Hz. Peygamber´in Davet Yolunda Çektiği Sıkıntılar

Hz. Peygamber´in Davet Yolunda Çektiği Sıkıntılar

Bu Konuda Hz. Peygamber’in Söyledikleri

- Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:

‘Allah yolunda, hiç kimsenin görmediği eziyetlere katlandım. Benim düştüğüm dehşetli hallere hiç bir kimse düşmemiştir. Öyle zamanlar oldu ki üzerimizden otuz gün otuz gece geçtiği halde ne Bilal ve ne de ben, onun koltuğu altında sakladığı az bir yiyecek dışında canlıların yiyebileceği hiç bir şey bulamadık.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye III/47 (İmam Ahmed’den, o da Enes’ten); Terğib V/159 (Tirmizi ve İbn Hibban’dan naklen); hadisi ayrıca İbn Mace ve Ebu Nuaym da rivayet etmişlerdir.

Muhamme

d Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/257.

Hz. Peygamber’in, Amcası Ebu Tâlib’in Kendisini Korumaktan Vazgeçtiği Kanaatına Vardığında Ona Söyledikleri

- Âkil b. Ebî Tâlib şöyle anlatıyor: Kureyşliler babam Ebu Talib’e müracaat ederek ona

‘Ey Ebâ Tâlib! Yeğenin Muhammed cemiyetlerimizin, toplantılarımızın üzerine gelip bize hoşumuza gitmeyen bazı şeyler söylüyor. Eğer yapabilirsen onu bu işten vazgeçir’ dediler. Ebu Tâlib de bana

‘Ey Âkil! Git amcanın oğlunu ara, bul ve bana getir!’ dedi. Hz. Peygamber’i bize ait ağıllardan birinde buldum. O çok yorgundu. Benimle birlikte dönerken yürüyebilecek bir gölge arıyordu; fakat yolumuz üzerinde böyle bir gölge de yoktu. Nihayet babamın yanına vardık. Babam Ebu Tâlib, Hz. Peygamber’e şunları söyledi:

‘Ey yeğenim! Andolsun ki bugüne dek bana ne kadar itaatkar olduğunu biliyorum. Biraz önce Kureyşliler bana gelerek, senin onların Kâbe’sine ve meclislerine gidip hoşlarına gitmeyen bazı şeyler söylediğine dair şikayette bulundular. Bundan vazgeçsen olmaz mı?’ Bunun üzerine Hz. Peygamber gözlerini gökyüzüne dikerek şöyle konuştu:

‘Allah’a yemin ederim ki benim bu peygamberlik görevini terketmem, sizin herhangi birinizin güneşten bir parça ateş koparmasından çok daha zordur’. Bunları duyan babam (Ebu Tâlib) ise Kureyşlilere dönerek

‘Yeğenim asla yalan söylememiştir. Haydi siz kendi işinize dönünüz!’ dedi.[1]

- Amcası Ebu Tâlip Hz. Peygamber’e şunları söyledi:

‘Yeğenim! Kavmin Kureyş bana gelerek hakkında şöyle şöyle şikayette bulundular. Gel hem kendine hem de bana kıyma! Bizi ne senin ve ne de benim gücümün yetmeyeceği bir yük altına sokma! Kureyşlilere hoşlarına gitmeyecek şeyleri söylemekten de vazgeç!’ Ebu Tâlib’in bu sözlerinden, onun desteğini çekerek kendisini yalnız bıraktığı sonucunu çıkaran Hz. Peygamber de

‘Ey amcam! Eğer güneşi sağ, ayı da sol elime versen yine de bu işi (peygamberliği) bırakacak değilim. Allah bu işi üstün getirinceye ya da ben helak oluncaya kadar buna devam edeceğim’ dedi. Sonra Hz. Peygamber’in gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Hz. Peygamber’in bu halini gören Ebu Tâlib şunları söyledi:

‘Ey kardeşimin oğlu! Nasıl istersen öyle davran; işini yapmaya devam et! Yemin ederim ki senden hiç bir zaman desteğimi çekmeyeceğim!’[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi VI/14 (Taberani’nin Esvat ve Kebir adlı kitaplarından. Heysemi ayrıca yine Taberani’nin ve Ebu Ya’la’nın başından az bir kesintiyle bu hadisi değişik bir şekilde rivayet ettiklerini de zikreder); Bidaye III/42 (Buhari’nin Tarih’inden).

[2] Bidaye III/42.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/257-258.

Hz. Peygamber’in, Amcasının Ölümünden Sonra Çeşitli Eziyetlere Taâruz Kalması

- Ebu Tâlib vefat ettiği zaman Rasûlullah’ın yolunu Kureyş’in ahmaklarından birisi kesti ve peygamberin üzerine toprak attı. Hz. Peygamber böylece evine döndü. Kızlarından biri yüzündeki toprağı hem siliyor, hem de ağlıyordu. Hz. Peygamber de

‘Ağlama kızım, kesinlikle Allah senin babanı koruyacaktır’ dedi. Ebu Tâlib ölünceye kadar, Kureyşliler Hz. Peygamber’e dokunamadılar. Ancak onun ölümünden sonra Hz. Peygamber’e hakaret ve işkence etmeye başladı![1]

- Ebu Tâlib vefat ettikten sonra Hz. Peygamber’e şiddet gösterildi ve Hz. Peygamber, Ebu Tâlib’in ölümünden sonra ‘Ey amcam! Senin ayrılığın ne süratli bir şekilde bana kendisini hissettirdi’ dedi.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye III/134.

