Veda Haccı
Veda Haccı
Peygamber (s.a.v.) Medine´de iken Ramazan ayında, ayın ortalarında Mescid´de on günlük bir inzivaya çekilmeyi (itikaf) adet haline getirmişti, arkadaşlarından bazıları da ona katılırlardı. Fakat o yıl kararlaştırılan on günden başka bir on gün daha mescidde kaldılar. Yani Rama-zan´m son yirmi gününü itikafta geçirdiler. Her Rama-zan´da Cebrail gelir ve hafızasında vahiyden bir bölümün silinip silinmediğini anlamak için onu kontrol ederdi. Bu yıl Peygamber (s.a.v.) Katıma (r.a)´ya gizlice henüz başkalarına söylenmemesi gereken bir sır verdi: «Her yıl bir kez Cebrail bana Kur´an´ı okur ben de ona okurum: fakat bu yıl bana iki kez okudu. Zamanımın geldiğini düşünüyorum»[1].
Şevval ayı geçti; yılın onbirinci ayında Medine´de, Hac´da Peygamber (s.a.v.)´in önderlik edeceği haberi yayıldı. Bu haberler çöl kabilelerine de ulaştırıldı ve her adımında Peygamber (s.a.v.)´le olmak için vahaya her taraftan akın akın insanlar gelmeye başladı. Bu Hac, yüzyıllardan beri yapılan haclara hiç benzemeyecekti: hacıların tümü bir tek Allah´a inanan kimseler olacak ve hiçbir putperest putperestçe ibadetleriyle Kutsal Ev´i kirletmeyecekti. Ayın sona ermesine beş gün kala Peygamber (s.a.v.) otuz-bin kadın ve erkeğin başında Medine´den yola çıktı. Peygamber (s.a.v.)´in hanımlarının hepsi, Abdurrahman İbn Avf (r.a) ve Osman îbn Affan (r.a) tarafından yedilen develerin üstündeydi. Ebu Bekir CrJ´in yanında hanımı Esma (r.a) da vardı. îlk konaklardan birinde Esma, Muhammed adını verdikleri bir erkek çocuğu doğurdu. Ebu Bekir (r.a) onu Medine´ye geri göndermek istiyordu, fakat Peygamber (s.a.v.) ona, hanımına gusül abdesti almasını, Hac için niyet etmesini söyledikten sonra birlikte planlandığı şekilde hacca gitmelerini söyledi.
Medine´den ayrılışın onuncu gününün akşamı Peygamber (s.a.v.) Mekke´yi fethetmeye giderken geçtikleri bir geçide ulaştı. Orada bir gece geçirdikten sonra ertesi sabah Vadi´ye inmeye başladılar. Peygamber (s.a.v.) Kâ´-be´yi gördüğünde devesinin ipini sol eline alarak sağ elini yukarı kaldırıp açtı ve dua etti: «Allah´ım, bu Evin insanlardan gördüğü saygı lütuf, bağlılık ve rahmeti artır!»[2] Mescide girdi, tavaf ettikten sonra İbrahim makamında namaz kıldı. Daha sonra Safa´ya giderek Safa ile Mer-ve arasında yedi kez gidip geldi: Yanındakiler her yerde yaptığı duaların tam sözlerini hazıfalannda saklamak içm çaba sarf ediyorlardı.
Daha sonra Mescid´e girerek, önce de olduğu gibi anahtarlarını koruyan Abdu´l-Dar´dan Osman (r.a)´ı ve Usame (r.a) ile Bilâl (r.a)´i yanma alarak Kâ´beye girdi. Fakat o akşam Aişe´yi çadırında ziyafet ettiğinde Aişe onun üzgün olduğunu farketti. Sebebini sorduğunda: «Bugün birşey yaptım, keşke yapmasaydım. Kâ´be´ye girdim, Ümmetimden bazıları» dedi gelecekteki Müslümanları kastederek, «içeri giremeyebilirler ve bu nedenle nefislerinde huzursuzluk hissedebilirler. Biz sadece onu tavaf etmekle emrolunduk, içine girmekle değil»[3] dedi.
