Şehitlerin Gömülmesi

Şehitlerin Gömülmesi

Peygamber (s.a.vj, arkadaşlarına düzlüğe inmelerini emretti. Haris İbn Simme tr.), önden, Hamza (r.)´mn ce­sedini bulmak üzere savaş alanına gönderilmişti. Fakat Haris, gördüğü manzara karşısında çok şaşırmış ve Peygamber´e ne diyeceğini bilemediği için geri dönmekte ge­cikmişti. Bunun üzerine Ali´yi onun arkasından gönder­diler. Ali, Haris´i parçalanmış cesedin başında beklerken buldu. Birlikte geri döndüler. Peygamber, kâfirlerin ne yap­tığım duyunca «Şimdiye kadar hiç böyle sinirlenmemiş-tim; gelecek sefer eğer Allah bana Kureyşlilere karşı za­fer verirse, onlardan otuz cesede aynı şeyi yapacağım» de­di.1. Fakat bundan kısa bir süre sonra şu âyetler indi:

«Eğer ceza verecekseniz, size ceza verilenin misliyle ceza verir ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlı­dır* (Nahl: 126).

Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), biraz önce ettiği yeminden geri dönmekle kalmayıp, cesetlere zarar veriJ-mtatai de yasakladı. Yanısıra, savaş sırasında, insanın en tanrısal bölümü olan yüzüne dikkat- edilmesini istedi. «Bir darbe indireceğiniz zaman, bunun yüze gelmemesine dik­ti) 1.1. 584. 278

kat edin. Çünkü Allah, Adem´i kendi suretinde yaratmış­tır»1.

Abdullah îbn Cahş da Hamza´nın biraz ötesinde öl­dürülmüş ve cesedi tahrip edilmişti. Peygamber (s.a.v.) başka ölüleri aramak için yüzünü onlardan çevirdiğinde değişik bir manzarayla karşılaştı. Kendi akrabalarından olan Abdullah ve Hamza´nın biraz ötesinde Hanzala´nın cesedi vardı, Kureyş´in ne kadınları ne de erkekleri ona dokunmamışlardı. Hanzala (r.) orada sanki meleklerin kendisini yatırdığı şekilde uzanıyordu. Saçları, öğlenin ku­ru toprağı üzerindeki suyla ıslanmıştı. Yanından geçen herkes Allah´a şükrediyordu. Çünkü onun güzelliği şehit arkadaşlarının Cennette şimdiki durumunu gösterir bir işa­retti.

Biraz ötede Haysenıe (r.) ve Îbn ed-Dehdehe (r.)´nin cesetleri vardı. Heyseme, rüyasında şehit oğlunu gören; Sa­bit îbn ed-Dehdehe de, yetim çocuğa hurma ağacını he­diye eden adamdı. Peygamber (s.a.v.) Sabit´i gördüğünde; «Meyve yüklü alçak dallı hurma ağaçlan! İbn ed-Dehde-henin Cennette ne çok ağacı var!»3 diye buyurdu.

Evs´lilerden bir grup kendi ölülerini ararken, daha bir gün önce müslüman olmamakla suçladıkları Usayrim adın­da bir adamın cesedini buldular. Ona ne zaman İslam´­dan bahsetseler, O: «Sizin söylediklerinizin doğru olduğu­nu bilsem, hiç tereddüt etmem» derdi. Fakat şimdi savaş alanında çok ağır yaralı bir şekilde yatıyordu, henüz ölme-mişti. «Seni buraya getiren ne?» dediler, «Halkını koru­mak mı yoksa îslâmı korumak mı?» «İslam için geldim» dedi, «Birden bire Allah´a ve Rasulüne inandım ve Müs­lüman oldum. Ondan sonra da kılıcımı alıp bu sabah er­kenden Allah´ın Rasulü ile beraber olmak için buraya gel­dim. Beni yere düşüren bir darbe yiyenceye kadar da sa­vaştım». Daha fazla konuşamadı. Evs´li grup onun başın­da ölünceye dek beklediler. Daha sonra Peygamber (s.a.v.) ´eUsayrim´den bahsettiler. O da Usayrim´in Cennetliklerden olduğunu söyledi. Sonraki yıllarda Usayrim, beş vakit na­mazdan birini bile kılmadan Cennete giren adam olarak tanınırdı.