[2] Ebu Nuaym, Hilye, VIII/308 (Ebu Hureyre’den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları

Hz. Peygamber’in Kureyşlilerden Çektiği Eziyetler ve Onlara Verdiği Cevap

- Hâris şöyle anlatıyor: Babamdan

‘Şu kalabalık nedir?’ diye sordum. Bana

‘Bunlar dinlerini terkeden ve peygamberlik davasında bulunan bir kişinin etrafında toplanan kimselerdir!’ dedi. Kalabalığın yanına vardığımızda, Hz. Peygamber onları Allah’ın birliğine iman etmeye davet ediyordu. Onlar da onun davetini reddediyor, ona eziyet ediyorlardı. Bu mesele gün ortasına kadar devam etti. Halk Hz. Peygamber’in etrafından dağıldı. Rasûlullah’a bir kadın geldi, göğsü görünmekteydi. Kadının etinde bir desti su ile bir mendil vardı. Suyu Hz. Peygamber’e uzattı. Hz. Peygamber suyu kadından alarak içti ve abdest aldı. Sonra başını kaldırarak

‘Ey kızım! O mendille göğsünü kapat. Babana herhangi bir şey olacaktır diye korkma!’ dedi.

Bu kadın kimdir diye sordum.

‘Zeyneb adındaki kızıdır’ dediler.[1]

- el-Ezdi şöyle anlatıyor: Cahiliye devrinde Hz. Peygamber’i gördüm. ‘Ey nas! Lâilâheillallah deyiniz, kurtulunuz!’ diyordu. Kimisi peygamberin yüzüne tükürdü. Kimisi peygamberin üzerine toprak serpti, kimisi de ona küfretti. Bu manzara öğleye kadar devam etti. Baktım ki bir kız, su dolu bir desti ile peygamberin yanına geldi. Peygamber yüzünü ve ellerini yıkadı

‘Ey kızım! Babanın başına herhangi bir şey getireceklerinden korkma!’ dedi. Bu kızın kim olduğunu sordum.

‘Rasûlullah’ın kızı Zeyneb’tir’ dediler. Zeyneb güzel bir kızdı.[2]

- Urve şöyle anlatıyor: İbnü’l-As’a

‘Müşriklerin Hz. Peygamber’e yaptıkları en büyük hakaret nedir?’ diye sordum. İbnü’l-As şöyle anlattı: Bir gün Hz. Peygamber Kâbe yanındaki Hicr’de namaz kılıyordu. Ukbe b. Ebî Muayt gelip, Hz. Peygamber’in boynuna eteğini sarıp boğazını sıktı. Bu sırada Ebubekir geldi ve onu kolundan tutarak Hz. Peygamber’den uzaklaştırdı. Sonra ‘Rabb’im Allah’dır dediği için onu öldürecek misiniz? Halbuki o size Rabb’inizden açık mucizeler getirmiştir’ diyerek Mü’min: 40/’8 ayetini okudu.[3]

- Amr b. As şöyle anlatıyor: Ben Kureyş’in peygamberi öldürme girişiminde bulunduklarına şahit olmadım. Fakat bir gün Hz. Peygamber Makam-ı İbrahim’de namaz kılarken, müşrikler onu öldürmeyi kararlaştırdılar. Bunun üzerine Ukbe b. Ebî Muayt, Hz. Peygamber’in yanına gidip Hz. Peygamber’in abasını boynuna dolayarak bütün gücüyle sıktı. Hz. Peygamber dizleri üzerine düştü. Halk “öldü” diye bağırıştı. Ebubekir koşarak geldi. Hz. Peygamber’in kollarından tutarak, onu yerden kaldırdı ve

“Rabb’im Allah’tır dediği için bir kişiyi öldürecek misiniz?” dedi. Bunun üzerine Kureyş Hz. Peygamber’den uzaklaştı. Hz. Peygamber namaza durdu, namazını bitirdikten sonra Kâbe’nin gölgesinde oturmakta olan Kureyşlilerin yanına giderek

“Ey Kureyş cemaatı, Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ben size bu yolda kesilmek üzere gönderildim” dedi ve eliyle boğazını gösterdi. Ebu Cehil, Hz. Peygamber’e

“Sen cahil değildin” dedi. Hz. Peygamber

“Ben şimdi de cahil değilim, fakat sen cahillerdensin” dedi.[4]

- Urve b. Zübeyir şöyle anlatıyor: Ben Abdullah b. Amr’a “Kureyşlilerin Hz. Peygamber’e yaptıkları en feci şey nedir?” diye sordum. Bana

“Kureyş’in ileri gelenleri Hicr’de oturuyorlardı. Yanlarına gittim. Şöyle konuşuyorlardı: Şu adama gösterdiğiniz sabrı, hiç kimseye göstermediniz. O bize ‘akılsız’ diyor, atalarımıza küfrediyor, birliğimizi bozuyor, ilahlarımıza küfrediyor. Onlar böyle konuşurken Hz. Peygamber çıkageldi. Rükn’ün karşısına gelince, Kâbe’yi tavafa başladı. Onların yanından geçerken Peygamber’e bazı işaretler yaptılar. Hz. Peygamber’in bundan alındığını yüzünden anladım. İkinci geçişinde de aynı şeyi yaptılar. Hz. Peygamber hiç bir şey söylemedi. Üçüncü defa aynı şeyi yaptıklarında Hz. Peygamber

“Ey Kureyşliler, beni dinleyin. Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ölüm için geldim” dedi. Rasûlullah’ın bu sözü onlarda çok büyük bir etki yaptı. Öyle ki sanki herkesin başında bir kuş var da, aman uçmasın diye kıpırdamıyorlardı. Hatta Hz. Peygamber hakkında en fazla düşmanlık güden dahi, Peygamber’e en yumuşak bir sözle

