Kalas'da Müslüman Katliamı

Kalas'da Müslüman Katliamı

Kalas'da Rusların kaldırıp götürdüğü Buğdan Prensi Kos-tantİn Mavro Kordato çok geçmeden Yaş'da ölümün kucağı­na düşmüştü. Yerine geçirilmiş olan Kiga hükümeti başkenti Ruslar tarafından esir edilmiştir. Her taraf yağmaya ve yakılı-şa tâbi tutulmuştu ayrıca müslümanların üzerinde bir katliam gerçekleştirilmişti Bükreş şehrinin her tarafında Rusya mu­harebesi! Hayda! naralarının işitilmesiyle birlikte şeyhülislâm tarafından verilmiş oian bir fetva okundu. Bu fetva'da, Rusla­rın gerçekleştirmiş olduğu katliama ve bu hususta verdiği emirlere itaat edip katılan Buğdanh ve Ulah'ların katledilme­lerine, mallarının müsaderesine, eş ve çocuklarının esir olun-masına cevaz verilmekteydi. Ne varki bu fetva son derece ters netice verdi. Buğdan halkının en samimi olanları dahi Rusya'ya tercih kullandılar. Bükreş'in Boyan (bir nevi idare­ci) prensliğin bir takım sembollerini Rusların komiserine tes­lim ettiler. Ayrıca metropolid'le beraber Rus imparatoriçesine sadakat yemini yaptılar. İtaatlarını Petersburg'a gönderdikleri temsilciler vasıtasıyla da ulaştırma yoluna gittiler.

Sadrazam Moldavanci Ali Paşa orduyu Babadaği'na çekti. Kalas'da Ruslar, meydana geien çarpışmada yenildiler ve şehri yakmayı ihmal etmeden boşalttılar. Bu arada savaşı kazanan mücahidine padişahın takdir ve ihsanları erişirken, daha dört ayı doldurmamış Moldavancı Ali Paşa makam-ı sadaretten, infisal ettirildi. Boşalan makamı doldurmak üzere eski sadrıazamlardan, Ayvaz Mehmedpaşazâde Halil Paşa aetirilmiştir. Ancak bu zatın göreve getirilmesinde, babasının nâmının pek işe yaradığını söylemek doğru bir iddiadır. Yok­sa Halil Paşa, devlet işlerindeki tecrübesizliği, askeri mesele­lerde bilgisizliği, görünür bir başarısı oimadığı halde bundan bir başarı beklemek umulamazdı. Yeni sadnazam bir çok memuru yerini değiştirme icraatına tâbi tuttu. Bu sırada Ta­tar hân'ı, Buğdan ve Ulah'ın Ruslar tarafından istilâsına bir muhalefet veya mukavemet gösterme tarafında gayret gös­termediğinden azledildi ye yerine Kaplan Giray getirildi.

Rus askeri; Fokşan'da kuvvetlerini toplama çalışmalarını idame ettirmeye başladı. İsmail, Ibrail Kolige ve Corcuhe ta­raflarını tehdidle birlikte kontrol altına almaya başladı. Bu vaziyeti haber alan Osmanlı birlikleri serasker Abdi Paşa, ko­mutasında hemencik, Bükreş üzerine yürüyüşe geçti ve he­define yaklaştığı sırada, askere gereken bilgi ve tavsiyeleri yaptıktan sonra askeri orada bıraktı ve Corcuha'yı korumak isteyerek yola çıkmışsa da, Rus generali Setofalk'ın birlikleri­nin vurgununa düşmüştür, üçbin askerini kaybeden Abdi Pa­şa hem Corcuha'yı müdafaa edememiş hem de Bükreş'in Ruslar eline geçmesine mâni olamamıştı. Bu sırada tarihimiz 2/zilkadde/l 183-27/şubat/1770'i göstermekteydi.

Buğdan papaslarınin ihaneti Selâtin'e şehrininde Rusların eline geçmesine sebeb teşkil etti. 1/muharrem/l 184-27/ni-san/1770 cuma günü sadrıazamın karargâhı isaakçı'ya ta­şındı. Rusya; istihbaratçılarını ve ajanlarını Mora'ya şevketmisti. Bunların kısm-ı âzamini papas hüviyeti altında gönder­di ve Mora'nın Rumlarla meskûn her mahalli, bu adamların söylevlerine, tahriklerine açık hâle gelmişti. Bu çalışmalara bigane olmayan Rumların ileri gelen reislerinden Panayotİ Pi-naki, kendilerine Osmanlı boyunduruğundan kurtulmalarını telkin eden Rus memurlarla uzunca süren görüşmelerde bu­lundu. Müzakereler nİhayetlendiğinde de, bir iyi niyet gurubu teşekkül ettirerek Ruslara dehalet ettiler.

