Bir Topluluk Kendi Hakkındaki Hükmü
Bir Topluluk Kendi Hakkındaki Hükmü
Mevlâmız yüce kitabında; bir topluluk kendi hakkındaki hükmünü değiştirmeğe gayret göstermezse, Allah (c.c) de, onlar hakkındaki hükmünü değiştirmez mealinde biz kullarına işarette bulunur. Bir çok târih eserinde "Sancak Vakası" adıyla yer alan vede almasının çok önemli olduğu meşhur vak'ayı, bizde buraya dercederek sahifelerimizi süsleyelim.
4. Mehmed'in tahtdan inmesine ve kardeşi, 2. Süleyman'ın padişahlığını yürütmeye başlamasına rağmen uslanma bilmeyen azgın güruhunun, sebeb olduğu cami duvarına bevl etmek, gibi bir hâle benzer durumlar, zaman zaman görülmüş demek ki, gasb ve gadr'den kurtulma zamanı gelme-mişki toplumun bu elemli ve zulümlü halden, halas bulması kabil olamamıştı. Yine bir hadisenin peşinden geçici bir sükunet hâsıl olmuşken dükkanlarını açıp alış-verişe hasret esnaf yine yeniçeri ve sipahinin ortaklaşa tertip ettiği bir yağmanın, başladığını gördüklerinde, birer birer dükkânlarını ka-pamağa başlamışlardı. Ancak bu serkeşler nihayet bir yağlıkçı (mendil) dükkânına girmişler ve de orayı yağmalamaya başlamışlardı. Yağlıkçı Emîr Bey saâdatdan biri olup, bir değneğin ucuna beyaz bir mendil bağlamış ve avaz-ı bülend (yüksek sesle) ile: "ümmet-i Muhammed'den olan sancak dibine gelsin" diye, bağırmaya başlayınca, yürekleri yanık esnaf, Sancak -ı Şerif çıktı zannederek toplanmağa koştular ve yağmacılara karşı bir toplu hareket başlattılar. Bu hareket birdenbire öyle yayıldı ki, o dönemin esnafının beş-alti bin tanesi, sancakdar Emîr Efendinin peşinde, Bedestan, Arasta, Saraçhane, Bit (Bat) Pazarı, üzün Çarşı, Kapalı Çarşı esnafı saraya doğru yola çıkmışlar, bir yandan kelime-i tevhid, bir-yandan da düşmanı kırmak isteyen, bize katılsın diye nida ediyorlardı.
Darüssadeye geldiklerinde bir kethüdayı zorba sandıkları için hemen parçalayı verdiler. Saray, bu olayın karşısında hemen orta kapıyı kapatmak suretiylede biraz emniyette olmayı lüzumlu gördü. Sancak talebi şu sözlerle dile getiriliyordu. "Padişahımız! Eşkıya elinden elaman! Diyoruz. Bir adil padişahsın! Hakkımızı hakk' et! Zorbanın şerlerinden bitab kaldık! Ehl-ü iyalimiz dağıldı, ne mal kaldı nede, mülkümüz! Artık Ölümü seçtik! Sancağı Şerifi ihsan buyurun, eşkiyayı kıralım. Ya biz burada ölürüz veya Sancağı Şerif-i çıkarırız" şeklinde padişaha haber gönderdiler. Sultan 2. Süleyman; gelenleri kendisini tahtdan İndirmeğe geldiğini zannederek, önce korktuğu ileri sürülür ve bu doğru daolabilir çünkü, korku insanın kendinden ayrılmaz bir hissiyatıdır, hâttâ korku ile tedbir birbirine sarılmış iki siyah iplik gibidir. Bazen insanoğlu korkuyu tedbir sayar, bazen de tedbiri korku sanır. Herîkfsâninde ne olduğunu şahsın kendisi bilir. Kimi açıklıkla itiraf ea^r, kimi de kendine saklamayı tercih eder.
