Bizim Tahlilimiz!
Bizim Tahlilimiz!
Viyana muhasarasının 2. si bildiğiniz gibi Osmanlı Devletine bir gün dönümü yaşatmıştır. Yukarıdaki satırlarda Yanık-kale ve Komaron kalelerinin alınmasını iradei padişahi çıktığını, Viyana'yı muhasara ve zapt teşebbüsü Merzifoniu Kara Mustafa Paşaya reisülküttap Mustafa Efendi tarafından ilka olunmuştur. Bu hususdaki muhavereyi geçmiş satırlarımızda okumuştunuz.
Tabii reîsülküttap efendi bu tavsiyeyi ve bu ilkaati yaparken büyük bir işin başarılmasını samimiyetle arzu etmekten başka bir hususu dile getirmemiştir. Sadrıazam ise bu ilka-ata, Kaanuni'nin yapmaya muvaffak olamadığını, gerçek kılma arzusu ile kabullenip giriştiği de bir vakıadır. Ancak büyük işlerinde haylicene etüd istediği, ilim ve irfan sahiplerince malumdur. Sultan Fâtih'in İstanbul'u fetih çalışmaları sırasında, attığı güllelerin Cibali Baba adlı bir meczub tarafından; "gavurcukfanma zarar irişmesin" denilerek yine takdiri tecelli içinde tesirsiz hâle gelmesinde, alınacak tedbir Mevlâmıza tazarrudan başka ne olabilirdi ki?
Nitekim Sultan Fâtih niyaza başlamış ve "bu bir emri makdurun neticesidir. Ya giderim, ya gider" demek suretiyle Allahımıza yalvarır ve sonuç, İstanbul'un fethi olduğuna göre meczuba fren, Sultan Mehmed hân'ada fetih nâsib olmuştur. Merzifonlu da; bu misalde olduğu gibi iyi niyet ve zahiri gerçeklerin her birine yapışırken kendini aşamamanın nice ser-had eskilerinin tavsiyelerine kulak asmayarak, kimini gücendirerek, kimini de alaya alarak, nefsine eziyet etmiş çünkü kendine güvende pek ileri gitmiştir. Sonunda da; şimdi padişaha ne deriz sıkıntısına düşmüş, adetâ intihar edercesine düşman üzerine çalakılıç gitmiş, elhak bu hususda Yıldırım Bayezid'in Timur önündeki, şecaat ve bahadırlığını hatırlatır yürekliliği ve kılıç maharetini göstermeyi bilmiştir.
Bütün bunların yanında herkes kaderin üzerine yüklediği rolün icabatını yerine getirmiştir. Şimdi; veziriazamın Sancağı Şerifi hâmil olarak, meydanı harbden uzaklaşmasından sonraki hadisatı takip etmek üzere yorumumuzu burada noktalayalım. Bütün bunların yanında hemen ilâve edelim ki; düşman ordusu Osmanlı'nın çekilmesi sonrasında yine İki kola ayrıldı ve bir kolu Viyana'ya girerken, diğer kol da, Osmanlı ordugâhını işgaletmeye koyuldu. Ne kadar güçsüz, yaralı ve hasta varsa çekilen arkadaşlarıyla gidememenin acısını çok geçmeden dindirdilerdi çünkü muzaffer olan haçlı ordusu, cibilliyetlerinin gereği olarak bu mukabeleden aciz insanları, tek tek öldürmek suretiyle bedeni acılarına son verirken onların kaatili olma unvanını da almış oldular.
Muhterem okurlarım bu sayının onbin olduğunu hatırlata-limki, bu katliamın boyutu bütün varlığıyla hafızalarda Avrupa vahşetinin bir başka versiyonu olarak yerini alsın. Çünkü; Mavi Tuna Vâlsinin bu zarif insanları bu katliamı nasıl yapar diye aklınızdan geçirirseniz, bu satırları hatırlarsınız. Efendim!
Tabii reîsülküttap efendi bu tavsiyeyi ve bu ilkaati yaparken büyük bir işin başarılmasını samimiyetle arzu etmekten başka bir hususu dile getirmemiştir. Sadrıazam ise bu ilka-ata, Kaanuni'nin yapmaya muvaffak olamadığını, gerçek kılma arzusu ile kabullenip giriştiği de bir vakıadır. Ancak büyük işlerinde haylicene etüd istediği, ilim ve irfan sahiplerince malumdur. Sultan Fâtih'in İstanbul'u fetih çalışmaları sırasında, attığı güllelerin Cibali Baba adlı bir meczub tarafından; "gavurcukfanma zarar irişmesin" denilerek yine takdiri tecelli içinde tesirsiz hâle gelmesinde, alınacak tedbir Mevlâmıza tazarrudan başka ne olabilirdi ki?
