Avusturya Seferine Girişin Hikayesi
Avusturya Seferine Girişin Hikayesi
Fazıl Ahmed Paşanın darı bekaya intikalinden sonra Orta Macar Beyi'nin oğlu Tökeli İmre nasıl bir yol bulduysa, çeşitli hediyeleri hâmil olarak, gönderdiği rical ile sadrıazam Mustafa Paşaya başvurmuştu. Bu başvuruyu değerlendiren sadrıazam, Tökeli İmre'ye Orta Macar Kralı unvanı verecek, berat ve ahidnâmeyi padişah 4. Mehmed Han'dan istihsal eylemişti. Girmiş olduğu, Osmanlı himayesinin verdiği lezzet ve hamilerine olan itimat, bayrağına "Allah ve Vatan İçin" yazısını koydutturacak kadar sevince dalmasına sebeb olmuştu. Pe-şindende, Avusturya İmparatorluğuna ait topraklara tecavüze koyulduğu görüldü. TökeÜyi bu tecavüzlerde Osmanlı kuvvetlerini de beraberinde götürdüğü ileri sürülmeye başlandı. Acaba bunun aslı hangi merkezdeydi. Acaba bu işi Tökeli, kendinden mi yapıyordu? Yoksa sadnazama sokulduğunda Avusturya seferi ihdas etmek için mezkûr devleti de rahatsız edip bu tecavüzler hasebiyle Avusturya'nın kendisine saldırı veya devleti âliye nezdinde şikâyet edip, bir Osmanlı Avusturya krizi çıkarmak veyahutda Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Kaanuni Sultan Süleyman Han Cennetmekâ-nın fetihe muvaffakiyet bulamadığı Beç'i, yâni Viyana'yı Osmanlı kılıcına ram etmek ve dönemini bu fethin fâtihi olarak şanlandırmak arzusunun getirdiği, uzun fakat hayli tehlikeli bir plânamı dayanıyordu Tökeli'nin, Osmanlı bahadırlarının da içinde bulunduğu taciz hareketleri yine çarpık bir mantık ile baktığımızda Tökeli, askeri birliklerinden birini, Osmanlı askeri birliği kıyafetindemi bu akınlarında bulunduruyor ve .düşmanı benim yanımda, Osmanlıda var diye kandırıyordu?
Bununda nazarı itibara alındığını târih kitaplarımızda, tetkik ettiğim kadarı ile görememiş bulunmaktayım. Şimdi hâl böyleyken; Avusturya İmparatorluk başvekili devleti âliyeye müracaatla, Tökeli ile alakalı şikâyetler söylenmişsede ve buna en üst seviyede muhatap olarak sadnazamın olması ve "memleketlerini almak isteyen kimselere karışmayız" demiş olması ortadayken, bunları padişaha hiç bahsetmemesi, devleti âliyenin sadnazamına tanımış olduğu vâsi yâni geniş selahiyet içinde hareket sağlamış olmasının, kendine kazandırdığı bir anlayış olarak kabul etmemiz kabilse de, padişahlarında uçan kuştan haberdar olmaya matuf istihbarat sistemi, vezirini bu cevapları vermiş bir kimse olarak bilmesi gerektiğini aklımıza getiriyor ve bu akıl bu ihtimali gayri kabil görmüyor! Nevar ki; sadrıazam Paşa, belki de padişahın üzerinde hâsıl ettiği yüksek itimat sayesinde, durumu siyaseten izah ve kabule muvaffak olmuştur diye de düşünüp, kabullenmek olabilir!
Zâten târih okuru, bir papağandan ziyade artı eksi mütalaalar yürütmek suretiyle iştigâli târih olursa iyi bir sentezci olma kabiliyeti kazanabilir. Nitekim çok geçmeden; Tökeli İmre, sadnazama başvurup, Avusturya işgalindeki, Fülek ve Honad, Kaşav veya Kassa'nın istirdatı için yardım istedi. Bilhassa Kaşav, Orta Macar krallığınında merkezi idi. Bu başvuruyu sadrıazam, Vasvar Antlaşmasının müddetinin dolmasına iki sene gibi önemli bir zaman dilimi variken Tökeli'nin elçisini, elinden tuttuğu gibi, huzuru padİşahiye çıkardı. Padişah ise burada yardım vaadini elçiye ifade etdi.
Sadrıazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa bu vaadin arkasından Avusturya ile Orta Macar krallığı arasındaki ihtilafa, müdehale etti. 1092/şabanl681 ağustos ayı içinde Varat Beylerbeyi, Hasan Paşa, serasker tâyin olunup Eğri ve Ta-nnışvar Beylerbeyleri, Erdel kralı ve birer miktar da Eflâk ve Boğdan kuvvetleriile beraber, onbeşbin kişilik kuvveti olan Tökeli İmre'de birlikte olduğu halde hareketi başlattılar. Avusturyanın elinden bazı beldeleri alıp Tökeli'ye verdiler. Askerler ise, her biri üslerine döndüler. Avusturya imparatoru Leopold, olanları haber alınca ve askerlerin üslerine dönmüş olmasından da müstefid olarak, harekete geçti. Sonunda da hayli yeri Tökeli'nin elinden geri alma başarısını sağladı. Bunun sonucunda da, Avusturya Osmanlı savaşı kaçınılmaz hâle geldi. Nitekim;1 Macarların başlayan feryadı, Osmanlı devletini padişah katında vaad ettiği yardımın gereğini yerine getirme merkezine oturttu.
Bunun da neticesinden olduğunu gözleyebildiğimiz serasker tâyini yapıldı. Bu sefer görev Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa'ya tevcih edildiğine şâhid olundu. Yeni serasker ilk iş olarak eşkiya yatağı hâline gelmiş bulunan Honad Kalesini önce istila ondan sonra da berhava ettirerek hâk ile yeksan eyledi. Oradan hareketlede Kaşav üzerine yürüdüğü görüldü, Imre bundan pekde menun olarak onbin kişilik bir kuvvetle seraskerin yanında yer aldı. Böyle bir güç karşısında Kaşav iki günde dayanma gücünü tüketti. Böylece teslim oldu. Yapılan icraatın en mühimi, Kaşav'da Orta Macar Kralı unvanını burada başına tac giyerek, Tökeli İmre'nin tatması oldu. Serasker Paşa, Osmanlı Devletinin olup, Leopold'un askerlerince işgal edilmiş bulunan Füiek Kalesi üzerine gitdi ve on-beş gün sonunda Osmanlı kılıcı eski kalesini istirdat etmeye muvaffak oldu. Ancak serasker Paşa, burayı da yıkıp, düzle-mek yolunu seçti. 3/şubat/1682'de Avusturya İmparatoru Leopold, Kont Aiber dö Kaprara'yı elçi olarak Osmanlı Padişahının nezdine gönderdiği görüldü. Padişah; elçiyi hükümetle görüşün diye sadnazama sevketdi. Bu sırada ise takvimler, 4/c. ahiri O/haziran/l 682'yi gösteriyordu. Bu sırada ise; Yeniçeri Ağası Bekri Mustafa Paşa'nın dilinde yeniçeriler; "Padişah bizi neye besler, oturmaktan bıktık, kötürüm olduk! Cenk isteriz. Sen Gotarda kalan elbiselerimizi varıp düşmandan atalım" dedikleri görülmeğe başlanmıştı. Yeniçerjlere söylettirdiği düşünülen bu sözler padişahın kulağına erişdiğinde, 4. Mehmed sulhun terkine izin vermedi. Sadn-azam, bu vaveylalara padişahın otuziki yaşına gelmiş olmasının ve çeyrek asırdır tahtda, olmasının getirdiği tecrübe hasebiyle ehemmiyet vermemesi üzunçarşılı İsmail Hakkı Bey'in TTK'ca yayımlanmış değerli târihinin 3. cilt 1. kısmında sahife 427'de aynen şöyle bir ifade ile yorumlanmakta: ".veziriazam bu sefer hiyleye başvurdu. Serhad Beylerine ve Valilere yazarak oralardan, Avusturyalıların taarruzlarına dâir, sahte feryatnâmeler getirterek padişaha arz etdi. bununla beraber sulhu bozmamakta ısrar eden padişah] harekete geçirmek için, kürsülerde vaizlere ve hâttâ, padişahın hocası Vâni Efendiye vaazlar, yaptırdı ve böylece muharebeden