Allah İçin Savaşmak ve Zorluklara Katlanmak
Allah İçin Savaşmak ve Zorluklara Katlanmak
ALLAH RIZASI İÇİN SAVAŞMAK
Dünya ve Şöhret İçin Savaşana Sevap Yoktur
- Bir kişi,
“Ey Allah’ın Resûlü, kimisi dünya için savaşır” dedi. Hz. Peygamber,
“Onun ecri yoktur” buyurdu.
Peygamberin bu cevabı bir çok kimseye ağır geldi. Soru soran adama Hz. Peygamber’den bir daha sormasını istediler.
“Belkide sen iyi anlatamadın?” dediler. Adam gelip bir daha,
“Ey Allah’ın Resûlü! Bir kişi sözde Allah için savaşır, fakat bundan maksadı dünyalık elde etmektir. Bunun durumu nasıldır?” diye sordu. Hz. Peygamber;
“Onun herhangi bir ecri yoktur” cevabını verdi. Bu, halk üzerine çok ağır ve büyük bir felaket gibi çöktü. Adama,
“Tekrar Resûlullah’a git, üçüncü kez sor!” dediler. O da Hz. Peygamber’den üçüncü kez aynı soruyu sordu. Hz. Peygamber,
“Onun ecri yoktur” buyurdu.[1]
- Bir adam Hz. Peygamber’e gelerek,
“Ey Allah’ın Resûlü, hem sevap, şöhret için savaşa katılan kimseye ne vardır?” diye sordu. Hz. Peygamber cevap olarak;
“Hiç bir şey yoktur!” dedi. Adam meseleyi üç defa peygamberden sordu, peygamber de ona üç defa, “Hiç bir şey yoktur” diye cevap verdi. Sonra, “Allah amelden ancak halis olanı, hedefi Allah’ın rızası olan ameli kabul eder” dedi.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Terğib, II/419 (Ebu Davud, İbn Hibban ve Hakim’den).
[2] Terğib, II/412.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/483
Kutman’ın Kıssası
- Aramızda ecnebi ve ismi Kuzman olan bir kişi vardı. Kimliği bizce malum değildi. Hz. Peygamber, bu kişiden bahsedildiği zaman,
“O cehennem ehlindendir” derdi. Uhud günü olduğu zaman bu kişi şiddetli bir şekilde düşmana karşı çarpıştı ve tek başına yedi veya sekiz müşriği öldürdü. Kuvvetliydi, fakat yarlar onu yordu. Böylece Benî Zafir Mahallesi’ne getirildi. Müslümanlar’dan bazı kimseler ona,
“And olsun, ey Kuzman, müjdelen. Allah’a yemin ederiz ki bugün tam imtihan verdin!” dediler. Kuzman,
“Beni neyle müjdeliyorsun? Yemin ederim ki ben, onlarla ancak kavmimin soyu ve sopu için çarpıştım. Eğer bu olmasaydı ben çarpışmazdım” dedi. Onun ağrıları artınca okdanlığından bir ok aldı ve o okla intihar etti.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bidaye, IV/36 (İbn İshak’dan).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/484
Useyrim’in Kıssası
- Ebu Hureyre,
“Hiç namaz kılmadan cennete giren bir kişiyi bana haber verir misiniz?” diye soruyor.
“Biz tanımıyoruz kimdir?” denilince de,
“O, Benî Abdul Eşhel’den Useyrim’dir” diye cevap veriyordu. Ben Mahmud b. Esed’e,
“Bu Useyrim kimdir ve durumu nedir?” diye sordum. Bana,
“Useyrim İslâm’a yaklaşmıyordu. Uhud günü olunca, Allah ona hidayet verdi de Müslüman oldu. Sonra kılıcını alarak düşmanın ortasına girinceye kadar gitti. Büyük kahramanlık gösterdi, sonra yaralanıp düştü. Abdul Eşhel’den bazı kimseler Uhud meydanında yaralı ve ölülerini ararken Useyrim’e rastladılar ve
“Bu, Useyrim’dir. Acaba savaşa niçin gelmiştir? Biz ondan ayrılırken o İslâm’a inanmıyordu” dediler ve Useyrim’e,
“Seni buraya getiren nedir, ey Amr? Kavminin gayreti için mi geldin, yoksa İslâm’a rağbet ettiğin için mi?” dediler. Useyrim,
“Ben Allah’a ve Resûlüne iman ettim. Müslüman oldum, sonra kılıcımı alarak Resülullah ile beraber Uhud’a geldim, savâştım. İşte bana bu yaralar dokununcaya kadar da savaşa devam ettim” dedi.
Böylece Useyrim onların ellerinde vefat etti. Bunu Hz. Peygamber’e haber verdiler. Hz. Peygamber,
“Kesinlikle o, cennet ehlindendir” dedi.[1]
- Amr b. Ukyeş (Useyrim)’in cahiliyyede tefecilikten dolayı bazı kimselerde alacağı vardı. Onları almadan Müslüman olmak istemiyordu. Uhud savaşı sırasında,
“Benim amca oğullarım nerededir?” diye sordu. Ona,
“Uhud’dadır!” dediler.
“Uhud’da mıdırlar?” diyerek, atına bindi. Sonra onlara doğru yola çıktı. Müslümanlar onu görünce,
“Ey Amr! Bizden uzaklaş!” dediler. O da,
“Ben iman ettim” dedi. Sonra savaştı ve yaralandı. Aile efradına getirilirken yaralı olarak vefat etti. Sa’d b. Muaz kardeşi Seleme’ye,
“Bu, kavminin gâyreti için miydi, yoksa Allah ve Resûlü için öfkelendiğinden mi harbe katıldı” diye sordu. Seleme,
“Vallahi kardeşim Müslüman oldu ve Allah için savaştı” diye cevap verdi. Sa’d ona;
“O cennete girdi, halbuki hiç namaz kılmamıştı” dedi.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bidaye, IV/37 (İbn İshak’dan); Kenzü’l-Ummal, İmam Ahmed de benzerini rivayet etmiştir.
[2] İsabe, II/526 (Ebu Davud ve Hakim’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/484
Bir Bedevi’nin Kıssası
- Göçebelerden bir kişi Hz. Peygamber’e gelerek iman etti ve peygambere tabi oldu. Ve,
“Seninle beraber hicret edeceğim” dedi. Hz. Peygamber onun hakkında sahabîlerden bazılarına vasiyette bulundu. Hayber gazvesi olunca Hz. Peygamber ganimet aldı. Taksim etti ve ona da hisse ayırdı. Ve onun payı arkadaşlarına verildi. Kendisi de arkadaşlarının develerini güdüyordu. Geldiğinde ona düşen payı kendisine verdiler.
“Bu nedir?” diye sordu. Peygamber sana bu payı ganimetten ayırdı!” dediler. Bedevî,
“Ben bunun için peygambere tâbi olmadım. Ben peygambere şunun için tabi oldum ki, şurama ve şurama, (Boğazına işaret etti) bir ok isabet etsin de öleyim ve cennete gireyim!” dedi. Hz. Peygamber,
“Eğer sen doğru söylüyorsan Allah sana bunu verecektir” dedi. Sonra düşmanla savaşmaya başladılar. Bedevî boğazına saplanan bir ok ile şehid düştü. Ok tam işaret ettiği noktaya isabet etmişti. Onu sırtlayıp getirdiler. Hz. Peygamber,
“Bu o mudur?” deyince, sahabîler,
“Evet, odur” dediler. Peygamber,
“o Allah’a doğrulukla bağlandı ve Allah da onu doğruladı!” buyurdu. Sonra da onu kendi cübbesiyle kefenledi, önüne alarak namazını kıldı ve şöyle dua etti:
“Ey Allah’ım! Bu senin kulundur. Yolunda hicret ederek çıkmış bulunuyor. Şehid olarak öldürülmüştür. Ben de onun hakkında şahidim.”[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bidaye, IV/194 (Beyhaki’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/484-485
Siyah Bir Adamın Kıssası
- Bir kişi Hz. Peygamber’e geldi ve,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben siyah renkli bir kişiyim. yüzüm çirkindir ve malım yoktur. Eğer ben ölünceye kadar bunlarla savaşırsam cennete girecek miyim?” diye sordu. Hz. Peygamber,
“Evet” dedi. Böylece o kişi öne doğru gitti. Şehid oluncaya kadar savaştı. Şehid olduktan sonra peygambere getirdiler. Hz. Peygamber, Allah senin yüzünü nurlandırmış. Kokunu güzelleştirmiş, malını çoğaltmıştır. Onun elâ gözlü cennet hurilerinden olan iki karısını gördüm. Cübbesini aralarında çekiyorlardı. Her birisi, “Onun kucağına ben gireceğim” diyordu, dedi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bidaye, IV/191 (Beyhaki’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/485
Amr b. As’ın Kıssası
- Amr b. As şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber bana,
“Elbiseni giy, silahını kuşan. Sonra da bana gel!” diye haber gönderdi. Böylece peygambere vardım. Bana,
“Seni birliğin başında kumandan olarak göndermek istiyorum. Umarım ki, Allah seni koruyacak ve sana ganimet verecektir! Allah’tan, hayırlı bir mala sahip olmanı dilerim” dedi. Ben de,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben mal için Müslüman olmadım. İslâm’a iştiyakım vardı, ondan dolayı Müslüman oldum” dedim. Hz. Peygamber,
“Ey Amr! Salih bir mal salih bir kişi için ne güzeldir” buyurdu.[1]
- Amr b. As şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’e,
“Ben İslâm’a rağbet duyduğum ve Resûlullah ile beraber olmak istediğim için müslüman oldum” dedim. Hz. Peygamber de,
“Evet, öyledir! Fakat salih mal salih kişi için ne güzeldir!” buyurdu.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İsabe, III/3 (İmam Ahmed’den).
