Evlilik Önerileri
Evlilik Önerileri
Muhammed (s.a.v.) yirmi yaşını geçmişti ve zaman geçtikçe daha sık, akrabalarından biri ve diğeri ile birlikte sefere çıkmaya davet ediliyordu, Bir gün, hastalandığı için sefere çıkamayan bir tüccarın malların; tes-ltm aldı ve yalnız başına gitti. Bu başarısı bundan sonra da aynı tür teklifler almasını sağladı. Artık yaşamını daha rahat kazanabiliyordu ve evlilik olanağı artıyordu.
Amcası ve koruyucusu Ebu Talib´in o zaman üç oğlu vardı: en büyükleri TaUb, Muhammed´le aynı yaştaydı; Akil onüç veya ondört; Cafer ise dört yaşındaydı. Muhammed çocukları çok severdi ve onlarla oynamaktan hoşlanırdı, ilgisi ve sevgisi daha sonra kendisine bağlılıkla karşılık verecek olan Cafer´de yoğunlaşmıştı. Cafer akıllı ve güzel bir çocuktu. Ebu Talib´in kız çocukları da vardı, bunlardan biri henüz evlenme çağma yeni girmişti. Adı Fahite idi, fakat daha sonra Ümmü Hani adını almış ve bu adla tanınmıştır. Onunla Muhammed (s.a.v.) arasında büyük bir sevgi vardı ve Muhammed (s.a.v.) onu babasından evlenmek üzere istedi. Fakat Ebu Talib´in kızı için başka planları vardı: Manzum kabilesinden dayısının oğlu Hubeyre de Ümmü Hanİ´yi istemişti; Hubeyre sadece önemli bir Kimse değil, aynı zamanda Ebu Talib gibi iyi bir şairdi de. Bunun yanısıra Mekke´de Manzum kabilesinin gücü artıyor, Haşimilerin gücü ise azalıyordu. Bu nedenlerle Ebu Talib Ümmü Hani´yi Hubeyre ile evlendirdi. Yeğeni ona sitem ettiginde ise ona şu cevabı verdi. -Onlar bize kızlarını verdiler.»* -burada şüphesiz kendi annesini kastediyordu- «cömert bir adama cömertlik yapılmalı».[1] Bu cevap inandırıcı olmaktan uzaktı, çünkü Abdu´l-Muttaiib, Atike ve Berre adlarındaki iki kızını Mahzumi´lere vererek borcunu ödemişti. Muhammed (s.a.v.) amcasının kibarca onun evlenecek konuma gelmediğini söylemek istediğini anladı. Kendisi de bu kanıya vardı, fakat beklenmedik durumlar onun fikrini değiştirecekti.
Mekke´deki zengin tüccarlardan birisi bir kadındı -Esed kabilesinden Huveylid´in kızı Hatice. O aynı zamanda Hristiyan olan Varaka´nın ve kardeşi Kuteyle´nin kuzeni idi.- Onlar gibi Hatice de Haşimoğullarmm uzaktan yeğenleri oluyordu. O zamana dek iki kez evlenmişti ve ikinci kocasından ölümünden - beri kendi âdına ticaret yapacak bir adam görevlendirmeyi adet edinmişti, Muhammed (s.a.v.) artık Mekke´de eLEmin (güvenilir), şerefli olarak tanınıyordu. Bu şöhreti ise kendisine emanet edilen ticaret kervanlarının sahiplerinden yayılıyordu. Hatice de onun hakkında ailesinden çok şeyler duymuştu-, birgün Suriye´ye gidecek ticaret kervanını yönetmesi için ona haber gönderdi. Ücreti onun şimdiye kadar bir Kureyşlİye ödediği en yüksek fiyatın iki katı kadardı; yanma yolculukta eşlik etmesi için Meysere adında bir de genç köle verdi. Muhammed (s.a.v.) onun teklifini kabul etti ve gençle birlikte onun mallarını kuzeye götürdü.
