Saruca Bey ve Donanma
Saruca Bey ve Donanma
Yukarıda 2. Murad'ın bir casusluk teşkilatı vücuda getirip de donanma inşaasına karar verdiğini yazmıştık. Bu teşkilat geçen zaman dilimi içinde semeresini vermiş 1424'de üç gali, 1427'de onüç gali yapmaya muvaffak olmuştu. Bir sene sonra da yâni 1428 yılında gemi sayısı kırka iblağ edilmişti.
Saruca Bey, bu gemilerin bir bölümünden meydana getirdiği filoyla, Koron ve Modon üzerine bir sefer tertipledi. Bu seferin en iş gören tarafolarak karşımıza çıkan Düzmece Mustafa'nın Selanik'ten çıkamamasını temin etmesidir. Bu filo hareketlerinin ortaya koyduğu mühim sonuç, denizdeki gemilerimiz karadaki kuvvetlerimizin işini hafifletirken, Ceneviz ve Venedik cumhuriyetlerine muhtaciyetimiz azalıyordu.
Ayrıca Ada Dukalıkları Osmanlı filoları karşısında daha da tedirgin hâle gelmişti. Selanik kara tarafından bizzat padişah 2. Murad'ın kuşatmasına tutulurken, deniz cihetinden de Hamza Beyin komutasındaki Osmanlı filosuyla karşı karşıya gelmişti. Selanik bu tazyike ancak 29/mart/1430'a kadar mukavemet edebilmiş idi. Selanik Osmanlıya râm olmuştu. Zâten çok geçmeden de 4/eyiül/1430'da Osmanlı-Venedik antlaşması yapıldı, bu dört maddelik bir antlaşma olup şöyleydi:
1-Selanik ve dolaylanna^Osmanlılar egemen ve sahip olacaklar
2-Lepanto limanıyla Arnavutluğu da, Venedikliler egemen ve sahip olacaklardı.
3-Venedikliler, Osmanlılara yıllık olarak, 236 bin duka altunu vergi vereceklerdi.
4-Türk ticaret gemileri; Ege denizinde serbestçe seyri se-fain yapabileceklerdi. Görüldüğü gibi; bu maddeler Osmanlı lehine olduğu ortadadır. Osmanlı deniz kuvvetleri ve hareketlerinin gelişmesi 2. Murad'ın koyduğu prensiple yavaş yavaş terakki etmiştir. Oğlu Sultan 2. Mehmed'inde donanmaya aynı ehemmiyeti verdiği izahtan varestedir. Nitekim; İstanbul Fethi esnasında donanmamızın durumu bütün sara-hatıyla, Güstav Şulomberje adlı Fransız akademi azasınm; "Türk Muhasarası" adıyla yazdığı eseri Osmanlıcasından tahlil ve bunun özetini de Sultan Fâtih bölümünün nihayetine okuma parçası adıyla koyduk.
Sultan Fâtih'in İstanbul'u fethinden sonraki, donanma ve deniz hareketlerine özetle yer vermeye çalışalım. Amiral Afif Büyüktuğrul merhum, değerli eserinin 1. cildinin 140. sahife-sinde, aynen şunları söylüyor:
"Fâtih Sultan Mehmed'in, gelişi güze! kararlara değil de iyi düşünülmüş politik-stratejik kararlara dayandığı yaptığı hareketlerden anlaşılabilirdi. Herhalde onun hazırladığı plânların, Osmanlı devletini, bir devlet olmaktan çıkararak impratorluğa dayandığın! rahatça söyleyebilirdik. Çünkü Osmanlı devletinin o günlerde yaşadığı topraklar, stratejik ve ekonomik olarak değerlendirilirse, Osmanlı devletini bir imparatorluğa hâttâ dünya imparatorluğuna benzetebiliriz. (Amerika henüz keşfedilmiş ve Doğu'ya doğru deniz ticaret yoiîarı henüz bulunmamıştı). O zamanlarda Ortadoğudan gelen deniz ticaret yollan; Osmanlı devletinin kıyılarından geçtiği gibi yine devletin topraklarından geçen nehir yollan da, ayrı bir ekonomik değerler taşımaktaydı.
