Lokman Aleyhisselâm
Lokman Aleyhisselâm
Lukman Aleyhisselâmın Soyu, Yurdu Ve Mesleği:
Lukman b.Sâran[1] veya Anka[2] veya Bâran[3], b.Mürîd, b.Savun[4] veya Sedun[5]
Lukman Aleyhisselâm; Dâvûd Aleyhisselâmın devrinde yaşamıştır. [6] Kendisi; Mısır Nub kabilesine mensubtu. [7] Medyen ve Eyke halkındandı. [8]
İsrail oğullarından bir adamı[9] kölesi iken, onun tarafından âzâd edilmiş ve kendisine ayrıca mal da, verilmişti. [10]
Lukman Aleyhisselâm, terzi idi. [11]
Kendisinin, Marangoz olduğu da, rivayet edilir. [12]
Lukman Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Lukman Aleyhisselâm:
Kısa boylu,
Yassı ve çökük burunlu[13],
Simsiyah tenli,
Kalın dudaklı[14],
Enli[15] ve yarık ayaklı idi. [16]
Siyah tenli bir zat gelip Saîd b.Müseyyeb´e; teninin siyah oluşunun hükmünü sormuştu.
Saîd b.Müseyyeb, ona:
"Sen, siyah tenlisin diye üzülme!
Çünki, insanların hayırlılarından, üç siyah tenli: Bilal, Ömer b.Hattâbın âzadlısı Mihca´ ve Mısır siyahlarından kalın dudaklı Lukman Hakîm de siyah tenli idi!" demiştir. [17]
Lukman Aleyhisselâma:
"Senin yüzün, ne için çok çirkindir?" denilince; Lukman Aleyhisselâm:
"Sen, nakşı veya nakş edeni, onunla, ayıplayabilir misin?!" demiştir. [18]
Lukman Aleyhisselâmın Bazı Faziletleri:
Yüce Allah tarafından, Lukman Aleyhisselâma Hikmet verilmişti. [19] Hikmet: Din´de Fıkıh, akıl ve sözde isabet demektir. [20]
Lukman Aleyhisselâm; Nübüvvet´le[21] veya krallıkla[22], Hikmet arasında muhayyer kılınmış, o da, Hikmet´i, tercih etmiştir. [23]
Lukman Aleyhisselâm; Dâvûd Aleyhisselâma, ilmiyle[24], Hikmetiyle Vezirlik ederdi. Oda:
"Ne mutlu sana ey Lukman! Sana, Hikmet verilmiş ve senden, belâ, geri çevi-rilmiştir!" derdi. [25]
Bilgin insanların[26] ittifaka yakın[27] çoğunluğunun[28] görüşüne göre: Lukman Aleyhisselâm, Peygamber[29] ve Vahy´e mazhar olmamıştır[30] amma, Allâ-hın, Salih bir kulu idi. [31]
Kendisi, çok düşünen[32], keskin[33] ve iyi görüşlü´[34], çok susan[35] bir kuldu. [36]
O, Allah´ı, sevmiş, Allah da, onu, sevmiş ve kendisine Hikmet ihsan etmişti. [37]
Vehb b.Münebbih:
"Lukman´ın Hikmetlerinden on bin bap kadar okudum.
İnsanlar, onun sözlerinden daha güzel söz işitmemişlerdi.
Sonra, baktım ve gördüm ki: insanlar, onun sözlerini, kendi sözlerine katıyorlar, hutbe ve risalelerinde, ondan, yararlanıyorlardı." demiştir, [38]
Lukman Aleyhisselâm; Beytülmakdis yakınındaki Remle şehrinde oturur, yanına gelenlere va´z eder, hikmetli sözler söylerdi. [39]
Yüce Allah; Lukman Hakîmi, Hikmetiyle yükselttiği, onun da, yanında toplanan halk´a, hikmetli sözler söylediği sırada, tanıdığı bir adam, ona:
"Sen, filan yerde çobanlık etmiş olan siyah köle, Nuhas oğullarının kölesi Lukman değil misin?!
Nihayet, sen, davar çobanı siyahsın!?" dedi.
Lukman Aleyhisselâm:
"Evet!" dedi.
Adam:
"Sende gördüğüm şu hal, sana, nasıl ve nereden geldi?!" diye sordu.
Lukman Aleyhisselâm:
"Doğru sözlü olmak, emâneti, yerine vermek, Mâlâyâni´yi terk etmekle!" dedi.