Ümmü Hani (r.a)´nin kendi evinde kalması için tüm ısrarlarına rağmen Peygamber (s.a.v.) Mekke´deki evlerden hiçbirinde kalmayı kabul etmedi. Yeni ayın sekizinci gününde tüm hacılarla birlikte Mina´ya gitti. Geceyi orada geçirdikten sonra, sabahleyin Haram bölgenin hemen dışında, Mekke´nin onüç mil doğusunda geniş bir vadi olan Arafe´ye gitti. Arafe, Taif´e giden yol üzerindeydi ve kuzey ve doğudan Taif dağlarıyla çevrilmişti. Fakat bunların hepsinden ayrı her tarafı vadi tarafından çevrelenmiş ve vadi ile aynı adı taşıyan, bazen de Rahmet dağı denilen bir dağ vardı. Her ne kadar aşağılara kadar yayılıyorsa da hacıların makamı bu dağ idi. O gün Peygamber (s.a.v.) bu tepede vakfe yaptı.
Mekke´lilerden bazıları onun çok ileri gittiğini söyleyerek şaşkınlıklarını belirttiler. Çünkü diğer hacılar Arafe´ye gittikleri halde Kureyç´liler: «Biz Allah´ın ümmetiyiz» diyerek haram bölgede kalmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Fakat Peygamber (s.a.v.) İbrahim´in Arafe´de geçirilen günü haccm gereklerinden biri olarak emrettiğini ve Kureyş-lilerin onun uygulamasını terkettiklerini söylemişti. Peygamber (s.a.v.) o gün hac geleneğîifden bahsetti ve dudaklarından sık sık «İbrahim´in mirası» kelimeleri döküldü.
Peygamber (s.a.v.) tüm kabilelere, artık bundan sonra tüm İslâm toplumunda kan davalarının sona erdiğini her insanın mal ve canının dokunulmaz olduğunu duyurmak için gür bir sesi olan Safvan´m kardeşi Rebia´yı tellal olarak görevlendirdi ve ona şöyle bağırmasını emretti: «Allah´ın Rasulü soruyor: Bu ay ne ayıdır?» Herkes sessizdi, Peygamber (s.a.v.) cevap verdi: «Haram ay.» Sonra sordu: «Bu belde neresidir?» Yine kimse cevap vermedi, o da: «Haram belde» dedi. Daha sonra: «Bugün nedir?» diye sordu. Yine cevap veren kendisi oldu: «Büyük Hac günü.» Daha sonra Rebia, Peygamber (s.a.v.)´in öğrettiği şekilde şöyle bağırdı: «Gerçekten Allah, Rabbinize kavuşuncaya kadar kanlarınızı ve mallarınızı birbirinize haram kılmıştır. Nasıl ki bu gününüz, bu beldeniz ve bu ayınız haram ise.»
Güneş en yüksek noktasma ulaştığında Peygamber (s.a.v.) Allah´a hamddan sonra şu sözlerle başlayan bir hutbe okudu: «Ey insanlar, beni dinleyin, çünkü bilmiyo-rum, belki de sizinle bu yıldan sonra bir daha buluşama-yacağım.» Daha sonra onları birbirlerine iyi davranmaları konusunda uyardı ve onlara haranı ve helâl olan şeylerden bahsetti. En sonunda şöyle dedi: «Size sımsıkı sarıldığında sizi sapıklıktan kurtaracak bir emanet bırakıyorum: Allah´ın kitabı ve Peygamber´in sünneti. Ey insanlar, sözlerimi dinleyin ve anlayın» Daha sonra onlara Kur´an´m son âyetlerini oluşturan ve henüz nazil olan bir pasaj okudu:
«Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi de tamamladım ve size din olarak islâm´ı seçip-beğendim. Kim «Şiddetli bir açltkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa ?günaha eğilim, göstermeksizin (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir): Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir» (Maide: 3).
Hutbesini bir soru ile bitirdi: «Ey insanlar, risaletimi tebliğ ettim mi?» Binlerce ağızdan yükselen Allahümme ne´am (Allahım, evet) sesleri gök gürültüsü gibi tüm vadiyi doldurdu. Peygamber (s.a.v.) işaret parmağını göğe kaldırarak: «Allahım, şahid ol.» dedi.
Daha sonra namazlar kılındı ve Arife gününün geri kalan kısmı dua ve tefekkürle geçirildi. Fakat güneş batar batmaz Peygamber (s.a.v.) yanına Üsame (r.a) ´yi alarak tepeden aşağıya inmeye başladı ve tüm hacılarla birlikte Mekke´ye doğru vadiyi aştılar. Bu noktada hızlı ilerlemek gelenekti; fakat aşırı hareketleri görünce Peygamber (s.a.v.): «Yavaş! Yavaş! Sessiz olun! Aranızdaki güçlüler zayıfları gözetsin!» diye bağırdı. Geceyi Haram bölge sınırları içinde olan Müzdelife´de geçirdiler ve oradan Mina vadisinde, Akabe´de üç sütunla temsil edilen Şeytanı taşlamak için küçük çakıl taşları topladılar. Şevde, Peygamber (s.a.v.)´den etraf sakinken Müzdelife´den ayrılma izni istedi. Kadınların çoğuna nazaran iri yapılı ve ağır oldugu için sıcaktan ve yolculuk sıkıntılardan çok rahatsız oluyordu. Bu nedenle kalabalık ulaşmadan önce şeytan taşlamak görevini bitirmek istiyordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) onu Ümmü Süleym ile birlikte Abbas´m oğullarından biri olan Abdullah´la gönderdi.