Suriye´nin güneyindeki Basra´ya ulaştıklarında, Muhammed (s.a.v.), Nestor denilen bir rahibin manastırına yakın bir yerde bir ağacın gölgesi altına oturdu. Yolcuların konaklama yerleri hep aynı olduğu için, belki de bu on beş yıl kadar önce amcasıyla Basra´ya giderken altında oturduğu ağacın aynısı idi. Belki Bahira ölmüş, onun yerini Nestor almıştı. Bu ihtimaller bir yana, Meyser´in şöyle haber verdiğini biliyoruz: Rahip manastırdan çıktı ve ona: «Ağacın altında oturan adam kim?» diye sordu. O
da «Bir Kureyşli» dedi ve açıklamak için şunları ekledi. «Allah´ın Evi´ni koruyanlardan». Nestor: «O ağacın altında bir peygamberden başkası oturmuyor» dedi[2]
Suriye´ye doğru ilerlerken Nestor´un sözleri Meysere´-nin daha çok İçine işledi, fakat bunlar onu çok şaşırtmadı; çünkü yolculuk boyunca şimdiye kadar beraber olduğu kimselere hiç benzemeyen bir adamla yolculuk ettiğinin farkına vardı. Bu düşüncesi eve dönüşte gördüğü bir şeyle daha da kesinleşti: çoğu zaman sıcağın garip denebilecek şekilde az olduğunu farketmişti, ve bir gün öğleye doğru Muhammed´i (s.a.v.) sıcaktan koruyan iki meleği açıkça gördü.
Mekke´ye vardıklarında, Suriye´den sattıkları malın karşılığı olarak aldıkları mallarla birlikte Hatice´nin evine gittiler. Hatice, Muhammed (s.a.v.) Tin yolculuğu ve yaptığı alışverişleri anlatışını dinledi. Çok kâr etmiş görünüyordu, çünkü şimdi elindeki mallan maliyetinin iki katına satabilme olanağı vardı. Fakat bu tür düşünceler onun zihninden uzaklardaydı, çünkü Hatice´nin dikkati anlatılanlardan çok anlatan kişide yoğunlaşmıştı. O, orta boylu, İnce, geniş omuzluydu, başı büyûic ve vücudunun diğer organları da orantılı bir şekildeydi. Saçı ve sakalı sık ve siyahtı, dümdüz değil, hafiften dalgalıydı. Saçları omuzları ile kulak memesi arasına kadar uzuyor, sakalı ise hemen hemen saçlarının uzunluğuna iniyordu. Geniş bir ahu vardı; göz yuvarlakları geniş, kirpikleri uzun, kaşları ise geniş ve hafif çatıktı. Eski kaynakların çoğunda gözlerinin siyah olduğu söylenir, fakat bazı kaynaklara göre gözleri kahverengi, hatta açık kahverengidir. Burnu, ağzı geniş ve güzel şekilliydi. Sakallarını uzatmasına rağmen bıyıklarını hiç bir zaman üst dudağına dek uzatmadığı için dudaklarının güzelliği görülebilirdi. Cildi beyazdı, fakat güneşten bronzlaşmıştı. Bu doğal güzelliklerin yanısıra, yüzünde -babasında da var olan, fakat oğlunda daha güçlü bir şekil alan- bir nur vardı. Bu ışık daha çok alnında ve parlak gözlerinde ışıldardı. Hatice, kendisinin de hala güzel olduğunun farkındaydı, fakat ondan onbeş yaş büyüktü. Buna rağmen onunla evlenmeyi kabul eder miydi, acaba?
Muhammed (s.a.v.) gider gitmez, Hatice, Nufeyse adındaki bir arkadaşına danıştı, o da aralarını yapmaya söz verdi. Meysere patronuna gelip, yolda* gördüklerini, iki meleği ve rahibin söylediklerini anlattı. Hatice de gidip bunları kuzeni Varaka´ya anlattı. Varaka «Eğer bu doğruysa, Hatice- dedi, «Muhammed (s.a.v.) kavmimize gönderilen peygamberdir. Uzun süreden beri bir peygamberin geleceğini biliyordum ve işte geldi.»[3].