“Ey Ebû’l-Kasım, güle güle git. Sen cahil bir insan değilsin” dedi. Hz. Peygamber de oradan ayrıldı. Ertesi gün yine toplandılar. Ben de aralarındaydım. Bir kısmı diğerlerine

“Muhammed’in elinden çektiğimizi hatırlattınız. Size gelen eziyetleri gündeme getirdiniz. O sizin hoşunuza gitmeyen kelimeleri size söyleyince de onu bıraktınız”. Onlar bu durumdayken Hz. Peygamber çıkageldi. Hep birden yerlerinden sıçrayarak Hz. Peygamber’in etrafını çevirdiler ve

“Sen misin şöyle şöyle diyen? Sen misin, dinimiz ve ilahlarımız hakkında şunu şunu söyleyen?” dediler. Hz. Peygamber

“Evet, bunları söyleyen benim” dedi. Onlardan biri Hz. Peygamber’in yakasına yapıştı. Ebubekir de Peygamber’i müdafaa etmek için kalktı. Hem ağlıyor hem de “Rabb’im Allah’tır diyen bir kişiyi öldürecek misiniz?” diyordu. Sonra Kureyş Peygamber’i bıraktı. Bu manzara, Kureyş’in peygamberle ilgili olarak gördüğüm en şiddetli tavrı ve manzarası idi.[5]

- Esma’dan

“Müşriklerin Peygamber hakkındaki en şiddetli icraatı neydi?” diye sordular. Esma

“Müşrikler mecliste oturmuşlardı. Peygamber ve ilahları hakkında söylediklerini müzakere ediyorlardı. Onlar bu durumdayken Peygamber çıkageldi. Hepsi birden Peygamber’e hücum ettiler ve imdad sesleri babama kadar ulaştı. Birisi

“Ey Ebabekir! Arkadaşına yetiş!” diye bağırdı. Babam bizim yanımızdan çıktı -ki o zaman başında dört tane saç örgüsü vardı- ve gidip onlara

“Azap olasıcalar. Siz, Rabb’im Allah’tır, diyen ve size Rabb’inizden mucizeler getiren bir kişiyi öldürecek misiniz?” dedi.

Onlar o zaman Peygamber’i terkederek babama yöneldiler. Babam eve döndüğünde o örgülerinden hangisine el atsa elinde kalıyordu. Bunun üzerine “Ey celâl ve ikram sahibi! Sen ortaktan münezzehsin!” deyip duruyordu.[6]

- Müşrikler bir defasında Rasûlullah’ı o şekilde dövdüler ki, Peygamber bayıldı. Ebubekir onlara

“Azap olasıcalar! ‘Rabb’im Allah’tır’ diyen bir kişiyi öldürecek misiniz?” dedi. Onlar, Ebubekir’i kastederek

“Bu kimdir?” dediler. Bazıları buna

“Bu, deli Ebubekir’dir” diye cevap verdiler.[7]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, VI/21 (Tabarani’den)

[2] Heysemi, VI/21

[3] Bidaye, III/46 (Buhari’den)

[4] Kenzü’l-Ummal, II/321; Ebu Ya’la; Tabarani

[5] Heysemi, VI/16 (İmam Ahmed’den)

[6] Heysemi, Mecma VI/17; İbn Abdilber, İstiab, II/227; Hilye, I/31.

[7] Heysemi, VI/17 (Ebu Ya’la’dan); Hakim, III/67. Bu hadisi Bezzar da riveyet etmiştir. Fakat onda şu fazlalık vardır: Peygamber’i bırakıp, Ebubekir’e saldırdılar.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/258-261.

Hz. Ali’nin Bir Hutbesinde Hz. Ebubekir’in Cesaretinden Bahsetmesi

- Hz. Ali, hutbesinde

“Ey nas! İnsanların en kahramanı kimdir?” diyordu.

“Ey mü’minlerin emiri! Sensin!” dediler. Hz. Ali

“Biliniz ki, ben her kimle döğüşmüşsem, onu mutlaka alt etmişimdir. Fakat insanların en kahramanı Ebubekir’dir. Çünkü biz (Bedir günü) Rasûlullah’a bir gölgelik yaptık. ‘Onu müşriklerden kim koruyacak?’ dedik. Allah’a and içerim, bizden hiçbir kimse bu işe yanaşmadı. Ancak Ebubekir, kılıcını kınından çekerek peygamberin başucunda durdu. Ona herhangi bir müşrik saldırdığında, Ebubekir de ona saldırıp püskürtüyordu” dedi.

Yine bir gün Rasûlullah’ı gördüm. Kureyşliler Peygamber’i yakalamıştı. Birisi ona sataşıyor, kin kusuyordu. Kimisi Hz. Peygamber’i tartaklıyor ve

“Sen misin ilahları bir tek ilah yapan?” diyorlardı. Andolsun bizden hiç bir kimse Peygamber’e bu durumda yaklaşmadı, ancak Ebubekir fırlayıp kimine vuruyor, kimiyle cedelleşiyor, kimini itiyordu ve “Rabb’im Allah’tır diyen bir kişiyi öldürecekmisiniz, azab olasıcalar?” diyordu.

Sonra Hz. Ali abasını çıkardı. Mübarek sakalları ıslanıncaya kadar ağladı, sonra

“Size Allah ile yemin verdiriyorum, Firavun’un ailesinden olan mümin mi hayırlıdır yoksa Ebubekir mi?” dedi. Halk sustu. Hz. Ali

“Allah’a yemin ederim ki Ebubekir’in bir saatlık ömrü, Firavun ailesinden olan müminin, yeryüzü dolusu iyiliklerinden daha hayırlıdır. Çünkü o imanını gizliyor, Ebubekir ise, açıkça mü’min olduğunu ilân ediyordu” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bezzar, Müsned.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/261.

