ihya.org

4. Mehmet

Sadrıazamın Katli

Osmanlı başvezaretliği, bu günkü partileri pek andıran müessesedir. Bu makama gelen vezirler kendi ekipleriyle ge­lirlerdi başarıyı hep birlikte aralarında nimet külfet anlayışı içinde paylaşırlarken, başarısızlık ise veziriazamın iç kabine­si de denilen küçük nüvenin omuzlarına yük olarak binerdi. Bazen veziriazam'ın hesabı görülür, yâni hayat çizgisi sona erdirilir ondan sonra, iç kabinesi taşra görevlerinin mızılda-nacakları düşünülen yerlerine yapılırdı. Bu vazifeye gidişleri esnasındaki davranışları dikkatle takip edilir. Sessizce boyun eğip gittiği takdirde idaresi takibe alınarak ilk hatasındada sensin falan denerek, başı vücudundan ayrılırdı! Kimileri ise verilen tâyin emrine karşı temaruz eder, bir koruyucu araşti-rırsa da, umumiyetle bu çabası boşa gider, kendisine itibar iade ettirecek bir şefaatçi bulamazdı. Ancak bu arayışları da geçmiş hatalarına ilâve hatalar sayılarak kaydı görülürdü. Ama bütün bunların takipçisi olan padişahdan Önce, rakip ve gözü devirdiği veziriazamın makamına oturmak gayreti için­de olan vezirler bu yolun takipçileridir. Bir fıkra da denir ki en cesur ve aptal idareciler kimlerden çıkar? dediklerinde, ce­vap olarak Osmanlıda çıkar olmuştur.

Belgrad ve Ölüm!

Ciğerdelen'in yürekler kanatıcı kaybından sonra Osmanlı kuvvetleri Estergon'a çekildi. Estergon savunması Kara Mehmed Paşa tarafından Deli Bekir Paşa'ya verilmişti. Ekim ayının ortasında Sadrıazam Belgrad'a kışlamak üzere geldi­ğinde, haçlı ordusu 29/ekim/1683'de Estergon önünde kur­duğu tertibatla bu kalenin kuşatmasını bilfiil başlatmıştı. Tek­lif edilen teslim ola, Deli Bekir Paşa'nın ret cevabı verdiğini herhalde söylememize gerek yoktur. Ancak; askerlerin Deli Bekir Paşa'ya ve Arslan Mehmed Paşa ile Zağarcı ve Sam-suncubaşı'nın, üzerlerine hücumla çarpışmak istemediklerini bildirdiler, kendilerine yapılan nasihatleri de kaale almadılar, üstelik teslim bayraklarını direğe çektiler. Saldırıya uğrayıp da cankarını zor kurtaran idareci zümresi böyle bir asker is­yanına ne yapabilirlerdi ki?

Kırım Hanının Azledilmesi

Padişahın; Belgrad'dan Budin'e gelmesi gerekirken, Edir­ne'ye dönmesinin yukarıda iyi haber olmadığını söylemiştik. Buna bağlı olarak Kırım Hân'ı Murad hân'da bu hengâmede nasibini aldı ve hanlığını Kırım Giray'ın oğlu 2. Hacı Giray hân'a bırakmağa mecbur oldu. Esbabı mucibe şu idi:

Ciğerdelenin Kaybı

Kara Mustafa Paşa daha Budin'den ayrılmamıştık!, düş­manların bir iki adamı yakalandığında onlardan alınan ha­berlerle tahmini yapılan palanga ve kalelerin üzerine düşma­nın gelmekte olduğu tahakkuk etmiş oldu. Tahminlerin doğ­ruluğu, zaten oralarda tahkimat ve güçlendirme yapılmış ol­duğundan, ilâve tedbir olarak Budin Beylerbeyi yapılan, Ka­ra Mehmed Paşa kumandasına otuz bin kişi civarında seyyar bir kuvvet sevkedilmişti. Bu kuvvet bölgede devriye gibi ge­zecek muhtemel taarruz alanını tesbit ederek onlara saldıra­caktı.

Mağlubiyetin Şahıslara Tesiri

Osmanlı Devletinin savaş anlayışında gaalib kumandan mükâfaata hak kazanır. Mağlub olan ise umumiyetle hayatını celladın ellerine teslim eder. 2. Viyana kuşatması mağlubi­yetten sonra da tesiri devam eden mühim bir olay olarak, za-feryab olan bir kimse ortada görünmediğine göre mağlubi­yetin husulünde Paşa seviyesindekiler, en büyük cezaya el­bette mâruz kalacaklardı. O da, tabiiki kelleyi vermekti. Bu dökülme evvelâ veziriazam ve aynızamanda serdarı ekrem Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın padişahın katından gelen hediyelerle buluşması sonrasında başladı.