çekinen 4. Mehmed'i kandırıp, hazırlığa başladı." Muhterem okurlarım; merhum Gzunçarşıh'nın bu hususda verdiği malumat hiçde yabana atılacak tiplerden bir malumat olmadığı gibi insan tabiatına da mugayir bir hâlden değildir, umumiyetle bir görevliyi yerine gelmek suretiyle takip eden yenilerin köklü değişiklik adına hayli güzel ve nâfi yâni faydalıları da ortadan kaldırdığı geçmişte ve gelecekde şahit olunan hakikatlerdendir. Bu hususda şanlı târihimizde nice misâller vardır. Hele hele, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa; çocuk yaşından beri bir evlâdı manevî olarak aralarında büyüdüğü Köprülüler ailesi içinde babası yerine koyduğu Mehmed Paşa ve onun hayırlı oğlu Fâzıl Ahmed Paşanın başarılı sadaretlerinde, Osmanlı Devletini izmihlal çukurundan, zirvelere yücelten neticesinin ardından, bu Köprülüler ailesinin bir damadı makamına erişmişliği ve Fâzıl Ahmed Paşanın uzun süren sadaretinde kendisine müşavirlik, serdarlığında kaimma-kamhk yapmış ve vazifelerde gösterdiği muvaffakiyet neticesinde kaimbiraberinin darı bekaya intikalinden sonra vezareti makamına irtika etmesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşada seleflerinin başarılarına başarı eklemek niyyet ve gayreti olduğu gibi onları tanzir etmek, onları aşmak arzusu ile yanıp tutuşduğu ileri sürülse pekde yalan sayılmaz.
Bunu temin içinde başvurduğunu yukarıda İsmail Hakkı merhumun satırları arasında gördüğümüz hiyleye hak vermemekle birlikte yaptığını iyi niyete vermekten başka bir şeye de hamledemeyiz. Amma neticede Beçi alamamış olan Koca Kaanuni'ye sebkat etmesi, ona Viyana fethi ile üstün gelme arzusu taşımış da olsa nihayet bu devlete bir hizmet düşüncesine dayanmaktadır. Diye bir mütalaa ile burada beyanda bulunmaya cesaret ettikki belki düşünce dünyamıza bir fayda sağlarız.
Evet! Şimdi veziriazamın arzu ettiği Avusturya savaşının temini babında neler yaptığından da bazı çarpıcı vakalar nakile geçelim. Osmanlı Devlet yönetiminde reisülküttaplığın bu günkü dışişleri bakanlığı mesabesinde bulunduğunu hatırlatma lüzumunu görmüyoruz ancak sadnazamların bu vazifede bulunanlara günümüzde olduğu gibi tesiratının da olduğunu hatırlatmadan geçmeyelim dedik, çünkü veziriazam bu hususda Reisülküttabı İstanbula gelmiş bulunan elçiyle görüşmek üzere, vazifelendirirken asıl maksadıysa, savaşmak olduğundan işi yokuşa sürmek için, eski antlaşmayı teceddüt yâni yenilemek içinde Yanıkkale'nin Osmanlıya terkini, sefer hazırlıklarının masrafının tazminini istemesini teklif ettirdi. Avusturya elçisi, bunun ne maksada geldiğini anlama-, yacak kadar aptal olmadığından, reis efendiye: "Benim imparatorum, bana vakti dolmak üzere olan bir antlaşmanın yenilenmesi için talimat verdi. Yoksa mal ve memleket ver diye göndermedi. Cevabı verdi. Yine: Silahtar Fındıklı'lı Meh-med Ağanın târihinde, şöyle bir bilgi görüyoruz: ".İslâm şeriatı üzere boğazına bez bağlayıp aman diyene kılıç olurmu? Üzerine sefer câizmidir? diye bir vasıta ile Şeyhülislâm Efendiden fetva istedi ve bu suretle sefer caiz olmadığına dâir fetva aldı ve gösterdi ise de, Kara Mustafa Paşa aldırış etmedi ve elçiyi göz hapsine aldırdı" der.
