İftira

İftira

Medine´ye döndükten kısa bir süre sonra Aişe (r.) hastalandı. O zamana kadar, münafıkların O ve Safvan´la ilgili söyledikleri dedikodular tüm şehre yayılmıştı. Çok az kişi bunu ciddiye alıyordu. Bu olayı ciddiye alanlar arasın­da Muttalib kabilesinden kuzeni Misten de vardı. Fakat inansın, inanmasın ondan başka herkesin söylenenlerden haberi vardı. Bununla birlikte O Peygamber´de (s.a.v.) ken­disine karşı bazı değişiklikler olduğunu hissediyordu. O, kendisine diğer hastalıklarında gösterdiği sevgi ve şefkati göstermiyordu. Odaya gelir ve tedavi edenlere: «Bugün hepiniz nasılsınız?» der, onu da diğerleri araşma katardı. Buna çok üzülen, fakat gururu nedeniyle şikâyet edeme­yen Aişe (r.) annesinin evine gidip orada tedavi olmak için Peygamber (s.a.v.)´den izin istedi. Peygamber. «Nasıl is­tersen* dedi.

Neler olduğunu Aişe´nin kendi ağzından öğrenelim: «Neler söylendiğinden habersiz bir şekilde annemin evi­ne gittim ve yirmi gün içinde hastalığım geçti. Bir akşam Misteh´in annesi ile dışarı çıktık ?Onun annesi, babamın annesi ile kardeşti?. Yanımda yürürken: «Misteh tökez­lesin» diye bağırdı. Ben: «Allah aşkına ne diyorsun?» de­dim- «Bedir´de savaşmış olan bir Muhacir hakkında böyle konuşmak kötü bir şeydir». O: «Ey Ebu Bekir´in kızı,» dedi, «nasıl olur da haberler sana ulaşmaz?» «Hangi haberler?» dedim. Bana iftiracıların neler söylediklerini ve bunun nasıl halkın ağzında dolaştığını anlattı. «Bu nasıl olabilir?» dedim. Onun cevabı şu oldu: «Gerçekten olan bu!» Göz­yaşları içinde eve döndüm. Gözyaşlanmın ciğerimi çatlat­tığını hissedene dek ağladım. Anneme: «Allah seni affetsin!» dedim. «Herkes neler söylüyor da, sen bana bir tek keli­me bile söylemiyorsun.» Annem: «Kızım, bunu bu kadar ciddiye alma. Çünkü kendisini seven bir koca ile evlenen çok az güzel kadın vardır ki kumaları onun hakkında de­dikodu çıkarmasın ve diğerleri de böyle şeyler söylemesin» dedi. Bunun üzerine bütün gece uykusuz kaldım ve sürekli ağladım.»[1].

Fakat gerçekte, Peygamber ts.a.vJ´in hanımları ara­sında ne kadar kıskançlık olursa olsun hanımların hepsi de dindardı ve hiçbiri bu iftiraya katılmadı. Aksine, hepsi Aişe´yi desteklediler ve hakkında iyi konuştular. Peygam­ber (s.a.v.)´in ev halkına yakın olanlardan en çok suçlu olanı Zeyneb´in kızkardeşi Hanme -Peygamber´in kuzeni-İdi. O kızkardeşinin daha da gözde olmasını sağlamak için Aışe (r.) hakkındaki iftirayı yayanlar arasındaydı. Genel­de herkes Zeyneb´in de buna yardımcı olduğunu düşü­nüyordu, fakat Aişe (rJ için, Zeyneb tr.) Peygamber (s. a,v.)´in en gözde hanımlarından biriydi. Zeyneb, kardeşi­nin kendi adına yaydığı kötü şeylerden daha sonra da çok muzdarip oldu. Misteh´in yanısıra iftiraya katılanlardan biri de şair Hasan Ibn Sabit idi. Geri,planda ise bu iftira­yı başlatan îbn Ubey ve diğer münafıklar yer alıyordu.

Peygamber (s.a.v.) bu konuda bir vahiy gelmesini bek­liyordu. Fakat hiçbir şey gelmeyince, hanımlarını ve yakın olan diğerlerini sorguya çekti. Hemen hemen Aişe ile ay­nı yaşta olan Üsame, onu savundu ve: «Bu bir iftira. Biz onun hakkında iyilikten başka birşey bilmiyoruz» dedi Annesi Ümmü Eymen (r.) de onu savundu. Hz. Ali ise şöy­le dedi: «Allah seni sınırlamadı, ondan başka pekçok ka­dın var. Onun hizmetçisini sorguya çek, gerçeği ondan öğrenebilirsin.» Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) Bureyre´ye haber gönderdi ve: «Ey Bureyre, şimdiye kadar Aişe´-de, ondan şüphelenebileceğin hiçbir hareket gördün mü?» diye sordu. Bureyre bu soruyu şöyle cevapladı: «Seni Hak´­la gönderene yemin olsun ki, onun sadece iyiliğini biliyo­rum. Eğer aksi olsaydı Allah, Rasulüne bunu bildirirdi. Alfe´de hiçbir kusur bulamam. O daha küçük bir genç kız. Onda gördüğüm tek hata her seferinde uyardığım hal­de, ben hamur yoğurduktan sonra ona hamuru beklemesi­ni ögütlediğim halde, onun uyuyakalması ve küçük kuzusu­nun gelip hamuru yemesidir.»