Peygamber (s.a.v.) kendisi sabah namazını Müzdelife´-de kıldı ve daha sonra arkasında deve sırtında yol alan Fadl olduğu halde hacıları Akabe´ye götürdü. Oniki yıl önce bu yerde ve bu günde altı Hazreç´li gelmiş ve ona biat etmişlerdi. Bu da Birinci ve İkinci Akabe biatlarımn zeminini hazırlamıştı. Taşlamadan sonra hayvanlar kurban edildi ve Peygamber (s.a.v.) başını traş etmesi için bir arîam çağırdı. Hacılar, onun saçından bir tutam alabilmek ümidiyle etrafına toplandılar. Ebu Bekir (r.a) daha sonraları, Uhud´da ve Hendek´te a Halid´le şimdi şu sözleri söyleyen Halid (r.a) arasındaki ayırıma dikkat çekmişti: «Ey Allah´ın Rasulü, alnındaki saçları, Anam babam sana feda oîsun başkasına değil, bana ver»- Peygamber (s.a.v.) onları Haîid (r.a)´e verdi o, saç tutamır aldı, gözlerine ve dudaklarına bastırdı.
Bundan sonra Peygamber (s.a.v.) hacılara, Kâ´be´yİ ziyaret etmelerini ve ondan sonraki iki geceyi Mina´da geçirmek üzere tekrar geri dönmelerini emretti Kendisi ikindiden sonraya kadar bekledi. Hayız halinde olan Aişe (r.a) hariç diğer hanımları ona Mekke´ye giderken eşlik ettiler. Birkaç gün sonra Aişe (r.a) temizlendiğinde Peygamber onu kardeşi Abdurrahman ile Haram bölgenin dışına gönderdi. Aişe (r.a) orada tekrar niyet etti ve Mekke´ye giderek Kâ´be´yi tavaf etti.
Peygamber (s.a.v.)´in Ramazan´da gönderdiği ûç yü? afh Yemen seferini bitirmişlerdi ve güneyden Mekke´ye doğru geliyorlardı. Ali (r.a) şimdi haccını bitirmiş olan Peygamber (s.a.v.)´le birlikte Kac yapmak için mümkün olduğu kadar kısa sürede ona ulaşmak isteğiyle adamlarından önce geliyordu. Devletin payına düşen ganimetlerin beşte birinde tüm orduyu giydirecek kadar keten elbise vardı, fakat Ali (r.a) bunların Peygamber (s.a.v.)´e eldeğmemış bir şekilde teslim edilmelerine karar vermişti. Fakat adam-lar, onun yokluğu sırasında vekil olarak bıraktığı adamı herbirine keten bir elbise vermeye ikna etmişlerdi. Elbise değiştirmeye büyük ihtiyaçları vardı. Çünkü üç aydan beri evden uzaktaydılar. Şehre yaklaştıklarında Ali onları karşılamaya gitti ve yapılan değişikliğe çok şaşırdı. Kumandan: «Halkın arasına girdiklerinde düzgün görünsun-ler diye elbiseleri verdim» dedi. Adamlar, Mekke´deki hor-kesin Bayram için en güzel elbiselerini giydiklerini ve gu-zel görünmeye dikkat ettiklerini biliyorlardı. Fakat Ah (r.a) böyle bir serbestliği hoşgörü gösteremeyeceğini hissetti ve onlara eski elbiselerini giyip yenilerini ganimetlerin arasına koymalarını emretti. Tüm orduda huzursuzluk başgos-terdi. Peygamber (s.a.v.) bunu duyduğunda. «Ey insanlar, Ali (r.a) ´yi suçlamayın, çünkü o Allah yolunda, suçlanama-yacak kadar titizdir.» Fakat bu sözler yeterli olmadı, belki de bunu sadece bir haç kişi duydu Bu nedenle huzursuz, luk devam etti.
