Vadideki Kureyş
Vadideki Kureyş
İbrahim´in soyundan gelen en güçlü arap kavimlerinden biri de Kureyş idi; ve İsa´dan yaklaşık dört yüz yıl sonra, Kureyş´ten Kusayy, Huzaa´nın lideri Huleyl´in kızı ile evlendi. Huleyl, damadını kendi oğullarma tercih etti; çünkü Kusayy ammanmın araplan arasında sivrilmiş bir şahsiyetti. Huleyl´in ölümünden sonra, şiddetli bir çarpış-ma oldu ve sonunda Mekke´nin yöneticiliği ve Kabe´nin koruyuculuğu Kusayy´a verildi.
Bunun üzerine Kusayy yalan akrabaları olan Kureyşlileri ?kardeşi Zühre, amcası Teym, diğer bir amcasının oğlu olan Mahzum ve daha uzak olan bir kaç kuzenini- vadiye getirdi ve Mabed´in yakınma yerleştirdi. Bunlar ve yakınları Vadi Kureyşleri, Kusay´ın daha uzak akrabaları olan ve çevredeki tepelerde yerleşmiş olanlar İse civar Kureyşleri olarak tanınır. Kusayy bu iki kabileyi de kral gibi yönetiyor ve vergi alıyordu, bu parayla da kendilerini besleyemeyecek kadar fakır olan hacıları doyururdu. Bu zamana kadar Mabed´in koruyucuları onun çevresinde çadırlarda kalıyorlardı. Fakat Kusayy onlara, kendilerine evler yapmalarını söyledi, kendisi de Daru´n-Nedve adıyla tanınan geniş bir ev yaptı.
Herşey ahenkliydi, fakat karışıklıklar çıkmak Üzere idi. Kusayy soyunun belirgin özelliklerinden biri de her nesilde bir tek seçkin kişinin tüm kavme hükmetmesi idi Kusayy´ın dört oğlundan en şerefli ve tanınmış olanı Abdu´1-Menaf ti. Fakat Kusay, en büyük oğlu Abdu´d-Dar´ı. içlerinde en az yetenekli olmasına rağmen diğerlerine tercih etti ve ölümünden kısa bir süre önce ona şunları söyledi: «Oğlum, insanlar, onları senden daha şerefli kabul etseler de, seni onların seviyesine çıkaracağım. Sen açmadıkça Ka´be´ye kimse giremeyecek. Kureyş´in savaş sancağı senin ellerinde olacak, sen izin vermedikçe hiçbir hacı Mekke´de içecek su bulamayacak, sen vermedikçe hiçbir yiyecek bulamayacak, Kureyş senin evinden başka yerde bir meselede anlatamayacak.[1]Kendi hak ve güçlerinin tümüyle birlikte Darün-Nedve´nin sahipliğini de ona verdi.
Evlada yakışır bir şekilde Abdu´l-Menaf, babasının dileklerini tartışmasız kabul etti; fakat bir sonraki nesilde Kureyş´in yansı, gününün en ileri gelen adamı olan Ab-du´L-Menafın oğlu Hagim´in etrafında toplandılar ve hakların Abdu´d-Dar sülalesinden Hasim´in kendi sülalesine aktarılmasını istediler. Haşim ve kardeşlerini destekleyenler Zühre ve Teymin torunları ve en yaşlı grup hariç tüm Kusayy soyundan gelenlerdi. Mahzum´un soyundan gelenler ve diğer uzak kuzenler hakların Abdu´d-Dar´-da kalmam gerektiğini savundular. Duygular o kadar şiddetlendi ki Abdu´l-Menaf soyundan bir grup kadın bir kâse güzel koku getirip, Ka´be´nin yanına koydular; Haşim, kardeşleri ve diğer taraftarları ellerini bu kaseye daldırıp, birbirlerini bırakmayacaklarına dair and içtiler ve bu anlaşmayı teyid etmek için kokulu ellerini Kabe´nin taşlarına sürttüler. İşte bu grup güzel kokanlar diye anıldı. Abdu´d-Dar´ın taraftarları da birleşme andı içtiler ve onlara da Müttefikler adı verildi. Şiddet ve savaş sadece Mabed´İn içinde değil Mekke´yi çevreleyen büyük bir daire içinde de yasaktı. İki grup, bir anlaşmazlık çıktığın savaş etmek için bu kutsal yerden milierce uzağa gitmek zorundaydılar. Sonunda Abdu´LMenaf oğullarının vergi toplama ve hacılara yiyecek ve su sağlama haklarını almasına, Abdu´d-Dar oğullarının ise Ka´be´nin anahtarlarına ve diğer haklara sahip olmasına ve onların evinin yine toplanma yeri (Darü´n-Nedve) olarak devam etmesine karar verildi.
