Eyyûb Aleyhisselâm

Eyyûb Aleyhisselâm

Eyyûb Aleyhisselâmın Soyu:

Eyyûb b. Mûs[1], b. Ra´vil[2], veya Razıh[3] veya Rizah[4] veya Zirah[5], b. Ays b. İshak, b. İbrahim Aleyhisselâmlardır. [6]

Eyyûb Aleyhisselâmın annesi, Lut Aleyhisselâmın kızı idi[7]

Eyyûb Aleyhisselâmın babası Mûs; Nemrud´un, İbrahim Aleyhisselâmı ateşi atıp yakmak istediği gün, İbrahim Aleyhisselâma iman edenlerdendi.[8]

Eyyûb Aleyhisselâm, Yâkub Aleyhisselâmın zamanında idi. [9] ve Onun Leyyı adındaki kızı ile de, evlenmişti. [10]

Eyyûb Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:

Eyyûb Aleyhisselâm; uzun boylu, kıvırcık saçlı[11], güzel[12], büyük[13] gözlü, bü­yük başlı[14], geniş göğüslü, kalın kollu, kalın bacaklı, kısa boyunlu idi. [15]

Eyyûb Aleyhisselâmın Yurdu, Serveti Ve Oğulları:

Eyyûb Aleyhisselâmın yurdu: Şam´ın Dımaşk ile Câbiye arasındaki Ürdün bel­delerinden olan[16] Beseniye nahiyesi idi. [17]

Şam´ın Beseniye köyünün doğu ve batısı arasında bulunan her şeyi[18], dağ­ları, ovaları[19], içindekilerle birlikte[20] deve, sığır, davar, at, merkep, her cins mal[21], Eyyûb Aleyhisselâma âitti. [22]

Kendisinin, o köyde, çobanları ile birlikte, bin koyunu,

Beş yüz öküzü,

Her öküzün, birer sürücüsü köle,

Her kölenin de, karısı, çocukları, malları,

Her öküzün, çift âletini taşıyan dişi merkebi,

Her merkebin, iki, üç, dört, beş ve daha fazla sıpası bulunmakta idi. [23]

Yüce Allah, ona, erkek, kadın bir çok ev halkı da, ihsan etmişti. [24]

On üç erkek evlâdı vardı. [25]

Eyyûb Aleyhisselâmın Peygamberliği Ve Bazı Faziletleri:

Eyyûb Aleyhisselâm; İbrahim, İsmail, İshak, Yâkub, Esbat ve İsâ Aleyhisselâm-lar gibi, İlâhî Vahy´e mazhar olmuş[26], Yüce Allah tarafından seçilip ona da, Pey­gamberlik verilmişti. [27]

Kendisine Peygamberlik verilişi, Yâkub Aleyhisselâmın zamanında idi. [28] Eyyûb Aleyhisselâmın dini, İbrahim Aleyhisselâmın Tevhid dini idi. [29]

Eyyûb Aleyhisselâmın Şerîatı: Yüce Allanın Birliğine iman ve insanlar arasını düzeltmekti. [30]

Dâvud Aleyhisselâma göre: Eyyûb Aleyhisselâm: insanların, en halîm ve uslu­su, insanların, en sabırlısı ve öfkelerini, en çok yeneni idi. [31]

Eyyûb Aleyhisselâm; yoksullar, züğürtler için, çok merhametli idi.

Yetimlere, dullara bakar, konukları, ağırlar, bunları da, Allah´ın, kendisine ver­miş olduğu nimetlerin şükrânesi olarak yapardı. [32]

Eyyûb Aleyhisselâm, konuksuz, gecelemez, yoksul bulundurmadıkça, yemek yemez[33], açların karınlarını doyurmadıkça, kendi karnını doyurmaz, çıplakları, giydirmedikçe, kendisi, giyinmezdi. [34] Dulları, giydirir, kuşatırdı. [35]

Eyyûb Aleyhisselâmın İbtilâya[36] Uğrayışı:

Eyyûb Aleyhisselâmın ibtilâya uğramasına türlü sebepler gösterilir.

Bu cümleden olmak üzere: Beseniye halkı, zorbalardan bir zorba olan ve hal­ka zulmeden krallarının huzuruna varıp onunla konuştukları ve kendisine, ağır sözler söyledikleri halde, Eyyûb Aleyhisselâmın -ekinleri, hakkında- ondan çeki­nerek, konuşmasında yumuşak davrandığı, Mârufu, emretmediği, işlediği zulüm hakkında, zâlimi, uyarmadığı rivayet edilir. [37]

Şam toprağında kuraklık, kıtlık olup ta, Mısır Kralı Firavun: "Bize gel! Bizim yanımızda, senin için, bolluk, genişlik vardır!" diye yazı gönderince, Eyyûb Aley­hisselâm; çoluk çocukları, atları, küçük büyük baş hayvanları ile birlikte kalkıp Mısır´a gider. [38]

Firavun, onlara, yiyecekler, elbiseler[39] ve yerler ayırıp verir. [40]

Eyyûb Aleyhisselâm, Firavun´un yanında bulunduğu sırada, Şuayb Aleyhisse­lâm gelip içeri girer ve:

"Ey Firavun! Gök halkı, yer halkı, denizler ve dağlar halkı, kızınca, Allah´ın da, gazaba geleceğinden korkmaz mısın?" der.

Eyyûb Aleyhisselâm ise, susar, konuşmaz. [41]

Eyyûb ve Şuayb Aleyhisselâmlar, Firavun´un yanından çıkınca, Yüce Allah, Ey­yûb Âleyhisselâma:

"Ey Eyyûb! Sen, Firavun´un ülkesine gittiğin için, sustun[42]

İbtilâ´ya hazırlan!" diye Vahy eder.

Eyyûb Aleyhisselâm:

"Ben, yetim´in geçimini, üzerime almadım mı?

Garîb´i, barındırmadım mı?

Ac´ı, doyurmadım mı?

Dul´a, yardımcı olmağa çalışmadım mı?" der.