Diğer rivayete göre: Lukman Aleyhisselâm:
"Evet! Siyah tenliliğim, açıktır" dedi ve
"Benim işlerimden, seni, şaşırtan nedir?" diye sordu.
Adam:
"Halk, senin döşeğine oturuyor! Senin kapının önünü buruyor! Senin sözlerini dinleyip kabul ediyor!?" dedi.
Lukman Aleyhisselâm:
"Ey kardeşimin oğlu! Sana, söyleyeceğim şeyleri, yaparsan, sen de, öyle olursun" dedi. Adam: "Nedir onlar?" diye sordu.
Lukman Aleyhisselâm:
"Ben, gözümü, yumarım.
Dilimi, tutarım.
İhtirasımı, önlerim.
Edep yerimi, korurum.
Kıyamımı (namazımı) uzatırım.
Verdiğim sözü, yerine getiririm.
Konuğumu, ağırlarım.
Komşumu, korurum.
Mâla yânimi (Boş ve yararsız söz ve işlerle uğraşımı) bırakırım.
İşte, bunlar, beni gördüğün gibi yaptı." dedi.[40]
Lukman Aleyhisselâm, köleliği sırasında, Efendisine, kölelerinin, en yük olmayanı, en problemsizi idi.
Efendisi, onu; kendisine aid bostana, öteki arkadaşlarıyla birlikte, bostandaki meyvadan, bir şeyler getirsinler diye göndermişti.
Topladıkları meyvaları, öteki köleler, yediler.
Yanlarında hiç bir şey bulunmaksızın, Efendilerinin yanına geldiler ve suçlarını, Lukman Aleyhisselâmın üzerine attılar.
Lukman Aleyhisselâm, Efendisine:
"İki yüzlü kişi, Allah katında, emîn olamaz!
Sen, bana da, onların hepsine de, kusmak için, su, içir! Sonra da, bizi, koştur!" dedi.
Efendi, böyle yapınca, ötekiler, yedikleri meyvayı, kusuşmağa başladılar! Lukman Aleyhisselâm ise, yalnız, içtiği suyu, kustu.
Efendi, Lukman Aleyhisselâmın doğru, olduğunu, ötekilerin yalan söylediklerini, anladı.
Lukman Aleyhisselâmın Hekimlikteki bilgisi ise:
Tuvalete girip orada oturuşunu, uzatan Efendisine:
"Tuvalette çok oturmaktan, ciğer ağrır, basur meydana gelir, hararet, başa kadar yükselir.
Orada, hafifçe, otur ve kalk!" diyerek seslenmesinde görülmüş, Efendisi, tuvaletten çıkınca, onun, bu sözünü, tuvaletin kapısına yazmıştır.[41]
Lukman Aleyhisselâma, Efendisi:
"Benim için, bir koyun boğazla!" demiş, Lukman Aleyhisselâm da, boğaz-lamıştı.
Efendisi:
"Onun içindeki en iyi olan iki küçük parçasını çıkarıp bana, getir!" dedi.
Lukman Aleyhisselâm, koyunun dilini ve kalbini çıkarıp getirdi. [42]
Efendisi:
"Bu koyun etinin içinde, bunlardan daha iyi olan parçası yok mu? diye sordu.
Lukman Aleyhisselâm:
"Hayır!" dedi.
Efendisi, susacağı kadar sustuktan sonra[43]
"Benim için, bir koyun daha boğazla!" dedi.
Lukman Aleyhisselâm da boğazladı.
Efendisi:
"Onun içinde, en işe yaramaz ve en kötü olan iki küçük parçasını, çıkar, at!" dedi.
Lukman Aleyhisselâm, yine, dilini ve kalbini, çıkarıp attı. Bunun üzerine, Efendisi, Lukman Aleyhisselâma:
"Ben, sana, koyunun içindeki en iyi olan iki küçük parçasını, çıkarıp getirmeni, emretmiştim.
Bana, dil ile kalbi getirmiştin.
Sonra, sana, onun içindeki en işe yaramaz ve en kötü olan iki küçük parçasını da, çıkarıp atmanı, emretmiştim. [44]
Sen, yine, dili ve kalbi çıkarıp attın!?" dedi. [45]
Lukman Aleyhisselâm:
"İyi olduğu zaman, bu ikisinden daha iyi ve güzel olan bir şey yoktur!
İşe yaramaz ve kötü olduğu zaman da, bu ikisinden daha işe yaramaz ve kötü olan bir şey yoktur!" dedi. [46]
Lukman Aleyhisselâma:
"İnsanların, en şerlisi, hangisidir?" diye sorulmuştu.