Yine 4. Mehmed ve maiyeti kışı geçirmek üzere Edirne'ye gittiklerinde gerek Avusturya'nın dâimi elçisi gerekse de, özel elçisi Edirne'de mülâki oldukları padişahın bulunduğu şehirdeki temaslardan bir şey çıkaramadılar. 1093/aralık
1683'ü gösteriyordu.
Yalnız sunuda asla unutmamak lâzım gelirki dini mübini İslâm indinde en makbul ibadetlerin başında cihad gelir ve devleti âliye bu hususda bilhassa hristiyan dünyasına karşı gerek tebliğci olarak gerekse de onların, islâm dini üzerine garaz ve kinlerine düşmanca saldırılarına, imân dolu göğsünü siper etmiş nice evlâdını, güzide kahramanlarını feda etmek gibi şahikalar meydana getirmeye muvaffak olmuştur.
Tabiiki bu tebliğ işi zaman zaman düşman üstüne gitmekle, vakit vakit de, onların taarruzlarına karşı koymakla ola gelmiştir. İşte harp sanatı, devlet yönetiminin tecrübe didele ri, mümkün mertebe herçeşit şartı göz önüne almış olarak meselelere strateji ve taktiksel açıdan yaklaşırlar. Meseleye yukarıdaki kritiğimiz içinde baktığımız takdirde, aslında Mer-zifonlu Nemçe'yi yâni Avusturya'yı pek uygun zamanda yakalamıştı.
Çünkü Avusturyayı otuz sene savaşlarının akabinde yakalamış idi. Belki de, sadrıazamın niyetini çoktan anlamasına rağmen yinede sulh içinde devam etmeye arzu etmesi, pek sulh severlikten değil, tam tersine savaşmak için hâli ve ortağı olmamasından kaynaklanıyordu. Sadnazam; tesbitinde isabet etmiş olabilirdi fakat Avrupayı bu tarz tehditin zaman kaybına vakti yoktur. Çünkü Viyana Avrupaya açılan mühim bir kapı sayıldığından savunmaya ortak temini mutlaktı. Nitekim de; kendinden emin olarak yerinde politika üretmeye
uğraşan Osmanlı entelijansıyası farkında olmadan, Papa 11. İnnosan'ın teşebbüsü ile batı hristiyan dünyasını birliğe doğru itmiş olduğunun akıbetini hesaba katmaz bir anlayışı sergilediğini söylemekten kendimizi alamıyoruz.
Daha önce vukubulan Osmanlı Lehistan savaşında, Jan Sobiyeski'nin feryadına kulak tıkayan Avusturya'ya gücenik Prens Sobiyeski, birliğe katılınca Papanın etekleri zil çalmaya başladı çünkü gücenik olan bir devletin ve reisinin maziyi bırakıp ati'ye yâni gelececeğe bakması, İnnosan'ın çalışmalarına şevk, davetlerine cevabı müsbet verenlerin çoğalmasını sağladığı görüldü.