O sırada; içinden, on binlerce yıldırımlar, korkunç gök gürlemeleri duyulan bir bulut geçer ve bulutun içinden:

"Ey Eyyûb! Bunu, sana yaptıran kim´di?" denilir.

Eyyûb Aleyhisselâm; hemen, bir avuç toprak alıp başının üzerine koyarak:

"Sen´din yâ Rab!" der.

Yüce Allah, ona:

"İbtilâya hazırlan!" diye Vahy eder. [43]

Bunun üzerine, Eyyûb Aleyhisselâmın bütün serveti yok olur. [44]

Üzerlerine, ev yıkılıp bütün oğulları, ölür! [45]

Fakat, o, bunlara rağmen, hep Yüce Allah´a hamd´ü senada bulunmaktan, ibâ­dete devamdan, verdiğine şükür, uğradığı ibtilâya sabredip katlanmaktan ay-rılmaz. [46]

"Zâten, onlar, Allah´a âitt. Onları, bize emânet olarak vermişti. Onları, ister bırakır, ister geri alır! [47]

Ben, annemin karnından çıplak olarak çıktım ve çıplak olarak toprağa, kabre döneceğim. Çıplak olarak ta, Rabb´ime haşrolunacağım!" deyip Allah´a hamd et­meğe devam eder. [48]

Eyyûb Aleyhisselâm, aynı zamanda hastalanır da. [49]

İlk defa olarak Çiçek[50] veya Cüzzam hastalığına tutulur. [51]

Yemeği, ancak, iki elini birleştirerek tutup ağzına güçlükle götürür.

Dili, şişer, ağzını, doldurur.

Yemeği, ağzına güçlükle sokar.

Barsakları, vazifesini yapmaz olur.

Yediği şey, karnına girdiği gibi, çıkar, vücuduna yararlı olmaz.

Ayaklarında güç kalmaz, onları, taşıyamaz hale gelir. [52]

Vaktiyle, kendilerini, ev halkı gibi geçindirdiği kimselere avuç açar olur.

Onlar, bir tek lokma verirler, onu da, başına kakarlar, kendisini, kınar ve ayıp­larlar.

Bütün oğulları ölüp elinden tutacak, yardım edecek kimsesi kalmaz.

Ailesi, ona, küser.

Akrabaları, dostları da, kendisinden yüz çevirir, ilgilerini keser.

Tanıdıkları, kendisini, tanımaz olur.

Bütün hakları, inkâr edilir.

Yaptığı iyilikler, unutulur.

Seslenişine, ses verilmez, aldırış edilmez olur. [53]

Köy halkı, kendisini, köy dışındaki çöplüğe sürüp çıkarır. [54]

Üzerine gerilen bir gölgelikte barınmağa başlar. [55]

Yanına, zevcesinden başka pek uğrayan olmaz. Hacetini, yalnız zevcesi, gi­dip gelip görür.

Eyyûb Aleyhisselâm, uğradıkları ibtilânın kaldırılması için de, yıllarca, dua etmez.[56]

Zevcesi Leyya hatun, bir gün:

"Sen, duası, makbul bir Zat´sın. Sana, şifâ vermesi için, Allah´a dua etsen a!" demişti.

Eyyûb Aleyhisselâm:

"Biz, yetmiş yıl nimetler içinde yaşadık.

Bırak ta, yetmiş yıl da, ibtilâ içinde bulunalım!" dedi. [57]

Eyyûb Aleyhisselâm; kaybettikleri servet, evlad ve sıhhate ağlayan zevcesine:

"Onları, bize kim ihsan etti?" diye sordu.

Zevcesi:

"Allah ihsan etti." dedi.

Eyyûb Aleyhisselâm:

"Onlardan, kaç yıl yararlandık?" diye sordu.

Zevcesi:

"Seksen yıl!" dedi.

Eyyûb Aleyhisselâm:

"Allah, bizi, onların ibtilâsı ile kaç yıldan beri mübtelâ kılıyor?" diye sordu.

Zevcesi:

"Yedi yıldan beri!" dedi.

Eyyûb Aleyhisselâm:

"Yazıklar olsun sana! Vallahi, sen, Rabb´ine karşı, ne adaletli, ne de, insaflı davrandın!

Geçim bolluğu ve rahatlık içinde bulunduğumuz gibi, Rabb´imizin, bizi uğrattı­ğı şu ibtilâya da, seksen yıl katlanmamız gerekmez mi?" dedi. [58]

Eyyûb Aleyhisselâmın İbtilâsı Şiddetlenince Yüce Allah´a Hamd´ü Senası:

Eyyûb Aleyhisselâmın ibtilâsı şiddetlendiği zaman, Yüce Allah´a şöyle hamd´ü senada bulunduğu rivayet edilir:

"Hamd, Rabb´ül´ âlemîn olan Allah´a mahsustur.

Ben, Rabb´im olan Sana hamd ederim ki: Sen, bana ihsanda bulundun: bana, mal ve evlad verdin.

Kalbimde, bunların girmediği bir bölüm kalmadı.

Sonra, hepsini, benden geri aldın, kalbim, onlardan boşaldı.

Artık, benim aramla Senin arana, bir şey girer değildir! [59]

"Ey Rabb´im! Bundan önce, beni, gündüzleri, mal sevgisi, telâşı, oyalıyordu.

Geceleri de, beni -kendilerine olan şefkatimden dolayı- evlad sevgisi, oyalıyordu.

Ne mutlu ki: şu anda, onlardan boşalmışım!

Gözümü, kulağımı, gecemi, gündüzümü, Senin zikr´in, şükr´ün, takdis ve Teh-lil´in ile geçiriyorum!" [60]

Eyyûb Aleyhisselâmı Üzen Konuşmalar:

Eyyûb Aleyhisselâmın ibtilâsı, on sekiz yıl sürdü. Yakın, uzak, herkes, ondan ayrıldı.

Ancak, din kardeşlerinden özelliği bulunan ikisi, sabah, akşam, onun yanına uğrarlardı.

Onlardan biri, o birine:

"Vallahi, Eyyûb, her halde, âlemlerden hiç bir kimsenin işlemediği bir günah işlemiş olmalı!" dedi.

