Sultan İbrahim Devrs Deniz
Sultan İbrahim Devrs Deniz
Sultan Murad zamanında; vakit vakit Ruslar Karadeniz üzerinden İstanbul Boğazına gelip, Bebek civarına kadar, şa-yaklarıyla yâni altı düz nehir kayıklarıyla saldırılarda bulunup, etrafa zarar verip, bilahirede çekilip gittikleri, târihin kaydettiği hususattandır. Ancak bu durumda da çâre bulunmaya çalışıldığını söylememiz gerekmektedir.
Hâttâ 20/temmuz/1624ide, Boğazdan içeri giren baskıncı Ruslar, Sarıyer'le Yeniköy arasındaki bölgeyi, bir hayli talan etmişlerdi. Bunların üzerine gönderilmeyi emir alan ve Ha-liç'de bulunan Osmanlı savaş gemilerinin birkaçı Rusların üzerlerine doğru gittiğinde, baskıncılar yakalanacağız korkusuyla firara başlamışlardı. Hatta yine bir rivayete göre kazaklar ertesi günü tekrar boğaz bölgesine gelmişler ve dönüşü sırasında, Osmanlı donanmasının yolunu şaşırtmak içinde Boğaz fenerlerini yıkmışlardı. Yine; çeşitli kaynakların verdikleri, başka başka bilgilere göre, ülkemiz sularında faaliyet de bulunan Kazak teknelerinin miktarı hepsi de altı düz ve kürekli tekne olmak üzere, yüz adet civarındaydı. Tarihçilerden İsmail Hami Danişmend Halic'in ağzındaki; meşhur savunma zincirinin Karadeniz boğazına nakledildiğini yazmaktan kendini alamadığı görülmüştür.
Kadırgalardan meydana gelmiş olan Osmanlı donanması; Karaharman Burnu dolaylarında üçyüz elli adet Ruslara ait şaykayla karşılaştı. Biraz rüzgar olsaydı, kadırgalara oranla biraz daha az, denizci olan şaykalar, Osmanlı teknelerine hücuma geçemeyeceklerdi. Deniz'in sakin olması şaykalara Osmanlı kadırgalarına saldırı şansı verdi. Onyedi, onsekiz tane şaykayı kadırgalara yaptıkları rampa ve savaş da başarı kazanmış görüyoruz. Allahdan muharebe sırasında birdenbire kuvvetli bir fırtına çıkmasaydı, vaziyetimiz daha da fena
olabilirdi. Kuvvetli rüzgardan yararlanan Osmanlı kadırgaları yediğine alabildiği şaykalardan 30 tanesini İstanbula getirebildi. Batan şaykalar sayısıda 172 adet idi.
Osmanlı donanması bu hareketleri gerçekleştirirken, Garb ocakları filoları yâni Fas, Tunus, Cezayir'deki Osmanlı gemileri, Atlas Okyanusunda Danimarka ve İzlanda sularına kadar yükselmişler, bu okyanusun deniz yollarını, İngiliz ticaret gemilerine bile kapamaya muvaffak olmuşlardı. 1631 yılında da, İrlanda'daki Baltimor limanına saldırıp, burasını yağma etmişlerdi. Muhterem okurlarım görüldüğü gibi yukarıdaki satırlar, 4. Murad dönemini ifade eden satırlardır. Sultan İbrahim'in tahta geçtiğinde deniz hareketleri ve bilhassa Okyanuslardaki Osmanlı donanması, hükmünü yürütebilecek kapasite vede başarı sağlayacak halde olduğunu göstermektedir. Osmanlı devletinin, 4. Murad'dan sonra tahta geçen Sultan İbrahim, ağabeyinin karada zaferlerle yürüyen bir ordu, denizlerdeyse varlığını ispat eden bir donanma bırakmış olması hasebiyle, şanslı bir padişah sayılmalıdır.
