Kureyş´in Teklifleri ve İstekleri
Kureyş´in Teklifleri ve İstekleri
O günden sonra Hz. Hamza teslim oluşunu korudu ve Peygamber´in tüm isteklerine uydu. Onun İslâm´a girmesi Kureyş´i çok etkiledi; artık Peygamber´e, Hamza´nın koruyacağım düşünerek, direkt saldırılarda bulunamıyorlardı. Diğer taraftan, bu beklenmedik olay onların meselenin asıl Önemini daha iyi kavramalarını sağladı ve kendilerine göre Araplar arasındaki yüksek konumlarına zarar verecek olan bu gelişmeyi önlemek ve durdurmak için yeni çözümler arama çabalarını da artırdı. Bu tehlikeyi düşünerek taktik değiştirmeye ve Abdu´ş-Şems´in ileri gelenlerinden Utbe İbn Rebia´nın mecliste yaptığı öneriyi kabul etmeye karar verdiler. Utbe: «Niçin Muhammed (s.a.v.)´e gidip kabul edeceği bazı tekliflerde bulunmuyoruz?» dedi. «Kabul ettiklerini, bizi rahat bırakması karşılığında veririz.» Peygamber (s.a.v.)´in Kâ´be yalanında yalnız başına oturduğu haberi geldi. Utbe hemen meclisten ayrıldı ve Mescid´e gitti. O bu görevi, Haşim´in kardeşi Abdu´ş-Şems´in torunu olduğu için üstlenmişti. Kusay´ın oğlu Abdu´l Menaf´tan sonra iki oğlu Abdu´ş-Şems ve Haşim kabileleri birbirinden ayrılmış iseler de, farklılıkları büyük atalarının ortak oluşuyla kapatılabilirdi. Bunların yanısıra Utbe, Kureyş içinde en az şiddet taraftan olan ve daha çok uzlaşmacı karaktere sahip bir adamdı; aynı zaman da çok da akıllıydı"
Peygamber´e: -Ey kardeşimin oğlu,» dedi, «Sen, bildı-ğin gibi kabilenin soylulanndansm ve senin soyun sana
şerefli bir konum sağlıyor. Fakat sen halkına ciddi ve tehlikeli bir mesele getirdin, bununla onların topluluğunu birbirinden ayırıyor, onların yaşam tarzının saçma olduğunu söylüyor, dinlerini ve tanrılarını küçümsüyorsun ve onların atalarına kafir diyorsun. Şimdi benim önerdiklerimi dinle, sana uygun olanı kabul et. Eğer istediğin zengin-Ukse, mallarımızı birleştirir seni aramızda en zengin kimse yaparız. Eğer istediğin şerefse, seni liderimiz yaparız ve senin sözünden hiç çıkmayız. Ve eğer kıral olmak istiyorsan seni kıral yaparız. Eğer sana musallat olan cinden ve hastalıktan kurtulamıyorsan sana bir hekim buluruz ve iyileşene dek senin için tüm servetimizi harcarız.» Konuşmasını bitirdiğinde Peygamber ona: «Ey Velid´in babası, şimdi beni dinle» dedi. Utbe «dinleyeceğim» deyince, Peygamber (s.a.v.) kendisine, yeni gelen surelerden birini okudu.
Utbe, kazanmak istediği kişiyi etkilemek için biraz olsun dikkatle dinliyor izlenimi vermek istiyordu, fakat birkaç cümle dinledikten sonra tüm bu düşünceler yerini oku nan kelimelerin anlamlarını düşünmeye bıraktı. Ellerini arkasına dayayarak oraya oturdu, dinledikçe ellerinin üstüne daha çok yükleniyordu; kulaklarına nüfuz eden dilin güzelliği karşısında şaşırmıştı. Okunan âyetler[1] Vahy´in kendisinden, yerlerin ve göklerin yaratılışından bahsediyordu. Eski peygamberlere, onlara tabi olmayı reddeden topluluklara ve onların nasıl Cehennemi boyladiklanna değinen ayetler bunu takip ediyordu. Daha sonra inananlara değinen ve onlara bu dünyada melekler tarafından korunmayı, ahirette de ebedi mutluluğa ulaşmayı vadeden bir pasaj geliyordu. Peygamber (s.a.v.) okumasın» şu cüro-leierle bitirdi:
«Gece, gündüz, güneş ve ay O´nun âyetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah´a secde edin ki, bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O´na ibadet edecekseniz» (Fussilet: 37).