Arkadaşı:

"Ne demek bu?" diye sordu.

"Kendisi, on sekiz yıldan beri ibtilâ içindedir de, Allah, ona acımıyor ve kendisinden bu ibtilâyı kaldırmıyor!" dedi.

Onlar, yine, bir gün, Eyyûb Aleyhisselâmın yanına gittiler. Kendisini, ibtilâ için­de bulunca:

"Allah, Eyyûb´da, bir hayır olduğunu, bilseydi, bu ibtilâ, ona, erişmezdi!" dediler.

Evvûb Aleyhisselâm, bunu, işittiği zaman; kendisinin, bundan daha ağırına gi­den bir şey olmadı! [61]

Eyyûb Aleyhisselâm:

"Ey Allah´ım! Sen, benim, bir ac´ın yerini bildiğim halde, hiç bir gece, tok ola­rak gecelemediğimi, biliyorsan -ki, biliyorsun- beni, doğrula!" diye yalvardı.

Allah tarafından doğrulandı! Doğrulandığını, onlar da, işittiler. Eyyûb Aleyhisselâm:

"Ey Allah´ım! Sen, benim, bir çıplağın yerini bildiğim halde, üzerime, asla göm­lek giyinmediğimi, biliyorsan -ki biliyorsun- beni, doğrula!" diye yalvardı.

Allah tarafından doğrulandı! Doğrulandığını, onlar da, işittiler.´[62]

Eyyûb Aleyhisselâma iman edip ibtilâya uğraması üzerine, kendisinden yüz çeviren, dinini bırakanlardan üç kişi daha vardı([63] ki, onlardan birisi Yemenli, ikisi de, Beseniye köyü halkındandı. [64]

Bunlar, birgün Eyyûb Aleyhisselâmın yanına gittiler, onu, suçladılar, ağ-lattılar. [65]

"İşleyip azabını çektiğin günahından dolayı, Allah´a tevbe et! [66]

Sen, öyle bir günah işlemişsin ki, o günahı, hiç bir kimse işlememiştir!

Bunun için, senin üzerinden azab kaldırılmayor!" dediler, ona, çatmalarını, kı­namalarını uzatıp durdular. [67]

O sırada, orada bulunan[68]´ ve Eyyûb Aleyhisselâma iman ve onun Peygam­berliğini tasdik etmiş olan[69] ve arada sırada, söze katılıp onlara cevaplar ve­ren[70] bir genç:

"Siz ey olgunluk yaşındaki kişiler! Hep konuştunuz ve konuşmağa da yaşınız bakımından daha lâyık bulunuyorsunuz.

Fakat, siz, söylediğinizden daha güzel olan bir sözü,

Siz, ileri sürdüğünüz görüşten, daha yerinde olan bir görüşü,

Siz, dile getirdiğiniz işten, daha güzel bir işi... terk ettiniz!... Geri bıraktınız!

Eyyûb´un, sizin üzerinizde bir hakkı bulunmaktadır ve kendisinin şahsiyeti, si­zin tavsif ettiğinizin çok üstündedir! [71]

Ey olgunluk yaşındaki kişiler! [72]

Siz, kimin hakkını, eksilttiğinizi, kimin hürmetini yırttığınızı, hangi Zâtı ayıpladı-ğınızı[73], suçladığınızı[74] biliyormusunuz?

Eyyûb´un; Allah´ın Peygamberi ve bu gününüzde halkın en hayırlısı, en üstü­nü ve en seçkini olduğunu bilmiyormusunuz ki: Allah, size, bildirmedimi ki, bir şeye, Allah, kızdığı zaman, onun kullarına vermiş olduğu kerametlerden bir kera­meti, çeker, koparır?

Siz, Eyyûb ile uzun müddet yaptığınız sohbet ve arkadaşlık sırasında, kendisi­nin, hak ve gerçekten gayrı bir şey yapmadığını bilmiyormusunuz?!

Sizin yanınızda onun sırtına yüklenmiş olan ibtilâ, sizlere yüklenmiş olsaydı, haliniz nice olurdu?

Şunu, iyi biliniz ki: Yüce Allah, Peygamberlere, Sıddîklere, Şehidlere ve Sâlih-lere ibtilâ verir.

Allah´ın, bunlara verdiği ibtilâ, onlara gazab veya hakaret ettiğini değil, fakat, bunun, kendilerine bir keramet ve bir hayır olarak verildiğini gösterir. [75]

Eyyûb, Allah tarafından bu duruma düşmeden, sıhhatli halinde iken, siz, ona kardeş olmuş değil miydiniz?

Hikmet Ehli´nin; ibtilâ sırasında tasalı ve üzüntülü olan kardeşini, ne bilmeden kınaması, ne de, ihtilasından dolayı ayıplaması, kusurlaması iyi olmaz.

Fakat, onun, ona acıması, onunla birlikte ağlaması, onun için Allâh´dan mağfi­ret dilemesi, üzüntüsüne üzülmesi ve ona, işi üzerinde delil olması yakışır!

Bunları, bilmeyen kişi, hakîm ve aklı başında değildir. [76] Allah! Allah! Ey olgunluk yaşındaki kişiler! Allah´ın azamet ve Celâlini düşününüz!

Dillerinizi, kesen, kalblerinizi, parçalayan´[77], delillerinizi, kesip atan[78] şeyi, ölümü, anmanız gerekmez mi?

Âciz ve dilsiz olmadıkları halde, rastgele konuşmaktan korkarak Allah için, susan kullar bulunduğunu bilmiyormusunuz?

Oysa ki, onlar, Allâhı´ ve Allah´ın âyetlerini bilen ve dile getiren ilim, akıl ve fasâhat sahibi kişilerdi.

Fakat, onlar, Yüce Allah´ın azameti anıldığı zaman, kalbleri burkulur, dilleri, tutulur, Allah´ın azamet ve heybetinden korkarak akılları, başlarından gider, ken­dilerine geldikleri zaman, pâk amellerle Yüce Allah´a doğru yarışırlar.