Daha önce Roma ve Bizans imparatorlukları da bu değerler yüzünden çok uzun bir süre yaşamışlardı. Demek ki; Os-manh imparatorluğunun çok uzun bir 3Üre mutiu yaşaması ekonomik olarak denizlere bağlanmasına bağlıydı. "Sultan Fâtih; yukarıda belirtilen tesbit istikametinde cihan devleti ve bunu geıçekleştiren hükümdar olarak kara da yapacağı istilaları denize de indirmenin şart olduğu idrâki içinde, Venedik ve Ceneviz cumhuriyetlerinin rekabeti, her iki ülkeyi mamur ve müreffeh kıldığı gibi, denizlerin hâkimi konumuna çekmişti. Bunlarla mücadeleyi akıllıca yapmak ve onları geride bırakarak cihan devleti olma gereğine uygun olarak Boğazları kalelerle takviye ederken, Gelibolu'da yepyeni bir tersane ve gemiler yapma kararı aldı.
Sultan Fâtih, bîr çok ilimde behresi olmakla birlikte, târihi vakıaları, Osmanlı devlet anlayışının gereği olarak bütün arka plânı ile öğrenmiş bulunduğundan, Osmanlı-Venedik filolarının Gelibolu önlerindeki kapışmasında, topsuz Osmanlı gemileri Gelibolu kalesinin toplarının himayesinde, zafer kazandığı sonra atış menzili dışına çıkan düşman gemilerini, takibe kalkışması hatasından 29/mayıs/1416'da filomuzun mağlubiyeti ve kumandan Çalı Bey'in şahadetini elbet bilmekteydi.
Kale toplarının müdafaa bakımından önemine de müdrikti. Mitekim; İstanbul Fethi esnasında 26/ekim/1452'de Rumeli-hisar (Boğazkesen)ına koydurduğu topu, dur ihtarına aldırmayıp, geçmeye cüret eden Antonio Riso idaresindeki Venedik gemisini, hisar kumandanı Firuz Bey verdiği ateş emriyie boğazın sularına gark etmiş olduğunu da unutacak hafızalardan değildi genç Fâtih. Bu tecrübeler ışığında Çanakkale ve Karadeniz (İstanbul) boğazlarını, toplar ile mücehhez kılarak tanzim etti.
Kudretli bir donanmaya sahip devletler boğaz savunmasında fazla zorlanmazlar. Çünkü öyle devletler düşman gemilerini açık denizde karşılar ve kıyılarını onların tecavüzünden korurlar. Nitekim Osmanlı donanması dünyanın en güçlü donanması" olduğunda Akdeniz gölümüz olduğundan boğazlar sıkıntıya girmemekteydi. Bizim boğazlarımız dünya bakımından her zaman stratejik olduğu malumdur. Bu bakımdan bu geçitler ticaret gemilerine her zaman açık olmalı, sadece harp gemilerinin geçişine kapalı veya kontroilü geçişe tâbi olmalıdır.
Ünlü Bizans tarihçisi Kritvulos Fâtih'in Gelibolu'da i 2 çektin, 80 adet iki güverteli, 55 adet de küçük olmak üzere 147 parçadan müteşekkil bir donanma hazırladığını, 20 bin Azep yâni denizci hazırladığını göz önüne alarak târihine şunu "Fâtih; donanmaya kara kuvvetlerinden fazla önem verdi" yazmaktan kendini alamamıştır. Sultan Fâtih ilk olarak Ege denizinin kudretli ve tek hâkim gücü olmayı kararlaştırmıştı. Balkanlar ve Ege dâima elinin altında olduğu takdir de, bir kara ve deniz devleti ortaya çıkacaktı. Mora üzerine giderken gözünü Ege Adalarına dikiyor, Sırbistan yürüyüşüyse, ona Adriyatik denizinin kıyılarına ne zaman gideceğini soruyordu sanki.. Gözünü diktiği adalar; Rodos, Eğriboz, Midilli, Taşoz, Limni, İmroz, Semendirek, Enez, Girit gibi yerlerdi. Osmanlı donanmasının başında Hamza Bey bulunmaktaydı artık. İstanbul'un Eminönü ilçesi hududianndaki Kadırga semtinde büyük bir tersane yaptırılmış, Haliç'teki tersane de pek büyüktü ve yeni kumandan Hamza Bey eski yapılmış gemileri, düşük kalitede bulmuş önce otuz tane, peşinden iki yüz tane gemi yapımına başlatmıştı. Bunların 25 tanesi üç sıra kürek-îi, 50 taneside iki sıra kürekli olup kalanı tek sıra kürekti olup ilk deneme Rodos ve Sakız'a olacaktı. Hamza Bey kuvvetli bir savunma kaleleri olduğunu gördüğü bu hedeflerin, kıyı ve köylerine baskın yaparak onların morallerini bozmayı tercih etti. Fâtih Sultan Mehmed'in deniz hareketlerine son vermeden, Papa 3. Kalikstus'un hazırlattığı bir haçlı seferi 1457'de Eğede kendini gösterdiğinde, Katalanlı Lodovico bu filonun başındaydı.