Haşim´in kardeşleri, hacılara hizmet görevini Haşim´e verdiler. Hac zamanı yaklaştığında Haşim mecliste kalkar ve şöyle derdi: «Ey Kureyşliler, siz Allah´ın komşularısınız, O´nun evinin yakınlarısınız, işte bu bayramda Tanrı´-ran ziyaretçileri, hacılar O´nun evine geliyor. Onlar Allah´ın misafirleridir ve hiçbir* misafir O´nun misafirleri kadar cömertlik beklemez. Eğer benim kendi zenginliğim yetse idi, bu yükü size yüklemezdim.»
Haşim hem Arabistan içinde, hem de dışında şeref kazandı. Mekke´den kalkan iki büyük kervanı, Yemen´e giden kış kervanını ve kuzey-baü Arabistan´a, oradan Roma İmparatorluğunun bir bölümü olarak Bizans yönetiminde olan Suriye ve Filistin´e giden Yaz kervanını o düzenlemiştir. İki kervan da eski «misk yolu» üzerinden geçerdi ve yaz kervanının en önemli duraklarından biri ve ilk durağı, kuzeytte Mekke´den onblr günlük deve yolu uzaklıktaki Yesrid vahası İdi. Bu vahada bir zamanlar sadece yahudiler hüküm sürüyordu, fakat daha sonra Güney Arabistan´dan bir kavim onları yönetmeye başladı. Yahudiler, toplumun genel yaşamında rol almaya ve kendi dinlerini koruyarak zenginlik içinde yaşamaya devam ettiler. Yes-rib´deki Araplara gelince, onlar ana-erkil gelenekleri devam ettiriyorlardı. Atalarından bir kadının ölümünden sonra Kayle´nin çocukları adını aldılar, fakat Kayle´den sonra kabile, oğullan Evs ve Hazreç arasında ikiye ayrıldı.
Hazreç´in en etkili kadınlarından biri. Neccar sülalesinden Amr´ın kızı Selma idi. Haşim onunla evlenmek istedi. Selma, kendisiyle ilgili İslerin kontrolünün kendisinde olmasını şart koşarak teklifi kabul etti ve ayrıca bir erkek çocuk dünyaya getirdiğinde en azından on dört yaşına dek Yesrib´de büyütmeyi şart koştu. Haşim bu şartları kabul etti, çünkü /eni gelenler için daha tehlikeli olan vaha humması sayılmazsa, Yesrib´in iklimi Mekke´den daha sağlıklıydı. Bundan başka Haşim sık sık Suriye´ye gidiyordu. Gerek oraya giderken, gerekse dönüşte Selma ve oğlunun yanında kalabilirdi. Fakat Haşîm´in yaşamı uzun sürmedi, seferlerinden birinde Filistin´de, Gazze´de hastalandı ve öldü.