Lukman Aleyhisselâm:
"Kendisini, halkın, kötü görmesine aldırış etmeyendir!" dedi. [47]
Lukman Aleyhisselâm, çok düşünür, keskin görüşlü bir zattı. [48]
Gündüzleri, hiç uyumazdı.
Hiç kimse, onun, ne tükürdüğünü, ne abdest bozduğunu, ne yıkandığını, ne abes bir şey konuştuğunu, ne de, güldüğünü görmemiştir.
Hikmet gereği olmadıkça, sözünü, tekrarlamazdı. [49] Lukman Aleyhisselâm, oğluna: "Ey oğulcuğum! Suskunluk üzerinde hiç pişman olma! Konuşmak, gümüşten ise, susmak, altındandır!" [50]
"Ey oğulcuğum! Ben, konuşma üzerinde pişmanlık duymuşum, fakat suskunluk üzerinde hiç pişmanlık duymamışımdır." [51]
"Oğulcuğum! Yemeğin en nefîs, tatlı olanını, ye! Döşeğin ise, en çiğnenmiş, yassılanmış olanı üzerinde uyu!" [52]
"Ey oğulcuğum! Oruç tut! Şehvetini, keser.
Seni, namazdan alıkoyacak şekilde oruç tutma.
Çünkü, namaz, Allah katında, oruçtan daha büyüktür." [53]
"Ey oğulcuğum! Âlimlerle otur. Onların dizlerinin dibinden ayrılma!
Çünki, Allah, yeri, göğün yağmuru ile dirilttiği gibi, kalbleri de, Hikmet nuru ile diriltir."´[54]
"Ey oğulcuğum! Tevbe´yi. geciktirme. Çünkü, ölüm, ansızın gelir!" derdi. [55]
Lukman Aleyhisselâmın Vefatı:
Lukman Aleyhisselâm; Beytülmakdis yakınındaki Remle şehrinde vefat etti. [56] Mescid ile çarşı arasındaki yere gömüldü. [57] Selâm olsun ona![58]
Kur´ân-I Kerimin Lukman Aleyhisselâm Hakkındaki Açıklaması:
"And olsun ki: biz, Lukman´a, Allah´a şükret! diye(rek) Hikmet verdik.
Kim, şükrederse, ancak, kendi yararı için şükreder.
Kim de, nankörlük ederse, hiç şüphe yok ki, Allah, Ganiydir (Müstağnidir.)
Her hamd´e, O, lâyıktır.
Hani, Lukman, oğluna -o, ona öğüt verirken- (şöyle) demişti:
Oğulcağızım! Allah´a, ortak koşma!
Çünkü, şirk, büyük bir zulümdür, haksızlıktır. [59]
"Oğulcağızım! Hakikat, (yaptığın iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi kadar da, olsa, bir kaya içinde, veya göklerde, yahud yerin içinde (gizlenmiş) de, olsa, Allah, onu, getirir (meydana çıkarır ve hesabını görür.)
Çünkü, Allah, Latîf´dir, hakkıyle haberdardır. Oğulcağızım! Namazını, dosdoğru kıl! İyiliği, emret! Kötülükten, vaz geçirmeye çalış! Sana, (Bu emir ve nehiy yüzünden) isabet edecek her şeye katlan! Çünkü, bunlar, kati surette farz kılınan umurdandır. İnsanlardan (kibirlenip) yüzünü, çevirme. Yer yüzünde şımarık yürüme!
Çünkü, Allah, her kibir taslayanı, kendini, beğenip övüneni, sevmez. Yürüyüşünde, mutedil ol! Sesini, alçalt.
Seslerin en çirkini, eşeklerin, anırışıdır!" [60]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] ibn.Kuteybe-Maarif s.25, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.123.
[2] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.57, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.123.
[3] Muhyiiddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1,s.139.
[4] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.57.
[5] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.123.
[6] ibn.Kuteybe-Maarif s.25, Mes´ûdî-Muruc c.1,s.57, İbn.Arabî-Muhâdara 139.
[7] Mes´ûdî-Muruc. c.1,s.57, Sâlebî-Arais s.348, Ebülfida c.2,s.124.
[8] Mes´ûdî-Muruc. c.1,s,57, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.123.
[9] Kayn b.Cisr´in (Mes´ûdî-Muruc. c.1,s.57).
[10] ibn.Kuteybe-Maarif s.25.