Selefi, böyle muntazam bir yapı bırakmasaydı dönemi çok zor geçecekti. Osmanlı Rus ilişkilerine atfu nazar ettiğimizde, Rus Çarlarının sıcak denizlere çıkabilmek hülyasıyla takip ettikleri politika, savaş hâlini dâima ortaya koyuyordu. Eğitilmiş bir toplum olmaya çalışırlarken Azak denizi istikametinde inkişaf ediyorlardı.
Portekiz'lilerin Hindistana giden yolu bulmalarına karşılık, Ruslar da Hazar denizi üzerinden Hindistan'a ulaşmaya yeltenmişler ve de bunu temin edecek şirketler kurma yoluna gitmişlerdi. Ancak; İngiliz denizcilerinin, İspanyol donanmasını yok edip sağlam bir deniz egemenliği kurması, İngiltere-nin artık Rusların Hindistan'a ulaşmak politikalarını gözlemeye lüzum bırakmamıştı.
Böylelikle de Osmanlı/Rusya ilişkilerinde, İngiliz tesiride hayli donuklaşıvermişti. Osmanh/Rus ilişkileri, Rusların sınır üzerindeki müsİümanlara saldırı yoiunu seçmesi, Bayezidi Velî zamanındaki Rus elçisinin kahkahalarla gülünecek kıyafetinin üzerindende geçen zaman dilimi, daha yüzelli yılı bulmamış amma, hududu Osmanî'yi tacize başlamıştı. Çok geçmeden ilk Osmanlı/Rus çatışması Azak Kalesi üzerine gerçekleşti. Bu kale; Azak denizi vede Karadeniz arasında çok öneme hâiz stratejik bir yerdi. Azak denizine akan nehirlerin, aynı zamanda gemi nakliye yolu ve bu gemilerin ticaretin bel kemiğini teşkil etmesi vede Orta Rusya ticareti bu nehirler ile hayat buluyordu. Ne varki; Azak kalesi bîr kontrol mekanizması gibi, Osmanlı'nın elinde Rusya'y1 çıldırtacak gibi duruyordu. Bir ara bahse konu kale Rusların eline geçmiş, bazı tarihçilerin Deli diye anmayı adet edindikleri Sultan Ibra-him'se, bu kalenin ehemmiyetini idrâk içinde olması ile kaleyi istirdat etmesi icâb ettiğine kanaat getirmişti. Bu iş içinde Kaptanı Derya Siyavuş Paşa vazifelendirilmişti. Ancak; donanmanın bu işe kâfi miktarda iktidarı olmadığı gibi kara askeri bakımından da kifayetsiz bir kuvvet ile bu işe teşebbüs başarı vaad etmiyordu nitekimde öyle oldu. Bölgenin hava şartları savaş sezonunun sona erdiğini ilân etmiş, Siyavuş Paşa askerini alıp, İstanbul'a avdet etmişti. Azak Kalesini istirdadı kafasına koyan padişah, 3/şubat/1642'de Sultanzâde, nâmıdiğer Semin Mehmed Paşayı serdar tâyin etmiş, İstanbul'dan Azak üzerine sevk etmişti. Bir sultanhammın çocuğu olan yeni kumandanın kalabalık bir askerle geleceğini tahmin eden Ruslar, kaleyi savunma yerine çekilmeyi tercih ettiler. Böylece kalenin savaşmadan Osmanlı'nın eline geçtiğine târihler şâhid oldu. Bu başarı Sultanzâde Mehmed Paşanın, sadarete getirilmesine zemin hazırladı dersek pek doğru bir tesbit yapmış oluruz. Bu istirdat gerçekleştiğinde, 1642 ilkbaharıydı.