[2] Mecma, IX/353 (Tabarani’nin, Esvat ve Kebir’inden).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/485-486
Hz. Ömer’in Şehidler Hakkındaki Sözleri:
- Kûfe’nin Ebu Ubeyd Köprüsü yanında şehid olan Muhtar’ın babası Ebu Ubeyd’in yanındaki askerler de şehid oldular. Ancak iki veya üç kişi kılıçlarıyla düşman çemberini yarıp kurtuldular. Bunlar Medine’ye geldikleri zaman Hz. Ömer onları görmek için çıktı. Onlar halka olayı anlatıyorlardı. Hz. Ömer onlara,
“Neden söz ediyorsunuz?” dedi. Onlar,
“Ölen arkadaşlarımıza mağfiret dileyip dua ettik” dediler. Ömer,
“Doğruyu söyleyin. Yoksa elimden kurtulamazsınız” dedi. Bunun üzerine onlar,
“Biz arkadaşlarımızın şehidliğinden bahsediyorduk” dediler. Hz. Ömer de,
“Kendisinden başka ilah olmayan, Muhammed’i hak peygamber olarak gönderen, izni olmadan kıyametin kopmayacağını bildiren Rabbim’e yemin ederim! Hiç bir diri, Allah katında ölünün ne olduğunu bilmez. Ancak Allah’ın peygamberi bilir. Çünkü Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir. Kendisinden başka ilah olmayan, Muhammed’i hak ve hidayetle gönderen, kıyametin izniyle koptuğu Allah’a yemin ederim! Kişi şöhret için, asabiyet gayreti için veya dünyar için, mal için savaşır. Kişinin Allah katındaki yeri de içindeki niyete göredir” dedi.[1]
- Hz. Ömer’in zamanında Allah yolunda öldürülen bir askeri birlik hakkında aramızda konuşuyorduk. Bizden birisi,
“Onlar Allah için çalışıyorlardı. Ecirleri Allah’a aittir” dedi. Başka birisi,
“Hangi niyet üzerinde ölmüşlerse Allah onları o niyet üzerinde haşredecektir” dedi. Hz. Ömer,
“Evet, öyledir! Nefsimi elinde tutana yemin ederim. Allah onları neyin üzerinde öldürülmüşse onun üzerinde haşredecektir onları. İnsanların bir kısmı vardır ki, riya ve şöhret için; kimisi dünya için, kimisi de ansızın kendisini savaşın içinde bulduğu için artık mecburen savaşır. Kimisi de sabır göstererek, Allah rızası için savaşır. İşte şehid bunlardır. Bununla beraber benim ve sizin hangi işleme tâbi tutulacağımızı bilemiyorum. Ancak şunu biliyorum ki, şu kabrin sahibinin. (Hz. Peygamber) bütün geçmiş günahları affolunmuştur!” dedi.[2]
- Hz. Ömer’in yanında şehidlerden bahsedildi. Ömer, onlara
“Şehid kimdir biliyor musunuz?” dedi. Ona,
“Ey müminlerin emiri! Onlar şu gazvelerde öldürülenlerdir” dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer,
“Öyleyse sizin şehidleriniz çoktur. Ben kimin şehid olduğunu size söyleyeyim. Kahramanlık, korkaklık insanlarda tabiattandır. Allah dilediği insanın kalbine dilediğini koyar. Kahraman bir kimse önündekilerle savaşır, aile efradına dönmeyi düşünmez. Korkak bir kimse ise karısının yanına kaçar. Fakat şehid canını Allah rızası için satandır. Muhacir de Allah’ın yasaklarından uzaklaşandır. Müslüman o kimsedir ki, Müslümanlar onun dilinden ve elinden salimdirler” dedi.[3]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kenzü’l-Ummal, II/292.
[2] Temman, Malik b. Evs b. Hadesan’dan).
[3] Kenzü’l-Ummal, II/292 (İbn Ebi Şeybe’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/486-487
Abdullah b. Zübeyr ile Annesinin Kıssası
- “Abdullah bin Zübeyr benim yanımda kimse kalmadı, kalanlar da beni teslim olmaya davet ediyorlar” diye annesine haber gönderdi. Annesi ona,
“Eğer sen Allah’ın kitabı ve peygamberin sünnetini ihya etmek için Emevîler’e isyan etmişsen, hak uğrunda canını feda et. Yok, eğer dünya için bunu yaptıysan, o zaman senin ne dirinde, ne de ölünde hayır yoktur” diye cevap gönderdi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kenzü’l-Ummal, VII/57 (Nuaym b. Hammad’ın el-Fiten’inden).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/487
ALLAH YOLUNDA SAVAŞTA KUMANDANA İTÂAT ETMEK
Ebu Musa el-Eş’ari’nin, Emrine Uymayan Bir Adama Kızması
- Hz. Peygamber bizi bir askeri birlik içinde gönderdi. Kumandan olarak başımıza Sa’d b. Ebî Vakkası getirdi. Biz yürüdük, bir yerde konakladık. Bir kişi kalktı, bineğine eğerini vurdu. Ona nereye gittiğini sordum.
“Hayvanıma yem temin etmeye gidiyorum” dedi. Ona,
“Bu işi yapma. Kumandanımızdan soralım” deyip gittim. Ebu Musa el-Eş’ari’ye söyledim. Ebu Musa ona,
“Sen galiba ailene dönmek istiyorsun?” dedi. Adam,
‘‘Hayır!” dedi. Ebu Musa,
“Sözlerine dikkat et!” dedi. Adam yine,
“Hayır” deyince, o zaman Ebu Musa,
“Güle güle git!” dedi. Adam gitti, sonra geldi. Ebu Musa ona,
“Sen, herhalde evine gittin” dedi. O da,
“Hayır!” dedi. Ebu Musa,
“Doğru söyle” deyince adam,
“Evet, gittim” dedi. Bunun üzerine Ebu Musa ona,
“Sen ateş içinde gittin, ateş içinde oturdun ve ateş içinde döndün. Hiç olmazsa hatanı telâfi etmek için bir hayır işle” dedi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kenzü’l-Ummal, III/169 (İbn Asakir’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/488
ASHABIN SAVAŞTA TOPLU BULUNMALARI
Hz. Peygamber’in Ashabına Savaş Esnasında Dağılmamalarını, Yol Kesip Evleri Basmamalarını Emretmesi
- Halk dereler ve vadilerde konakladıklarında bölük pörçük konaklıyorlardı. Hz. Peygamber, “Sizin dereler ve vadilerde bölük pörçük olmanız ancak şeytandan gelen bir vesvesedir” buyurdu. Bundan böyle onlar herhangi bir yerde konakladıklarında topluca konaklıyorlardı.[1]
- Hz. Peygamber’le beraber bir gazveye gittik. Halk evlere baskın yapıyor ve yol kesiyorlardı. Hz. Peygamber, “Evlere baskın yapan ve yol kesenlerin cihadı yoktur” diye ilân ettirdi.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Terğib, V/40 (Ebu Davud ve Nesai’den). Hadisi, Beyhaki de rivayet etmiştir. Onun rivayetinde, “O kadar toplu bulunurlardı ki, üzerlerine bir yorgan atılsa hepsini örterdi” diye bir ilave vardır.