Medine´ye dönerken bölüklerden biri Peygamber (s.a.v.)´e Ali (r.a)´yi şikâyet edince Peygamber (s.a.v.)´ın yu/,u-nün rengi değişti. «Ben, mü´m inlere, kendilerinden daha yakın değil miyim?" dedi. Adamlar tasdiklndiklerindo «Ben kime en yakın isem, ona en yakın ulan Ali´dir, diye ekledi. Gadir eJ-Humm´da kamp kurduklarında bütün ın-sanlan topladı. Ali (r.a)´yi elinden tuttu ve bu sözleri tekrarladı. Daha sonra şu duayı okudu: «Allattım, onun dostuna dost ol, düşmanına da düşman ol». Böylece Ali hakkındaki söylenti ve mırıldanmalar son buldu[4]
Bir önceki yıl gelen delegelerden biri de, yerleşim bölgeleri Necd´in doğu sınırı boyunca yayılmış olan, Beni Ha-nife adındaki YemameT Hristiyan bir kabiledendi. Müslüman olmayı kabul etmişlerdi; Takat onlardan Museylime adındaki bir adam kendisinin de Peygamber (s.a.v.) olduğunu iddia ediyordu. Hacıların Mekke´den dönmesinden kısa bir süre sonra Yemame´den gelen iki elçi Medine´ye şu ^mektubu getirdiler: «Allah´ın Rasulü Museylime´den, Allah´ın Rasulü Muhammed´e, selâm üzerine olsun! Otoriteyi seninle paylaşma görevi bana verildi. Dünyanın yansı bizim, diğer yarısı da günahkâr olmalarına rağmen Ku-reyşlilerin». Peygamber (s.a.v.) elçilere bu konuda ne düşündüklerini sordu. Elçiler: «Biz de onunla aynı fikirdeyiz dediler. «Vallahi* dedi Peygamber (s.a.v.): «Eğer elçiler öldürülmez diye bir kural olmasaydı, sizin başınızı keserdim.» Daha sonra efendilerine vermeleri için bir mektup yazdırdı: «Allah´ın Rasulü Muhammed´den yalancı Musey-lime´ye. Selâm doğru yola uyanların üstüne olsun! Gerçekten yeryüzü Allah´ındır, O kullarından dilediğine onu miras bırakır, işüı sonu Allah´tan korkanların lehinedir»[5].
Bu sıralarda ortaya çıkan yalancı Peygamberlerden biri Beni Esed´in başkam Tuîeyhe, diğeri de Yemenli Ka´b îbn Esved idi. Yemen´li belli bir başarı kazandı ve geniş bir alanda etkili oldu. Fakat bir süre sonra gurur ve kibiri nedeniyle taraftarlarının çoğu ona karşı çıktılar. Birkaç ay sonra da öldürüldü. Tuleyhe en sununda Halid tarafından dize getirildi ve tüm iddialarından vazgeçerek İslâm´ın güçlerinden biri oldu. Museylime´ye gelince onun kaderi, Nuseybe´nin oğlu Abdullah´tan ölümcül bir kılıç yarası aldıktan sonra Vahşi´nin attığı mızrakla ölmek oldu. Fakat bu olay aylar sonra meydana geldi. Hac ay´ınm geçtiği ve Hicret´in onbirincı yılma girildiği şu an için bunlar îslâm a karşı potansiyel bir tehlike teşkil ediyorlardı. Aynı zamanda kadın Peygamber olduğunu iddia eden Sace adında Temim´li bir kadın da ortaya çıkmıştı Fakat Peygamber (s.a.v.) bunlara karşı ani bir girişimde bulunmak istemiyordu. Onun dikkati kuzeyde yoğunlaşmıştı. Yılın ikinci ayı olan Safer´in son günlerinde, yani, M. S. 632 yılının Mayıs ayı sonlarında, Mute´deki yenilginin karşılığının verilmesi zamanının geldiğine karar verdi. Zeyd ve Cafer´in öldürüldüğü gün İmparatorluk lejyonlarının tarafını tutan Suri-ye´li Arap kabilelerin üzerine bir sefer düzenlemek için hazırlıklara başlanmasını emrettikten sonra, gençliğine rağmen üçbin kişilik orduya kumanda etme görevini Zeydln oğlu Üsame´ye verdi.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] B. LXJ. 25. ,
[2] W. 1097
[3] W. 1100.
[4] îbn Kesir Bidaye ve n-Nıhaye, V. 209.
