ihya.org
3. Ahmet
Pasarofçaya Doğru!
Takvimler 1617'yi gösterirken sadrıazam Silahdar Ali Paşayı; Korfu Adasını almaya hazırlanırken görüyoruz. Ne var ki; Venedik Avusturya'ya müracaatla, bir savunma ve saldırı antlaşmasının imza edilmesini temine muvaffak oldu. Bu antlaşmanın peşinden, Avusturya'nın Osmanlı divân'ına, Karlofça antlaşmasını çiğniyorsun bâbunda sesi ulaşdı. Divân; bu sesi duyunca kendini bir yokladı. Karlofça antlaşmasına mugayir hiç bir hareketin içinde olmadığını gördükten sonra, durumu tezekkür ettirdi ve istihbar ettiği Venedik-Avusturya antlaşmasının Avusturya'yı böyle bir ses yüksel-temeye ittiğini anladı. Bahane basitti. Çünkü Karlofça antlaşması, Venedik ile alakası olmayan bir hususdu. Mora üzerine yapılan Osmanlı istirdat harekâtı Venedik'le alakalı bir operasyon olmakla beraber, Avusturya'nın Venediği koruma arzusuna yoruldu. Bunun üzerine divân bu mesele üzerin de müzakere açdı. Görülen manzara; Osmanlı deniz yollarının herhangi bir ülkenin denetimi veya tasallutuna açık olduğunda bu vaziyet Avusturya'nın işine gelirdi.
1696-1736 Seneleri Deniz Harekatları
Ara başlıkta koyduğumuz 96 ile 36 seneleri arasındaki, kırkyıllık zaman dilimi içindeki deniz hareketleri, üç padişahımızın dönemine müsadifdir. Bunlardan; 2. Mustafa'nın, sekiz yıl süren saltanatını, 3. Ahmed'in 27 yıl süren devrini, Sultan 1. Mahmud döneminin ilk 6 yılını kapsadığı görülür. Mezamorta Hüseyin Paşanın donanmay-i hümayunu bidayetten beri savaşa hazırlama hususundaki azimkârane tutumu, hiç bir zaman kendisinde bir bıkkınlık husule getirmedi. Dayandığı temel düşünce "büyük gemi-büyük top" fikr-i sabit hâlini almıştı. Mora yarımadasını düşmandan ve bilhassa Venediklilerden temizlemekde siyasi Öngürüsüydü Mezamorta Paşanın, bunda da muvaffak olacağına inanıyordu.
3. Ahmed'in Sadrazamları
Kavanoz Ahmed Paşa, kıyamcılann, 22/8/1703'de, tâyin ettiği biriydi. Ancak üç ay kadar makam-ı sadarette kalabildi. Yerine getirilen Enişte Hasan Paşa, onbir ay kadar sadrazamlık yapabildi. Kalaylıkoz Ahmed Paşa, 3. Ahmed'in üçüncü sadrazamı olduysada, üç ayı dolduramadı. 4. sadrazam Baltacı Mehmed Paşa, Prut zaferi sahibi olmasına rağmen, ilk sadareti 17 ay kadar sürebildi. 2. sadareti ki Prut zaferi bu dönemdedir, bu dönemde 1 sene 3 ay 3 gün sürmüştür. Baltacı Paşanın 1. sadareti peşinden makama aynı zamanda dâmad olan Silahdar Çorlulu Ali Paşa; 1706-1710 seneleri arasında dört seneyi aşan bir dönemi sahibidir. Devlete, 111. Sadnazam olarak Köprülüzâde Numan Paşa geldiyse de, ancak 2 ay, 2 güne sığan hizmette bulunabildi ve Ağa Yusuf Paşa, 112. sadraızam öldü ve bir seneden 9 gün eksik olarak bu makamda kalabildi. Abaza Süleyman Paşa, 4 ay 25 gün makamı sadarette kaldıysa da 113. sadnazam sayılmayı da hakketti. CIrlalı Pehlivanzâde Hoca İbrahim Paşa 21 gün süren sadaretiyİe bu döneminen kısa sürenidir. 115. sadnazam Şehid Ali Paşa 1713Mel716'da 3 sene, 3 ay, 8 gün süren ve şehadetle biten bir hayat, 116.