Onlar; iyi ve Salih kişiler oldukları halde, kendilerini, zâlimlerle bir sayarlar.

Onlar; akıllı ve Allâh´dan korkan kişiler oldukları halde, kendilerini, kusurlu ki­şilerle bir tutarlar..." der. [79]

Eyyûb Aleyhisselâm, onun, bu sözlerini dinleyince[80]´: "Yüce Allah, hikmeti, küçüklerin, büyüklerin kalbine rahmetle eker. Hikmet, ne zaman, kalb de biterse, Yüce Allah, onu, dilde açığa vurur. Hikmet, yaştan, saç ağarmasından veya uzun tecrübeden oluşmaz.

Yüce Allah, kulunu, genç yaşında hikmet sahibi yaptığı zaman, onun makamı, hikmet sahipleri katında aşağı düşmez. [81]

Onlar, üzerlerinde Yüce Allanın keramet nûr´unu, görürler!" dedikten sonra, öteki kişilere dönüp[82]:

"Siz, çarçabuk kızmış olarak bana geldiniz. [83]

Siz, korkutulmadan önce, korktunuz!

Siz, dövülmeden önce, ağladınız!

Ben, size:

(Mallarınızdan, benim için, Sadaka veriniz.

Belki, Allah, beni, bu ibtilâdan kurtarır.)

Veya:

(Benim için, bir kurban, kurban ediniz.

Belki, Allah, kabul eder ve benden razı olur.) deseydim, acaba nasıl davra­nırdınız?

Hiç şüphesiz, siz, kendinizi beğenmektesiniz.

Siz, ihsanlarınızla, afiyete nail olduğunuzu, izzet bulduğunuzu sanıyorsunuz.

Siz, kendi aranızla Rabb´inizin arasında olan şeylere baksaydınız, sonra da, sadaka verecek olsaydınız, bir çok ayıplarınızı, Yüce Allah´ın size giydirmiş oldu­ğu afiyet elbisesiyle örtmüş bulurdunuz!

Vaktiyle, içlerinde bulunduğum dost kişiler, benim sözlerimi dinlerler, bana, saygı gösterirlerdi.

Düşmanımdan bile, insafa gelen, hakkımı tanıyan, olurdu.

Bugün, sabaha çıktığımda, artık, benim için, sizinle, ne görüşme, ne de, ko­nuşma vardır!

Siz, bana, üzerimdeki ibtilâmdan daha ağır ve şiddetli gelmektesiniz!" dedi ve onlardan yüz çevirdi. [84]

Eyyûb Aleyhisselâma:

"Ey Allah´ın Peygamberi! Senin, en ağırına giden belâ, hangisidir?" diye so­rulunca:

"Düşmanların şamatasıdır!" demiştir. [85]

Eyyûb Aleyhisselâmın Zevcesini Yanından Uzaklaştırışı:

Eyyûb Aleyhisselâmın zevcesi Leyya Hatun´un rastlayıp:

"Şu hastayı, tedâvîeder misin?" diye sorduğu bir adamın, kendisine, secde edildiği[86] ve:

"Bana, sen, şifâ verdin!" denildiği´[87]´takdirde, hem bütün kaybettikleri şeyle­ri geri çevireceğini, hem de, kocasının hastalığını iyileştireceğini söylediğini ha­ber verdiği zaman, Eyyûb Aleyhisselâm:

"Sen, onun, şeytan olduğunu, daha öğrenemedin mi?[88] O Allah düşmanı, seni, dininden döndürmek istemiş!´[89] Yazıklar olsun sana! Sen, onun sözüne nasıl kulak astın?!

Vallahi, Allah, bana şifâ verecek olursa[90], iyileşecek olursam, sana, yüz so­pa vuracağım!" dedi,´[91] ve kendisini, yanından uzaklaştırdı:

"Senin, yemeğin, suyun, bana haram olsun! Senin getireceğin şeylerden hiç birini tatmayacağım! Yanımdan, hemen uzaklaş! Artık, seni, görmeyeyim!" dedi.

Bunun üzerine, Leyya hatun, Eyyûb Aleyhisselâmın yanından ayrılıp köye gitti. [92]

Eyyûb Aleyhisselâmın Allâha Münâcâtı Ve İbtilâsının Kaldırılışı:

Eyyûb Aleyhisselâm; din kardeşlerinden iki kişinin, kendisini, son derecede üzen konuşmalarını işittiği[93], kızıp zevcesini kovduğu, yanında ne bir yiyecek,

ne bir içecek, ne de, kendisine bakacak bir arkadaş bulunmadığını gördüğü za-man[94], secdeye kapandı, [95] ve:

"Ey Allah´ım! Sen, benim üzerimdeki ibtilâyı kaldırıncaya kadar, başımı, sec­deden kaldırmayacağım! [96]

Hakîkat, bana (bu) derd (gelip) çattı. Sen, Esirgeyicilerin, Esirgeyicisisin! [97]

Hakîkat, şeytan, beni, yorgunluğa (meşakkata) ve azaba (hastalığa) uğrattı!" diye seslenerek halini arz ve ihtilasını kaldırmasını Rabb´inden niyaz etti. [98]

Yüce Allah, onu, (onun duasını) kabul buy urdu. [99]

"Başını, kaldır! Senin duanı, kabul ettim! [100]

Ey Eyyûb! Senin hakkındaki´[101] hükmüm, yerine geldi.

Rahmetim, gazabımı, geçti. [102]

Seni, yarlıgadım. [103]

Senden sonra, ibtilâya uğrayacak ve sabredecek kimseler için, bir mucize ve ibret olsun diye ev halkını ve malını ve onlarla birlikte bir mislini daha sana geri verdim! [104]

"Ayağınla, vur (yer´e)[105]

İşte, hem yıkanılacak, hem içilecek soğuk (bir su! buyurdu).´[106]

"Onun içinde şifâ vardır." [107]

Yüce Allah; Eyyûb Aleyhisselâmdan, böylece, o zararı gidermiş[108], Allah tara­fından bir rahmef[109], ibâdet edenler için bir hâtıra[110], temiz akıl sahipleri için de, bir ibret[111] olmak üzere, hem ailesini, hem onlarla birlikte bir mislini daha ona ba­ğışlamış[112], Eyyûb Aleyhisselâm, en ağır ibtilâlara katlanmakta mesel ve dillere destan olmuştur. [113]

Eyyûb Aleyhisselâm; yer´e ayağıyla vurunca, yerden bir su kaynayıp akmağa başladı.

