Belgrad'a Doğru
Belgrad'a Doğru
Bir âlimin; kaybedilen islâm toprakları hususunda bu kaybın antlaşmasını imzalayan ve bunu tasdik makamında bulunan emir, eğer bu imzayı atarken içinden en küçük fırsat da ben burayı, geri almalıyım diye geçirmiyor ise, o kâmil bir müslüman değildir, şeklindeki mütalaasını İlâ-yı Kelimetuilah için can verip cennet satın alanlar kalblerinin en hassas bölgesinde yaşatırlar.
İşte ordumuzun Belgrad üzerine yürümesi, bu anlayışın gerçekleşmesine, gayret göstermekten başka bir şey değildi. Nitekim; veziriazam, yanında bulunan yaşlı ve nice savaş görmüşleri etrafına toplayıp bir güzel meşveret eyledi. Bu meşveretde tecrübede acele edilmemesini, askerin Niş'i kurtarırken hırpalandığı, cephane ve zindeliğe noksan geldiğini. Tuna yollarının ele geçmesinden sonra Belgrad'a yürümek lazım geldiğini ifade ettiler. Seneye devam ederiz diye son sözü söylediler. Veziriazam darbe gören haçlı ittifakının rahat bırakılmaması aksi takdirde fırsat bulurlarsa takviye alacaklarını mevsim sonuna kadar bu şoku atlatacaklarını düşündüğünden: "Allanın inayetiyle fırsat ve zafer bizimledir. Ben aiderim! İsteyen gelsin. Gelmeyenece bir söz kullanmam" demek suretiyle Yavuz Sultan Selim'in Çaldıranını hatırlattı. Kimse muhalefet etmiyerek, siz bilirsiniz, emrinize imtisalen gelir ve canla başla çalışırız deyip, fatihayı çektiler. Semen-dire'nin zaptına gelince bu iş pek kolaylıkla neticelenerek 24/zilhicce/1101-28/eylül/1690'da istirdat olundu. 5/mu-harrem/1102-9/kasırn/1690'Beigrad'daki muhasaranın 8. günüydi ki Belgrad'ın Sava Nehri tarafında bulunan içkale-sindeki barutların muhafaza olunduğu mahzene isabet eden bir humbara, Öylesine bir patlamaya vesile teşkil etti ki, telef olan insan sayısı dörtbin kişiyi aştı. Belgradın'başka bir cihetinde muhasaranın her tarafında, elinde kılıcıyla ispat-ı vü-cud eden, Fâzıl Mustafa Paşa top atışlarının meydana getirdiği, rahnelerin artık birer gedik hâline dönüştüğünü müşahede edince, gür sesiyle: "Yürüyün Ümmet-i Muhammed!" diye nâralanması ve kılıcı elinde olduğu halde en önde surların içine dalması, ordunun her yanında ibzal olunan bu cesaret verici davranışın akisleri görülerek, askerimiz, Allah! Allah! Nidaları ile Belgrad'a dâhil oldular. Olanları şaşkınlıkla seyreden Avusturyalı askerler, içinde bulundukları oniki gemiyi una Nehrinde çalıştıramayarak askerimizin eline esir olarak uŞtüler. Belgrad Kalesindeki onaltıbin kişi olduğu söylenen Muhafızlarda esir alınmıştı. Çeşitli büyüklükteki toplardan Uc.yüz adet top elimize geçti.
Bu arada Rumeli Beylerbeyi Arnavut Mustafa Paşa saldırı esnasında alnına isabet eden bir kurşunla şehadet şerbetini içti. Şehid Paşanın naşı sadrıazamın otağı önüne getirildi. Veziriazamın; bizzat kıldırdığı cenaze namazının peşinden şehid kanlı elbiseleri üzerinde olduğu halde defn olundu. Öte yandan Fâzıl Paşa; Belgrad'daki muhasarayı başlatırken, Kalgay Devlet Giray'ı akınlara gönderdi. Çünkü bu akınlarla boğuşmak mecburiyetinde kalacak olan düşmanın, muhasara alanına fazlaca bir müdehalesi olamayacağı hesaplanmıştı.
