Fazıl Ahmed Paşa Girit'te
Fazıl Ahmed Paşa Girit'te
3/kasım/l666'da Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa Girid'e bizzat gelerek, komutayı yed'ine aldı. Bu sırada Donanmayı hümayun ise karşısında hiç bir maniaya maruz kalmadan, gemilere aldığı kara askerini, Girid'e getirmeye muvaffak olmuştu. Üstelik; lojistik faaliyetlere üs olarak da, Eğriböz, Go-los ve Selanik tahkim olunmuştu. Takvimler "16/ma-yıs/1667'yi gösterirken Osmanlı gücü Kandiye önündeki hamlelerini şiddetlendirmiş ve muhasaranın da sonunun görülmesi yakınlaşmıştı.
Ne var ki; Suda limanının Venedik tarafınca kullanılması da, düşmanın takviye almasına açıkbir kapı olmuştu. Kandiye muhasarası bu takviye alabilme sayesinde, 2 sene, 4 ay, 11 gün daha devam etmiş ve 27/eylül/l 669'a kadar sürmüştür. Venedik tarafı 28/ağustos/1669'da sulh talebinde bulunmuştu İslâmi anlayışın emri olan sulh tekliflerine acık olma hâlide devleti âlî'yenin bidayetten beri şiarı olduğundan görüşmelere başlanmıştı. 5/eylül/1669'da imzalanan sulh antlaşması, yukarıda beyan ettiğimiz gibi Sancakı Osma-nî'nin, Kandiye burcuna çekilmesi 27/eylül/1669'da sağlanmıştı.
Varılan antlaşma maddelerini dört kalemde zikre çalışalım.
A) Kandiye Kalesi; içindeki bütün cephane ve silahlarıyla Venediklilerce Osmanlı yetkililerine teslim edilecektir.
B) 21 sene sonra Suda, Spinalonga ve Karabusa Kaleleri, Osmanlılara verilmek üzere, Girid Adasının bütün toprakları devleti âlî'ye ye hemen geçmiş olacak
C) Venedikliler: savaş sırasında Dalmaçya kıyılarında işgal ettikleri Kilis Kalesini muhafaza edeceklerdi.
D) Venedik Senatosu, savaşdan önce Osmanlı Devletine verdiği haracı ödemeğe devam edecekti. Sahifelerimizde Girid fethinin teknik ve siyasal akışını verirken, deniz mevzu-unun mütehassısı olan zevattan, merhum amiral Afif Büyük-tuğrul'un aşağıya özetleyeceğimiz mütaalasınada temas etmeden geçemedik. "Girid savaşına ilişkin söz söylerken, tartışmalar yapılırken, yazılar yazarken akla gelen ilk soru,, gibi deyimler kullanacaklardır. Ama korsan dönemi deniz mücadelelerinde egemenlik söz konusu olamamaktadır. Çünkü denizde zayıf olan taraf da, kuvvetlinin kıyı ve denizyollarına akınlar tertipleyebilmektedirler. Korsan savaşlarının Osmanlı Târihi üzerindeki en kuvvetli etkisi şöyle görünmektedir:
Şimdi yukarıdan beri merhum amiral Afif Büyüktuğrul'un işin mütehassısı olarak tenkid ve tahlillerine teknik olarak, savaş iimi görmüş, muharip bir denizci olarak karşı çıkmak haddimiz değilse de, Osmanlı Devletinin varoluş sebebi olan hususa aid söyleyeceklerimiz vardır. Merhum amiral; Osmanlı Devletinin 17. asır ile birlikte deniz hâkimiyetinin yavaş yavaş elden gittiği gibi, kara savaşlarında da, bir gerileme yaşandığını pek hesaba katmamakta. Osmanlı Devleti; bir süngü ucu gibi, avrupanin orta kapısına kadar dayandığından avrupa devletleri her ne kadar kendi aralarında da di-dişselerde, hristiyan Papasının Öncülüğüyle müslümanlara karşı birleşiyorlar, kalabalık ve güçlü ordularla, donanmalarla vede 5. kol denilen içten çökertme faaliyetlerine başvuruyorlardı. Hududları içinde çeşitli prensliklerin, mümtaz eyaletlerin yer aldığı ve hayli gayri müslim bulunduran devletin, 5. kol harekâtından gördüğü zararı hiç kaale almıyor vede 20. asır araç ve gereçleriyle, eğitim metodu, yakın ve uzak muharebe silahlan, haberleşme imkânları demir tekneler ve bilhassa denizaltılar, güçlü dizel motorlu gemilerle yetişerek, yelken ve kürek dönemini tenkit ne dereceye kadar ciddiyet arzeder. Büyüktuğrul amiral, gerek Venediklileri gerekse de Osmanlı Devletini başarısızlıkla suçlamak suretiyle işe zâten eski devire, bulunduğu dönemden bakmış olduğunu dikkatli bir okuyucunun anlayacağını düşünmüştür elbette.
