumlarda Mescid´de ağırlanmaktadır. Hastahânedir, savaşta yaralananlar orada tedâvi edilmektedir. İstirahat yeridir, dileyen sırt üstü uzanıp yorgunluğunu giderebilmekte, kaylûle denen gündüz uykusunu alabilmektedir. Bazı şikâyetlerin dinlendiği, dâvaların görüldüğü mahkeme hizmetleri de orada verilmektedir, vs...
Suffâ denen bir nevi yatılı mektebin Mescid´de açıldığını, hususî muallimlerden, bilmeyenlerin orada okuma yazma ve Kur´ân öğrendiklerini de belirtmek gerek. Hatta Mescid´in mufâhara denen şiir ve hitâbet yarışmalarına sahne olduğunu, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın husûsî şâiri Hassân İbnu Sâbit için -müşrikleri tezlîl, mü´minleri teşcî edici şiirlerini okuması maksadıyla müstakil bir minber konduğunu, Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)´ın Mescid´de zaman zaman eyyâmu´l-Arap, isrâiliyât anlatıp, anlattırdığını da göz önüne alacak olursak Mescid´in canlı ve her an îmanların kaynaştığı bir kültür merkezi de olduğunu anlarız.
Mescid´e böyle çok çeşitli hizmetler gören bir merkez hüviyeti kazandırılması tesâdüfi veya yer darlığı gibi durumlardan ileri gelmiyordu. Bütün bunlar maksadlı ve şuurlu idi. Bu kesin iddiada bizi teyid edip, yardımcı olan rivâyetler var. Nitekim Tâif heyetinin Mescid-i Nebevî´de ağırlanmasıyla ilgili rivayetler, orada ağırlanışlarını: "Onların kalplerini yumuşatmak için" diye sebebe bağlar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bu heyetleri -durumlarına göre- bazı hususî evlerde veya Medîne´de oturan hemşehrilerinin, dostlarının yanında ağırlaması da bir prensibi olduğu halde[6] henüz müşrik olan ve müslüman olmak için, -kabul edilmesi imkânsız- "namaz kılmamak", "zinaya devam etmek", "putlarına dokunulmaması" gibi şartlar koşan Taiflileri "kalplerini yumuşatmak için" Mescid de ağırlaması, Mescid´in çok yönlü kullanılmasındaki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hususî alâkasını gösterir. Orada okunan Kur´ân, yapılan dinî konuşmalardan başka İslâm´ın fiili yaşanışını müslümanların hayatında müşahhas olarak görme imkânı da var. Bütün bunlar kalbleri yumuşatıcı unsurlardır.
Şu halde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) müslümanların, farz namaz vakitleri dışında da boş vakitlerinde, imkân nisbetinde Mescid´e uğramalarını, orada kaynaşmalarını istemektedir. Kendisi evini de hemen onun avlusunda inşa ettirmiştir. Bu durum mü´minler cemaatinin Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´i azamî miktarda görmeleri ve dinlemeleri ve sünnetini sıhhatli şekilde öğrenmeleri için alınmış fevkâlâde müessir bir tedbirdi.
Öte yandan ihtiyaç duyanların kendisine uğrayıp problemlerini arzedebilmek için riâyet edecekleri aşırı bir teşrifat, aşmaları gereken protokol çemberleri yoktu. Arapların, komşuları olan İran ve Bizans saraylarında gördükleri debdebe ve saltanatın burada gölgesi bile mevcut değildi. Halkla onun arasında askerler, muhâfızlar, teşrifat ve izin daireleri yer almıyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bazı durumlarda bir muhafız veya kapıcı bulundurmuş ise de "Allah seni halktan korur." (Mâide: 5/67) ayeti nâzil olduktan sonra onu da kaldırmıştır.[7]
Her an insanlarla haşır neşir olan, huzuruna kadın, erkek, hür, köle, yerli, yabancı herkesin kolayca girebildiği Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) her hususta onlarla konuşuyor, ferdî olarak, toplu olarak onlara hitab ediyor, irşâd ediyor, hatalarını düzeltiyordu.
Böylesi bir hayat tarzı sünnetinin azamî ölçüde öğrenilmesi için en iyi zemin teşkîl ediyordu. [8]
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Hayat Düzeni:
Sünnetin yaygın ve sıhhatli bir tesbîte mazhar olmasında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hayat düzeni nebevî âmillerin birincisi olarak kayda değer. Zira öncelikle meskeninin yeri bu maksada uygun olacak şekilde seçilmiştir. O devir müslümanlarının günde en az beş kere olmak üzere, en ziyade uğrak yeri olan Mescid´in avlusunda bir köşeye inşa edilen hücrelerde ikâmet etmektedir. Bu durum mü´min cemaatin her an kolayca Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı görmesine, dinlemesine imkân tanımıştır. Üstelik, Mescid´e öylesine değişik hizmetler yüklenmiştir ki, netice itibâriyle Medine İslâm cemaatinde cereyân eden her çeşit içtimâî tezâhürlerin âdeta merkezi olmuştur: Ma´bettir, beş vakit farz ibadetler cemaatle orada eda edilmektedir. Yerine göre hapishânedir, suçlular mescidin bir direğine bağlanabilmektedir. Misafirhânedir, taşradan gelen siyasî heyetler birçok durumlarda Mescid´de ağırlanmaktadır. Hastahânedir, savaşta yaralananlar orada tedâvi edilmektedir. İstirahat yeridir, dileyen sırt üstü uzanıp yorgunluğunu giderebilmekte, kaylûle denen gündüz uykusunu alabilmektedir. Bazı şikâyetlerin dinlendiği, dâvaların görüldüğü mahkeme hizmetleri de orada verilmektedir, vs...