Bunun üzerine Peygamber hemen başını yere koyarak secde etti. Daha sonra şöyle dedi: «Ey Ebu´l-Velid duyduklarını duydun, şimdi her şey onlarla (duyduklarınla) senin aranda.*
Utbe, arkadaşlarının yanma döndüğünde onlar, Ubte-nin yüzündeki İfade değişikliğine öyle şaşırrtuşlardı ki «Sana ne oldu ey Ebu´l-Velid?» demekten kendilerim alamadılar. Onlara şu cevabı verdi: «Şimdiye dek hiç duymadığım sözler duydum. O şiir değil, Tanrı´ya andolsun büyü ve kehanet de değil. Ey Kureyşliler, söylediklerime kulak verin ve benim dediklerimi yapın. Bu adamla işi arasına girmeyin, onu kendi haline bırakın, çünkü Allah´a yemin ederim ki ondan duyduğum sözler büyük haberlerdir. Eğer Araplar onu yok ederse onu başkalarının ellerinde kaybetmiş olursunuz, ama eğer Araplara üstün gelirse, onun hakimiyeti sizin hakimiyetiniz, onun gücü sizin gucunuz olur. Böylece insanların en şanslısı olursunuz.» -Seni diliyle büyülemiş» diye onunla alay ettiler. «Size benim kişisel fikrimi söyledim, neyin en iyi olduğunu düşünüyorsanız onu yapın» dedi. Onlara daha fazla karşı çıkmadı, Kur´an âyetleri onda çok kısa süreli bir etki yaratmıştı. O sırada, Utbe Peygamber´e sorduğu soruların hiçbirine cevap getiremediği için, içlerinden biri şöyle dedi. «Muhammed´e haber gönderelim, onunla konuşalım ve tartışalım ki denenmemiş hiç bir yol bırakmayalım». Bunun üzerine ona Söyle bir haber gönderdiler: «Kabilenin ileri gelen soyluları seninle konuşmak için toplandı.» Peygamber (s.a.v onların tutumlarını değiştirdiğini düşünerek hızla yanlarına gitti. Onları gerçeğe (Hakk)a ulaştırmak istiyordu, fakat onlar kendisine daha önce yapılan teklifleri sıralamaya başlayınca bütün ümitleri kayboldu. Konuşmalarını bitirdiklerinde onlara şöyle dedi: «Ben büyülenmiş değilim, aranızda en şerefli olmayı veya kralınız olmayı da istemiyorum. Bilâkis Allah beni size bir elçi olarak gönderdi ve bana bir kitap verdi, sizi hem uyarmamı hem de müjdelememi emretti. Size Rabbimin mesajını ilettim ve iyi tavsiyelerde bulundum. Eğer size getirdiklerimi kabul ederseniz,bu sizin için. hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluştur; fakat eğer getirdiklerimi kabul etmezseniz, o zaman sizinle benim aramda Allah´ın hüküm vermesini bekliyorum»[2].
Onlarıtek cevabı daha önce kaldıkları yerden devam etmeleriydi. Eğer onların tekliflerini kabul etmiyorsa, Allah´ın elçisi olduğunu ispatlayacak birşeyler göstermeliydi, o zaman mesele hallolurdu. «Rabbinden çevremizdeki dağlan kaldırmasını, toprağı dümdüz yapmasını ve ülkemizden Irak ve Suriye´deki gibi nehirler akıtmasını iste. Atalarımızdan birinin, örneğin Kusay´ın dirilmesi için dua et. biz de ona Söylediklerinin doğru olup olmadığını soralım. Veya eğer bizim için bunları istemeyeceksen kendin için birşeyler iste. Allah´tan senin sözlerini doğrulayıp bizimkileri yalanlayacak bir meirtc indirmesini iste. Sana bahçeler, saraylar, altın ve gümüş hazineleri versin ki senin Allah katında ne kadar değerli olduğunu görebilelim.» Peygamber onlara şöyle cevap verdi: «Ben Allah´tan böyle şeyler isteyecek değilim, çünkü O beni uyarmam ve müjdelemem için gönderdi.» Onu dinlemeyi reddederek şöyle dediler: «O zaman gökyüzünü parça parça üzerimize indir.» Bunu su âyete karşı söylüyorlardı: «Eğer biz dilersek onları yerin-dibine geçirir, ya* da gökten üzerlerine parçalar düşürürüz» (Sebe´, 0.) «Karar verecek olan Allah´tır, dilerse yapar» diye cevap verdi Peygamber (s.a.vj.
