Huneyn Savaşı ve Taif Kuşatması
Huneyn Savaşı ve Taif Kuşatması
Peygamber (s.a.v.) ´in Mekke üzerine yaptığı son ve kesin harekete rağmen Havâzinliler kuvvetlerini arttırmayı durdurmadılar. Onun Mekke´yi fethetme ve tüm putları kırma haberi de onların düşüncelerini değiştirmedi. Kendi tanrıçaları Lâfın bir eşi olan Uzza´nm yıkılması ise onların alarma geçmesine neden .olmuştu. Mekke´nin fethinden, üç hafta sonra Havâzinliler Taif´in kuzeyindeki Estas vadisinde yaklaşık yirmibin kişilik bir ordu topladılar.
Peygamber (s.a.v.), Mekke´nin başına Abdu´ş-Şemsli bir adamı bırakarak yeni Müslüman olanlara dini konularda yardım etmek üzere çok bilgili bir Müslüman olan Hazreçli Muaz ibn Cebel Cr.) ´i tayin ederek, şimdi ikibin Kureyşltnin de katılmasıyla daha da kalabalıklaşan tüm ordusuyla birlikte yola çıktı. Yeni katılan Kureyşlilerin çoğu Peygamber´e biat etmişlerdi. Fakat Süheyl ve Saffan´m da içinde bulunduğu bir gurup henüz Müslüman olmamıştı. Ve sadece şehirlerini Havâzinlilere karşı korumak amacıyla orduya katılmışlardı. Yola çıkmadan önce Peygamber (s.a.v.) Saffan´a kendisinde bulunan yüz aded zırhı ve beraberindeki silahları ödünç vermesini rica eden bir haber gönderdi. «Ey Muhammed (s.a.v.)» dedi, Saffan, «bu ´kendin ver, yoksa zorla alırım´ anlamında bir istek mi?» Peygamber (s.a.v.), «ödenecek bir borç» deyince Saffan zırh ve silahlan duracakları yere kadar taşıyacak olan yük develerini de vermeye karar verdi.
Onlara karşı hazırlanan Havazin kabileleri Takıf, Nasr, Cüşem ve Sa´d ibn Bekr idi. Bu topluluğa genç olmasına rağmen gücü ve yöneticiliği ile ün salan otuz yaşlarında bir Nasr´lı olan Malik kumanda ediyordu. Yaşlıların aksini tavsiye etmelerine rağmen Malik kadınları, çocukları ve hayvanları da beraber getirmelerini emretti. Çünkü, ona göre eğer bunlar ordunun arkasında olursa askerler daha gayretle çarpışırlardı.
Mekke´den yola çıkan ordu hakkında bilgi toplamak üzere üç gözcü gönderdi. Fakat üçü de kısa bir süre sonra korkudan tüm eklemleri kontrolünden çıkmış ve konuşamıyacak derecede dehşet içinde döndüler. İçlerinden biri: «Ala atlar üzerinde beyaz adamlar gördük. Ve bir anda bu gördüğünüz hale geldik» dedi. Bir diğeri: «Karşımızdakiler dünya insanları değil, semadan gelen insanlar. Tavsiyemize uyun ve geri çekilin. Çünkü adamlarınız bizim gördüklerimizi görünce bizim gibi olurlar» dedi. Malik: «Utanın!» dedi. «Siz buradaki en korkak kişilersiniz.» Bu üç kişinin görünüşleri o kadar kötü ve zavallı idi ki, tüm orduda panik yaratmamaları için onları gözden uzak bir yere yerleştirme emri verdi. Daha sonra etrafındakilere: -Bana cesur bir adam gösterin» dedi. Fakat seçilen adam da, aynı korkunç atlıları görmüş ve diğerleri gibi dehşet içinde dönerek nefesi kesilmiş bir haide «Dayanılmaz bir görünüşleri vardı» demişti. Fakat Malik onu dinlemeyi reddetti ve karanlıkta, düşmanın yolu üstünde olan Huneyn vadisine doğru ilerleme emri verdi. Yolun vadi yatağına doğru alçaldığı noktada kamp kurdular. Yolun iki tarafında da aşağıyı rahatça görebilen, fakat aşağıdan görülmeyen vadi yatakları vardı. Bu yataklardan ikisine atlıların çoğunu yerleştirdi. Ve onlara bir işaret ile düşmana saldırma emri verdi. Ordunun geri kalan kısmını da vadinin tepesindeki yolun üstüne yerleştirdi.
