ihya.org
3. Ahmet
Deli Petro'nun Hamakatı
Osmanlı devletinin zafiyetini bilen Deli Petro bu vaziyet halinde kendisine yapılan savaş ilânına ehemmiyet vermedi. Halbuki; aşağıda ifade edeceğimiz gibi, Deli Petro aniden karşısında bulduğu ve kendinden ikimisli mevcutlu orduyu görünce şaşırdıb öylece de hatasının büyüklüğünü anlamişsa da, iş işden geçmiş bulunuyordu Petro için. Hele bir müddet -tenberi Osmanlı devleti aleyhinde kışkırttığı ve kendilerine yaptığı yardımlar hasebi ile hududda yaşayan Osmanlı teba-sındaki gayri müslimlerden umduğu yardımı ve anlayışı göremeyince moralman epeyi çökmüştü. Deli Petro, geniş Osmanlı topraklarını ele geçirmek işine büyük çareyi doğuda yaşamakda bulunan hristiyanları kendine çekmesiyle başarabileceğini idrak etmişti. Bunun yolunuda o bölgelerde yaşamakta olan dindaşlarının kendisini koruyucu gibi tanımalarını teminde bulmuştu. Böylece Osmanlı ülkesinde hristi-yanlarla alakalı ihtilafa dayalı işlerde hemen sesini yükseltiyordu. Zaman içinde bu davranışları bir kapı açmış sayılabil-rnektedir.
3. Ahmed'in Alicenaplığı
Mehazlarımızdan olan Devlet-i Osmaniye Tarihi yazan Ali Şeydi bey şöyle anlatmakta: "Şarl'in memalik-i Osmaniye'ye ilticasını haber alan 3. Ahmed, Demirbaş Şarl hakkında pek mültefitane davranilmasını hudut muhafızı Mustafa Paşa'ya emretmiştir. Daha önce Kral Şarl'a zorluklar çıkaran Abdurrahman Paşa'nın, azarlanmasmida bildirmişti. 3. Ahmed ayrıca; Şarl'a pek güzelce bir at ve pek güzel donanmış eyer takımıyla birlikte hediyeyi yolladığı gibi, günde 415 kuruş maaş bağladığını bildirmişti. Mağlup Kral; Yusuf Paşa'ya iltica ettiği andan i'tibaren hüsn-ü kabul görmüş, en iyi şekilde ağırlanmaya başlanmış, bu davranış için padi-şahdan gelecek fermana göre hareket diye bir yola gidilmemiştir. Kral'ın yanında bulunan dörtyüz kişiye yakın zevata misafirperverliğimiz bütün şaşaasıyla gösterilmiştir. Padi-şahdan gelen ferman sonrası bu fevkalade güzel ağırlamanın ziyadeleştiğini söylemek abestir. Ruslar mülteci kralı bizden kendilerine vermemizi ısrarla talep ettiğinden, buna Karşılık mensubu olduğumuz din-i mübin'in bu hususta mü-saadekâr olmaması da bahse konu olduğundan, Demirbaşı vermektense, Petro ile savaşmak tercih olundu.
Demirbaş'ın Mağlubiyeti
Bir çok mevzi savaşın neticesinde İsveç kuvvetleri ile Rusya ordusu karşı karşıya geldiklerinde üzerinde bulundukları kara parçasının adı Poltava idi. Çok kanlı bir savaş meydana geldi. Şarl'in askeri bu ölüm kalım mücadelesinde Ruslara mağlup olmaktan kurtulamadılar. Demirbaş Şarl ise, hem yaralı, hem de mağlup kral psikozu içinde Buğdan civarında hudud-u hâkani yâni, Osmanlı hududlarına iltica etmişlerdi. Ancak Ruslarda sıcak takibi gerçekleştirmişler hududumuzu aşmışlardı. Davranışları iltica etmiş kimseleri kovalamaktan ziyade münasebetsizliklerin sergilendiği hareketlerle doluydu. Bu hareketlerin tabii sonucu Rusya'ya savaş açmaya varacak güne gebeydi.
