Hotin Seferi
Hotin Seferi
H. 1030, Milâdi 1621 yılının ilkbaharında zaferlere yürümeye alışmış Osmancığın sancağı, yine Davudpaşa'dakİ mutad yerine kurulan Otağ-ı Hümayun'un önünden dalgalanıyor ve İslâm askerine; Allah ve O'nun Rasûluna ve kitabına uyulduğu müddetçe zafer kuşunu o şanlı sancağın ağuşuna süzüle süzüle gelip konacağının ilhamını veriyordu...
Ancak sefere çıkılmadan evvel meydana gelen kış belki sadece o asrın değil asırlaın en şiddetli kışını teşkil etmişti. O kadarki; İstanbul Boğazı soğuğun şiddetinden buz tutmuş bir çok insan kâh üsküdara kâh Üsküdar'dan Dolmabahçe taraflarına yayan geçer olmuştu.
Yukarıda kaydettiğimiz gibi çok sert bir kış mevsiminden sonra Hazreti Padişahın seferi hümayuna bir güneş tutulması olayının vukubulduğu günde çıkması İslâm dininde olmayan bir hurafe olmasına rağmen halk tarafından tenkit edilmiş fakat Padişah Hazretleri bu bâtıl görüşe zerrece ehemmiyet vermiyerek savaş tuğlarını dalgalandıra dalgalandıra yola revan olmuştur. Maalesef Büyük Türkiye Tarihi yazan Yılmaz Öztuna Be^ Genç Osman'ın; halkın bu itirazli davranışını ka-ale almamasını kendisine bir kusur olarak atfetmek hatasına düşmüştürki, müslüman olan bir insanın bu gibi batıl şeylere alâka göstermemesi hata değil bilakis İslama olan bağlılığının faziletli bir tezahürüdür. Fakat söz konusu yazar düşünce tarzının İslama uygun şekilde devam ettirme mecburiyetini kendinde hissetmediğinden Genç Osman'ın belki de en isabetli davranışlarından biri olan bu hususiyeti tenkit etme hatasına kendisini düşürmüştür. Evet; ilmi siyaset denen bir davranış tarzı vardır. Bunu red etmek olmaz, ancak unutulmamalıdaki ilmi siyaset islâmda olmayan şeyleri meşru göstermek durumuna düşülmeyi gerektiriyorsa o ilmi siyaset icabı kullanılan taktik değiştirilir. Genç. Osman'da islâmda olmayan, bir hurafe ile kendisini tenkid edenlere en güzel cevabı bu yanlış fikri kaale almamakla göstermiştir.
Evet biz şimdi gelelim Genç Osman'ın mezkûr seferinde asırlar ötesinde onun his ettiklerini yudum yudum içmeye vesile olacak harb meydanı üzerine yaptığı yürüyüşü takip etmeye...
Nisan ayının sonunda İstanbul'dan hareket olunmuş ve Edirne'ye gelindiğinde bir resmi geçit tertip edilmişti. Bu resmi geçitten sonra Padişah diktirmiş olduğu bazı hedefiere başta bizzat kendisi olduğu halde yeniçeriier, ok mızrak gibi harp aletleri ile insanın akıllarını durduracak bir maharetle nişan tahtalarını delik deşik ediyorlar hem onları seyreden halkın güven ve itimatlarını bir daha arttırıyorlar hemde cömert padişahın kendilerine ödül olarak mutlu elinden saçtığı çil çil altınlara sahib oluyorlardı.
Edirneden ayrılarak yola koyulan orduyu hümayun cömert tabiatlı padişahın yeni bir hediyesi ile karşılaştı... Bu hediye Isakçı yakınlarına gelince askere dağıtılan bin akçe idi. Genç Osman askeri memnun etmek için elinden gelen fedakârlığı esirgemiyordu. Bir çok tarihçiler bilmem nedendir bu padişahın çok eli sıkı hatta cimri olduğunu ileri sürecek kadar inatla bu yukarıda saydığımız atiyyeleri görmemezÜk-ten gelirler. Halbuki bu adamlar bilmezlermiki, cimrilik is-lâmdan uzaklaşmanın bir kapısıdır. Son derece dindar bir zat olan Genç Osman, belki muktesit idi fakat hasis hatta katiy-yen cimri değildi. Zaten bu tip tarihçiler daima ifrata kaçan hükümler vermişlerdir. Kimine cimri demekte, kimine de cömert lakabını yakıştırmamak için müsrif demeyi kendilerine huy edinmişlerir. Halbuki her müslim biiirki Allah (C.C.) müsrifleri sevmez. Osmanlı padişahları da müslüman oldukları için ne müsriflik ne de cimrilik yolunu kendilerine rehber seçmemişlerdir.