Onunla, yıkandı.

Vücudunun dışındaki hastalık ve rahatsızlıklardan hiç bir şey kalmadı. [114]

Eyyûb Aleyhisselâm, kırk arşın kadar yürüdükten sonra[115], ayağını, tekrar ye­re vurdu.

Yerden, diğer bir su daha kaynayıp akmağa başladı.

Eyyûb Aleyhisselâm, o sudan da, içti. [116]

Karnından, dışarı çıkmadık hastalık kalmadı.

Sıhhatli, sapa sağlam olarak ayağa kalktı.´[117]

Yüce Allah, ondan, bütün derdleri ve elemleri giderdi. [118]

Gençliğini ve güzelliğini, ona, geri çevirdi.´[119]

Kendisi, önce olduğundan daha güzel, daha üstün oldu.´[120]

Kendisine, Allah tarafından, altlı üstlü iki parça kıymetli bir elbise de, giydirildi.

Eyyûb Aleyhisselâm; ne tarafa baksa, orada, kendisine aid ev halkından veya malından olup ta, Allah tarafından katlanmış olarak kendisi için hazırlanmış bu­lunduğunu görmediği bir şey yoktu!

Hattâ, kendisinin, içinde yıkandığı zikredilen suya varıncaya kadar hepsini, ya­nında hâzır buldu!

Yüksekçe bir yere çıkıp oturdu. [121]

Leyya Hatunun Telaşlanışı Ve Eyyûb Aleyhisselâmın Yanına Koşusu :

Eyyûb Aleyhisselâmın zevcesi Leyya hatun ise, kendi kendine:

"O, kendisine yiyecek yedirmekten, beni, ne diye men ve tard etti ?! [122]

Ben, onu, ne diye bıraktım ki? [123]

Kendisinin yanında bir kimse de, yok! [124]

Ya o, açlıktan[125], susuzluktan´[126] ölürse, ya onu, yırtıcı hayvanlar, yerse´[127], helak ederse, ben, ne yaparım?

Ben, onun (söylediğine bakmayıp) muhakkak, yanına döneceğim!" dedi. [128] Döndü.´[129]

Onu; ne çöplükteki gölgelikte bulabildi, ne de, söylemiş olduğu hallerden her hangi birinin başına geldiğini görebildi.

İşler, tamamıyla değişmişti. [130]

Leyya hatun, böyle, Eyyûb Aleyhisselâmı, yattığı yerde arayıp bulamayınca, aklı, başından gitti. [131]

Gölgeliğin çevresini dönüp dolaşıyor ve ağlıyordu.

Ötede, gıcır gıcır elbiseli bir zâtın oturduğunu görünce, yanına gidip Eyyûb Aley­hisselâmı, ona sormaktan çekindi.

Bunun üzerine, Eyyûb Aleyhisselâm, onu, yumuşak bir sesle yanına çağıra­rak, kendisine:

"Ey Allah´ın kulu kadın! Ne istiyorsun?" diye sordu. Leyya hatun, ağlayarak:

"Şu çöplükteki gölgeliğe bırakılmış olan mübtelâ Zâtı görmek istiyorum! Kendisi, helak mı oldu? Kendisine, ne yapıldı? bilmiyorum. Onu, köpekler veya kurtlar, yemiş olabilir.´[132] Ey Allah´ın kulu!´[133] Allah, sende olanı, mübarek kılsın! [134]´ Sen, şurada bulunan´[135], Allah´ın Peygamberi olan[136]´ o mübtelâ Zâtı´[137], gör­dün mü? [138]

Onun hakkında, sende bir bilgi var mı?" diye sordu. [139] Eyyûb Aleyhisselâm:

"O, senin neyin olur?" dedi.

Leyya hatun, ağladı ve ağlayarak:

"O, benim kocamdı.

Sen, onu, gördün mü? Kendisi, şurada bulunuyordu" dedi.[140]

Eyyûb Aleyhisselâm:

"Sen, onu görsen, tanır mısın?" diye sordu. [141]

Leyya hatun:

"Evet!< [142] Ben, onu, nasıl tanımam?´[143]

Onu, tanımaz olur muyum?´[144]

Görüp durduğum bir kişi, bana hiç gizli olur mu?" dedikten sonra, ona, korka korka baktı. Sonra da[145]:

"Vallahi, sıhhatli olduğu zaman, ona, şu halinle, senin kadar benzeyen bir kimse görmedim! [146]

Sıhhatli olduğu zaman, Allah´ın kullarından, sana, en çok benzeyeni o, olur­du!" dedi. [147]

Eyyûb Aleyhisselâm:

"İşte, ben, o´yum! [148] Allah, sana rahmet etsin! Ben, Eyyûb´um!" dedi. [149]

Leyya hatun:

"Allâh´dan kork! Benimle alay etme! [150]

Ey Allah´ın kulu! Sen, benimle alay mı ediyorsun?" dedi.

Eyyûb Aleyhisselâm:

"Allah, sana rahmat etsin? Ben, Eyyûb´um!

Allah, bana, cesedimi iade etti!" dedi[151] ve gülümsedi.

Gülünce, Leyya hatun, onu, tanıdı ve onun boynuna sarıldı. [152]

Kucaklaştılar.´[153]

Yüce Allah´ın, Leyya hatunu da, gençleştirdiği ve ondan, on altı oğul dünyaya geldiği de, rivayet edilir. [154]

Buluttan Altın Çekirgelerin Yağışı:

Yüce Allah, Eyyûb Aleyhisselâma bir Melek indirdi. Melek:

"Ey Eyyûb! Belâya karşı sabrından dolayı, Allah, sana selâm söylüyor.