Bu sırada Nufeyse, Muhammed (s.a.v.) ´e gitti ve niçin evlenmediğini sordu. «Maddi imkanlarım yetersiz» diye cevap verdi. «Fakat eğer sana imkan verilirse: güzeUik, zenginlik soyluluğun varolduğu bir anlaşmaya çagniırsan ne dersin?» «O kim?» diye sordu. «Hatice.» dedi Nufeyse. «Ben böyle bir evliliği nasıl yapabilirim?» dedi. «Orasını bana bırak![4] dedi. Nufeyse konuştuklarını Hatice´ye iletti, o da Muhammed´e (s.a.v.) gelmesi için haber gönderdi. Geldiğinde ona şunları söyledi: «Ey amcamoğlu, seni akrabam olduğun için ve o veya bu gruba bağlanmadan orta yolda yer aldığın için seviyorum; seni güveniluiiliğin, doğru sözlü ve güzel huylu olduğun için seviyorum»[5]. Daha sonra ona evlenme teklif etti. Birlikte Muhammed´in amcalarıyla,
Hatice´nin de babası öldüğü için Esedoğu Harından amcası Amr ile konuşması gerektiğine karar verdiler. Haşimiler bu törende kendilerini temsil etmesi için genç olmasına rağmen Hamza´yı seçtiler. Bunun nedeni aralarında Esed kabilesine en yakın olanın Hamza oluşuydu. Çünkü Ham-za´nın öz kardeşi Safiye, kısa bir süre önce Hatice´nin kar deşi Avvam ile evlenmişti. Hamza yeğeni ile birlikte Arara gitti ve Hatice´yi istedi, aralarında Muhammed´in mehır olarak Hatice´ye yirmi dişi devs vermesi kararma vardık.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] 1.S.VIII;108
[2] I. S. î/l, 83. Isl&m İnancına göre Muhammed, o gelene dek İsa, Yahuda soyundan gelen son peygamber olduğu için, ya-hudilerde kalan ruhsal otoritenin «ahir zamanda» kendisine aktarıldığı Shİloh dur. Bunu ölümünden kısa bir süre önce Yakub şöyle bildirmiştir: «Ve Yakub oğullarını çağırdı ve onlara ahir zamanda size neler olacağını anlatacağım, toplanın dedi. Shiloh gelinceye dek hakimiyet Yahuda´da kalacak; o geldiğinde tüm insanlar onun etrafında birleşecekler.» (Tekvin, 49:1,10).
[3] I.l. 121.
[4] I. S. I/l, 84.
[5] I.I. 120.
Amcası ve koruyucusu Ebu Talib´in o zaman üç oğlu vardı: en büyükleri TaUb, Muhammed´le aynı yaştaydı; Akil onüç veya ondört; Cafer ise dört yaşındaydı. Muhammed çocukları çok severdi ve onlarla oynamaktan hoşlanırdı, ilgisi ve sevgisi daha sonra kendisine bağlılıkla karşılık verecek olan Cafer´de yoğunlaşmıştı. Cafer akıllı ve güzel bir çocuktu. Ebu Talib´in kız çocukları da vardı, bunlardan biri henüz evlenme çağma yeni girmişti. Adı Fahite idi, fakat daha sonra Ümmü Hani adını almış ve bu adla tanınmıştır. Onunla Muhammed (s.a.v.) arasında büyük bir sevgi vardı ve Muhammed (s.a.v.) onu babasından evlenmek üzere istedi. Fakat Ebu Talib´in kızı için başka planları vardı: Manzum kabilesinden dayısının oğlu Hubeyre de Ümmü Hanİ´yi istemişti; Hubeyre sadece önemli bir Kimse değil, aynı zamanda Ebu Talib gibi iyi bir şairdi de. Bunun yanısıra Mekke´de Manzum kabilesinin gücü artıyor, Haşimilerin gücü ise azalıyordu. Bu nedenlerle Ebu Talib Ümmü Hani´yi Hubeyre ile evlendirdi. Yeğeni ona sitem ettiginde ise ona şu cevabı verdi. -Onlar bize kızlarını verdiler.»* -burada şüphesiz kendi annesini kastediyordu- «cömert bir adama cömertlik yapılmalı».[1] Bu cevap inandırıcı olmaktan uzaktı, çünkü Abdu´l-Muttaiib, Atike ve Berre adlarındaki iki kızını Mahzumi´lere vererek borcunu ödemişti. Muhammed (s.a.v.) amcasının kibarca onun evlenecek konuma gelmediğini söylemek istediğini anladı. Kendisi de bu kanıya vardı, fakat beklenmedik durumlar onun fikrini değiştirecekti.