Prut Savaşı ve Zaferi
Avrupa ile meşguliyetleri münasebetiyle Ruslar olsun, Avusturyalılar olsun devlet-i âliye'yi rahat bırakmışlardı. Bu rahatı değerlendiren Sultan 3. Ahmed iç meseleleri bir teviye hâl yoluna koymaya çalışıyordu. Hudud boylarında ise nizamı ve intizamı sağlamaya muvaffak olmuştu. 1120/1108 tarihine gelindiğinde meydana gelen bir oiay, Osmanh Devleti ile Rusya arasında, husule gelecek bir savaşın başlangıcını teşkil etti, şöyleki:
İsveç-Rus Çekişmesi
Avrupa üzerinde iki devletin arasında devam eden husumet, belki hiç bir zaman Osmanlı Devletini Rusya-İsveç ihtilafı kadar ve neticesi itibarıyla alakadar etmemiştir. Ancak şunu ilavede fayda vardırki; Ruslar, Çar Petro'nun yönetiminde büyük atılımlar yapmaya muvaffak olmuş, Rusya tarihinde ilk defa donanma kurmayı başarmışlar hâttâ, bazı avru-palıların "Sultan'm bakire kızı" saydıkları Karadenize de böylece el uzatmış oluyorlardı. Donanmalarının bir bölümüyle Baltık denizinde bayrak dolaştıran Ruslar, lehistan ile aralarında yaptıkları müsalahaya istinat ederek, İsveç'le kapışma alanı bulabildi. Bu savaş uzun bir zamana yayıldı.
Karlofça Antlaşması
Karlofça Antlaşmasını yapmak mecburiyetinde kalışımızın sebebi hakikisi 1683 yılında uğradığımız 2. Viyan kuşatma-sındaki yenilgidir. Avrupanın boynuna geçirdiğimiz tasma bu mağlubiyetle öyle bir duruma düşmemize sebeb teşkil ettiki, tarihte hiç bir devlet böyle ardı arkası gelmez saldırılara muhatap olmamıştı. Bu saldırıları durdurmak için büyük bir ricatı dahi deneme durumu ile karşı karşıya geldik. Bu saldırıları Salankamen muharebesinde ancak durdurabildik.
Fütuhata yeniden başlamamız ihtimali, Salankamen meydan muharebesinin aziz şehidi Fazıl Mustafa Paşa'nin şerefli alnına isabet eden kurşunla beraber ortadan kalkmış oldu.
Köprülü Mehmed Paşa sülâlesinin yetiştirdiği kıymetli devlet adamlarından biri olan Amcazade Hüseyin paşa bir sulha ihtiyaç olduğunu hissederek, buna zemin hazırlayarak, 1699 yılında Karlofça Musalahasını imzaladı.
Bu antlaşmaya göre, Erdel ve Macaristan Avusturya'ya Mora ile Dalmaçya Venediklilere, Podolya ile Ukrayna Leh-Ü'lere, Azak Kalesini de Ruslara terke mecbur olduk.
Avrupa Devletlerine Bir Bakış
İspanya taht savaşları ile meşgulken, kuzey avrupada savaşlar birbirini takip etmeye başladı. Rusya, İsveç, Lehistan ve biz yâni Osmanlılar döğüşüp durmakta idik. Ruslar bizden Azak'i alırken Leh'lilerin kralı Subiyeski öldü. Lehistan'da krallık halk tarafından yapılan seçimle belirleniyordu. Bundan istifade etmeyi bilen Deli Petro, kesenin ağzını açıp, Malkıran adıyla tanınan Hersekli Odüst'ü seçtirmeye muvaffak oldu. Avusturya hükümeti bu tercihi mergup buldu ve destekledi. Bunun neticesinde de Rusya avrupa siyasi mahafilin-de birinci defa olmak üzre takdire şayan bulundu. Rusya'nın elde ettiği bu prestij, kendisine müracaat edilen kapı rolünü getirdi. Balkan yarımadasında ömür sürmekte olan hristiyan-ların bir kısmı Deli Petro'ya Osmanlı devleti ile savaşmasını söyleyip duruyordu. Buğdan voyvodası Kantemir ile Eflâk bey'i Jorj Kastoryato Rus birliklerinin Tuna Nehri civarında olmasını istediler. Allahdan Lehistan, Venedik ve Avusturya bu çağrılara destek vermediler.