3. Ahmed'in Hanımları
Padişah Kadınları ve Kızları adlı eserin 79 sh. de, 7 numaralı dip notta şöyle bir beyan var, alıntılayalım: ".. 3. Murad bir tarafa bırakılırsa, 3. Ahmed elliden fazla çocuğu ile padişahlar arasında rekor kırmıştır. Alderson 13 kadını olduğunu yazar.." demektedir. İskit Yayınevinin çıkardığı, Mufassal Osmanlı Tarihi adlı eserde on hanım ismi sayılmaktadır. Emetullah Sultan başkadınıdır, 3. Ahmed'in. Hayır sahibi kimseler arasında başta gelir dense sezadır. Kocasının taht'-tan indirilmesini yaşadı. Eski Saraya gönderildi. Vefat tarihi belli olmayıp, Eyüb Sultan semtinde Kıbrıs Fatihi Mustafa Paşanın mezarının ayak ucunda medfundur. Fatma Sultan bu hanımdan doğmuştur. Mezkûr esere göre ikinci hanım Ayşe Kadın adlı hanımdırki hakkında pek malumat yoktur.
3. Kadın ise Emine Kadın adlı bir hanımdır'kİ Ayşe Sultanı dünya'ya getirmiştir. 1163/1750'de ölmüştür. Yenicâmi naziresine gömülmüştür.
Sultan 3. Ahmed'in Şahsiyeti
Sultan 3. Ahmed hân, geçmiş padişahlardan bazıları gibi, cedelci, faal bir padişah olmamakla beraber, kötü bir kimse de hiç değil idi. Ne var ki; döneminde ahlâk-ı umumiyede önemli bozulma vücuda gelmişti. Kendi arzusuyla taht'tan çekilmeye karar vererek, bu kararını uygulamıştır. Şehzade Mahmud'un yanına getirilmesini emretmiş ve de yanına gelen Şehzadeyi, kendi elleriyle tahta oturtmuştu. Başarılar temenni etmiş ve elini de öpmek suretiyle de itaatini göstermiştir. Kendi evlâdlarına da, biat etmeleri emrini vermeyi bilmiştir. Böylece ulvi bir anlayışın sahibi olduğunu sergilemiştir.
3. Ahmed, zarafete, dirayete, terakkiye son derece eğilimli idi. Yeniçerilerin ısrarları yüzünden bir çok sadrazam tâyin etmiş ve bilhassa bunların arasında bulunan Kavanoz Ahmed paşa dönemi, ahiâk nâmına yaptığı fenalıklarla son haddine varmıştır. Sultan 3. Ahmed, Damad Nevşehirli İbrahim Paşanın sadaretine kadar sağlam bir ahlâkın sahibiydi. Fakat sadrıazam, kendisini sefahate, eğlenceye alıştırmış böylece devlet işlerinin tamamı ile kendisine kalmasını temin etmişti.
Padişah 3. Ahmed'in Feragati
Padişah 3. Ahmed, Ayasofya Camii vaizi İspirizâde Ahmed efendiyi asilerin yanına nasihata göndermeye kalktığı esnada, vaizin: "Efendimiz, siz saltanattan çekilmedikçe bu isyanın dağılması muhaldir" demesi üzerine padişaha bu söz derin bir te'sir yaptı. Zaten az sonra 2. Ahmed'in oğlu Şehzade İbrahim'in akıbeti, 3. Ahmed'den isyancılar tarafından soruldu. Halbuki bu vefat tabii bir halde husule gelmişti. İsyan-cılarsa, 3. Ahmed'in öldürttüğünü imâ etmek istiyorlardı. Buradan şehzade katilliği yükleyecekler, taht'tan inmesini lep edeceklerdi.