[5] I 965
Şevval ayı geçti; yılın onbirinci ayında Medine´de, Hac´da Peygamber (s.a.v.)´in önderlik edeceği haberi yayıldı. Bu haberler çöl kabilelerine de ulaştırıldı ve her adımında Peygamber (s.a.v.)´le olmak için vahaya her taraftan akın akın insanlar gelmeye başladı. Bu Hac, yüzyıllardan beri yapılan haclara hiç benzemeyecekti: hacıların tümü bir tek Allah´a inanan kimseler olacak ve hiçbir putperest putperestçe ibadetleriyle Kutsal Ev´i kirletmeyecekti. Ayın sona ermesine beş gün kala Peygamber (s.a.v.) otuz-bin kadın ve erkeğin başında Medine´den yola çıktı. Peygamber (s.a.v.)´in hanımlarının hepsi, Abdurrahman İbn Avf (r.a) ve Osman îbn Affan (r.a) tarafından yedilen develerin üstündeydi. Ebu Bekir CrJ´in yanında hanımı Esma (r.a) da vardı. îlk konaklardan birinde Esma, Muhammed adını verdikleri bir erkek çocuğu doğurdu. Ebu Bekir (r.a) onu Medine´ye geri göndermek istiyordu, fakat Peygamber (s.a.v.) ona, hanımına gusül abdesti almasını, Hac için niyet etmesini söyledikten sonra birlikte planlandığı şekilde hacca gitmelerini söyledi.
Medine´den ayrılışın onuncu gününün akşamı Peygamber (s.a.v.) Mekke´yi fethetmeye giderken geçtikleri bir geçide ulaştı. Orada bir gece geçirdikten sonra ertesi sabah Vadi´ye inmeye başladılar. Peygamber (s.a.v.) Kâ´-be´yi gördüğünde devesinin ipini sol eline alarak sağ elini yukarı kaldırıp açtı ve dua etti: «Allah´ım, bu Evin insanlardan gördüğü saygı lütuf, bağlılık ve rahmeti artır!»[2] Mescide girdi, tavaf ettikten sonra İbrahim makamında namaz kıldı. Daha sonra Safa´ya giderek Safa ile Mer-ve arasında yedi kez gidip geldi: Yanındakiler her yerde yaptığı duaların tam sözlerini hazıfalannda saklamak içm çaba sarf ediyorlardı.
Daha sonra Mescid´e girerek, önce de olduğu gibi anahtarlarını koruyan Abdu´l-Dar´dan Osman (r.a)´ı ve Usame (r.a) ile Bilâl (r.a)´i yanma alarak Kâ´beye girdi. Fakat o akşam Aişe´yi çadırında ziyafet ettiğinde Aişe onun üzgün olduğunu farketti. Sebebini sorduğunda: «Bugün birşey yaptım, keşke yapmasaydım. Kâ´be´ye girdim, Ümmetimden bazıları» dedi gelecekteki Müslümanları kastederek, «içeri giremeyebilirler ve bu nedenle nefislerinde huzursuzluk hissedebilirler. Biz sadece onu tavaf etmekle emrolunduk, içine girmekle değil»[3] dedi.
Ümmü Hani (r.a)´nin kendi evinde kalması için tüm ısrarlarına rağmen Peygamber (s.a.v.) Mekke´deki evlerden hiçbirinde kalmayı kabul etmedi. Yeni ayın sekizinci gününde tüm hacılarla birlikte Mina´ya gitti. Geceyi orada geçirdikten sonra, sabahleyin Haram bölgenin hemen dışında, Mekke´nin onüç mil doğusunda geniş bir vadi olan Arafe´ye gitti. Arafe, Taif´e giden yol üzerindeydi ve kuzey ve doğudan Taif dağlarıyla çevrilmişti. Fakat bunların hepsinden ayrı her tarafı vadi tarafından çevrelenmiş ve vadi ile aynı adı taşıyan, bazen de Rahmet dağı denilen bir dağ vardı. Her ne kadar aşağılara kadar yayılıyorsa da hacıların makamı bu dağ idi. O gün Peygamber (s.a.v.) bu tepede vakfe yaptı.
Mekke´lilerden bazıları onun çok ileri gittiğini söyleyerek şaşkınlıklarını belirttiler. Çünkü diğer hacılar Arafe´ye gittikleri halde Kureyç´liler: «Biz Allah´ın ümmetiyiz» diyerek haram bölgede kalmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Fakat Peygamber (s.a.v.) İbrahim´in Arafe´de geçirilen günü haccm gereklerinden biri olarak emrettiğini ve Kureyş-lilerin onun uygulamasını terkettiklerini söylemişti. Peygamber (s.a.v.) o gün hac geleneğîifden bahsetti ve dudaklarından sık sık «İbrahim´in mirası» kelimeleri döküldü.
