ihya.org
Çelebi Mehmet
Çelebi Mehmed Han
Padişahlık Sırası 5
Saltanatı 8 Yıl
Cülûsu 1413
Babası Sultan Yıldırım Bâyezîd Hân
Annesi Devlet Hatun
Doğumu 1389
Vefâtı 26 Mayıs 1421
Kabri Bursa Yeşil Türbe'dedir
Osmanlı Devletinin beşinci pâdişâhı. Doğum senesini ekseri târihçiler 1386 olarak kaydetmektedirler. Babası, Sultan yıldırım Bâyezid Han, annesi ise Germiyanoğlu süleymân Şahın kızı Devlet hâtun'dur. Çelebi Mehmed küçüklüğünden itibâren devrin en yüksek âlimlerinden ders aldı. Din ve fen ilimlerini öğrendi. 1393'te devlet idâresinde tecrübe sâhibi olmak üzere Amasya'ya sancakbeyi tâyin edildi. Babası ile Timur Han arasında 1402'te yapılan Ankara Muhârebesinde Osmanlı ordusunun ihtiyât kuvvetleri kumandanlığından bulunan Çelebi Mehmed, muhârebenin kaybedilmesi üzerine Amasya'ya çekilmek istedi. Ancak Candaroğlu İsfendiyar Beyin yeğeni Yahya Bey karşısına çıktı. Bunu mağlup eden Çelebi Mehmed, ilerlemesinin tehlikeli olacağını anlayarak Bolu'ya gitti.
Düzmece Nazariyyesi İflas Etmiştir
Cumhuriyet gazetesi'nin 22-7-39 günlü sayısında «Fâtihin dedesi»nin Düzmece Mustafa olmadığını isbat ve ilân eden yazıma (İsmail Hami Danişmend) kendi seviyesinden konuşan dil ile güya cevap verdi. İlmî ve afakî hava içerisinde ne-zahet, nezaket cümleleri kullanarak yazdığım makale (Ne-sebname) muharririnde büyük reaksiyon hasıl eylemiş. Yazımın istinat ettiği Thema, (İsmail Hami) imzalı muharririn Türklük mecmuasındaki şu cümlesi idi: (..Bununla beraber tarih metodu itibarile muasır kitabelerin birinci derecede ehemmiyeti haiz vesikalardan olduğu düşünülecek olursa, bütün müverrihlerin ifadelerini bir tarafa bırakarak bu kitabeyi esas ittihaz etmek lazım gelir.
Her halde şurası muhakkaktır ki Osmangazinin nesebi şöyle dursun hatta onunla (Fâtih) arasındaki nesiler hususunda bile tereddüdü mücib olacak noktalar vardır ve şimdi bahsettiğim mesele de işte bu noktalardan biridir.)
Muharirin şu kat'î ifadelerinde şart tasavvuru cidden gülüne tevil, çürük bir mantık olur.
İki Tarihçinin Fikir Müsademesi
İki Tarihçinin Fikir Müsademesi Düzmece Nazariyesi İflâs Etmiştir
Fatih Sultan Muhamed'in Dedesi hakkında Bay İsmail Hamiye karşılık
İki Tarihçinin Fikir Müsademesi
Türklük mecmuasının 4.cü sayısında Osman Gazinin nesebi hakkında bir yazı vardı. İsmal Hami Danişmend, makalede Akşehir kasabasında bulunan bir Çeşme kitabesini ele alarak diyor ki:
Fatih zemanında kendi adına kazılan bu kitabenin delâletine göre Müşarünileyhin dedesi Çelebi Sultan Mehmed değil Düzmece Mustafadır.
Heman ilave edeyimki muharir bizzat Akşehire kadar giderek bu kitabeyi yerinde tedkik etmemiş ve hattâ bunun ilmî bir zaruret olduğunu duymamıştır bile.