Haşim´in Abdu´ş-Şems ve Muttalib adında iki öz kardeşi ve Nevfel adında bir üvey kardeşi vardı. Abdu´ş-Şems Yemen´de ve Suriye´de ticaretle meşguldü, Nevfel ise Irak´ta ticaret yapıyordu. Bu nedenle ikisi de çoğu zaman Mekke´den uzakta bulunuyorlardı. Bu ve daha başka sebepler yüzünden, hacılara su verme ve onları beslemek için vergi toplama haklarını Haşim´in küçük kardeşi Muttalib aldı ve kendisinden sonra bu görevleri yüklenebilecek bir kişi düşünmeye başladı. Haşim´in Selma dışındaki diğer eşlerinden üç oğlu vardı. Fakat söylenenlerin tümü doğru ise, bunların hiçbiri -ve Muttalib´in kendi oğullarından hiçbiri- Sehna´nın oğluyla karşılaştırılamazdı. Çok genç olmasına rağmen Şeybe -annesinin verdiği isim- liderlik için özgün vasıfları göstermeye başlamıştı. Vaha´dan gecen yolcular onunla ilgili çok mükemmel haberler getiriyorlardı. Sonunda Muttalib onu görmeye gitti; gördükleri onu, Selma´dan yeğenini kendisine emanet etmesini istemeye yöneltti. Selma oğlunu bırakmak istemiyordu. Şeybe de annesinin rızası olmadan onu bırakmayacağını söyledi. Fakat Muttalib´in ümidi kırılmamıştı. Mekke´nin anne ve oğu-la Yesrib´in sağlayamayacağı olanaklar sağlayacağını vur-guladı. Kutsal Ev´in bekçileri ve tüm Arabistan´daki Hacc´-în merkezi olan Kureyşliler şerefçe diğer Arap kabilelerinden üstündüler; büyük bir ihtimalle Şeybe, bir gün babasının görevini üstlenecek ve Kureyş´in liderlerinden biri olacaktı. Fakat bunun için Önce kendi halkıyla bütünleşmeliydi. Dışarıdan gelen bir göçmen böyle bir şerefe tabii ki hak kazanamazdı. Selma onun öne sürdüğü düşüncelerden çok etkilendi. Eğer oğlu Mekke´ye giderse onu
Mekke´de ziyaret etmesi veya oğlunun onu ziyaret etmesi kolay olacaktı, bu nedenle onun gitmesine izin verdi. Mut-talib yeğenini devesinin arkasına aldı ve yola koyuldu. Mekke´ye giderken yolda onlara rastlayanların, bu yabancı genci gördüklerinde «Abdü´l-Muttalib- yani «Muttalib1-in kalesi» dediklerini duydu. O da «bu benim kardeşim Haşîm´in oğludur» diye cevap verdi. Sözlerine karşılık ola-rak verilen selamla birlikteki gülümseme, şehirde ağızdan agıza dolaşacak olan genç adamla ilgili haberlerin başlangıcıydı; o günden sonra genç, Abdu´l-Muttalib olarak anıldı. Mekke´ye vardıktan kısa bir süre sonra,, babasının hakları üzerinde amcası Nevfel´le aralarında anlaşmazlık çıktı : fakat koruyucu amcasının ve Yesrib´den gelen desteğin yardımıyla Abdu´l-Muttalib haklarını kazanabildi. Mutta-lib´in Yesrib´de verdiği sözlerden de ümit kesmedi. Yıllar sonra Muttalib öldüğünde hiç kimse yeğeninin hacılara yiyecek ve su sağlama hektarını almasına karşı çıkmadı. Onun bu işi becermekte .mcasını ve babasını bile geçtiği söylenirdi.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] «el» takısının kaldırıldığı hitaplar dışında isim el-Muttalıbdir. Fakat bu belirlilik takısı transkripsiyonda zorluk yarattığı için, bu ve bunun gibi «el- takısı taşıyan isimlerde hitap halini kullanmayı tercih ettik.