[11] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.64, İbn.Kuteybe-Maarif s.25, Sâlebî-Arais s.348, M.b.Arabî-Muhâdara c.1,s.139, Ebülfida-Elbidaye venihaye c.2,s.127.
[12] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.64, Taberî-Tefsir c.21,s.68, Sâlebî-Arais s.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.124,127.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/229.
[13] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.124.
[14] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.213, A.b.Hanbel-Ezzühd s.64, Ebülfida s.124
[15] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.64, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.124.
[16] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.213, A.b.Hanbel-Ezzühd s.64, Sâlebî-Arais s.348, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.124.
[17] Taberî-Tefsir c.21,s.67, Sâlebî-Arais s.348, Ebülfida-Elbidaye c.2,s.124.
[18] Sâlebî-Arais s.350.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/229-230.
[19] Lukman: 12.
[20] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.64, Taberî-Tefsir c.21,s.67, Sâlebî-Arais s.348, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.127.
[21] Sâlebî-Arais s.349, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.129.
[22] Hakîmüttirmizî-Nevadirül´usûl s.112, Sâlebî-Arais s.349, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.192.
[23] Hâkimüttirmizî-Nevadir s.112, Sâlebî-Arais s.349, ibn.Asakir-Tarih c.5,s.192, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.129.
[24] Hâkimüttirmizî-Nevadir s. 112, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.192.
[25] Hakimüttirmizi-Nevadirül´usûl s.112, Sâlebî-Arais s.349, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.192, Mir Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.333
[26] Sâlebî-Arais s.349.
[27] İbn.Kuteybe-Maarif s.25.
[28] Sâlebî-Arais s.349.
[29] İbn.Kuteybe-Maarif s.25.
[30] Ibn.Kuteybe-Maarif s.25, Taberî-Tefsir c.21,s.67, Sâlebî-Arais s.349, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.129.
[31]Taberî-Tefsir c.21,s.67, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.129.
[32] Taberî-Tefsir c.21,s.67, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O.
[33] Hakîmüttirmizî-Nevadirül´usûl s.112, Sâlebî-Arais s.349, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O.
[34] Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O.
[35] Hakîmüttirmizî-Nevadirürusûl s.112, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O.
[36] Hakîmüttirmizî-Nevadirül´usûl s.112.
[37] Hakîmüttirmizî-Nevadir. s.112, Sâlebî-Arais s.349, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O.
[38] ibn. Kuteybe-Marif s.25.
[39] ibn.iyas-Bedâyiüzzühûr s.169.
[40] Sâiebî-Arais s.350, Ebüifida-Eibidaye vennihâye c.2,s.124.
[41] Sâlebî-Arais s.349.
[42] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Taberî-Tefsir c.21 ,s.68, Sâlebî-Arais s.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s. 127.
[43] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.64, Sâlebî-Arais s.350 Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.2.S.127.
[44] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Taberî-Tefsir c.21 ,s.68, Sâlebî-Arais s 350 Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.127.
[45] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.127.
[46] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Taberî-Tefsir c.21,s.68, Salebî-Arais s.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.127.
[47] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Sâlebî-Arais s.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s,128 Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Sâlebî-Arais s.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s,128.
[48] Deylemi-Elfirdevs c.3,s.45O.
[49] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.124.
[50] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.128.
[51] ibn. Kuteybe-Uyunülahbar c.2,s.192.
[52] İbn.Kuteybe-Uyunülahbar c.3,s.245.
[53] Sâlebî-Arais s.350.
[54] Mâlik-Muvatta´ c.2,s.1002, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.133.
[55] Gazâli-ihyâu Ulûmiddin c.4,s.15-16.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/230-234.
[56] İbn.lyas-Bedâyiuzzühur s.169, Mîr-Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.332.
[57] İbn.iyas-Bedâyizzühur s.169.
[58] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/235.
[59] Lukman: 12-13.
[60] Lukman: 16-19.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/235.
Lukman b.Sâran[1] veya Anka[2] veya Bâran[3], b.Mürîd, b.Savun[4] veya Sedun[5]
Lukman Aleyhisselâm; Dâvûd Aleyhisselâmın devrinde yaşamıştır. [6] Kendisi; Mısır Nub kabilesine mensubtu. [7] Medyen ve Eyke halkındandı. [8]
İsrail oğullarından bir adamı[9] kölesi iken, onun tarafından âzâd edilmiş ve kendisine ayrıca mal da, verilmişti. [10]
Lukman Aleyhisselâm, terzi idi. [11]
Kendisinin, Marangoz olduğu da, rivayet edilir. [12]
Lukman Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Lukman Aleyhisselâm:
Kısa boylu,
Yassı ve çökük burunlu[13],
Simsiyah tenli,
Kalın dudaklı[14],
Enli[15] ve yarık ayaklı idi. [16]
Siyah tenli bir zat gelip Saîd b.Müseyyeb´e; teninin siyah oluşunun hükmünü sormuştu.