Limni, Taşoz teslim oldu. İmroz'a sıra geldiğinde burada ki Vali mesabesinde olan Kritivulos, Papa'nın amiraline, verdiği hediyelerle adayı işgalden kurtarmayı başardı. Bu sırada Midilli Adfası dukası, Papa donanmasının Ege sularında olmasının şimarıklığıyla, Osmanlı kıyılarına saldırılarda bulunmaya başlamıştı. Bunu cezalamak, Midilli'nin alınması Hadım İsmail Paşaya tevcih edildi. İsmail Paşa burayı muhasaraya almış oniki gün sonra çekilmeğe karar vermişti. Midilli halkı bunlara direnirken gözleri ufukta Katalan-Papa filosunu gözlemişlerdi. Fakat gelen giden olmamış, Midilli Dukası Osmanlı ile iyi geçimin gerektiğine kani olmuştu. Fakat bu kani oluş bir samimi idrakten olmayıp, kendilerinden bir ortak bulamamasından kanaklanıyordu ve Fâtih'e yaptığı af ricası kabul gÖrdüyse de, uzun süreceğe benzemiyordu. 1462'de Osmanlı donanması Mahmud Paşaya teslîmen Midilli üzerine sefere çıkıldı. Bu donanmaya Ayvalik'dan iltihakı sağlanan kara askeri de çıktı. Mahmud Paşa kansız alış için teklifte bulundu. Duka kabul etmedi. İşgal gerçekleşti.
Osmanlı donanması ve kara harekâtı Karadeniz ve bölgesine umumiyetle birlikte yapıldı. Şimdi de Bayezid-i Veli dönemine bakmak sureti ile, bu padişahın deniz hareketlerine göz atalım.
Denizlerde Osmanlı devletinin en kuvvetli rakibinin Venedik olduğunu bilen Bayezid deniz meselesine babasının bıraktığı yerden ele aldı ve terakki ettirmeye başladı. Kendisince koyduğu kaide "Osmanlı devleti deniz gücünde kayba uğrarsa, Ömrü kısalır" idi. Bu halde yapılacak iş; Garp Ocakları denilen Fas, Tunus, Cezayir gibi yerlerden denizci-ler ve bilhassa değerli kaptanlar getirtmek ve meslek bakımından güçlenmek. Tersaneleri daha fazla üreten ve yeni bulunacak tekniklere açık hâle getirmek. Gemilerin mümkün mertebe büyüklerini imâl etmek ve teknik üstünlüğü elde etmek. Kaptan olarak Kemal Reis ile Burak Reis Kaptan-ı Derya Davut Paşanın yanına gelerek vazife aldılar ve denizciliğimize büyük bir ivme kazandırdılar. Amiral Afif Büyüktuğrui merhum bakın bu zevat için kalemini nasıl oynatmış: "Kemâl ve Burak Reisler; tersane yapmak, yeni gemiler imal etmek, savaş talimatları yapmak suretiyle mesaiye gayret göstermişler, bir çok savaş bunlara riayet ediliğinden başarıyla sonuçlanmıştır. Davut Paşa, Burak Reis ve Kemâl Reis Osmanlı donanmasına ilmi savaş şekillerini getirenlerdir. Yine bu değerli denizcilerin tavsiyesiyle 2. Bayezid; İzmit, Sinop ve Gemlik'de birer tersane daha yaptırmaya başladı. Bu arada Preveze'de 40 tane gali yapıldığı denizcilik târihimizde yazıyor bahse konu dönemde 20 büyük gemi, 67 tane kadırga yapılmıştı. Bu gemilere bin kişi konuyor ve birer tane sağ ve solda olmak üzere top konduğu gibi, birde kıç tarafında top bulunmaktaydı. Daha önce Osmanlı gemileri, ecnebi gemilerinin toplarına karşı çanaklara yerleşmiş okçular vasıtasıyla, ok atarak savaş veriyorlardı. Karadenize akan nehirlerin gemi seyri sefainine uygun olanları, korsanların kıyılara saldırıp, büyük zararlar vermelerine sebeb oluyordu. Karadeniz mutlaka bir göl hâline getirilmeliydi. Kemâl Reisin târih sahnesine çıkması, Osmanlı deniz târihinin dönüm noktasıdır.