Kureyş İleri Gelenlerinin Hz. Peygamber’in Üstüne İşkembe Atmaları ve Ebü’l-Buhteri’nin Peygamber’i Müdafaa Etmesi

- Abdullah b. Mes’ud şöyle anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber namaz kılarken, Ebu Cehil b. Hişam, Rabia’nın oğulları Utbe ve Şeybe, Ukbe b. Ebî Muayt, Ümeyye b. Halef ve iki kişi -ki hepsi yedi kişiydi- Hicr’de oturuyorlardı. Peygamber secdeye vardı ve secdeyi çok uzattı. Ebu Cehil

“Hanginiz gidip de falan evde kesilen devenin işkembesini bize getirir ve onu Muhammed’in üzerine koyar?” dedi. Onların en şakisi olan Ukbe b. Ebî Muayt gitti, işkembeyi getirdi ve Rasûlullah’ın omuzlarına attı. Peygamber daha secde halindeydi. Ben de orada bulunuyordum. Arkam olmadığı için bir kelime konuşmaya dahi gücüm yoktu. Bir de baktım ki, Rasûlullah’ın kızı Fatıma geldi ve babasının omuzlarından o işkembeyi alıp attıktan sonra Kureyş’e yönelerek onlara küfretti. Onlar Fatıma’ya bir cevab vermediler. Hz. Peygamber ise, her zaman ne kadar secdede kalıyorsa, yine o kadar kaldıktan sonra başını kaldırdı ve namazını bitirdikten sonra üç defa “Ey Allah’ım, Kureyş’i sana havale ettim. Allah’ım, Utbe’nin, Ebu Cehil’in, Şeybe ve Ukbe’nin hakkından gel” dedi.

Sonra Hz. Peygamber mescidden çıktı. Bastonuna dayanıp yürüyen Ebu’l-Buhteri ile karşılaştı. O, Peygamber’i gördüğünde Peygamber’in yüzünün solgunluğunu farketti ve

“Niçin böyle oldun?” diye sordu. Hz. Peygamber

“Benim yakamı bırak da gideyim” dedi. Ebu’l-Buhterî

“Allah’a yemin ederim ki, ya bu hadiseyi bana söylersin yahut da yakanı bırakmam. Çünkü senin başına bir şey gelmiş” dedi. Hz. Peygamber, baktı ki Ebu’l-Buhterî ısrar ediyor, ona olayı anlattı. Bunun üzerine Ebu’l-Buhterî

“Gel, mescide gidelim!” dedi. Hz. Peygamber’le Buhterî mescide yöneldiler. Sonra Ebu’l-Buhterî, Ebu Cehil’in yanına giderek

“Ey Ebel Hakem! Sen misin, Mühammed’in üzerine işkembe atılmasını emreden?” dedi. Ebu Cehil buna

“Evet” diye cevap verdi. Ebu’l-Buhterî bastonunu kaldırdı. Ebu Cehil’in kafasına vurdu. Bunun üzerine herkes birbirine girdi. Bunu gören Ebu Cehil

‘Allah hayrınızı versin. Ben Ebu’l-Buhterî’nin vurduğu bastonun intikamını almaktan vazgeçiyorum. Muhammed’in maksadı bizim aramıza düşmanlık sokmaktır ki, o ve arkadaşları kurtulsunlar!” diye bağırdı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, Mecma’, VI/18 (Bezzar ve Taberani’den); Ebu Nuaym, Delail, s. 90; Buhari, Müslim, Tirmizi ve başkaları (Muhtasar olarak) şu ekle beraber; Onlar bunu yaptıktan sonra gülmeye başladılar. Hatta birisi o kadar çok güldü ki, yere düşmemek için birisine dayandı. İmam Ahmed’in rivayetinde ise şu ek vardır: Abdullah b. Mes’ud “Vallahi bunların hepsi Bedir savaşında öldürüldüler” dedi. Bidaye, III/44.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/262.

Ebu Cehil’in Hz. Peygamber’e Eziyet Etmesi ve Hamza’nın da Bundan Dolayı Öfkelenmesi

- Ebu Cehil, Safa’nın yanında Peygamber’le karşılaştı. Peygamber’e eziyet etti. Hamza da av meraklısıydı. O gün de avlanıyordu. Manzarayı gören hanımı avdan dönünce Hamza’ya

“Ey Ebâ Umâre! Keşke bugün Ebu Cehil’in yeğeninin başına neler getirdiğini görseydin” dedi.

Bunun üzerine Hamza öfkelendi. Evine girmeden geri döndü. Boynunda yayı olduğu halde mescide yürüdü. Kureyş meclislerinin birinde Ebu Cehil’in oturduğunu görünce, bir şey söylemeden yayını kafasına indirdi. Kureyş’ten bazı kimseler ayağa kalkarak Hamza’yı Ebu Cehil’den uzaklaştırdılar. Hamza

“Benim dinim Muhammed’in dinidir. Ben şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın Rasûlü’dür. Allah’a yemin ederim ki, ben artık bundan dönmeyeceğim. Eğer siz doğru iseniz, geliniz, beni bu işten çeviriniz” dedi. Hamza müslüman olduğu zaman Hz. Peygamber onunla izzete kavuştu. Müslümanlar yardımcı buldular. Kureyşliler artık korkmaya başladı. Çünkü Hamza’nın Hz. Peygamber’i koruyacak güçte olduğunu biliyorlardı.[1]