Akıl mektebinin müdavimi, diğer birtâbirle, hiç bir kayida tâbi olmayan anlayışında sahibi olarak gayri müslim avrupa, qeçerli bütün silahlan gayesine varmak için kullanırken, korsanları organize ederken ve el altından, desteklerken, Kur'anı Kerim buyruklarına, ehadisi şerife hüküm ve açıklamalarına bağlı Osmanlı Devleti de, şüphesiz ki dünyevî bir anlayışın zebunu olmayıp, Rızai ilâhiyi tahsil, Mevlânın adını ve nizamını dünya'ya yayma ve duyurma göreviyle mütehai-İi olduğundan, her şeyi ince derinlemesine hesaplama', ve tatbike yükümlüydü. İstilâ etdiği ülke insanlarını katliam etseydi, belki avrupa da hristiyan kalmazdı, amma Mevtamız zulme asla müsaade etmediğinden, bizi altından kalkamayacağımız mağlubiyetlere duçar ederek, perişanlığa düşürecek haller musallat ederdi.
Ayrıca devlet ricali, Osmanlı Devletinde her şeyin bile zaptı tutulan devlet anlayışı taşıdığından hareketle, meydana gelmiş her harakâttan haberdar olup, atacakları adimlarıda pek dikkatli atarlardı. Nitekim Girid'in; çok uzun yıllar, sonunda ele geçirilmesi ne ihmaldir ne de kasta bağlıdır. Çeşitli coğrafî alanlara yapılan saldırıları önlemek için Girid üzerindeki baskılı muhasarayı zaman zaman gevşetmesi icâbı halden sayılmalıdır. Merhum amiralin asla iştirak edilmeyecek görüşü kesinlikle Türklük unsurunu, bir ümmet devleti olan Osmanlı Devletinde öne çıkarma bakışıdır. Güya avrupalılar bir izaha göre müslümanlara Türk derler, onların Türk demeleri müslüman demek istemeleri şeklinde telâkki edilmişse de, batılılar islâmda ırkçılığında şiddetle yasaklanmış olduğunu, islâm ittihadının bundan dolayı pek güzel gerçekleştiğini görmüş olmalarından dolayı, Osmanlı Padişahlarının, bir Türk boyu olan, Kayı aşiretine mensubiyetini dikkate alarak, Türkler demek suretiyle, zamanla ırkçılık empoze edebilmek için ısrarla bilhassa tarihçi vede şarkiyatçıları, Türklük üzerinde durmuşlardır. 19. yüzyılın başlarında da, ırkçılığı Osmanlı İslâm devletine, bulaştırmışlardır. Ondan sonra ise ırkçı anlayış başını alıp gitmiştir. Venedik ve italyan denizcilerinin ardından Yunanlıların istiklâliyeti sonrasında denizcilikte adı geçen devletlerin dahi önüne geçtiğini ileri sürmesi, üzerinde kafa patlatılması gereken husustandır. 4. Mehmed döneminin aslında savaş yapma açısından babası Sultan İbrahim tarafından açılmış bulunan, Girid Fethi dolayısıyla başlamış olan ve genellikle Venedik ile gerek karada gerek denizlerde tevali eden seri savaşlara inzimamen, 1672'de uç veren Lehistan Savaşı, iki safhada gerçekleşti. İlk safhası başladığında sebeb olarak Ukrayna'nın kazaklarının, gerek Lehistan, gerekse Rus tecavüzlerine karşı, devleti âliyeden istimdatta bulunmasından ve bu yardım isteğine, Osmanlı Devletinin icabet etmesi hasebiyle devleti âliye tarafından açılmıştır. Ukrayna Kazakları riyasetini üzerinde taşıyan Do-rozenko, kendilerini bir sancak beyliği statüsünde Osmanlı Devletine bağlanmasını tâleb etmişlerdi.