Gerçi donanma Fâtih Sultan Mehmed'den beri dünyanın birinci sırada deniz gücünü koruyordu. Fakat Kemâl Reise kadar Osmanlılar, Aydınoğlu umur Bey dışında deha sahibi bir amiral yetiştirmemişlerdi. Kemâl Reisin ortaya çıkması denizcilerimiz için bir hareket kaynağı olmuştu." Dedikten sonra şunu ilâve eder: "..Kemâl Reis; Derya kaptanı Davut Paşa ve hükümdara, Osmanlıları İspanya'daki Endülüs Müs-lümanlarına yardıma koşmak gerektiğini anlatan olmuştur." Kemâl Reis; 1511'de Gelibolu'ya dönerken şiddetli bir fırtınada gemisi battı ve kendisi boğularak şehid oldu. Kemâl Reis; haritasıyla meşhur Pîrî Reisin hem amucası hem de hocasıydı. Kemâl Reisin uzun menzilli toplan gemilere koydurması büyük yenilikti.
Saruca Bey, bu gemilerin bir bölümünden meydana getirdiği filoyla, Koron ve Modon üzerine bir sefer tertipledi. Bu seferin en iş gören tarafolarak karşımıza çıkan Düzmece Mustafa'nın Selanik'ten çıkamamasını temin etmesidir. Bu filo hareketlerinin ortaya koyduğu mühim sonuç, denizdeki gemilerimiz karadaki kuvvetlerimizin işini hafifletirken, Ceneviz ve Venedik cumhuriyetlerine muhtaciyetimiz azalıyordu.
Ayrıca Ada Dukalıkları Osmanlı filoları karşısında daha da tedirgin hâle gelmişti. Selanik kara tarafından bizzat padişah 2. Murad'ın kuşatmasına tutulurken, deniz cihetinden de Hamza Beyin komutasındaki Osmanlı filosuyla karşı karşıya gelmişti. Selanik bu tazyike ancak 29/mart/1430'a kadar mukavemet edebilmiş idi. Selanik Osmanlıya râm olmuştu. Zâten çok geçmeden de 4/eyiül/1430'da Osmanlı-Venedik antlaşması yapıldı, bu dört maddelik bir antlaşma olup şöyleydi:
1-Selanik ve dolaylanna^Osmanlılar egemen ve sahip olacaklar
2-Lepanto limanıyla Arnavutluğu da, Venedikliler egemen ve sahip olacaklardı.
3-Venedikliler, Osmanlılara yıllık olarak, 236 bin duka altunu vergi vereceklerdi.
4-Türk ticaret gemileri; Ege denizinde serbestçe seyri se-fain yapabileceklerdi. Görüldüğü gibi; bu maddeler Osmanlı lehine olduğu ortadadır. Osmanlı deniz kuvvetleri ve hareketlerinin gelişmesi 2. Murad'ın koyduğu prensiple yavaş yavaş terakki etmiştir. Oğlu Sultan 2. Mehmed'inde donanmaya aynı ehemmiyeti verdiği izahtan varestedir. Nitekim; İstanbul Fethi esnasında donanmamızın durumu bütün sara-hatıyla, Güstav Şulomberje adlı Fransız akademi azasınm; "Türk Muhasarası" adıyla yazdığı eseri Osmanlıcasından tahlil ve bunun özetini de Sultan Fâtih bölümünün nihayetine okuma parçası adıyla koyduk.