Peygamber Cs.a.v.) o gece vadinin öteki ucuna yakın bir yerde kamp kurdu. Sabah namazını kıldıktan sonra
adamlarına sabırlı olurlarsa zafer kazanacaklarını müjdeleyerek yola çıkma emri verdi. Hava o denli pusluydu ki, vadi yatağına indiklerinde hâlâ etraf karanlıktı. Daha önceki gibi Halid yine Süleym ve diğerlerine kumanda ederek öncü gurupta yer alıyordu. Onun arkasından yeni katılan Mekkeli gurup geliyordu. Düldül´e binmiş olan Peygamber (s.a.v.1, bu kez yine etrafında Ensar ve Muhacirlerden bir gurupla ordunun ortalarında yol alıyordu. Fakat bu kez etrafında kendi ailesinden kişilerde vardı. Ona Mekke´ye giderken katılan kuzenleri Ebu Süt yan ve Abdullah, Abbas´m iki büyük oğlu Faz! ve Kisam ve Ebu Leheb´-in iki oğlu onu çevreleyen kişiler arasındaydı. Ordunun en arkalarında ise henüz Müslüman olmamış Mefckeliler yer alıyordu.
Yarı karanlıkta karşı tarafta Havazin ordusu göründüğünde öncü birlik henüz inişi tamamlamıştı, öncü birlik dehşetli bir manzarayla karşıkarşıyaydı. Çünkü ordunun arkasındaki develere binmiş kadınla!* veya baş develer bile ordunun bir parçasıymış gibi görünüyordu. Yolun o yönü tamamen kapatılmıştı. Fakat yeni bir emir ve plana fırsat vermeden Malik işaretini verdi. Havazin süvariler hemen vadi yataklarından fırladılar ve Halid"in adamlarına saldırdılar. Atak o kadar anice ve vahşiceydi ki, Halid, geri dönüp kaçmaya başlıyan Beni Süleym´i topar-layamadı. Beni Süleym Mekkeli gurubun arkasına kaçınca önde kalan Mekkeliler de henüz indikleri yokuştan gerisin geriye kaçtılar. Hızla saldıran at ve deve üstünde Hava-zinliler bütün geçitleri tıkadılar. Fakat Peygamber (s.a.v.) yolun biraz sağma çekilebilecek noktadaydı. Kenara çekildi. Ve yanından hiç ayrılmayan bir gurupla emniyetli bir yere sığındı. Yanındakiler Ebu Bekr, Ömer ve diğer Muhacirler, bir gurup Ensar ve yanında yer alan ailesinin tümüydü. Haris´in oğlu Ebu Süfyan Peygamber´in yanıbaşın-daydı ve DüldüFün ipini elinde tutuyordu.
Peygamber (s.a.v.) diğerlerini de kendisine katılmaları için çağırdı. Fakat sesi savaşın gürültüsü içinde kayboldu. Bu nedenle çok gür bir sese sahip olan Abbas´a «Ey ağaç ashabı! Ey akasya ashabı!» diye bağırmasını söyledi. Bu çağrıya LEBBEYK (îşte emrindeyim) sesleri cevap verdi. Peygamberin yanma Ensar ve Muhacirlerden yüz kadar kişi toplandı. Hepsi de geçide dağılarak birdenbire düşmanın, saldırısını kontrol altına aldılar. Abbas aynı şekilde bağırmaya devam etti ve kaçanların çoğu geri döndüler. Peygamber (s.a.v.), hem iyi görülebilmek hem de etrafı iyi görebilmek için üzengileri üstünde ayağa kalktı. Düşman yeni bir saldırıya hazırlanıyordu. Peygamber (s.a.v.). «Allahım, senden vadini yerine getirmeni istiyorum» diye dua etti. Daha sonra süt kardeşinden birkaç çakıl taşı bulmasını istedi. Onları eline alıp Bedir´de yaptığı gibi düşmanın yüzüne doğru fırlattı. Ve görünürde hiçbir neden olmamasına rağmen savaşın akışı birden değişti. Gerçi mü´-minler bunu görmüyorlardı, ama kendilerinin bir süre önce yaşadığı yenilgiyi şimdi düşman yaşıyordu. Daha sonra bu olayla ilgili şu ayetler nazil oldu:
«Andolsun Allah bir çok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip gururlan-dtnmştu Vakat size birşey de sağltyamamtştu Yer ise, bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra arkanıza dönüp gensin geriye gitmiştiniz. (Bundan) sonra Allah, Resulü ile müminlerin üzerine ´güven duygusu ve huzur´ indirdi, sizin görmediğiniz orduları da İndirdi ve küfre sapmış olanları azaplandtrdı. Bu küfre sa-pantarın cezasıdır. Sonra bunun ardından Allah, dilediği kimseden tevbesîni kabul eder. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.» (Tevbe: 25-7).
