Hayatı
Hayatı
El-Hâfız el-İmâm Şeyhu´1-İslâm Ebu Abdirrahmân Ahmed İbnu Şuayb İbnu Ali İbni Sinân İbni Bahr el-Horâsânî el-Kâdî. 215/830-303/915 yılları arasında yaşamıştır. Kuteybe İbnu Saîd, İshak İbnu Râhuye, Hişâm İbnu Ammâr, gibi sayısız kimselerden hadîs dinledi. Hadîs almak üzere Horasan, Irak, Hicâz, Mısır, Şam, Cezire gibi diyarları dolaştı. İlminin derinliği, itkânı, rivâyetlerindeki ulviyetle (ulüvvü isnâd) temâyüz etti. İlmini Mısır´da neşretti. Fıkıh, hadîs ve rical bilgisinde Mısır´daki emsallerine, devrinde, tefevvuk ve tekaddüm ettiği muâsırı olan âlimlerce te´yîd edilmiştir. Müslümanların imâmlarından biri olduğu bilhassa tebârüz ettirilir. Bazı âlimler Nesâî´nin Müslim´den ahfaz olduğunu da söyler.
Hadîs tahsili için, Kuteybe İbnu Saîd´in yanına 230 yılında gittiği zaman 15 yaşında olduğunu, rivayetlerini almak üzere bir yıl iki ay yanında kaldığını kendisi anlatır.
Nesâî´nin dört hanımı olduğu, hanımlarına karşı vazîfesini eksiksiz yerine getirdiği, gece ve gündüz ibadetlerine düşkün bulunduğu, günahlardan kaçmaya çok gayret ettiği, bu meyanda cihadlara iştirakten de geri kalmadığı belirtilir. Ayrıca Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sünnetlerini ihya ettiğini, Sultanların meclisinden kaçtığını faziletleri meyanında zikreden İbnu Hacer, bu davranışının, Nesâî´yi şehit olmaya götürdüğünü de ifade eder.
Ölümüyle ilgili olarak şu vak´a anlatılır: Uzun müddet Mısır´da yerleşip, ilim neşrinden sonra 302 yılında orayı terkederek Şam´a (veya Remle´ye) gelen Nesâî, orada Hz. Muâviye taraftarlarının baskısına mâruz kalır. Kendisinden, Hz. Muâviye´nin Hz. Ali (radıyallahu anhüma)´dan üstünlüğüne dair rivayette bulunmasını isterler. O ise: "Allah onun karnını doyurmasın" hadîsinden başka bir şey bilmediğini söyleyince[218] Hz. Muâviye (radıyallahu anh) taraftarları Nesâî´yi Mescid´in içinde dövmeye başlarlar. Onları, bu davranışa sevkeden şüphesiz Nesâî´deki Hz. Ali sevgisi ve dolayısıyla Fî Fadli Ali adıyla te´lîf etmiş olduğu eseri idi. Buradan, hırpalanmış ve sakatlanmış olarak Mekke´ye hareket eder. Nesâî, Mekke´ye varır varmaz kötü muâmelelerin tesiriyle vefat eder. Bu yüzden ona şehîd de denmiştir. Kabrinin, Safa ile Merve arasında olduğu belirtilir. Bâzı tarihçiler Filistin´de vefat ettiğini söylerse de Mekke´de ölmüş olması daha sahîh gözükmektedir.
Kendisinden oğlu Abdulkerim, Ebu Bekr Ahmed İbnu Muhammed İbnu İshâk İbni´s-Sünnî, Ali İbnu Ebî Ca´fer et-Tahâvî, Ebu Bişr ed-Dûlâbî, Ebu-Avâne, Ebu Câfer et-Tahâvî gibi pek çokları hadîs rivâyet etmiştir. [219]
Hadîs tahsili için, Kuteybe İbnu Saîd´in yanına 230 yılında gittiği zaman 15 yaşında olduğunu, rivayetlerini almak üzere bir yıl iki ay yanında kaldığını kendisi anlatır.
