Vuruşarak Çekilme

Vuruşarak Çekilme

Salankamen bozgunundan sonra avrupa topraklarımız üzerinde yeni emeller beslenmeye başlanılması, düşmanlar namı hesabına gayet tabiidir. Neden bize vuruyorlar diye bir düşünceye vücud veremeyiz. Yapılacak olan, her santim top­rağı müdafaa etmeden terke mecbur kalmamaktı. Serhad boylarının pişmiş mücahidleri işi bu yönde sürdürmektelerdi. Hâttâ Polonya'nın ünlü kumandanı Sobieski, bu mücahidler karşısında feci bir mağlubiyete uğramış, Kamaniçe muhasa­rasını kaldırdığı gibi, Osmanlı kumandanı Kahraman Pa-şa'nın önünden zor kaçabildi.

Bu olaylar, 1103/1691 sonbaharında cereyan etmekteydi. 1103/ramazan-1692/haziranı Varat'ın Almanların eline geç­tiği tarih oldu. Bu kayıpla Transilvanya ile Macaristan arasın­daki pek önemli bir kale elden çıkmış oluyordu. Aradan birv qeçti geçmedi, Venedik donanması Girit'e askeri çıkartma /apalak, Hanya'yı kuşatma altına aldı. Kalenin kumandani Ispanakçı İsmail paşa idi. Düşman başkumandanı amiral Mocen idi. İsmail paşanın elinde bulunan asker sayısı bin-beşyüz kişi idi. Çivi çiviyi söker hesabı Kandiye düşman ta­arruzuna düştü, haberini alan serdar Koca Halil paşa Korent qeçidini kullandı ve oradan Mora'ya giriş yaptı.

Mora'nın Osmanlı kuvvetlerinin hedefi olduğunu gören düşman Hanya'da işi çabuk bitirmek durumunda kaldığını anlamıştı. Ispanakçı İsmail Paşaya teslim olmasını bildiren bir mektubu elçiyle yolladılar. Paşa; bu mektubun zarfını aç­madan elçiye geri verdi. Bir daha teslim talebiyle geldiğin takdirde kellenin uçurulacağını bilmelisin tenbihini yapmak­tan kendini alamadı.

Venedikliler iki taarruzu arka arkaya icra ettiler. Nevarki başarılı olmaları mümkün değildi. Hatta Malta'h amiral Porzi bu saldırıların birinde ikiyüz askeriyle beraber yokluk âlemi nin sakinleri oldular.

Bu sırada Sakız'a gelen Derya kaptanı Vezir Dâmad Yusuf paşa, Kandiye'ye bir filo gemi gönderdi. Kandiye komutanı Fındık Mehmed paşa, sekizbin askerle Hanya'ya geldi. Vene­dik artık bütün ümidini kaybetmiş oldu. Ağustos sonuna ya­kın Venedik güçlerini donanmalarına binerken, kendilerini durmadan telef etmekte olan Fındık Mehmed Paşa, saldırıla­rından da korunmaktan başka düşünceleri kalmamıştı.

Saldırgan avrupalı, Osmanlı savunmacıları karşısında, uğradığı mağlubiyetleri, sayamaz hâle gelmişti. Bu arada;

29Aebiülahir/1104-6/ocak/1693 salı günü, 4. Mehmed hân vefat etti. Vefat Edirne'de vukubulmuştu. Yaşı ellibir idi.ant tan indirildikten sonra 5 yıl 2 ay menkup olarak yaşa'Ştı istanbul'a getirilen naşı Yenicamiin Mısır Çarşısına baan tarafında bulunan ve annesi Hatice Turhan Sultan tarafından yaptırılmış ve bir adı da Havatin Türbesi olan makbe-re defnedildi Bu sırada sadrazam Hacı Çalık Ali paşanın, pa­dişahla, defterdarın azli hususunda vukubulan müzakerede istifası gerçekleşti.

Yukarılarda naklettiğiniz hususa da devrin önemli tarihçi­lerinden bulunan Fındıkhlı Mehmed Ağa, padişahla veziri arasındaki diyalogu aynen eserine kaydetmiş, meâlen bizde alıyoruz: "-2. Ahmed:



-Sadrıazam:

-Padişah: Bütün memleketime ettiği zülumlardan, Edirne şehri şikâyetçilerle doldu >

-Sadrıazam: Bu sözleri söyleyen sadrazam elini koynuna sokarak, mührühümayunu çıkardı padişahın hemen yanma koydu. Bu davranış ve sözier Sultan 2. Ahmed'i gazaba ge­tirdi ve:

Çalık Ali paşanın sadaretten istifası sonrasında sadrazam olan Bozoklu Mustafa Paşa'nın diğer bir künyesi de, Bıyıklı Mustafa Paşa idi. Sadaret makamına ek olarak ordunun başında sefere çıktığından, serdar-ı ekrem unvanımda kullanmaya hak kazanmıştı. Temmuz ayının son günlerinde Rusçuk'a geldi.