Hâttâ 20/temmuz/1624ide, Boğazdan içeri giren baskıncı Ruslar, Sarıyer'le Yeniköy arasındaki bölgeyi, bir hayli talan etmişlerdi. Bunların üzerine gönderilmeyi emir alan ve Ha-liç'de bulunan Osmanlı savaş gemilerinin birkaçı Rusların üzerlerine doğru gittiğinde, baskıncılar yakalanacağız korkusuyla firara başlamışlardı. Hatta yine bir rivayete göre kazaklar ertesi günü tekrar boğaz bölgesine gelmişler ve dönüşü sırasında, Osmanlı donanmasının yolunu şaşırtmak içinde Boğaz fenerlerini yıkmışlardı. Yine; çeşitli kaynakların verdikleri, başka başka bilgilere göre, ülkemiz sularında faaliyet de bulunan Kazak teknelerinin miktarı hepsi de altı düz ve kürekli tekne olmak üzere, yüz adet civarındaydı. Tarihçilerden İsmail Hami Danişmend Halic'in ağzındaki; meşhur savunma zincirinin Karadeniz boğazına nakledildiğini yazmaktan kendini alamadığı görülmüştür.
Kadırgalardan meydana gelmiş olan Osmanlı donanması; Karaharman Burnu dolaylarında üçyüz elli adet Ruslara ait şaykayla karşılaştı. Biraz rüzgar olsaydı, kadırgalara oranla biraz daha az, denizci olan şaykalar, Osmanlı teknelerine hücuma geçemeyeceklerdi. Deniz'in sakin olması şaykalara Osmanlı kadırgalarına saldırı şansı verdi. Onyedi, onsekiz tane şaykayı kadırgalara yaptıkları rampa ve savaş da başarı kazanmış görüyoruz. Allahdan muharebe sırasında birdenbire kuvvetli bir fırtına çıkmasaydı, vaziyetimiz daha da fena
olabilirdi. Kuvvetli rüzgardan yararlanan Osmanlı kadırgaları yediğine alabildiği şaykalardan 30 tanesini İstanbula getirebildi. Batan şaykalar sayısıda 172 adet idi.
Osmanlı donanması bu hareketleri gerçekleştirirken, Garb ocakları filoları yâni Fas, Tunus, Cezayir'deki Osmanlı gemileri, Atlas Okyanusunda Danimarka ve İzlanda sularına kadar yükselmişler, bu okyanusun deniz yollarını, İngiliz ticaret gemilerine bile kapamaya muvaffak olmuşlardı. 1631 yılında da, İrlanda'daki Baltimor limanına saldırıp, burasını yağma etmişlerdi. Muhterem okurlarım görüldüğü gibi yukarıdaki satırlar, 4. Murad dönemini ifade eden satırlardır. Sultan İbrahim'in tahta geçtiğinde deniz hareketleri ve bilhassa Okyanuslardaki Osmanlı donanması, hükmünü yürütebilecek kapasite vede başarı sağlayacak halde olduğunu göstermektedir. Osmanlı devletinin, 4. Murad'dan sonra tahta geçen Sultan İbrahim, ağabeyinin karada zaferlerle yürüyen bir ordu, denizlerdeyse varlığını ispat eden bir donanma bırakmış olması hasebiyle, şanslı bir padişah sayılmalıdır.
Selefi, böyle muntazam bir yapı bırakmasaydı dönemi çok zor geçecekti. Osmanlı Rus ilişkilerine atfu nazar ettiğimizde, Rus Çarlarının sıcak denizlere çıkabilmek hülyasıyla takip ettikleri politika, savaş hâlini dâima ortaya koyuyordu. Eğitilmiş bir toplum olmaya çalışırlarken Azak denizi istikametinde inkişaf ediyorlardı.
Portekiz'lilerin Hindistana giden yolu bulmalarına karşılık, Ruslar da Hazar denizi üzerinden Hindistan'a ulaşmaya yeltenmişler ve de bunu temin edecek şirketler kurma yoluna gitmişlerdi. Ancak; İngiliz denizcilerinin, İspanyol donanmasını yok edip sağlam bir deniz egemenliği kurması, İngiltere-nin artık Rusların Hindistan'a ulaşmak politikalarını gözlemeye lüzum bırakmamıştı.