Nesâî´nin dört hanımı olduğu, hanımlarına karşı vazîfesini eksiksiz yerine getirdiği, gece ve gündüz ibadetlerine düşkün bulunduğu, günahlardan kaçmaya çok gayret ettiği, bu meyanda cihadlara iştirakten de geri kalmadığı belirtilir. Ayrıca Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sünnetlerini ihya ettiğini, Sultanların meclisinden kaçtığını faziletleri meyanında zikreden İbnu Hacer, bu davranışının, Nesâî´yi şehit olmaya götürdüğünü de ifade eder.
Ölümüyle ilgili olarak şu vak´a anlatılır: Uzun müddet Mısır´da yerleşip, ilim neşrinden sonra 302 yılında orayı terkederek Şam´a (veya Remle´ye) gelen Nesâî, orada Hz. Muâviye taraftarlarının baskısına mâruz kalır. Kendisinden, Hz. Muâviye´nin Hz. Ali (radıyallahu anhüma)´dan üstünlüğüne dair rivayette bulunmasını isterler. O ise: "Allah onun karnını doyurmasın" hadîsinden başka bir şey bilmediğini söyleyince[218] Hz. Muâviye (radıyallahu anh) taraftarları Nesâî´yi Mescid´in içinde dövmeye başlarlar. Onları, bu davranışa sevkeden şüphesiz Nesâî´deki Hz. Ali sevgisi ve dolayısıyla Fî Fadli Ali adıyla te´lîf etmiş olduğu eseri idi. Buradan, hırpalanmış ve sakatlanmış olarak Mekke´ye hareket eder. Nesâî, Mekke´ye varır varmaz kötü muâmelelerin tesiriyle vefat eder. Bu yüzden ona şehîd de denmiştir. Kabrinin, Safa ile Merve arasında olduğu belirtilir. Bâzı tarihçiler Filistin´de vefat ettiğini söylerse de Mekke´de ölmüş olması daha sahîh gözükmektedir.
Kendisinden oğlu Abdulkerim, Ebu Bekr Ahmed İbnu Muhammed İbnu İshâk İbni´s-Sünnî, Ali İbnu Ebî Ca´fer et-Tahâvî, Ebu Bişr ed-Dûlâbî, Ebu-Avâne, Ebu Câfer et-Tahâvî gibi pek çokları hadîs rivâyet etmiştir. [219]
HADİS TARİHİ
- Hadis Tarihi
- Kur´ânî Âmiller
- Nebevî Âmiller
- Resûlullah´ın, Sünnetin Öğrenilmesine Teşvikleri
- Sormaya Teşvîk
- Konuşma Tarzı
- Suffe Mektebi´nin Tesîsi
- İlme Teşvîk
- Sahabelerle İlgili Âmiller
- Ümmühâtu´l-Mü´minîn´in Rolü
- Yazılı Vesikalar
- Gazveler
- Veda Haccı
- İhtida Heyetleri
- Elçi Ve Memurlar
- Zabt Ve Tesbitte Mühim Bir Prensip: Asla Uygunluk.
- Hadislerin Yazıyla Tesbiti
- Câhiliye Devrinde Okuma Yazma Durumu
- Hadisin Yazılmasını Yasaklayan Rivâyetler
- Hadîslerin Yazılmasına İzin Veren Rivayetler
- Abdullah İbnu Amr İbni´l-As´ın Sahîfe-i Sâdıka´sı
- Ebu Hüreyre´nin Sahife-i Sahîha´sı
- Hz. Ali´nin Sahîfesi
- Câbir İbnu Abdillah Sahîfesi
- Enes İbnu Malik´in Sahifesi
- Semüre İbnu Cundeb Sahîfesi
- Abdullah İbnu Abbâs´ın Sahîfeleri
- Hadîs Yazma Yasağının Mahiyeti
- Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)´den Sonra Ashâbın Tavrı
- Hz. Ebu Bekir (Radıyallahu Anh)´in Tereddüdü