Bunun üzerine Kusayy yalan akrabaları olan Kureyşlileri ?kardeşi Zühre, amcası Teym, diğer bir amcasının oğlu olan Mahzum ve daha uzak olan bir kaç kuzenini- vadiye getirdi ve Mabed´in yakınma yerleştirdi. Bunlar ve yakınları Vadi Kureyşleri, Kusay´ın daha uzak akrabaları olan ve çevredeki tepelerde yerleşmiş olanlar İse civar Kureyşleri olarak tanınır. Kusayy bu iki kabileyi de kral gibi yönetiyor ve vergi alıyordu, bu parayla da kendilerini besleyemeyecek kadar fakır olan hacıları doyururdu. Bu zamana kadar Mabed´in koruyucuları onun çevresinde çadırlarda kalıyorlardı. Fakat Kusayy onlara, kendilerine evler yapmalarını söyledi, kendisi de Daru´n-Nedve adıyla tanınan geniş bir ev yaptı.
Herşey ahenkliydi, fakat karışıklıklar çıkmak Üzere idi. Kusayy soyunun belirgin özelliklerinden biri de her nesilde bir tek seçkin kişinin tüm kavme hükmetmesi idi Kusayy´ın dört oğlundan en şerefli ve tanınmış olanı Abdu´1-Menaf ti. Fakat Kusay, en büyük oğlu Abdu´d-Dar´ı. içlerinde en az yetenekli olmasına rağmen diğerlerine tercih etti ve ölümünden kısa bir süre önce ona şunları söyledi: «Oğlum, insanlar, onları senden daha şerefli kabul etseler de, seni onların seviyesine çıkaracağım. Sen açmadıkça Ka´be´ye kimse giremeyecek. Kureyş´in savaş sancağı senin ellerinde olacak, sen izin vermedikçe hiçbir hacı Mekke´de içecek su bulamayacak, sen vermedikçe hiçbir yiyecek bulamayacak, Kureyş senin evinden başka yerde bir meselede anlatamayacak.[1]Kendi hak ve güçlerinin tümüyle birlikte Darün-Nedve´nin sahipliğini de ona verdi.
Evlada yakışır bir şekilde Abdu´l-Menaf, babasının dileklerini tartışmasız kabul etti; fakat bir sonraki nesilde Kureyş´in yansı, gününün en ileri gelen adamı olan Ab-du´L-Menafın oğlu Hagim´in etrafında toplandılar ve hakların Abdu´d-Dar sülalesinden Hasim´in kendi sülalesine aktarılmasını istediler. Haşim ve kardeşlerini destekleyenler Zühre ve Teymin torunları ve en yaşlı grup hariç tüm Kusayy soyundan gelenlerdi. Mahzum´un soyundan gelenler ve diğer uzak kuzenler hakların Abdu´d-Dar´-da kalmam gerektiğini savundular. Duygular o kadar şiddetlendi ki Abdu´l-Menaf soyundan bir grup kadın bir kâse güzel koku getirip, Ka´be´nin yanına koydular; Haşim, kardeşleri ve diğer taraftarları ellerini bu kaseye daldırıp, birbirlerini bırakmayacaklarına dair and içtiler ve bu anlaşmayı teyid etmek için kokulu ellerini Kabe´nin taşlarına sürttüler. İşte bu grup güzel kokanlar diye anıldı. Abdu´d-Dar´ın taraftarları da birleşme andı içtiler ve onlara da Müttefikler adı verildi. Şiddet ve savaş sadece Mabed´İn içinde değil Mekke´yi çevreleyen büyük bir daire içinde de yasaktı. İki grup, bir anlaşmazlık çıktığın savaş etmek için bu kutsal yerden milierce uzağa gitmek zorundaydılar. Sonunda Abdu´LMenaf oğullarının vergi toplama ve hacılara yiyecek ve su sağlama haklarını almasına, Abdu´d-Dar oğullarının ise Ka´be´nin anahtarlarına ve diğer haklara sahip olmasına ve onların evinin yine toplanma yeri (Darü´n-Nedve) olarak devam etmesine karar verildi.