Düşman büyük bir bozguna uğramıştı. Malik önceleri cesurca doğuştu, fakat daha sonra Sakifilerle birlikte surlarla çevrili olan Taife çekildi. Havazin ordusunun büyük bir kısmı Nahle´ye kadar izlendi ve bir çok kayıp verdirildi. Havazinliler oradan kampları Evtas´a döndüler; fakat Peygamber (s.a.u.) arkalarından asker göndererek onları tepelere çekilmek zorunda bıraktı.
Müslümanlardan, özellikle ilk bozgunu yaratan Beni Süleym´den çok kişi savaşın başlarında öldürülmüştü. Fakat bu ilk bozgundan sorira çok az kayıp verdiler. Bunlardan biri de Üsame´nin ağabeyi Eymen idi. Peygamberin yanında iken vurulmuştu.
Arka saflarda yer alan Havazin kadınları ve çocukları esir alındı. Develer koyun ve keçilerin yanı sıra ganimette dört bin birim (ounce) gümüş de vardı. Peygamber (s.a.v.) ganimetlerin ve esirlerin tümünü Mekke´ye on mil uzaklıktaki Ci´râne vadisine götürülme görevini Budeyl´e verdi.
Havazin kabileleri arasında Peygamber (s.a.v.)in çocukluğunu birlikte geçirdiği Beni Sa´d ibn Bekr´in bir kolu da vardı. Yaşlı esirlerden biri kendini esir alanlara: «Vallahi ben reisinizin kızkardeşiyim» diyerek uyardı. Fakat adamlar ona inanmadılar, yine de Peygamber (s."a.v.) ´e götürdüler. «Ey Muhammed (s.a.v.) ben seninkızkardeşinim» dedi. Peygamber (s.a.v.) onu merakla süzdü: Karşısında yetmişine yaklaşmış yaşlı bir kadın duruyordu. Peygamber: «Bunu gösterir bir işaretin var mı?» diye sordu. O da bir ısırma izi gösterdi. Ve: «Ben Serer vadisinde seni taşırken sen ısırdm. Biz çobanlarla birlikteydik. Senin annen benim annemdi, senin baban benim babamdı» dedi. Peygamber onun gerçekten doğru söylediğini anladı-, bu kadın onun sütkardeşlerinden biri olan Şeyma-idi. Minderini yayarak oturmasını söyledi. Süt anne ve süt babası Halime ile Haris´i sorup, onların yıllar önce öldüğünü öğrenince gözleri yaşla doldu. Biraz konuştuktan sonra ona kendisiyle kalma veya Beni Sa´d´a geri dönme konusunda serbest olduğunu söyledi. Şeyma Müslüman olmayı istediğini, fakat kabilesine geri dönmeyi seçtiğini söyledi. Peygamber ona değerli bir hediye verdi. Ve dönüşte daha da değerlilerini vermek istediği için ondan kendisi dönene kadar kampta kalmasını istedi. Daha´sonra da ordusuyla birlikte Taife doğru yola çıktı.