Halbuki Merzifonlu yıldırım hızıyla Beç'in yâni Viyananın üstüne düşmeli darbesini vurmalıydı ve böyle yapmayınca da, faturası hayli pahalıya mâl oldu. 31/mart/1683'de Avusturya Lehistan arasında savunma antlaşması imzalandı. Şartlar ise; Lehistan, savaşın sonuna kadar Avusturya ile beraber hareket edecek, vereceği kırkbine yakın askerin komutası Leh kralında olması şeklinde karara bağlanmıştı. Osmanlı Devleti mağlubiyete duçar edilirse, Bucaş muahedesi gereği, Osmanlının eline geçmiş bulunan yerlere ilâveten Eflâk ve Boğdan dahi Lehistana verilecekti.
Bununda nazarı itibara alındığını târih kitaplarımızda, tetkik ettiğim kadarı ile görememiş bulunmaktayım. Şimdi hâl böyleyken; Avusturya İmparatorluk başvekili devleti âliyeye müracaatla, Tökeli ile alakalı şikâyetler söylenmişsede ve buna en üst seviyede muhatap olarak sadnazamın olması ve "memleketlerini almak isteyen kimselere karışmayız" demiş olması ortadayken, bunları padişaha hiç bahsetmemesi, devleti âliyenin sadnazamına tanımış olduğu vâsi yâni geniş selahiyet içinde hareket sağlamış olmasının, kendine kazandırdığı bir anlayış olarak kabul etmemiz kabilse de, padişahlarında uçan kuştan haberdar olmaya matuf istihbarat sistemi, vezirini bu cevapları vermiş bir kimse olarak bilmesi gerektiğini aklımıza getiriyor ve bu akıl bu ihtimali gayri kabil görmüyor! Nevar ki; sadrıazam Paşa, belki de padişahın üzerinde hâsıl ettiği yüksek itimat sayesinde, durumu siyaseten izah ve kabule muvaffak olmuştur diye de düşünüp, kabullenmek olabilir!
Zâten târih okuru, bir papağandan ziyade artı eksi mütalaalar yürütmek suretiyle iştigâli târih olursa iyi bir sentezci olma kabiliyeti kazanabilir. Nitekim çok geçmeden; Tökeli İmre, sadnazama başvurup, Avusturya işgalindeki, Fülek ve Honad, Kaşav veya Kassa'nın istirdatı için yardım istedi. Bilhassa Kaşav, Orta Macar krallığınında merkezi idi. Bu başvuruyu sadrıazam, Vasvar Antlaşmasının müddetinin dolmasına iki sene gibi önemli bir zaman dilimi variken Tökeli'nin elçisini, elinden tuttuğu gibi, huzuru padİşahiye çıkardı. Padişah ise burada yardım vaadini elçiye ifade etdi.
Sadrıazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa bu vaadin arkasından Avusturya ile Orta Macar krallığı arasındaki ihtilafa, müdehale etti. 1092/şabanl681 ağustos ayı içinde Varat Beylerbeyi, Hasan Paşa, serasker tâyin olunup Eğri ve Ta-nnışvar Beylerbeyleri, Erdel kralı ve birer miktar da Eflâk ve Boğdan kuvvetleriile beraber, onbeşbin kişilik kuvveti olan Tökeli İmre'de birlikte olduğu halde hareketi başlattılar. Avusturyanın elinden bazı beldeleri alıp Tökeli'ye verdiler. Askerler ise, her biri üslerine döndüler. Avusturya imparatoru Leopold, olanları haber alınca ve askerlerin üslerine dönmüş olmasından da müstefid olarak, harekete geçti. Sonunda da hayli yeri Tökeli'nin elinden geri alma başarısını sağladı. Bunun sonucunda da, Avusturya Osmanlı savaşı kaçınılmaz hâle geldi. Nitekim;1 Macarların başlayan feryadı, Osmanlı devletini padişah katında vaad ettiği yardımın gereğini yerine getirme merkezine oturttu.
