İntikam

İntikam

Kureyş ölüleri ve yaralüarıyla meşguldü. Kayıpları bü­yük değildi = üç bin kişiden sadece yirmî-iki kişi öldürül­müştü. Daha sonra düşman Ölülerine baktılar ve çoğunu tanımadıkları altmışbeş ölü saydılar. Sadece üçü muhacir­lerdendi : Haşimilerden Hamza, Abdu´d-Dar´dan Mus´ab ve Abdullah. İbn Çalış. Merkezden biraz uzakta ölecek kadar çok yara almış olan bîrka , kişi gözlerinden kaçtı. Bunla­rın arasında hâlâ yaşayat, fakat hareket edemeyen Şem-mas da vardı. Boş yere Muhammed ts.a.v.Vin cesedini ara­dılar. O sırada Vahşi savaş meydanına tekrar gelmiş ve Hamza´nm kanuni yarıp karaciğerini çıkarmıştı. Ciğeri Hind´e götürdü ve: «Babanın katilini Öldürmeme karşılık bana ne vereceksin?» dedi. Hind: «Ganimetlerden bana düşen payın tümünü» dedi. Vahşi ciğeri göstererek: «Bu Hamza´run ciğeri» dedL Hind ciğeri aldı, bir parça ısırdı ve çiğneyip yuttu. Yeminini yerine getirdiği için diğer kıs­mı attı. «Onun cesedini bana göster» dedi, Hind. Birlikte cesedin yanma gittiler. Hind, Hamza (rrVmn kulaklarım, burnunu ve yüzünün diğer kısımlarını kesti. Sonra onun, halhal, bilezik ve kolye türünden kıymetli eşyalarını çıka­rıp Vahşi´ye verdi. Diğer kadınları da, diğer ölülere böyle yapmaları için teşvik etti. Kadınların hepsi müslümanlann üstünden kestikleri eşyalardan kendilerine takılar yaptı­lar. Hind de bir kayanın üstüne oturup zafer şarkısı söy­ledi. Kureyş´ten bir İki kişi daha cesetleri keserek intikam hislerini doyuruyorlardı. Fakat onların bedevi müttefikleri buna çok şaşırmışlardı. Ebu Süfyan, elindeki mızrağı Hamza (r.) ´nın ağzına batırarak: «Bunu tat, ey hain» diyor­du. Kinane kabilelerinden birinin reisi olan Huleys Ebu Süfyan´ı bu halde görünce, onun duyabileceği kadar yük­sek sesle: «Ey Kinane oğulları, kuzenin cesedine böyle davranan adam Kureyş´in lideri olabilir mi?» diye bağırdı. «Beni utandırma ve bundan kimseye bahsetme» dedi, Ebu Sufyan «bu sadece bir hataydı»[1].

O sırada Ebu Amir, oğlu Hanzala´nın başına gelmiş­ti ve yaslı yaslı şöyle diyordu: «Ben seni bu adama karşı uyarmadnn mı?» -Muhammed (s.a.v.)´i kastediyordu- «Fa­kat sen babana karşı saygılı, soylu karakterli bir çocuktun. öldüğün zaman da arkadaşlarınla beraber öldün. Eğer Allah, şu yatan adama -Hamza´yı işaret ediyordu- «veya Muhammed (s.a.v.)´in taraftarlarına bir mükâfat verirse, seni de mükâfatlandırsın!»´. Daha sonra Hind ve diğer ka­dınlara döndü ve yüksek sesle: «Ey Kureyşliler, benim de sizin de düşmanınız olmasına rağmen Hanzala (r.) ´nın ce­sedinin tahrip edilmesine izin vermeyin» dedi. Onlar da Ebu Amir´in isteğine saygı gösterdiler.