Halbuki; şehzade 22 yaşındayken vadesi dolduğundan vefat etmiş, padişah 3. Ahmed teneşiri darüssade kapısına koydurmuş ulemanın ve ocak ağalarının mevtayı bir güzel görmelerini ve tabii ölüm net'cesi olduğunu anlamalarını istemişti. Bu malumattan sonra, isyancıların şu İthamı gündeme geldi:
Padişah 3. Ahmed Nerede?
Bütün bunlar cereyan etmekteyken, Sultan 3. Ahmed, İstanbul'un bir başka güzel mevsimi olan sonbaharın en sıcak ayı eylülün son günlerinde boğazın temiz havasını ciğerlerine çekmek arzusuyla ve İran seferi ordugâhının bulunduğu yer olan üsküdarda idi. Sadaret Kaimmakamı Kaymak Mustafa paşa Çengelköy'de bulunan Bağ-ı Ferah adlı yalısında bulunuyordu. Haberi alır almaz, İstanbul'un rumeli yakasına geçmiş ve Üzunçarşı civarına tetkike gitmiş, esnafa dükkânlarını açmalarını emretmişti. Öte taraftan devlet memurları, tebdili kıyafet ederek, İstanbul'un vaziyetini tesbite çalışmış ve isyanın kolay duracağını ümid etmemekteydiler. Padişahın, otağı bırakıp, Saray'a dönmesi kararını aldılar. Başta padişah olduğu halde bütün rical heyecan içinde kalmış akşam karanlığı bastıktan sonra karşı baskın hazırlamak gerekirken, boş laflarla gecenin avantajını elden kaçırmışlardı. Akşam ile birlikte isyancıların yanında toplananlar, evlerine çekilmiş, ki-miside adamakıllı uzaklaşmayı yeğlemişken, isyan yönetimi otuz-kırk kişilik bir guruba istinad etmekteydi. İşbilir kimselerin yapacağı bir saldın, isyanı bastırır, isyancılarıda inlerinde boğabilirdi.
Patrona Halil İsyanı
Patrona Halil isyanı basit bir olay olmayıp, ülkede farklı hayat tarzını tercih edenlerin arasındaki ihtilafı gidermek için yapıldığına dâir romanlar kaleme alınmıştır bu memlekette. Romancılar, yazdıklarını basan makineleri yâni matbaayı kullanışa açan adam olan Damad Nevşehirli İbrahim Paşa'yı bile kötüleme yolundan ayrılmamışlardır. Çünkü tarihi roman yazarları ellerine aldıkları bir fenomeni ve o fenomenin kahramanını yüceltebilmek için nice hakikatleri, nice hizmetleri yok saymaktan içtinab etmezler. Patrona Halil, tarih sayfalarında bahse konu olduğunda bir sahifeyİ bile dolduracak ehemmiyete hâiz değildir. Ne varki; tarihin sahnesine çıkardığı vak'a daha asırlarca anılacak ve üzerinde tartışmalar açılacak cinstendir. Yeniçeri Ocağının onyedinci bölüğünden olan Patrona Halil aslen Arnavud olup, Hurpüşteli'dir. Kader arkadaşı Muslubeşe ise, Rusçuk kazasının Karalar köyünden olup, Ulah asıllı olduğu İsmail Hakkı Üzunçarşılt tarafından belirtilmiştir. Bunların avanelerinden bazılarının adlan şöyledir: Ali usta, Karayılan, Çınar Ahmed, Oduncu Ahmed, Derviş Mehmed, Erzurumlu Mehmed, Küçük Muslu, Cebecilerden Kutucu Hacı Hüseyin ve Manav İsmail ve v.
Sultan Mahmud'un Adı Telaffuz Olunuyor!