Harman yerine kadar git!" dedi. [155]

Eyyûb Aleyhisselâm, oraya gitti. [156]

Yüce Allah, oraya[157], kızıl[158] bir bulut gönderdi.

O buluttan, üzerlerine, altından çekirgeler, dökülmeğe, yağmaya başladı. [159]

Melek, Eyyûb Aleyhisselâmın yanında dikilip duruyordu. [160]

Eyyûb Aleyhisselâmın, Harman dışına çıkan altun çekirgeleri de, harmana sok­mak için tâkib ettiğini görünce:

"Ey Eyyûb! Harmanın içine girenlere doymadın mı ki, dışarıda kalanları da, tâkib ediyorsun?!" dedi.

Eyyûb Aleyhisselâm:

"Bu çekirgeler, benim Rabb´imin bereketlerindendir. Ben, ona, doyar değilim!" dedi. [161]

Peygamberimiz Aleyhisselâm´dan rivayet edilen bir Hadîs-i şerife göre de:

Eyyûb Aleyhisselâm, suda yıkandığı sırada, üzerine, altından bir sürü çekirge düş­müş, Eyyûb Aleyhisselâm da, onları, elbisesine doldurmuştu.

Bunun üzerine, Yüce Allah:

"Ey Eyyûb! Ben, seni, -gördüğün üzere- zengin kılmadım mı?" diye nida buyurunca, Eyyûb Aleyhisselâm:

"Evet! Yâ Rab! Zengin kıldın!

Fakat; Senin fazl´u bereketinden, müstağni bulunmak, benim için, mümkün değil­dir!" dedi. [162]

Eyyûb Aleyhisselâmın Zevcesi Hakkındaki Yeminini Yerine Getirişi:

Yüce Allah, Eyyûb Aleyhisselâma, zevcesi hakkında yapmış olduğu yeminini yerine getirmesini şöyle emretti:

(Ona):

"Eline, bir demet sap al da, onunla (zevcene) vur! Yemininde durmamazlık et­me! (dedik).

Biz, onu, hakîkaten sabırlı bulduk.

O, ne güzel kuldu!

O, dâima (Allâha) dönen (bir Zat) idi. [163]

Eyyûb Aleyhisselâmın Vefatı Ve Yaşı:

Eyyûb Aleyhisselâm; ibtilâdan kurtulduktan sonra, yetmiş yıl daha, İbrahim Aley-hisselâmın Hanîf olan Tevhid dini üzere yaşayıp vefat etti.

İbrahim Aleyhisselâmın Tevhid dinini, Eyyûb Aleyhisselâmdan sonra değiş-tirdiler. [164]

Eyyûb Aleyhisselâmın, vefat ettiği zaman, doksan üç yaşında bulunduğu´[165] bildirilmekte ise de; kendilerinin, karı koca olarak, yetmiş[166] veya seksen yıl´[167], nimet bolluğu içinde ibtilâsız yaşadıklarını[168], ibtilâya uğradıklarının yedinci yı­lında ifâde ettikleri[169]´, ve ibtilânın on sekiz yıl sürdüğü´[170]´, Eyyûb Aleyhisselâ­mın da, ibtilâdan kurtulduktan sonra yetmiş yıl daha yaşadığı[171]´, gözönünde tu­tulacak olursa, yaşının, doksan üç değil, hattâ, yüzelliden de, bir hayli yukarılar­da bulunduğunu kabul etmek gerekir.

Nitekim, yaşının, iki yüz´[172], ikiyüz on yıl olduğu da, söylenmiştir.´[173] Eyyûb Aleyhisselâmın kabri, Beseniye´de bulunmaktadır. [174] Ona ve gönderilen bütün peygamberlere selâm olsun![175]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] ibn.Kuteybe-Maarif s.19, Taberî-Tarih c.1 ,s.165, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1 ,s.48, Hâkim-Müstedrek c.2,s.581, Ebülferec İbn.CevzT-Tabsıra c.1,s.191, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.128.

[2] İbn.Kuteybe-Maarif s.19, Taberî-Tarih c.1,s.165.

[3] Taberî-Tarih c.1,s.165.

[4] Hâkim-Müstedrek c.1,s.581, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.191.

[5] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.220.

[6] Taberî-Tarih c.1,s. 165, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48, Hâkim-Müstedrek c.2,s.581, Sâlebî-Arais s. 153, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.191, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.128, Muhyiddin b.Arabî-Muhadaratülebrar c.1,s.128, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.22O.

[7] İbn.Kuteybe-Maarif s.20, Taberî-Tarih c.1,s.165, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.191, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.191, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1 ,s.220-221.

[8] ibn.Kuteybe-Maarif s.20, Taberî-Tarih c.1,s.165, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.193, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.191, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c1,s.220-221.

[9] İbn.Kuteybe-Maarif s.20, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.191.

[10] İbn.Kuteybe-Maarif s 20, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.191.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/305.

[11] Hâkim-Müstedrek c.2,s.581, Sâlebî-Arais s. 153.

[12] Sâlebî-Arais s.153.

[13] Hâkim-Müstedrek c.2,s.581.

[14] Sâlebî-Arais s.153.

[15] Hâkim-Müstedrek c.2,s.581, Sâlebî-Arais s.153.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/305.

[16] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48.

[17] İbn.Kuteybe-Maarif s.20, Taberî-Tarih c.1,s.166, Mesûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48, Ibn.Asakır-Tarıh c.3,s.194.

[18] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.153.

[19] Sâlebî-Arais s.153.

[20] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.153, Ibn.Esîr-Kâmıl c.1,s.128.

[21] Sâlebî-Arais s.153, ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.194.

[22] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.153.

[23] Taberî-Tarih c.1,s.166, Salebî-Arais s.153, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.128.

[24] Taberî-Tefsir c.17,s.65, Sâlebî-Arais s.153

[25]İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.198, Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s,191

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/306.

[26] Nisa: 163.

[27] Taberî-Tefsir c.17,s.65.