Peygamber (s.a.v.) Mescid´e gittiğinde minbere çıktı ve Allah´a hamdettikten sonra şöyle dedi: *Ey insanlar, ailem hakkında, doğru olmayan şeyleri söyleyerek beni in­citen insanlar için ne dersiniz? Allah´a yemin olsun ki ben ailemde ve onların konuştuğu kişilerde iyilikten başka bir şey görmedim. Onlar yanlarında ben olmaksızın evle­rimden hiçbirine girmezler.» Peygamber Cs.a.v.) konuşma­sını bitirir bitirmez, Useyd ayağa kalktı ve «Ey Allah´ın Basulü, eğer o dediklerin Evs´ten iseler biz onlara had­lerini bildiririz; eğer onlar Hazreç kabilesinden kardeşle­rimiz ise bize emir ver de başlarını keselim» dedi. O sö­zünü bitirmeden, Sa´d tbn Ubade (r.), ayağa kalkmıştı, çünkü iftirayı ilk başlatanlar ve Hassan bin Sabit (rj Hazrettendiler. «Allah aşkına, yalan söylüyorsun» dedi Sa´d. «Sen onları öldürmeyeceksin, öldürmezsin de. Onlar senin kabilenden olsaydı böyle konuşmazdın.» «Useyd: «Asıl yalan söyleyen sensin. Onları öldüreceğiz. Sen de münafıkların tarafını tutan bir münafıksın.» dedi. İki ka­bile de ayaklanmış, birbirine girmek üzereydi. Fakat Pey­gamber (s.a.v. J onlara sakin olmalarını söyledi ve min­berden inerek onları teskin edip evlerine gönderdi.

Eğer Aişe (r.) Peygamber (s.a.v.) ´in kendisini topluluk içinde minberden savunduğunu bilseydi, bu kadar üzül­mezdi. Fakat o zaman için bu konuda birşey bilmiyordu. O sadece Peygamber (s.a.v.)´in kendisi ile ilgili etrafın­dakilere sorular sorduğunu biliyordu. Aişe, bunun Peygam­ber (s.a,v.)´in kesin bir tutum ortaya koymaması anlamına geldiğini düşünüp üzülüyordu. Aişe (r.) ondan, kendi için­dekileri okumasını beklemiyordu, çünkü o Peygambere gayb haberlerinin Allah tarafından bildirildiğini biliyordu. O: «Ben sadece Allah´ın bana bildirdiklerini bilebilirim» derdi. O insanların düşüncelerini okumazdı. Fakat Aişe, (r.) kendisinin Peygamber´e karşı bağlılığının, suçlandığı şeyi yapmasını imkansız kılacak denli büyük olduğunu onun bilmesini bekliyordu.

Her ne olursa olsun, sadece onun, Aişe (r.) ve Saf-van (r.)´ın masum olduğuna inanması yeterli değildi. Me­sele çok ciddiydi ve onların suçsuz olduğunu tüm topluma ispat edecek bir delile ihtiyaç yardı. Bu konuda en az yardım eden de Aişe idi. Artık onun bu süregelen sessizliği sona ermeliydi. Onun söyleyeceği hiçbir şey bu meseleyi çözmeye yetmezdi. Fakat Kur´an, nüzulü sırasında sorulan sorulara cevap vereceğini vadediyordu (Maide: 105). Bu kez Peygamber (s.a.v.) sadece vahiyle bir cevap gelsin di­ye birçok kişiye aynı sorulan sormuştu. Fakat belki de bu sorunun, meseleyle en yakından ilgili olan kişiye sorul­ması gerekiyordu.

Aişe (r.): «Ben ailemle beraberdim» dedi «iki gece ve bir gün boyunca sürekli ağlamıştım. Onlar benimle birlik­te otururken Ensar´dan bir kadın bize katılmak için izin istedi. Ben girmesine izin verdim, o da oturdu ve benimle birlikte ağladı. Daha sonra Peygamber (s.a.v.) gelip otur­du. İnsanlar benim hakkımda konuşmaya başladığından beri hiç benimle oturmamıştı. Olaydan bu,yana bir ay geç­mişti, semadan da hiçbir haber gelmiyordu. Allah´tan baş­ka ilâh yoktur diye şehadet getirdikten sonra bana şöyle dedi: «Ey Aişe, bana seninle ilgili şunları şunları söyledi­ler. Eğer sen masumsan, Allah senin masum olduğunu açıklar. Eğer yasak olan şeyi yaptıysan Allah´tan bağışlan­ma dile ve tevbe et! Çünkü, kul eğer, hatasını itiraf edip tevbe ederse Allah ona merhamet eder.» O konuşmasını bitirdiğinde gözyaşlarını dinmişti. Babama, «Benim adıma Allah´ın Resulüne cevap ver» dedim. Babam: «Ne söyleye­ceğimi bilmiyorum» dedi. Anneme sorduğumda, o da aynı