Kethüda'nın gösterdiği kayıtsızlık, ocaklı askerin Üsküdar ordugâhında bulunmaları, isyanı tertip eden heyetin ekmeğine yağ sürmüştü. Bu ihtilâli tercih ve tertip edenler ne ahali ne de askerdi. Sadece siyasi görüş i'tibanyla Nevşehirli Paşanın muhalifleri idi. Ancak kendilerini meydana atmıyorlardı. Bu arada şeyhülislâm Mirzazâde Mehmed efendiye gelen bir yazan meçhul yazıda "Biz, mahmud-ü! hisal bir padişah isteriz'1 talebi ortaya çıktı. Bunun mânası Şehzade Mah-mud'un padişahlığının makbul olacağı idi.
İran'daki Aksiliğin Dersaadet'e Tesiri
İran'da husule gelen acı mağlubiyetlerin İstanbul'a estirdiği havayı, İsmail Hakkı üzunçarşılı merhum şöyle diie getir-mekde: "...İran cephesinde elde edilen başarılar dolaysıyia Damad İbrahim Paşa meclisine müdavim şâirler vücuda getirdikleri kasidelerle 3. Ahmed'i ve Damad Nevşehirli İbrahim Paşa'yi göklere çıkarıyorlardı; bu hâl, 1136/1723'den, 1143/1730 yılına kadar devam edebildi.."
Pasarofça Antlaşması
Şehid Ali Paşa'nın şehadetinden sonra Osmanlı devleti sadrazamlığı meşhur Damad Nevşehirli İbrahim Paşaya tevcih edilmiş idi. Diğer bir unvanı Sefih İbrahim Paşa ünvanla-nyla tanınmış idi. Avusturya ile yapılan savaşın devamı eninde sonunda kendisininde ordunun başına geçmesini gerektireceğinden böylece de zevkü sefadan mahrum kalacağını idrak ettiğinden sulh yapabilme yolunu seçti ve padişahı da bu fikre imâle etmeyi başardı. Pasarofça antlaşması yirmidört seneliğine imza olunmuştur. Bu antlaşma gereğince Mora kıtası Osmanlı Devletinde kalacak, Çuha Adasiyla, Hersek ve Arnavutluk sahillerindeki ele geçirilen yerler Venediklilere terk olunacak idi. Tamışvar, Belgrad eyaletleriyle Dalmacya bölgesi Avusturya'nın muhafazasına terk olunuyordu-1130/1718 İran ile Savaş Safevi hanedanının sonuncusu olan Hüseyin Şah, müfrit bir şii olduğundan tebaası olan
Avusturya Seferi ve Neticesi
Osmanlı devletinin Mora kıtasını tekrar eline geçirmesini, deniz fetihlerine de başlamış olmasını hoş karşılamayan Avusturya'lılar, fethettiğimiz toprakların Venedik'e iadesini en
9Çikşeküde taleb ettiler ve hudud boyuna da asker yığmağa başladılar. Sadaret makamında bulunan Şehid Ali Paşa, Se muamele taraflısı, herkesi yıldıran tavrıyla, padişah huzurun da yapılan top-lantıda, Avusturya'ya harp ilanı hususund teklif ve bu teklifinde ısrarlı olması ve yaptığı mütalaav kimsenin cevap vermeye cesaret edememesi, 1 127/1715'^ bunlara da savaş açılmasını sağlamıştı. Kuvvetlerin başın-, da Şehid Ali Paşa bizzat geçmişti. Ne varki Osmanlı ordusu Tuna Nehrinin öbür tarafındaki sahilde bulunan Varadin mevkiinde büyük ve acı bir mağlubiyete duçar olurken Vara-din'de yine bir sadrazamımız daha şehadetin şerbetini içmiş oluyordu. Evet Ali Paşa "şehid" unvanına burada kavuşuyordu. Tamışvar Kalesi ve Belgrad beldemiz Avusturyalıların eline geçmiş oldu. Ayrıca Korfu'yu muhasara altına aimıs bulunan bir gurup askerimizde ricata mecbur kalmıştı. 1129/1717 tarihi yaşanmaktaydı.