Haşim´in kardeşleri, hacılara hizmet görevini Haşim´e verdiler. Hac zamanı yaklaştığında Haşim mecliste kalkar ve şöyle derdi: «Ey Kureyşliler, siz Allah´ın komşularısınız, O´nun evinin yakınlarısınız, işte bu bayramda Tanrı´-ran ziyaretçileri, hacılar O´nun evine geliyor. Onlar Allah´ın misafirleridir ve hiçbir* misafir O´nun misafirleri kadar cömertlik beklemez. Eğer benim kendi zenginliğim yetse idi, bu yükü size yüklemezdim.»
Haşim hem Arabistan içinde, hem de dışında şeref kazandı. Mekke´den kalkan iki büyük kervanı, Yemen´e giden kış kervanını ve kuzey-baü Arabistan´a, oradan Roma İmparatorluğunun bir bölümü olarak Bizans yönetiminde olan Suriye ve Filistin´e giden Yaz kervanını o düzenlemiştir. İki kervan da eski «misk yolu» üzerinden geçerdi ve yaz kervanının en önemli duraklarından biri ve ilk durağı, kuzeytte Mekke´den onblr günlük deve yolu uzaklıktaki Yesrid vahası İdi. Bu vahada bir zamanlar sadece yahudiler hüküm sürüyordu, fakat daha sonra Güney Arabistan´dan bir kavim onları yönetmeye başladı. Yahudiler, toplumun genel yaşamında rol almaya ve kendi dinlerini koruyarak zenginlik içinde yaşamaya devam ettiler. Yes-rib´deki Araplara gelince, onlar ana-erkil gelenekleri devam ettiriyorlardı. Atalarından bir kadının ölümünden sonra Kayle´nin çocukları adını aldılar, fakat Kayle´den sonra kabile, oğullan Evs ve Hazreç arasında ikiye ayrıldı.
Hazreç´in en etkili kadınlarından biri. Neccar sülalesinden Amr´ın kızı Selma idi. Haşim onunla evlenmek istedi. Selma, kendisiyle ilgili İslerin kontrolünün kendisinde olmasını şart koşarak teklifi kabul etti ve ayrıca bir erkek çocuk dünyaya getirdiğinde en azından on dört yaşına dek Yesrib´de büyütmeyi şart koştu. Haşim bu şartları kabul etti, çünkü /eni gelenler için daha tehlikeli olan vaha humması sayılmazsa, Yesrib´in iklimi Mekke´den daha sağlıklıydı. Bundan başka Haşim sık sık Suriye´ye gidiyordu. Gerek oraya giderken, gerekse dönüşte Selma ve oğlunun yanında kalabilirdi. Fakat Haşîm´in yaşamı uzun sürmedi, seferlerinden birinde Filistin´de, Gazze´de hastalandı ve öldü.
