Sultan 2. Bayezid'in Tahta Geçişi

Sultan 2. Bayezid'in Tahta Geçişi

Tarihin kaydettiği en büyük padişah tarihin yaptığı işleri aniatrnaya doyamadığı sultan, müslümanların madde ve mânâda kumandanı Yüce Fatih şehidlik rütbesini takınarak muazzez vücudunu terk eden ruhu cennet bahçelerine uçtuk­tan sonra dünyaya nizamat verecek devleti Aliye-i Osmani­ye, Ahmet Sultan'm, üzün Hasan ile yapılan muharebede çok büyük muvaffakiyetler gösterdikten sonra şiddetli üşüt­me yüzünden böbrekleri kanamaya başlamış ve Sultan Fatih Hazretlerini tahta geçmek üzere hazırladığı bu kılıcı kutlu, yüreği sağlam Şehzade Ahmet Sultan daru bekaya intikalin­de geride gözleri yaşlı baba, kendisini çok seven bir ordu ve milleti İslâmiyye bırakmıştı. Yüce Fatih bu acıyı da tattıktan sora Gebze civarında ömür defterini kapattığında tahta geçe­cek iki şehzade kalmıştı. Bunlar büyük Şehzade Bayezid-i Velî ve meşhur Cem Sultandı. Bayezid-i Velî'nin merhum Şehzade Ahmed Sultandan da yaşça büyük olduğu bazı ta­rihlerde rivayet olunur.

Sultan Fatih'in ordugâhında vefatının askere duyurmak is­temeyen Sadrazam Mehmed Paşa (Nişancı) padişahın ölüm hastalığına yattığını görünce Amasya'da bulunan Bayezid-i Velî'ye özel ulakla haber göndermişti. Bu arada da cennet-mekânın cesedi pâkini kapalı bir arabayla İstanbul'a naklet­miş. Naima tarihinin iddiasına göre Nişancı Mehmed Pa-şa'nın Cem Sultan'ı çok sevmiş olması münasebetiyle Kara-man'da vailik yapan Şehzade Cem sultana da bir mektup göndermişti. Meşhur Mizancı Murad bu mevzuuda der ki; «Mehmed Paşa uazİfesi olan daveti padişah daha vefat etmeden Amasya'da vali olan Şehzade Bayezİd'e haberci gönder­mişti. Padişahın vefatından dokuz gün sonra Üsküdar'a ge­lebilen Bayezid-İ Velî'nin ta Amasya'dan bu kadar kısa za­manda gelmesi, habercinin Fatih Hazretlerinin ölümünden bir kaç gün evvel gönderildiğinin delilidir» der «Yok Padişa­hın vefatından hemen sonra giden bir habercinin ta Amas­ya'ya varması, Bayezid-i Velî'nin yola çıkıp Üsküdar'a gel­mesi dokuz gün gibi kısa bir müddet içinde mümkün değil­dir» diye ileri sürer ve Sadrazamın vazifesini bihakkın başar­dığını söyler. Ve Cem Sultana mektup yazmasının tahta da­vet olmayıb babasının vefatını Şehzade oğula bildiren bir Sadrazam vazifesi saydığını dile getirir ki, Mizancı Murad Bey'e barda biz de katılırız.

Lâkin Sadrazam Ölüm haberini gizleyemeşi bu sır faş olun­ca Gebze civarındaki Yeniçeriler Pendik sahiline gelmişler oradan binmiş oldukları mavnalarla İstanbul'a gelip Hazreti Fatih'e suikast yapmış olan Yakup Paşa (Jakop)'un hanesini yağma ederek bu yahudilere lâyık oiduğu dersi vermiştir. Bunu da hemen burda ilâve etmeye lüzum görürüz ki; mille­timizin şu satırları okuduğu andaki bölük pörçük oluşu, orta­lığın bir kan denizine dönmüş olması, asırlar geçtikten sonra Sion Protokollerinin gösterdiği yola Yahudinin intikamım al­maya çalışırken, bu milletin evlâdlarını bir birine düşürme­sinden meydana geldiği hiç unutulmamalıdır. Biz yine bırak­tığımız yere dönelim.

Bu yağmayı ve katil hareketlerini irtikâp eden Yeniçeriler maalesef bu arada Sadrazam Mehmed Paşa'yı da öldürme hatasına düşmüşlerdi. Şimdi padişahsız olan devlet bir de sadrazamsız kalmış bulunuyordu. Fakat devletin, devletlulan makamlarının insanı iseler şaşırmazlar, dolayısıyla Osmanlı ümerası, âlimi ve me'muru ile devlet olduğundan dolayı der­hal tedbir alınmıştı. Bayezid-i Velî'nin oğlu Korkut Sultan'ın getirilmesi ile doldurulmuş bulunuyordu. Hazret-i Padişahın vefatının dokuzuncu günü Üsküdar'a varan Bayezid-i Veli İs­tanbul'a geçip, Yeniçerilere cülus bahşişini verip saraya girdi.
Top