Nitekim Sultan Fâtih niyaza başlamış ve "bu bir emri makdurun neticesidir. Ya giderim, ya gider" demek suretiyle Allahımıza yalvarır ve sonuç, İstanbul'un fethi olduğuna göre meczuba fren, Sultan Mehmed hân'ada fetih nâsib olmuştur. Merzifonlu da; bu misalde olduğu gibi iyi niyet ve zahiri gerçeklerin her birine yapışırken kendini aşamamanın nice ser-had eskilerinin tavsiyelerine kulak asmayarak, kimini gücendirerek, kimini de alaya alarak, nefsine eziyet etmiş çünkü kendine güvende pek ileri gitmiştir. Sonunda da; şimdi padişaha ne deriz sıkıntısına düşmüş, adetâ intihar edercesine düşman üzerine çalakılıç gitmiş, elhak bu hususda Yıldırım Bayezid'in Timur önündeki, şecaat ve bahadırlığını hatırlatır yürekliliği ve kılıç maharetini göstermeyi bilmiştir.
Bütün bunların yanında herkes kaderin üzerine yüklediği rolün icabatını yerine getirmiştir. Şimdi; veziriazamın Sancağı Şerifi hâmil olarak, meydanı harbden uzaklaşmasından sonraki hadisatı takip etmek üzere yorumumuzu burada noktalayalım. Bütün bunların yanında hemen ilâve edelim ki; düşman ordusu Osmanlı'nın çekilmesi sonrasında yine İki kola ayrıldı ve bir kolu Viyana'ya girerken, diğer kol da, Osmanlı ordugâhını işgaletmeye koyuldu. Ne kadar güçsüz, yaralı ve hasta varsa çekilen arkadaşlarıyla gidememenin acısını çok geçmeden dindirdilerdi çünkü muzaffer olan haçlı ordusu, cibilliyetlerinin gereği olarak bu mukabeleden aciz insanları, tek tek öldürmek suretiyle bedeni acılarına son verirken onların kaatili olma unvanını da almış oldular.
Muhterem okurlarım bu sayının onbin olduğunu hatırlata-limki, bu katliamın boyutu bütün varlığıyla hafızalarda Avrupa vahşetinin bir başka versiyonu olarak yerini alsın. Çünkü; Mavi Tuna Vâlsinin bu zarif insanları bu katliamı nasıl yapar diye aklınızdan geçirirseniz, bu satırları hatırlarsınız. Efendim!
Sultan 4. Mehmed Han
- 2. Viyana Muhasarası
- 4. Mehmed Devri Deniz Hareketleri
- 4. Mehmed'in Aleyhinde Kıyam
- 4. Mehmed'in Hanımları ve Çocukları
- 4. Mehmed'in Sadrazamları
- 4. Mehmed'in Şeyhülislamları
- 4. Mehmedin Düşüşü Başlıyor!
- Ağaların Ortadan Kaldırılması
- Ağaların Şefaat Talebi
- Anadolu Kıyamları
- Avusturya Seferine Girişin Hikayesi
- Belgrad ve Ölüm!
- Ben Senin Başını Keserim!
- Bir Devir Kapanıyor!
- Bizim Tahlilimiz!
- Bizimkilerin Hali!
- Budin Şarkısı
- Bulgurlu Savaşı
- Cehreyn Seferi
- Cezalandırmada İki Anlayış
- Ciğerdelenin Kaybı
- Çarpışma Vuku Buluyor
- Deli Hüseyin Paşa ve Girit Ahvali
- Devletin Siyaseti
- Dış Politikada Davranışlarımız
- Düşman Taarruzu
- Esfarı Osmaniye Hatıraları 1073/1662 1075/1664 Seferinin Vakai Esasiyesi San Gotard'da Osmanlı Ordusu
- Fazıl Ahmed Paşa Girit'te
- Fazıl Ahmed Paşanın Şahsiyeti
- Girit Meselesinin Halli