Alaylı bakışlarla, cevap vermeden başka bir konuya geçtiler. Onlara göre, Vahyin en şaşırtıcı ve etkileyici yönü Rahman isminin çok sık geçmesiydi, bu Peygamber (s.a. v.)*in herhalde ilham kaynağı olmalıydı. Surelerden biri «Rahman, Kur´an´ı öğretti» (Banman, I.) sözleriyle başlıyordu. Muhamed (s.a.v.)´in söylediği şeyleri Yemame´li bir adamdan öğrendiği söylentisini kabul etmek işlerine geldiği için şöyle diyorlardı: «Sana öğretilen her şeyuı Yemame´li Rahman adındaki bir adamdan kaynaklandığını duyduk, biz Bahman´a kesinlikle inanmayız». Peygamber sessiz kaldı, onlar şöyle devam ettiler- «Muhammed (s.av.1, şimdi biz sözlerimizin doğruluğunu ispatladık, ve Tanrı´va andolsun ki seni rahat bırakmayacağız, sen bizi veya biz seni yok edinceye kadar savaşacağız.» İçlerinden biri şunları da ekledi: «Sen bir merdiven alıp göğe tırmanıncayn ve söylediklerini doğrulayacak dört melek gelinceye dek sana inanmayacağım. O zaman bile sanırını sana inanmam.» Bunları söyleyen Mahzum´lu Ebu Umeyye´nin oğlu Abdullah idi. Abdullah, babası tarafından Ebu Cehil´in kuzeni oluyordu; fakat annesi Âtike, Abdu´l-Muttalib´in kızıydı ve kardeşinin, yani Peygamber´in babasının ölümünden sonra oğluna onun adım koymuştu. Halkının ileri gelenleriyle arasındaki bu uzaklığın üzüntüsüne bir de on yakın akrabalarından birinden bu sözleri duyma üzüntüsü eklenmişti.
Kendisine karşı en fazla nefret besleyen kavim olan Mahzumilerden sadece bir kişi, halası Berre´nin oğlu Ebu Seleme islâm´a girmişti ve yine o taraftan yeni dine beklenmedik güçlü bir destek geiiyordu. Ebu Seleme´nın oa-basi tarafından kuzeni olan Erkam adında zengin bir akrabası vardı -ikisinin Mahzumlu olan dedeleri kardeşti- c Erkam Peygamber (s.a.v.) ´e gelip «La ilahe illallah» Allah´tan başka tanrı yoktur «Muhammedün Resulullah» Muhammed «onun elçisidir diye inancını açıkladı. Daha sonra Safa Tepesi eteklerindeki büyük evini İslâm´ın hizmetine verdi O zamandan sonra mü´minler, Mekke´nin ortasında görülme ve rahatsız edilme kaygısı taşımadan sığınabilecek o birlikte ibadet edebilecek bir yer bulmuşlardı
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kur´an´ın her cümlesi ´ayet´ adını alır, yani ders veren işaret.
[2] I.1.188.
Peygamber´e: -Ey kardeşimin oğlu,» dedi, «Sen, bildı-ğin gibi kabilenin soylulanndansm ve senin soyun sana
şerefli bir konum sağlıyor. Fakat sen halkına ciddi ve tehlikeli bir mesele getirdin, bununla onların topluluğunu birbirinden ayırıyor, onların yaşam tarzının saçma olduğunu söylüyor, dinlerini ve tanrılarını küçümsüyorsun ve onların atalarına kafir diyorsun. Şimdi benim önerdiklerimi dinle, sana uygun olanı kabul et. Eğer istediğin zengin-Ukse, mallarımızı birleştirir seni aramızda en zengin kimse yaparız. Eğer istediğin şerefse, seni liderimiz yaparız ve senin sözünden hiç çıkmayız. Ve eğer kıral olmak istiyorsan seni kıral yaparız. Eğer sana musallat olan cinden ve hastalıktan kurtulamıyorsan sana bir hekim buluruz ve iyileşene dek senin için tüm servetimizi harcarız.» Konuşmasını bitirdiğinde Peygamber ona: «Ey Velid´in babası, şimdi beni dinle» dedi. Utbe «dinleyeceğim» deyince, Peygamber (s.a.v.) kendisine, yeni gelen surelerden birini okudu.