Gerek Rusya gerekse Lehistan burnu dibindeki Ukrayna'yı, Osmanlı Devletinin himayesi mânasına gelen talebi yüzünden cezalandırma mânasına işaret eden tacizlerine başladılar. Ancak bir Osmanlı müdehalesinin karşısında bilhassa Lehistan karşı koyabilecek ne güç ne de taktiğe sahipti. Buna bağlı olarak padişahın adamlarını politik yaklaşımları kullanarak oyalama yoluna gittiler ve hesaplarını da aniden Ukrayna üzerine çullanma hesabına raptettiler. Hatayı da Osmanlı serhaddine yakın olan Komaniçe Kalesini tahki- kalkıştıkları esnada yapılanlar padişahın kulağı ona eriştiğinden 4. Mehmed'i Lehistan'a savaş açmış olarak görüver-clik. İstanbuldan Komaniçe Kalesi üzerine yürümek üzere yola çıkarken, Kırım Han'ı ve Ukraynalıların Dorozenko'ya kaleyi adres gösterip, orada buluşup Lehistan'ın cezasını verelim düşüncesini, kuvveden fiile çıkarmak suretiyle ve niyetiyle, sadrıazam Fâzıl Ahmed Paşa ile Komaniçe önüne gittiler. Takvimler, 27/ağustos/1672'yi gösteriyordu ki, Lehistan'ın etekleri tutuştu. Çünkü Komaniçe Muhasarası fiilen başladı. Sekizinci gün ise kale Osmanlıya ram oldu. Hareketin devamının Lehistan'ın işgali mânasına geldiğini akleden Lehliler, savaş çubuğunu, barış çubuğuna tahvil için hemen müracaatda bulundular. 18/eylül/1672'de Puçaş şehrinde müzakereler nihayetlenip, imzalar atıldı. Lehistanin yâni Polonya'nın Podolya eyaleti de Osmanlıya verildi. Ancak; Lehistan kralı kabul ettiği şartlan hâvi barış antlaşmasını Diyet Meclisi tâbir edilen yetkili kuruldan geçİremeyince, vaziyet İstanbul'a dönmüş bulunan sadrıazam Fâzıl Ahmed Paşaya bildirildi. Aynı zamanda düşman kuvvetleri, Osmanlı hududuna dalmak suretiyle bir iki kaleyi de işgale muvaffak oldular. Savaşın ikinci safhası böylece başlamış oldu. Hayret uyandıran bir şey olarak Lehistan'ın bu cesareti üzerinde durmak icâb eder, tetkikte karşımıza başta Papalık olmak üzere, bir çok ülke Lehistan'ı Doğu Avrupa üstünde söz sahibi olmak isteyen Osmanlıya engel olmaya çalıştığını görüyoruz. Bu karşı koyuş hareketine Eflak ve Boğdan'a iştirak etmesi zorlanmaya başladı. Padişah bu tedbiri hissettiği için her iki Voyvoda'yı tâyin hakkını kullanarak, kişileri değiştirdi, bunun sonucunda bu topraklarda aleyhine hareketi önleme-Ve muvaffak oldu. Ukrayna'nın bu Osmanlıya iltihak talebi Rusya'yı harekete geçirmiş ve ani bir saldın ila Kazak'ların üstüne çullanmış ve bilfiil işgal başlatmıştı.
Sultan 4. Mehmed soğukkanlılığını hiç kaybetmemiş, bu Rus taarruzuna karşı bizzat yanındaki birliklerle yürüyüşe geçmiş öte yandan da, Rusları her sene bir defa olsun atlarının nallan altında çiğneyen Kırım Hân'ına haber gönderip Rusların üstüne gitmesini emrederek Rusların üzerine gidip, Dorozenko'yu muhasaraya almış Rusu, bahadır askerlerinin güçlü kolları cesaretle çarpan yürekleri ve bir yardım talebine cevap vermenin Mevlânın yardımını yanıbaşında bilen insanların rahatlığıyla düşmanı, çok kısa zamanda paraladılar. Çok geçmeden Kırım Hân'ının gelmekte olduğunu da haber alan Ruslar'ın yapacakları tek iş ülkelerine kaçmak idi ve onlarda öyle yaptılar.
Kış mevsiminin gelmesi, Lehistan cephesinin Halep Valisi İbrahim Paşaya bırakılmasının kararı alınıp, 4. Mehmed'in İstanbul'a dönüşü gerçekleşti. İbrahim Paşa da tempoyu biraz düşürmekle birlikte, Lehistan toprakları üstüne yürümeye devam etmekteydi. Nitekim kirsekiz tane kale burcuna, Osmanlı sancağı toka edildi. Tatarlar cepheyi terk edip gitmemiş olsalardı, belki de bütün Lehistan toprağı hakimiyeti Osmaniye'ye girecekti. Ancak Kırım Hânlarının bu davranışı, yine her zamanki alışkanlıkları diye geçiştirilirken takriben onsene sonra Viyana'da sergilenecek İhanetin habercisiymiş de bundan bir ders almayı düşünememişiz.
Lehistan ile sulhun sağlanışı taa 1676'da vefat eden Fâzıl Ahmed Paşanın yerine getirilecek olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya kaldı ki, bu sadrıazam Podolya ve Ukrayna'nın biz de kalması şartıyla barışı yapmağa mecbur oldu. Yoksa Halep Valisi İbrahim Paşanın fütuhatına Kırım hânı yanında kalıp yardımlarını yapsaydı, karşımızda ülkesi elinden alınmış toprağı olmayıp, sadece adı olan bir devlet olacaktı ki, böyle bir idare ile barış antlaşması yapılmaz ona statüsü belli edilmiş bazı görevler verilirdi. Ne varki, Tatar böyle bir fırsatı ortadan kaldırıcı davranışı yaparken, başlarında Selim Giray bulunmaktaydı.
