Boykot ve Kaldırılışı

Boykot ve Kaldırılışı

Ömer, (r.a) mü´minler Allah´a İbadet ederken, Kurcys-] ilerin açıkça Ka´be´de putlara tapmalarına tahammül ede­miyordu. Bu yüzden gidip açıkça K&´be de namaz kılar ve diğer mü´minleri de buna teşvik ederdi. Bazen Ömer ve Hamza yanlarında bir grup mû´minle mescide girer ve na­maz kılarlardı, böyle zamanlarda Kureyş liderleri biç or­tada görünmezdi. Çünkü onlar için orada oturmak ve otan-lan seyretmek gurur kırıcıydı. Ömer (r.a)´den korktuktan için de müdahale edemiyorlardı. Fakat bu genç artanı kendilerini yendiğini zannetmesini de İstemiyorlardı. Bu yüzden Ebu CehiTin baskısıyla en İyi çözümün Ebu Ieheb dışında, mü´min olsun olmasın Peygamber 1 koruyan tüm Haşimilere bir boykot düzenlemek olduğu kararına vardılar. Hazırladıkları dokümana göre, kimae Haşim´li bir kadınla evlenmeyecek ve kızını da Haşimile­re vermeyecekti; kimse onlara birşey satmayacak, onlar­dan da birşey satın almayacaktı. Bu, Haşimiler Muham-med´i reddedene veya o peygamberlik iddiasından vazge­çene dek sürecekti. Hepsi taraftar olmasa da kırk Kureyşli lider bu anlaşmayı imzaladı. Muttalib oğullan, kardeşleri Haşimilere bunu yapmak istemediler, fakat zorla anlaşma­ya dahil edildiler. Doküman dikkatle K&´be´nin içine yer­leştirildi.

Karşılıklı dayanışma için tüm Beni Hasim, Mekke va­disinin Ebu Talib mahallesinde toplandı. Peygamber (s.a.v.) ve Hatice ev balkıyla birlikte o mahalleye gelirken, Ebu Leheb, Kureyşlilere bağlı olduğunu gösterircesine karısıyla bu mahalle dışındaki bir eve taşındı.

Boykot sıkı bir şekilde uygulanmıyordu ve evlenen bir kadın hala eski kabilesinin bir üyesi sayıldığı için Beni Haşim´le bağlar tamamen kopanlamıyordu. Ebu Cehil sü­rekli boykotu kontrol ediyor, fakat istediklerini herkese uyguluyordu. Bir gün Hatice´nin yeğeni Hakim´i, yanın­da sırtında bir çuval unla giden bir köle ile beraber Beni Hacim mahallesine giderken gördü, Onları düşmana yiye­cek götürmekle suçladı ve Hakim´i Kureyş´e ihbar edece­ğini söyledi. Onlar tartışırken, Esed kabilesinden Ebu´l-Behteri geldi ve meselenin ne olduğunu sordu. Sorunu öğ­rendiğinde Ebu Cehil´e: «Bu onun halasının unudur, ha­lam ununu İstiyor. Bırak da adam islediğini yapsın» de­di. Ne Hakim ne de Ebu´l-Behterî müslüman değillerdi, fa­kat Esed kabilesinden diğerine un götürmek kabile dışından birisinin kanşamayacagı bir durumdu. Mah-zumlunun araya girmesine tahammül edilemezdi, Ebu Ce­hil söylediğinde ısrar edince, Ebu´l-Behterî yerden bir de­venin kaburga kemiğini aldı ve Ebu Cehil´in kafasına vur­du. Ebu Cehil yere düştü. O sırada oradan geçmekte olan Hamza´yı memnun etmek istercesine yerde onu çiğnedi­ler.

Hakim haklıydı, boykot edilen kurbanların kişiliği yü­zünden birçok kişi de boykota karşıydı. Amir kabilesin­den Hişam İbn Amr, Haşiml kanı taşımıyordu, fakat aile­sinin Haşimilerie evlilik bağları vardı. Hişam gece hava kararınca yiyecekte yüklü bir deveyi Beni Haşim mahal­lesine götürür, mahalleye girişte devenin yularını çıkarır v» İlerlemesi için arkasına vurup bırakıp, giderdi. Ertesi jeee de giyecek yüklü bir deve getirirdi.