Bizim Tahlilimiz!

Viyana muhasarasının 2. si bildiğiniz gibi Osmanlı Devleti­ne bir gün dönümü yaşatmıştır. Yukarıdaki satırlarda Yanık-kale ve Komaron kalelerinin alınmasını iradei padişahi çıktı­ğını, Viyana'yı muhasara ve zapt teşebbüsü Merzifoniu Kara Mustafa Paşaya reisülküttap Mustafa Efendi tarafından ilka olunmuştur. Bu hususdaki muhavereyi geçmiş satırlarımızda okumuştunuz.

Tabii reîsülküttap efendi bu tavsiyeyi ve bu ilkaati yapar­ken büyük bir işin başarılmasını samimiyetle arzu etmekten başka bir hususu dile getirmemiştir. Sadrıazam ise bu ilka-ata, Kaanuni'nin yapmaya muvaffak olamadığını, gerçek kılma arzusu ile kabullenip giriştiği de bir vakıadır. Ancak bü­yük işlerinde haylicene etüd istediği, ilim ve irfan sahiplerin­ce malumdur. Sultan Fâtih'in İstanbul'u fetih çalışmaları sıra­sında, attığı güllelerin Cibali Baba adlı bir meczub tarafından; "gavurcukfanma zarar irişmesin" denilerek yine takdiri tecelli içinde tesirsiz hâle gelmesinde, alınacak tedbir Mevlâmıza tazarrudan başka ne olabilirdi ki?

Çarpışma Vuku Buluyor

Osmanlı serdar'ının yanma bir atlı, çatlatırcasına sürdüğü atından atlıyarak hemen huzura koştu. Bekletmeden veziri­azamın çadırına alındı ve biraz nefeslenmesini serdarın ken­disini hemen kabul edeceğini söylediğinde o yerinde durami-yordu. Getirdiği haber mühimdi, namaz gibi nasıl vakti giren namazı insan hemen kılmaz ve o arada emri hak vâki olursa o namazın borcu ile ahiret yolculuğu başlarsa, işte bu haberi vermeden ölürse orduyu islâmiyeyi tehlikeye atmış olur en­dişesi içinde sabırsızlıkla geçen dakikaları beklemeğe başla­dı! Haydi huzura gir! Dendiğinde, "üzün İbrahim Paşadan ha­yırlar ve müddeti ömrünüz uzun olsun duaları ile birlikte düş­mandan haber getirdim. Çatala benzer ayrı iki yoldan düş­man ordusu yaklaşmaktadır ve bizle aralarında üç saatlik bir mesafe kalmıştır" dedikten sonra, el bağlayıp kenara çekildi. Sadrıazam ve serdarı ekrem unvanı ile orduyu hümayun ko­mutanlığı etmekte olan, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Uzunca İbrahim Paşaya pek kızgın olduğundan gelmiş bulu­nan haberci yiğide berhudar olasın dedikten sonra vaktin geldiğini savaşın başlaması tedbirlerinin sonuncusunun tali­matını vermeye başladı.

Düşman Taarruzu

Başkumandan Jan Sobiyeski komutasında, yüzbin kişiden İl fazla haçlı ordusu, bir koluda Dük dö Loren komutasında Tuna Nehrini Şimalden yâni kuzeyden gelerek Kalenburg Da­ğındaki mukavemetimizi kırarak işgale muvaffak oldular.

Osmanlı Ordusu Silahları

Viyana'nın muhasarasına girişildiği zaman, Osmanlı Ordu­sunda bulunan topların üç okkadan, dokuz okkaya kadar gülle atan toplar vardıki bunlara Kolonborna top ve bir mik­tar humbara havanı ve yüzyirmi adet kadar Zarbezen bulun­maktaydı. Düşmanın ise otuz tane kadar dörder okka gülle atan, yüzotuz adet balyemez ve bir miktarda kolonborna toplan vardı. Bu silah nakışlığını savaşın uzamasına sebeb faktör saymak gerekir. Ancak etraftaki bütün palanga ve ka­leler alınıyor, fakat Viyana Kalesi dayanıp bir tarafı kanal olan Viyana batı cihetinden sarılmış orta kolun arasında serdarı ekrem bulunmaktaydı, Tunayla Kanal arasındaki ada kuşatmadan bir müddet sonra Tuna'dan yüzerek geçilebil-mek suretiyle alınmış ve muhasara yalnız kaleye yönelik ol­muştu.