Bunun da neticesinden olduğunu gözleyebildiğimiz serasker tâyini yapıldı. Bu sefer görev Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa'ya tevcih edildiğine şâhid olundu. Yeni serasker ilk iş olarak eşkiya yatağı hâline gelmiş bulunan Honad Kalesini önce istila ondan sonra da berhava ettirerek hâk ile yeksan eyledi. Oradan hareketlede Kaşav üzerine yürüdüğü görüldü, Imre bundan pekde menun olarak onbin kişilik bir kuvvetle seraskerin yanında yer aldı. Böyle bir güç karşısında Kaşav iki günde dayanma gücünü tüketti. Böylece teslim oldu. Yapılan icraatın en mühimi, Kaşav'da Orta Macar Kralı unvanını burada başına tac giyerek, Tökeli İmre'nin tatması oldu. Serasker Paşa, Osmanlı Devletinin olup, Leopold'un askerlerince işgal edilmiş bulunan Füiek Kalesi üzerine gitdi ve on-beş gün sonunda Osmanlı kılıcı eski kalesini istirdat etmeye muvaffak oldu. Ancak serasker Paşa, burayı da yıkıp, düzle-mek yolunu seçti. 3/şubat/1682'de Avusturya İmparatoru Leopold, Kont Aiber dö Kaprara'yı elçi olarak Osmanlı Padişahının nezdine gönderdiği görüldü. Padişah; elçiyi hükümetle görüşün diye sadnazama sevketdi. Bu sırada ise takvimler, 4/c. ahiri O/haziran/l 682'yi gösteriyordu. Bu sırada ise; Yeniçeri Ağası Bekri Mustafa Paşa'nın dilinde yeniçeriler; "Padişah bizi neye besler, oturmaktan bıktık, kötürüm olduk! Cenk isteriz. Sen Gotarda kalan elbiselerimizi varıp düşmandan atalım" dedikleri görülmeğe başlanmıştı. Yeniçerjlere söylettirdiği düşünülen bu sözler padişahın kulağına erişdiğinde, 4. Mehmed sulhun terkine izin vermedi. Sadn-azam, bu vaveylalara padişahın otuziki yaşına gelmiş olmasının ve çeyrek asırdır tahtda, olmasının getirdiği tecrübe hasebiyle ehemmiyet vermemesi üzunçarşılı İsmail Hakkı Bey'in TTK'ca yayımlanmış değerli târihinin 3. cilt 1. kısmında sahife 427'de aynen şöyle bir ifade ile yorumlanmakta: ".veziriazam bu sefer hiyleye başvurdu. Serhad Beylerine ve Valilere yazarak oralardan, Avusturyalıların taarruzlarına dâir, sahte feryatnâmeler getirterek padişaha arz etdi. bununla beraber sulhu bozmamakta ısrar eden padişah] harekete geçirmek için, kürsülerde vaizlere ve hâttâ, padişahın hocası Vâni Efendiye vaazlar, yaptırdı ve böylece muharebeden çekinen 4. Mehmed'i kandırıp, hazırlığa başladı." Muhterem okurlarım; merhum Gzunçarşıh'nın bu hususda verdiği malumat hiçde yabana atılacak tiplerden bir malumat olmadığı gibi insan tabiatına da mugayir bir hâlden değildir, umumiyetle bir görevliyi yerine gelmek suretiyle takip eden yenilerin köklü değişiklik adına hayli güzel ve nâfi yâni faydalıları da ortadan kaldırdığı geçmişte ve gelecekde şahit olunan hakikatlerdendir. Bu hususda şanlı târihimizde nice misâller vardır. Hele hele, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa; çocuk yaşından beri bir evlâdı manevî olarak aralarında büyüdüğü Köprülüler ailesi içinde babası yerine koyduğu Mehmed Paşa ve onun hayırlı oğlu Fâzıl Ahmed Paşanın başarılı sadaretlerinde, Osmanlı Devletini izmihlal çukurundan, zirvelere yücelten neticesinin ardından, bu Köprülüler ailesinin bir damadı makamına erişmişliği ve Fâzıl Ahmed Paşanın uzun süren sadaretinde kendisine müşavirlik, serdarlığında kaimma-kamhk yapmış ve vazifelerde gösterdiği muvaffakiyet neticesinde kaimbiraberinin darı bekaya intikalinden sonra vezareti makamına irtika etmesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşada seleflerinin başarılarına başarı eklemek niyyet ve gayreti olduğu gibi onları tanzir etmek, onları aşmak arzusu ile yanıp tutuşduğu ileri sürülse pekde yalan sayılmaz.