Kırım Hanlığının dâima ihtilafa müsaid zeminde birbirlerini çekemeyen han'larla, yürütüldüğünü söylerken umumiyetle hânlar karşılarında ya eski bir hânile yahut da müstakbel bir han ile İç mücadele vermişlerdir. Tabiiki bu barış antlaşmasının tasdikini, Diyet Meclisinden geçirmeye muvaffak olamayan Lehistanlı barış taraftan kralları ve onu destekleyenler, Osmanlı ile savaşın yeniden başlamasıyla karşılaşmışlardı.
2. Lehistan savaşında donanmamıza da iş düşmüştü. Çünkü bu safhada Rusya'da savaşa müdahil olmuş donanmasının Karadeniz'de sıkıntılara sebeb olacağı uzakça ihtimal değildi. Savaşa müdahil olan Rusların Karadeniz'e sahili y.-maktan dolayı donanmasının önüne, Osmanlı Donanmasının çıkarılması iktiza ettiğinden Mora Sancak Bey'i Köse Ali Paşa, uhdesine Cezayir Beylerbeyliği verilmek suretiyle, Kap-dam Deryalıkla vazifelendirilmişti. Vazifei asliyesi evvelâ Karadeniz üzerine gidecek oradaki Rus hücumuna açık sahillerimizi bu tecavüzden men etmeye çalışmak, ayrıca cepheye her çeşit savaş malzemesini ve takviye asker götürmekti. Köse Ali Paşa Baba Hasan Beyin komutasında bir miktar gemiyi Azak denizi kıyılarını muhafazaya yollaması iyi bir tedbirdi. Kendisi de üstüne düşeni yaptı.
Dönüşte ise; Karadeniz Ereğlisi civarında, bir fırtınaya yakalandılar ki büyük kayıplar verdiler. Ali Paşa derlediği gemileriyle İstanbul'a döndü ve evine kapandı. Az sonrada kederinden vefat etdi. Bu zâtın yerine 1675 yılında Seydioğlu Mehmed Paşa Kapdanı Deryalık görevine getirildi. Bu zâtın da donanması, Karadeniz'de görülen fırtınalardan birine yabalandı. Akıbeti Ali Paşa gibi oldu büyük zayiat verdiğinden, bunun yerine de 13/kasım/ 1677'de Kara İbrahim Paşa göreve getirildi. İbrahim Paşa, geçmişten ders alan akil bir adam olarak, kendinden önceki iki kapdanı deryaninde başına gelenleri teemmül ettiğinden, görevli olarak Abdülkadir Paşayı yerine vekil olarak donanmaya gönderip, ayağı karada olarak padişahın yanında bulunmayı tercihe baktı.
Sevgili okurlarımız; 1075/1665'de imzalanan Sen Gotard savaş neticesi olan antlaşmayı, Avusturya İmparatoru Le-opold'a imzalatan serdarı ekrem Fâzıl Ahmed Paşa, bir tesadüf eseri yenilmiş sayanların da bulunduğu savaşa rağmen öyle bir antlaşmaya imza atmıştı ki, sanki mağlup olan gâlib, gâlib olan mağluptu Müdekkik tarihçi İsmail Hakkı Üzunçar-şılı, târihinin 3. cildindeki dip notunda Askeri Müze_ Müdürü Ferik Ahmed Muhtar Paşaca kaleme alınmış olan "Sen Go-tarda Osmanlı Ordusu" adlı eserdende istifade edildiğini kaydetmiş. Biz de; bahse konu kitabı ilk defa lâtinize edip, bu çalışmamızın 4. Mehmed bölümünün son tarafına okuma parçası olarak koymağa böylece de savaşın arka plânını tam manasıyla öğrenilmesini temin bu tarzı seçtiğimizden bu bölümde bahse konu etmeyip bu izahat ile yetinelim dedik.
Sadnazam Fâzıl Ahmed Paşa 1087 senesi şabanının 26. günü 1676/4/kasım salı günü darı beka eyledi Çorlu ile Karıştıran isimli mevkıide bulunan Karabiber Çiftliğinde ve ölümünde yaş henüz 42 idi. Arabaya koydular İstanbul'a getirip, Çenberlitaş karşısında Köprülüler Camii yanındaki üstü açık türbede pederi Köprülü Mehmed Paşanın yanına defnolundu. Yerine de senelerce kendisine kaimmakamhk yapan, eniştesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa getirildi.
Ancak Köprülüler ailesinin içinde yetişmiş olmasına rağmen kibirli, azametli inatçı ve asla mülayemet sahibi olmayan bu Merzifonlu idi. Böylece de, âkil, mütevazi, güleryüzlü, yüksek karakter sahibi Fâzıl Ahmed Paşaya alışanlar Merzifonlu ile yapamaz hâle geldiler. Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın sadareti iki gün sonra gerçekleşen tâyinle yâni 28/ka-sım/1676'da başladı.