Şehidler arasında bir de yabancıya rastladılar. İlk baş­ta yabancı olduğunu sanmışlardı, fakat içlerinden biri onun Salebe kavminin Yahudi alimlerinden Muhayrîk olduğu­nu anladı. Daha sonradan öğrendiklerine göre Muhayrik o sabah erkenden halkını toplamış ve Peygamber (s.a.v.) ´e verdikleri sözü tutarak, putperestlere karşı onun yanında olmaları gerektiğini söylemişti. Onlar, bunun Sebbat anla­mına geldiğini söyleyince O: «Sebbat´a inanmayın» demiş ü. Daha sonra, öldürülürse Muhammed (s.a.v.)´in kendisi­nin varisi olduğunu duyurmuştu: «Eğer bugün öldürülür-sem, tüm mallarım, onları Allah´ın gösterdiği şekilde harcayacak olan Muhammed (s.a.v.)´indir.» Daha sonra kı­lıcını ve diğer silahlarını alıp Uhud´a doğru yola çıkmış ve orada öldürülünceye kadar savaşmıştı. Bundan sonra Medine´ye dağıtılan sadakaların çoğu, Peygamber (s.a.v.) ´e, Muhayrîk´ten miras kalan hurma bahçelerinden kaynak­lanıyordu. Peygamber (s.a.v.), Muhayrik için: «Yahudi­lerin en iyisi» demişti.

Mekke´lilerin evlerine döndükleri anlaşılır anlaşılmaz Medine´Iiler rahat bir nefes aldılar ve kadınlar öğleden be­ri kulaklarına gelen söylentilerin doğru olup olmadığını anlayıp ölülerini görmek üzere şehrin dışına çıkmaya baş­ladılar. İlk gelen kadınlar arasında Aişe, Ümmü Eymen ve Safiye vardı. Peygamber (s.a.v.), Safiyeyi görünce çok üzüldü ve Zübeyr´e: «Annene yardım et ve Hamza´nin me­zarının hemen kazılmasını sağla. Git anneni götür, kar­deşine olanları görmesin» dedi. Bunun ürerine Zübeyr, Sa-fiye´ye gitti ve: «Anne, Allah´ın Basulü sana geri dönme­ni emrediyor» dedi. Fakat Safiye zaten haberleri önceden öğrenmişti. «Niçin gidecekmişim?» dedi, «Kardeşimin ba­şına gelenleri duydum. Fakat bu Allah içindi. Allah´tan ge­lene razıyım, tnşaallah sabredeceğime söz veriyorum». Zü­beyr, Peygamber (s.a.v.)´e döndü, O da Safiye´nin gelmesine izin verdi. Bunun üzerine Safiye kardeşinin cesedinin yanına geldi ve şu âyeti okudu: «Biz Allah´a ait (kullar) iz ve şüphesiz O´na dönücüleriz». Bunu duyunca hepsi Bedir´den sonra indirilen âyetleri hatırladılar ve rahatladı­lar .

«Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Ger­çekten Allah, sabredenlerle beraberdir. Ve sakın Allah yolunda Öldürülenlere «ölüler» demeyin; tersine onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz. Andolsun, biz sizi bir parça korku, aç­lık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: Biz Allah´a ait (kullar)ız ve şüphesiz O´na dönücüleriz. Rabbinden (olan bir salat) bağışlanma ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır».

(Bakara: 153-157).

Safiye daha sonra kızkardeşi Umeyme´nin oğlu Ab­dullah îbn Cahş (r.)´ın cesedi başında dua etti. Fatıma (r.) da ona katıldı. İki kadın birlikte ağladılar. Peygamber (s.a.v.) de onlarla birlikte ağlayarak rahatladı. Daha son­ra Fatıma babasının, yaralarını sardı. Kuzenleri Hamne´ye kocası Mus´ab´m, erkek kardeşi Abdullah´ın ve amcasının ölüm haberini vererek üzüldüler. Savaşın ilerlediği bir an­da Peygamber (s.a.v.), hâlâ sancağ* elinde taşıyan Mus´-ab´ı görmüş ve ona seslenmişti. Fakat adam : «Ben Mus´ab değilim» diye cevap vermiş. Peygamber (s.a.v.) de, onun Mus´ab´m yerine sancağı taşıyan bir melek olduğunu an­lamıştı. Peygamber (s.a.v.) genç adamın cenazesi başında durdu ve şu âyeti okudu:

«Mü´minlerden Öyle erkek-adamlar vardır ki, üzerinde Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi (şehid olup sözünü yerine getirdi), kimi de beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirme-diler» (Ahzab; 23).