Saîd b.Müseyyeb, ona:
"Sen, siyah tenlisin diye üzülme!
Çünki, insanların hayırlılarından, üç siyah tenli: Bilal, Ömer b.Hattâbın âzadlısı Mihca´ ve Mısır siyahlarından kalın dudaklı Lukman Hakîm de siyah tenli idi!" demiştir. [17]
Lukman Aleyhisselâma:
"Senin yüzün, ne için çok çirkindir?" denilince; Lukman Aleyhisselâm:
"Sen, nakşı veya nakş edeni, onunla, ayıplayabilir misin?!" demiştir. [18]
Lukman Aleyhisselâmın Bazı Faziletleri:
Yüce Allah tarafından, Lukman Aleyhisselâma Hikmet verilmişti. [19] Hikmet: Din´de Fıkıh, akıl ve sözde isabet demektir. [20]
Lukman Aleyhisselâm; Nübüvvet´le[21] veya krallıkla[22], Hikmet arasında muhayyer kılınmış, o da, Hikmet´i, tercih etmiştir. [23]
Lukman Aleyhisselâm; Dâvûd Aleyhisselâma, ilmiyle[24], Hikmetiyle Vezirlik ederdi. Oda:
"Ne mutlu sana ey Lukman! Sana, Hikmet verilmiş ve senden, belâ, geri çevi-rilmiştir!" derdi. [25]
Bilgin insanların[26] ittifaka yakın[27] çoğunluğunun[28] görüşüne göre: Lukman Aleyhisselâm, Peygamber[29] ve Vahy´e mazhar olmamıştır[30] amma, Allâ-hın, Salih bir kulu idi. [31]
Kendisi, çok düşünen[32], keskin[33] ve iyi görüşlü´[34], çok susan[35] bir kuldu. [36]
O, Allah´ı, sevmiş, Allah da, onu, sevmiş ve kendisine Hikmet ihsan etmişti. [37]
Vehb b.Münebbih:
"Lukman´ın Hikmetlerinden on bin bap kadar okudum.
İnsanlar, onun sözlerinden daha güzel söz işitmemişlerdi.
Sonra, baktım ve gördüm ki: insanlar, onun sözlerini, kendi sözlerine katıyorlar, hutbe ve risalelerinde, ondan, yararlanıyorlardı." demiştir, [38]
Lukman Aleyhisselâm; Beytülmakdis yakınındaki Remle şehrinde oturur, yanına gelenlere va´z eder, hikmetli sözler söylerdi. [39]
Yüce Allah; Lukman Hakîmi, Hikmetiyle yükselttiği, onun da, yanında toplanan halk´a, hikmetli sözler söylediği sırada, tanıdığı bir adam, ona:
"Sen, filan yerde çobanlık etmiş olan siyah köle, Nuhas oğullarının kölesi Lukman değil misin?!
Nihayet, sen, davar çobanı siyahsın!?" dedi.
Lukman Aleyhisselâm:
"Evet!" dedi.
Adam:
"Sende gördüğüm şu hal, sana, nasıl ve nereden geldi?!" diye sordu.
Lukman Aleyhisselâm:
"Doğru sözlü olmak, emâneti, yerine vermek, Mâlâyâni´yi terk etmekle!" dedi.
Diğer rivayete göre: Lukman Aleyhisselâm:
"Evet! Siyah tenliliğim, açıktır" dedi ve
"Benim işlerimden, seni, şaşırtan nedir?" diye sordu.
Adam:
"Halk, senin döşeğine oturuyor! Senin kapının önünü buruyor! Senin sözlerini dinleyip kabul ediyor!?" dedi.
Lukman Aleyhisselâm:
"Ey kardeşimin oğlu! Sana, söyleyeceğim şeyleri, yaparsan, sen de, öyle olursun" dedi. Adam: "Nedir onlar?" diye sordu.
Lukman Aleyhisselâm:
"Ben, gözümü, yumarım.
Dilimi, tutarım.
İhtirasımı, önlerim.