- Hamza bir gün ok atışından dönüyordu. Onunla bir hanım karşılaştı ve

“Ey Ebâ Umâre, bugün yeğenin Ebu Cehil b. Hişam’dan neler çekti. Ebu Cehil ona küfretti, onun yakasına yapışarak şöyle şöyle yaptı” dedi. Hamza

“Ebu Cehil bunları yaparken hiç kimse kendisini gördü mü?” diye sordu. Kadın

“Evet, halk bunu gördü” dedi. Bunun üzerine Hamza Safa ile Merve’nin yanındaki meclise vardı. Baktı ki Kureyşliler oturuyor, Ebu Cehil de aralarında bulunuyor. Yayını eline alarak Ebu Cehil’in iki kulağı arasına öyle bir vurdu ki, yayın ucu kırıldı. Sonra

“Bu sefer yayla vurdum. Gelecek sefer kılıçla vuracağım. Şahidlik ederim ki, Muhammed Allah’ın Rasûlü’dür ve getirdiği din doğru ve Allah tarafındandır” dedi. Oradakiler

“Ey Ebâ Umâre! o bizim ilahlarımıza küfretti. Eğer bunu sen yapsaydın, ondan üstün olduğun halde senden de kabul etmezdik. İşte durum budur, Ey Ebâ Umâre! Kaldı ki, sen küfürbaz değilsin” dediler.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, Mecma’, IX/267 (Tabarani’den mürsel olarak)

[2] Heysemi, Mecma’, IX/267 (Tabarani’den mürsel olarak); Hakim, Müstedrek, III/192

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/

Ebu Cehil’in Allah Belasını Verinceye Kadar Hz. Peygamber’e Düşmanlık Etmesi ve Bunda Kararlı Olması

- Abbas şöyle anlatıyor: Ben bir gün mesciddeydim. Ebu Cehil gelerek

“Allah’a şartım olsun, eğer Muhammed’i secde halinde görürsem onun boynuna basacağım” dedi. Ben Rasûlullah’ın yanına gittim. Ona Ebu Cehil’in bu yeminini söyledim. Hz. Peygamber o kadar öfkelendi ki, mescide vardığında acelece kapıdan girmek isterken duvara çarptı. Ben de

“Bu gün kötü bir gündür” diyerek izarımı giydikten sonra Rasûlullah’ın arkasından geldim. Rasûlullah mescide girdi ve Alâk suresini okumaya başladı ve: ‘İnsan kendini ihtiyaçtan müstağni görünce azar’ ayetine varınca -ki bu Ebu Cehil hakkında inmiştir- birisi Ebu Cehil’e

“Ey Ebu’l-Hakem! İşte Muhammed!” dedi. Ebu Cehil

“Benim gördüklerimi siz görmüyor musunuz? Andolsun göklerin ufku benim için kapanmıştır” dedi. Hz. Peygamber surenin sonuna geldiğinde secdeye kapandı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, III/43; Taberani, Esvat ve Kebir; Heysemi, Mecma’, VIII/227; Hakim, III/325

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/263-264.

Ebu Cehil’in Hz. Peygamber’e Eziyet Etmesi ve Tuleyb b. Umeyr’in Hz. Peygamber’e Sahip Çıkması

- Ebu Cehil beraberinde birkaç kişi olduğu halde Peygamber’in önüne çıktı ve ona eziyet etti. Tuleyb b. Umeyr, Ebu Cehil’e hücum ederek ona vurdu ve kafasını kırdı. Tuleyb’i yakaladılar. Ebu Leheb bu sefer Tuleyb’i kurtarmak için onun yardımına yetişti. Ervâ bunu duyunca

“Ebu Leheb’in en hayırlı günü, dayısı oğluna yardım ettiği gündür” dedi. Bunun üzerine oradakiler Ebu Leheb’e

“Ervâ sapıttı” dediler. Ebu Leheb, kızkardeşi Ervâ’ya giderek onu azarladı. Bunun üzerine Ervâ

“Sen kardeşinin oğluna yardım edersen, bu senin için daha iyi olur. Eğer o galip gelirse, sen muhayyersin. İstersen dinine girersin, istersen girmezsin. Fakat yenilirse, kardeşinin oğlu olduğu için mazur sayılırsın” dedi. Ebu Leheb “Acaba bütün Araplara karşı çıkmaya gücümüz yeter mi? Muhammed yeni bir din ortaya çıkarmıştır” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İsabe, IV/227

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/264.

Uteybe b. Ebî Leheb’in Hz. Peygamber’e Eziyet Etmesi, Hz. Peygamber’in Ona Beddua Etmesi ve Onun Helâk Olması

- Rasûlullah’ın kızı Ümmü Gülsüm, Uteybe b. Ebu Leheb ile evlendi. Rukiye isimli kızı da Ebu Leheb’in diğer oğlu Utbe’deydi. Hz. Peygamber’e peygamberlik verilip Tebbet suresi inince Ebu Leheb iki oğluna

“Eğer siz Muhammed’in kızlarını boşamazsanız yanınızda durmak bana haram olsun” dedi. Harb b. Ümeyye’nin kızı olan anneleri de

“Muhammed’in iki kızını da boşayınız. Çünkü onlar babaları gibi sapıtmışlardır” dedi. Onlar da Hz. Peygamber kızlarını boşadı. Uteybe, Ümmü Gülsüm’ü boşadığı zaman Rasûlullah’a

“Ben senin dinini inkar ettim ve senin kızını boşadım. Artık ne sen bana gel, ne de ben sana geleyim” dedikten sonra Hz. Peygamber’e saldırdı ve Peygamber’in gömleğini yırttı. O sırada Uteybe ticaret için Şam tarafına gitmek üzereydi. Hz. Peygamber onun yüzüne bakarak