Utbe, kazanmak istediği kişiyi etkilemek için biraz olsun dikkatle dinliyor izlenimi vermek istiyordu, fakat birkaç cümle dinledikten sonra tüm bu düşünceler yerini oku nan kelimelerin anlamlarını düşünmeye bıraktı. Ellerini arkasına dayayarak oraya oturdu, dinledikçe ellerinin üstüne daha çok yükleniyordu; kulaklarına nüfuz eden dilin güzelliği karşısında şaşırmıştı. Okunan âyetler[1] Vahy´in kendisinden, yerlerin ve göklerin yaratılışından bahsediyordu. Eski peygamberlere, onlara tabi olmayı reddeden topluluklara ve onların nasıl Cehennemi boyladiklanna değinen ayetler bunu takip ediyordu. Daha sonra inananlara değinen ve onlara bu dünyada melekler tarafından korunmayı, ahirette de ebedi mutluluğa ulaşmayı vadeden bir pasaj geliyordu. Peygamber (s.a.v.) okumasın» şu cüro-leierle bitirdi:
«Gece, gündüz, güneş ve ay O´nun âyetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah´a secde edin ki, bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O´na ibadet edecekseniz» (Fussilet: 37).
Bunun üzerine Peygamber hemen başını yere koyarak secde etti. Daha sonra şöyle dedi: «Ey Ebu´l-Velid duyduklarını duydun, şimdi her şey onlarla (duyduklarınla) senin aranda.*
Utbe, arkadaşlarının yanma döndüğünde onlar, Ubte-nin yüzündeki İfade değişikliğine öyle şaşırrtuşlardı ki «Sana ne oldu ey Ebu´l-Velid?» demekten kendilerim alamadılar. Onlara şu cevabı verdi: «Şimdiye dek hiç duymadığım sözler duydum. O şiir değil, Tanrı´ya andolsun büyü ve kehanet de değil. Ey Kureyşliler, söylediklerime kulak verin ve benim dediklerimi yapın. Bu adamla işi arasına girmeyin, onu kendi haline bırakın, çünkü Allah´a yemin ederim ki ondan duyduğum sözler büyük haberlerdir. Eğer Araplar onu yok ederse onu başkalarının ellerinde kaybetmiş olursunuz, ama eğer Araplara üstün gelirse, onun hakimiyeti sizin hakimiyetiniz, onun gücü sizin gucunuz olur. Böylece insanların en şanslısı olursunuz.» -Seni diliyle büyülemiş» diye onunla alay ettiler. «Size benim kişisel fikrimi söyledim, neyin en iyi olduğunu düşünüyorsanız onu yapın» dedi. Onlara daha fazla karşı çıkmadı, Kur´an âyetleri onda çok kısa süreli bir etki yaratmıştı. O sırada, Utbe Peygamber´e sorduğu soruların hiçbirine cevap getiremediği için, içlerinden biri şöyle dedi. «Muhammed´e haber gönderelim, onunla konuşalım ve tartışalım ki denenmemiş hiç bir yol bırakmayalım». Bunun üzerine ona Söyle bir haber gönderdiler: «Kabilenin ileri gelen soyluları seninle konuşmak için toplandı.» Peygamber (s.a.v onların tutumlarını değiştirdiğini düşünerek hızla yanlarına gitti. Onları gerçeğe (Hakk)a ulaştırmak istiyordu, fakat onlar kendisine daha önce yapılan teklifleri sıralamaya başlayınca bütün ümitleri kayboldu. Konuşmalarını bitirdiklerinde onlara şöyle dedi: «Ben büyülenmiş değilim, aranızda en şerefli olmayı veya kralınız olmayı da istemiyorum. Bilâkis Allah beni size bir elçi olarak gönderdi ve bana bir kitap verdi, sizi hem uyarmamı hem de müjdelememi emretti. Size Rabbimin mesajını ilettim ve iyi tavsiyelerde bulundum. Eğer size getirdiklerimi kabul ederseniz,bu sizin için. hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluştur; fakat eğer getirdiklerimi kabul etmezseniz, o zaman sizinle benim aramda Allah´ın hüküm vermesini bekliyorum»[2].
Onlarıtek cevabı daha önce kaldıkları yerden devam etmeleriydi. Eğer onların tekliflerini kabul etmiyorsa, Allah´ın elçisi olduğunu ispatlayacak birşeyler göstermeliydi, o zaman mesele hallolurdu. «Rabbinden çevremizdeki dağlan kaldırmasını, toprağı dümdüz yapmasını ve ülkemizden Irak ve Suriye´deki gibi nehirler akıtmasını iste. Atalarımızdan birinin, örneğin Kusay´ın dirilmesi için dua et. biz de ona Söylediklerinin doğru olup olmadığını soralım. Veya eğer bizim için bunları istemeyeceksen kendin için birşeyler iste. Allah´tan senin sözlerini doğrulayıp bizimkileri yalanlayacak bir meirtc indirmesini iste. Sana bahçeler, saraylar, altın ve gümüş hazineleri versin ki senin Allah katında ne kadar değerli olduğunu görebilelim.» Peygamber onlara şöyle cevap verdi: «Ben Allah´tan böyle şeyler isteyecek değilim, çünkü O beni uyarmam ve müjdelemem için gönderdi.» Onu dinlemeyi reddederek şöyle dediler: «O zaman gökyüzünü parça parça üzerimize indir.» Bunu su âyete karşı söylüyorlardı: «Eğer biz dilersek onları yerin-dibine geçirir, ya* da gökten üzerlerine parçalar düşürürüz» (Sebe´, 0.) «Karar verecek olan Allah´tır, dilerse yapar» diye cevap verdi Peygamber (s.a.vj.
