Yavuz Sultan Selim'in Tahta Geçişi

Yavuz Sultan Selim'in Tahta Geçişi

Sultan 2. Bayezid Altmış iki yaşına girdiğinde; Yeniçerile­rin arzularının Şehzade Selim'i, Selim-i evvel yâni 1. Selim olarak Devleti Aliyye'nin tahtına davet buyurmaları, ve Şeh­zadenin babasına red edilemeyecek şerait içindeki ısrarı Hazreti Bayezid-i Velî'nin tahtı saltanatı terki ve bir ay gibi kı­sa bir müddet sonra ahirete intikal etmesi Osmanlı Devletin­de yepyeni bir dönemin açılmasına vesile olmuştu.

Osmanlı tarihine dikkat edersek şunu görürüz ki; hafif tertib duraklamalar ileride yapılacak büyük olayların, kazanıla­cak zaferlerin ve fetihlerin hazırlık safhaları olduğuna kanaat getiririz. Bu kanaatimizi belki fazla afaki bulanlar olacaktır ammd şu misalle gözler önüne sermek isteriz. Şu anlarda ya­şı enaz kırk olan insanlar iyi hatırlarlarki Mehter Takımını İs­tanbul'un Fethi'nin beşyüzüncü yıldönümü olan 1953 sene­sinde ilk defa müşahede etmek imkânı elde edilmişti. Tek parti devrinin otoriteleri maziden olan her mirası kilit altına alması gibi Mehter ve takımı da bu kategoriye dahil etmişti. İşte 1953 senesi 29 Mayıs günü mehter Takimi'nın yürüyüşü­nü biraz tuhaf bulanlar çok olmuştu. Şöyle idi ki, hâlâ öyledir çünkü esasta da öyleymiş; iki adım atılıyor sonra bir duruş fakat o duruş öyle azametli ve karşısındaki insana korku ve­ren, dosta ise ne yapacağını bilen böyle yürür dedirtip güven veren bir yürüyüş tarzıdır. Bu yürüyüşe biraz dikkat edilirse atılan adımların o duruşlar anında hesaplandığı açıkça görü­lür. İşte Devleti Osmaniyye de böyle bir müddet durakladı mı bu yeni bir dönemin hazırlığı şeklinde neticelenmiştir.

Bavezid-i Velî devri, kendi safhaî hayatını verirken zirketti-riimiz sebebler yüzünden biraz duraklamalar geçirmişti. Taht-, Osmaniyi dolduran yeni Padişah genç demiyoruz çünkü 42 vasında idi. Cesaret, şecaat, kuvvet, maharet celâdet en mü­himi âümSere olan muhabbeti ile büyük işler yapacağının emarelerini taşıyordu.

Yavuz Sultan Selim, Hicrî 876/Milâdî 1470 yılında doğ­muştu. Saltanatı sekiz sene gibi çok kısa bir müddet devam etmiş fakat bu kadar kısa müddet içinde «Bu dünya bana dar geliyor»» diyecek kadar işleri hakikat kılmıştı.

Yavuz Sultan Selim tahta cülus ettiği zaman ağabeyi Korkud Sultan da Dersaadet'te bulunuyordu. Yavuz Sultan Selim «Ebul Hayr» namsyle anılan bu âlim Şehzade ağabeysinin ca­nına kıymadı. Ona sancak verip selâmetle sancağına gön­derdi. Saruhan sancağı Korkut Sultan'ın eski sancağı idi. Yi­ne orası ona verilmişti. Amasya sancağında ise Ahmed Sul-tan'a vazifesine devamı emir olunmuştu. Yavuz Selim'in oğiu Şehzade Süleyman kefe sancağından dersaadet'e davet edil­mişti.

Bu arada Şehzade Ahmed Sultan kardeşinin tahta çıkışını kabul etmediğini gösteren bir harekete girişmişti. Oğiu Alâ-eddin Suitanı Bursa'ya göndermiş şehri zapteden Şehzade Alâeddin Sultan, halka ağır vergiler yüklemişti., Bu haberi alan Hazreti Padişah ilk iş olarak Anadolu sahillerine yirmibeş karakoldan müteşekkil bir donanmayı göndejrip onları devriye gezmekle vazifelendirdi. Böyle yapmasından ikinci bir Cem Sultan olayına imkân bırakmamaktı. Çünkü o aslan pençesi ile isyancıları perişan edeceğine îmanı tamdı. Ele geçiremezse bunun da Cem Sultan gibi Avrupa'ya sığınması devletin yeniden elinin kolunun bağlanmasını intaç ederdi. Bu tedbiri alan Sultan, Orduyu Hümayun'un başına geçib Bursa'ya yürürken oğlu Şehzade Süleyman'ı Dersaadet'te kayrnakam-ı saltanat olarak bırakmıştı. Alâeddin Sultan am­casının geldiğini görünce soluğu ta Malatya'nın Darendesin-de aldı. Padişahın, oğlunu kovaladığını duyan Şehzade Ah-med Sultan derhal Amasya'dan firar edip iki mahdumunu Şah İsmail'in yanına göndermişti.

Hazreti Yavuz Selim Amasya sancağını Davut Paşazade Mustafa Paşa'nın idaresine verip, kendisi Bursa'ya döndü. Artık durum anlaşılmış tahtı saltanat Ahmet Sultan tarafın­dan redde oğulları dahi bu işte vazife almışlardı. Yavuz Se­lim, Ahmed Sultan'in isyanına katılan çocuklarının beşini ce­zalandırmış ve Bursa'da bulunan İkinci Murad'ın türbesine defnettirmişti bile.

Şunu söylemek gerekiyor ki, Mizancı Murad Bey tarihî umumisinde her padişahın devrini an'atmaya başladığında o güne kadar idam edilen ne kadar şehzade varsa onları tekrar tekrar anlatır. Şüphesiz ki, bu idamları alkışlamak icab et­mez, fakat görüyoruz ki, devamlı bir isyan ve ayaklanmalar bu hanedan mensuplarından geliyor. Murad Bey söz konusu tarihini bildiğiniz gibi cennetmekân Abdülhamid Han zama­nında mahkûm olarak bulunduğu Rodos kalesinde yazmıştır.

Osmanlı Sultanlarına bu noktada yâni idamlar noktasında bîtaraf olarak değil de birtaraf olarak bakmasının rolü var mıdır acaba? Kendisi ve bir de her şeyi bilen âlemlerin rabbi bilir. Murad Bey üzerinde duruşumuz bu zatın cidden münev­ver ve cennetmekâna (Abdülhamid) olan bağlılığından dola­yıdır. Yoksa batı taassubunun bağlıları olanlara sözümüz yoktur. Onların vazifeleri bu muhterem insanlara diş bileyip hezeyan savurmaktır.
Top