Kırım Hân'ı Selim Giray, sadrıazamın yanına erişti. Bu se­fer esnasında daha önce ölmüş bulunan Buğdan(Moldav-ya)voyvodası, Kostantin Kantemir'in yerinin doldurulması gerektiği ortaya çıktı. Taliplerin birisi Orta Macar'ın eski kralı Erdel prensi TÖkeli İmre, ölen voyvodanın oğlu Dimitrius Kantemir idi. Bu Kantemir meşhur bir tarihçi ve notası adıyla anılan müzisyen Kantemir'den başkası değildi. Fakat sadra­zam bu voyvodalığı Prens Kostantin Duka adlı birisine verdi. Oradan Transilvanya'nın (Erdel) istirdadı manasına gelen sefer Tuna aşılarak başlatılmış oldu.

Ancak Avusturya imparatorluk ordusu hakkında bilgiler gelince, istikamet Belgrad üzerine rota değiştirildi. Bir kaç palanga ve kale askerimizin eline geçti. Belgrad artık uzakta değildi. Ağustos boyunca Kori Dükü tarafından muhasara alıtnda tutulan Belgradın sıkıntılı günler geçirdiği esnada, Osmanlı serdarının başındaki ordunun Belgrad'a yakınlaş­ması, bu Dük'ün muhasarayı kaldırmaktan başka yapacağı işi olmadığını hatırlatmış oluyordu. Muhasara sırasında Belg­rad Muhafızı Cafer Paşa azim kahramanlıklar göstermiş, düş­mana onbinden az olmayan kayıp verdirmiş, çatışmaların neticesi olarak dörtbinbeşyüz mücahid de şehadetin ağuşu-na girmişti.

Mustafa Paşa; muhasarayı kaldırmış düşmanı başıboş bı­rakmamış, Petervaradin'e kadar takip etmek akıllılığını gös­termişti. Selim Giray ise, Erdel'i bir harmanlamış, 20 bin esir ve külliyetli miktarda ganimet elde etmiştir. Düşmanın çekil­mesiyle rahatlıyan Belgrad, sadrazamın askerlerini Eylül ortalannda kucaklama imkânı bulabilmişti. Sadrazam ve Kırım hân'ı Edirne'ye döndüklerinde, Bıyıklı Mustafa paşa Edir­ne'den ayrılah beşinci ay dolmak üzereydi. Şubat ayına ka­dar Edirne'de ikamet eden Selim Giray padişahın iznini ala­rak Kırım'a avdet etti.

Seferden sonra Mustafa paşa büyük bir dikkatle içişlerin üstesinden gelmek niyyetiyle tedbirler sıralamağa başladı. Yapmış olduğu defterli yoklamada, nice tımar sahiplerinin çoktan ölüp gittiğini, dolaysıyla katılmaları beklenen savaş­larda görünmemelerinin esbabı mucibesi ortaya çıkmış oldu. Bir çok kişi bunlar adına ulufe almaya devam ediyorlardı. Defterlerin düzeltilmesi şart oldu. Böylece devletin giderinde büyük bir eksilme gözlendi. Hazineye yük tahmil eden bazı delikler tıkandı ve bundan dolayı da Bıyıklı Mustafa Paşa'nın düşman sayısında büyük bir artış başgösterdi. Düşman sayı­sındaki artış, nihayet sadaretin 1105/şaban-1694/mart orta­larında elden gitmesini temin etti.

Dimetokalı Sürmeli Ali Paşa, vezaretiuzma makamına ge­tirildi. Sürmeli Paşa bu sırada Trablusşam'da beylerbeyi idi. Bu dönemde de yeni veziriazam devlet adamları arasında tâ­yin ve terfi gibi hususlarla uğraşıyor, tabiatıyla kendi adam­larını işbaşına getiriyor ithamına da maruz kalıyordu. Halbuki yapılacak iş bunlar değil, Osmanlıyla sulh görüşmeleri yap­mak isteyen hristiyan dünyasına karşı güçlü görünmeyi te­min için iççekişmelere sebeb olacak bu işlemlerden uzak kalmak gerekirdi İngilizlerin Osmanlı ülkesindeki, büyükelçi­leri Lord Paget, batı dünyası ile doğu âlemini barışkan yap­mak isteyen niyetiyle sulh müzakerelerini başlatmak tezgâh­ları dokumaktaydı. İngilizler, Fransızlar ve Almanlar arasında sıkıntıda, eğer Almanya Osmanlı devletiyle sulh yaptığı tak­dirde, Fransızlar Almanya'nın meşguliyet alanına girecek, böylece İngiltere île fazla meşgul olmaya başlıyan Fransa, meşguliyetinin bir kısmını artık Almanya üstüne çevirmeye mecbur kalacaktı. Böylece biraz daha rahat nefes alacaktı. Tam bu sırada İngiliz tüccarlar, belki de İngiltere ile Osmanlı devleti arasında, bir müzakere mevzuu açabilmek gayesiyle, Osmanlı ülkesinde müslümanların giydiği kıyafeti lâbis ola­rak dolaşmaya başladılar.