Nitekim umulduğu gibi oldu ve üstüne üstlük, Kalgay Devlet Giray, Sava Nehrini aşıp, Esek'e kadar olan araziyi tarumar edip, kâfire hayli korku salmıştı. Bu arada Selim Giray ifakat bulmuş ve Edirneye gelmiş oradan da orduya ilti-hat etmiştir. BÖğürdelen(Sabaç)Kalesi ele geçirilmiş, Eşek ise muhasara olunmuştu. Şiddetli yağan yağmurlar, kısa zamanda kale etrafındaki hendekleri, suyla doldurmuş olduğundan, zafer piyadenin süngüsünün ucundadır darbı meselinin gerçeği burada yaşanmış, eli kılıçlı askerimiz su üzerinde yürüme kabiliyetinin yaygın şekilde keşfedilmemiş olmasından dolayı Esek'e girme şansını elde edememiştir. Niş'le Belgrad arasındaki ova insanlarının gayri müslimleri, Avusturyalılara yardımcı olmuşlardı. Buna rağmen; boşalan bu muazzam ovanın iskânının ve üretiminin devamını göz önüne alan veziriazam Fâzıl Mustafa Paşa, reayaya incitmeden ve affedici yaklaşımla onları oraya iskâna razı etti. Gücü yetmeyenlere tohumla beraber araziyi işlemek üzere lâzım gelen araçları dahi vermeyi ihmal etmedi. Bu sırada da, padişahın Edirne'de durması, ahaliye epeyi angarya yüklediğinden istanbul'a dönmesi teklifini ulaştırdılar.
Sultan 2. Süleyman; buna itiraz etti. Ağabeyimi böyle İstanbul'a getirip, tahtından indirdiler ve beni de ona döndürecekler endişesine kapıldı. Ancak gerek ulema, gerekse asker padişahdan herkesin memnun olduğunu ifade edip, ikna etmeye muvaffak oldular. Padişah 14/safer/l 1 02-1 7/ka-sırn/1690'da, Edirne'yi istanbul'a gitmek üzere terk etdi. Veziriazamda Aralık sonu İstanbula vardı. Hasta olan padişah bindiği bir arabayla veziriazamını karşılamak üzere ve eskiden beri olduğu gibi gitdi. Veziriazam Fâzıl Mustafa Paşa, padişahın karşısına geldiğinde Sultan iltifat edip karşısına oturmasını istedi. "Ekmeğim sana helâl olsun. Seleflerinden hiç birine böyle bir gaza müyesser olmadı. Sırtından çıkardığı Gülgülî Çuhaya kaplı, samur erkan kürkünü veziriazama giydirdi. Belinden çıkardığı hançeri paşanın beline taktı. Başından çıkardığı sorgucu da, başına taktıktan sonra ellerini açarak ve ağlayarak; Ben, mükafat vermeye kadir değilim! Allah iki cihanda yüzünü ak etsin. Demek suretiyle Osmanlı Târihinin defaatle tekrarlanmış sahnelerinden birini daha yaşadılar.