Peygamber (s.a.v.) tüm kabilelere, artık bundan sonra tüm İslâm toplumunda kan davalarının sona erdiğini her insanın mal ve canının dokunulmaz olduğunu duyurmak için gür bir sesi olan Safvan´m kardeşi Rebia´yı tellal olarak görevlendirdi ve ona şöyle bağırmasını emretti: «Allah´ın Rasulü soruyor: Bu ay ne ayıdır?» Herkes sessizdi, Peygamber (s.a.v.) cevap verdi: «Haram ay.» Sonra sordu: «Bu belde neresidir?» Yine kimse cevap vermedi, o da: «Haram belde» dedi. Daha sonra: «Bugün nedir?» diye sordu. Yine cevap veren kendisi oldu: «Büyük Hac günü.» Daha sonra Rebia, Peygamber (s.a.v.)´in öğrettiği şekilde şöyle bağırdı: «Gerçekten Allah, Rabbinize kavuşuncaya kadar kanlarınızı ve mallarınızı birbirinize haram kılmıştır. Nasıl ki bu gününüz, bu beldeniz ve bu ayınız haram ise.»
Güneş en yüksek noktasma ulaştığında Peygamber (s.a.v.) Allah´a hamddan sonra şu sözlerle başlayan bir hutbe okudu: «Ey insanlar, beni dinleyin, çünkü bilmiyo-rum, belki de sizinle bu yıldan sonra bir daha buluşama-yacağım.» Daha sonra onları birbirlerine iyi davranmaları konusunda uyardı ve onlara haranı ve helâl olan şeylerden bahsetti. En sonunda şöyle dedi: «Size sımsıkı sarıldığında sizi sapıklıktan kurtaracak bir emanet bırakıyorum: Allah´ın kitabı ve Peygamber´in sünneti. Ey insanlar, sözlerimi dinleyin ve anlayın» Daha sonra onlara Kur´an´m son âyetlerini oluşturan ve henüz nazil olan bir pasaj okudu:
«Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi de tamamladım ve size din olarak islâm´ı seçip-beğendim. Kim «Şiddetli bir açltkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa ?günaha eğilim, göstermeksizin (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir): Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir» (Maide: 3).
Hutbesini bir soru ile bitirdi: «Ey insanlar, risaletimi tebliğ ettim mi?» Binlerce ağızdan yükselen Allahümme ne´am (Allahım, evet) sesleri gök gürültüsü gibi tüm vadiyi doldurdu. Peygamber (s.a.v.) işaret parmağını göğe kaldırarak: «Allahım, şahid ol.» dedi.
Daha sonra namazlar kılındı ve Arife gününün geri kalan kısmı dua ve tefekkürle geçirildi. Fakat güneş batar batmaz Peygamber (s.a.v.) yanına Üsame (r.a) ´yi alarak tepeden aşağıya inmeye başladı ve tüm hacılarla birlikte Mekke´ye doğru vadiyi aştılar. Bu noktada hızlı ilerlemek gelenekti; fakat aşırı hareketleri görünce Peygamber (s.a.v.): «Yavaş! Yavaş! Sessiz olun! Aranızdaki güçlüler zayıfları gözetsin!» diye bağırdı. Geceyi Haram bölge sınırları içinde olan Müzdelife´de geçirdiler ve oradan Mina vadisinde, Akabe´de üç sütunla temsil edilen Şeytanı taşlamak için küçük çakıl taşları topladılar. Şevde, Peygamber (s.a.v.)´den etraf sakinken Müzdelife´den ayrılma izni istedi. Kadınların çoğuna nazaran iri yapılı ve ağır oldugu için sıcaktan ve yolculuk sıkıntılardan çok rahatsız oluyordu. Bu nedenle kalabalık ulaşmadan önce şeytan taşlamak görevini bitirmek istiyordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) onu Ümmü Süleym ile birlikte Abbas´m oğullarından biri olan Abdullah´la gönderdi.