Bunu temin içinde başvurduğunu yukarıda İsmail Hakkı merhumun satırları arasında gördüğümüz hiyleye hak vermemekle birlikte yaptığını iyi niyete vermekten başka bir şeye de hamledemeyiz. Amma neticede Beçi alamamış olan Koca Kaanuni'ye sebkat etmesi, ona Viyana fethi ile üstün gelme arzusu taşımış da olsa nihayet bu devlete bir hizmet düşüncesine dayanmaktadır. Diye bir mütalaa ile burada beyanda bulunmaya cesaret ettikki belki düşünce dünyamıza bir fayda sağlarız.
Evet! Şimdi veziriazamın arzu ettiği Avusturya savaşının temini babında neler yaptığından da bazı çarpıcı vakalar nakile geçelim. Osmanlı Devlet yönetiminde reisülküttaplığın bu günkü dışişleri bakanlığı mesabesinde bulunduğunu hatırlatma lüzumunu görmüyoruz ancak sadnazamların bu vazifede bulunanlara günümüzde olduğu gibi tesiratının da olduğunu hatırlatmadan geçmeyelim dedik, çünkü veziriazam bu hususda Reisülküttabı İstanbula gelmiş bulunan elçiyle görüşmek üzere, vazifelendirirken asıl maksadıysa, savaşmak olduğundan işi yokuşa sürmek için, eski antlaşmayı teceddüt yâni yenilemek içinde Yanıkkale'nin Osmanlıya terkini, sefer hazırlıklarının masrafının tazminini istemesini teklif ettirdi. Avusturya elçisi, bunun ne maksada geldiğini anlama-, yacak kadar aptal olmadığından, reis efendiye: "Benim imparatorum, bana vakti dolmak üzere olan bir antlaşmanın yenilenmesi için talimat verdi. Yoksa mal ve memleket ver diye göndermedi. Cevabı verdi. Yine: Silahtar Fındıklı'lı Meh-med Ağanın târihinde, şöyle bir bilgi görüyoruz: ".İslâm şeriatı üzere boğazına bez bağlayıp aman diyene kılıç olurmu? Üzerine sefer câizmidir? diye bir vasıta ile Şeyhülislâm Efendiden fetva istedi ve bu suretle sefer caiz olmadığına dâir fetva aldı ve gösterdi ise de, Kara Mustafa Paşa aldırış etmedi ve elçiyi göz hapsine aldırdı" der.
Yine 4. Mehmed ve maiyeti kışı geçirmek üzere Edirne'ye gittiklerinde gerek Avusturya'nın dâimi elçisi gerekse de, özel elçisi Edirne'de mülâki oldukları padişahın bulunduğu şehirdeki temaslardan bir şey çıkaramadılar. 1093/aralık
1683'ü gösteriyordu.
Yalnız sunuda asla unutmamak lâzım gelirki dini mübini İslâm indinde en makbul ibadetlerin başında cihad gelir ve devleti âliye bu hususda bilhassa hristiyan dünyasına karşı gerek tebliğci olarak gerekse de onların, islâm dini üzerine garaz ve kinlerine düşmanca saldırılarına, imân dolu göğsünü siper etmiş nice evlâdını, güzide kahramanlarını feda etmek gibi şahikalar meydana getirmeye muvaffak olmuştur.
Tabiiki bu tebliğ işi zaman zaman düşman üstüne gitmekle, vakit vakit de, onların taarruzlarına karşı koymakla ola gelmiştir. İşte harp sanatı, devlet yönetiminin tecrübe didele ri, mümkün mertebe herçeşit şartı göz önüne almış olarak meselelere strateji ve taktiksel açıdan yaklaşırlar. Meseleye yukarıdaki kritiğimiz içinde baktığımız takdirde, aslında Mer-zifonlu Nemçe'yi yâni Avusturya'yı pek uygun zamanda yakalamıştı.