Suffâ denen bir nevi yatılı mektebin Mescid´de açıldığını, hususî muallimlerden, bilmeyenlerin orada okuma yazma ve Kur´ân öğrendiklerini de belirtmek gerek. Hatta Mescid´in mufâhara denen şiir ve hitâbet yarışmalarına sahne olduğunu, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın husûsî şâiri Hassân İbnu Sâbit için -müşrikleri tezlîl, mü´minleri teşcî edici şiirlerini okuması maksadıyla müstakil bir minber konduğunu, Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)´ın Mescid´de zaman zaman eyyâmu´l-Arap, isrâiliyât anlatıp, anlattırdığını da göz önüne alacak olursak Mescid´in canlı ve her an îmanların kaynaştığı bir kültür merkezi de olduğunu anlarız.
Mescid´e böyle çok çeşitli hizmetler gören bir merkez hüviyeti kazandırılması tesâdüfi veya yer darlığı gibi durumlardan ileri gelmiyordu. Bütün bunlar maksadlı ve şuurlu idi. Bu kesin iddiada bizi teyid edip, yardımcı olan rivâyetler var. Nitekim Tâif heyetinin Mescid-i Nebevî´de ağırlanmasıyla ilgili rivayetler, orada ağırlanışlarını: "Onların kalplerini yumuşatmak için" diye sebebe bağlar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bu heyetleri -durumlarına göre- bazı hususî evlerde veya Medîne´de oturan hemşehrilerinin, dostlarının yanında ağırlaması da bir prensibi olduğu halde[6] henüz müşrik olan ve müslüman olmak için, -kabul edilmesi imkânsız- "namaz kılmamak", "zinaya devam etmek", "putlarına dokunulmaması" gibi şartlar koşan Taiflileri "kalplerini yumuşatmak için" Mescid de ağırlaması, Mescid´in çok yönlü kullanılmasındaki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hususî alâkasını gösterir. Orada okunan Kur´ân, yapılan dinî konuşmalardan başka İslâm´ın fiili yaşanışını müslümanların hayatında müşahhas olarak görme imkânı da var. Bütün bunlar kalbleri yumuşatıcı unsurlardır.
Şu halde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) müslümanların, farz namaz vakitleri dışında da boş vakitlerinde, imkân nisbetinde Mescid´e uğramalarını, orada kaynaşmalarını istemektedir. Kendisi evini de hemen onun avlusunda inşa ettirmiştir. Bu durum mü´minler cemaatinin Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´i azamî miktarda görmeleri ve dinlemeleri ve sünnetini sıhhatli şekilde öğrenmeleri için alınmış fevkâlâde müessir bir tedbirdi.
Öte yandan ihtiyaç duyanların kendisine uğrayıp problemlerini arzedebilmek için riâyet edecekleri aşırı bir teşrifat, aşmaları gereken protokol çemberleri yoktu. Arapların, komşuları olan İran ve Bizans saraylarında gördükleri debdebe ve saltanatın burada gölgesi bile mevcut değildi. Halkla onun arasında askerler, muhâfızlar, teşrifat ve izin daireleri yer almıyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bazı durumlarda bir muhafız veya kapıcı bulundurmuş ise de "Allah seni halktan korur." (Mâide: 5/67) ayeti nâzil olduktan sonra onu da kaldırmıştır.[7]
Her an insanlarla haşır neşir olan, huzuruna kadın, erkek, hür, köle, yerli, yabancı herkesin kolayca girebildiği Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) her hususta onlarla konuşuyor, ferdî olarak, toplu olarak onlara hitab ediyor, irşâd ediyor, hatalarını düzeltiyordu.
Böylesi bir hayat tarzı sünnetinin azamî ölçüde öğrenilmesi için en iyi zemin teşkîl ediyordu. [8]
HADİS TARİHİ
- Hadis Tarihi
- Kur´ânî Âmiller
- Nebevî Âmiller
- Resûlullah´ın, Sünnetin Öğrenilmesine Teşvikleri
- Sormaya Teşvîk
- Konuşma Tarzı
- Suffe Mektebi´nin Tesîsi
- İlme Teşvîk
- Sahabelerle İlgili Âmiller
- Ümmühâtu´l-Mü´minîn´in Rolü
- Yazılı Vesikalar
- Gazveler
- Veda Haccı
- İhtida Heyetleri
- Elçi Ve Memurlar
- Zabt Ve Tesbitte Mühim Bir Prensip: Asla Uygunluk.
- Hadislerin Yazıyla Tesbiti
- Câhiliye Devrinde Okuma Yazma Durumu
- Hadisin Yazılmasını Yasaklayan Rivâyetler
- Hadîslerin Yazılmasına İzin Veren Rivayetler
- Abdullah İbnu Amr İbni´l-As´ın Sahîfe-i Sâdıka´sı
- Ebu Hüreyre´nin Sahife-i Sahîha´sı
- Hz. Ali´nin Sahîfesi
- Câbir İbnu Abdillah Sahîfesi
- Enes İbnu Malik´in Sahifesi
- Semüre İbnu Cundeb Sahîfesi
- Abdullah İbnu Abbâs´ın Sahîfeleri
- Hadîs Yazma Yasağının Mahiyeti
- Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)´den Sonra Ashâbın Tavrı
- Hz. Ebu Bekir (Radıyallahu Anh)´in Tereddüdü