Peygamber (s.a.v.) kendisi sabah namazını Müzdelife´-de kıldı ve daha sonra arkasında deve sırtında yol alan Fadl olduğu halde hacıları Akabe´ye götürdü. Oniki yıl önce bu yerde ve bu günde altı Hazreç´li gelmiş ve ona biat etmişlerdi. Bu da Birinci ve İkinci Akabe biatlarımn zeminini hazırlamıştı. Taşlamadan sonra hayvanlar kurban edildi ve Peygamber (s.a.v.) başını traş etmesi için bir arîam çağırdı. Hacılar, onun saçından bir tutam alabilmek ümidiyle etrafına toplandılar. Ebu Bekir (r.a) daha sonraları, Uhud´da ve Hendek´te a Halid´le şimdi şu sözleri söyleyen Halid (r.a) arasındaki ayırıma dikkat çekmişti: «Ey Allah´ın Rasulü, alnındaki saçları, Anam babam sana feda oîsun başkasına değil, bana ver»- Peygamber (s.a.v.) onları Haîid (r.a)´e verdi o, saç tutamır aldı, gözlerine ve dudaklarına bastırdı.
Bundan sonra Peygamber (s.a.v.) hacılara, Kâ´be´yİ ziyaret etmelerini ve ondan sonraki iki geceyi Mina´da geçirmek üzere tekrar geri dönmelerini emretti Kendisi ikindiden sonraya kadar bekledi. Hayız halinde olan Aişe (r.a) hariç diğer hanımları ona Mekke´ye giderken eşlik ettiler. Birkaç gün sonra Aişe (r.a) temizlendiğinde Peygamber onu kardeşi Abdurrahman ile Haram bölgenin dışına gönderdi. Aişe (r.a) orada tekrar niyet etti ve Mekke´ye giderek Kâ´be´yi tavaf etti.
Peygamber (s.a.v.)´in Ramazan´da gönderdiği ûç yü? afh Yemen seferini bitirmişlerdi ve güneyden Mekke´ye doğru geliyorlardı. Ali (r.a) şimdi haccını bitirmiş olan Peygamber (s.a.v.)´le birlikte Kac yapmak için mümkün olduğu kadar kısa sürede ona ulaşmak isteğiyle adamlarından önce geliyordu. Devletin payına düşen ganimetlerin beşte birinde tüm orduyu giydirecek kadar keten elbise vardı, fakat Ali (r.a) bunların Peygamber (s.a.v.)´e eldeğmemış bir şekilde teslim edilmelerine karar vermişti. Fakat adam-lar, onun yokluğu sırasında vekil olarak bıraktığı adamı herbirine keten bir elbise vermeye ikna etmişlerdi. Elbise değiştirmeye büyük ihtiyaçları vardı. Çünkü üç aydan beri evden uzaktaydılar. Şehre yaklaştıklarında Ali onları karşılamaya gitti ve yapılan değişikliğe çok şaşırdı. Kumandan: «Halkın arasına girdiklerinde düzgün görünsun-ler diye elbiseleri verdim» dedi. Adamlar, Mekke´deki hor-kesin Bayram için en güzel elbiselerini giydiklerini ve gu-zel görünmeye dikkat ettiklerini biliyorlardı. Fakat Ah (r.a) böyle bir serbestliği hoşgörü gösteremeyeceğini hissetti ve onlara eski elbiselerini giyip yenilerini ganimetlerin arasına koymalarını emretti. Tüm orduda huzursuzluk başgos-terdi. Peygamber (s.a.v.) bunu duyduğunda. «Ey insanlar, Ali (r.a) ´yi suçlamayın, çünkü o Allah yolunda, suçlanama-yacak kadar titizdir.» Fakat bu sözler yeterli olmadı, belki de bunu sadece bir haç kişi duydu Bu nedenle huzursuz, luk devam etti.