Sefer Müşaveresi

Buna savaş müzakeresi de dendiği olur. Sadnazam; Kırım Hânı, hudud boylarını yiğit ve tecrübeli savaşçıları bulundu­ğu gibi aksilik Budin Beylerbeyi gelememişti. Sadnazam sö­zü şu ifadeyle açtı: "gerçi maksadımız Yanıkkale ile Komaran Kalesidir. Allanın inayetiyle alınması kabildir. Ancak aldığı­mız bir kaleyi almak olur. Bize yaraşan memleket almaktır ve bu yüzden hedefi Beç olarak nişanladım. Ne dersiniz? So­rusunu sorduğunda daha önce anlaşmış olduğu Sarı Hüseyin Paşaya bakarak ağzın bağlımı? Neye söz söylemezsin?" De­mesi üzerine, Hüseyin Paşa:

Siz emredersiniz! Biz yerine getiririz! Dediğinde, Kırım Hâ­nını konuşmak mecburiyeti sardı. Verilen kararın doğru sa­yılmayacağını beyan eden Murad Giray şöyle konuştu: Bu yıl Yanık ve Komaran Kaleleri alınır. Etrafa akınlar yapılır, hem arazi biraz daha tanınır, hem de korkutulan ahali bize yardı­ma döner. Demek suretiyle düşüncesini söyledi amma, o günden itibaren sadrıazamın adavetini üzerine çekti. Belki de bunun farkındaydı. Ancak söylenen tedbir hem padişahın ta­limatına uygun hem de, savaşın icabatından idi. Serdar Bu­din valisi üzün ibrahim Paşa ile müşavereyi en sona bırak­mıştı.

Viyana Seferi Savaşa Kitlendi

Yeniçeri Ağası Bekri Mustafa Paşa; Edirne'de bulunan Avusturya elçisini yanma celbederek, görüyorsunuz üzerinize gidiyor ve size son defa söylüyoruz:Yamkkaleyi teslim edin sulh yenilensin! Dedi. Ancak Avusturya elçisinin cevabı hayli cesurcaydı ve şunları söyleyerek Bekri Paşayı şaşırttı: "Kale­yi kılıç ilealabilirsiniz. Buradaki sözle kale verilmez" dedi. Böylece 22/muharrem/1094-21/ocak/1683'de padişah tuğ­ları çekilerek seferle vazifeli olanların, Hıdırellezde yâni 6/mayısda Belgrad'da toplaşmaları hakkında her tarafa fermanı âliyigönderdiler. Bu arada padişahın da, Belgrad'da Kalmak suretiyle hareket edilirken, sadrıazamın serdarı ek-rem sıfatını hâiz olmak suretiyle ileriye gitmesi karar altına alındı. 1683'şubatının sonunda Edirne'den hareketle, 3/ma-yıs/1683'de Belgrad'a varıldı. Lehistan Avusturya antlaşması jse 31/martta imzalanmıştı. Sadrıazamın komutasındaki or­du, o güne kadar tanzim edilen, asker mevcudu olarak en kalabalığıydı. Kapıkulu Yayaları denilmiş olan yeniçeri, cebe­ci ve topçuların yekünü altmışbini buluyordu. Onbeşbin, ka­pıkulu süvarileri diye bilinen Atlı Bölük gurubunun sayışıydı.

Avusturya Seferine Girişin Hikayesi

Fazıl Ahmed Paşanın darı bekaya intikalinden sonra Orta Macar Beyi'nin oğlu Tökeli İmre nasıl bir yol bulduysa, çeşitli hediyeleri hâmil olarak, gönderdiği rical ile sadrıazam Musta­fa Paşaya başvurmuştu. Bu başvuruyu değerlendiren sadrı­azam, Tökeli İmre'ye Orta Macar Kralı unvanı verecek, berat ve ahidnâmeyi padişah 4. Mehmed Han'dan istihsal eylemiş­ti. Girmiş olduğu, Osmanlı himayesinin verdiği lezzet ve ha­milerine olan itimat, bayrağına "Allah ve Vatan İçin" yazısını koydutturacak kadar sevince dalmasına sebeb olmuştu. Pe-şindende, Avusturya İmparatorluğuna ait topraklara tecavü­ze koyulduğu görüldü. TökeÜyi bu tecavüzlerde Osmanlı kuvvetlerini de beraberinde götürdüğü ileri sürülmeye baş­landı. Acaba bunun aslı hangi merkezdeydi. Acaba bu işi Tökeli, kendinden mi yapıyordu?

