Bağdat Seferi Öncesi

Bağdat Seferi Öncesi

Hz. Padişah İstanbul'a dönmüşsede, sadrazam Tabanı Yas­sı Mehmed paşa ve ordunun bir bölümü şark hududunda kalmış ve yolların, köprülerin onarımı bazı kervan sarayların yapılması gibi işlerle uğraşılmıştır. Sadrazam hakikaten bu işleri gayet güzel yapmış bunun faydaları bilahare görülecek­tir.

Revan Muhafızı Murtaza Paşa askerinin büyük bir bölümü ile kışı Erzurum civarında geçirmeyi plânlamış ve kalede bü­yük bir kuvvet bırakmamıştı. Bu da şundan icab ediyorduki bu kaleye Şahın taarruzu beklenilmeyen bir şey değildi, hep­si muhasaraya gireceğine büyük bir bölümü kaleden uzakta olursa muhasara esnasında gelir ve İran ordusunu iki ateş arasında bırakabilirdi.

Mehmed paşa bu işe izin vermedi.

Kış ortasında yardım gönderme gayretlen hem padişah-dan hem de sadrazamdan sudur etmesine rağmen bir netice­ye varamadı. Şah Safî Revan'ı tekrar ele geçirdi. Fakat nasıl­sa bu sefer Revan'daki Osmanlı askerine silahlan ile birlikte çıkıp gitmelerine izin verdi.

Eyyubi sülalesinden olan Ahmed Han, eski sadrazam Hüs-rev paşanın hatası yüzünden Osmanlıdan yüz çevirmiş ve İran'ın hizmetine girmişti. Daha sonraki değişiklikler ve bil­hassa Küçük Ahmed Paşanın doğu hududlarımızda gösterdi­ği mertlik ve kahramanlıklar Ahmed Han'ın yine Osmanlıya teveccühünü temin etmeye kâfi gelmişti. Küçük Ahmed Pa­şanın lakabı boyunun kısalığından geliyordu. Fakat bu Kü­çük lakablı kısa boylu aslen Arnavut olan paşa, zekâsını da­ha evvel Dürzî emiri Fahrettin'in yakalanmasında göstermiş­ti. Fahrettin, Küçük Ahmed Paşanın önünden kaçmış Lüb­nan'daki dağların içerisinde zor çıkılır mağaralara saklanmış­tı. Ahmed Paşa büyük büyük ateşlerle bu dağları ısıtıp kızdır­mış bol miktarda kızgın kayalar üzerine sirke döktürerek yu­muşatmış, bu kayalara kazılar yapıp hain Dürzîyi ininde ya­kalamış ve Hz. Padişaha göndermişti.

Ahmed Han, Küçük Ahmed Paşa ile anlaşmış ve devleti aliyye hizmetine dönmüştü. Ne varki Şah Safî bu işe çok kı­zıp, büyük bir kuvvetle Ahmed Han üzerine gidilme emrini vermişti. Küçük Ahmed Paşa gerek padişaha gerekse Sadrazama müracaat ederek yardıma gidebilmesi için kuvvet ve müsaade istemişsede müsaade gelmiş fakat emrine verilen kuvvet lâzım olanın onda biri bile değildi. Buna rağmen Os­manlı yardımını ulaştırmak için gözünü karartıp İran ordusu­nun üzerine çullandı. Epeyi muvaffakiyetlerde gösterdi. Ne varki İranlı komutanlardan Rüstem Hân'ın çemberine düştü ve perişan oldu. Hicir 1046, Miladî 1636 yılı, Küçük Ahmed Paşanın askerine izin verip başınızı kurtarın diyerek bir eline sancağı diğer eline kılıcını alıp ricatı şanına sığdıramadığı için düşmana saldırıp, dövüşe dövüşe şehid olmasına şahid oluyordu.

Bu olaya padişah o kadar üzüldüki Tabanı Yassı Mehmed Paşayı beş seneye yaklaşan sadrazamlığından azil edip yeri­ne Bayram paşa veziriazam oldu. Mehmed Paşayı üç ay ka­dar göz altında tutan padişah, huzuruna getirtip kendisini te­selli etti ve Özü kalesi vali ve serdarlığına tayin etti.

Dîvan padişahın başkanlığında toplanmış ve Bağdad için sefer karan almıştı ki, İran elçisi çok kıymetli hediyelere ha­mil olarak Dersaadete geldi. Gayet güzel karşılandı. Ne varki Şahın teklifleri makbul görülmeyip, tadil edilmesi söylendi. Bayram Paşa ise sefere çıkmayı derhatır etmeyi düşünmedi bile. O önde gidecek Bağdad fatihine yol açacak idi.

Sefir, Haleb valisinin askerinin arasına iki casus yerleştir­miş ve Şah'a ulaştırmak üzere mektuplar vermişti. Bunlar meydana çıktı. Casuslar idam olundu. Bayram Paşa yollarını düzelttiriyor selefi Tabanı Yassfmn eksik bıraktıklarını tamamlayordu.