Tabii hemen müdehale edilerek, müslüman olmadan müs-lümanlar gibi Osmanlı topraklarınnda giyinmeye hakları ol­madığı söylendi. Yasağa uymaları da böylece hatırlatıldı. Şimdi aradan geçen üçyüzbeş sene sonra ülkemizde dini bük­tün erkek ve hanım kimseler, kıyafetleri münasebetiyle kendi seçtikleri yöneticileri tarafından dini çağırıştıran kıyafet giy­mekten men ediliyorlar. Bu hususta, tahsillerini yapmaları engelleniyor, bir meslek sahibi iseler, mesleklerinin icrasına müsaade olunmuyor, daha kötüsü bazı fanatikler, hasta kim­seler bu kıyafete bürünmüş iseler, kendilerine-sağlık hizmeti vermekten imtina etmektedirler. Bir zamanlar ecnebinin ül­kemizde giyeceği veya giymeyeceği kıyafeti kararlaştırmayı selahiyetleri arasında gören ve bunu tatbik eden anlayıştan, milletimizin mensubu olduğu ve bu mensubiyetinden, müfte-hir olduğu İslâm dini emirlerine, uygun kıyafet giyenlere ye giymek isteyenlere yapılan maddi ve mânevi eziyyetlerin dile getirilmesi çalışmamızın bu sayfaları karartan, kirleten satir-lan olarak nitelendiriyorum, fakat tarihin bu döneminde ya­şadığımızı vede bunları milletimize reva görenleri geleceği­mize şikâyet etmek üzere satırlara dökmekten kendimi ala-mıyorum.

İstikbali bilemiyorum! Her ne kadar ümid var isem de, bu satırları okuduğunuz tarihte, siz mi bize acıyacaksınız? Allah saklasın biz şimdiden, size acıyalımmı? Fakat günümüzde yapılan zulümdür. Allah (c.c) dalalete müsaade ederim, zul­me müsaade etmem vaadinin gereği, sizler bu satırları okuyana kadar, mukarribülklub olan mevlâmızın kalbleri çevirip, zulme son vermesi bir lâhza'ya bile hacet gerektirmez. Yeter-ki O' "ol" desin.

Bu 1694 tarihinde İngiltere kralı ve Hollanda hükümdarlı­ğını elinde müştereken tutan Vilyam Orang'ın Hollanda elçisi Kolyeer'de Edirne'ye gelerek, Lord Paget'in teşebbüslerine güç verme çalışmalarını sürdürdü. Lord Paget ve Koyeer'in koltuğunda, Osmanlı devleti ile müzakere masasına oturma şansı bulan Lehistan, Almanya, Venedik temsilcileri umarım ki antlaşmayı engellemek için Osmanlı'dan öyle aşın "talep­lerde bulundularki, konferanstan netice alınmayı imkânsız hâle koydular. Müzakerelerin kesilmesinin hemen akabinde Narenta Kalemiz Venediklilerin eline geçiverdi. Pek staretejik bir mevki olan kaleyi istirdad için iki hücum yapıldı. Ne var-ki; başarı sağlamak mümkün olmadı. Sürmeli Ali Paşa'nın altı aya yakın bir müddet süren Varadin Seferi yapıldı. Bu se­fer esnasında Petervarad kalesi denen yer Osmanlı ordusu tarafından muhasaraya alındı. Kuşatma kuvvetleri olan Os­manlı ordusu yüzbin kişiye pek yakındı. Kırım hân'ı Gazi Gi-ray'da bu kuşatmada hazır bulunuyordu. Kaleyi savunanların mevcudu 33'bin civarında iken, bir ara 14 bin kişilik takviye aldılar. Yekünleri 47 bine baliğ oldu. havalar pek yağmurluca gittiğinden kuşatma her an başarısızlığa meyil gösteriyordu. Kale muhafızı Caprara, savunmasını pek güzel sürdürüyor­du. Yağmur mevsimi ekim ayının girmesiyle daha da kesafet kazanmıştı buna bağlı olarak muhasaranın kaldırılması mun­tazam bir çekilme tarzı tertiplenerek, bir iğne zayiine dahi müsaade olunmadı Sava nehri üzerinde bulunan Sava köp­rüsü geçilerek Belgrad'ın içine yerleşildi.

Halep beylerbeyi Cafer paşa Belgrad muhafızı nasb edildi. Sadrazam; 1106/rebiülahir/21-8/arahk/1694 tarihinde Edir­ne'ye avdet etti.
Top