Edep yerimi, korurum.
Kıyamımı (namazımı) uzatırım.
Verdiğim sözü, yerine getiririm.
Konuğumu, ağırlarım.
Komşumu, korurum.
Mâla yânimi (Boş ve yararsız söz ve işlerle uğraşımı) bırakırım.
İşte, bunlar, beni gördüğün gibi yaptı." dedi.[40]
Lukman Aleyhisselâm, köleliği sırasında, Efendisine, kölelerinin, en yük olmayanı, en problemsizi idi.
Efendisi, onu; kendisine aid bostana, öteki arkadaşlarıyla birlikte, bostandaki meyvadan, bir şeyler getirsinler diye göndermişti.
Topladıkları meyvaları, öteki köleler, yediler.
Yanlarında hiç bir şey bulunmaksızın, Efendilerinin yanına geldiler ve suçlarını, Lukman Aleyhisselâmın üzerine attılar.
Lukman Aleyhisselâm, Efendisine:
"İki yüzlü kişi, Allah katında, emîn olamaz!
Sen, bana da, onların hepsine de, kusmak için, su, içir! Sonra da, bizi, koştur!" dedi.
Efendi, böyle yapınca, ötekiler, yedikleri meyvayı, kusuşmağa başladılar! Lukman Aleyhisselâm ise, yalnız, içtiği suyu, kustu.
Efendi, Lukman Aleyhisselâmın doğru, olduğunu, ötekilerin yalan söylediklerini, anladı.
Lukman Aleyhisselâmın Hekimlikteki bilgisi ise:
Tuvalete girip orada oturuşunu, uzatan Efendisine:
"Tuvalette çok oturmaktan, ciğer ağrır, basur meydana gelir, hararet, başa kadar yükselir.
Orada, hafifçe, otur ve kalk!" diyerek seslenmesinde görülmüş, Efendisi, tuvaletten çıkınca, onun, bu sözünü, tuvaletin kapısına yazmıştır.[41]
Lukman Aleyhisselâma, Efendisi:
"Benim için, bir koyun boğazla!" demiş, Lukman Aleyhisselâm da, boğaz-lamıştı.
Efendisi:
"Onun içindeki en iyi olan iki küçük parçasını çıkarıp bana, getir!" dedi.
Lukman Aleyhisselâm, koyunun dilini ve kalbini çıkarıp getirdi. [42]
Efendisi:
"Bu koyun etinin içinde, bunlardan daha iyi olan parçası yok mu? diye sordu.
Lukman Aleyhisselâm:
"Hayır!" dedi.
Efendisi, susacağı kadar sustuktan sonra[43]
"Benim için, bir koyun daha boğazla!" dedi.
Lukman Aleyhisselâm da boğazladı.
Efendisi:
"Onun içinde, en işe yaramaz ve en kötü olan iki küçük parçasını, çıkar, at!" dedi.
Lukman Aleyhisselâm, yine, dilini ve kalbini, çıkarıp attı. Bunun üzerine, Efendisi, Lukman Aleyhisselâma:
"Ben, sana, koyunun içindeki en iyi olan iki küçük parçasını, çıkarıp getirmeni, emretmiştim.
Bana, dil ile kalbi getirmiştin.
Sonra, sana, onun içindeki en işe yaramaz ve en kötü olan iki küçük parçasını da, çıkarıp atmanı, emretmiştim. [44]
Sen, yine, dili ve kalbi çıkarıp attın!?" dedi. [45]
Lukman Aleyhisselâm:
"İyi olduğu zaman, bu ikisinden daha iyi ve güzel olan bir şey yoktur!
İşe yaramaz ve kötü olduğu zaman da, bu ikisinden daha işe yaramaz ve kötü olan bir şey yoktur!" dedi. [46]
Lukman Aleyhisselâma:
"İnsanların, en şerlisi, hangisidir?" diye sorulmuştu.
Lukman Aleyhisselâm:
"Kendisini, halkın, kötü görmesine aldırış etmeyendir!" dedi. [47]
Lukman Aleyhisselâm, çok düşünür, keskin görüşlü bir zattı. [48]
Gündüzleri, hiç uyumazdı.
Hiç kimse, onun, ne tükürdüğünü, ne abdest bozduğunu, ne yıkandığını, ne abes bir şey konuştuğunu, ne de, güldüğünü görmemiştir.