İlk ağızda Ozdemiroğlu Osman Paşanın Kafkasya macerasını anlatması ve 3. Mehmed'in, kendisine iltifatları ve hediyelerini hatırlatıverdi bize. Bir müddet başşehirde kalan Köp-rülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa; yeniçeri ocağında tensikat yâni rütbe ve sayı bakımından bazı tasfiyeler yaptı. Orduya lâzım gelenler takviye olundu. Bu sırada gayri memnunlar zuhur ettiği gözden uzak tutulmamalıydı ki bunlar sefer için İstanbul'dan ayrılacak veziriazamı şaşırtmayı sağlamak için 4. Mehmed'i taht'a çıkaracaklarını yaymaya karar verdiler ve bunu tatbike koyuldular. Bunun üzerine telaşlanan rical veziriazama, padişahı Edirne'ye gitmeye ikna etmesini temin için yardımda bulunmasını istediler. Hasta olan padişah orada vefat ederse yerine geçecek olan orada cülus ettirilir dendi- Fâzıl Mustafa Paşa bu tavsiyeyi yaptığında: Padişah: "Baka Paşa; nihaideyim? Bu hal ile nasıl giderim? Vükela hâlimi bilmezler! Dün gel, bugün git. Gidecektik niye geldik?"deyip vücudunun nasıl şişmiş olduğunu, istiska denen vücudun su toplamasına verilen rahatsızlık kendini gösteriyordu. Padişah, veziriazamına hâlini gösteriyordu.
Yine de vezir, durumun nezaketini izah etti ve padişahı ik-naya muvaffak oldu. 4. Mehmed ile küçük kardeş Ahmed ile 4. Mehmed'in oğullan Mustafa ve Ahmed önceden Edirne'ye gönderildi. 2. Süleyman'da peşlerinden Edirne'ye doğru yola çıkarıldı. Ancak Edirne'ye geldiğinde pek bitkin olan padi-şahdan artık ümid kesilmiş, kandildeki yağın tükenmesi gibi nefes sayısı gittikçe azalıyordu. Bu arada rical yerine kimin geçeceğini kararlaştırmış, Süleyman'ın bir küçüğü olan şehzade İbrahimoğlu Ahmed, 2. Ahmed unvanıyla tahta geçme hususunda ittifak sağlanmıştı. 25/ramazan/l 1 02-23/hazi-ran/1691'de 2. Süleyman, 3 sene, 8 ay, 24 gün süren padişahlığı sonunda 51'yaşında, Osmanlı Devletinin 20. padişahı, 12. haiifesi olarak, ümmete hizmet verme şerefine erişmiş olarak vefat etdi.
İşte ordumuzun Belgrad üzerine yürümesi, bu anlayışın gerçekleşmesine, gayret göstermekten başka bir şey değildi. Nitekim; veziriazam, yanında bulunan yaşlı ve nice savaş görmüşleri etrafına toplayıp bir güzel meşveret eyledi. Bu meşveretde tecrübede acele edilmemesini, askerin Niş'i kurtarırken hırpalandığı, cephane ve zindeliğe noksan geldiğini. Tuna yollarının ele geçmesinden sonra Belgrad'a yürümek lazım geldiğini ifade ettiler. Seneye devam ederiz diye son sözü söylediler. Veziriazam darbe gören haçlı ittifakının rahat bırakılmaması aksi takdirde fırsat bulurlarsa takviye alacaklarını mevsim sonuna kadar bu şoku atlatacaklarını düşündüğünden: "Allanın inayetiyle fırsat ve zafer bizimledir. Ben aiderim! İsteyen gelsin. Gelmeyenece bir söz kullanmam" demek suretiyle Yavuz Sultan Selim'in Çaldıranını hatırlattı. Kimse muhalefet etmiyerek, siz bilirsiniz, emrinize imtisalen gelir ve canla başla çalışırız deyip, fatihayı çektiler. Semen-dire'nin zaptına gelince bu iş pek kolaylıkla neticelenerek 24/zilhicce/1101-28/eylül/1690'da istirdat olundu. 5/mu-harrem/1102-9/kasırn/1690'Beigrad'daki muhasaranın 8. günüydi ki Belgrad'ın Sava Nehri tarafında bulunan içkale-sindeki barutların muhafaza olunduğu mahzene isabet eden bir humbara, Öylesine bir patlamaya vesile teşkil etti ki, telef olan insan sayısı dörtbin kişiyi aştı. Belgradın'başka bir cihetinde muhasaranın her tarafında, elinde kılıcıyla ispat-ı vü-cud eden, Fâzıl Mustafa Paşa top atışlarının meydana getirdiği, rahnelerin artık birer gedik hâline dönüştüğünü müşahede edince, gür sesiyle: "Yürüyün Ümmet-i Muhammed!" diye nâralanması ve kılıcı elinde olduğu halde en önde surların içine dalması, ordunun her yanında ibzal olunan bu cesaret verici davranışın akisleri görülerek, askerimiz, Allah! Allah! Nidaları ile Belgrad'a dâhil oldular. Olanları şaşkınlıkla seyreden Avusturyalı askerler, içinde bulundukları oniki gemiyi una Nehrinde çalıştıramayarak askerimizin eline esir olarak uŞtüler. Belgrad Kalesindeki onaltıbin kişi olduğu söylenen Muhafızlarda esir alınmıştı. Çeşitli büyüklükteki toplardan Uc.yüz adet top elimize geçti.