Rusya'dan; Osmanlı devleti ile aralarında husule gelecek meselelerde, koruyuculuklarını üstlenmeleri istirhamında bu­lundular. Rusya devleti bu talebi menfaatinin gereği olumlu bularak vazifeyi üstüne almayı kabullendiğini bir deniz filosu düzenleyip göndererek gösterdi. Bu filoyu takiben kara as­kerlerini de pek kısa zamanda göndereceğini beyan eden bir ahidnâme yolladı. Tanzim edilmiş filo.ıun kumandanlığı Ami­ral Sibiryetofa verilmişti. Filo'da 12 tane saffı harp gemisi, 12 firkateyn Kronştad limanından denize çıktığında, haber derhal İstanbul'a ulaştı. Ne varki istihbaratı bu kadar hızlı ça­lışan devletin bu haberi değerlendirebilecek devlet adamın­dan mahrum olması, Kornştad limanından kalkan gemilerin Akdeniz'e eski adı bahr-i Ahmer'e geçemeyeceklerini zanne­derek, gelen habere sahte damgasını vurdular. İsrarla belirtil­mesine rağmen, günün birinde, bahse konu filonun Akde­niz'de görünmesi haberi sahtecilik, diye suçlayanların gözle­rinin, faltaşı gibi açılmasını temine yetmişti bile. Baltik deni­zinden, Adriyatik denizi yoluyla Bahr-i Ahmer'e yâni Akde­niz'e gelebilmek, sadece Venediklilerin müsamaha göster­mesine ihtiyaç bırakırdı. Venedik hükümeti bu müsamahayı ne için göstermesindi? Gösterdiler böylece de Rus filosu Ak­deniz'de gezinmeye başladı. Babıâli bu vaziyet karşısında; Venedik elçisini azarlamaktan başka bir şey yapamadı. Vü­kelâ babıâlide toplandı. Aldığı karar Mora'daki savunmaya itina edilmesi hususunu âmirdi.

Ne varki; amiral Sibiryetof; filosuyla beraber getirdiği ge­mi inşa etmeye yarar malzemeler yanında olduğu halde sa­hile çıkışı gerçekleştirdi. Burada nakliye işlerinde kullanılabi­lecek dört gemi inşa etti. Gemileri Rum isyancılara verdi. Beri yandan Kont Teodor Orlof, yanında beş yüz Rus askeri olduğu halde karaya çıkarak bu beşyüz askerin, sayılarının 50 bin'e varmış, isyancı Rumların idaresine hâkim olamaya­cağı, herkesin göreceği husustur. Bu gurub çıkmış bulundu­ğu Mîsistre şehrinde, bir katliama girişerek dörtyüze yakın müslümani şehid ederlerken memede'ki yavruların minare­lerden aşağı atılması vahşetini işleyerek hangi ruh haleti ve ne kadar zâlim olduklarını, tarih sahifelerinde tabii ki nefretle anılmak üzere tescil ve kaydettirdiler. Burada yaptığı işin vahşi zevkine doyamayan Teodor Orlof'un, Koron şehri 2. hedefi oldu. Ancak maiyetindeki askerin; bu işi beceremeye­ceğini ilk an gösterince, derhal burayı muhasaradan içtinab etti. Teodor'un kardeşi Aleksi Orlof ise; donanmasının bir kaç gemisiyle ve yanındaki asker ile Patras üzerine, sevko-lunmuştur. Patras'ın yardımına korsanların koştuğu ve Mo-ra'hlan öldürmeye başlamasından Aleksi ve maiyetindekiler, kaçmaya mecbur kaldılar.

Ruslar; yeniden 15 bin kişilik Mora'lılardan müteşekkil bir isyancı kuvvet teşkile muvaffak oldu. Bunlarda hedef, Tripo-lis kasabasına dalarak hem ganimet toplamak, hem de kesin bir galibiyet temindi.