Ne var ki; Suda limanının Venedik tarafınca kullanılması da, düşmanın takviye almasına açıkbir kapı olmuştu. Kandiye muhasarası bu takviye alabilme sayesinde, 2 sene, 4 ay, 11 gün daha devam etmiş ve 27/eylül/l 669'a kadar sürmüştür. Venedik tarafı 28/ağustos/1669'da sulh talebinde bulunmuştu İslâmi anlayışın emri olan sulh tekliflerine acık olma hâlide devleti âlî'yenin bidayetten beri şiarı olduğundan görüşmelere başlanmıştı. 5/eylül/1669'da imzalanan sulh antlaşması, yukarıda beyan ettiğimiz gibi Sancakı Osma-nî'nin, Kandiye burcuna çekilmesi 27/eylül/1669'da sağlanmıştı.
Varılan antlaşma maddelerini dört kalemde zikre çalışalım.
A) Kandiye Kalesi; içindeki bütün cephane ve silahlarıyla Venediklilerce Osmanlı yetkililerine teslim edilecektir.
B) 21 sene sonra Suda, Spinalonga ve Karabusa Kaleleri, Osmanlılara verilmek üzere, Girid Adasının bütün toprakları devleti âlî'ye ye hemen geçmiş olacak
C) Venedikliler: savaş sırasında Dalmaçya kıyılarında işgal ettikleri Kilis Kalesini muhafaza edeceklerdi.
D) Venedik Senatosu, savaşdan önce Osmanlı Devletine verdiği haracı ödemeğe devam edecekti. Sahifelerimizde Girid fethinin teknik ve siyasal akışını verirken, deniz mevzu-unun mütehassısı olan zevattan, merhum amiral Afif Büyük-tuğrul'un aşağıya özetleyeceğimiz mütaalasınada temas etmeden geçemedik. "Girid savaşına ilişkin söz söylerken, tartışmalar yapılırken, yazılar yazarken akla gelen ilk soru,
Şimdi yukarıdan beri merhum amiral Afif Büyüktuğrul'un işin mütehassısı olarak tenkid ve tahlillerine teknik olarak, savaş iimi görmüş, muharip bir denizci olarak karşı çıkmak haddimiz değilse de, Osmanlı Devletinin varoluş sebebi olan hususa aid söyleyeceklerimiz vardır. Merhum amiral; Osmanlı Devletinin 17. asır ile birlikte deniz hâkimiyetinin yavaş yavaş elden gittiği gibi, kara savaşlarında da, bir gerileme yaşandığını pek hesaba katmamakta. Osmanlı Devleti; bir süngü ucu gibi, avrupanin orta kapısına kadar dayandığından avrupa devletleri her ne kadar kendi aralarında da di-dişselerde, hristiyan Papasının Öncülüğüyle müslümanlara karşı birleşiyorlar, kalabalık ve güçlü ordularla, donanmalarla vede 5. kol denilen içten çökertme faaliyetlerine başvuruyorlardı. Hududları içinde çeşitli prensliklerin, mümtaz eyaletlerin yer aldığı ve hayli gayri müslim bulunduran devletin, 5. kol harekâtından gördüğü zararı hiç kaale almıyor vede 20. asır araç ve gereçleriyle, eğitim metodu, yakın ve uzak muharebe silahlan, haberleşme imkânları demir tekneler ve bilhassa denizaltılar, güçlü dizel motorlu gemilerle yetişerek, yelken ve kürek dönemini tenkit ne dereceye kadar ciddiyet arzeder. Büyüktuğrul amiral, gerek Venediklileri gerekse de Osmanlı Devletini başarısızlıkla suçlamak suretiyle işe zâten eski devire, bulunduğu dönemden bakmış olduğunu dikkatli bir okuyucunun anlayacağını düşünmüştür elbette.
Akıl mektebinin müdavimi, diğer birtâbirle, hiç bir kayida tâbi olmayan anlayışında sahibi olarak gayri müslim avrupa, qeçerli bütün silahlan gayesine varmak için kullanırken, korsanları organize ederken ve el altından, desteklerken, Kur'anı Kerim buyruklarına, ehadisi şerife hüküm ve açıklamalarına bağlı Osmanlı Devleti de, şüphesiz ki dünyevî bir anlayışın zebunu olmayıp, Rızai ilâhiyi tahsil, Mevlânın adını ve nizamını dünya'ya yayma ve duyurma göreviyle mütehai-İi olduğundan, her şeyi ince derinlemesine hesaplama', ve tatbike yükümlüydü. İstilâ etdiği ülke insanlarını katliam etseydi, belki avrupa da hristiyan kalmazdı, amma Mevtamız zulme asla müsaade etmediğinden, bizi altından kalkamayacağımız mağlubiyetlere duçar ederek, perişanlığa düşürecek haller musallat ederdi.