Bu sırada İstanbul'da Şehzade Kaasım'ın hayatına son ve­riliyor artık geriye Sultan Ahmed oğullarından bir zamanın padişahı birde Sultan İbrahim kalıyordu. Sultan İbrahim'in rahatsız görüntüsü ona bir hayat, tahta bir padişah, Osmanlı­ya ise yeni bir kuruluş bağışlıyordu. Kaasım sultan şehid edilirken, Kâğıthane'de bulunan büyük baruthane berhava oldu. Mal ve can kaybı az değildi.

Sultan 4. Murad devletin ileri gelenleri tarafından İzmit'e kadar teşyi olundu. Müftü ve Kazaskerler kendisi ile beraber sefere gidiyorlardı. Hicri 1047, Miladî 1637.

Silahdar Mustafa Paşa, Anadolu Kazaskerini padişaha şi­kâyet ederek azlettirdi. Padişah Kadı hakkında Yahya Efendi­den sorduğunda Silahdar paşanın düşmanlığını üzerine çek­mek istemeyen Şeyhülislâm Kadı'yı himaye edecek bir çift söz dahi söylemedi. Kadı Muid Efendi Belgrad'a sürgün edil­di.

Padişah Bağdad seferine devam ederken bir müjdeci gel­di. Padişaha bir evlâdı olduğunu söyledi. Padişah kızmı? er-kekmi? diye sordu Müjdeci biraz tereddüdten sonra erkek dedi. Padişah derhal tahkik için ulak gönderdi. Gelen haber kız olduğuydu. Bunun üzerine müjdeci öldürüldü.

Sultan 4. Murad Sakarya Şeyhi diye anılan ve müridlerin-ce tüfek kurşunu ve ok işlemediği ileri sürülen bu zatı kendi­sine getirmelerini emretmişti. Padişah Ilgın'da iken huzura çıkardılar. Müridlerinin; efendilerine payeler verip, olduğun­dan yüksek görmeleri, mübareğin başını yedi. Cellât bu zatın kemiklerini kırdı. Bir çok kitaplarda yazdığı gibi Hasan Kü­çük Bey'in «Tarikatler» adlı eserinde de aynen yer alırki mer­hum Şeyh Efendi kemikleri kırılırken hiç telaş ve teessür, acıdan ise hiç şikâyet etmiyordu.Hatta Cellada «acele etme evladım» diyordu.

Burada şunu hatırlatmayı önemli gördük. Bilindiği gibi Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şeflerinde me-âlen «Benim ümmetimin alimleri, ben-i İsrailin Nebî'leri gibi­dir» buyurmuşlardır. Şüphesizki bunların içinde evliyaulahın büyükleri kastedilmektedir. Bu seçkin zevat Cenab-ı Mev­lâ'ya kurbiyetlerinden dolayı bir takım üstünlüklere sahiptir.

Bu yakınlıkların kurbu Feraiz ve kurbu Nevafil boyu ile oldu­ğunu bütün mutasavvıflar eserlerinde bildirmişlerdir. Ne var-ki müridler bağlı bulundukları Efendilerini zamanın kutbu gi­bi gördüklerinden o zat-ı muhteremlerin hiç bir zaman iddia etmedikleri makamları kendilerine yakıştırıp, her tarafta ya­yalar ve otorite ile karşı karşıya getirip böyle üzücü durumla­ra sebeb olurlar. İşte 4. Murad, Sakarya Şeyhi denilen zâtı böyle bir muameleye tabi tutmuştur. Müridleri her halde bun­dan sorumludur.

Konya'ya geldiğinde, Padişahın adaletli eli, Bolu Sancak Beyi Abdi Paşa ve Yenişehir Sancak Beyi Şemsi Paşazade Ahmed Paşayı sancaklarında zulüm ettiklerinden tepelerine indi ve hayatlarının kaydı silindi.

Revan seferi sırasında Konya'dan geçerken Konya Çelebi­si Bekir Efendi ile sohbet etmiş ve pek memnun kalmıştı. Kendisine bir takım özel hediyeler dahi vermişlerdi. Bağdad seferi sırasına ise yani bu seferde gazabı padişahiye uğradı. Makamından azil ve sürgün etti.. Sadrazam Bayram Paşa sürgüne gönderilen Bekir Çelebiyi İstanbul'da kendi sarayın­da ölünceye kadar misafir etti. Bekir Çelebinin yerine Karahisar Çelebisi Arif Efendi tayin olundu.

Adana'ya geldiğinde bir kaç kişinin kendilerin kale dıva-rından nehre attığı görüldü. Sebebi sorulduğunda. Vali Cafer Paşa'nın zalimce idaresi dediler. Padişahın yanındaki Cafer Paşa tarafdarlan koruyuculuk yaparak işi sadece azille kur­tarabildiler.

Hazreti Padişah Antakya'ya geldiğinde köprü üzerinde ka­labalık bir topluluk gördü. Nümayiş yapacakları zannı ile nehrin suyunun derinliğine bakmadan atını suya doğru sür­dü, atıyla beraber yüzerek karşıya geçti. Akşam olunca yol» lan açmaya memur olan Kapıcıbaşı falakaya yatırıldı.
Top