Hiç olmazsa Fotoğrafisini getirerek onu incelemesi gerekirken bunu dahi düşünememişdir. İsmail Haminin dayandığı yegâne vesika Müsteşrik Cl. Huart in "Konya-Sema'zen Dervişlerin Şehri" kitabında sahife 117'de bulunan işbu çeşme kitabesinin Fransızca tercemesidir. Halbuki Huart'in Küçük Asya arabca kitabeleri adında başka bir eseri daha vardirki bu kitabe orada arabca metin ve Fransızca tercemesiyle birlikde rnevcuddur. Lâkin !.H. onu da maalesef hiç işitmemiş olacakki en ufak iymada bile bulunmıyor.
Yıldırım Bayezid'in Deniz Hareketleri
Kosova savaşından sonra Osmanlı tahtına oturan Yıldırım Bayezid deniz hareketleri hususunda iki meseleyle karşı karşıya idi. İlki Anadolu topraları rumeli toprakları ve bunları ikiye ayıran denize hakim olmak hususuydu. Bu padişahın dönemi de donanma bakımından yeterli seviyeye ulaşmadan geçmiş bulunmaktadır. Öteyandan Cenevizin Beyoğlu kolonisi, Midilli beyi Françesko Gatilisyo, Kıbrıs Kralı ve Sakız adası beyi Osmanlı devletine karşı birleşmişlerdi. Belgırano adlı tarihçi bu birliğe Etkisiz İttifak adını vermişti. Çünkü avrupa devletleri de; bunları desteklememişti. Yıldırım Bayezid'in ikinci sorunu da babasının döneminde olduğu gibi Venedik ve Ceneviz Cumhuriyetlerinin ittifakını önlemesiydi.
Bozcaada Meselesi
Bozcaada'nın; Venediklilerde olması veya Cenevizlilerde olması Osmanlı politikası açısından pek fazla önem taşımamakla beraber Venedik'te olması, Cenevizliler de olmasından daha zararlıydı. Nitekim; 1376'da Ceneviz donanması Bozcaada önüne geldi. Karaya çıktılar. Buradaki sürgün olan Bi-zans'lı Andronik'i kurtardılar. İstanbul'a taşıdılar ve imparator ilân ettiler. Bozcaada, bu sefer üzerinde sürgün yaşayacak olan Yuannis oğlu Manuel'in imparatorluğunu yâd edeceği günlerini geçirmek üzere misafir ediyordu. Cenevizlilerin, Bozcaada dolaysıyla Venediklilere yaptığı bu baskında kafi olarak var olan fakat pek ortada görülmeyen Osmanlı muaveneti, adayı üs olarak kullanacak olan Cenevizlileri 1. Murad'a minettar kalmalarını sağlamıştı.
Osmanlılardan Önceki Yerleşimler
Kara ulaşım vasıtalarının kâfi miktarda olmaması, Karadeniz'e akan, seyri sefaine yâni su yolu nakliyesine elverişli nehirleri, ekonomik alanda büyük bir değer saymak gerekir ve bu nehirler arasında Tuna, Dinyester, Dinyeper ve Don nehirlerini mühim saymak icap eder. Hemen ilâve edelim ki Hazer denizine de, Volga nehri akmaktadır. Bu su yollarından akan ticaret gelirleri tabiatıyla ekonomik bakımdan bu su yollan üzerinde mücadele ele geçirmek hususunda sürüp gitmiştir ve gitmeye de devam edecektir. Karadeniz boğazı, yâni İstanbul boğazı Karadeniz kapısı olarak ticaret yolunun herkes tarafından ele geçirilmesi hülyasıyla yanıp tutuşulan stratejik hedefti. Hedef olan yerlerin arasında Çanakkale boğazının yer aldığımda hemen hatırlatalım.