3eyi söyledi. Ben ise daha küçük genç bir kızdım ve Kur´-an´dan ezberim çok değildi. Bu nedenle şöyle dedim: «în-sanların benim hakkımda söylediklerini duyduğunu ve on­ların senin kalbinde yerleşip, senin de onlara inandığını biliyorum. Eğer size masum olduğumu söylesem ki Al­lah benim masum olduğumu biliyor bana inanmayacak­sınız. Fakat eğer Allah´ın masum olduğumu bildiği şeyi yaptığımı ikrar etsem bana inanırsınız.» Daha sonra Yakup ismini hatırlamak için zihnimi yokladım, fakat hatırlayamadim. Bu nedenle şöyle dedim: «Fakat ben Yusuf´un babasının dediği gibi diyeceğim:

«Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu dü-züp-uydurduklanntza karşı (kendisinden) yardtm istenecek olan Allah´tır» (Yusuf: 18).

Sonra yatağıma gittim ve Allah´ın benim suçsuz oldu­ğumu bildireceğini ümit ederek uzandım. Benim hakkım­da vahiy inmesini beklemiyordum. Çünkü adım Kur´an´da zikredilecek kadar değerli olmadığımı düşünüyordum. Fa-Kat Peygamber (s.a.v.)´in rüyasında benim suçsuz olduğu­ma işaret eden birşeyler görmesini bekliyordum.

*O bizimle oturmaya devam etti ve bizler de yanında iken ona" vahiy geldi: Böyle zamanlarda kendisinde meyda­na gelen kasılma yine başlamıştı ve bir kış günü olmasına rağmen üstünden terler boşanıyordu. Bu baskıdan kurtul­duğunda memnun bir sesle: -Ey Aişe, Allah´a hamdet, çün­kü O senin masum olduğunu açıkladı» dedi. Annem de ba­na: «Kalk, ve Allah´ın Rasulüne git» dedi. Ben- «Hayır, Allah´a andolsun kalkıp ona gitmeyeceğim ve Allah´tan başka da lürnseye hamdetnıeyeceğim» dedim[2].

înen âyetîer şunlardı-

«Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla (ifkîe) gelenler, sizin içi­nizden birlikte davranan bir topluluktur... O durumda siz onu (ı)

tirayı) dillerinize aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu da kolay sandınız; oysa O Aüah katında çok büyüktür. Onu işittiğiniz zaman: *Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah´ım) sen yücesin, bu, büyük bir if~ uradır» demeniz gerekmez miydi} Eğer iman edenlerden İseniz bu­nun gibisine bir daha dönmemeniz İçin Aüah size öğüt vermekte­dir.» (Nur: 11, 15-17).

Yeni inen vahiy, zina sorununun aslını anlatıyor ve zi­na cezası ile birlikte şerefli kadınlara iftira atanların kır­baçlanması gerektiğini de bildiriyordu. îftirayı açıkça ya­yan ve´ suçlarını itiraf eden Misten, Hasan ve Hamne´ye bu ceza uygulandı. Fakat çok sinsi olan münafıklar gizli kal­mışlar ve bu meselede paylan olduğunu itiraf etmemişler­di. Bunun üzerine Peygamber Cs.aV.) meseleyi takip etmek­ten vazgeçti ve onların cezasını Allah´a bıraktı.

Ebu Bekir (rJ, fakir olan Misteh´e bir miktar maaş bağlamıştı. Fakat onun suçlu olduğunu Öğrenince: «Allah*a yemin olsun ki, Aişe hakkında söylediklerinden ve başımı­za getirdiği belâdan sonra artık Misteh´e para verip yar­dım edemem» dedi. Fakat bunun üzerine şu âyet Tıazil oldu:

«Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara Vt Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, af-jetsinter ve hoşgörsünler. Allah´tn sizi bağışlamasını sevmez mi­siniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir» (Nur: 2).

Ebu Bekir (r.) «*Gerçekten Allah´ın beni bağışlaması­nı diliyorum» dedi. Sonra Misteh´e gidip, her zaman verdi­ği şeyleri verdi ve: «Allah´a yemin olsun ki onu hiçbir za­man terketmeyeceğim» dedi. (Peygamber (s.a.v.) de aynı şekilde belli bir zaman geçtikten sonra Hasan´a çok bü­yük cömertlik gösterdi. Mus´ab´m ölümü üzerine dul kalan kuzeni Hamne´yi de Talha ile evlendirdi. Hamne (r.)´-nin Talha (r.)´dan iki oğlu oldu.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] B LII. 15

[2] B UI. 15
Top