Sakif kabilesi şehirlerinde kendilerini bir yıl kadar idare edecek erzaga sahiptiler. Peygamber´in son durumda kullanılmasını emrettiği savaş makinalanna karşı da Özel savunma mekanizmaları vardı. Aynı zamanda okçulukta uzmandılar. Şehrin duvarları çok hızlı ok yağmurlarına sahne oldu. Fakat Müslümanlar şehri kuşatmalarının onbeşinci gününde hâlâ ilk günkü durumdaydılar. Kazanılan tek şey bazı kimselerin Müslüman olmasıydı. Peygamber (s.a.v.) birgün bir tellalla Sakif´li kölelerden Müslüman olanların özgür olacaklarım ilan ettirmişti. Yirmi kadar köle şehirden çıkmanın bir yolunu bulup Müslüman oldular. Yaklaşık bir hafta daha geçti. O sırada Peygamber (s.a.v.) rüyasında kendisine bir kâse tereyağı verildiğini, fakat bir horozun gelip yağı gagalayarak döktüğünü görmüştü. Bunun üzerine Ebu Bekir: «İstediğin şeyi bugün onlardan elde edeceğini zannetmem» dedi. Peygamber (s. a.v.) de onu doğruladı. Belki de şehri kuşatmanın Sakifli-leri yenmek için uygun bir yol olmadığı sonucuna varmıştı. Düşüncesi her ne ise, Peygamber kuşatmanın kaldırılıp Ci´râne´ye doğru yola çıkılması emrini verdi. Şehirden ayrıldıklarında adamlardan bazıları ona şehir halkına lanet etmesini söylediler. Peygamber (s.a.v.) hiç cevap vermeksizin ellerini açtı ve «Allahım, Sakîflilere hidayet veı bize ulaştır» diye dua etti.
Taif kaleleri önünde öldürülenlerden biri de Ümmu Seleme (r.)´nin üvey kardeşi, Peygamberin kuzeni ve henüz kısa bir süre önce Müslüman olan Abdullah (r.) idi.
Peygamber (s.a.v.), Mekke´nin başına Abdu´ş-Şemsli bir adamı bırakarak yeni Müslüman olanlara dini konularda yardım etmek üzere çok bilgili bir Müslüman olan Hazreçli Muaz ibn Cebel Cr.) ´i tayin ederek, şimdi ikibin Kureyşltnin de katılmasıyla daha da kalabalıklaşan tüm ordusuyla birlikte yola çıktı. Yeni katılan Kureyşlilerin çoğu Peygamber´e biat etmişlerdi. Fakat Süheyl ve Saffan´m da içinde bulunduğu bir gurup henüz Müslüman olmamıştı. Ve sadece şehirlerini Havâzinlilere karşı korumak amacıyla orduya katılmışlardı. Yola çıkmadan önce Peygamber (s.a.v.) Saffan´a kendisinde bulunan yüz aded zırhı ve beraberindeki silahları ödünç vermesini rica eden bir haber gönderdi. «Ey Muhammed (s.a.v.)» dedi, Saffan, «bu ´kendin ver, yoksa zorla alırım´ anlamında bir istek mi?» Peygamber (s.a.v.), «ödenecek bir borç» deyince Saffan zırh ve silahlan duracakları yere kadar taşıyacak olan yük develerini de vermeye karar verdi.
Onlara karşı hazırlanan Havazin kabileleri Takıf, Nasr, Cüşem ve Sa´d ibn Bekr idi. Bu topluluğa genç olmasına rağmen gücü ve yöneticiliği ile ün salan otuz yaşlarında bir Nasr´lı olan Malik kumanda ediyordu. Yaşlıların aksini tavsiye etmelerine rağmen Malik kadınları, çocukları ve hayvanları da beraber getirmelerini emretti. Çünkü, ona göre eğer bunlar ordunun arkasında olursa askerler daha gayretle çarpışırlardı.