[2] Beyhaki, IX/152.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/488
ALLAH YOLUNDA NÖBET TUTMAK
Enes b. Ebî Mersed’in Nöbet Tutması
- Resûlullah ile beraber Huneyn gününde idik. Herkes süratle yürüyordu. Nihayet akşam oldu. Namazı kıldıktan sonra bir adam gelerek,
“Ey Allah’ın Resûlü, ben sizin önünüzden gittim. Falan falan dağın üzerine çıktım. Hevazin kabilesi tamamen, çoluk çocuğu, sığır, deve ve koyunlarıyla Huneyn denilen yerde toplanmışlar” dedi. Bunu duyan Resûlullah tebessüm ederek,
“Eğer Allah dilerse bunlar yarın Müslümanlar’ın ganimeti olacaktır” buyurdu. Sonra,
“Kim bu gece nöbetçi olacaktır?” dedi. Enes b. Ebî Mersed el-Ğanevî,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben olacağım” dedi. Hz. Peygamber,
“O halde bin ve şu karşıdaki iki dağın arasındaki yolu en yüksek yere varıncaya kadar takip et ve orada dur. Çok dikkatli ol. Çünkü o taraftan bu gece bir baskına uğrayabiliriz” dedi. Sabah olunca Hz. Peygamber namaz yerine geldi. Namazgâhında iki rekât kıldıktan sonra,
“Süvarinizden bir haber var mıdır?” diye sordu. Ashab,
“Ey Allah’ın Resûlü! Bir haber yoktur” deyince, Hz. Peygamber namazı kıldırdı. Hz. Peygamber hem namazı kıldırıyor, hem de yola bakıyordu. Peygamber namazını bitirip de selâm verdikten sonra,
“Müjde! Sizin süvariniz geldi” dedi. Biz böylece ağaçların arasındaki yola baktık. Gerçekten o, ağaçlar arasından ilerleyerek geliyordu. Hz. Peygamber’in yanına gelince selâm verdi ve
“Ben derenin ta son noktasına kadar gittim. Resûlullah’ın bana emrettiği yere vardım. Sabahladığımda iki tarafa da baktım, hiç kimseyi görmedim” dedi. Hz. Peygamber,
“Bu gece hiç atından indin mi?” diye sorunca,
“Hayır! Ancak namaz ve def’î hacet için indim” dedi. Hz. Peygamber ona,
“Bundan sonra hiç bir hayır yapmasan bile, sen bununla cenneti hakettin” dedi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Müntehab, V/143 (Ebu Davud’dan).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/489
Hz. Peygamber’in, Nöbet Tutan Bir Adam Hakkında Söyledikleri
- Hz. Peygamber oturuyordu. Ona bir kişinin vefat ettiği haberi geldi. Bunun üzerine,
“Sizden herhangi bir kimse onu hayr amellerinden birisini işlerken gördü mü?” diye sordu. Birisi,
“Evet, ben gördüm! Onunla beraber bir gece Allah yolunda nöbet bekledik” dedi. Hz. Peygamber kalktı. Beraberindekiler de kalktılar ve onun cenaze namazını kıldırdı. Kabre konulduktan sonra, peygamber eliyle ona toprak atıyordu. Sonra,
“Arkadaşların zannederler ki, sen cehennem ehlisin. Ben şehadet ederim ki sen cennet ehlindensin” dedi. Sonra Hz. Ömer’e,
“Sakın halkın amellerini sorma. Lâkin fıtrattan sor!” buyurdu.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Tabarani (Ebu Atıyye’den). Bu hadisin senedinde İbrahim b. Muhammed vardır. Zehebi onun için zayıftır der. İbn Asakir’in rivayetinde, “Hz. Peygamber zamanında bir adam öldü. Bazıları,
“Ey Allah’ın Rasulü, onun namazını kılma” dediler. Hz. Peygamber,
“Sizden herhangi bir kimse, onu bir hayır işlerken görmedi mi?” dedi, eki vardır. Beyhaki’nin rivayetinde ise, “Hz. Ömer o fasık bir kimsedir. Onun namazını kılma” eki vardır.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/489-490
Ebu Reyhâne, Ammar ve Abbad’ın Nöbet Tutması
- Ebu Reyhane şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber,
“Kim bu gece bize nöbetçi olacaktır ki, ben ona bir dua edeyim, onun sayesinde faziletini elde etmiş olsun” buyurdu. Ensardan bir kişi kalktı;
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben” dedi. Hz. Peygamber,
“Sen kimsin?” deyince ensar,
“Ben falan adamım” dedi. Hz. Peygamber,
“Yaklaş” dedi. O da yaklaştı. Hz. Peygamber onun elbiselerinden tuttu, sonra dua etmeye başladı. Bunu duyunca, ben,
“Ben de nöbet tutmak istiyorum” dedim. Hz. Peygamber,
“Sen kimsin?” deyince,
“Ben Ebu Reyhane’yim” dedim. Hz. Peygamber arkadaşıma yapmış olduğu duadan biraz azını bana yaptı. Sonra, “Allah yolunda nöbet bekleyen bir göze ateş haram kılınmıştır!” buyurdu.[1]
- Hz. Peygamber, “Kim bizi bu gece korur?” dedi. Muhacirlerden bir kişi, ensardan da bir kişi çıktı. Onlar tam vadinin çıkış noktasında beklediler. Onlar Ammar b. Yâsir ile Abbad b. Bişr idiler.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bu hadis “Şiddetli soğuğa tahammül etmek” faslında geçmişti.
[2] İmam Ahmed, Nesai, Tabarani, Beyhaki ve İbn İshak rivayet etmiştir. Bu hadis, “Savaş Esnasında Namaz” faslında geçen uzun hadisin bir bölümüdür.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/490
CİHAD ESNASINDA HASTALIKLARA TAHAMMÜL ETMEK
Ubey b. Kâ’b’ın Kıssası ve Sıtmaya Tahammül İçin Dua Etmesi
- Hz. Peygamber,
“Mü’mine isabet eden her hastalık onun günahlarının kefareti olur” buyurdu. Bunun üzerine Ubey b. Kâ’b,
“Yarab! Ubey b. Kâ’b’ın vücudundan, senin huzuruna geldiği güne kadar ayrılmayan bir sıtma istiyorum. Ancak o sıtma beni namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, hacca gitmekten, umreden, cihaddan alıkoymasın” dedi. Böylece sıtma Ubey b. Kâ’b’a musallat oldu. Ölünceye kadar ondan ayrılmadı. O bu sıtma içinde olduğu halde namaza geliyor, oruç tutuyor, hacca gidiyor, umre yapıyor, gazveye gidiyordu.[1]
- Bir kişi Hz. Peygamber’e,
“Ey Allah’ın Resûlü, bize isabet eden hastalıklar hakkında ne dersin? Onlara karşılık bize ne vardır?” diye sordu. Hz. Peygamber,
“Onlar keffaretlerdir” deyince, Ubey, Hz. Peygamber’e,
“Az da olsalar yine keffaret olurlar mı?” diye sordu. Hz. Peygamber,
“Eğer bir diken dahi olsa yine keffaret olur” dedi. Bunun üzerine Ubey, hacdan, umreden, cihaddan ve namazları cemâatle kılmaktan geri kalmamak şartıyla kendisinin sıtmaya yakalanıp ölünceye kadar bu hastalıktan kurtulmamasını Allah’tan diledi. Bundan sonra kim Ubey’e dokunsa, vücudunun fırın gibi yandığını görürdü.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İbn Asakir (Ebu Said el-Hudri’den).
[2] Kenzü’l-Ummal, II/153 (İbn Asakir, Ebu Ya’la ve İmam Ahmed’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/491
ALLAH YOLUNDA VURULMAK VE YARALANMAK
Hz. Peygamber’in Yaralanması
- Hz. Peygamber yolda giderken ayağı takılıp yere düştü ve parmağı kanadı. “Sen ancak kanayan bir parmaksın. Senin başına gelen Allah yolundadır” anlamında bir şiir okudu.
Hz. Peygamber’in Uhud savaşında, azı dişinin kırıldığına ve başından yaralandığına ilişkin Enes’in hadisi daha önce geçtiği için burada tekrar edilmeyecektir.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Buhari, s. 98, Müslim ve başkaları da rivayet etmiştir.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/492
Talha b. Ubeydullah ile Abdurrahman b. Avf’ın Yaralanması
- Ebubekir, Uhud gününden bahsederken,
“O bir gündür ki hepsi Talha içindir” dedi ve sonra hadiseyi anlatmaya başladı:
“Biz Resûlullah’a vardığımızda azı dişi kırılmış, yüzü yaralanmıştı. Onun mübarek yanağına miğferin iki halkası saplanmıştı. Allah’ın Rasûlü, Talha’yı kasdederek, bize
“Arkadaşınıza yardımcı olunuz” dedi. Sonra biz Talha’ya vardık. Çukurların birindeydi. Bedeninde yetmiş küsur ok ve kılıç yarası vardı ve parmağı kopmuştu. Böylece biz onun yaralarını sarmaya başladık.[1]
- Kulağıma geldiğine göre Abdurrahman b. Avf, Uhud günü yirmi bir yara almıştı. Ayağında da yara vardı. Ve bu yaradan dolayı da aksıyordu.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Tayalasi (Hz. Aişe’den). Bu hadis daha önce geçen bir hadisin parçasıdır.