Sultan Fâtih'in İstanbul'u fethinden sonraki, donanma ve deniz hareketlerine özetle yer vermeye çalışalım. Amiral Afif Büyüktuğrul merhum, değerli eserinin 1. cildinin 140. sahife-sinde, aynen şunları söylüyor:
"Fâtih Sultan Mehmed'in, gelişi güze! kararlara değil de iyi düşünülmüş politik-stratejik kararlara dayandığı yaptığı hareketlerden anlaşılabilirdi. Herhalde onun hazırladığı plânların, Osmanlı devletini, bir devlet olmaktan çıkararak impratorluğa dayandığın! rahatça söyleyebilirdik. Çünkü Osmanlı devletinin o günlerde yaşadığı topraklar, stratejik ve ekonomik olarak değerlendirilirse, Osmanlı devletini bir imparatorluğa hâttâ dünya imparatorluğuna benzetebiliriz. (Amerika henüz keşfedilmiş ve Doğu'ya doğru deniz ticaret yoiîarı henüz bulunmamıştı). O zamanlarda Ortadoğudan gelen deniz ticaret yollan; Osmanlı devletinin kıyılarından geçtiği gibi yine devletin topraklarından geçen nehir yollan da, ayrı bir ekonomik değerler taşımaktaydı.
Daha önce Roma ve Bizans imparatorlukları da bu değerler yüzünden çok uzun bir süre yaşamışlardı. Demek ki; Os-manh imparatorluğunun çok uzun bir 3Üre mutiu yaşaması ekonomik olarak denizlere bağlanmasına bağlıydı. "Sultan Fâtih; yukarıda belirtilen tesbit istikametinde cihan devleti ve bunu geıçekleştiren hükümdar olarak kara da yapacağı istilaları denize de indirmenin şart olduğu idrâki içinde, Venedik ve Ceneviz cumhuriyetlerinin rekabeti, her iki ülkeyi mamur ve müreffeh kıldığı gibi, denizlerin hâkimi konumuna çekmişti. Bunlarla mücadeleyi akıllıca yapmak ve onları geride bırakarak cihan devleti olma gereğine uygun olarak Boğazları kalelerle takviye ederken, Gelibolu'da yepyeni bir tersane ve gemiler yapma kararı aldı.
Sultan Fâtih, bîr çok ilimde behresi olmakla birlikte, târihi vakıaları, Osmanlı devlet anlayışının gereği olarak bütün arka plânı ile öğrenmiş bulunduğundan, Osmanlı-Venedik filolarının Gelibolu önlerindeki kapışmasında, topsuz Osmanlı gemileri Gelibolu kalesinin toplarının himayesinde, zafer kazandığı sonra atış menzili dışına çıkan düşman gemilerini, takibe kalkışması hatasından 29/mayıs/1416'da filomuzun mağlubiyeti ve kumandan Çalı Bey'in şahadetini elbet bilmekteydi.
Kale toplarının müdafaa bakımından önemine de müdrikti. Mitekim; İstanbul Fethi esnasında 26/ekim/1452'de Rumeli-hisar (Boğazkesen)ına koydurduğu topu, dur ihtarına aldırmayıp, geçmeye cüret eden Antonio Riso idaresindeki Venedik gemisini, hisar kumandanı Firuz Bey verdiği ateş emriyie boğazın sularına gark etmiş olduğunu da unutacak hafızalardan değildi genç Fâtih. Bu tecrübeler ışığında Çanakkale ve Karadeniz (İstanbul) boğazlarını, toplar ile mücehhez kılarak tanzim etti.
Kudretli bir donanmaya sahip devletler boğaz savunmasında fazla zorlanmazlar. Çünkü öyle devletler düşman gemilerini açık denizde karşılar ve kıyılarını onların tecavüzünden korurlar. Nitekim Osmanlı donanması dünyanın en güçlü donanması" olduğunda Akdeniz gölümüz olduğundan boğazlar sıkıntıya girmemekteydi. Bizim boğazlarımız dünya bakımından her zaman stratejik olduğu malumdur. Bu bakımdan bu geçitler ticaret gemilerine her zaman açık olmalı, sadece harp gemilerinin geçişine kapalı veya kontroilü geçişe tâbi olmalıdır.