Mekke´den yola çıkan ordu hakkında bilgi toplamak üzere üç gözcü gönderdi. Fakat üçü de kısa bir süre sonra korkudan tüm eklemleri kontrolünden çıkmış ve konuşamıyacak derecede dehşet içinde döndüler. İçlerinden biri: «Ala atlar üzerinde beyaz adamlar gördük. Ve bir anda bu gördüğünüz hale geldik» dedi. Bir diğeri: «Karşımızdakiler dünya insanları değil, semadan gelen insanlar. Tavsiyemize uyun ve geri çekilin. Çünkü adamlarınız bizim gördüklerimizi görünce bizim gibi olurlar» dedi. Malik: «Utanın!» dedi. «Siz buradaki en korkak kişilersiniz.» Bu üç kişinin görünüşleri o kadar kötü ve zavallı idi ki, tüm orduda panik yaratmamaları için onları gözden uzak bir yere yerleştirme emri verdi. Daha sonra etrafındakilere: -Bana cesur bir adam gösterin» dedi. Fakat seçilen adam da, aynı korkunç atlıları görmüş ve diğerleri gibi dehşet içinde dönerek nefesi kesilmiş bir haide «Dayanılmaz bir görünüşleri vardı» demişti. Fakat Malik onu dinlemeyi reddetti ve karanlıkta, düşmanın yolu üstünde olan Huneyn vadisine doğru ilerleme emri verdi. Yolun vadi yatağına doğru alçaldığı noktada kamp kurdular. Yolun iki tarafında da aşağıyı rahatça görebilen, fakat aşağıdan görülmeyen vadi yatakları vardı. Bu yataklardan ikisine atlıların çoğunu yerleştirdi. Ve onlara bir işaret ile düşmana saldırma emri verdi. Ordunun geri kalan kısmını da vadinin tepesindeki yolun üstüne yerleştirdi.
Peygamber Cs.a.v.) o gece vadinin öteki ucuna yakın bir yerde kamp kurdu. Sabah namazını kıldıktan sonra
adamlarına sabırlı olurlarsa zafer kazanacaklarını müjdeleyerek yola çıkma emri verdi. Hava o denli pusluydu ki, vadi yatağına indiklerinde hâlâ etraf karanlıktı. Daha önceki gibi Halid yine Süleym ve diğerlerine kumanda ederek öncü gurupta yer alıyordu. Onun arkasından yeni katılan Mekkeli gurup geliyordu. Düldül´e binmiş olan Peygamber (s.a.v.1, bu kez yine etrafında Ensar ve Muhacirlerden bir gurupla ordunun ortalarında yol alıyordu. Fakat bu kez etrafında kendi ailesinden kişilerde vardı. Ona Mekke´ye giderken katılan kuzenleri Ebu Süt yan ve Abdullah, Abbas´m iki büyük oğlu Faz! ve Kisam ve Ebu Leheb´-in iki oğlu onu çevreleyen kişiler arasındaydı. Ordunun en arkalarında ise henüz Müslüman olmamış Mefckeliler yer alıyordu.
Yarı karanlıkta karşı tarafta Havazin ordusu göründüğünde öncü birlik henüz inişi tamamlamıştı, öncü birlik dehşetli bir manzarayla karşıkarşıyaydı. Çünkü ordunun arkasındaki develere binmiş kadınla!* veya baş develer bile ordunun bir parçasıymış gibi görünüyordu. Yolun o yönü tamamen kapatılmıştı. Fakat yeni bir emir ve plana fırsat vermeden Malik işaretini verdi. Havazin süvariler hemen vadi yataklarından fırladılar ve Halid"in adamlarına saldırdılar. Atak o kadar anice ve vahşiceydi ki, Halid, geri dönüp kaçmaya başlıyan Beni Süleym´i topar-layamadı. Beni Süleym Mekkeli gurubun arkasına kaçınca önde kalan Mekkeliler de henüz indikleri yokuştan gerisin geriye kaçtılar. Hızla saldıran at ve deve üstünde Hava-zinliler bütün geçitleri tıkadılar. Fakat Peygamber (s.a.v.) yolun biraz sağma çekilebilecek noktadaydı. Kenara çekildi. Ve yanından hiç ayrılmayan bir gurupla emniyetli bir yere sığındı. Yanındakiler Ebu Bekr, Ömer ve diğer Muhacirler, bir gurup Ensar ve yanında yer alan ailesinin tümüydü. Haris´in oğlu Ebu Süfyan Peygamber´in yanıbaşın-daydı ve DüldüFün ipini elinde tutuyordu.