[2] Müntehab, V/77 (İbrahim b. Sa’d’dan).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/492
Enes b. Nadr’ın Yaralanması
- Enes şöyle anlatıyor: Amcam Enes b. Nadr, Bedir savaşında bulunamadığı için,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben müşriklerle ilk yaptığın savaşta bulunmadım. Yemin ederim ki, eğer Allah beni başka bir müşrik savaşında bulundurursa ne yaptığımı görecektir” dedi. Uhud günü olduğunda Müslümanlar peygamberi bırakıp kaçtılar. Bunun üzerine amcam,
“Ey Allah’ım! Şunların yaptığından ötürü senden özür diliyorum. Şu müşriklerin yaptıklarından da sana iltica ediyorum” dedi. Sonra savaş meydanına yürüdü. Sa’d b. Muaz ile karşılaştı ve Sa’d’a,
“Ey Muaz’ın oğlu Sa’d! İşte cennet Nadr’ın rabbine yemin ederim ki, ben cennetin kokusunu Uhud dağının eteğinde hissediyorum” dedi. Sa’d Hz. Peygamber’e,
“Ey Allah’ın Resûlü! Onun yaptığını ben yapamadım” dedi ve “Biz onu bulduğumuzda vücudunda seksen küsür yara vardı. Müşrikler gözlerini oymuş, burun ve kulaklarını kesmiş ve onun cesedini o kadar bozmuşlardı ki, kimse onu tanıyamâdı. Ancak kızkardeşi onu parmak uçlarından tanıdı. Biz, “Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde durup sadakat gösteren nice erler vardır...” (Ahzab: 33/23) ayetinin o ve benzerleri hakkında indiğini biliyor veya sanırdık.[1]
- Enes şöyle anlatıyor: Adını bana koydukları amcam Enes b. Nadr, Bedir’de bulunamadığı için üzülüyor ve ‘Hz. Peygamber’in ilk savaşında bulunamadım. Eğer Allah onunla beraber bir savaşta bulunmayı bana nasip ederse, benim ne yapacağımı görecektir” diyordu. Bundan fazla bir şey de söylemiyordu. Nihayet Uhud savaşında Hz. Peygamber’le beraber bulundu ve savaş esnasında Sa’d b.Muaz’a rastladı. Ona,
“Ey Eba Amr! Nereye gidiyorsun? Cennet kokusu ne hayret vericidir! Onu Uhud’un yanında hissediyorum” dedi. Sonra şehid oluncaya kadar savaştı. Cesedinde kılıç, mızrak ve okların açtığı seksen küsür yara vardı. Kızkardeşi,
“Ben kardeşimi ancak parmak uçlarından tanıyabildim” diyordu. İşte, “Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. Onlardan kimi adağını yerine getirdi, kimi de bunu bekliyor. Onlar hiç bir şekilde ahidlerini bozmadılar” (Ahzab: 33/23) ayeti onun ve arkadaşlarının hakkında inmiştir.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Terğib, II/436 (Buhari, Müslim ve Nesai’den).
[2] Bidaye, IV/32 (İmam Ahmed’den), Tayalasi, İbn Sa’d, İbn Ebi Şeybe, İbn Münzir, İbn Hatim, İbn Merdeveyh de zikretmişlerdir. Kenzü’l-Ummal, VIII/15; Hilye, I/121; Beyhaki, IX/44.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/492-493
Cafer b. Ebî Talib’in Yaralanması
- İbn Ömer şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber, Mute savaşında Zeyd b. Harise’yi kumandan tayin etti. “Ve, eğer Zeyd öldürülürse kumandan Cafer’dir. O da öldürülürse Abdullah bin Revaha’dır” dedi. O gazvede ben de bulunuyordum. Biz Cafer b. Ebî Talib’i aradık. Onu ölüler arasında bulduk. Onun bedeninde doksan küsür kılıç ve ok yarası vardı. -Diğer bir rivayette- Bu yaraların hiç biri arkasından değildi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bidaye, IV/245 (İmam Ahmed’den); İbn Sa’d, IV/26; Hilye, I/117; İsabe, I/238.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/493
Sa’d b. Muaz’ın Yaralanması
- Sa’d b. Muaz, Hendek gününde atılan bir okla yaralandığında onun kanı Hz. Peygamber’in üzerine akıyordu. Hz. Ebubekir geldi ve
“Bizim belimiz kırıldı” dedi. Hz. Peygamber,
“Ey Ebubekir! Sus!” dedi. O esnada Hz. Ömer geldi ve
“Biz Allah içiniz ve Allah’a dönecegiz” ayetini okudu.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kenzü’l-Ummal, VIII/122 (İbn Ebi Şeybe’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/494
Ebu Süfyan’ın Taif Günü Gözünden İsabet Alması
- Said b. Ubeyd es-Sakafi şöyle anlatıyor: Taif gününde Ebu Süfyan b. Harb’i gördüm. Ebu Yâ’lâ’nın bostanında oturmuştu. Ona bir ok attım. Onun gözüne isabet ettirdim. O, Hz. Peygamber’e gelerek:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Gözüm, Allah yolunda isabet almıştır!” dedi. Hz. Peygamber,
“Eğer dilersen Allah’a yalvarırım, Allah gözünü geri verir ve dilersen öyle kalsın da, senin için cennet semeresi olsun” dedi. Ebu Süfyan,
“Cenneti isterim” dedi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kenzü’l-Ummal, V/307 (İbn Asakir’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/494
Katade b. Numan ile Rıfâa b. Rafi’in Bedir Günü Gözlerinden İsabet Almaları
- Bedir savaşında Katade b. Numan’ın gözüne bir ok saplandı. Gözbebeği yanağına döküldü. Sahabîler koparmak istediler.[1]
- Rifâa b. Rafi anlatıyor: Bedir günü halk Ümeyye b. Halef’in üzerine hücum etmişti. Ben de onun yanına vardım. Baktım ki, koltuk altından zırhının bir parçası kesilmişti. Ben ona oradan bir kılıç vurdum. O sırada gözüme bir ok saplandı ve gözümü çıkardı. Hz. Peygamber gözüme tükürdü, sonra dua etti. Ondan sonra hiç acı duymadım.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Beğavi, Ebu Ya’la (Ömer b. Katade’den). Bu hadisin tamamı, “Ashabın Allah tarafından teyid edilmeleri” bölümünde gelecektir.
[2] Heysemi, VI/82. Bu rivayette Abdülaziz b. İmran vardır. Bu zat zayıftır, diyor.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/494
Rafi b. Hadic ile Benî Eşhel Kabilesi’nden İki Adamın Kıssası
- Allah’a yemin ederim, bizim herhangi bir bineğimiz de yoktu ve ikimiz de ağır yaralıydık. Hz. Peygamber’le beraber düşmanın peşine düşenler arasında yer aldık. Benim yaram kardeşimin yarasından biraz hafifti. Onun için bazen onu sırtımda taşırdım, bazen de yürürdü. Böylece Hz. Peygamber’in kafilesine yetiştik” dedi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Rafi b. Hadic’in, memesinden ok isabeti aldığına dair hadis ile Beni Eşhel kabilesinden bir adamın, “Kardeşimle ben, Uhud savaşında bulunduk ve yaralı olarak döndük” dediğine dair hadisi, “Allah Yolunda Hastalık ve Yaralanmalara Tahammül” faslında gelmişti.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/494
Berâ b. Malik’in Yaralanması ve Etinin Sıyrılarak Kemiklerinin Görünmesi
- Berra, Müseylime ile yapılan savaşta bahçede bulunan düşmanların üzerine kendisini attı. Onlarla kapıyı açıncaya kadar savaştı. Bedeninde seksen küsür yara vardı. Kimisi ok yarası, kimisi kılıç darbesiydi. Onu tedavi etmek için ağırlıklarının yanına götürdüler. Halid b. Velid Müseylime’ye karşı bir ay savaştı.[1]
- Enes b. Malik ile kardeşi, Irak’ta düşman kalesinin önündeydiler. Düşmanlar, başı çengelli bir zinciri ateşte kızdırdıktan sonra aşağıya sarkıtıp zincirin başındaki çengelle Enes b. Malik’i ansızın yukarıya çektiler. Berâ da hemen sıçrayıp o kızgın zincire yapıştı. Avuçları cayır cayır yanarken, bütün gücüyle zinciri çekti. Zincirin öbür ucundaki ip koptu da Enes kurtuldu. Sonra Berâ’nın ellerine baktık. Avuçları tamamen yanmış, bembeyaz kemikleri görünüyordu.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İsabe, I/143 (Halife’den). Ayrıca Baki b. Mahled de, Halife’den rivayet etmiştir.
[2] İsabe, I/143. Tabarani’den rivayet edilen diğer bir hadiste, “Bera savaşıyordu. Kardeşine yetiş denildi. O koşarak geldi. Duvara sıçradı. Sonra eliyle o kızgın demiri tuttu. Elleri yandığı halde onları tutup kesti” ilavesi vardır.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/495
Dünya ve Şöhret İçin Savaşana Sevap Yoktur
- Bir kişi,
“Ey Allah’ın Resûlü, kimisi dünya için savaşır” dedi. Hz. Peygamber,
“Onun ecri yoktur” buyurdu.
Peygamberin bu cevabı bir çok kimseye ağır geldi. Soru soran adama Hz. Peygamber’den bir daha sormasını istediler.