“Allah’tan, köpeğini sana musallat etmesini dilerim” diye beddua etti. Bundan sonra Uteybe Kureyşli tüccarlar ile yola çıkarak Zerka’ denilen bir yere vardılar. Oraya vardıklarında bir arslan onların etrafında dolaşmaya başladı. Uteybe feryad ederek

“Vallahi Muhammed’in bedduası yüzünden bu arslan beni parçalayacak. İbn Ebî Kebşe (Muhammed) Mekke’dedir amma, benim katilim odur” dedi. Arslan onların etrafında bir kaç kere dolaştıktan sonra kayboldu. Onlar da Uteybe’yi aralarına alarak yattılar. Arslan tekrar dönüp aralarından geçerek Uteybe’nin yanına vardı ve pençeleriye onun başını ezdi. Osman önce Rukiye’yi nikahladı. Onun ölümünden sonra da Ümmü Gülsüm’ü aldı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, VI/18 (Tabarani’den, mürsel olarak), bu hadisin ravileri arasında Zuheyr b. Ala vardır. Bu kişi zayıftır.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/264-265.

Hz. Peygamber’in, Komşuları Ebu Leheb ile Ukbe b. Ebî Muayt’tan Çektiği Eziyetler

- Rabia b. Ubeyd ed-Bîlî şöyle anlatıyor: Kureyş’in Hz. Peygamber’e neler yaptığından hiç söz etmiyorsunuz. Ben Hz. Peygamber’in en çok iki komşusu olan Ebu Leheb ile İbn Ebî Muayt tarafından eziyet gördüğüne şahit oluyordum. Hz. Peygamber’in evi, Ebu Leheb ile Ukbe b. Ebî Muayt’ın evleri arasındaydı. Hz. Peygamber evine her geldiğinde kan, leş türü pislikler görür, onları yayıyla uzaklaştırır ve “Ey Kureyşliler, Ne kötü komşuluktur bu” derdi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, VI/21, bu hadisin ravileri arasında İbrahim b. Ali Hüseyin er-Rafiki vardır. Bu zat zayıftır.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/265.

Hz. Peygamber’in Taif’de Çektiği Eziyetler

- Hz. Aişe şöyle anlatıyor:

“Hz. Peygamber’den, acaba senin başına Uhud gününden daha şiddetlisi geldi mi?” diye sordum. Hz. Peygamber

“Ben, Abdiyaleyl b. Abdi-Külâl’e sığınmak için baş vurduğumda beni kovdu. O kadar üzüldüm ki, âdeta kendimden geçmiş olarak geri döndüm. Karnü’s-Seâlib’e nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Ancak orada kendime geldim, başımı havaya kaldırdım. Baktım ki, bir bulut beni gölgeliyor. Cebrail de onun içinde duruyordu. Cebrail bana ‘Allah, kavminin sana söylediklerine ve sana yaptıklarına şahit oldu. Bunun için istediğini kendisine emredesin diye benimle birlikte dağlar meleğini gönderdi’ dedi. Cebrail’in sözünden sonra dağların meleği bana seslendi. Bana selam verdi ve ‘Ey Muhammed! Dilediğini yaparım. İstersen onların üzerine Ebu Kubeys ve el-Ahmer dağlarını kapatırım’ dedi. Ben de ‘Hayır, umarım ki Allah onların sulbünden Allah’a kulluk eden, Allah’ı birleyen ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmayan kimseler yaratır’ dedim.”[1]

- Ebu Tâlib vefat ettiği zaman Hz. Peygamber Taif’e gitti. Onların kendisine arka çıkacağını ummaktaydı. Sakif’in önderlerinden ve Amr’ın oğulları Abdi Yaley, Habib ve Mes’ud’un evine gitti. Hz. Peygamber onlara Kureyş’ten çektiği eziyetleri anlatarak kendisine yardımcı olmalarını istedi. Onlar ise, Hz. Peygamber’i çok kötü bir şekilde reddettiler.[2]

- Ebu Talib vefat etti. Rasûlullah’ın Kureyş’ten çektiği sıkıntılar da arttı. Hz. Peygamber o zaman Sakif kabilesine doğru gitti. Onların kendisini kabul edeceğini ve yardımda bulunacaklarını ümid ediyordu. Sakifin önderleri olan üç kişi -ki bunlar kardeştirler- Abdi Yaleyl b. Amr, Ubeyd b. Amr, Mesud b. Amr’la karşılaştı. Onlara

“Beni koruyunuz” dedi ve başına gelen felaketleri anlattı. Onlardan birisi

“Eğer Allah seni bir şeyle göndermişse, ben Kâbe’nin örtüsünü çalmış olayım!” dedi. Diğeri de

“Vallahi bundan sonra seninle tek bir kelime bile konuşmam. Eğer peygambersen, zaten seninle konuşma liyakatına sahip olamam” dedi. Üçüncüsü ise

“Allah başkasını göndermekten aciz midir ki, seni gönderdi?” dedi. Ve onlar Sakif kabilesine peygamberin kendilerine söylediklerini yaydılar. Onlar bir araya toplanarak Peygamber’le istihza ettiler. Yolu üzerinde iki saf halinde durdular. Ellerinde taşlar vardı. Hz. Peygamber adım attıkça onlar taşlarla kendisine vuruyorlardı. Ve bunu yaparken de alay ediyorlardı. Hz. Peygamber’in ayak ve bacakları kanlar içindeydi. Onların elinden kurtulup bir bağın duvarına sığındı. Orada bir ağacın gölgesinde oturdu. Üzüntülüydü. Bağın sahibi Utbe b. Rabia ile Şeybe b. Rabia idi. Hz. Peygamber onları gördüğünde onların yanına gitmek istemedi. Çünkü onların Allah ve Rasûlü’ne ne kadar düşman olduklarını biliyordu. Ona gelen vahye ne derece düşman olduklarının farkındaydı. Fakat onlar Addas isimli köleyi bir miktar üzümle Hz. Peygamber’e gönderdiler. Addas üzümü Hz. Peygamber’e verince, Hz. Peygamber “Bismillah” dedi ve Addas’a