Ayrıca devlet ricali, Osmanlı Devletinde her şeyin bile zaptı tutulan devlet anlayışı taşıdığından hareketle, meydana gelmiş her harakâttan haberdar olup, atacakları adimlarıda pek dikkatli atarlardı. Nitekim Girid'in; çok uzun yıllar, sonunda ele geçirilmesi ne ihmaldir ne de kasta bağlıdır. Çeşitli coğrafî alanlara yapılan saldırıları önlemek için Girid üzerindeki baskılı muhasarayı zaman zaman gevşetmesi icâbı halden sayılmalıdır. Merhum amiralin asla iştirak edilmeyecek görüşü kesinlikle Türklük unsurunu, bir ümmet devleti olan Osmanlı Devletinde öne çıkarma bakışıdır. Güya avrupalılar bir izaha göre müslümanlara Türk derler, onların Türk demeleri müslüman demek istemeleri şeklinde telâkki edilmişse de, batılılar islâmda ırkçılığında şiddetle yasaklanmış olduğunu, islâm ittihadının bundan dolayı pek güzel gerçekleştiğini görmüş olmalarından dolayı, Osmanlı Padişahlarının, bir Türk boyu olan, Kayı aşiretine mensubiyetini dikkate alarak, Türkler demek suretiyle, zamanla ırkçılık empoze edebilmek için ısrarla bilhassa tarihçi vede şarkiyatçıları, Türklük üzerinde durmuşlardır. 19. yüzyılın başlarında da, ırkçılığı Osmanlı İslâm devletine, bulaştırmışlardır. Ondan sonra ise ırkçı anlayış başını alıp gitmiştir. Venedik ve italyan denizcilerinin ardından Yunanlıların istiklâliyeti sonrasında denizcilikte adı geçen devletlerin dahi önüne geçtiğini ileri sürmesi, üzerinde kafa patlatılması gereken husustandır. 4. Mehmed döneminin aslında savaş yapma açısından babası Sultan İbrahim tarafından açılmış bulunan, Girid Fethi dolayısıyla başlamış olan ve genellikle Venedik ile gerek karada gerek denizlerde tevali eden seri savaşlara inzimamen, 1672'de uç veren Lehistan Savaşı, iki safhada gerçekleşti. İlk safhası başladığında sebeb olarak Ukrayna'nın kazaklarının, gerek Lehistan, gerekse Rus tecavüzlerine karşı, devleti âliyeden istimdatta bulunmasından ve bu yardım isteğine, Osmanlı Devletinin icabet etmesi hasebiyle devleti âliye tarafından açılmıştır. Ukrayna Kazakları riyasetini üzerinde taşıyan Do-rozenko, kendilerini bir sancak beyliği statüsünde Osmanlı Devletine bağlanmasını tâleb etmişlerdi.
Gerek Rusya gerekse Lehistan burnu dibindeki Ukrayna'yı, Osmanlı Devletinin himayesi mânasına gelen talebi yüzünden cezalandırma mânasına işaret eden tacizlerine başladılar. Ancak bir Osmanlı müdehalesinin karşısında bilhassa Lehistan karşı koyabilecek ne güç ne de taktiğe sahipti. Buna bağlı olarak padişahın adamlarını politik yaklaşımları kullanarak oyalama yoluna gittiler ve hesaplarını da aniden Ukrayna üzerine çullanma hesabına raptettiler. Hatayı da Osmanlı serhaddine yakın olan Komaniçe Kalesini tahki- kalkıştıkları esnada yapılanlar padişahın kulağı ona eriştiğinden 4. Mehmed'i Lehistan'a savaş açmış olarak görüver-clik. İstanbuldan Komaniçe Kalesi üzerine yürümek üzere yola çıkarken, Kırım Han'ı ve Ukraynalıların Dorozenko'ya kaleyi adres gösterip, orada buluşup Lehistan'ın cezasını verelim düşüncesini, kuvveden fiile çıkarmak suretiyle ve niyetiyle, sadrıazam Fâzıl Ahmed Paşa ile Komaniçe önüne gittiler. Takvimler, 27/ağustos/1672'yi gösteriyordu ki, Lehistan'ın etekleri tutuştu. Çünkü Komaniçe Muhasarası fiilen başladı. Sekizinci gün ise kale Osmanlıya ram oldu. Hareketin devamının Lehistan'ın işgali mânasına geldiğini akleden Lehliler, savaş çubuğunu, barış çubuğuna tahvil için hemen müracaatda bulundular. 18/eylül/1672'de Puçaş şehrinde müzakereler nihayetlenip, imzalar atıldı. Lehistanin yâni Polonya'nın Podolya eyaleti de Osmanlıya verildi. Ancak; Lehistan kralı kabul ettiği şartlan hâvi barış antlaşmasını Diyet Meclisi tâbir edilen yetkili kuruldan geçİremeyince, vaziyet İstanbul'a dönmüş bulunan sadrıazam Fâzıl Ahmed Paşaya bildirildi. Aynı zamanda düşman kuvvetleri, Osmanlı hududuna dalmak suretiyle bir iki kaleyi de işgale muvaffak oldular. Savaşın ikinci safhası böylece başlamış oldu. Hayret uyandıran bir şey olarak Lehistan'ın bu cesareti üzerinde durmak icâb eder, tetkikte karşımıza başta Papalık olmak üzere, bir çok ülke Lehistan'ı Doğu Avrupa üstünde söz sahibi olmak isteyen Osmanlıya engel olmaya çalıştığını görüyoruz. Bu karşı koyuş hareketine Eflak ve Boğdan'a iştirak etmesi zorlanmaya başladı. Padişah bu tedbiri hissettiği için her iki Voyvoda'yı tâyin hakkını kullanarak, kişileri değiştirdi, bunun sonucunda bu topraklarda aleyhine hareketi önleme-Ve muvaffak oldu. Ukrayna'nın bu Osmanlıya iltihak talebi Rusya'yı harekete geçirmiş ve ani bir saldın ila Kazak'ların üstüne çullanmış ve bilfiil işgal başlatmıştı.