Fakat; Osmanlı ailesi mensuplarının talihi, normal insanların hayatına pek benzemez, onların hayatı, hiç dalgası durmayan bir denizin hayatı gibidir. Bu bakımdanda hadiselerin mütemadiyen devam ettiği hengâmda kapının önünde, elinde değneğe takılmış bir beyaz bayrakla, onikibin kişi gelmiş, korku ve endişe tabii değilmidir? Sonunda Saray kapısının üzerindeki burca, Sancak-ı Şerif çıkarıldı. Bu sancağın altında toplanılması ehl-i insafdan istendiği, dellâlarla bağırıldı. padişah ise: "Zorba şakiler üzerine sancağ-ı şerifi çıkardım. (İmmet-i Muhammed'den olan sancak dibine cem olsun; gelmeyen kendi kâfir ve avreti boştur" diye ocaklara da ha ber gönderdi. Bunları duyan ocak halklarının bir bölümü ayrılıp, sancağa doğru yo! aldılar. Bunları önlemek isteyenler müdehaiede başarılı olamadılar. Geride kalıp, akıbeti müzakere edenler ise, padişahı tahtdan indirip, kardeşi şehzade Ahmed'i padişah edelim derken, kimi de 4. Mehmed'in oğlu şehzade Mustafa'yı ileri sürerken bazıları da, Kırım Hân'ını teklife yeltendiler. Bazı bedbahtlarda, padişahı, sarayda bulunanları ve bütün şehzadeleri, kıralım dediler. Onlar bu münakaşaları yaparlarken işler yürüdü. Zorbalar öldürüldü. Asayiş temin edildi ve toplanmış olan ahaliye; erbâb-i tasavvufdan Atpazarî (yâni atpazarlı) Şeyh Osman Fazlı Efendi yaptığı hitabede, zorbaların hesabının görüldüğü asayişin iade edüdi-ğini padişah emri ile dağılmaları icâb ettiğini tebliğ etmesi, kalabalığın dağılmasını sağladı. Biz hemen burada sözü saygıyla dinlenen Şeyh Osman Fazlı Efendi hakkında; üzunçar-şılı tarihindeki malumatı buraya dercetmekle, makbul ve mergub işler yapan eslâfın yâdını sağlamak isteriz.
"Alim ve arif bir zat olan Şeyh Osman Fazlı Efendi; Celve-tiyye Tarikatı Şeyhlerinden olup, meşhur Bursalı (Bursevi) ismail Hakkı Efendinin mürşididir. Aslen; Şumnulu olup, Vahdet-i Vücud felsefesi mensuplarındandı. Şeyhi Ekber'in;
"Füsûs-ul HikenV'ine şerh yazmış bir zattır. 1102/1691'de Kibns'da Magosa kalesinde sürgündeyken vefat etmiştir. Kabri Magosa Kalesi haricindedir.
4. Mehmed'in tahtdan inmesine ve kardeşi, 2. Süleyman'ın padişahlığını yürütmeye başlamasına rağmen uslanma bilmeyen azgın güruhunun, sebeb olduğu cami duvarına bevl etmek, gibi bir hâle benzer durumlar, zaman zaman görülmüş demek ki, gasb ve gadr'den kurtulma zamanı gelme-mişki toplumun bu elemli ve zulümlü halden, halas bulması kabil olamamıştı. Yine bir hadisenin peşinden geçici bir sükunet hâsıl olmuşken dükkanlarını açıp alış-verişe hasret esnaf yine yeniçeri ve sipahinin ortaklaşa tertip ettiği bir yağmanın, başladığını gördüklerinde, birer birer dükkânlarını ka-pamağa başlamışlardı. Ancak bu serkeşler nihayet bir yağlıkçı (mendil) dükkânına girmişler ve de orayı yağmalamaya başlamışlardı. Yağlıkçı Emîr Bey saâdatdan biri olup, bir değneğin ucuna beyaz bir mendil bağlamış ve avaz-ı bülend (yüksek sesle) ile: "ümmet-i Muhammed'den olan sancak dibine gelsin" diye, bağırmaya başlayınca, yürekleri yanık esnaf, Sancak -ı Şerif çıktı zannederek toplanmağa koştular ve yağmacılara karşı bir toplu hareket başlattılar. Bu hareket birdenbire öyle yayıldı ki, o dönemin esnafının beş-alti bin tanesi, sancakdar Emîr Efendinin peşinde, Bedestan, Arasta, Saraçhane, Bit (Bat) Pazarı, üzün Çarşı, Kapalı Çarşı esnafı saraya doğru yola çıkmışlar, bir yandan kelime-i tevhid, bir-yandan da düşmanı kırmak isteyen, bize katılsın diye nida ediyorlardı.