“Belkide sen iyi anlatamadın?” dediler. Adam gelip bir daha,
“Ey Allah’ın Resûlü! Bir kişi sözde Allah için savaşır, fakat bundan maksadı dünyalık elde etmektir. Bunun durumu nasıldır?” diye sordu. Hz. Peygamber;
“Onun herhangi bir ecri yoktur” cevabını verdi. Bu, halk üzerine çok ağır ve büyük bir felaket gibi çöktü. Adama,
“Tekrar Resûlullah’a git, üçüncü kez sor!” dediler. O da Hz. Peygamber’den üçüncü kez aynı soruyu sordu. Hz. Peygamber,
“Onun ecri yoktur” buyurdu.[1]
- Bir adam Hz. Peygamber’e gelerek,
“Ey Allah’ın Resûlü, hem sevap, şöhret için savaşa katılan kimseye ne vardır?” diye sordu. Hz. Peygamber cevap olarak;
“Hiç bir şey yoktur!” dedi. Adam meseleyi üç defa peygamberden sordu, peygamber de ona üç defa, “Hiç bir şey yoktur” diye cevap verdi. Sonra, “Allah amelden ancak halis olanı, hedefi Allah’ın rızası olan ameli kabul eder” dedi.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Terğib, II/419 (Ebu Davud, İbn Hibban ve Hakim’den).
[2] Terğib, II/412.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/483
Kutman’ın Kıssası
- Aramızda ecnebi ve ismi Kuzman olan bir kişi vardı. Kimliği bizce malum değildi. Hz. Peygamber, bu kişiden bahsedildiği zaman,
“O cehennem ehlindendir” derdi. Uhud günü olduğu zaman bu kişi şiddetli bir şekilde düşmana karşı çarpıştı ve tek başına yedi veya sekiz müşriği öldürdü. Kuvvetliydi, fakat yarlar onu yordu. Böylece Benî Zafir Mahallesi’ne getirildi. Müslümanlar’dan bazı kimseler ona,
“And olsun, ey Kuzman, müjdelen. Allah’a yemin ederiz ki bugün tam imtihan verdin!” dediler. Kuzman,
“Beni neyle müjdeliyorsun? Yemin ederim ki ben, onlarla ancak kavmimin soyu ve sopu için çarpıştım. Eğer bu olmasaydı ben çarpışmazdım” dedi. Onun ağrıları artınca okdanlığından bir ok aldı ve o okla intihar etti.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bidaye, IV/36 (İbn İshak’dan).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/484
Useyrim’in Kıssası
- Ebu Hureyre,
“Hiç namaz kılmadan cennete giren bir kişiyi bana haber verir misiniz?” diye soruyor.
“Biz tanımıyoruz kimdir?” denilince de,
“O, Benî Abdul Eşhel’den Useyrim’dir” diye cevap veriyordu. Ben Mahmud b. Esed’e,
“Bu Useyrim kimdir ve durumu nedir?” diye sordum. Bana,
“Useyrim İslâm’a yaklaşmıyordu. Uhud günü olunca, Allah ona hidayet verdi de Müslüman oldu. Sonra kılıcını alarak düşmanın ortasına girinceye kadar gitti. Büyük kahramanlık gösterdi, sonra yaralanıp düştü. Abdul Eşhel’den bazı kimseler Uhud meydanında yaralı ve ölülerini ararken Useyrim’e rastladılar ve
“Bu, Useyrim’dir. Acaba savaşa niçin gelmiştir? Biz ondan ayrılırken o İslâm’a inanmıyordu” dediler ve Useyrim’e,
“Seni buraya getiren nedir, ey Amr? Kavminin gayreti için mi geldin, yoksa İslâm’a rağbet ettiğin için mi?” dediler. Useyrim,
“Ben Allah’a ve Resûlüne iman ettim. Müslüman oldum, sonra kılıcımı alarak Resülullah ile beraber Uhud’a geldim, savâştım. İşte bana bu yaralar dokununcaya kadar da savaşa devam ettim” dedi.
Böylece Useyrim onların ellerinde vefat etti. Bunu Hz. Peygamber’e haber verdiler. Hz. Peygamber,
“Kesinlikle o, cennet ehlindendir” dedi.[1]
- Amr b. Ukyeş (Useyrim)’in cahiliyyede tefecilikten dolayı bazı kimselerde alacağı vardı. Onları almadan Müslüman olmak istemiyordu. Uhud savaşı sırasında,
“Benim amca oğullarım nerededir?” diye sordu. Ona,
“Uhud’dadır!” dediler.
“Uhud’da mıdırlar?” diyerek, atına bindi. Sonra onlara doğru yola çıktı. Müslümanlar onu görünce,
“Ey Amr! Bizden uzaklaş!” dediler. O da,
“Ben iman ettim” dedi. Sonra savaştı ve yaralandı. Aile efradına getirilirken yaralı olarak vefat etti. Sa’d b. Muaz kardeşi Seleme’ye,
“Bu, kavminin gâyreti için miydi, yoksa Allah ve Resûlü için öfkelendiğinden mi harbe katıldı” diye sordu. Seleme,
“Vallahi kardeşim Müslüman oldu ve Allah için savaştı” diye cevap verdi. Sa’d ona;
“O cennete girdi, halbuki hiç namaz kılmamıştı” dedi.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bidaye, IV/37 (İbn İshak’dan); Kenzü’l-Ummal, İmam Ahmed de benzerini rivayet etmiştir.
[2] İsabe, II/526 (Ebu Davud ve Hakim’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/484
Bir Bedevi’nin Kıssası
- Göçebelerden bir kişi Hz. Peygamber’e gelerek iman etti ve peygambere tabi oldu. Ve,
“Seninle beraber hicret edeceğim” dedi. Hz. Peygamber onun hakkında sahabîlerden bazılarına vasiyette bulundu. Hayber gazvesi olunca Hz. Peygamber ganimet aldı. Taksim etti ve ona da hisse ayırdı. Ve onun payı arkadaşlarına verildi. Kendisi de arkadaşlarının develerini güdüyordu. Geldiğinde ona düşen payı kendisine verdiler.
“Bu nedir?” diye sordu. Peygamber sana bu payı ganimetten ayırdı!” dediler. Bedevî,
“Ben bunun için peygambere tâbi olmadım. Ben peygambere şunun için tabi oldum ki, şurama ve şurama, (Boğazına işaret etti) bir ok isabet etsin de öleyim ve cennete gireyim!” dedi. Hz. Peygamber,
“Eğer sen doğru söylüyorsan Allah sana bunu verecektir” dedi. Sonra düşmanla savaşmaya başladılar. Bedevî boğazına saplanan bir ok ile şehid düştü. Ok tam işaret ettiği noktaya isabet etmişti. Onu sırtlayıp getirdiler. Hz. Peygamber,
“Bu o mudur?” deyince, sahabîler,
“Evet, odur” dediler. Peygamber,
“o Allah’a doğrulukla bağlandı ve Allah da onu doğruladı!” buyurdu. Sonra da onu kendi cübbesiyle kefenledi, önüne alarak namazını kıldı ve şöyle dua etti:
“Ey Allah’ım! Bu senin kulundur. Yolunda hicret ederek çıkmış bulunuyor. Şehid olarak öldürülmüştür. Ben de onun hakkında şahidim.”[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bidaye, IV/194 (Beyhaki’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/484-485
Siyah Bir Adamın Kıssası
- Bir kişi Hz. Peygamber’e geldi ve,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben siyah renkli bir kişiyim. yüzüm çirkindir ve malım yoktur. Eğer ben ölünceye kadar bunlarla savaşırsam cennete girecek miyim?” diye sordu. Hz. Peygamber,
“Evet” dedi. Böylece o kişi öne doğru gitti. Şehid oluncaya kadar savaştı. Şehid olduktan sonra peygambere getirdiler. Hz. Peygamber, Allah senin yüzünü nurlandırmış. Kokunu güzelleştirmiş, malını çoğaltmıştır. Onun elâ gözlü cennet hurilerinden olan iki karısını gördüm. Cübbesini aralarında çekiyorlardı. Her birisi, “Onun kucağına ben gireceğim” diyordu, dedi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bidaye, IV/191 (Beyhaki’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/485
Amr b. As’ın Kıssası
- Amr b. As şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber bana,
“Elbiseni giy, silahını kuşan. Sonra da bana gel!” diye haber gönderdi. Böylece peygambere vardım. Bana,
“Seni birliğin başında kumandan olarak göndermek istiyorum. Umarım ki, Allah seni koruyacak ve sana ganimet verecektir! Allah’tan, hayırlı bir mala sahip olmanı dilerim” dedi. Ben de,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben mal için Müslüman olmadım. İslâm’a iştiyakım vardı, ondan dolayı Müslüman oldum” dedim. Hz. Peygamber,
“Ey Amr! Salih bir mal salih bir kişi için ne güzeldir” buyurdu.[1]
- Amr b. As şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’e,
“Ben İslâm’a rağbet duyduğum ve Resûlullah ile beraber olmak istediğim için müslüman oldum” dedim. Hz. Peygamber de,
“Evet, öyledir! Fakat salih mal salih kişi için ne güzeldir!” buyurdu.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İsabe, III/3 (İmam Ahmed’den).