Müslüman olmayanların bu yardımlarının yanısıra di­ğer kabilelerden müslüman olanlar, özellikle Ebu Bekir ve Ömer bu yasağın etkilerini hafifletmeye çalışıyorlardı. İki yıllık boykotun »onunda Ebu Bekir artık zengin bir adanı sayılmazdı. Fakat bu yardımlara rağmen. Beni Haşini ma­hallesinde açlık ve kıtlık vardı.

Kutsal aylarda saldın ve tecavüzden emin olarak dı-şan çakabiliyorlardı. Bu zamanlarda Peygamber (s.a.v.) sık sık Kâ´be´ye giderdi. O sıralarda Kuröyş liderleri varlı­ğından yararlanarak ona hakaret ederlerdi. Bazen Kureyş´i uyaran ve daha önceki kavimlerin başına gelenleri anla­tan âyetleri okurken, Abdu´1-Dar sülalesinden Nadr ayağa kalkar ve: Tanrıya andolsun ki, Muhammed (s.a.v.) benden daha iyi bir konuşmacı değildir. Onun konuştukları eski­lerin masallarıdır. Onları yazılı bir Kâğıttan okuyor, ben de benimkileri kendi kitabımdan okuyorum», derdi. Daha sonra Rüstem, Isfendiyar ve İran Krallarıyla ilgili hikâye­ler anlatırdı. Bu bağlamda, kalbin doğaüstü .gerçeklikleri algılayan bir yeti olduğuna değinen bir çok âyet inmiştir Kâfirlerde kapalı olan kalb gözü; nurun parladığmı göre­bilir, bu da îmandır. Fakat yaşamını kötü işlerle geçirmek kalbi tozlarla kaplar ve Allah´tan gelen mesajın ilahi kö­kenini algılayamaz:

«Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: «Geçmişlerin uydurma ma­sallarıdır» dedi. Asla, hayır; onların kazanmakta oldukları, kalblen üzerinde pas tutmuştur.» (Muttaffİfin: 13-14).

Bunun aksin» Peygamber (s.a.v.) kalbinin her zaman uyanık olduğunu ve her an gerçeklerle beraber olduğunu belirtmiştir.: «Gözüm uyur, fakat kalbim uyanıktır»[1]

Peygamber (s.a.v.) cağında yaşayanların adından çok nadir bahseden Kur´an, Ebu Leheb ve karısının Cehenne­me gireceğini müjdeler iLeheb Sûresi). Ümmü Cemil bu­nu duyunca elinde bir tas tokmakla Kâ´be´ye Muhammed (s.a.v.)´i aramaya çıktı; Muhammed (s.a.v.)´in yanında otu­ran Ebu Bekir´e gitti Ve «Arkadaşın nerede?» diye sordu. Konuşamayacak denli şaşıran Ebu Bekir, onun Muham­med (s.a.v.)´i kasdettiğini biliyordu. Ümmü Cemil devam etti: -Duyduğuma göre beni hicvetmiş, Tanrı´ya andoJsun onu bulursam ağzını bu havan tokmağıyla parçalayaca­ğım. Bana gelince, ben gerçek bir şairim» dedi ve Peygam­ber (s.a.v.) hakkında bir şiir okudu:

«Biz o günahkara uymuyoruz.

Emirleriyle alay ediyor

Ve dininden nefret ediyoruz.»

Kadın gittiğinde Ebu Bekr, (r.a) Peygamber´e (s.a.v.) ka­dının kendisini görüp görmediğini sordu. Peygamber (s.a.v.) : «O beni göremedi, çünkü Allah onun görüşüne perde çekti» dedi. Arapça «günahkâr», «suçlu» anlamına gelen muzammam övülen ve değer verilen anlamına ge­len Muhammed´in karşıt anlamıdır. Küreydiler, Peygam­ber (s.a.v.)´İ yermek İçin bazan bu terimi kullanırlardı. Peygamber (s.a.v.) bunu duyunca arkadaşlarına: -Allah´­ın, Kureyşlilerin kötülüklerinden beni koruması şükre değ­mez mi? Onlar bana Muzammam (suçlanan) diyorlar, halbuki ben Muhammed´im (Övülen)»[2].