Sultan 4. Mehmed soğukkanlılığını hiç kaybetmemiş, bu Rus taarruzuna karşı bizzat yanındaki birliklerle yürüyüşe geçmiş öte yandan da, Rusları her sene bir defa olsun atlarının nallan altında çiğneyen Kırım Hân'ına haber gönderip Rusların üstüne gitmesini emrederek Rusların üzerine gidip, Dorozenko'yu muhasaraya almış Rusu, bahadır askerlerinin güçlü kolları cesaretle çarpan yürekleri ve bir yardım talebine cevap vermenin Mevlânın yardımını yanıbaşında bilen insanların rahatlığıyla düşmanı, çok kısa zamanda paraladılar. Çok geçmeden Kırım Hân'ının gelmekte olduğunu da haber alan Ruslar'ın yapacakları tek iş ülkelerine kaçmak idi ve onlarda öyle yaptılar.
Kış mevsiminin gelmesi, Lehistan cephesinin Halep Valisi İbrahim Paşaya bırakılmasının kararı alınıp, 4. Mehmed'in İstanbul'a dönüşü gerçekleşti. İbrahim Paşa da tempoyu biraz düşürmekle birlikte, Lehistan toprakları üstüne yürümeye devam etmekteydi. Nitekim kirsekiz tane kale burcuna, Osmanlı sancağı toka edildi. Tatarlar cepheyi terk edip gitmemiş olsalardı, belki de bütün Lehistan toprağı hakimiyeti Osmaniye'ye girecekti. Ancak Kırım Hânlarının bu davranışı, yine her zamanki alışkanlıkları diye geçiştirilirken takriben onsene sonra Viyana'da sergilenecek İhanetin habercisiymiş de bundan bir ders almayı düşünememişiz.
Lehistan ile sulhun sağlanışı taa 1676'da vefat eden Fâzıl Ahmed Paşanın yerine getirilecek olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya kaldı ki, bu sadrıazam Podolya ve Ukrayna'nın biz de kalması şartıyla barışı yapmağa mecbur oldu. Yoksa Halep Valisi İbrahim Paşanın fütuhatına Kırım hânı yanında kalıp yardımlarını yapsaydı, karşımızda ülkesi elinden alınmış toprağı olmayıp, sadece adı olan bir devlet olacaktı ki, böyle bir idare ile barış antlaşması yapılmaz ona statüsü belli edilmiş bazı görevler verilirdi. Ne varki, Tatar böyle bir fırsatı ortadan kaldırıcı davranışı yaparken, başlarında Selim Giray bulunmaktaydı.
Kırım Hanlığının dâima ihtilafa müsaid zeminde birbirlerini çekemeyen han'larla, yürütüldüğünü söylerken umumiyetle hânlar karşılarında ya eski bir hânile yahut da müstakbel bir han ile İç mücadele vermişlerdir. Tabiiki bu barış antlaşmasının tasdikini, Diyet Meclisinden geçirmeye muvaffak olamayan Lehistanlı barış taraftan kralları ve onu destekleyenler, Osmanlı ile savaşın yeniden başlamasıyla karşılaşmışlardı.
2. Lehistan savaşında donanmamıza da iş düşmüştü. Çünkü bu safhada Rusya'da savaşa müdahil olmuş donanmasının Karadeniz'de sıkıntılara sebeb olacağı uzakça ihtimal değildi. Savaşa müdahil olan Rusların Karadeniz'e sahili y.-maktan dolayı donanmasının önüne, Osmanlı Donanmasının çıkarılması iktiza ettiğinden Mora Sancak Bey'i Köse Ali Paşa, uhdesine Cezayir Beylerbeyliği verilmek suretiyle, Kap-dam Deryalıkla vazifelendirilmişti. Vazifei asliyesi evvelâ Karadeniz üzerine gidecek oradaki Rus hücumuna açık sahillerimizi bu tecavüzden men etmeye çalışmak, ayrıca cepheye her çeşit savaş malzemesini ve takviye asker götürmekti. Köse Ali Paşa Baba Hasan Beyin komutasında bir miktar gemiyi Azak denizi kıyılarını muhafazaya yollaması iyi bir tedbirdi. Kendisi de üstüne düşeni yaptı.