Mekke´deki zengin tüccarlardan birisi bir kadındı -Esed kabilesinden Huveylid´in kızı Hatice. O aynı zamanda Hristiyan olan Varaka´nın ve kardeşi Kuteyle´nin kuzeni idi.- Onlar gibi Hatice de Haşimoğullarmm uzaktan yeğenleri oluyordu. O zamana dek iki kez evlenmişti ve ikinci kocasından ölümünden - beri kendi âdına ticaret yapacak bir adam görevlendirmeyi adet edinmişti, Muhammed (s.a.v.) artık Mekke´de eLEmin (güvenilir), şerefli olarak tanınıyordu. Bu şöhreti ise kendisine emanet edilen ticaret kervanlarının sahiplerinden yayılıyordu. Hatice de onun hakkında ailesinden çok şeyler duymuştu-, birgün Suriye´ye gidecek ticaret kervanını yönetmesi için ona haber gönderdi. Ücreti onun şimdiye kadar bir Kureyşlİye ödediği en yüksek fiyatın iki katı kadardı; yanma yolculukta eşlik etmesi için Meysere adında bir de genç köle verdi. Muhammed (s.a.v.) onun teklifini kabul etti ve gençle birlikte onun mallarını kuzeye götürdü.
Suriye´nin güneyindeki Basra´ya ulaştıklarında, Muhammed (s.a.v.), Nestor denilen bir rahibin manastırına yakın bir yerde bir ağacın gölgesi altına oturdu. Yolcuların konaklama yerleri hep aynı olduğu için, belki de bu on beş yıl kadar önce amcasıyla Basra´ya giderken altında oturduğu ağacın aynısı idi. Belki Bahira ölmüş, onun yerini Nestor almıştı. Bu ihtimaller bir yana, Meyser´in şöyle haber verdiğini biliyoruz: Rahip manastırdan çıktı ve ona: «Ağacın altında oturan adam kim?» diye sordu. O
da «Bir Kureyşli» dedi ve açıklamak için şunları ekledi. «Allah´ın Evi´ni koruyanlardan». Nestor: «O ağacın altında bir peygamberden başkası oturmuyor» dedi[2]
Suriye´ye doğru ilerlerken Nestor´un sözleri Meysere´-nin daha çok İçine işledi, fakat bunlar onu çok şaşırtmadı; çünkü yolculuk boyunca şimdiye kadar beraber olduğu kimselere hiç benzemeyen bir adamla yolculuk ettiğinin farkına vardı. Bu düşüncesi eve dönüşte gördüğü bir şeyle daha da kesinleşti: çoğu zaman sıcağın garip denebilecek şekilde az olduğunu farketmişti, ve bir gün öğleye doğru Muhammed´i (s.a.v.) sıcaktan koruyan iki meleği açıkça gördü.
Mekke´ye vardıklarında, Suriye´den sattıkları malın karşılığı olarak aldıkları mallarla birlikte Hatice´nin evine gittiler. Hatice, Muhammed (s.a.v.) Tin yolculuğu ve yaptığı alışverişleri anlatışını dinledi. Çok kâr etmiş görünüyordu, çünkü şimdi elindeki mallan maliyetinin iki katına satabilme olanağı vardı. Fakat bu tür düşünceler onun zihninden uzaklardaydı, çünkü Hatice´nin dikkati anlatılanlardan çok anlatan kişide yoğunlaşmıştı. O, orta boylu, İnce, geniş omuzluydu, başı büyûic ve vücudunun diğer organları da orantılı bir şekildeydi. Saçı ve sakalı sık ve siyahtı, dümdüz değil, hafiften dalgalıydı. Saçları omuzları ile kulak memesi arasına kadar uzuyor, sakalı ise hemen hemen saçlarının uzunluğuna iniyordu. Geniş bir ahu vardı; göz yuvarlakları geniş, kirpikleri uzun, kaşları ise geniş ve hafif çatıktı. Eski kaynakların çoğunda gözlerinin siyah olduğu söylenir, fakat bazı kaynaklara göre gözleri kahverengi, hatta açık kahverengidir. Burnu, ağzı geniş ve güzel şekilliydi. Sakallarını uzatmasına rağmen bıyıklarını hiç bir zaman üst dudağına dek uzatmadığı için dudaklarının güzelliği görülebilirdi. Cildi beyazdı, fakat güneşten bronzlaşmıştı. Bu doğal güzelliklerin yanısıra, yüzünde -babasında da var olan, fakat oğlunda daha güçlü bir şekil alan- bir nur vardı. Bu ışık daha çok alnında ve parlak gözlerinde ışıldardı. Hatice, kendisinin de hala güzel olduğunun farkındaydı, fakat ondan onbeş yaş büyüktü. Buna rağmen onunla evlenmeyi kabul eder miydi, acaba?