Beni Haşim ve Beni Muttalib´e uygulanan boykot iki yıl sürdü ve beklenen etkilerin hiçbirini göstermedi. Aksi­ne Peygamber (s.a.v.)´ln daha çok dikkat çekmesine ve tüm Arabistan´da yeni dinden bahsedilmesine neden oldu. Bu tür düşüncelerden bağımsız olarak, Kureyşlilerin çoğu. Özellikle boykot edilenler arasında akrabaları bulunanlar, boykot hakkında olumsuz düşünceler taşıyorlardı. Karar değiştirmenin zamanı gelmişti ve ilk tepkiyi gösteren adam yine, Haşimilere sık sık yiyecek ve giyecek yüklü develer gönderen Hişam oldu. Hişam tek başına bir şey yapama­yacağının farkındaydı, bu nedenle Peygamberin halası Atike´nin oğlu Mahzum´lu Zûheyr´e gitti ve söyle dedi: -Annenin akrabalarının durumunu bilirken nasıl yemek yiyip, güzel giyinmeye dayanabiliyorsun? Onlar ne birşey satabiliyorlar, ne de alabiliyorlar. Ne kızlarını ne de ogul-Jpını evlendirebiliyorlar. Allah´a yemin ederim ki, eğer on-1 Ebul-Hakem´in (Ebu Cehil) annesinin akrabaları ol-

salardı ve sen onu, onun seni çağırdığı şeye çagırsaydın, O hiçbir zaman bunu yapmazdı». «Beni utandırdın, Hİşam» dedi Zûheyr, «Fakat tek başıma ne yapabilirim? Eğer be­ni destekleyen biri daha olsaydı bu anlaşmayı geçersiz kı­lana dek savaşırdım». Hişam: -Birini buldum- dedi.«Kim O?». «Benim». «Bir üçüncüsünü daha bulalım* dedi Züheyr. Bunun üzerine Nevfel kabilesinden, Haşim ve Muttalİb´in kardeşleri olan Nevfel´in torunu Mut´im tbn Adly´e gitti. «Sen Kureyş´le bir olarak Abdu Menaf oğullarının iki kolu­nun yok olmasına göz mü yumuyorsun? Tann´ya andol-sun, eğer onların bunu yapmasına izin verirsen, bir müd­det sonra aynı şeyi sana da yaparlar» dedi Mut´im dör­düncü bir adam istedi, bunun üzerine Hişam, Hadice´nin unu yüzünden Ebu Cehil´e vuran Esed´ll Ebu´l-Behterl´ye gitti. O beşinci bir adam gerektiğini söylediğinde Hişam diğer bir Esed´Iiye, bir altıncıya gerek olduğunu söyleme, den teklifi kabul eden-Zem´eh İbn el-Esved´e gitti. Hepsi de o gece Mekke´nin dışındaki Hacun dağı eteklerinde bu­luşmaya karar verdiler. Orada hareket planlarını tasarla­dılar ve bu anlaşmayı geçersiz kılmadan meseleyi bırak­mayacaklarına söz verdiler. Züheyr: «Bu işle en çok ilgili olan benim, o yüzden ilk konuşan ben olacağım» dedi.

Ertesi sabah Mescid´deki kalabalığa karıştılar ve Zü­heyr üzerindeki uzun cübbesiyle Ka´be´yi tavaf etti. Daha sonra yüzünü meclistekilere çevirdi ve: «Ey Mekke´liler, Haşimogullan hiçbir şey alıp satamazken, biz burada ra­hatça yiyip giyinecek miyiz? Tann´ya andolsun bu hak­sızlık ortadan kalkıncaya dek rahat etmeyeceğim* dedi Kuzeni Ebu Cehil hemen ayağa kalktı ve: «Yalancısın!» dedi, «bu durum ortadan kalkmayacak». Zem´eh: «asıl ya­lancı sensin. Bu anlaşma yazıldığında biz taraftar değil­dik.» dedi. «Zem´eh doğru söylüyor onda yazılı olanı des­teklemiyoruz ve taraftar değiliz» dedi Ebu´l-Behteri. Mut´­im -. -İkiniz de haklısınız, asıl buna hayır diyen yalancıdır. Tanrı şahidimiz olsun biz ondan ve onda yazılı olandan masumuz» dedi. Hişam da aynı şeyleri söyledi ve Ebu Ce­hil onları bir gecede sözlerinden dönüp, entrika cevirmekle suçlamaya´ başladığında, Mut´im onun sözünü kesti ve Kabe´ye andlaşma metnini getirmeye gitti. İçerden, elinde küçük bir parça kâğıt, ve zafer ifadesiyle çıktı: Kurtlar, ilk başa yazılan «Allah´ım, senin adınla» kelimeleri dışın­daki tüm andlaşmayı yemişlerdi.