Böylelikle de Osmanlı/Rusya ilişkilerinde, İngiliz tesiride hayli donuklaşıvermişti. Osmanh/Rus ilişkileri, Rusların sınır üzerindeki müsİümanlara saldırı yoiunu seçmesi, Bayezidi Velî zamanındaki Rus elçisinin kahkahalarla gülünecek kıyafetinin üzerindende geçen zaman dilimi, daha yüzelli yılı bulmamış amma, hududu Osmanî'yi tacize başlamıştı. Çok geçmeden ilk Osmanlı/Rus çatışması Azak Kalesi üzerine gerçekleşti. Bu kale; Azak denizi vede Karadeniz arasında çok öneme hâiz stratejik bir yerdi. Azak denizine akan nehirlerin, aynı zamanda gemi nakliye yolu ve bu gemilerin ticaretin bel kemiğini teşkil etmesi vede Orta Rusya ticareti bu nehirler ile hayat buluyordu. Ne varki; Azak kalesi bîr kontrol mekanizması gibi, Osmanlı'nın elinde Rusya'y1 çıldırtacak gibi duruyordu. Bir ara bahse konu kale Rusların eline geçmiş, bazı tarihçilerin Deli diye anmayı adet edindikleri Sultan Ibra-him'se, bu kalenin ehemmiyetini idrâk içinde olması ile kaleyi istirdat etmesi icâb ettiğine kanaat getirmişti. Bu iş içinde Kaptanı Derya Siyavuş Paşa vazifelendirilmişti. Ancak; donanmanın bu işe kâfi miktarda iktidarı olmadığı gibi kara askeri bakımından da kifayetsiz bir kuvvet ile bu işe teşebbüs başarı vaad etmiyordu nitekimde öyle oldu. Bölgenin hava şartları savaş sezonunun sona erdiğini ilân etmiş, Siyavuş Paşa askerini alıp, İstanbul'a avdet etmişti. Azak Kalesini istirdadı kafasına koyan padişah, 3/şubat/1642'de Sultanzâde, nâmıdiğer Semin Mehmed Paşayı serdar tâyin etmiş, İstanbul'dan Azak üzerine sevk etmişti. Bir sultanhammın çocuğu olan yeni kumandanın kalabalık bir askerle geleceğini tahmin eden Ruslar, kaleyi savunma yerine çekilmeyi tercih ettiler. Böylece kalenin savaşmadan Osmanlı'nın eline geçtiğine târihler şâhid oldu. Bu başarı Sultanzâde Mehmed Paşanın, sadarete getirilmesine zemin hazırladı dersek pek doğru bir tesbit yapmış oluruz. Bu istirdat gerçekleştiğinde, 1642 ilkbaharıydı.
Sultan İbrahim Han
- Ahmak Sadrıazam
- Cinci Hoca Gözden Düşüyor
- Darbei Hükümet
- Daye'nin Çocuğu
- Devrin Devlet Adamları
- Fecai'i İbrahim'iye
- Girid Ahvali
- Girit Üzerine Bir Etüd
- Hanya Feth Olunuyor
- Hezarpare Ahmed Paşa Sadareti
- İbrahim Paşa İsyanı
- İstanbul'da Yangın Ve Tufan
- Osmanlı Tahtına Varis
- Ölüm Hücresi
- Padişahın Direnmesi
- Sadrazam Salih Paşa'nın Katli
- Sadrazam Silahdar Çeşmesi
- Sadrıazamın İdamı
- Saray'ın Vaziyeti
- Sultan İbrahim Devrs Deniz
- Sultan İbrahim Tahta Oturuyor
- Sultan İbrahim'in Hanımları ve Çocukları
- Sultan İbrahim'in Sonu
- Sultanzade Semin Mehmed Paşanın Sadareti
- Şer'den Hayr'a
- Şiddetli ve Manidar Bir İtiraz
- Talihsiz Seyahat
- Turhan Sultan Şanslı İnsan
- Varvar Ali Paşa İsyanı
- Vefa Ehli Zor Bulunur