Alaylı bakışlarla, cevap vermeden başka bir konuya geçtiler. Onlara göre, Vahyin en şaşırtıcı ve etkileyici yönü Rahman isminin çok sık geçmesiydi, bu Peygamber (s.a. v.)*in herhalde ilham kaynağı olmalıydı. Surelerden biri «Rahman, Kur´an´ı öğretti» (Banman, I.) sözleriyle başlıyordu. Muhamed (s.a.v.)´in söylediği şeyleri Yemame´li bir adamdan öğrendiği söylentisini kabul etmek işlerine geldiği için şöyle diyorlardı: «Sana öğretilen her şeyuı Yemame´li Rahman adındaki bir adamdan kaynaklandığını duyduk, biz Bahman´a kesinlikle inanmayız». Peygamber sessiz kaldı, onlar şöyle devam ettiler- «Muhammed (s.av.1, şimdi biz sözlerimizin doğruluğunu ispatladık, ve Tanrı´va andolsun ki seni rahat bırakmayacağız, sen bizi veya biz seni yok edinceye kadar savaşacağız.» İçlerinden biri şunları da ekledi: «Sen bir merdiven alıp göğe tırmanıncayn ve söylediklerini doğrulayacak dört melek gelinceye dek sana inanmayacağım. O zaman bile sanırını sana inanmam.» Bunları söyleyen Mahzum´lu Ebu Umeyye´nin oğlu Abdullah idi. Abdullah, babası tarafından Ebu Cehil´in kuzeni oluyordu; fakat annesi Âtike, Abdu´l-Muttalib´in kızıydı ve kardeşinin, yani Peygamber´in babasının ölümünden sonra oğluna onun adım koymuştu. Halkının ileri gelenleriyle arasındaki bu uzaklığın üzüntüsüne bir de on yakın akrabalarından birinden bu sözleri duyma üzüntüsü eklenmişti.
Kendisine karşı en fazla nefret besleyen kavim olan Mahzumilerden sadece bir kişi, halası Berre´nin oğlu Ebu Seleme islâm´a girmişti ve yine o taraftan yeni dine beklenmedik güçlü bir destek geiiyordu. Ebu Seleme´nın oa-basi tarafından kuzeni olan Erkam adında zengin bir akrabası vardı -ikisinin Mahzumlu olan dedeleri kardeşti- c Erkam Peygamber (s.a.v.) ´e gelip «La ilahe illallah» Allah´tan başka tanrı yoktur «Muhammedün Resulullah» Muhammed «onun elçisidir diye inancını açıkladı. Daha sonra Safa Tepesi eteklerindeki büyük evini İslâm´ın hizmetine verdi O zamandan sonra mü´minler, Mekke´nin ortasında görülme ve rahatsız edilme kaygısı taşımadan sığınabilecek o birlikte ibadet edebilecek bir yer bulmuşlardı
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Kur´an´ın her cümlesi ´ayet´ adını alır, yani ders veren işaret.
[2] I.1.188.
SİYER-İ NEBİ
- Ahenk ve Uyuşmazlık
- Ailelerde Bölünmeler
- Aileni Uyarıp Korkut
- Allah´ın Evi
- Anlaşmanın Bozulması
- Apaçık Bir Zafer
- Bedir Savaşı
- Bedir´e Doğru
- Beni Kaynuka
- Beni Kurayza
- Beni Nadir
- Bir Kaybın Tekrar Bulunuşu
- Bir Oğul Kurban Etmeye İçilen And
- Bir Peygambere Duyulan İhtiyaç
- Bir Suikast
- Boykot ve Kaldırılışı
- Büyük Bir Kayıp
- Cennet ve Ebediyyet
- Çöl
- Defn ve Hilafet
- Dereceler
- Düzensiz Saldırılar
- Ebu Cehil veHamza
- En Çok Sevdiğin Kim?
- Es-Saa (Kıyamet)
- Esirler
- Evlilik Önerileri
- Evs ve Hazreç
- Fil Yılı
- Gelecek