Hikmet gereği olmadıkça, sözünü, tekrarlamazdı. [49] Lukman Aleyhisselâm, oğluna: "Ey oğulcuğum! Suskunluk üzerinde hiç pişman olma! Konuşmak, gümüşten ise, susmak, altındandır!" [50]
"Ey oğulcuğum! Ben, konuşma üzerinde pişmanlık duymuşum, fakat suskunluk üzerinde hiç pişmanlık duymamışımdır." [51]
"Oğulcuğum! Yemeğin en nefîs, tatlı olanını, ye! Döşeğin ise, en çiğnenmiş, yassılanmış olanı üzerinde uyu!" [52]
"Ey oğulcuğum! Oruç tut! Şehvetini, keser.
Seni, namazdan alıkoyacak şekilde oruç tutma.
Çünkü, namaz, Allah katında, oruçtan daha büyüktür." [53]
"Ey oğulcuğum! Âlimlerle otur. Onların dizlerinin dibinden ayrılma!
Çünki, Allah, yeri, göğün yağmuru ile dirilttiği gibi, kalbleri de, Hikmet nuru ile diriltir."´[54]
"Ey oğulcuğum! Tevbe´yi. geciktirme. Çünkü, ölüm, ansızın gelir!" derdi. [55]
Lukman Aleyhisselâmın Vefatı:
Lukman Aleyhisselâm; Beytülmakdis yakınındaki Remle şehrinde vefat etti. [56] Mescid ile çarşı arasındaki yere gömüldü. [57] Selâm olsun ona![58]
Kur´ân-I Kerimin Lukman Aleyhisselâm Hakkındaki Açıklaması:
"And olsun ki: biz, Lukman´a, Allah´a şükret! diye(rek) Hikmet verdik.
Kim, şükrederse, ancak, kendi yararı için şükreder.
Kim de, nankörlük ederse, hiç şüphe yok ki, Allah, Ganiydir (Müstağnidir.)
Her hamd´e, O, lâyıktır.
Hani, Lukman, oğluna -o, ona öğüt verirken- (şöyle) demişti:
Oğulcağızım! Allah´a, ortak koşma!
Çünkü, şirk, büyük bir zulümdür, haksızlıktır. [59]
"Oğulcağızım! Hakikat, (yaptığın iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi kadar da, olsa, bir kaya içinde, veya göklerde, yahud yerin içinde (gizlenmiş) de, olsa, Allah, onu, getirir (meydana çıkarır ve hesabını görür.)
Çünkü, Allah, Latîf´dir, hakkıyle haberdardır. Oğulcağızım! Namazını, dosdoğru kıl! İyiliği, emret! Kötülükten, vaz geçirmeye çalış! Sana, (Bu emir ve nehiy yüzünden) isabet edecek her şeye katlan! Çünkü, bunlar, kati surette farz kılınan umurdandır. İnsanlardan (kibirlenip) yüzünü, çevirme. Yer yüzünde şımarık yürüme!
Çünkü, Allah, her kibir taslayanı, kendini, beğenip övüneni, sevmez. Yürüyüşünde, mutedil ol! Sesini, alçalt.
Seslerin en çirkini, eşeklerin, anırışıdır!" [60]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] ibn.Kuteybe-Maarif s.25, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.123.
[2] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.57, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.123.
[3] Muhyiiddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1,s.139.
[4] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.57.
[5] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.123.
[6] ibn.Kuteybe-Maarif s.25, Mes´ûdî-Muruc c.1,s.57, İbn.Arabî-Muhâdara 139.
[7] Mes´ûdî-Muruc. c.1,s.57, Sâlebî-Arais s.348, Ebülfida c.2,s.124.
[8] Mes´ûdî-Muruc. c.1,s,57, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.123.
[9] Kayn b.Cisr´in (Mes´ûdî-Muruc. c.1,s.57).
[10] ibn.Kuteybe-Maarif s.25.
[11] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.64, İbn.Kuteybe-Maarif s.25, Sâlebî-Arais s.348, M.b.Arabî-Muhâdara c.1,s.139, Ebülfida-Elbidaye venihaye c.2,s.127.
[12] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.64, Taberî-Tefsir c.21,s.68, Sâlebî-Arais s.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.124,127.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/229.
[13] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.124.
[14] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.213, A.b.Hanbel-Ezzühd s.64, Ebülfida s.124
[15] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.64, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.124.
[16] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.213, A.b.Hanbel-Ezzühd s.64, Sâlebî-Arais s.348, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.124.
[17] Taberî-Tefsir c.21,s.67, Sâlebî-Arais s.348, Ebülfida-Elbidaye c.2,s.124.