Haşim´in Abdu´ş-Şems ve Muttalib adında iki öz kardeşi ve Nevfel adında bir üvey kardeşi vardı. Abdu´ş-Şems Yemen´de ve Suriye´de ticaretle meşguldü, Nevfel ise Irak´ta ticaret yapıyordu. Bu nedenle ikisi de çoğu zaman Mekke´den uzakta bulunuyorlardı. Bu ve daha başka sebepler yüzünden, hacılara su verme ve onları beslemek için vergi toplama haklarını Haşim´in küçük kardeşi Muttalib aldı ve kendisinden sonra bu görevleri yüklenebilecek bir kişi düşünmeye başladı. Haşim´in Selma dışındaki diğer eşlerinden üç oğlu vardı. Fakat söylenenlerin tümü doğru ise, bunların hiçbiri -ve Muttalib´in kendi oğullarından hiçbiri- Sehna´nın oğluyla karşılaştırılamazdı. Çok genç olmasına rağmen Şeybe -annesinin verdiği isim- liderlik için özgün vasıfları göstermeye başlamıştı. Vaha´dan gecen yolcular onunla ilgili çok mükemmel haberler getiriyorlardı. Sonunda Muttalib onu görmeye gitti; gördükleri onu, Selma´dan yeğenini kendisine emanet etmesini istemeye yöneltti. Selma oğlunu bırakmak istemiyordu. Şeybe de annesinin rızası olmadan onu bırakmayacağını söyledi. Fakat Muttalib´in ümidi kırılmamıştı. Mekke´nin anne ve oğu-la Yesrib´in sağlayamayacağı olanaklar sağlayacağını vur-guladı. Kutsal Ev´in bekçileri ve tüm Arabistan´daki Hacc´-în merkezi olan Kureyşliler şerefçe diğer Arap kabilelerinden üstündüler; büyük bir ihtimalle Şeybe, bir gün babasının görevini üstlenecek ve Kureyş´in liderlerinden biri olacaktı. Fakat bunun için Önce kendi halkıyla bütünleşmeliydi. Dışarıdan gelen bir göçmen böyle bir şerefe tabii ki hak kazanamazdı. Selma onun öne sürdüğü düşüncelerden çok etkilendi. Eğer oğlu Mekke´ye giderse onu
Mekke´de ziyaret etmesi veya oğlunun onu ziyaret etmesi kolay olacaktı, bu nedenle onun gitmesine izin verdi. Mut-talib yeğenini devesinin arkasına aldı ve yola koyuldu. Mekke´ye giderken yolda onlara rastlayanların, bu yabancı genci gördüklerinde «Abdü´l-Muttalib- yani «Muttalib1-in kalesi» dediklerini duydu. O da «bu benim kardeşim Haşîm´in oğludur» diye cevap verdi. Sözlerine karşılık ola-rak verilen selamla birlikteki gülümseme, şehirde ağızdan agıza dolaşacak olan genç adamla ilgili haberlerin başlangıcıydı; o günden sonra genç, Abdu´l-Muttalib olarak anıldı. Mekke´ye vardıktan kısa bir süre sonra,, babasının hakları üzerinde amcası Nevfel´le aralarında anlaşmazlık çıktı : fakat koruyucu amcasının ve Yesrib´den gelen desteğin yardımıyla Abdu´l-Muttalib haklarını kazanabildi. Mutta-lib´in Yesrib´de verdiği sözlerden de ümit kesmedi. Yıllar sonra Muttalib öldüğünde hiç kimse yeğeninin hacılara yiyecek ve su sağlama hektarını almasına karşı çıkmadı. Onun bu işi becermekte .mcasını ve babasını bile geçtiği söylenirdi.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] «el» takısının kaldırıldığı hitaplar dışında isim el-Muttalıbdir. Fakat bu belirlilik takısı transkripsiyonda zorluk yarattığı için, bu ve bunun gibi «el- takısı taşıyan isimlerde hitap halini kullanmayı tercih ettik.
SİYER-İ NEBİ
- Ahenk ve Uyuşmazlık
- Ailelerde Bölünmeler
- Aileni Uyarıp Korkut
- Allah´ın Evi
- Anlaşmanın Bozulması
- Apaçık Bir Zafer
- Bedir Savaşı
- Bedir´e Doğru
- Beni Kaynuka
- Beni Kurayza
- Beni Nadir
- Bir Kaybın Tekrar Bulunuşu
- Bir Oğul Kurban Etmeye İçilen And
- Bir Peygambere Duyulan İhtiyaç
- Bir Suikast
- Boykot ve Kaldırılışı
- Büyük Bir Kayıp
- Cennet ve Ebediyyet
- Çöl
- Defn ve Hilafet
- Dereceler
- Düzensiz Saldırılar
- Ebu Cehil veHamza
- En Çok Sevdiğin Kim?
- Es-Saa (Kıyamet)
- Esirler
- Evlilik Önerileri
- Evs ve Hazreç
- Fil Yılı
- Gelecek