Osmanlı ve Denizler
Merhum Amirallerimizden ve yüz yaşına yaklaştığı sırada vefat eden Afif Büyüktuğrul, 1982 senesinde T. C Deniz Ba-sımevinde tab edilen" Osmanlı Deniz Harp Târihi ve Cumhuriyet Donanması" adlı dört ciltden meydana gelmiş çalışması ile bunu yayımlamış olması milletimizin gerek askerî, gerekse ticaret filosu gereksede Türk denizcilik târihi bakımından, merhum amiralimizin milletimize ve denizcilerimize nâçiz bir hediyesidir. Eserini, son derece ciddi kaynaklara dayanarak meydana getirmesi ve mesleğin, en uzman kişileri arasında yer almasından dolayı bu çalışmadaki tahlilleri, bütün denizcilerimizin, tarihçi ve târih meraklılarının istifade etmesi gereken, bir bal peteği gibidir. Biz bu çalışmamızda; Osmanlı deniz târihi hakkında umumiyyetle bu kaynağı esas aldığımızdan, merhum Amiral'in bu kıymetli eseri hakkında birkaç söz söylemeden geçemedik. Kendisini rahmetle yâd etmeyi vecibe-i diniyeden addederim.
Sultan Çelebi Mehmed Hazretlerinin Vefatı
Timur belasının söndürmek üzere olduğu ışığı yeniden parlatan, onu eski şaşaalı durumuna kavuşturan yüce sultan Mehmed Çelebi Han, H. 824/M. 1421 yılında, vücudunda 40 kadar yara izi ile beraber fâni dünyadan göçmüştü.
Şehzade Mustafa'nın sağ olduğunu bilen Çelebi Sultan Mehmed Hazretleri, 8 yıl süren saltanatının devamını, sevgili oğlu veliahd şehzade Murad Hazretlerine vasiyyet etmişti. Vefatı, Ordu-yu Hümayundan gizlenmişti. Ancak, padişahlarının görünmemesinden birşey sezen mücahidler, «padişahımızı görmek isteriz!» diye nümayişe başladılar. Bunun üzerine cesedi tahnid edien Sultan Hazretleri, loş bir odada askerin zabitanına gösterilmiş, arkasında duran bir kişi de, zabitlerin selamına selamla mukabele edebilmesi için elini-koîunu oynatmaya mecbur kalmıştı. Bunu gören zabitler, «padişahımız berhayat (yaşıyor)» diyerek, askeri intizama almışlardı.
Ceset-i pâkiyle 42 gün daha İslâm Devletine hizmet eden Yüce Sultan Mehmed Çelebi Hazretleri; mekanın cennet, makamın mübarek oîsun.! Rahmetullahi Aleyh.
Çelebi Sultan Mehmed'in Hanımları ve Çocukları
Ömrünün en verimli çağlarında; Devlet-i âli'yyenin yaşadığı fetret yâni; başsızlık dönemini sona erdirmeğe çalışarak, geçiren, Sultan Çelebi Mehmed; ilk izdivacını, Dulkadıroğul-ları beyliğinin reisi Süli Bey'in kızı, Emine Hatun ile yapmıştır. Büyüklerin işi başka olur, felsefesi içinde bu evlilik siyasi bakımdan da yapılması lâzım gelen bir izdivaçtı. Memlûklar-la ve Dulkadıroğuiları arasındaki çatışmalarda Dulkadıroğlu Beyliğini desteklemek Osmanlılar için daha faydalı idi. Bu evliliğin!403 yılında gerçekleştiğine atfu nazar ettiğimizde fetret döneminin o muhataralı ve Anadolu'da ki Türk Beyliklerinin yaralı aslan Osmanlıdan nasıl parça koparırız hesabı yaparlarken, Dulkadıroğlu Beyliği ile akrabalık kurmak çok akıllı ve gerçeğin ta kendisi olan bir hareketti. İşte Sultan Fâtih'e ileride baba olacak olan 2. Murad unvanıyla taht'a geçecek olan şehzade Murad bu izdivacın bir meyvesiydi- ve evliliğin senesinde bu sevinç verici doğum vukubuîmuştu. Çelebi Mehmed Hân'ın bilinen 2. izdivacı Kumru Hatun ile olmuştur ki bu hanım cariyelikten kadmefendiliğe yükselmiştir. Selçuk Hatun, padişahın bu hanımıyla yaptığı evlilikten dünyaya gelmiştir.