[2] Mecma, IX/353 (Tabarani’nin, Esvat ve Kebir’inden).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/485-486
Hz. Ömer’in Şehidler Hakkındaki Sözleri:
- Kûfe’nin Ebu Ubeyd Köprüsü yanında şehid olan Muhtar’ın babası Ebu Ubeyd’in yanındaki askerler de şehid oldular. Ancak iki veya üç kişi kılıçlarıyla düşman çemberini yarıp kurtuldular. Bunlar Medine’ye geldikleri zaman Hz. Ömer onları görmek için çıktı. Onlar halka olayı anlatıyorlardı. Hz. Ömer onlara,
“Neden söz ediyorsunuz?” dedi. Onlar,
“Ölen arkadaşlarımıza mağfiret dileyip dua ettik” dediler. Ömer,
“Doğruyu söyleyin. Yoksa elimden kurtulamazsınız” dedi. Bunun üzerine onlar,
“Biz arkadaşlarımızın şehidliğinden bahsediyorduk” dediler. Hz. Ömer de,
“Kendisinden başka ilah olmayan, Muhammed’i hak peygamber olarak gönderen, izni olmadan kıyametin kopmayacağını bildiren Rabbim’e yemin ederim! Hiç bir diri, Allah katında ölünün ne olduğunu bilmez. Ancak Allah’ın peygamberi bilir. Çünkü Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir. Kendisinden başka ilah olmayan, Muhammed’i hak ve hidayetle gönderen, kıyametin izniyle koptuğu Allah’a yemin ederim! Kişi şöhret için, asabiyet gayreti için veya dünyar için, mal için savaşır. Kişinin Allah katındaki yeri de içindeki niyete göredir” dedi.[1]
- Hz. Ömer’in zamanında Allah yolunda öldürülen bir askeri birlik hakkında aramızda konuşuyorduk. Bizden birisi,
“Onlar Allah için çalışıyorlardı. Ecirleri Allah’a aittir” dedi. Başka birisi,
“Hangi niyet üzerinde ölmüşlerse Allah onları o niyet üzerinde haşredecektir” dedi. Hz. Ömer,
“Evet, öyledir! Nefsimi elinde tutana yemin ederim. Allah onları neyin üzerinde öldürülmüşse onun üzerinde haşredecektir onları. İnsanların bir kısmı vardır ki, riya ve şöhret için; kimisi dünya için, kimisi de ansızın kendisini savaşın içinde bulduğu için artık mecburen savaşır. Kimisi de sabır göstererek, Allah rızası için savaşır. İşte şehid bunlardır. Bununla beraber benim ve sizin hangi işleme tâbi tutulacağımızı bilemiyorum. Ancak şunu biliyorum ki, şu kabrin sahibinin. (Hz. Peygamber) bütün geçmiş günahları affolunmuştur!” dedi.[2]
- Hz. Ömer’in yanında şehidlerden bahsedildi. Ömer, onlara
“Şehid kimdir biliyor musunuz?” dedi. Ona,
“Ey müminlerin emiri! Onlar şu gazvelerde öldürülenlerdir” dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer,
“Öyleyse sizin şehidleriniz çoktur. Ben kimin şehid olduğunu size söyleyeyim. Kahramanlık, korkaklık insanlarda tabiattandır. Allah dilediği insanın kalbine dilediğini koyar. Kahraman bir kimse önündekilerle savaşır, aile efradına dönmeyi düşünmez. Korkak bir kimse ise karısının yanına kaçar. Fakat şehid canını Allah rızası için satandır. Muhacir de Allah’ın yasaklarından uzaklaşandır. Müslüman o kimsedir ki, Müslümanlar onun dilinden ve elinden salimdirler” dedi.[3]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kenzü’l-Ummal, II/292.
[2] Temman, Malik b. Evs b. Hadesan’dan).
[3] Kenzü’l-Ummal, II/292 (İbn Ebi Şeybe’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/486-487
Abdullah b. Zübeyr ile Annesinin Kıssası
- “Abdullah bin Zübeyr benim yanımda kimse kalmadı, kalanlar da beni teslim olmaya davet ediyorlar” diye annesine haber gönderdi. Annesi ona,
“Eğer sen Allah’ın kitabı ve peygamberin sünnetini ihya etmek için Emevîler’e isyan etmişsen, hak uğrunda canını feda et. Yok, eğer dünya için bunu yaptıysan, o zaman senin ne dirinde, ne de ölünde hayır yoktur” diye cevap gönderdi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kenzü’l-Ummal, VII/57 (Nuaym b. Hammad’ın el-Fiten’inden).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/487
ALLAH YOLUNDA SAVAŞTA KUMANDANA İTÂAT ETMEK
Ebu Musa el-Eş’ari’nin, Emrine Uymayan Bir Adama Kızması
- Hz. Peygamber bizi bir askeri birlik içinde gönderdi. Kumandan olarak başımıza Sa’d b. Ebî Vakkası getirdi. Biz yürüdük, bir yerde konakladık. Bir kişi kalktı, bineğine eğerini vurdu. Ona nereye gittiğini sordum.
“Hayvanıma yem temin etmeye gidiyorum” dedi. Ona,
“Bu işi yapma. Kumandanımızdan soralım” deyip gittim. Ebu Musa el-Eş’ari’ye söyledim. Ebu Musa ona,
“Sen galiba ailene dönmek istiyorsun?” dedi. Adam,
‘‘Hayır!” dedi. Ebu Musa,
“Sözlerine dikkat et!” dedi. Adam yine,
“Hayır” deyince, o zaman Ebu Musa,
“Güle güle git!” dedi. Adam gitti, sonra geldi. Ebu Musa ona,
“Sen, herhalde evine gittin” dedi. O da,
“Hayır!” dedi. Ebu Musa,
“Doğru söyle” deyince adam,
“Evet, gittim” dedi. Bunun üzerine Ebu Musa ona,
“Sen ateş içinde gittin, ateş içinde oturdun ve ateş içinde döndün. Hiç olmazsa hatanı telâfi etmek için bir hayır işle” dedi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kenzü’l-Ummal, III/169 (İbn Asakir’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/488
ASHABIN SAVAŞTA TOPLU BULUNMALARI
Hz. Peygamber’in Ashabına Savaş Esnasında Dağılmamalarını, Yol Kesip Evleri Basmamalarını Emretmesi
- Halk dereler ve vadilerde konakladıklarında bölük pörçük konaklıyorlardı. Hz. Peygamber, “Sizin dereler ve vadilerde bölük pörçük olmanız ancak şeytandan gelen bir vesvesedir” buyurdu. Bundan böyle onlar herhangi bir yerde konakladıklarında topluca konaklıyorlardı.[1]
- Hz. Peygamber’le beraber bir gazveye gittik. Halk evlere baskın yapıyor ve yol kesiyorlardı. Hz. Peygamber, “Evlere baskın yapan ve yol kesenlerin cihadı yoktur” diye ilân ettirdi.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Terğib, V/40 (Ebu Davud ve Nesai’den). Hadisi, Beyhaki de rivayet etmiştir. Onun rivayetinde, “O kadar toplu bulunurlardı ki, üzerlerine bir yorgan atılsa hepsini örterdi” diye bir ilave vardır.