Bu arada Rumeli Beylerbeyi Arnavut Mustafa Paşa saldırı esnasında alnına isabet eden bir kurşunla şehadet şerbetini içti. Şehid Paşanın naşı sadrıazamın otağı önüne getirildi. Veziriazamın; bizzat kıldırdığı cenaze namazının peşinden şehid kanlı elbiseleri üzerinde olduğu halde defn olundu. Öte yandan Fâzıl Paşa; Belgrad'daki muhasarayı başlatırken, Kalgay Devlet Giray'ı akınlara gönderdi. Çünkü bu akınlarla boğuşmak mecburiyetinde kalacak olan düşmanın, muhasara alanına fazlaca bir müdehalesi olamayacağı hesaplanmıştı.
Nitekim umulduğu gibi oldu ve üstüne üstlük, Kalgay Devlet Giray, Sava Nehrini aşıp, Esek'e kadar olan araziyi tarumar edip, kâfire hayli korku salmıştı. Bu arada Selim Giray ifakat bulmuş ve Edirneye gelmiş oradan da orduya ilti-hat etmiştir. BÖğürdelen(Sabaç)Kalesi ele geçirilmiş, Eşek ise muhasara olunmuştu. Şiddetli yağan yağmurlar, kısa zamanda kale etrafındaki hendekleri, suyla doldurmuş olduğundan, zafer piyadenin süngüsünün ucundadır darbı meselinin gerçeği burada yaşanmış, eli kılıçlı askerimiz su üzerinde yürüme kabiliyetinin yaygın şekilde keşfedilmemiş olmasından dolayı Esek'e girme şansını elde edememiştir. Niş'le Belgrad arasındaki ova insanlarının gayri müslimleri, Avusturyalılara yardımcı olmuşlardı. Buna rağmen; boşalan bu muazzam ovanın iskânının ve üretiminin devamını göz önüne alan veziriazam Fâzıl Mustafa Paşa, reayaya incitmeden ve affedici yaklaşımla onları oraya iskâna razı etti. Gücü yetmeyenlere tohumla beraber araziyi işlemek üzere lâzım gelen araçları dahi vermeyi ihmal etmedi. Bu sırada da, padişahın Edirne'de durması, ahaliye epeyi angarya yüklediğinden istanbul'a dönmesi teklifini ulaştırdılar.
Sultan 2. Süleyman; buna itiraz etti. Ağabeyimi böyle İstanbul'a getirip, tahtından indirdiler ve beni de ona döndürecekler endişesine kapıldı. Ancak gerek ulema, gerekse asker padişahdan herkesin memnun olduğunu ifade edip, ikna etmeye muvaffak oldular. Padişah 14/safer/l 1 02-1 7/ka-sırn/1690'da, Edirne'yi istanbul'a gitmek üzere terk etdi. Veziriazamda Aralık sonu İstanbula vardı. Hasta olan padişah bindiği bir arabayla veziriazamını karşılamak üzere ve eskiden beri olduğu gibi gitdi. Veziriazam Fâzıl Mustafa Paşa, padişahın karşısına geldiğinde Sultan iltifat edip karşısına oturmasını istedi. "Ekmeğim sana helâl olsun. Seleflerinden hiç birine böyle bir gaza müyesser olmadı. Sırtından çıkardığı Gülgülî Çuhaya kaplı, samur erkan kürkünü veziriazama giydirdi. Belinden çıkardığı hançeri paşanın beline taktı. Başından çıkardığı sorgucu da, başına taktıktan sonra ellerini açarak ve ağlayarak; Ben, mükafat vermeye kadir değilim! Allah iki cihanda yüzünü ak etsin. Demek suretiyle Osmanlı Târihinin defaatle tekrarlanmış sahnelerinden birini daha yaşadılar.