Adil Mahkeme Şeriattedir
Şeyh Bedreddin'in ilmi tartışma götürmeyecek bir seviyedeydi. Bu sebeble Sultan Mehmed Çelebi Hazretleri, dudakları arasında çıkacak «kaldırın» kelimesini kullanmaktan sarf-ı nazar ederek bu işin hallini, zamanının alimlerinin divanına bırakmıştı.
Padişahın huzurunda yapılan muhakemede, birçok âlim kendisine sualler sorarak, İlim adamlarının yüzüne kara çaldığını söylediler. Bunların içinde bulunan Mevlana Sadeddin-i Teftâzânî'nin talebelerinden Mevlana Haydar-ı Hetevî, ileri sürdüğü şer'i delillerle Şeyhe çıkış kapısı bırakmadığı gibi, el-Câsiye süresinin 23. ayetinde «Allah onu bilgisi olduğu halde yanılttı» fehvasınca suçunu kabul ettirip;
«Kim ki size gelip de, hepinize baş olan bir kimse üzerine ayaklanmanızı emreder ve varlığınızı parçalamak isterse, onu öldürünüz!» hadis-i şerifini söyleyerek hükmü bildirmişti.
Şeyh Bedreddin, âdil şeriatin bu inkâr götürmez hakikati karşısında suçunu kabul etmiş, nedamet içinde boynunu İpe uzatmıştı.
Şeyh Bedreddin Ayaklanması
Simavna Kadısı oğlu Şeyh Bedreddin Mahmud, şehzade Musa Çelebi'nin Kazaskerliğini yapmış fakat, ilm-i zahir ve ilm-i bâtında hürmete şayan bir mertebede olması, aff-ı şahaneye uğramasına vesile olmuştu. Kendisine 1000 akçe maaş ve İznik'te iskânını emreden Sultan Çelebi Mehmed, alimlere ne kadar hürmetkar olduğunu isbat etmiş oluyordu. Onun bağlılarından Börklüce Mustafa'nın çok düzenbaz bir adam olduğunu Tâc-üt-Tev©rih sahibi Hoca Sadeddin Efendi Hazretleri şu beytinde ne güzel ifade ediyor:
«Sofu davranışıyla hilekârlıkta başçekti, nice düzenler kurdu.
Hilebaz yapısıyla feleği aldatıp, ne oyunlar oynadı.»
Etrafına topladığı temiz inançlı, fakat temyiz kabiliyeti zayıf ahali ile bir kuvvet haline gelmişti. Bu durumu haber alan
Simavna Kadısı oğlu Şeyh Bedreddin, bu işin ucunu kendisine dokunacağını anladığı için İsfendiyar Oğullarına gitti. Oradan bir gemiye binerek, Musa Çelebi'nİn bir zamaniar hükümran olduğu Eflak diyarına ulaştı. Eflak hükümdarı, Osmanlı'ya bir mesele çıkaracak adamı bulduğu için sevindi ve kendisini çok iyi karşılayıp ikramlarda bulundu.
Müslüman Samsun'un Fethi
Gavur Samsun'u, fazla bir zorluk çekmeden fetheden Hamza Bey, Sultan Çelebi Hazretlerine, Müslüman Samsun'u almanın kolay olacağı haberini gönderdi. Otağ-ı Hümayun Merzifon'da kurulduğu zaman, Müslüman Samsun'un Beyi Isfendiyaroğlu Hızır Bey; akacak kan müslüman kanıdır. Mağlubiyyet ibresi beni göstermektedir. Ben sultandan af istersem, o kabul eder diye düşünerek, birçok hediyelerle Sultan Çelebi Hazretlerinin huzuruna çıktı. Affa mazhar olup, hoşça ağırlanarak, gitmesi için gerekli kolaylıklar gösterildi. Hızır Bey Samsun'dan ayrılırken Müslüman Samsun da, islâm'ın kılıcı «Devlet-i Ebed-Müddet» olan Osmanlı'ya katılıyordu.