[18] Sâlebî-Arais s.350.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/229-230.
[19] Lukman: 12.
[20] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.64, Taberî-Tefsir c.21,s.67, Sâlebî-Arais s.348, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.127.
[21] Sâlebî-Arais s.349, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.129.
[22] Hakîmüttirmizî-Nevadirül´usûl s.112, Sâlebî-Arais s.349, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.192.
[23] Hâkimüttirmizî-Nevadir s.112, Sâlebî-Arais s.349, ibn.Asakir-Tarih c.5,s.192, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.129.
[24] Hâkimüttirmizî-Nevadir s. 112, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.192.
[25] Hakimüttirmizi-Nevadirül´usûl s.112, Sâlebî-Arais s.349, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.192, Mir Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.333
[26] Sâlebî-Arais s.349.
[27] İbn.Kuteybe-Maarif s.25.
[28] Sâlebî-Arais s.349.
[29] İbn.Kuteybe-Maarif s.25.
[30] Ibn.Kuteybe-Maarif s.25, Taberî-Tefsir c.21,s.67, Sâlebî-Arais s.349, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.129.
[31]Taberî-Tefsir c.21,s.67, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.129.
[32] Taberî-Tefsir c.21,s.67, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O.
[33] Hakîmüttirmizî-Nevadirül´usûl s.112, Sâlebî-Arais s.349, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O.
[34] Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O.
[35] Hakîmüttirmizî-Nevadirürusûl s.112, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O.
[36] Hakîmüttirmizî-Nevadirül´usûl s.112.
[37] Hakîmüttirmizî-Nevadir. s.112, Sâlebî-Arais s.349, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.45O.
[38] ibn. Kuteybe-Marif s.25.
[39] ibn.iyas-Bedâyiüzzühûr s.169.
[40] Sâiebî-Arais s.350, Ebüifida-Eibidaye vennihâye c.2,s.124.
[41] Sâlebî-Arais s.349.
[42] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Taberî-Tefsir c.21 ,s.68, Sâlebî-Arais s.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s. 127.
[43] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.64, Sâlebî-Arais s.350 Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.2.S.127.
[44] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Taberî-Tefsir c.21 ,s.68, Sâlebî-Arais s 350 Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.127.
[45] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.127.
[46] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.214, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Taberî-Tefsir c.21,s.68, Salebî-Arais s.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.127.
[47] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Sâlebî-Arais s.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s,128 Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Sâlebî-Arais s.350, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s,128.
[48] Deylemi-Elfirdevs c.3,s.45O.
[49] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.124.
[50] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.65, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.128.
[51] ibn. Kuteybe-Uyunülahbar c.2,s.192.
[52] İbn.Kuteybe-Uyunülahbar c.3,s.245.
[53] Sâlebî-Arais s.350.
[54] Mâlik-Muvatta´ c.2,s.1002, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.133.
[55] Gazâli-ihyâu Ulûmiddin c.4,s.15-16.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/230-234.
[56] İbn.lyas-Bedâyiuzzühur s.169, Mîr-Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.332.
[57] İbn.iyas-Bedâyizzühur s.169.
[58] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/235.
[59] Lukman: 12-13.
[60] Lukman: 16-19.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/235.
Peygamberler Tarihi - 2
- Nübüvvet, Nebi ve Resul
- Adem Aleyhisselâm
- Şit Aleyhisselâm
- İdris Aleyhisselâm
- Nuh Aleyhisselâm
- Hûd Aleyhisselâm
- Salih Aleyhisselam
- İbrahim Aleyhisselâm
- İsmail Aleyhisselâm
- İshak Aleyhisselâm
- Lût Aleyhisselâm
- Yâkub Aleyhisselâm
- Yûsuf Aleyhisselâm
- Eyyûb Aleyhisselâm
- Zülkifl Aleyhisselâm
- Şuayb Aleyhisselâm
- Musa ve Harun Aleyhisselam
- Hızır Aleyhisselam
- Yûşa´ b. Nun Aleyhisselâm
- Kâlib b. Yüfenna Aleyhisselâm
- Hızkıl Aleyhisselâm
- İlyas Aleyhisselâm
- Elyesa´ Aleyhısselam
- Yûnus Aleyhisselâm
- Şemûyel Aleyhisselâm
- Dâvûd Aleyhısselam
- Süleyman Aleyhisselam
- Lokman Aleyhisselâm
- Şaya Aleyhisselâm
- İrmiya Aleyhisselâm