Çünkü Avusturyayı otuz sene savaşlarının akabinde yakalamış idi. Belki de, sadrıazamın niyetini çoktan anlamasına rağmen yinede sulh içinde devam etmeye arzu etmesi, pek sulh severlikten değil, tam tersine savaşmak için hâli ve ortağı olmamasından kaynaklanıyordu. Sadnazam; tesbitinde isabet etmiş olabilirdi fakat Avrupayı bu tarz tehditin zaman kaybına vakti yoktur. Çünkü Viyana Avrupaya açılan mühim bir kapı sayıldığından savunmaya ortak temini mutlaktı. Nitekim de; kendinden emin olarak yerinde politika üretmeye
uğraşan Osmanlı entelijansıyası farkında olmadan, Papa 11. İnnosan'ın teşebbüsü ile batı hristiyan dünyasını birliğe doğru itmiş olduğunun akıbetini hesaba katmaz bir anlayışı sergilediğini söylemekten kendimizi alamıyoruz.
Daha önce vukubulan Osmanlı Lehistan savaşında, Jan Sobiyeski'nin feryadına kulak tıkayan Avusturya'ya gücenik Prens Sobiyeski, birliğe katılınca Papanın etekleri zil çalmaya başladı çünkü gücenik olan bir devletin ve reisinin maziyi bırakıp ati'ye yâni gelececeğe bakması, İnnosan'ın çalışmalarına şevk, davetlerine cevabı müsbet verenlerin çoğalmasını sağladığı görüldü.
Halbuki Merzifonlu yıldırım hızıyla Beç'in yâni Viyananın üstüne düşmeli darbesini vurmalıydı ve böyle yapmayınca da, faturası hayli pahalıya mâl oldu. 31/mart/1683'de Avusturya Lehistan arasında savunma antlaşması imzalandı. Şartlar ise; Lehistan, savaşın sonuna kadar Avusturya ile beraber hareket edecek, vereceği kırkbine yakın askerin komutası Leh kralında olması şeklinde karara bağlanmıştı. Osmanlı Devleti mağlubiyete duçar edilirse, Bucaş muahedesi gereği, Osmanlının eline geçmiş bulunan yerlere ilâveten Eflâk ve Boğdan dahi Lehistana verilecekti.
Sultan 4. Mehmed Han
- 2. Viyana Muhasarası
- 4. Mehmed Devri Deniz Hareketleri
- 4. Mehmed'in Aleyhinde Kıyam
- 4. Mehmed'in Hanımları ve Çocukları
- 4. Mehmed'in Sadrazamları
- 4. Mehmed'in Şeyhülislamları
- 4. Mehmedin Düşüşü Başlıyor!
- Ağaların Ortadan Kaldırılması
- Ağaların Şefaat Talebi
- Anadolu Kıyamları
- Avusturya Seferine Girişin Hikayesi
- Belgrad ve Ölüm!
- Ben Senin Başını Keserim!
- Bir Devir Kapanıyor!
- Bizim Tahlilimiz!
- Bizimkilerin Hali!
- Budin Şarkısı
- Bulgurlu Savaşı
- Cehreyn Seferi
- Cezalandırmada İki Anlayış
- Ciğerdelenin Kaybı
- Çarpışma Vuku Buluyor
- Deli Hüseyin Paşa ve Girit Ahvali
- Devletin Siyaseti
- Dış Politikada Davranışlarımız
- Düşman Taarruzu
- Esfarı Osmaniye Hatıraları 1073/1662 1075/1664 Seferinin Vakai Esasiyesi San Gotard'da Osmanlı Ordusu
- Fazıl Ahmed Paşa Girit'te
- Fazıl Ahmed Paşanın Şahsiyeti
- Girit Meselesinin Halli