Ubey´in doğru söylediği ve Peygamber (s.a.v.)´in şim­di dağlarda arkadaşlarıyla beraber olduğu açığa çıkmıştı. Fakat savaş bitmişti ve dağa saldırıya geçinenin hiçbir an­lamı yoktu. Bu nedenle kölelere yol için hazırlık, yapma­ları ve kampı kaldırmaları emredildi. Kendi ölülerini gö­müp, mûslüman cesetlerden istedikleri kadarını aldıktan sonra, bütün ganimetleri develerin üstüne yükleyip yola koyuldular. Yola çıkmadan kısa bir süre önce Ebu Süfyan atını dağa doğru sürdü. Peygamber (s.a.v.) ve arka­daşlarının bulunduğu yere yaklaşarak yüksek sesle bağır­dı: «Savaş dönüşümlü oldu, bugün diğer bir güne karşı­lıktı. Ey Hûbal, kendini göster! Dinini yücelt!». Peygamber (s.a.v.) Ömer´e gidip şöyle cevap vermesini söyledi: «Al­lah yücedir ve herşeye kadirdir. Biz sizinle eşit değiliz : Bi­zim ölülerimiz Cennette, sizinkilerse Cehennem´de». Ömer, Ebu Süfyan´m altında durduğu kaya yığınına gitti ve Peygamber ts.a.v.)´in söylediği sözlerle ona karşılık verdi. Bu­nun üzerine Ömer´in sesini tanıyan Ebu Süfyan: «Ey Ömer, ne olur söyle, Muhammed (s.a.v.)´i öldürdük mü?» dedi, Ömer: «Allah´a andolsun ki hayır, bilâkis şimdi O, senin söylediklerini dinliyor» dedi. Ebu Süfyan da: «Senin sö­zünün, îbn Kamia´nınkinden daha doğru olduğuna inanı­yorum» dedi ve gitmek üzere geri döndü. Fakat tekrar ar­kasını dönüp şunları ekledi: «ölülerinizin bazılarına za­rar verildi. Allah´a andolsun ben bundan hoşnut olmadım, ne izin verdim, ne de emir verdim. Gelecek yıl Bedir´de buluşmak üzere!» Bunları duyan Peygamber (s.a.v.) arka­daşlarından birini daha oraya gönderdi. Bu sahabede şöy­le bağırdı: «Bu, aramızda bağlayıcı bir randevu.[2]

Ebu Süfyan, ordunun beklediği yere ilerledi. Oraya vardığında birlikte güneye doğru yola çıktılar. Ömer,* on­ların formasyonunu göremeyecek kadar uzaktaydı. Bu yüz­den Peygamber (s.a.v.), Zühre´ü Sa´d´ı aşağıya, onları göz­lemek üzere gönderdi. «Eğer develerine binmişler ve atla­rını yanlarında yediyorlarsa, Mekke´ye gidiyorlar» dedi, «Fakat eğer atlarına binip develerini yanlarında yediyor­larsa Medine´ye gidiyorlar. Nefsim elinde olana yemin ede­rim ki &ger niyetleri bu ise, onların önüne geçip, onlarla savaşacağım». Sa´d aşağıya Uhud´a geldiklerinden beri Peygamber´in atı Sekb´in bağlı olduğu yere gitti. Ata bi­nip Mekke´lileri açıkça görünceye dek o yöne doğru gitti, îyi haberi vermek için aceleyle geri döndü. Çünkü adam­lar develerine binmişlerdi. Halid´le birlikte atlıların ma­nevrasında rol alanlardan biri olan Amr[3] ileriki yıllarda şöyle derdi: «Biz, îbn Ubey´in ordunun üçte biriyle birlik­te Medine´ye döndüğünü ve bazı Hazreç´lilerle Evs´lilerin şehirde kaldıklarını biliyorduk. Gidenlerin geri gelip tek­rar saldırmaları muhtemeldi. Çoğumuz yaralıydık, hemen hemen atlarımızın hepsi de ok yarası almıştı. Bu nedenle kendi yolumuza devam ettik.»[4].

--------------------------------------------------------------------------------

[1] I. I. 582.

[2] 1, I. 583.

[3] Bakz. Blm: 27.

[4] W. 299.
Top