Bu sırada sadrazamlıktan alınıp, kapdan-ı derya makamına getirilen ve bu makama ne zaman geldiyse büyük rnuvaf-fakiyyetler gösteren damad Halil Paşa, padişah hazretlerine mülaki oldu. Halil Paşa Karadeniz üzerinde kuş uçurtmaz bir şahin gibi idi. İşte yine padişahının yanına gelirken birçok ganimet ve 18 tane küçük tonajlı gemi getiriyordu. Bu 18 gemiden başka beş adet büyük gemiyide Karaenizin çırpıntılı suyunun dibine göndermişti. Diğer taraftan Diyarbekir Beylerbeyi Dilaver Paşa da kendi memleketinin yâni eyalet askeriyle orduya gelmiş ve orduyu hümayun sayıca daha da kuvvetlenmiş oluyordu.
Genç Osman hem düşman üzerine yürüyor, hem de o havalide vazifesini iyi yapmıyan, kendisine tâbi beylerin, voyvoda yardımcılarının hatta voyvodaların cezalarını tertib ve tatbik ediyordu, Boğdan Voyvodası gerek erzak gerekse kendi dininin ve kavminin insanının ihtiyacatını giderme hususunda gayret göstermediği gibi üstüne üstlük Leh'lilere eğilim göstermesi üzerine vazifesinden azledilmiş ve yerine İste-fan Tomaşa tayin edilmişti. Devleti aliyye yürüdümü işte böyle yürürdü. Hem hedefine gider hemde vazifesinde gevşeklik gösteren âmirleri adaletle dinler ve şeriatı Muhamme-diyyenin sınırları içinde kalmak şartıyla cezasını tereddütsüzce verirdi. Bu icabında bir damad olsa bile.
Ancak sefere çıkılmadan evvel meydana gelen kış belki sadece o asrın değil asırlaın en şiddetli kışını teşkil etmişti. O kadarki; İstanbul Boğazı soğuğun şiddetinden buz tutmuş bir çok insan kâh üsküdara kâh Üsküdar'dan Dolmabahçe taraflarına yayan geçer olmuştu.
Yukarıda kaydettiğimiz gibi çok sert bir kış mevsiminden sonra Hazreti Padişahın seferi hümayuna bir güneş tutulması olayının vukubulduğu günde çıkması İslâm dininde olmayan bir hurafe olmasına rağmen halk tarafından tenkit edilmiş fakat Padişah Hazretleri bu bâtıl görüşe zerrece ehemmiyet vermiyerek savaş tuğlarını dalgalandıra dalgalandıra yola revan olmuştur. Maalesef Büyük Türkiye Tarihi yazan Yılmaz Öztuna Be^ Genç Osman'ın; halkın bu itirazli davranışını ka-ale almamasını kendisine bir kusur olarak atfetmek hatasına düşmüştürki, müslüman olan bir insanın bu gibi batıl şeylere alâka göstermemesi hata değil bilakis İslama olan bağlılığının faziletli bir tezahürüdür. Fakat söz konusu yazar düşünce tarzının İslama uygun şekilde devam ettirme mecburiyetini kendinde hissetmediğinden Genç Osman'ın belki de en isabetli davranışlarından biri olan bu hususiyeti tenkit etme hatasına kendisini düşürmüştür. Evet; ilmi siyaset denen bir davranış tarzı vardır. Bunu red etmek olmaz, ancak unutulmamalıdaki ilmi siyaset islâmda olmayan şeyleri meşru göstermek durumuna düşülmeyi gerektiriyorsa o ilmi siyaset icabı kullanılan taktik değiştirilir. Genç. Osman'da islâmda olmayan, bir hurafe ile kendisini tenkid edenlere en güzel cevabı bu yanlış fikri kaale almamakla göstermiştir.
Evet biz şimdi gelelim Genç Osman'ın mezkûr seferinde asırlar ötesinde onun his ettiklerini yudum yudum içmeye vesile olacak harb meydanı üzerine yaptığı yürüyüşü takip etmeye...
Nisan ayının sonunda İstanbul'dan hareket olunmuş ve Edirne'ye gelindiğinde bir resmi geçit tertip edilmişti. Bu resmi geçitten sonra Padişah diktirmiş olduğu bazı hedefiere başta bizzat kendisi olduğu halde yeniçeriier, ok mızrak gibi harp aletleri ile insanın akıllarını durduracak bir maharetle nişan tahtalarını delik deşik ediyorlar hem onları seyreden halkın güven ve itimatlarını bir daha arttırıyorlar hemde cömert padişahın kendilerine ödül olarak mutlu elinden saçtığı çil çil altınlara sahib oluyorlardı.