Peygamber (s.a.v.) diğerlerini de kendisine katılmaları için çağırdı. Fakat sesi savaşın gürültüsü içinde kayboldu. Bu nedenle çok gür bir sese sahip olan Abbas´a «Ey ağaç ashabı! Ey akasya ashabı!» diye bağırmasını söyledi. Bu çağrıya LEBBEYK (îşte emrindeyim) sesleri cevap verdi. Peygamberin yanma Ensar ve Muhacirlerden yüz kadar kişi toplandı. Hepsi de geçide dağılarak birdenbire düşmanın, saldırısını kontrol altına aldılar. Abbas aynı şekilde bağırmaya devam etti ve kaçanların çoğu geri döndüler. Peygamber (s.a.v.), hem iyi görülebilmek hem de etrafı iyi görebilmek için üzengileri üstünde ayağa kalktı. Düşman yeni bir saldırıya hazırlanıyordu. Peygamber (s.a.v.). «Allahım, senden vadini yerine getirmeni istiyorum» diye dua etti. Daha sonra süt kardeşinden birkaç çakıl taşı bulmasını istedi. Onları eline alıp Bedir´de yaptığı gibi düşmanın yüzüne doğru fırlattı. Ve görünürde hiçbir neden olmamasına rağmen savaşın akışı birden değişti. Gerçi mü´-minler bunu görmüyorlardı, ama kendilerinin bir süre önce yaşadığı yenilgiyi şimdi düşman yaşıyordu. Daha sonra bu olayla ilgili şu ayetler nazil oldu:
«Andolsun Allah bir çok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip gururlan-dtnmştu Vakat size birşey de sağltyamamtştu Yer ise, bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra arkanıza dönüp gensin geriye gitmiştiniz. (Bundan) sonra Allah, Resulü ile müminlerin üzerine ´güven duygusu ve huzur´ indirdi, sizin görmediğiniz orduları da İndirdi ve küfre sapmış olanları azaplandtrdı. Bu küfre sa-pantarın cezasıdır. Sonra bunun ardından Allah, dilediği kimseden tevbesîni kabul eder. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.» (Tevbe: 25-7).
Düşman büyük bir bozguna uğramıştı. Malik önceleri cesurca doğuştu, fakat daha sonra Sakifilerle birlikte surlarla çevrili olan Taife çekildi. Havazin ordusunun büyük bir kısmı Nahle´ye kadar izlendi ve bir çok kayıp verdirildi. Havazinliler oradan kampları Evtas´a döndüler; fakat Peygamber (s.a.u.) arkalarından asker göndererek onları tepelere çekilmek zorunda bıraktı.
Müslümanlardan, özellikle ilk bozgunu yaratan Beni Süleym´den çok kişi savaşın başlarında öldürülmüştü. Fakat bu ilk bozgundan sorira çok az kayıp verdiler. Bunlardan biri de Üsame´nin ağabeyi Eymen idi. Peygamberin yanında iken vurulmuştu.
Arka saflarda yer alan Havazin kadınları ve çocukları esir alındı. Develer koyun ve keçilerin yanı sıra ganimette dört bin birim (ounce) gümüş de vardı. Peygamber (s.a.v.) ganimetlerin ve esirlerin tümünü Mekke´ye on mil uzaklıktaki Ci´râne vadisine götürülme görevini Budeyl´e verdi.