Venediklilerle Savaş
Karlofça antlaşmasının icabatından olan Venedik ile uzunman sürecek sulh yapılmıştı. Ötedenberi her fırsatı bir ga-•met bilen Venedik devleti onbeş sene kadar devam eden ,|h ve sükuneti bozmak için sebeb icad etmeye çalışırken, bizim hükümetimiz tarafından hiç bir fenalık ve şikâyete vesile olacak hususlara meydan verilmiyordu.
Halbuki; Venediklilerin bir tarafdan Karadağlıları Osmanlı üzerine kışkırtırken, öte yandan da, Akdenizde dolaşmakta olan gemilerimize taarruzlar tertiplemekteydiler. Misâl olarak sunuda yazalım: "Eski sadrazamlardan Damad Hüseyin Paşanın kız torunu Hadice Sultana aid eşyalarla yüklü bir Osmanlı gemisini çevirerek yağma etmişlerdi. Venediklilerin bu yaptıkları Sultan 3. Ahmed'i ziyadesiyle üzmüştü. Bilmecbu-riye Venedik'lilere harp ilanı yapılmıştı. 1127/1715'de başlanan bu muharebe neticesinde de epiyi zamandan beri Venedikliler istilasında bulunan Mora topraklan tamamen istirdad olundu.
Prut Sulhunun Esasları
Prut'ta imzalanan sulh antlaşmasında esas şartlar şu istikamette şekillenmişti: Azak Kalesi içinde bulunan bütün silah ve cephanesiyle birlikte Osmanlılara verilecek, Bu ve diğer hududlarda Ruslar tarafından tahkim olunmuş bütün kaleler yıkılacağı, Kırım Han'hğına Kazaklar İle Lehistan meselesinde Rusları alakadar eden taraf olmadığı, müdahil olamayacağı, İsveç Kralı Demirbaş Şarl'ın ülkesine serbestiyet içinde dönmesine müsaade olunmak, esir olmuş müslüman-ların iadesi ve bu maddelerinde yerine getirilmesini temin için Petro'nun başvekili Şafirof'u rehin almak gibi esaslardan ibaretti. Şurada tarihçi ve devlet adamı Abdurrahman Şeref Efendinin bir mülahazatını zikretmede fayda görmekteyim: Merhum diyorki; ".Sadrazamın otağında toplanan müşavere meclisi beyanda bulunurken gerek Kırım Hân'ı gerekse Demirbaş Şarl, Ruslara katiyyen aman verilmemesi, mutlaka savaşılması hususunda rey ileriye sürmüşlerdi. Ancak müşavere meclisini teşkil eden diğer erkân-ı devlet, harbe girişildi-ği takdirde, neticesinden o kadarda emin olmamak gerektiğini, düşmanı bu kadar hakir hâle getirmeye muvaffak olduktan sonra savaşa zorlamağa lüzum yoktur.
Savaşın Safahatı
Osmanlı ordusu Prut Nehri civarında Falçi Köyü yakınlarında, Rus kuvvetlerine yetişti. Tam bu sıradada Kırım Ordusu aksi istikametten Osmanlı ordusuna iltihak etmek üzere gelmiştiki buna bağlı olarak Rus kuvvetleri iki güç arasında kalmış bulunuyordu. Petro içine düştüğü zor durumu kabullenmekte pek zorluk çekmekteydi. Ya ordusunu ve kendini ölümün kucağına atacak idi. Yahut da, izzet-i nefsini yenip, esaret lâlesine boynunu uzatacaktı. Bu arada tebarüz ettire-limki Rusların mevcudu 60 bini aşmamaktaydı. Kendisinin müşkül mevkide kalması Petro'da her yolu denemeye karar vermesine zemin hazırlamakta idi. Bundan dolayı, kendi buluşumu, müşavirlerinin tavsiyesimi yoksa bizzat savaş alanının hemen kenarındaki karargâhında bulundurduğu nikahsız karısını tarih kitaplarında 1. Katerina adı ile anılan metresinin aklıylamı nehâl ise, bütün hazinesini ve mücevherlerini hâvi olarak göndermek ve sulh talebinde bulunmayı tatbike koyma kararı aldılar.