İşte, vakıf hizmetlerine ehemmiyet veren Osmanli padişahları içinde, Sultan Çelebi Mehmed Hazretleri'nin özel bir yeri vardı. Merhametinin çokluğu, bu hizmetlerle temayüz etmesinde, mutlaka büyük tesir husule getirmiştir.
Sultanın Anadolu'ya Seferi
Şehzade Murad Hazretlerini «veliahd şehzade» olarak Amasya Sancağına vali göndermiş bulunan Sultan Çelebi Mehmed, attan düşmenin verdiği sarsıntıyı üzerinden şifayab olarak attıktan sonra Timur fitnesinin çıban başlarından olan Karakoyunlu Yusuf, birtakım karışıklıklar çıkarmış, Orduy-u Hümayun da bu çıbanı yoketmek üzere sefere çıkmıştı. Kara Yusuf, İrak ve Azerbeycan taraflarında istiklal ilan etmiş, Diyarbakır Beyi Kara Osman ile Bayburt ve Erzincan için ce-delleşmeye başlamıştı. Uzun zaman devam eden çekişmelerden sonra Kara Osman Bey Erzincan'ı ele geçirip Pir Ömer'in idaresine vermişti. Ne var ki bu Pir Ömer'de nefs-i
Bir Kaza
Edirne'ye dönmek üzere İslâm Ordusu, yola revan olduktan bir müddet sonra, padişah atını hızla sürerken, tökezleyen at yere düşmüş ve üzerindeki muazzam süvari Mehmed Çelebi Hazretleri vaziyete hakim olmuşsa da, şiddetli düşüş bir rahatsızlık vermişti. Zaten her savaşta İslâm'ın bir neferi olarak kılıç elinde, kefen boynunda, baş alıp şan veren bu kahramanoğlu kahraman sultan, her gazada yaralar almış, defaatle savaşlardan «gazi» rütbesiyle terhis olmuştu. Rivayet olunur ki, vücudunun 40 yerinde yara vardı. Onlar, o yaralar, Allah nezdinde makbul izlerdendi. Çünkü Mahbub-u Hûda, hadis-i şeriflerinde bunu beyan buyurmuşlardı...
Avrupa'ya İlk Elçi Gönderilmesi
H. 819/M. 1416 Yılında Venedik'e bağlı bir prensin müstakil idaresi altında bulunan Nakça, Andra ve bazı Akdeniz adalarına yerleşmiş olan korsanlar, Osmanlı gemilerinin yollarını kesiyorlar, yağma ediyorlardı. Çelebi Sultan Mehmed, hazırlattığı harp gemileriyle Adalar Denizine bir sefer tertipie-di. Gelibolu önlerinde Venediklilerle karşılaşan harp gemileri derhal savaşa tutuştu. Çok şiddetli bir savaştan sonra her iki taraf da kendi limanlarına çekildi. Çünkü her iki taraf da ağır yaralar almıştı. Şunu da unutmamalı ki, Venedik gibi usta gemicilerin ve büyük kalyonların bulunduğu donanmaya, Osmanlı gemileri küçük gemiler olmalarına rağmen ezilme-dikleri gibi, mağlub da olmamışlar, Venedik Donanmasını püskürtmeye muvaffak olmuşlardı. Bu deniz savaşsndan sonra Akdeniz (Çanakkale) Boğazı düşman harp gemilerine kapatılmıştı. Venedik Donanması birkaç defa daha gelip Akdeniz boğazındaki kaleleri topa tutmuşsa da bir netice alamayınca, elçiler gönderip anlaşma yapmak istemişlerdi. Bu anlaşma isteği kabul edilmiş ve Sultan Çelebi Mehmed Hazretleri tasdik ettiği anlaşma suretlerinden birini göndermek üzere saray çavuşlarından bir yaveri Venedik'e gönderdi.