“Sen nerelisin?” diye sordu. Addas

“Ninova halkındanım” dedi. Hz. Peygamber

“Salih bir kişi olan Yunus b. Metta’nın şehrinden mi?” dedi. Addas

“Sen Yunus b. Metta’yı nereden tanıyorsun?” dedi. Hz. Peygamber, Yunus hakkında bildiklerini anlattı. Zaten Allah’ın risaletini tebliğ ederken, hiç kimseyi hor görmezdi. Bunun üzerine Addas, secde edercesine yere kapanıp Hz. Peygamber’in ayaklarını öpmeye başladı. O sırada Hz. Peygamber’in ayaklarından kanlar akıyordu. Utbe ile Şeybe de onlara bakıyorlardı. Addas yanlarına dönünce

“Sen niye Muhammed’e secde ettin? Ayaklarını öptün? Sen bunu hiçbirimiz için yapmadın!” dediler. Addas

“Bu, salih bir kişidir. Bize gelen Yunus b. Metta hakkında bana bazı şeyler söyledi ki, onları hiç kimse bilmez. Ve bana Allah’ın Rasûlü olduğunu söyledi” dedi. Bunun üzerine iki kardeş güldüler ve

“Sakın Muhammed seni hristiyanlığından döndürmesin! O hilebaz bir kişidir!” dediler. Sonra Hz. Peygamber Mekke’yedöndü.[3]

- Taif halkı yol üzerinde iki saf halinde Peygamber’e eziyet etmek üzere oturdular. Hz. Peygamber yoldan geçerken ayağını her kaldırışında ve yere her basışında taşlar geliyordu ona. Böylece Peygamber’i kan içinde bıraktılar. Ayaklarından kan aktığı halde onlardan kurtuldu.[4]

- Hz. Peygamber, Sakiflilerden ümidini kesince onlara

“Yapacağınızı yaptınız. Hiç olmazsa buraya geldiğimi kimseye söylemeyin” dedi. Hz. Peygamber, Kureyşlilerin durumu öğrenince daha da azıtacaklarından korkuyordu. Fakat onlar bunu gizlemek şöyle dursun, Hz. Peygamber’e küfür ve hakaret etmeleri için köleleri ve çocukları kışkırttılar. Onu Utbe ve Şeybe’nin bağına sığınmak mecburiyetinde bıraktılar. O bağ sahipleri de oradaydı. O zaman Sakif’in ahmakları ve kendisini taşlamaya gelenler geri dönüp gittiler. Hz. Peygamber bir üzüm bağının gölgesine sığındı. Oraya oturdu. Rabia’nın iki oğlu da Peygamber’e bakıyordu. Taif ahalisinin ahmaklarından Peygamber’in çektiklerini görüyorlardı. Hz. Peygamber bu esnada Benî Cumah kabilesinden bir kadınla karşılaştı. Kadın ona “Bu nedir, senin kayınçolarından gördüğün?” dedi.[5]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhari, I/458 (Urve’den); Müslim; Nesai

[2] Fethü’l-Bari, VI/198 (Musa b. Ukbe, Megazi).

[3] Delailü’n-Nübüvve, s. 103.

[4] Bidaye, VI/13

[5] Bidaye, VI/13 (İbn İshak’tan)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/265-267.

Hz. Peygamber’in Taif’ten Dönerken Yaptığı Dua

- Hz. Peygamber Taiflilerin elinden kurtulup emniyete kavuşunca şöyle dua etti:

“Ey Allah’ım! Kuvvetimin zafiyetini, tedbirimin azlığını, halkın gözünde hiç bir kıymet taşımadığımı, sana şikâyet ediyorum, ya erhamerrâhimin! Sen zayıfların Rabb’isin. Sen benim Rabb’imsin. Beni kime teslim ediyorsun? Beni, buğzeden bir yabancıya mı, yoksa işimi eline verdiğin bir düşmana mı? Eğer sen bana dargın değilsen, başka hiç bir şeyden perva etmem. Fakat senin affın benim için herşeyden üstündür. Yarab! Gazabına uğramaktan, karanlıkları parlatan ve dünya ile ahiret işlerinin salâh kaynağı olan veçhinin nuruna sığınıyorum. Ta ki, sen benden hoşnut olasın. Bütün güç ve kudret senindir.”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/267-268.

Hristiyan Olan Addas’ın Müslüman Olması ve Hz. Peygamber’in Hak Peygamber Olduğuna Şahitlik Etmesi

- Rabia’nın oğulları Peygamber’in maruz kaldığı felaketi gördüklerinde ona acıdılar. Addas isminde Hristiyan bir köleleri vardı. Ona,

“Şu üzümlerden bir salkım al. Bir tabağa koy ve şu kişiye götür” dediler. Addas da bunu yaptı. Rasûlullah’ın önüne tabağı koydu ve Rasûlullah’a

“ye” dedi. Hz. Peygamber elini üzüm salkımına uzatırken

“bismillah” dedi. Addas, Rasûlullah’ın yüzüne bakarak

“Allah’a yemin ederim ki, bu kelimeyi bu memleketin halkı söylemiyor!” deyince Hz. Peygamber