[28] İbn.Kuteybe-Maarif s.20, Yâkubî-Tarih c.1,s.32, Taberî-Tarih c.1,s.167, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.195, Munyıddın b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1,s.128.

[29] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.2O1, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.224.

[30] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54, ibn.Asâkir-Tarih c.3,s,194, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.128.

[31] ibn Ebî Şeybe-Musannef C.13.S.201, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.106, Hakimüttirmizi-Nevâdirül´usûl s.224

[32] Taberî-Tefsir c.17,s.65, Sâlebî-Arais s.153, Fahrurrazî-Tefsir c.22,s.2O3.

[33] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54.

[34] ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.194.

[35] Taberî-Tefsir c.17,s.65, Hâkim-Müstedrek c.2,s.581.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/306-307.

[36] ibtilâmn en şiddetlisi Peygamberlere, Peygamberlerden sonra, dindarlık derecelerine göre kullara gelir ve onla­rı, yeryüzünde günahsız dolaşır hale getirir. (ibn.Sa´d-Tabakat c.2,s.2O9, Ahmed b.Hanbel-Müsned d ,s.18O, Tirmizî-Sünen c.4,s.601-602, İbn.Mâce-Sünen c.2,s.1334) Peygamberlere gelen ibtilâ, onların derecelerini kat kat yükseltmek için gelir.

Kendileri, ibtilâ ile karşılaşmaktan, son derece sevinç duyarlar. (ibn.Sa´d-Tabakat c.2,s.2O8, A.b.Hanbel-Müsned c.3,s.94, ibn.Mace-Sünen c.2,s.1335).

[37] jbn.Asâkir-Tarih c.3,s.194,195.

[38] jbn.Asâkir-Tarih C.3.S.194, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129.

[39] ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.194.

[40] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s,129.

[41] ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.195, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129.

[42] ibn.Asâkir-Tarih c.3,s,194.

[43] Ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.195, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.129-130.

[44] Taberî-Tarih c.1,s.166, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.128.

[45] Taberî-Tefsir c.17,s.69, Beyzâvî-Tefsir c.2,s.79.

[46] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.155, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.128.

[47] Sâlebî-Arais s. 154.

[48] Taberî-Tefsir c.17,s.58, Sâlebî-Arais s.154.

[49] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.156, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129.

[50] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.199, Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.192.

[51] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s,129, Ebülfida-Tefsir c.3,s.188

[52] Taberî-Tefsir c.17,s.6O, Sâlebî-Arais s.157.

[53] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.157, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.134.

[54] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.156, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129, Fahrurrazi-Tefsir c.22,s.2O5.

[55] Taberî-Tefsir c.17,s.59, Sâlebî-Arais s.156, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.192.

[56] Taberî-Tarih c.1,s.166, İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.196, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.129.

[57] İbn.Asâkir-Tarih C.3.S.196.

[58] Taberî-Tefsir c.17,s.7O, Sâlebî-Arais s. 161.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/307-310.

[59] Sâlebî-Arais s.160, İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.195, Ebülfida-Tefsir c.3,s.188.

[60] Taberî-Tefsir c.17,s.69-70.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/310.

[61] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54 Taberî-Tefsir c.23, s.167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.581, Sâlebî-Arais s.163, İbn.Asâkir-Tarih c.3s.199-200, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.192-193, Fahrurrazi-Tefsir c.22,s.205-206, Ebülfida-Elbidayevennihayec.1,s.223, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O8, Ibn.Hacer-Metalibül´âliye c.3,s.272.

[62] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54.

[63] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.156.

[64] Taberi-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.153.

[65] Taberî-Tarih c.1,s.166, Sâlebî-Arais s.156.

[66] Sâlebî-Arais s.156.

[67] İbn.Esîr-Kâmil c.1.s.132.

[68] Taberî-Tefsir c.17,s.67, Sâlebî-Arais s.156, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.132.

[69] Taberî-Tefsir C.17.S.67, Sâlebî-Arais s.156.

[70] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s,132.

[71] Taberî-Tefsir c.17,s.67, Sâlebî-Arais s.156, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.132.

[72] Sâlebî-Arais s.156.

[73] Taberî-Tefsir c.17,.67, Sâlebî-Arais s.156, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.132.

[74] Sâlebî-Arais s.156.

[75] Taberî-Tefsir c.17,s.67, Sâlebî-Arais s.156, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.132.

[76] Sâlebî-Arais s.156.

[77] Taberî-Tefsir c.17,s.67-68, Sâlebî-Arais s.156, Ibn.Esîr-Kâmıl c.1,s.132.

[78] İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.132.

[79] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.156-157, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.132-133.

[80] İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.133 .

[81] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Salebi-Araıs s.157, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.133.

[82] Sâlebi-Arais s.157, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.133.

[83] Sâlebî-Arais s.157.

[84] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.157, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.133-134.

[85] Deylemî-Elfirdevs c.1,s.224.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/310-314.

[86] Taberî-Tefsir c.17,s.66-67, Sâlebî-Arais s.162, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.197, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.13O.

[87] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.197, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.194 .

[88] İbn.Asâkir-Tarih C.3,s.197-198.

[89] Sâlebî-Arais s.162.

[90] Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.194.

[91] Sâlebî-Arais s.162, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.198, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.194.

[92] Taberî-Tefsir c.17,s.70-71,Sâlebî-Arais s.161, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.13O.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/314.

[93] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54.

[94] Taberî-Tefsir c.17,s.70-71, Sâlebî-Arais s.161, Ebülferec İBn.Cevzî-Tabsıra c.1 ,s.193, ibn.Esîr-Kâmil c.1, s.13O.