[2] Beyhaki, IX/152.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/488
ALLAH YOLUNDA NÖBET TUTMAK
Enes b. Ebî Mersed’in Nöbet Tutması
- Resûlullah ile beraber Huneyn gününde idik. Herkes süratle yürüyordu. Nihayet akşam oldu. Namazı kıldıktan sonra bir adam gelerek,
“Ey Allah’ın Resûlü, ben sizin önünüzden gittim. Falan falan dağın üzerine çıktım. Hevazin kabilesi tamamen, çoluk çocuğu, sığır, deve ve koyunlarıyla Huneyn denilen yerde toplanmışlar” dedi. Bunu duyan Resûlullah tebessüm ederek,
“Eğer Allah dilerse bunlar yarın Müslümanlar’ın ganimeti olacaktır” buyurdu. Sonra,
“Kim bu gece nöbetçi olacaktır?” dedi. Enes b. Ebî Mersed el-Ğanevî,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben olacağım” dedi. Hz. Peygamber,
“O halde bin ve şu karşıdaki iki dağın arasındaki yolu en yüksek yere varıncaya kadar takip et ve orada dur. Çok dikkatli ol. Çünkü o taraftan bu gece bir baskına uğrayabiliriz” dedi. Sabah olunca Hz. Peygamber namaz yerine geldi. Namazgâhında iki rekât kıldıktan sonra,
“Süvarinizden bir haber var mıdır?” diye sordu. Ashab,
“Ey Allah’ın Resûlü! Bir haber yoktur” deyince, Hz. Peygamber namazı kıldırdı. Hz. Peygamber hem namazı kıldırıyor, hem de yola bakıyordu. Peygamber namazını bitirip de selâm verdikten sonra,
“Müjde! Sizin süvariniz geldi” dedi. Biz böylece ağaçların arasındaki yola baktık. Gerçekten o, ağaçlar arasından ilerleyerek geliyordu. Hz. Peygamber’in yanına gelince selâm verdi ve
“Ben derenin ta son noktasına kadar gittim. Resûlullah’ın bana emrettiği yere vardım. Sabahladığımda iki tarafa da baktım, hiç kimseyi görmedim” dedi. Hz. Peygamber,
“Bu gece hiç atından indin mi?” diye sorunca,
“Hayır! Ancak namaz ve def’î hacet için indim” dedi. Hz. Peygamber ona,
“Bundan sonra hiç bir hayır yapmasan bile, sen bununla cenneti hakettin” dedi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Müntehab, V/143 (Ebu Davud’dan).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/489
Hz. Peygamber’in, Nöbet Tutan Bir Adam Hakkında Söyledikleri
- Hz. Peygamber oturuyordu. Ona bir kişinin vefat ettiği haberi geldi. Bunun üzerine,
“Sizden herhangi bir kimse onu hayr amellerinden birisini işlerken gördü mü?” diye sordu. Birisi,
“Evet, ben gördüm! Onunla beraber bir gece Allah yolunda nöbet bekledik” dedi. Hz. Peygamber kalktı. Beraberindekiler de kalktılar ve onun cenaze namazını kıldırdı. Kabre konulduktan sonra, peygamber eliyle ona toprak atıyordu. Sonra,
“Arkadaşların zannederler ki, sen cehennem ehlisin. Ben şehadet ederim ki sen cennet ehlindensin” dedi. Sonra Hz. Ömer’e,
“Sakın halkın amellerini sorma. Lâkin fıtrattan sor!” buyurdu.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Tabarani (Ebu Atıyye’den). Bu hadisin senedinde İbrahim b. Muhammed vardır. Zehebi onun için zayıftır der. İbn Asakir’in rivayetinde, “Hz. Peygamber zamanında bir adam öldü. Bazıları,
“Ey Allah’ın Rasulü, onun namazını kılma” dediler. Hz. Peygamber,
“Sizden herhangi bir kimse, onu bir hayır işlerken görmedi mi?” dedi, eki vardır. Beyhaki’nin rivayetinde ise, “Hz. Ömer o fasık bir kimsedir. Onun namazını kılma” eki vardır.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/489-490
Ebu Reyhâne, Ammar ve Abbad’ın Nöbet Tutması
- Ebu Reyhane şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber,
“Kim bu gece bize nöbetçi olacaktır ki, ben ona bir dua edeyim, onun sayesinde faziletini elde etmiş olsun” buyurdu. Ensardan bir kişi kalktı;
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben” dedi. Hz. Peygamber,
“Sen kimsin?” deyince ensar,
“Ben falan adamım” dedi. Hz. Peygamber,
“Yaklaş” dedi. O da yaklaştı. Hz. Peygamber onun elbiselerinden tuttu, sonra dua etmeye başladı. Bunu duyunca, ben,
“Ben de nöbet tutmak istiyorum” dedim. Hz. Peygamber,
“Sen kimsin?” deyince,
“Ben Ebu Reyhane’yim” dedim. Hz. Peygamber arkadaşıma yapmış olduğu duadan biraz azını bana yaptı. Sonra, “Allah yolunda nöbet bekleyen bir göze ateş haram kılınmıştır!” buyurdu.[1]
- Hz. Peygamber, “Kim bizi bu gece korur?” dedi. Muhacirlerden bir kişi, ensardan da bir kişi çıktı. Onlar tam vadinin çıkış noktasında beklediler. Onlar Ammar b. Yâsir ile Abbad b. Bişr idiler.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bu hadis “Şiddetli soğuğa tahammül etmek” faslında geçmişti.
[2] İmam Ahmed, Nesai, Tabarani, Beyhaki ve İbn İshak rivayet etmiştir. Bu hadis, “Savaş Esnasında Namaz” faslında geçen uzun hadisin bir bölümüdür.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/490
CİHAD ESNASINDA HASTALIKLARA TAHAMMÜL ETMEK
Ubey b. Kâ’b’ın Kıssası ve Sıtmaya Tahammül İçin Dua Etmesi
- Hz. Peygamber,
“Mü’mine isabet eden her hastalık onun günahlarının kefareti olur” buyurdu. Bunun üzerine Ubey b. Kâ’b,
“Yarab! Ubey b. Kâ’b’ın vücudundan, senin huzuruna geldiği güne kadar ayrılmayan bir sıtma istiyorum. Ancak o sıtma beni namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, hacca gitmekten, umreden, cihaddan alıkoymasın” dedi. Böylece sıtma Ubey b. Kâ’b’a musallat oldu. Ölünceye kadar ondan ayrılmadı. O bu sıtma içinde olduğu halde namaza geliyor, oruç tutuyor, hacca gidiyor, umre yapıyor, gazveye gidiyordu.[1]
- Bir kişi Hz. Peygamber’e,
“Ey Allah’ın Resûlü, bize isabet eden hastalıklar hakkında ne dersin? Onlara karşılık bize ne vardır?” diye sordu. Hz. Peygamber,
“Onlar keffaretlerdir” deyince, Ubey, Hz. Peygamber’e,
“Az da olsalar yine keffaret olurlar mı?” diye sordu. Hz. Peygamber,
“Eğer bir diken dahi olsa yine keffaret olur” dedi. Bunun üzerine Ubey, hacdan, umreden, cihaddan ve namazları cemâatle kılmaktan geri kalmamak şartıyla kendisinin sıtmaya yakalanıp ölünceye kadar bu hastalıktan kurtulmamasını Allah’tan diledi. Bundan sonra kim Ubey’e dokunsa, vücudunun fırın gibi yandığını görürdü.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İbn Asakir (Ebu Said el-Hudri’den).
[2] Kenzü’l-Ummal, II/153 (İbn Asakir, Ebu Ya’la ve İmam Ahmed’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/491
ALLAH YOLUNDA VURULMAK VE YARALANMAK
Hz. Peygamber’in Yaralanması
- Hz. Peygamber yolda giderken ayağı takılıp yere düştü ve parmağı kanadı. “Sen ancak kanayan bir parmaksın. Senin başına gelen Allah yolundadır” anlamında bir şiir okudu.
Hz. Peygamber’in Uhud savaşında, azı dişinin kırıldığına ve başından yaralandığına ilişkin Enes’in hadisi daha önce geçtiği için burada tekrar edilmeyecektir.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Buhari, s. 98, Müslim ve başkaları da rivayet etmiştir.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/492
Talha b. Ubeydullah ile Abdurrahman b. Avf’ın Yaralanması
- Ebubekir, Uhud gününden bahsederken,
“O bir gündür ki hepsi Talha içindir” dedi ve sonra hadiseyi anlatmaya başladı:
“Biz Resûlullah’a vardığımızda azı dişi kırılmış, yüzü yaralanmıştı. Onun mübarek yanağına miğferin iki halkası saplanmıştı. Allah’ın Rasûlü, Talha’yı kasdederek, bize
“Arkadaşınıza yardımcı olunuz” dedi. Sonra biz Talha’ya vardık. Çukurların birindeydi. Bedeninde yetmiş küsur ok ve kılıç yarası vardı ve parmağı kopmuştu. Böylece biz onun yaralarını sarmaya başladık.[1]
- Kulağıma geldiğine göre Abdurrahman b. Avf, Uhud günü yirmi bir yara almıştı. Ayağında da yara vardı. Ve bu yaradan dolayı da aksıyordu.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Tayalasi (Hz. Aişe’den). Bu hadis daha önce geçen bir hadisin parçasıdır.
[2] Müntehab, V/77 (İbrahim b. Sa’d’dan).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/492
Enes b. Nadr’ın Yaralanması
- Enes şöyle anlatıyor: Amcam Enes b. Nadr, Bedir savaşında bulunamadığı için,
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben müşriklerle ilk yaptığın savaşta bulunmadım. Yemin ederim ki, eğer Allah beni başka bir müşrik savaşında bulundurursa ne yaptığımı görecektir” dedi. Uhud günü olduğunda Müslümanlar peygamberi bırakıp kaçtılar. Bunun üzerine amcam,
“Ey Allah’ım! Şunların yaptığından ötürü senden özür diliyorum. Şu müşriklerin yaptıklarından da sana iltica ediyorum” dedi. Sonra savaş meydanına yürüdü. Sa’d b. Muaz ile karşılaştı ve Sa’d’a,
“Ey Muaz’ın oğlu Sa’d! İşte cennet Nadr’ın rabbine yemin ederim ki, ben cennetin kokusunu Uhud dağının eteğinde hissediyorum” dedi. Sa’d Hz. Peygamber’e,
“Ey Allah’ın Resûlü! Onun yaptığını ben yapamadım” dedi ve “Biz onu bulduğumuzda vücudunda seksen küsür yara vardı. Müşrikler gözlerini oymuş, burun ve kulaklarını kesmiş ve onun cesedini o kadar bozmuşlardı ki, kimse onu tanıyamâdı. Ancak kızkardeşi onu parmak uçlarından tanıdı. Biz, “Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde durup sadakat gösteren nice erler vardır...” (Ahzab: 33/23) ayetinin o ve benzerleri hakkında indiğini biliyor veya sanırdık.[1]
- Enes şöyle anlatıyor: Adını bana koydukları amcam Enes b. Nadr, Bedir’de bulunamadığı için üzülüyor ve ‘Hz. Peygamber’in ilk savaşında bulunamadım. Eğer Allah onunla beraber bir savaşta bulunmayı bana nasip ederse, benim ne yapacağımı görecektir” diyordu. Bundan fazla bir şey de söylemiyordu. Nihayet Uhud savaşında Hz. Peygamber’le beraber bulundu ve savaş esnasında Sa’d b.Muaz’a rastladı. Ona,
“Ey Eba Amr! Nereye gidiyorsun? Cennet kokusu ne hayret vericidir! Onu Uhud’un yanında hissediyorum” dedi. Sonra şehid oluncaya kadar savaştı. Cesedinde kılıç, mızrak ve okların açtığı seksen küsür yara vardı. Kızkardeşi,
“Ben kardeşimi ancak parmak uçlarından tanıyabildim” diyordu. İşte, “Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. Onlardan kimi adağını yerine getirdi, kimi de bunu bekliyor. Onlar hiç bir şekilde ahidlerini bozmadılar” (Ahzab: 33/23) ayeti onun ve arkadaşlarının hakkında inmiştir.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Terğib, II/436 (Buhari, Müslim ve Nesai’den).