“Sen hangi memlekettensin ya Addas? Senin dinin nedir?” diye sordu. Addas

“Ben hristiyanım ve Ninova şehrindenim” deyince Rasûlullah

“Salih kişi, Yunus b. Metta’nın şehrinden mi?” diye sorunca, Addas

“Sen Yunus b. Metta’nın kim olduğunu nerden biliyorsun” dedi. Hz. Peygamber

“O benim kardeşimdir. Peygamberdir. Ben de peygamberim” dedi. Bu söz karşısında Addas, Rasûlullah’ın üzerine kapanıp başını, ellerini ve ayaklarını öptü. Bunu gören Utbe ve Şeybe

“Biz iyi etmedik. Vallahi Muhammed onu da yoldan çıkardı” dediler. Addas yanlarına dönünce

“Ey Addas! Niçin onun başını, ellerini ve ayaklarını öpüyordun?” diye sordular. Addas

“Ey benim iki efendim! Yeryüzünde bu kişiden daha hayırlısı yoktur. Bana öyle bir şeyi haber verdi ki, bunu ancak bir peygamber bilir!” dedi. Onlar, Addas’a

“Ey Addas! Azab olasıca! Bu seni dininden caydırmasın? Çünkü senin dinin onun dininden daha hayırlıdır” dediler.[1]

- Hz. Âişe şöyle anlatıyor: Babam bana

“Ben ve Hz. Peygamber mağaraya sığınırken bizi görmeliydin. Hz. Peygamber’in ayaklarından kanlar akıyordu. Benim ayaklarım ise kaskatı birer taş gibi olmuştu” dedi. Çünkü Hz. Peygamber yalın ayak gezmeye alışmamıştı.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, VI/135 (İbn İshak’tan); Süleyman et-Teymi, es-Sire adlı kitabında, Addas’ın, Hz. Peygamber’e “Şehadet ederim ki, sen Allah’ın kulu ve Rasulü’sün” dediğini kaydeder. İsabe, II/466.

[2] Kenzü’l-Ummal, VIII/329 (İbn Merduveyh’den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/268.

Hz. Peygamber’in Uhud Günü Çektiği Eziyetler

- Uhud gününde Peygamber’in hem bir azı dişi kırılmış, hem de başı yarılmıştı. Hem yüzündeki kanı siliyor hem de “Acaba Peygamber’in başını yarmış, dişlerini kırmış bir kavim nasıl iflah olacaktır? Hem de peygamberleri onları Allah’a davet ediyorken” diyordu. Bunun üzerine “Onların işinden hiç bir şey sana ait değildir. Allah isterse onları affeder, isterse -zalim oldukları için- onları azaplandırır”[1] ayeti nâzil oldu.[2]

- Uhud gününde Hz. Peygamber’in yüzü yarıldı. Mâlik b. Sinan Rasûlullah’ın önüne geldi, Peygamber’in yarasından akan kanları emdi, sonra da yuttu. Hz. Peygamber “Kim ki kanım kanına karışmış bir insana bakmak istiyorsa Mâlik b. Sinan’a baksın” buyurdu.[3]

- Hz. Aişe şöyle anlatıyor: Babam, Uhud gününü hatırladığı zaman “O günün bütün kahramanlıkları Talha’da toplanmıştı. Savaş alanını terkedenlerin, ilk döneni ben oldum. Birisinin kaçmadan Allah yolunda kahramanca savaştığını gördüm. Ona

“Senin Talha olmanı temenni ederim. Yazık ki ben sebat etme üstünlüğünü kaçırdım. Hiç olmazsa bunu elinde tutan adam benim akrabalarımdan biri olsun” dedim. O sırada benimle müşrikler arasında tanıyamadığım bir adam vardı. Hz. Peygamber’e ben ondan daha yakındım. Benim ilerleyemediğim bir hızla ilerliyordu. Bana yaklaştığında Ebu Ubeyde b. el-Cerrah olduğunu farkettim. Hz. Peygamber’in yanına vardığımızda, azı dişinin kırıldığını, yanağından yaralandığını ve başındaki miğferden iki halkanın yanağına saplandığını gördük. Hz. Peygamber -Tâlha’yı kastederek-

”Gidin arkadaşınıza bakın” dediyse de onu dinlemeyip halkayı yanağından çekmek için, ona doğru ilerledim. Fakat Ebu Ubeyde bana yemin verdirerek, bu işi kendisine bırakmamı istedi. Bunun üzerine Ebu Ubeyde ilerledi ve onu incitmemek için dişleriyle halkaları çekmeye başladı. Fakat birinci halkayı çekerken öndişlerinden bir tanesi söküldü: Ben bunu görünce diğer halkayı çekmek için bir daha davrandım. Fakat yapmamam için Ebu Ubeyde bana bir daha yemin verdirdi. Bunun üzerine Ebu Ubeyde dişleriyle ikinci halkayı da çekti ve bir dişi daha söküldü. Ebu Ubeyde, ön dişleri düşük olanların -inanın ki en sevimlisiydi. Hz. Peygamber’in yarasını temizledikten sonra Talha’nın yanına gittik. Onu bir çukurda bularak tedavisini yapmaya başladık. Yetmiş küsür yerinden yaralanmıştı. Bir parmağı da kesilmişti” derdi.[4]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Al-i İmran: 3/128

[2] Buhari, Müslim ve Tirmizi (Enes’den)

[3] Cem’ül-Fevaid, II/47 (Buhari, Müslim ve Tirmizi’den); Tabarani, el-Kebir

[4] Bidaye, VI/29 (Tayalasi’den); İbn Sa’d, III/298; İbnü’s-Sünni; Şaşı; Bezzar, Esvad; İbn Hibban; Darakutni; Ebu Nuaym, İbn Asakir’de rivayet etmiştir. Kenzü’l-Ummal, V/274.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/269.
Top