[95] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54 Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.161, Ebülferec-Tabsıra c.1 ,s.193, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s. 130

[96] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.54 İbn.Asakir-Tarih c.3,s.196, Ebülferec-Tabsıra c.1,s.193, Ebülfida-Elbidaye ven-nihaye c.1,s.222

[97] Enbiyâ: 83

[98] Sâd: 41

[99] Enbiyâ: 84

[100] Taberî-Tefsir c.17,s,71, Sâlebî-Arais s.161, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.13O

[101] Taberî-Tefsir c.17,s.65, Sâlebî-Arais s.159, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.135

[102] TaberMefsir c.17,s.Ş8, Sâlebî-Arais s.159, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.135

[103] Sâlebî-Arais s.159, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.135

[104] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.159, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.135

[105] Mes´ûdî (Vefatı: 346 Hicrî); Eyyûb Aleyhisselâmın; Neva beldesine üç Mil kadar uzaklıktaki Mescidi ile içinde yıkandığı suyun ve ibtilâ sırasında zevcesiyle yanında barındıkları kayanın, kendi zamanına, yâni Hicrî 332 yılına kadar malum ve mevcud bulunduğunu açıklar. (Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.48)

[106] Sâd: 42.

[107] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.159, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.135.

[108] Enbiyâ: 85.

[109] Enbiyâ: 85, Sâd: 43.

[110] Enbiya: 85.

[111] Sâd:43.

[112] Enbiya: 85, Sâd: 43..

[113] Ebülfida-Tefsir c.3,s.188.

[114] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s. 161

[115] Taberî-Tefsir c.23,s.167

[116] Taberî-Tefsir c.17,s.71, c.23,s.167, Sâlebî-Arais s.161.

[117] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.161.

[118] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582, Sâlebî-Arais s.161.

[119] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.161, Ebülfida-Elbidaye vennihaye d,s.224.

[120] Taberî-Tefsir c.17,s.71.

[121] Taberî-Tefsir C.17.S.71.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/314-316.

[122] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s. 162.

[123] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.162, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.

[124] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.

[125] Taberî-Tefsirc.17,s.71, Sâlebî-Arais s.162, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131

[126] Sâlebî-Araiss.162

[127] Taberî-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.162, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131

[128] Taberî-Tefsir C.17.S.71, Sâlebî-Arais s.162

[129] Taberî-Tefsir c.J7,s.71, Sâlebî-Arais s.162, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131

[130] Taberi-Tefsir c.17,s.71, Sâlebî-Arais s.162

[131] Taberî-tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s. 159

[132] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.223, Tefsir c.3,s.189

[133] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.159, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131

[134] Taberî-Tefsir c.23,s,167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582, ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.2OO, Ebülfida-Elbidaye venniha­ye C.1.S.223, İbn.Hacer-Metalilibül´aliye c.3,s.272

[135] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.160, İbn.Esîr-Kâmil d.s.131, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.223

[136] Taberî-Tefsir c.23,s. 167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582, Sâlebî-Arais s.160, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.20O, İbn.Hacer-Metalibül´âliye c.3,s.272.

[137] Taberî-Tefsir c.23,s.167, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582, Salebi s.160, İbn.Asâkir c.3,s.20O, İbn.Esîr c.1,s.131, Ebülfida c.1,s.223, Heysemî-Mecmuazzevaid c.8,s.208.

[138] Taberî-Tefsir c.23,s.167, Hâkim c.2,s.582, Salebî s.160, İbn.Asâkir c.3,s.200, İbn.Esîr c.1,s.131, Ebülfida

c.1,s.223, İbn.Hacer-Metalib c.3,s.272.

[139] Taberî-Tefsir c.17,s.68, Sâlebî-Arais s.160.

[140] Taberî-Tefsir c. 17,s.71.

[141] Taberî-Tefsir c.17,s.69,71, Sâlebî-Arais s.160,162, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.

[142] Taberî-Tefsir c.17,s.69, Sâlebî-Arais s.160, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.

[143] Sâlebî-Arais s.160.

[144] Taberî-Tefsir c.17,s.69, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.135.

[145] Taberî-Tefsir c.17,s.72, Sâlebî-Arais s.162.

[146] Taberî-Tefsir c.23,s.272,273, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582, İbn.Asâkir Tarih C.3.S.200, Ebülfida-Elbidaye veni-haye c.1,s.223, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O8, ibn.Hacer-Metalibül´âliye c.3,s.272-273.

[147] Taberî-Tefsir c.17,s.72, Sâlebî-Arais s.162.

[148] Taberî-Tefsir c.17,s.69, Hâkim-Müstedrek c.2,s,582, Sâlebî-Arais s.160, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.200, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.223, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.208,ibn.Hacer-Metalib c.3,s.273.

[149] Ebülfida-Tefsir c.3,s.189.

[150] Ebülferec ibn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.193.

[151] Ebülfida-Tefsir c.3,s.189.

[152] Taberî-Tefsir c.3,s.189.

[153] Taberî-Tefsir c.17,s.69, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.135.

[154] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.224.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/316-319.

[155] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.2O1, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.

[156] İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.131.

[157] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.2O1, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.

[158] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.2O1.

[159] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.2O1, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.

[160] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.2O1.

[161] İbn.Asâkir-Tarih c.3,s.2O1, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.131.

[162] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.314, Buharî-Sahih c.4,s.124.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/319.

[163] Şâd: 44.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/319-320.

[164] İbn.Asakir-Tarih c.3,s.2O1, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.135.

[165] Taberî-Tarih c.1,s.166, Hâkim-Müstedrek c.2,s.582, Sâlebî-Arais s.163, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.136, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.225.

[166] İbn.Asakir-Tarih C.3.S.196, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.135.

[167] Taberî-Tefsir c.17,s.7O, Sâlebî-Arais s.161.

[168] Taberî-Tefsir c.17,s.7O, Sâlebî-Arais s.161.

[169] Aynı kaynaklar.

[170] Taberî-Tefsir c.23,s. 167, Hâkim-Müstedek c.2,s.581, Sâlebî-Arais s. 163, İbn.Asakir-Tarih c.3,s.199, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.192, Fahrurrazi-Tefsir c.22,s.2O5, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.223, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O8, ibn.Hacer-Metâlibül´âliye c.3,s.272.

[171] ibn.Asâkir-Tarih c.3,s.2O1, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.224.

[172] ibn.Habîb-Kitabulmuhabber s.5.

[173] Muhyiddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1,s.128.

[174] Bedrüddin Aynî-Umdetülkarî c.15,s.383.

[175] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/320.
Top