Sarıkamış Kazakları Hatmanı

Doroşenko bir bize, bir Rusya'ya yakınlaşıp, ortalık karış­tıran bir yapıyla nice kan dökülmesine sebeb oldu. Son da­yanak olarak Ruslara taraf olan Doroşenko Kazak Hatrnanlı-ğında bırakılamazdı bu bakımdan yerine Zaparog Kazakları­nın Hatmanı İken sonradan papas olup Yedikule'de mahpusa Konan Himilenitski, kubbealtının emri ile Rum Patriği 4. Par-tiniyos ile Divanı Hümayun tercümanı Mavrokordato tarafın­dan hapisten çıkarılarak, Hatmanlığa tâyin edildi ve Kazakla­rın yanına gönderildi. Tuhaftır ki, Doroşenko'nun yaptığını daha önce bu Hİmilenitsde yapmıştı. Çehrin'in Ruslardan alı­nıp gönderilen Hatmana teslim edilmesi serdar, İbrahim Pa­şaya bildirildi.

Fazıl Ahmed Paşa Girit'te

3/kasım/l666'da Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa Girid'e bizzat gelerek, komutayı yed'ine aldı. Bu sırada Donanmayı hümayun ise karşısında hiç bir maniaya maruz kalmadan, gemilere aldığı kara askerini, Girid'e getirmeye muvaffak ol­muştu. Üstelik; lojistik faaliyetlere üs olarak da, Eğriböz, Go-los ve Selanik tahkim olunmuştu. Takvimler "16/ma-yıs/1667'yi gösterirken Osmanlı gücü Kandiye önündeki hamlelerini şiddetlendirmiş ve muhasaranın da sonunun gö­rülmesi yakınlaşmıştı.

Ne var ki; Suda limanının Venedik tarafınca kullanılması da, düşmanın takviye almasına açıkbir kapı olmuştu. Kandi­ye muhasarası bu takviye alabilme sayesinde, 2 sene, 4 ay, 11 gün daha devam etmiş ve 27/eylül/l 669'a kadar sür­müştür. Venedik tarafı 28/ağustos/1669'da sulh talebinde bulunmuştu İslâmi anlayışın emri olan sulh tekliflerine acık olma hâlide devleti âlî'yenin bidayetten beri şiarı olduğundan görüşmelere başlanmıştı. 5/eylül/1669'da imzalanan sulh antlaşması, yukarıda beyan ettiğimiz gibi Sancakı Osma-nî'nin, Kandiye burcuna çekilmesi 27/eylül/1669'da sağlan­mıştı.

Varılan antlaşma maddelerini dört kalemde zikre çalışa­lım.

Köprülüler Devri

Osmanlı devletinin; 4. Murad'dan sonraki döneminin, 4. Mehmed'e isabet eden bölümü, cidden dört mevsim gibidir. Kadınlar saltanatı yakıştırması bu dönemin başlangıcına ve­rilen ilimdir. Çünkü sabi padişah henüz yedi yaşındadır. Ül­ke; Kösem Mahpeyker valide Sultan tarafından niyabetle idare olunmuştur. Bir sadrıazam resmi geçidi yaşandığı gibi, devlet idaresinde nice kahtıricâl yaşandığından adam kıtlığı ile karşı karşıya kalınmıştı buna bağlı olarak var olanlar, yer­lerini doldurmayı öğreninceye kadar, sefinei devlet hayli hır­palanıyordu. Yıllar geçtikçe valide sultanlar aralarında giriş-dikleri nüfuz kavgasında hayli mesele çıkmasına sebeb olu­yorlardı. 4. Mehmed; çıkmış olduğu tahtın sadrıazamı olarak karşısında Mevlevi Derviş Mehmed Paşayı bulmuştu. O dahil onbir veziriazamı çalıştırdıktan sonra, düzineyi yâni onikiyi bulduğunda karşısında yaşı yetmişi aşmış bir ihtiyar delikanlı buldu.

Top