Serasker Paşa; bölgedeki kumandanların askeriyle birleşip bunların karşısına çıktı. Zafer; Mora'lılara değil sadrıazamın kuvvetinde kaldı. Tripolis'de, Patras'da olanlar cereyan etti. avarin'e girmiş bulunan diğer bir Rus subayı Prens Dolifori-ki; Leonetari ve Arkadiye kasabalarını savunanlarla sözde anlaşıp, savunmacıların salimen çıkıp gideceklerini kabul et­mişti. Hâttâ bir sened yapılmış ve bu sened'e Fransa konso!osu da imza atmıştı. Fakat Rumlar bunları hiçe sayarak, müslümanlan katledip, belde'yi yakmışlardı. Aradan fazla bir zaman geçmedi ki, Aleksi Oriof Rumların hepsine birden hi-tab ederek şöyle demekteydi: Eflâk ile Buğdan'da başlamış olan savaşta döğüşenler sizin mezhebinizdendir, bunun için ordaki savaşa dininiz ve hürriyetiniz için koşmalısınız. Daha sonra Koron ile Modon, Rusların muhasarasına düştü. Modon kurtarılınca Ruslar gemilerine binip uzaklaştı.

Serasker Paşa bu Modon'u kurtarmak ameliyesini, zafer olarak İstanbul'a bildirdiğinde, derhal şehr-i ayn denilen, kandillerle şehir aydınlatıldı, nice dualar ve sevinç gösterileri yapıldı. Ne var ki; Çeşme limanında bulunan Hüsameddin Paşa komutasında donanmamızın iki korveti, onbeş kalyonu ve bazı gemilerinden müteşekkil bir filosu, Rus donanması ile savaşa giriştiği görüldü.

Bu savaş esnasında bizim gemiler tutuşmuş ve yanmaya başlamıştı. Ancak bu gemilerimizden bir tanesi yanmakta o -duğu halde, rotasını Rus donanmasının amiral gemisine doğ­rultmuş ve ona aborda olmaya çalışmıştı. Sonunda, fedakâr­ca bu davranışın maksadı, Cenâb-i Allah (c.c)'ün rüzgârı ya­ver kılması ile tecelli etti. Rusya amiral gemisi yanmaya baş­lamıştı. Amiral Sibiryetof ile Teodor Orîof kendilerini zar zor attıkları bir şalopeyle cehenneme dönmüş amiral gemisinden firara muvaffak oldular. Akabinde cephane ve ateşin bir kori­dorda buluşmaları, geminin patlamasına yediyüz Rus ve is­yancı Moralinin telef olduğu görülmüştür..Mezkûr gemiyi bor-dalayan gemimiz de bu patlamadan nasibini almış ve bazı denizcimizin şehadeti vukubulmuşsa da, Kaptan-ı Derya ve kaptanlar ile levendlerimiz yüzerek selâmet sahiline çıkabil­mişlerdir.

Hz. Kanuni Süleyman zamanı ve akabinde, 2. Selim döne­minde meydana gelen Leponta baskınına maruz kalan donanmamizın, uğradığı feci mağlubiyet, beyaz üzerinde bir kara leke gibi karşımıza çıkar. İşte bu 3. Mustafa döneminde vukubulan Çeşme olayında yanıp perişan olması, yukarıdaki bozgunu tarihde yalnız bırakmamıştır. Bu donanma yangını, Kaynarca antlaşması denen Osmanlı devletinin bir hayli aleyhine olan sulhun imzalanmasına sebeb teşkil etmiştir. Bu Çeşme olayının; galeyân-ı diniye'yi ve milliye'yi gayrete ge­tirdiği görüldü. Donanmamızın yakılmasından mükedder a-hali-i islâm, İzmir'de yaşayan Rumların ve avrupalılann üzer­lerine savlet ederek ihanetlerini haykırmışlardır. Bu arada se-kizyüz kadar kefere telef edilmiştir. Rus donanmasının Ça­nakkale Boğazından geçmesini engellemenin yolunu oraya gönderilen vazifelilerin keşiflerine bağladı devlet. Bunlardan ise, Kale-i Sultaniye denen bölgeye gerek Rumeli gerekse Anadolu yakasına birer istihkâm yapmak fikri, gündeme gel­di. Derhal tatbikata geçildi. Bunlardan birini Rus gemilerinin topa tuttuğu görüldüyse de bir netice alamadıkları da orta­daydı.

Ancak Ege denizine doğru yol almakta olan yirmi parçalı bir zahire nakliyesinde kullanılan ticaret filosu Bozcaada'da yol kesen Rus donanmasının eline geçti.
Top