Havazin kabileleri arasında Peygamber (s.a.v.)in çocukluğunu birlikte geçirdiği Beni Sa´d ibn Bekr´in bir kolu da vardı. Yaşlı esirlerden biri kendini esir alanlara: «Vallahi ben reisinizin kızkardeşiyim» diyerek uyardı. Fakat adamlar ona inanmadılar, yine de Peygamber (s."a.v.) ´e götürdüler. «Ey Muhammed (s.a.v.) ben seninkızkardeşinim» dedi. Peygamber (s.a.v.) onu merakla süzdü: Karşısında yetmişine yaklaşmış yaşlı bir kadın duruyordu. Peygamber: «Bunu gösterir bir işaretin var mı?» diye sordu. O da bir ısırma izi gösterdi. Ve: «Ben Serer vadisinde seni taşırken sen ısırdm. Biz çobanlarla birlikteydik. Senin annen benim annemdi, senin baban benim babamdı» dedi. Peygamber onun gerçekten doğru söylediğini anladı-, bu kadın onun sütkardeşlerinden biri olan Şeyma-idi. Minderini yayarak oturmasını söyledi. Süt anne ve süt babası Halime ile Haris´i sorup, onların yıllar önce öldüğünü öğrenince gözleri yaşla doldu. Biraz konuştuktan sonra ona kendisiyle kalma veya Beni Sa´d´a geri dönme konusunda serbest olduğunu söyledi. Şeyma Müslüman olmayı istediğini, fakat kabilesine geri dönmeyi seçtiğini söyledi. Peygamber ona değerli bir hediye verdi. Ve dönüşte daha da değerlilerini vermek istediği için ondan kendisi dönene kadar kampta kalmasını istedi. Daha´sonra da ordusuyla birlikte Taife doğru yola çıktı.
Sakif kabilesi şehirlerinde kendilerini bir yıl kadar idare edecek erzaga sahiptiler. Peygamber´in son durumda kullanılmasını emrettiği savaş makinalanna karşı da Özel savunma mekanizmaları vardı. Aynı zamanda okçulukta uzmandılar. Şehrin duvarları çok hızlı ok yağmurlarına sahne oldu. Fakat Müslümanlar şehri kuşatmalarının onbeşinci gününde hâlâ ilk günkü durumdaydılar. Kazanılan tek şey bazı kimselerin Müslüman olmasıydı. Peygamber (s.a.v.) birgün bir tellalla Sakif´li kölelerden Müslüman olanların özgür olacaklarım ilan ettirmişti. Yirmi kadar köle şehirden çıkmanın bir yolunu bulup Müslüman oldular. Yaklaşık bir hafta daha geçti. O sırada Peygamber (s.a.v.) rüyasında kendisine bir kâse tereyağı verildiğini, fakat bir horozun gelip yağı gagalayarak döktüğünü görmüştü. Bunun üzerine Ebu Bekir: «İstediğin şeyi bugün onlardan elde edeceğini zannetmem» dedi. Peygamber (s. a.v.) de onu doğruladı. Belki de şehri kuşatmanın Sakifli-leri yenmek için uygun bir yol olmadığı sonucuna varmıştı. Düşüncesi her ne ise, Peygamber kuşatmanın kaldırılıp Ci´râne´ye doğru yola çıkılması emrini verdi. Şehirden ayrıldıklarında adamlardan bazıları ona şehir halkına lanet etmesini söylediler. Peygamber (s.a.v.) hiç cevap vermeksizin ellerini açtı ve «Allahım, Sakîflilere hidayet veı bize ulaştır» diye dua etti.
Taif kaleleri önünde öldürülenlerden biri de Ümmu Seleme (r.)´nin üvey kardeşi, Peygamberin kuzeni ve henüz kısa bir süre önce Müslüman olan Abdullah (r.) idi.
SİYER-İ NEBİ
- Ahenk ve Uyuşmazlık
- Ailelerde Bölünmeler
- Aileni Uyarıp Korkut
- Allah´ın Evi
- Anlaşmanın Bozulması
- Apaçık Bir Zafer
- Bedir Savaşı
- Bedir´e Doğru
- Beni Kaynuka
- Beni Kurayza
- Beni Nadir
- Bir Kaybın Tekrar Bulunuşu
- Bir Oğul Kurban Etmeye İçilen And
- Bir Peygambere Duyulan İhtiyaç
- Bir Suikast
- Boykot ve Kaldırılışı
- Büyük Bir Kayıp
- Cennet ve Ebediyyet
- Çöl
- Defn ve Hilafet
- Dereceler
- Düzensiz Saldırılar
- Ebu Cehil veHamza
- En Çok Sevdiğin Kim?
- Es-Saa (Kıyamet)
- Esirler
- Evlilik Önerileri
- Evs ve Hazreç
- Fil Yılı
- Gelecek