Deli Petro Rusya'sı
Bayezid-i Veli döneminde İstanbul'a gelen Moskova kralı elçileri, huzuru hümayuna çıktıklarında, ilkel kıyafetleri hasebiyle o gün sarayda bulunan zevat tarafından kahkahalarla alaya alınmışlardı. Fakat son senelerde Rusya adını almış bir devlet haline gelmiş olan Moskova krallığı, hududlarımizda bize gözaçtırmaz, saldırgan bir ülke hüviyetine bürünmüştü. Bizim tarihlerimiz de Deli Petro, Akbıyık Petro diye anılan, Rusiann ise; Büyük Petro dedikleri çar, ülkesini Avrupa Medeniyeti anlayışına taşımaya orada bulunan mükemmeliiyet-leri tatbike uğraşıyordu. Beledi, toplumsal, askeri, sınai terakkileri kucaklıyordu. Ülkesine avrupanın ilim sahibi kimselerini davet ediyor, kendisi bizzat oralara seyahat yapıyor kültür araştırmalarına önem veriyordu. Yayımladığı bir beyannamede ise; "Ecnebilerin Rusya'da her türlü can güvenliği ve rahatı, yardımı, seçkinliği, mezheple alakalı Özgürlükleri bulacaklardır" demekteydi. Vine avrupadan; kara ve deniz subayları, mühendisler, gemi İnşaiyecileri, sanatkârlar, doktorlar, mektep hocaları, ilim ve bilim adamları getirtiyor her alanda kitap tercümeleri yaptırmaktaydı.
Islavların Şuurlanması
Osmanlı devleti içinde birbirini takip eden kıyamlar, tahtın boşalması gibi vakalar cereyan ederken, Rusya'da pansla-vizm konusu dal budak saldı. Bu fikrin mucidi Kınyaniç isimli Hırvatistanda yaşayan bir Sırplı idi. Aynı zamanda Katolik papası olması, arkasında Roma'daki Papalığın bulunduğunu hatırlatıyor. Moskova'da yaptığı sivri konuşmaları yüzünden yakalanarak Sibirya'ya sürgüne gönderilmişti. Orda da çalışmalarını durdurmamış, bir kitap yazmış ve bu kitapda "Slav kavmi altı kabile halinde, Ruslar, Lehler, Çehler, Bulgarlar, Sırplar ve Hırvatlar olarak bilinirler. Eskiden bunların her birinin hükümdarı vardı. Şimdi ise; hükümdar sahibi olan yalnız Rusyadır, diğer beş kabile başka kavimlerin boyunduruğu altındadır. Islavların henüz ne bir tarihi, ne de tarihçisi vardır" gibi ifadeler yer almaktaydı. Kınyaniç ayrıca Rus Çarı Aleksi'ye, Osmanlı ve Almanyanın elinden Islavları kurtarmak için mücadeleye davet etmişti böylece Ruslar çok az bir za-nian sonra Çar Feodor zamanında Osmanlılar ile Tatarları dış düşman tanıma yoluna saptılar. Buna ilave olarak da zaman içinde Lehistan'ın meşhur kralı Jan Subiyeski ile ittifaka gittiler.
Hasan Paşanın Sadareti
Gerek Çalık paşanın gerekse sadrazamın azilleri yeniçerinin, bazı ileri gelen serdengeçtİleri arasında üzüntüye mucib oldu ve aralarında yaptıkları istişarede elli kişi kadar isyan taraftan belirlediler. Yeniçerilerin 1. Ağa bölüğüne kendilerini desteklemeleri hususunda muavenet istediler. Kıdemli oda-başıyı bunlara şu nasihati verirken görüyoruz: "Biz hükümet işine karışmayız. Saltanatın işlerini teftiş etmek bizim işimiz değildir. Yaptığınız işler açtığınız yaralar devlet gemisini batıracak. Daha neler yapmak istiyorsunuz? Dedi. Odabaşı bu nasihatların fayda vermeyebileceğini temmül ettiğinden, bunları Yeniçeri Ağası Çelebi Mehmed Ağa'ya haber verdi.
Tedbirler alındı ve müstakbel bir isyan parlamadan söndürüldü. Fitne erbabı öldürülürken, Cebecileri kışkırtan Boşnak İbrahim Ağa Bağdat'a sürgüne yollanırken, oraya varışında ela hayat defteri dürüldü.
Edirne vakası tertipçilerinden Karakaş Mustafa ve Engerek Yılanı Küçük Ali de kellelerini kurtaramadılar, ektiklerini biçtiler. 18/ramazan/1115-25/ocak/1704 perşembe günü, 3. Ahmed şeyhülislâmlığa Paşmakçızâde'yi getirip, Hünkâr İmamı Mehmed efendiyi azile karar vermişti.