Edirneden ayrılarak yola koyulan orduyu hümayun cömert tabiatlı padişahın yeni bir hediyesi ile karşılaştı... Bu hediye Isakçı yakınlarına gelince askere dağıtılan bin akçe idi. Genç Osman askeri memnun etmek için elinden gelen fedakârlığı esirgemiyordu. Bir çok tarihçiler bilmem nedendir bu padişahın çok eli sıkı hatta cimri olduğunu ileri sürecek kadar inatla bu yukarıda saydığımız atiyyeleri görmemezÜk-ten gelirler. Halbuki bu adamlar bilmezlermiki, cimrilik is-lâmdan uzaklaşmanın bir kapısıdır. Son derece dindar bir zat olan Genç Osman, belki muktesit idi fakat hasis hatta katiy-yen cimri değildi. Zaten bu tip tarihçiler daima ifrata kaçan hükümler vermişlerdir. Kimine cimri demekte, kimine de cömert lakabını yakıştırmamak için müsrif demeyi kendilerine huy edinmişlerir. Halbuki her müslim biiirki Allah (C.C.) müsrifleri sevmez. Osmanlı padişahları da müslüman oldukları için ne müsriflik ne de cimrilik yolunu kendilerine rehber seçmemişlerdir.
Bu sırada sadrazamlıktan alınıp, kapdan-ı derya makamına getirilen ve bu makama ne zaman geldiyse büyük rnuvaf-fakiyyetler gösteren damad Halil Paşa, padişah hazretlerine mülaki oldu. Halil Paşa Karadeniz üzerinde kuş uçurtmaz bir şahin gibi idi. İşte yine padişahının yanına gelirken birçok ganimet ve 18 tane küçük tonajlı gemi getiriyordu. Bu 18 gemiden başka beş adet büyük gemiyide Karaenizin çırpıntılı suyunun dibine göndermişti. Diğer taraftan Diyarbekir Beylerbeyi Dilaver Paşa da kendi memleketinin yâni eyalet askeriyle orduya gelmiş ve orduyu hümayun sayıca daha da kuvvetlenmiş oluyordu.
Genç Osman hem düşman üzerine yürüyor, hem de o havalide vazifesini iyi yapmıyan, kendisine tâbi beylerin, voyvoda yardımcılarının hatta voyvodaların cezalarını tertib ve tatbik ediyordu, Boğdan Voyvodası gerek erzak gerekse kendi dininin ve kavminin insanının ihtiyacatını giderme hususunda gayret göstermediği gibi üstüne üstlük Leh'lilere eğilim göstermesi üzerine vazifesinden azledilmiş ve yerine İste-fan Tomaşa tayin edilmişti. Devleti aliyye yürüdümü işte böyle yürürdü. Hem hedefine gider hemde vazifesinde gevşeklik gösteren âmirleri adaletle dinler ve şeriatı Muhamme-diyyenin sınırları içinde kalmak şartıyla cezasını tereddütsüzce verirdi. Bu icabında bir damad olsa bile.
Sultan 1. Mustafa ve Sultan 2. Osman (Genç Osman)
- 1. Mustafa'nın Sadrıazamları ve Şeyhülislâmları
- Damad Halil Paşanın İran Seferi
- Dilaver Paşanın Sadareti
- Ertesi Gün
- Genç Osman'ın Sadrıazam ve Şeyhülislâmları
- Genç Osman'ın Şehadeti
- Genç Osman'ın Taht Mücadelesi
- Hotin Savaşı
- Hotin Seferi
- İki Padişah Bir Camii'de
- İlk Homurtular
- Sultan 1. Mustafa
- Sultan 2. Osman (Genç Osman)'ın Hanımları ve Çocukları
- Sultan Genç Osman'ın Gördüğü Rüya
- Sultan I. Mustafa ve Sultan 2. Osman (Genç)
- Sultan Mustafa'nın Yeniden Taht'a Çıkarılması
- Sultan Mustafa'yı İsteriz
- Şehzade Mehmed Sultan'ın Katli
- Şeyhülislâm Fetvası
- Ulemâ İle Görüşme
- Ulema Padişah Huzurunda
- Yeniçeri ve Sipahi Askerinin Fıkır ve Hareket Beraberliği