Padişah 3. Ahmed Nerede?

Padişah 3. Ahmed Nerede?

Bütün bunlar cereyan etmekteyken, Sultan 3. Ahmed, İs­tanbul'un bir başka güzel mevsimi olan sonbaharın en sıcak ayı eylülün son günlerinde boğazın temiz havasını ciğerlerine çekmek arzusuyla ve İran seferi ordugâhının bulunduğu yer olan üsküdarda idi. Sadaret Kaimmakamı Kaymak Mustafa paşa Çengelköy'de bulunan Bağ-ı Ferah adlı yalısında bulunuyordu. Haberi alır almaz, İstanbul'un rumeli yakasına geç­miş ve Üzunçarşı civarına tetkike gitmiş, esnafa dükkânlarını açmalarını emretmişti. Öte taraftan devlet memurları, tebdili kıyafet ederek, İstanbul'un vaziyetini tesbite çalışmış ve isya­nın kolay duracağını ümid etmemekteydiler. Padişahın, otağı bırakıp, Saray'a dönmesi kararını aldılar. Başta padişah ol­duğu halde bütün rical heyecan içinde kalmış akşam karan­lığı bastıktan sonra karşı baskın hazırlamak gerekirken, boş laflarla gecenin avantajını elden kaçırmışlardı. Akşam ile bir­likte isyancıların yanında toplananlar, evlerine çekilmiş, ki-miside adamakıllı uzaklaşmayı yeğlemişken, isyan yönetimi otuz-kırk kişilik bir guruba istinad etmekteydi. İşbilir kimse­lerin yapacağı bir saldın, isyanı bastırır, isyancılarıda inlerin­de boğabilirdi. Ne varki sabah olduğunda fırsat kaçmış, sıra isyancıların isteklerine muhatap ve talepleri karşılamaya gel­mişti. Sabah olduğunda saray'm orta kapısı üzerine sancak-ı şerifi çekerlerken, Bostancılardan bir kaç kişi, Et meydanına gönderildi ve isyan sebebi soruldu. Cevap: -Biz padişahımiz-x dan memnunuz. Ancak iki saat içinde hiyanet erbabı dört ki­şiyi bize teslim etsinler. Dedikten sonra 37 isimin yazılı oldu­ğu bir liste Bostancılara verildi. Bu arada ise Sancak-ı Şerif aİtına toplanan olmamıştı. Hele bir kısım İstanbul ahalisinin bir kısmı çıkarılan Sancak-ı Şerif den bile habersizdi. Sonun­da sancağı alıp mutad yerine koydular. Bu arada iki saat geçmiş ve dört hiyanet erbabı teslim edilmemişti. Bu dört ki­şi ise, Damad Nevşehirli İbrahim paşa, Kaymak Mustafa pa­şa, sadaret kethüdası Mehmed paşa ve de Şeyhülislâm Ab­dullah efendilerdi. Zülalİ Hasan Efendi - Bu zât aslen Arna-vud olup, iimiyedendi. İstanbul Kadı'sı olmuş ve döneminde her şey aksi gitmiş, mahsulün azlığı dahi uğursuz addolunan Kadı'ya izafe olunmuştu. Yerine meşhur tarihçi Raşid Efendi getirilmişti. Zülali Hasan Efendinin büyük rüşvetler aldığı rivayettendi. Hâttâ bu isyanda desteklediği Patrona Halil Zülâ-li'nin konağını daha önce oğlunu sünnet yaptırırken basmış ve davetlileri de soyduğunu ayrıca Zülâli Efendiyi köçekçe oynattığı rivayetlerin içinde yer almaktadır. Ancak böyle başlayan tanışma zaman içinde nasıl oiuyorda bir ittifaka dönmekte?

Bu sorunun cevabı ha diye verilecek vaziyetten değildir. Ancak; rivayetler daha ziyade roman üslûbunda tarih yaz­mayı meslek edinenlerden kaynaklanmaktadır. Bizim çocuk­luğumuzda Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu bir gazetede "Fâtih'in Fedaisi Karadavud" adlı bir roman tefrika ettiriyor­du. Bir gün Kara Davud'a, Sultan Fâtih'e bir tokat attırma küstahlığını sergilemişti. Hiç aslı olmayan bir şey zaman içinde önce rivayet daha sonra da, hakikatmiş gibi ağıziaida dolaşır durur maalesef. Neyse; bahse konu Zülâli efendi sad­razam tarafından saraya getirtilir ve şeyhülislâm Abdullah Efendi ile görüştürülür. Görüşe çıkan şeyhülislâm can kay-gusuna düşer ve gerek Zülâli Efendiye gerekse ulemaya: "hepinize fetva makamında bulunarak hizmet ettim, benim kanımın dökülmesine müsaade etmeyin istirhamı içine gi­rer. Görüşme sırasında da; kendisine daha evvel gönderil­miş olan bir pusuladaki; biz Mahmud ül hısal bir padişah is­teriz talebini açıklamıştı ve asilerin maksadı Şehzade Mah-mud'u padişah yapmaktır. Daha ne duruyorsunuz, uzun uzun ne düşünüyorsunuz? diyerek, ulemanın saltanat deği­şikliğine onay vermesini teşvik etmişti. Sultanlıkda; Mah-mud-u evvelin adı geçtiği andan itibaren isyanın varacağı is­tasyon belli olmuştu. Bu istenen adamların haydutlara veril­mesi, taleb ettikleri zevatın istedikleri makamlara getirilme­leriydi. Arkasından da 3. Ahmed ya feragat ettirilecek ya da, katledilecekti. Hakikaten buna yakın hususlar gerçekleşti. İbrahim, Mehmed ve Mustafa Paşalar padişah tarafından boğdurularak cesedleri bir arabaya konarak, isyancıların bu­lunduğu yere gönderildi. Damad Paşanın cesedine yapılan muamele müslümanlığın hiç bir tarafına sığacak cinsten de­ğildi.

Şeyhülislâm Abdullah efendiyi ise, Bozcaada'ya sürgüne gönderdiler. Sadnazamlığa Silahdar Mehmed Paşa getirildi ki;b u zat da Hanedanın damadı idi.
Top