Dönüşte ise; Karadeniz Ereğlisi civarında, bir fırtınaya yakalandılar ki büyük kayıplar verdiler. Ali Paşa derlediği gemileriyle İstanbul'a döndü ve evine kapandı. Az sonrada kederinden vefat etdi. Bu zâtın yerine 1675 yılında Seydioğlu Mehmed Paşa Kapdanı Deryalık görevine getirildi. Bu zâtın da donanması, Karadeniz'de görülen fırtınalardan birine yabalandı. Akıbeti Ali Paşa gibi oldu büyük zayiat verdiğinden, bunun yerine de 13/kasım/ 1677'de Kara İbrahim Paşa göreve getirildi. İbrahim Paşa, geçmişten ders alan akil bir adam olarak, kendinden önceki iki kapdanı deryaninde başına gelenleri teemmül ettiğinden, görevli olarak Abdülkadir Paşayı yerine vekil olarak donanmaya gönderip, ayağı karada olarak padişahın yanında bulunmayı tercihe baktı.
Sevgili okurlarımız; 1075/1665'de imzalanan Sen Gotard savaş neticesi olan antlaşmayı, Avusturya İmparatoru Le-opold'a imzalatan serdarı ekrem Fâzıl Ahmed Paşa, bir tesadüf eseri yenilmiş sayanların da bulunduğu savaşa rağmen öyle bir antlaşmaya imza atmıştı ki, sanki mağlup olan gâlib, gâlib olan mağluptu Müdekkik tarihçi İsmail Hakkı Üzunçar-şılı, târihinin 3. cildindeki dip notunda Askeri Müze_ Müdürü Ferik Ahmed Muhtar Paşaca kaleme alınmış olan "Sen Go-tarda Osmanlı Ordusu" adlı eserdende istifade edildiğini kaydetmiş. Biz de; bahse konu kitabı ilk defa lâtinize edip, bu çalışmamızın 4. Mehmed bölümünün son tarafına okuma parçası olarak koymağa böylece de savaşın arka plânını tam manasıyla öğrenilmesini temin bu tarzı seçtiğimizden bu bölümde bahse konu etmeyip bu izahat ile yetinelim dedik.
Sadnazam Fâzıl Ahmed Paşa 1087 senesi şabanının 26. günü 1676/4/kasım salı günü darı beka eyledi Çorlu ile Karıştıran isimli mevkıide bulunan Karabiber Çiftliğinde ve ölümünde yaş henüz 42 idi. Arabaya koydular İstanbul'a getirip, Çenberlitaş karşısında Köprülüler Camii yanındaki üstü açık türbede pederi Köprülü Mehmed Paşanın yanına defnolundu. Yerine de senelerce kendisine kaimmakamhk yapan, eniştesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa getirildi.
Ancak Köprülüler ailesinin içinde yetişmiş olmasına rağmen kibirli, azametli inatçı ve asla mülayemet sahibi olmayan bu Merzifonlu idi. Böylece de, âkil, mütevazi, güleryüzlü, yüksek karakter sahibi Fâzıl Ahmed Paşaya alışanlar Merzifonlu ile yapamaz hâle geldiler. Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın sadareti iki gün sonra gerçekleşen tâyinle yâni 28/ka-sım/1676'da başladı.
Sultan 4. Mehmed Han
- 2. Viyana Muhasarası
- 4. Mehmed Devri Deniz Hareketleri
- 4. Mehmed'in Aleyhinde Kıyam
- 4. Mehmed'in Hanımları ve Çocukları
- 4. Mehmed'in Sadrazamları
- 4. Mehmed'in Şeyhülislamları
- 4. Mehmedin Düşüşü Başlıyor!
- Ağaların Ortadan Kaldırılması
- Ağaların Şefaat Talebi
- Anadolu Kıyamları
- Avusturya Seferine Girişin Hikayesi
- Belgrad ve Ölüm!
- Ben Senin Başını Keserim!
- Bir Devir Kapanıyor!
- Bizim Tahlilimiz!
- Bizimkilerin Hali!
- Budin Şarkısı
- Bulgurlu Savaşı
- Cehreyn Seferi
- Cezalandırmada İki Anlayış
- Ciğerdelenin Kaybı
- Çarpışma Vuku Buluyor
- Deli Hüseyin Paşa ve Girit Ahvali
- Devletin Siyaseti
- Dış Politikada Davranışlarımız
- Düşman Taarruzu
- Esfarı Osmaniye Hatıraları 1073/1662 1075/1664 Seferinin Vakai Esasiyesi San Gotard'da Osmanlı Ordusu
- Fazıl Ahmed Paşa Girit'te
- Fazıl Ahmed Paşanın Şahsiyeti
- Girit Meselesinin Halli