[2] Bidaye, IV/32 (İmam Ahmed’den), Tayalasi, İbn Sa’d, İbn Ebi Şeybe, İbn Münzir, İbn Hatim, İbn Merdeveyh de zikretmişlerdir. Kenzü’l-Ummal, VIII/15; Hilye, I/121; Beyhaki, IX/44.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/492-493
Cafer b. Ebî Talib’in Yaralanması
- İbn Ömer şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber, Mute savaşında Zeyd b. Harise’yi kumandan tayin etti. “Ve, eğer Zeyd öldürülürse kumandan Cafer’dir. O da öldürülürse Abdullah bin Revaha’dır” dedi. O gazvede ben de bulunuyordum. Biz Cafer b. Ebî Talib’i aradık. Onu ölüler arasında bulduk. Onun bedeninde doksan küsür kılıç ve ok yarası vardı. -Diğer bir rivayette- Bu yaraların hiç biri arkasından değildi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bidaye, IV/245 (İmam Ahmed’den); İbn Sa’d, IV/26; Hilye, I/117; İsabe, I/238.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/493
Sa’d b. Muaz’ın Yaralanması
- Sa’d b. Muaz, Hendek gününde atılan bir okla yaralandığında onun kanı Hz. Peygamber’in üzerine akıyordu. Hz. Ebubekir geldi ve
“Bizim belimiz kırıldı” dedi. Hz. Peygamber,
“Ey Ebubekir! Sus!” dedi. O esnada Hz. Ömer geldi ve
“Biz Allah içiniz ve Allah’a dönecegiz” ayetini okudu.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kenzü’l-Ummal, VIII/122 (İbn Ebi Şeybe’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/494
Ebu Süfyan’ın Taif Günü Gözünden İsabet Alması
- Said b. Ubeyd es-Sakafi şöyle anlatıyor: Taif gününde Ebu Süfyan b. Harb’i gördüm. Ebu Yâ’lâ’nın bostanında oturmuştu. Ona bir ok attım. Onun gözüne isabet ettirdim. O, Hz. Peygamber’e gelerek:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Gözüm, Allah yolunda isabet almıştır!” dedi. Hz. Peygamber,
“Eğer dilersen Allah’a yalvarırım, Allah gözünü geri verir ve dilersen öyle kalsın da, senin için cennet semeresi olsun” dedi. Ebu Süfyan,
“Cenneti isterim” dedi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kenzü’l-Ummal, V/307 (İbn Asakir’den).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/494
Katade b. Numan ile Rıfâa b. Rafi’in Bedir Günü Gözlerinden İsabet Almaları
- Bedir savaşında Katade b. Numan’ın gözüne bir ok saplandı. Gözbebeği yanağına döküldü. Sahabîler koparmak istediler.[1]
- Rifâa b. Rafi anlatıyor: Bedir günü halk Ümeyye b. Halef’in üzerine hücum etmişti. Ben de onun yanına vardım. Baktım ki, koltuk altından zırhının bir parçası kesilmişti. Ben ona oradan bir kılıç vurdum. O sırada gözüme bir ok saplandı ve gözümü çıkardı. Hz. Peygamber gözüme tükürdü, sonra dua etti. Ondan sonra hiç acı duymadım.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Beğavi, Ebu Ya’la (Ömer b. Katade’den). Bu hadisin tamamı, “Ashabın Allah tarafından teyid edilmeleri” bölümünde gelecektir.
[2] Heysemi, VI/82. Bu rivayette Abdülaziz b. İmran vardır. Bu zat zayıftır, diyor.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/494
Rafi b. Hadic ile Benî Eşhel Kabilesi’nden İki Adamın Kıssası
- Allah’a yemin ederim, bizim herhangi bir bineğimiz de yoktu ve ikimiz de ağır yaralıydık. Hz. Peygamber’le beraber düşmanın peşine düşenler arasında yer aldık. Benim yaram kardeşimin yarasından biraz hafifti. Onun için bazen onu sırtımda taşırdım, bazen de yürürdü. Böylece Hz. Peygamber’in kafilesine yetiştik” dedi.[1]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Rafi b. Hadic’in, memesinden ok isabeti aldığına dair hadis ile Beni Eşhel kabilesinden bir adamın, “Kardeşimle ben, Uhud savaşında bulunduk ve yaralı olarak döndük” dediğine dair hadisi, “Allah Yolunda Hastalık ve Yaralanmalara Tahammül” faslında gelmişti.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/494
Berâ b. Malik’in Yaralanması ve Etinin Sıyrılarak Kemiklerinin Görünmesi
- Berra, Müseylime ile yapılan savaşta bahçede bulunan düşmanların üzerine kendisini attı. Onlarla kapıyı açıncaya kadar savaştı. Bedeninde seksen küsür yara vardı. Kimisi ok yarası, kimisi kılıç darbesiydi. Onu tedavi etmek için ağırlıklarının yanına götürdüler. Halid b. Velid Müseylime’ye karşı bir ay savaştı.[1]
- Enes b. Malik ile kardeşi, Irak’ta düşman kalesinin önündeydiler. Düşmanlar, başı çengelli bir zinciri ateşte kızdırdıktan sonra aşağıya sarkıtıp zincirin başındaki çengelle Enes b. Malik’i ansızın yukarıya çektiler. Berâ da hemen sıçrayıp o kızgın zincire yapıştı. Avuçları cayır cayır yanarken, bütün gücüyle zinciri çekti. Zincirin öbür ucundaki ip koptu da Enes kurtuldu. Sonra Berâ’nın ellerine baktık. Avuçları tamamen yanmış, bembeyaz kemikleri görünüyordu.[2]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İsabe, I/143 (Halife’den). Ayrıca Baki b. Mahled de, Halife’den rivayet etmiştir.
[2] İsabe, I/143. Tabarani’den rivayet edilen diğer bir hadiste, “Bera savaşıyordu. Kardeşine yetiş denildi. O koşarak geldi. Duvara sıçradı. Sonra eliyle o kızgın demiri tuttu. Elleri yandığı halde onları tutup kesti” ilavesi vardır.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/495
HAYATÜ´S SAHABE
- Allah (c.c.) Yolunda Güçlüklere Katlanma
- Allah İçin Savaşmak ve Zorluklara Katlanmak
- Allah Teâlâ’nın Hz. Peygamber’in Ashâbı Hakkındaki Âyetleri
- Allah'a ve Rasûlü'ne İtaat Hususundaki Ayetler
- Allah’a Davet Hususunda Vazifeli Olan Hz. Peygamber’in Cihad Etmekteki Israrı
- Amr İbn As ve Halid Bin Velid´in Müslüman Oluşu
- Ashâb-ı Kiram Hakkındaki Rivayetler
- Ashabın Kahramanlığı
- Ashabın Söz Birliğine Önem Vermeleri
- Büluğa Ermemiş Çocukların Biat Etmesi
- Bütün Ashabın Eziyetlere Göğüs Germesi
- Cihad Konusunda Gevşeklik Yapanların Kınanması
- Cihad Üzerine Bat Edilmesi
- Davet İçin Askeri Birlikler Göndermesi
- Davet İçin Fertleri Görevlendirmesi
- Davet Yolunda Çekilen Açlık
- Davet Yolunda Susuzluğa Açlığa Korkuya Elbisesizliğe Hastalığa Katlanmak
- Dinlemek ve İtaat Etmek Üzere Biat Edilmesi
- Ebu Hureyre ve Ümmü Suleym
- Ebu Talib Vefat Ettiğinde Hz Peygamber’in Kavmini İslâm’a Davet Etmesi
- Hicret Üzerine Biat Edilmesi
- Hudeybiye Barışının Yapılması
- Hz Ömer’in Mürtedlerin İslâm’a Dönmeleri Hususundaki Arzu ve Gayreti
- Hz. Ebu Bekir Zamanında Sahabelerin Daveti
- Hz. Ebu Bekir´in Cihada Teşviki
- Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Mus´ab Bin Umeyr´in İslam´a Davetleri
- Hz. Ömer Zamanında Sahabelerin Daveti
- Hz. Ömer, Hz.Osman ve Hz. Ali´nin Cihada Teşvikleri
- Hz. Ömer’in Bir Rahibin Durumuna Ağlaması
- Hz. Peygamber Devrinde Sahabenin Savaşta Daveti