Kararlı İstanbul'a Avdet
3. Ahmed, umumun isteği olan İstanbul'a dönüş yoiuculu-ğuna başladı. Beraberinde mahlû padişah 2. Mustafa ve onun üç oğlu, Mahmud Osman ve Hasan ile 2. Ahmed'in oğlu şehzade İbrahim'de olduğu halde İstanbul'a geldiler. Top-kapı Sarayına geçmeden Eyüb Sultan Camiine ve yüce sa-habiyi ziyaretle kılıç kuşanma merasimini yerine getirdi. Bu arada asilik yapanların yüreklerine kuşku düştü. Tecrübelerle sabittİrki ihanet erbabı, bir gün bana da ihanet eder veya ederler hükmü kaziyyesi içinde belâlara duçar edilmişlerdir. Bu ihtimal akıllarına geldiğinde, yüreklerini korkunun kırıntıları serpilmeye başladığı an, İstanbul'a dönmüş oldukları zamandı. Çırpıcı Çayırında (bu gün ismi var kendi yok çayır) içtimaa ettiler. Şehre girmemeyi önerenlerle kaderciler müzakerelerde bulundular ve inceldiği yerden kopsun diyerek başşehre dahil olmaya karar aldılar.
Osmanlı Hanedanı Üzerine Görüşme
Şunu hemen belirtmek gerekirki; bir çok tarihçi, sıkışıldı-ğında kıyamcıiarın kellesini istediklerinin neden verildiğini aydınlatmak babında işin derinliklerine nüfuz edilecek mütalaadan içtinap etmişlerdir. Böyle olunca da, altıyüzyirmiiki seneyi bulan Osmanlı hanedanının devlet-i âliye'yi temsili hususu pürüzsüz devam etmiştir anlayışı ahali arasında yaygındır. Ancak; yukarıda cümle içinde kullandığımız "sikışıldı-ğında kıyamcıiarın kellesini istediklerinin neden verildiği.." hususu hanedan değişikliğini önlemeye matuf tedbirlerden olarak düşünmek lâzımdır. Buna bağlı olarak İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarihinden arabaşlığımiza aid bîr pasajı nakledelim: "Asi kuvvetler Silivri mevkiine geldikleri zaman orada bir kaç gün oturarak Sultan 2. Mustafa'nın yerine kimin getirilmesi lâzım geleceğini görüştüler. Bunlar henüz İstanbul'da iken kimi hükümdar yapacaklarına dâir bir kararlan yoktu. Fakat Avcı Sultan Mehmed'in oğullarını istememekte müttefik idiler. Bâzısı Kırım hanzâdesini ve bazılarıda İbrahim Hanzâdelerden birini hükümdar yapalım gibi sözlerle dedikodu yapıyorlardı. Buradaki İbrahim Hanzâdeferden kasıt, Sokollu Mehmed Paşanın, 2.
Sultan 3. Ahmed Han
Babası: IV. Mehmed Han
Annesi: Râbia Gülnüş Sultan
Doğum Tarihi: 1673
Vefat Tarihi: 1736
Saltanat Müd.: 1703-1730
Türbesi: İstanbul'da Yeni Camii Yanı Turhan Valide Sultan Türbesi.
3. Ahmed Han
Padişahlık Sırası 23
Saltanatı 27 Yıl
İslâm Halifelik Sırası 88
Cülûsu 22 Ağustos 1703
Babası Sultan IV. Mehmed Hân
Annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan
Doğumu 31 Aralık 1672
Vefâtı 1 Temmuz 1736
Kabri İstanbul Yeni Camide Turhan Vâlide Sultan Türbesindedir
Osmanlı padişahlarının yirmi üçüncüsü, İslâm halifelerinin seksen sekizincisi. Sultan dördüncü Mehmed Hanın oğlu olup, 31 Aralık 1673'te Râbia Gülnûş Emetullah sultandan doğdu. Şehzadeliğini önce Topkapı, daha sonra da Edirne saraylarında geçiren Ahmed Han, iyi bir tahsil gördü. İlk dersini sultani Mehmed Efendiden aldı. Seyyid Feyzullah Efendiden uzun yıllar ders gördü.