Peygamber Cs.a.vJ, bütün ölülerin Hamza´nın cenaze­sinin yanına getirilmesini ve mezarların kazılmasını emretti. Hamza bir örtüye sarılmıştı, Peygamber (s.a.v.) onun için cenaze namazı kıldı. Bunun ardısıra diğer cenazeler için de toplam yetmişiki cenaze namazı kıldı. Bir mezar ka­zılır kazılmaz iki veya üç cenaze bir mezara gömülüyor­du. Hamza ve yeğeni Abdullah aynı mezara yan yana gö­müldüler. Peygamber (s.a.v.) gömülme işlemi boyunca her mezarın başında bulundu. «Cemuh´un oğlu Amr ile Amr´m oğlu Abdullah´ı bulun» dedi, «Onlar bu dünyada birbirin­den ayrılmaz iki dosttu, ikisini aynı mezara gömün». Fa­kat Amr´m zevcesi ve Abdullah´ın -Cabir´in babası- karde­şi olan Hind ikisinin cenazesini, oğlu Hallâd´mki ile be­raber getirmişti. Hind onları Medine´ye götürmeye çabala­mış, fakat düzlüğün sonunda ona, bunun Allah´ın emriyle olduğu söylendi. Bu nedenle Hind cenazeleri tekrar savaş alanına geri götürmek zorunda kalmıştı. Bu üç cesed aynı mezara gömüldü. Peygamber (s.a.v.} gömülme işlemi bi­tene dek mezarın başında durdu ve : «Ey Hind, Amr, oğ­lun Hallâd ve kardeşin Abdullah, hepsi beraber Cennet-teler». Bunun üzerine Hind: «Ey Allah´ın Rasulü, beni de onların yanma yerleştirmesi için Allah´a dua et- dedi.

ölülerin çoğunun aksine, Muzeyne´li adamın o anda orada hiç akrabası yoktu. Çünkü yeğeni de ölünceye ka­dar orada savaşmıştı. Bu nedenle Peygamber (s.a.v.) onun başına gitti ve: «Benim senden razı olduğum gibi, Allah da senden razı olsun»[1] dedi. Muzeyne´linin vücudunu giy­diği yeşil çizgili örtüyle kapattılar. Mezara koyduklarında Peygamber (s.a.v.), onun yüzünü kapatmak için örtüyü yu­karı çekti. Fakat bu kez de ayaklan açıkta kaldı. Bunun üzerine, Peygamber (s.a.v.), yanmdakilerden çevreden bi­raz ot toplayıp adamın ayaklarını örtmelerini istedi. Diğer cenazeler için de aynı şey sözkonusuydu. Yani toprak atıl­madan önce ölünün yüz ve ayakları başka birşeyle örtülmeliydi.

Son mezar da kapatıldığında Peygamber (a.n.v.) atım istedi ve bindi. Şafakta geldikleri yoldan geri döndüler, Medine´nin girişindeki kayalıklara geldiklerinde, çevresin­dekilere saf oluşturmalarını söyledi. Erkekler Mekke´ye dö­nük iki saf oluşturdular. Ondört kadın da onların arka­sına dizildi. Daha sonra Allah´a dua edip şükür ve hamd-lerini sundular «Allah´ım, senden selamını, rahmetini, be­reketini ve affını diliyorum, Allah´ım, senden ne sona eren, ne de solan ebedî saadeti istiyorum. Allah´ım, senden kor­kulacak günde eminlik, yokluk gününde çokluk istiyo­rum.»[2].

--------------------------------------------------------------------------------

[1] W. 277.

[2] W. 315.
Top