Darüssadeye geldiklerinde bir kethüdayı zorba sandıkları için hemen parçalayı verdiler. Saray, bu olayın karşısında hemen orta kapıyı kapatmak suretiylede biraz emniyette olmayı lüzumlu gördü. Sancak talebi şu sözlerle dile getiriliyordu. "Padişahımız! Eşkıya elinden elaman! Diyoruz. Bir adil padişahsın! Hakkımızı hakk' et! Zorbanın şerlerinden bitab kaldık! Ehl-ü iyalimiz dağıldı, ne mal kaldı nede, mülkümüz! Artık Ölümü seçtik! Sancağı Şerifi ihsan buyurun, eşkiyayı kıralım. Ya biz burada ölürüz veya Sancağı Şerif-i çıkarırız" şeklinde padişaha haber gönderdiler. Sultan 2. Süleyman; gelenleri kendisini tahtdan İndirmeğe geldiğini zannederek, önce korktuğu ileri sürülür ve bu doğru daolabilir çünkü, korku insanın kendinden ayrılmaz bir hissiyatıdır, hâttâ korku ile tedbir birbirine sarılmış iki siyah iplik gibidir. Bazen insanoğlu korkuyu tedbir sayar, bazen de tedbiri korku sanır. Herîkfsâninde ne olduğunu şahsın kendisi bilir. Kimi açıklıkla itiraf ea^r, kimi de kendine saklamayı tercih eder.
Fakat; Osmanlı ailesi mensuplarının talihi, normal insanların hayatına pek benzemez, onların hayatı, hiç dalgası durmayan bir denizin hayatı gibidir. Bu bakımdanda hadiselerin mütemadiyen devam ettiği hengâmda kapının önünde, elinde değneğe takılmış bir beyaz bayrakla, onikibin kişi gelmiş, korku ve endişe tabii değilmidir? Sonunda Saray kapısının üzerindeki burca, Sancak-ı Şerif çıkarıldı. Bu sancağın altında toplanılması ehl-i insafdan istendiği, dellâlarla bağırıldı. padişah ise: "Zorba şakiler üzerine sancağ-ı şerifi çıkardım. (İmmet-i Muhammed'den olan sancak dibine cem olsun; gelmeyen kendi kâfir ve avreti boştur" diye ocaklara da ha ber gönderdi. Bunları duyan ocak halklarının bir bölümü ayrılıp, sancağa doğru yo! aldılar. Bunları önlemek isteyenler müdehaiede başarılı olamadılar. Geride kalıp, akıbeti müzakere edenler ise, padişahı tahtdan indirip, kardeşi şehzade Ahmed'i padişah edelim derken, kimi de 4. Mehmed'in oğlu şehzade Mustafa'yı ileri sürerken bazıları da, Kırım Hân'ını teklife yeltendiler. Bazı bedbahtlarda, padişahı, sarayda bulunanları ve bütün şehzadeleri, kıralım dediler. Onlar bu münakaşaları yaparlarken işler yürüdü. Zorbalar öldürüldü. Asayiş temin edildi ve toplanmış olan ahaliye; erbâb-i tasavvufdan Atpazarî (yâni atpazarlı) Şeyh Osman Fazlı Efendi yaptığı hitabede, zorbaların hesabının görüldüğü asayişin iade edüdi-ğini padişah emri ile dağılmaları icâb ettiğini tebliğ etmesi, kalabalığın dağılmasını sağladı. Biz hemen burada sözü saygıyla dinlenen Şeyh Osman Fazlı Efendi hakkında; üzunçar-şılı tarihindeki malumatı buraya dercetmekle, makbul ve mergub işler yapan eslâfın yâdını sağlamak isteriz.
"Alim ve arif bir zat olan Şeyh Osman Fazlı Efendi; Celve-tiyye Tarikatı Şeyhlerinden olup, meşhur Bursalı (Bursevi) ismail Hakkı Efendinin mürşididir. Aslen; Şumnulu olup, Vahdet-i Vücud felsefesi mensuplarındandı. Şeyhi Ekber'in;
"Füsûs-ul HikenV'ine şerh yazmış bir zattır. 1102/1691'de Kibns'da Magosa kalesinde sürgündeyken vefat etmiştir. Kabri Magosa Kalesi haricindedir.
Sultan 2. Süleyman Han
- Sultan 2. Süleyman'ın Tahta Çıkışı
- 2. Süleyman Döneminin Batıyla Savaşları
- 2. Süleyman'ın Hanımları
- 2. Süleyman'ın Sadrazam ve Şeyhülislamları
- 2. Süleyman'ın Sefere Katılışı
- 2. Süleyman'ın Şahsiyeti
- Belgrad'a Doğru
- Bir Topluluk Kendi Hakkındaki Hükmü
- Bunlar Belalarını Nasıl Buldular?
- Fitnenin Tatsızlığı
- Kul Sıkışmayınca