Kureyş´in çoğunluğu zaten ikna olmuştu Bunun yanı­lıra bu tartışmasız mucize tüm karşı çıkışları durdurdu Ebu Cehil ve onun gibi düşünen birkaç kişi karşı koyma­nın anlamsız olduğunu biliyorlardı. Boykot resmen kaldırıl­mıştı. Kureyş´ten bir grup, Beni Haşim ve Beni MÛttalib´e iyi haberleri vermeye gitti.

Boykot kaldırıldıktan,sonra Mekke´de büyük bir rahat­lama oldu ve belli bir süre için Müslümanlara karşı gös­terilen düşmanlık yumuşadı. Bu rahatlama haberi abar­tılarak Habeşistan´a dek ulaştı. Bunun üzerine muhacir­lerden bazıları Mekke´ye dönmek için hemen hazırlıklara başladılar. Cafer gibi bazıları ise bir süre daha orada kal­malarının iyi olacağını düşünüyordu.

O sırada Kureyş liderleri çabalarını, Muhammed (s.a.v)´i bir anlaşma yapmaya ikna etmede yoğunlaştır­mışlardı. Bu kendilerine göre ona takınılan en yakm ve yumuşak tavırdı. Velid ve diğer liderler, iki dinin de aynı anda uygulanmasını önerdiler. Peygamber (s.a.v.) bu öne­riyi reddetme şeklinde zorluk çekmeden, hemen gelen vahiyle onlara cevap verdi

«De ki: Ey kâfirler. Ben sizin tapttklartntza tapmam. Benim taptığıma da siz tapacak değilsiniz. Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.

Sizin dininiz size, benim de dinim botta.» (Kâfirim Suresi)

Bunun sonucunda, geri dönen muhacirler daha Harı»m bölgeye ulaşmadan yumuşak durum sona ermişti.

Cafer ve Ubeydullah İbn Cahş dışında, Peygamber (sa.v.)´in bütün kuzenleri geri döndüler. Onlarla birlikte

Osman ve Rukiye de geldiler. Osman´la birlikte dönen bir diğer Şems´Ii de Ebu Huzeyfe idi. Ebu Huzeyfe, (r.a) ko­runma için babası Utbe´ye sığınabilirdi. Fakat Ebu Sele­me (r.a) ve Ümmü Seleme (r.a) kendi kabilelerinden işken­ceden başka bir şey bekieyemeyeceklerini biliyorlardı. Bu yüzden Mekke´ye gelir gelmez hemen Ebu Seleme´nin dayısı olan Ebu Talib´den korunma istediler. Ebu Talib Mahzu-milerin karşı çıkmasına rağmen bu isteği kabul etti. «Sen bize karşı yeğenin Muhammedi koruyorsun, fakat niçin bizim kabilemizden bîr adamı bize karşı korumayı kabul ediyorsun?» dediler. Ebu Talib: «O benim kızkardeşimin oğludur, eğer ben kızkardeşimin oğlunu koruyamazsam, er­kek kardeşimin oğlunu da koruyamam demektir» dedi. Mahzumîlerin onun liderlik haklarına saygı göstermekten başka seçenekleri yoktu. Yanaşıra bu kez. Peygamber (s.a.v.)´e en çok düşmanlık besleyen Ebu Leheb de ağa­beyini destekliyordu. Bu yüzden daha fazla diretmediler. Ebu Leheb, kendisine «öre boykot süresince yeğenine duy­duğu nefreti bu kadar açığa vurmasının özrünü .yerine ge­tiriyordu./ Nefreti biç bir şekilde azalmamıştı; fakat ağa­beyinden sonra kabilenin lideri olacağı için ailesiyle iyi ilişkiler içinde olmak istiyordu. Ebu Talib´in çok uzun ya­şamayacağının da farkındaydı.



--------------------------------------------------------------------------------

[1] II. 375; B. XIX, X6 v.b,

[2] II 234
Top