Medine´ye dönerken bölüklerden biri Peygamber (s.a.v.)´e Ali (r.a)´yi şikâyet edince Peygamber (s.a.v.)´ın yu/,u-nün rengi değişti. «Ben, mü´m inlere, kendilerinden daha yakın değil miyim?" dedi. Adamlar tasdiklndiklerindo «Ben kime en yakın isem, ona en yakın ulan Ali´dir, diye ekledi. Gadir eJ-Humm´da kamp kurduklarında bütün ın-sanlan topladı. Ali (r.a)´yi elinden tuttu ve bu sözleri tekrarladı. Daha sonra şu duayı okudu: «Allattım, onun dostuna dost ol, düşmanına da düşman ol». Böylece Ali hakkındaki söylenti ve mırıldanmalar son buldu[4]
Bir önceki yıl gelen delegelerden biri de, yerleşim bölgeleri Necd´in doğu sınırı boyunca yayılmış olan, Beni Ha-nife adındaki YemameT Hristiyan bir kabiledendi. Müslüman olmayı kabul etmişlerdi; Takat onlardan Museylime adındaki bir adam kendisinin de Peygamber (s.a.v.) olduğunu iddia ediyordu. Hacıların Mekke´den dönmesinden kısa bir süre sonra Yemame´den gelen iki elçi Medine´ye şu ^mektubu getirdiler: «Allah´ın Rasulü Museylime´den, Allah´ın Rasulü Muhammed´e, selâm üzerine olsun! Otoriteyi seninle paylaşma görevi bana verildi. Dünyanın yansı bizim, diğer yarısı da günahkâr olmalarına rağmen Ku-reyşlilerin». Peygamber (s.a.v.) elçilere bu konuda ne düşündüklerini sordu. Elçiler: «Biz de onunla aynı fikirdeyiz dediler. «Vallahi* dedi Peygamber (s.a.v.): «Eğer elçiler öldürülmez diye bir kural olmasaydı, sizin başınızı keserdim.» Daha sonra efendilerine vermeleri için bir mektup yazdırdı: «Allah´ın Rasulü Muhammed´den yalancı Musey-lime´ye. Selâm doğru yola uyanların üstüne olsun! Gerçekten yeryüzü Allah´ındır, O kullarından dilediğine onu miras bırakır, işüı sonu Allah´tan korkanların lehinedir»[5].
Bu sıralarda ortaya çıkan yalancı Peygamberlerden biri Beni Esed´in başkam Tuîeyhe, diğeri de Yemenli Ka´b îbn Esved idi. Yemen´li belli bir başarı kazandı ve geniş bir alanda etkili oldu. Fakat bir süre sonra gurur ve kibiri nedeniyle taraftarlarının çoğu ona karşı çıktılar. Birkaç ay sonra da öldürüldü. Tuleyhe en sununda Halid tarafından dize getirildi ve tüm iddialarından vazgeçerek İslâm´ın güçlerinden biri oldu. Museylime´ye gelince onun kaderi, Nuseybe´nin oğlu Abdullah´tan ölümcül bir kılıç yarası aldıktan sonra Vahşi´nin attığı mızrakla ölmek oldu. Fakat bu olay aylar sonra meydana geldi. Hac ay´ınm geçtiği ve Hicret´in onbirincı yılma girildiği şu an için bunlar îslâm a karşı potansiyel bir tehlike teşkil ediyorlardı. Aynı zamanda kadın Peygamber olduğunu iddia eden Sace adında Temim´li bir kadın da ortaya çıkmıştı Fakat Peygamber (s.a.v.) bunlara karşı ani bir girişimde bulunmak istemiyordu. Onun dikkati kuzeyde yoğunlaşmıştı. Yılın ikinci ayı olan Safer´in son günlerinde, yani, M. S. 632 yılının Mayıs ayı sonlarında, Mute´deki yenilginin karşılığının verilmesi zamanının geldiğine karar verdi. Zeyd ve Cafer´in öldürüldüğü gün İmparatorluk lejyonlarının tarafını tutan Suri-ye´li Arap kabilelerin üzerine bir sefer düzenlemek için hazırlıklara başlanmasını emrettikten sonra, gençliğine rağmen üçbin kişilik orduya kumanda etme görevini Zeydln oğlu Üsame´ye verdi.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] B. LXJ. 25. ,
[2] W. 1097
[3] W. 1100.
[4] îbn Kesir Bidaye ve n-Nıhaye, V. 209.
[5] I 965
SİYER-İ NEBİ
- Ahenk ve Uyuşmazlık
- Ailelerde Bölünmeler
- Aileni Uyarıp Korkut
- Allah´ın Evi
- Anlaşmanın Bozulması
- Apaçık Bir Zafer
- Bedir Savaşı
- Bedir´e Doğru
- Beni Kaynuka
- Beni Kurayza
- Beni Nadir
- Bir Kaybın Tekrar Bulunuşu
- Bir Oğul Kurban Etmeye İçilen And
- Bir Peygambere Duyulan İhtiyaç
- Bir Suikast
- Boykot ve Kaldırılışı
- Büyük Bir Kayıp
- Cennet ve Ebediyyet
- Çöl
- Defn ve Hilafet
- Dereceler
- Düzensiz Saldırılar
- Ebu Cehil veHamza
- En Çok Sevdiğin Kim?
- Es-Saa (Kıyamet)
- Esirler
- Evlilik Önerileri
- Evs ve Hazreç
- Fil Yılı
- Gelecek