Ünlü Bizans tarihçisi Kritvulos Fâtih'in Gelibolu'da i 2 çektin, 80 adet iki güverteli, 55 adet de küçük olmak üzere 147 parçadan müteşekkil bir donanma hazırladığını, 20 bin Azep yâni denizci hazırladığını göz önüne alarak târihine şunu "Fâtih; donanmaya kara kuvvetlerinden fazla önem verdi" yazmaktan kendini alamamıştır. Sultan Fâtih ilk olarak Ege denizinin kudretli ve tek hâkim gücü olmayı kararlaştırmıştı. Balkanlar ve Ege dâima elinin altında olduğu takdir de, bir kara ve deniz devleti ortaya çıkacaktı. Mora üzerine giderken gözünü Ege Adalarına dikiyor, Sırbistan yürüyüşüyse, ona Adriyatik denizinin kıyılarına ne zaman gideceğini soruyordu sanki.. Gözünü diktiği adalar; Rodos, Eğriboz, Midilli, Taşoz, Limni, İmroz, Semendirek, Enez, Girit gibi yerlerdi. Osmanlı donanmasının başında Hamza Bey bulunmaktaydı artık. İstanbul'un Eminönü ilçesi hududianndaki Kadırga semtinde büyük bir tersane yaptırılmış, Haliç'teki tersane de pek büyüktü ve yeni kumandan Hamza Bey eski yapılmış gemileri, düşük kalitede bulmuş önce otuz tane, peşinden iki yüz tane gemi yapımına başlatmıştı. Bunların 25 tanesi üç sıra kürek-îi, 50 taneside iki sıra kürekli olup kalanı tek sıra kürekti olup ilk deneme Rodos ve Sakız'a olacaktı. Hamza Bey kuvvetli bir savunma kaleleri olduğunu gördüğü bu hedeflerin, kıyı ve köylerine baskın yaparak onların morallerini bozmayı tercih etti. Fâtih Sultan Mehmed'in deniz hareketlerine son vermeden, Papa 3. Kalikstus'un hazırlattığı bir haçlı seferi 1457'de Eğede kendini gösterdiğinde, Katalanlı Lodovico bu filonun başındaydı.
Limni, Taşoz teslim oldu. İmroz'a sıra geldiğinde burada ki Vali mesabesinde olan Kritivulos, Papa'nın amiraline, verdiği hediyelerle adayı işgalden kurtarmayı başardı. Bu sırada Midilli Adfası dukası, Papa donanmasının Ege sularında olmasının şimarıklığıyla, Osmanlı kıyılarına saldırılarda bulunmaya başlamıştı. Bunu cezalamak, Midilli'nin alınması Hadım İsmail Paşaya tevcih edildi. İsmail Paşa burayı muhasaraya almış oniki gün sonra çekilmeğe karar vermişti. Midilli halkı bunlara direnirken gözleri ufukta Katalan-Papa filosunu gözlemişlerdi. Fakat gelen giden olmamış, Midilli Dukası Osmanlı ile iyi geçimin gerektiğine kani olmuştu. Fakat bu kani oluş bir samimi idrakten olmayıp, kendilerinden bir ortak bulamamasından kanaklanıyordu ve Fâtih'e yaptığı af ricası kabul gÖrdüyse de, uzun süreceğe benzemiyordu. 1462'de Osmanlı donanması Mahmud Paşaya teslîmen Midilli üzerine sefere çıkıldı. Bu donanmaya Ayvalik'dan iltihakı sağlanan kara askeri de çıktı. Mahmud Paşa kansız alış için teklifte bulundu. Duka kabul etmedi. İşgal gerçekleşti.
Osmanlı donanması ve kara harekâtı Karadeniz ve bölgesine umumiyetle birlikte yapıldı. Şimdi de Bayezid-i Veli dönemine bakmak sureti ile, bu padişahın deniz hareketlerine göz atalım.