Muhammed (s.a.v.) gider gitmez, Hatice, Nufeyse adındaki bir arkadaşına danıştı, o da aralarını yapmaya söz verdi. Meysere patronuna gelip, yolda* gördüklerini, iki meleği ve rahibin söylediklerini anlattı. Hatice de gidip bunları kuzeni Varaka´ya anlattı. Varaka «Eğer bu doğruysa, Hatice- dedi, «Muhammed (s.a.v.) kavmimize gönderilen peygamberdir. Uzun süreden beri bir peygamberin geleceğini biliyordum ve işte geldi.»[3].
Bu sırada Nufeyse, Muhammed (s.a.v.) ´e gitti ve niçin evlenmediğini sordu. «Maddi imkanlarım yetersiz» diye cevap verdi. «Fakat eğer sana imkan verilirse: güzeUik, zenginlik soyluluğun varolduğu bir anlaşmaya çagniırsan ne dersin?» «O kim?» diye sordu. «Hatice.» dedi Nufeyse. «Ben böyle bir evliliği nasıl yapabilirim?» dedi. «Orasını bana bırak![4] dedi. Nufeyse konuştuklarını Hatice´ye iletti, o da Muhammed´e (s.a.v.) gelmesi için haber gönderdi. Geldiğinde ona şunları söyledi: «Ey amcamoğlu, seni akrabam olduğun için ve o veya bu gruba bağlanmadan orta yolda yer aldığın için seviyorum; seni güveniluiiliğin, doğru sözlü ve güzel huylu olduğun için seviyorum»[5]. Daha sonra ona evlenme teklif etti. Birlikte Muhammed´in amcalarıyla,
Hatice´nin de babası öldüğü için Esedoğu Harından amcası Amr ile konuşması gerektiğine karar verdiler. Haşimiler bu törende kendilerini temsil etmesi için genç olmasına rağmen Hamza´yı seçtiler. Bunun nedeni aralarında Esed kabilesine en yakın olanın Hamza oluşuydu. Çünkü Ham-za´nın öz kardeşi Safiye, kısa bir süre önce Hatice´nin kar deşi Avvam ile evlenmişti. Hamza yeğeni ile birlikte Arara gitti ve Hatice´yi istedi, aralarında Muhammed´in mehır olarak Hatice´ye yirmi dişi devs vermesi kararma vardık.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] 1.S.VIII;108
[2] I. S. î/l, 83. Isl&m İnancına göre Muhammed, o gelene dek İsa, Yahuda soyundan gelen son peygamber olduğu için, ya-hudilerde kalan ruhsal otoritenin «ahir zamanda» kendisine aktarıldığı Shİloh dur. Bunu ölümünden kısa bir süre önce Yakub şöyle bildirmiştir: «Ve Yakub oğullarını çağırdı ve onlara ahir zamanda size neler olacağını anlatacağım, toplanın dedi. Shiloh gelinceye dek hakimiyet Yahuda´da kalacak; o geldiğinde tüm insanlar onun etrafında birleşecekler.» (Tekvin, 49:1,10).
[3] I.l. 121.
[4] I. S. I/l, 84.
[5] I.I. 120.
SİYER-İ NEBİ
- Ahenk ve Uyuşmazlık
- Ailelerde Bölünmeler
- Aileni Uyarıp Korkut
- Allah´ın Evi
- Anlaşmanın Bozulması
- Apaçık Bir Zafer
- Bedir Savaşı
- Bedir´e Doğru
- Beni Kaynuka
- Beni Kurayza
- Beni Nadir
- Bir Kaybın Tekrar Bulunuşu
- Bir Oğul Kurban Etmeye İçilen And
- Bir Peygambere Duyulan İhtiyaç
- Bir Suikast
- Boykot ve Kaldırılışı
- Büyük Bir Kayıp
- Cennet ve Ebediyyet
- Çöl
- Defn ve Hilafet
- Dereceler
- Düzensiz Saldırılar
- Ebu Cehil veHamza
- En Çok Sevdiğin Kim?
- Es-Saa (Kıyamet)
- Esirler
- Evlilik Önerileri
- Evs ve Hazreç
- Fil Yılı
- Gelecek