İlk ağızda Ozdemiroğlu Osman Paşanın Kafkasya macerasını anlatması ve 3. Mehmed'in, kendisine iltifatları ve hediyelerini hatırlatıverdi bize. Bir müddet başşehirde kalan Köp-rülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa; yeniçeri ocağında tensikat yâni rütbe ve sayı bakımından bazı tasfiyeler yaptı. Orduya lâzım gelenler takviye olundu. Bu sırada gayri memnunlar zuhur ettiği gözden uzak tutulmamalıydı ki bunlar sefer için İstanbul'dan ayrılacak veziriazamı şaşırtmayı sağlamak için 4. Mehmed'i taht'a çıkaracaklarını yaymaya karar verdiler ve bunu tatbike koyuldular. Bunun üzerine telaşlanan rical veziriazama, padişahı Edirne'ye gitmeye ikna etmesini temin için yardımda bulunmasını istediler. Hasta olan padişah orada vefat ederse yerine geçecek olan orada cülus ettirilir dendi- Fâzıl Mustafa Paşa bu tavsiyeyi yaptığında: Padişah: "Baka Paşa; nihaideyim? Bu hal ile nasıl giderim? Vükela hâlimi bilmezler! Dün gel, bugün git. Gidecektik niye geldik?"deyip vücudunun nasıl şişmiş olduğunu, istiska denen vücudun su toplamasına verilen rahatsızlık kendini gösteriyordu. Padişah, veziriazamına hâlini gösteriyordu.
Yine de vezir, durumun nezaketini izah etti ve padişahı ik-naya muvaffak oldu. 4. Mehmed ile küçük kardeş Ahmed ile 4. Mehmed'in oğullan Mustafa ve Ahmed önceden Edirne'ye gönderildi. 2. Süleyman'da peşlerinden Edirne'ye doğru yola çıkarıldı. Ancak Edirne'ye geldiğinde pek bitkin olan padi-şahdan artık ümid kesilmiş, kandildeki yağın tükenmesi gibi nefes sayısı gittikçe azalıyordu. Bu arada rical yerine kimin geçeceğini kararlaştırmış, Süleyman'ın bir küçüğü olan şehzade İbrahimoğlu Ahmed, 2. Ahmed unvanıyla tahta geçme hususunda ittifak sağlanmıştı. 25/ramazan/l 1 02-23/hazi-ran/1691'de 2. Süleyman, 3 sene, 8 ay, 24 gün süren padişahlığı sonunda 51'yaşında, Osmanlı Devletinin 20. padişahı, 12. haiifesi olarak, ümmete hizmet verme şerefine erişmiş olarak vefat etdi.
Sultan 2. Süleyman Han
- Sultan 2. Süleyman'ın Tahta Çıkışı
- 2. Süleyman Döneminin Batıyla Savaşları
- 2. Süleyman'ın Hanımları
- 2. Süleyman'ın Sadrazam ve Şeyhülislamları
- 2. Süleyman'ın Sefere Katılışı
- 2. Süleyman'ın Şahsiyeti
- Belgrad'a Doğru
- Bir Topluluk Kendi Hakkındaki Hükmü
- Bunlar Belalarını Nasıl Buldular?
- Fitnenin Tatsızlığı
- Kul Sıkışmayınca