Denizlerde Osmanlı devletinin en kuvvetli rakibinin Venedik olduğunu bilen Bayezid deniz meselesine babasının bıraktığı yerden ele aldı ve terakki ettirmeye başladı. Kendisince koyduğu kaide "Osmanlı devleti deniz gücünde kayba uğrarsa, Ömrü kısalır" idi. Bu halde yapılacak iş; Garp Ocakları denilen Fas, Tunus, Cezayir gibi yerlerden denizci-ler ve bilhassa değerli kaptanlar getirtmek ve meslek bakımından güçlenmek. Tersaneleri daha fazla üreten ve yeni bulunacak tekniklere açık hâle getirmek. Gemilerin mümkün mertebe büyüklerini imâl etmek ve teknik üstünlüğü elde etmek. Kaptan olarak Kemal Reis ile Burak Reis Kaptan-ı Derya Davut Paşanın yanına gelerek vazife aldılar ve denizciliğimize büyük bir ivme kazandırdılar. Amiral Afif Büyüktuğrui merhum bakın bu zevat için kalemini nasıl oynatmış: "Kemâl ve Burak Reisler; tersane yapmak, yeni gemiler imal etmek, savaş talimatları yapmak suretiyle mesaiye gayret göstermişler, bir çok savaş bunlara riayet ediliğinden başarıyla sonuçlanmıştır. Davut Paşa, Burak Reis ve Kemâl Reis Osmanlı donanmasına ilmi savaş şekillerini getirenlerdir. Yine bu değerli denizcilerin tavsiyesiyle 2. Bayezid; İzmit, Sinop ve Gemlik'de birer tersane daha yaptırmaya başladı. Bu arada Preveze'de 40 tane gali yapıldığı denizcilik târihimizde yazıyor bahse konu dönemde 20 büyük gemi, 67 tane kadırga yapılmıştı. Bu gemilere bin kişi konuyor ve birer tane sağ ve solda olmak üzere top konduğu gibi, birde kıç tarafında top bulunmaktaydı. Daha önce Osmanlı gemileri, ecnebi gemilerinin toplarına karşı çanaklara yerleşmiş okçular vasıtasıyla, ok atarak savaş veriyorlardı. Karadenize akan nehirlerin gemi seyri sefainine uygun olanları, korsanların kıyılara saldırıp, büyük zararlar vermelerine sebeb oluyordu. Karadeniz mutlaka bir göl hâline getirilmeliydi. Kemâl Reisin târih sahnesine çıkması, Osmanlı deniz târihinin dönüm noktasıdır.
Gerçi donanma Fâtih Sultan Mehmed'den beri dünyanın birinci sırada deniz gücünü koruyordu. Fakat Kemâl Reise kadar Osmanlılar, Aydınoğlu umur Bey dışında deha sahibi bir amiral yetiştirmemişlerdi. Kemâl Reisin ortaya çıkması denizcilerimiz için bir hareket kaynağı olmuştu." Dedikten sonra şunu ilâve eder: "..Kemâl Reis; Derya kaptanı Davut Paşa ve hükümdara, Osmanlıları İspanya'daki Endülüs Müs-lümanlarına yardıma koşmak gerektiğini anlatan olmuştur." Kemâl Reis; 1511'de Gelibolu'ya dönerken şiddetli bir fırtınada gemisi battı ve kendisi boğularak şehid oldu. Kemâl Reis; haritasıyla meşhur Pîrî Reisin hem amucası hem de hocasıydı. Kemâl Reisin uzun menzilli toplan gemilere koydurması büyük yenilikti.
Sultan 2. Bayezid Han
- Sultan 2. Bayezid'in Tahta Geçişi
- Baba Hasreti
- Bayezid-i Velî Hazretlerinin Bursa'yı Yıkımdan Kurtarması
- Bayezid-i Velî Hazretlerinin Vefatı ve Şahsiyyeti
- Bayezid-i Veli'nin Sadrıazamları
- Bayezid-i Veli'nin Tahttan Feragati
- Cem Sultanın Tahtı Saltanat İddiasına Kalkışı
- İran'ın Meşhur Şah İsmail'inin Meydana Çıkışı
- Kahraman Denizciler ve Büyük Şehid Burak Reis
- Müthiş Bir Zelzele ve Padişahın İkazı
- Navarın Baskını
- Padişah Tabutu Taşıyan Padişah
- Saruca Bey ve Donanma
- Sultan 2. Bayezid'in Hanımları ve Çocukları
- Sultan 2. Murad'ın Deniz Hareketleri
- Şah İsmail Hakkında Kısa Bir Malûmat
- Şah Kulu Hadisesi
- Şehzadelerin Taht'a Geçme Kavgaları
- Venedik Muharebesi